Kristal Saray

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Sukuşu Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 1
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 4,434

Sukuşu

Moderatör
Mesajlar
536
Tepkime Puanı
4
ng_03.jpg



ng_011.jpg





Meksika'daki mağaracılar sıradışı koşullara göğüs geriyor ve inanılmaz güzelliklerle buluşuyor.

Meksika'da, Chihuahuan Çölü'nün derinliklerindeki "Kristaller Mağarası"nın selenit sütunları devasa boyutlarıyla kaşifleri cüceleştiriyor. Oluşumu binlerce yıl süren bu kristaller, yeryüzünde bugüne dek keşfedilmiş en büyük kristaller arasında.

Karanlık bir kasabada, hemen hemen bomboş bir barda kısa boylu, sarhoş bir adam bir şey satmaya çalışıyor. Yanı başındaki bilardo masasının üzerinde bir kaya parçası var. Üzerinden, aynen kırık bir camın sivri uçları gibi eflatun ve beyaz bir sürü kristal çıkıntı uzanıyor. "Sana 300 dolara olur," diyor. "Hayır mı? 100 olsun. Daha aşağı inmem." Barda içmekte olan diğer üç-dört kişi kafalarını biralarından kaldırıp bakıyor. Akıllarında tek bir düşünce var gibi: Acaba onlar da kendi kristallerini gösterse miydi? Bilardo masasının üzerinde kaya tozu var, müzik kutusunda kovboy şarkıları. Ve barın üzerinde bir tabela: "Happy Hour: 08.00'den 21.00'e"...

Kuzey Meksika'da, Chihuahua'nın yaklaşık birkaç saat güneyindeki bu ücra köşe, kristalleri ve neredeyse kasabadaki hemen herkese istihdam yaratan kurşun ve gümüş madeninde işçilere ödenen ücret ile ünlü. Ve bu ücretler karaborsa satış için güzel bir esin kaynağı oluşturacak kadar düşük. "30 dolar?" Kafasını bana doğru iyice yaklaştırıyor. "On." Söylediklerini ciddiye almak güç. Daha bu sabah, bu barın hemen yakınlarında, ama çok daha derinlerde bir mağarada, dünyanın en büyük kristalleri arasında, genişiyle kalınıyla, bazıları 10 metreden de uzun ve yarım milyon yaşında, kristallerden oluşan bir ormanda sürüne sürüne ilerledim. Öyle parlak, öyle berraklardı ki, her biri başka bir dünyaya ait gibiydi. Onlarla karşılaştırdığımda masanın üzerinde duran kristal parçası bana son derece cansız ve sönük geldi.

"Cueva de los Cristales" ya da "Kristaller Mağarası"ndaki devler başka hiçbir şey ile kıyaslanamaz. Bu kireçtaşı mağara ve onun ışıltılı kirişleri iki kardeş tarafından 2000'de, Meksika'nın en verimli maden ocaklarından birinde, her yıl içinden tonlarca kurşun ve gümüş çıkarılan Naica'da, yerin yaklaşık 300 metre altında çalıştıkları sırada bulundu. (Kurşun ve gümüşün oluşumunda aşılan jeolojik evreler, kristal üretimini de sağlar.) Buldukları şey iki kardeşi çok şaşırttı ama onlar ilk değildi. Naica'da madenciler daha önce de -daha küçük olsa da- oldukça etkileyici kristal galerilerine rastlamışlardı.

Ancak bu dev kristallerin keşfinin ardından uzmanlar farklı bir soru ile karşı karşıya kaldı: "Nasıl olup da bu kadar büyümüşlerdi?"

Dolambaçlı bir yoldan minivanla mağara girişine ulaşmamız tam yirmi dakika sürüyor. Aracın tavanından bir ekran iniyor ve Michael Jackson'ın video klibi başlıyor -bu, karanlık ve sıcağa yapılan yolculukta ziyaretçileri neşelendirmek üzere düşünülmüş bir uygulama. Çoğu mağara ve maden ocağında sıcaklık sabittir ve ortam serindir. Ancak Naica maden ocağında derinlikle birlikte sıcaklık da artıyor. Çünkü bu maden ocağı yüzeyin yaklaşık 1,5 kilometre altındaki bir magma sokulumunun üzerinde yer alıyor. "Kristaller Mağarası"nda sıcaklık her bir ziyaretçinin sıcak çarpması riskiyle yüz yüze kalacağı kadar yükseklere, 44°C'ye fırlıyor; nem oranı yüzde 90-100'lerde. Henüz mağara girişine ulaştığımızda bile herkes ter içinde.

