Ynt: Hikayeler
KARAGÖZ İLE HACİVAT: PARAYI KİM BULDU
Karagöz iş bulur. Yedi gün çalışır ve ilk haftalığını alır. Akşamüstü evine dönerken haftalığını kaybeder. Geldiği yoldan geriye döner ve düşürdüğü paralarını aramaya başlar. Diğer yandan da söylenmektedir:
" Paracıklarım, paracıklarım, gitti paracıklarım. Keşke paralarım cebimde dursaydı da ben kaybolsaydım. "
Aynı saatte evine dönmekte olan Hacivat Karagöz'le karşılaşır.
Hacivat: " Hayrola Karagözüm, yanımdan geçersin beni görmezsin. Paracıklarım dersin. Para mı kaybettin? "
Karagöz: " Hiç sorma Hacivat. Haftalık almıştım, onu kaybettim. "
Hacivat: " Bir gören, bir bulan yok mu? "
Karagöz: " Dört gören, beş bulan var. Canımı sıkma, canını yakarım. "
Hacivat: " Aman Karagözüm kızma. Para kaybedince ararsın bulamazsan, kadıya gidersin. "
Karagöz: " Hı. "
Hacivat: " Para kaybettin, aradın bulamadın, ne yaparsın? Kadıya gidersin. "
Karagöz: " Demek paramı kadı bulmuş. "
Hacivat: " Kadının para falan bulduğu yok. Parayı bulan kadıya bırakır. Kaybeden kadıya gider. Para kadıdaysa parasını alır. "
Karagöz: " Ya para kadıda yoksa. "
Hacivat: " O zaman avcunu yalar. "
Karagöz: " Yani şimdi avcumu yalarsam param bulunur mu? "
Hacivat: " Nereni yalarsan yala paran bulunmaz. "
Karagöz: " Ne yapmak gerekir? "
Hacivat: " Kadıya gitmek gerekir. Buyur Karagözüm, önden sen yürü. "
Karagöz: " Önden ben yürümem, yanyana gidelim. "
Hacivat ile Karagöz kadıya giderler. Yolda para bulan birisi parayı getirip kadıya teslim etmiştir. Fakat paranın sahibinin kim olduğunu bilmemektedir. Karagöz'ün haftalığını kaybettiğini öğrenen Hacivat onu kadıya yönlendirir. Çünkü Karagöz'ün kaybettiği parayı bulan Hacivat'tır.
KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK
Mart ayının ortası. Kar yeni kalkmış. Ortalık ayaz, hava buz gibi. Karagöz nicedir işsiz. Kazağını, paltosunu eskiciye satmış. Yarı aç, yarı tok. Üstünde bir fanila, bir mintan. Soğuk havada iş bulmak için gezerken, dişlerinin takırtısı Uludağ'dan duyuluyor. Karagöz tam bu esnada Hacivat'la karşılaşır.
Hacivat: " Merhaba Karagözüm. Nasılsın, iyi misin? "
Karagöz: " İyi değilim Hacivat. Donuyorum. "
Hacivat sağa sola bakınır. Bir evin bacası üstündeki leyleği görür. Parmağıyla leyleği işaret ederek: " Bak Karagözüm, leylekler gelmiş. Artık yaz geliyor. "
Karagöz: " Hacivat, anlamsız konuşma. Hem leylek gelmiş diyorsun, hem kaz geliyor diyorsun. "
Hacivat: " Kaz demedim Karagözüm, yaz geliyor dedim. "
Karagöz: " Kaz yazayım ama ben yazı bilmem ki. Yaz demek kolay. "
Hacivat: " Dediklerimi yanlış anlıyorsun Karagözüm. Bak leylek nasıl da takırdıyor. "
Karagöz çenesini tutar: " Takırtı benden geliyor. Paltom yok da, soğuktan dişlerim takırdıyor. "
Hacivat: " Palton yok mu? Doğru ya, paltonu giymemişsin. Al benim paltomu giy. " diyen Hacivat paltosunu Karagöz'e verir. Karagöz paltoyu giyer ve dişlerinin takırdaması durur. Bu sefer üşüyen Hacivat'ın dişleri takırdamaya başlar.