Mağaraya girmek üzere yapılan hazırlık aynen uzay yürüşü için donanmaya benziyor. Önce, göğüs ve sırt çevresine avuç içi büyüklüğünde on-on beş kadar buz kalıbının yerleştirildiği özel yapım bir yelek geçiriyorum üzerime. Ardından, buzun dış ısıdan yalıtılması için bir başka yelek daha. Ve sonra da tüm bunların üzerine bir mağaracı tulumu. Bir baret, bir baret lambası, soğuk hava üfleyen bir solunum maskesi. Eldivenler, botlar. Tüm bu koruyucu donanımla sarınıp sarmalanmış mağaracılar için dahi sıcaklık bezdirici ve tehlikeli; mağara içindeki yolculukların çoğu 20 dakikayı geçmiyor. Italyan keşif grubu La Venta'dan fizikçi Giovanni Badino bize rehberlik ediyor.

Yere düşmüş dikilitaşlar, ışık sütunları, bazıları 1 metre kalınlığında dev kristaller. Yerde ve mağara duvarlarında daha küçük, bıçak kadar keskin, kusursuz kristal yığınları. Badino, selenitten -doğada sık rastlanan bir alçıtaşı minerali- oluşan kristallere zarar vermemek için çok dikkatli bir şekilde ilerliyor. Selenit yarı şeffaf ve narin, o kadar narin ki botların topukları, hatta tırnakla bile kolaylıkla çizilebilir. Buz giysilerine rağmen içerideki sıcaklık ve nem bunaltıcı. Ağır bir toprak kokusu, rutubet ve ölüm sessizliği. Insanoğlu için dayanılmaz, kristallerin büyümesi için muhteşem koşullar.

Kristallerin yapısı fizik yasalarının belirlediği bir düzene göre işler, molekül kümeleri katı kurallarla birbirine bağlanır. Ayrıca kristaller, içinde bulundukları ortamdan da etkilenir. 2001'de Naica kristalleri üzerinde çalışmaya başlayan Ispanyol kristal bilimci Juan Manuel García-Ruiz bu konudaki ilk isimlerden. O döneme dek çok küçük kristaller üzerinde çalışmış olan García, Naica devlerinin boyutları karşısında afallamış. García, meslektaşları ile birlikte, kristallerin içinde sıkışıp kalmış sıvı kabarcıklarını inceleyerek, bu kristallerin büyüme bilmecesinde taşları yerine oturtmuş. Kalsiyum sülfata doymuş yeraltı suları yüz binlerce yıl boyunca, aşağıdaki magma tabakası sayesinde ısınmış bir halde, Naica'daki pek çok mağaradan süzülüp geçmiş. Magmanın soğumasıyla, mağara içindeki su sıcaklığı da en sonunda 58°C civarında sabitlenmiş. Bu sıcaklıkta sudaki mineraller, kristalleri oluşturmak üzere minik tuğlalar gibi üst üste sıralanan selenite dönüşmeye başlamış.

Dağın altındaki diğer mağaralarda sıcaklığın dalgalanması ya da ortamın bir şekilde altüst olması nedeniyle daha farklı şekillerde ve görece küçük kristalcikler oluşmuş. "Kristaller Mağarası"nın içinde ise doğal koşullar binlerce yıl boyunca hiç değişmemiş. Bu arada yerin üzerinde birçok volkanik patlama olmuş, buzul tabakaları anakara parçalarını ezip un ufak etmiş. Pek çok insan nesli gelip geçmiş. Aşağıda ise, sessizlik ve hemen hiç değişmeyen bir koşullar bütünü ile sarıp sarmalanmış kristaller büyümeye devam etmiş. Ve dev pompalar kullanan madencilerin, farkında olmaksızın, mağara içindeki su düzeyini azaltıp mağaranın kurumasına yol açtığı 1985'ler civarında kristallerin büyümesi de durmuş.

Şimdilerde uzmanlar ve kaşiflerden oluşan bir ekip, mağara konusunda bir araştırma yürütürken aynı zamanda bir de belgesel üzerinde çalışıyor. Bergen Üniversitesi jeoloji profesörü Stein-Erik Lauritzen, kristallerin kaç yıl önce oluştuğunu anlamak için radyometrik tarihleme üzerine çalışıyor. Ilk araştırma sonuçları, kristallerin en büyüğünün yaklaşık 600 bin yaşında olduğunu akla getiriyor. Mağara ve karst bilimi uzmanı Penelope Boston, kristallerin arasında yaşaması olası mikroorganizmalar hakkında bir araştırma yapıyor. Bazılarında, üzerine ışık tutulduğunda -García'nın araştırdığı türde- minik sıvı kapanımları parıldıyor. Bunlar, küçük zaman kapsülleri; Anna Maria Mercuri'nin öncülüğündeki bir grup Italyan uzman, bu kapanımlarda sıkışmış olması olası polenleri ayrıştırdı. Polen taneciklerinin 30 bin yıllık olduğu düşünülüyor ve bu da, günümüz Meksika'sının bu bölgesinin bir zamanlar çölle değil, ormanla kaplı olduğuna işaret ediyor.