Karagöz: " Hacivat, bu leylek yolunu kaybetmiş, kış günü Bursa'ya gelmiş. Şimdi gerçekten takırdamaya başladı. "
Hacivat: " Karagözüm, leylek değil, ben takırdıyorum. O palto senin olsun. Kürkçü Emin'den kendime kürklü palto alacağım. "
Karagöz: " Körükçü Cemil'den palto mu çalacaksın? "
Hacivat: " Çalmayacağım, parasıyla kürklü palto satın alacağım. "
Karagöz: " Hacivatım, paltonu geri al, bana kürklü palto satın al. "
Hacivat: " Olmaz Karagözüm, benim eski paltomu sen giy. Ben kendime kürklü palto alacağım. "
Karagöz, kendine alma, bana al dedikçe, Hacivat, sana değil, kendime alacağım dedi ve birlikte Kürkçü Emin'in dükkanına girdiler. Bunlar dükkanda tartışa dursunlar, Kürkçü Emin bir diğer lakabı da tilki Emin: Gençliğinde bir taşla dört kuş vurmuşluğu vardı. Şimdi ise, bir taşla iki kuş vurmanın derdindeydi. Sensin dedi, büyüksün dedi, zenginsin dedi ve Hacivat'a iki kürklü palto sattı. Paltoların birini Hacivat, diğerini Karagöz giydi.
Hacivat, Karagöz ile birlikte yolda giderken, gördüğü bir fakire eski paltosunu verdi. İki arkadaş ilk karşılaştıkları yerden geçerken, leyleğin o evin bacasının üstünde olmadığını gördüler.
Hacivat: " Bak Karagözüm, leylek yok, gitmiş. "
Karagöz başını kaldırır, etrafına bakınır: " Başka leylekler mi gelmiş? Hani nerede? "
Hacivat: " Başka leylek falan yok. Tek leylek vardı, o da gitmiş. "
Karagöz: " Ha, şu zamansız gelen leylek. Onun sayesinde kürklü palto sahibi oldum. Şansım açıldı. Bundan sonra beni kimse tutmasın. "
DİLENCİ HACİVAT
Hacivat tüccarın biriyle ortak olur. Birlikte mal alıp satmaya başlarlar. İlk zamanlar işler iyi gider, sonradan bozulur. Bir sabah erkenden tüccar çıkagelir ve Hacivat'a iflas ettiklerini, elde avuçta birşey kalmadığını söyler. Hacivat parasız ve çaresiz kalır, evine ekmek götüremez olur. İş arar bulamaz, dilencilik yapmaya başlar:
" Fakire bir sadaka, fakire bir sadaka, " diyerek dolanır durur.
Karagöz Hacivat'ı dilenirken görünce beyninden vurulmuşa döner. Kendini çabucak toparlar ve Hacivat'ın yanına gider.
Karagöz: " Hacivatım, bu ne hal böyle? "
Hacivat: " Halim haraptır, Karagözüm. Tüccarın biriyle ortaklık kurdum, koca serveti har vurup harman savurdum. "
Karagöz: " Koca servet mi? Bu işe ne yatırdın sen onu söyle. "
Hacivat: " Bin beş yüz altın. Gitti, gitti, bin beş yüz altınım. "
Karagöz: " Ne?! Senin o kadar altının var mıydı, Hacivat? "
Hacivat: " Olmaz olur mu Karagözüm? Babamdan kalan servet pek çoktu. "
Karagöz: " Hazıra dağlar dayanmaz derler. "
Hacivat: " Dayandı. "
Karagöz: " Mirasyedinin mirası biter derler. "
Hacivat: " Bitmedi. "
Karagöz daha sonra Hacivat'tan tüccarın adını öğrenir. Tüccara giderek, ortak aradığını, evini ve bahçesini ortaya koyarak iş yapmak istediğini söyler ama gelir gider defterini kendisinin tutması gerektiğini bildirir. Tüccar, Hacivat'tan sonra yolunacak kaz olarak gördüğü Karagöz'e elindeki bin beş yüz altını verir.
Karagöz ertesi gün Hacivat'a bin beş yüz altını verir ve bir daha hiç kimseyle ortak olmamasını söyler. Daha ertesi gün Karagöz'ün evine gelen tüccar yanındaki adamı göstererek, evi ve bahçeyi satın almak isteyen bir müşteri buldum, der. Ayrıca ortaklık gereği verdiği altınların bundan sonra kendisinde duracağını söyler. Bunun üzerine Karagöz altınları gece evine giren hırsızların götürdüğünü, ortaklık kalmadığı için, evini ve bahçesini satmaktan vazgeçtiğini söyler. Tüccar durumu kabullenmek istemez. Karagöz sesini yükseltir, tüccara diklenir. Tüccar, Karagöz'ün karşısında tutunamaz. Müşteri kaçar gider. Çaresiz kalan tüccar yol kenarına oturup ava giderken avlandım der ve hüngür hüngür ağlamaya başlar.
KARAGÖZ BALIKÇI
İşsiz kalan Karagöz Hacivat'ın yönlendirmesi üzerine Misi Köyü'ne giderek oradaki gölden alabalık tutmaya başlar. Akşamüstü at arabasına binerek Bursa'ya döner. Alabalıkların bir kısmını kendine ayıran Karagöz geri kalanı balıkçılara satar.
Bir akşamüstü alabalıkları temizleyen Karagöz'ün hanımı balığın birinin içinde inci bulur. Çok sevinir. Hemen odada oturmakta olan Karagöz'e inciyi gösterir. Karagöz sevinçten ne yapacağını şaşırır ve oynamaya başlar.
Akşam yemeğinden sonra evde konuşulan tek konu incidir. Karagöz'ün oğlu Yaşar, baba, ya tuttuğun öteki balıklarda da inci varsa, deyince Karagöz:
" Doğru oğlum, o balıklarda da inci olabilir. O zaman tuttuğum her alabalığın içini evde temizleriz, karnında inci olup olmadığına bakar, öyle satarız. Her gün tuttuğum on-on beş alabalığın birinden inci çıksa zengin olduk gitti demektir. "
Karagöz sonraki günlerde düşüncesini aynen uygular. Evde temizlenen alabalıkların birinden, ikisinden inci çıkmaktadır. İncileri kuyumcuya satan Karagöz kısa zamanda fakirlikten kurtulur.
Kuyumcu incinin kaynağını merak eder. Karagöz'ün ağzını arayan kuyumcu hiçbir şey öğrenemez. Bunun üzerine gizlice Karagöz'ü takip etmeye başlar. Sonunda olayı çözer ve gölün karşı kıyısında çadır kurarak, beş karısını, oğullarını, kızlarını, gelinlerini, damatlarını ve torunlarını getirir. Birlikte çok çalışarak, çok balık tutarak kısa zamanda göldeki alabalık neslini kuruturlar. Gölde bir tane alabalık kalmaz. Kuyumcu, torbalar dolusu inciyle servetine servet katar.
Aradan günler, haftalar geçmesine karşın, bir tek alabalık tutamayan Karagöz yol parası, evin geçimi derken, giderek fakirleşir. Daha sonra yine Hacivat'ın yönlendirmesi üzerine Hacivat ile birlikte Ulucami'nin yapım işinde çalışmaya başlar.
KARAGÖZ İLE HACİVAT: MANGAL SEFASI
Hacivat: " Karagözüm, sucuk aldım. Gel mangal sefası yapalım. "
Karagöz: " Birer kangal alalım ama benim bahçe küçük, kangala dar gelir. "
Hacivat: " Kangal demedim Karagözüm, mangal dedim. Mangalda sucuk pişirelim. "
Karagöz: " Kangalla çocuk bir arada olmaz. Yaşar'ı kangal ısırır. "
Hacivat: " Canım, ne Yaşar'ı, ne kangalı, sucuk dedim, mangal dedim. "
Karagöz: " He öyle söylesene, sucuğu mandalla tavana asarsın. "
Hacivat: " O neden? Neden sucuğu tavana asıyorsun? "
Karagöz: " Kurusun diye. Kuru sucuğun tadı farklı olur. "
Hacivat: " Tamam Karagözüm, sucuğu kuruttum, mangalı bahçeye oturttum. "
Karagöz: " Ben senin bahçeye gelmem, Hacivat. "
Hacivat: " Gelmezsen gelme. Ben de kendime ziyafet çekerim. "
Uzaklaşıp giden Hacivat'ın arkasından Karagöz söylenir:
" Seni gidi beni bilmez. Kangalı kesmiş, sucuk yapmış, mangalda pişirecekmiş. Bende o sucuğu yiyecek göz var mı? "
SON