Uzun, ince sütunlardan biri, üzerinde, birinin bir parçasını kesip almaya çalıştığını gösteren derin bir iz taşıyor. Boğucu sessizlikte kan ter içinde kalmış yalnız bir madenci hayal ediyorum; kafa lambasının ölgün ışığı her bir testere darbesinde titreşiyor. (Koleksiyoncular bu mağaradaki bir kristal için on binlerce dolar ödeyebilir.) Her kimse, kristali kesip almadan önce işini yarım bırakmak zorunda kalmış ve maden ocağı sahipleri daha sonra, yağmacıları caydırmak üzere mağara girişini ağır bir çelik kapı ile kapatmış. Şimdiye kadar işe yaramış, ama bundan sonra da yarar mı bilinmez. Ne de olsa madencilerin matkapları ve patlayıcıları var. Ayrıca, arkeolojik kalıntıları korumak için maden arama ve inşaat faaliyetleri durdurulurken, Meksika'daki mineraller için bu tür bir koruma söz konusu değil. Kristaller için bir diğer tehlike de su yokluğu. Mağara suyla dolu olduğunda bu ortam kristalleri desteklemiş ve korumuş. Mağaranın boşaldığı ve kristallerin açık havaya maruz kaldığı günümüzdeyse, zamana yenik düşebilir ya da kendi ağırlıkları nedeniyle çatlayıp kırılabilir ve içeriye dolan karbondioksit gibi gazlar yüzünden matlaşabilirler. Maden ocağının yöneticisi, çalıştığı Peñoles şirketinin kendini kristallerin korunmasına adadığını söylüyor ama firmanın asıl ilgi alanı kristaller değil ve madencilik faaliyetleri galeriye zarar veriyor. Badino ve diğer uzmanlar firmayı bu konuda (kristallerin Dünya Kültür Mirası listesine alınması için lobicilik faaliyetleri gibi) daha çok şey yapılması yönünde ikna etmeyi umuyor. Ancak şimdiye kadar kristallerin geleceği konusunda bir belirsizlik hâkim ve olasılıkla diğer ülkelerde Meksika'da olduklarından çok daha popülerler.

Katedral, yıldız, mezar... Gördüğümüz bu dünya dışı manzarayı tanıdık bir şeylere benzetmeye çalışıyoruz. Tepeden tırnağa ter içinde ve damarlarımız zonklar halde mağarayı terk etmemizden yarım saat sonra dışarıda, mağarayı görmeye gelen bir film yapımcısı, nasıldı diye soruyor. Tanımlamakta zorlanıyorum. Beni anlamış gibi kafasını sallıyor. "Es como un sueño de niño," diyor. "Aynen bir çocuğun düşü gibi."

İnsanlar ve fotoğraf makinelerine dost davranmayan ortamları görüntüleme konusunda uzman Carsten Peter, mahvettiği makineleri saymaktan çoktan vazgeçmiş.

İşçiler, 2000'de yapılan kazılarda şans eseri dev kristallerin ortaya çıkarıldığı Naica maden ocağında, kablo ve boruları yerleştirmek üzere yer açmaya çalışıyor. Meksika'nın en üretken kurşun madeni olan Naica'da, içlerinde daha küçük kristaller barındıran birkaç salon daha keşfedildi.

"Kristaller Mağarası"

Yarım milyon yılı aşkın bir süre boyunca Naica Dağı'nın altındaki bu mağaradan süzülüp geçen mineralce zengin sular, geride, düzgün bir şekilde üst üste yığılan kalsiyum sülfat yığınları bıraktı. Derinliklerdeki magmanın ısıttığı ve kalın duvarların yalıttığı bu sulu ortam, hemen hiç değişmedi ve kristallerin dev boyutlara ulaşmasına yol açtı.

Naica Maden Ocağı

Kurşun ve gümüş rezervleri açısından zengin Naica'da su düzenli olarak dışarıya pompalanmasaydı, maden ocağı bugün sel tehlikesi ile karşı karşıya kalırdı. Ancak bu işlem "Kristaller Mağarası"nın kurumasına da neden oldu. Naica'da, içlerinde daha küçük kristaller barındıran ve adlarını da bu kristallerin şekillerinden alan birkaç mağaracık daha var: "Kılıçlar Mağarası", "Mumlar Mağarası" ve "Kraliçenin Gözü".

Mega Kristaller Nasıl Oluştu?

25 milyon yıl önce:

Yerkabuğundaki hareketlilik magmayı yüzeye itiyor. Magmadan türeyen mineral zengini sıvı sokulumları zamanla, önce maden cevheri kütleleri, daha sonra da, süreç içinde kristalleri şekillendirecek olan minerallere dönüşüyor.

1-2 milyon yıl önce:

Sıcaklık giderek düşüyor ve mineral zengini suyla dolu mağaralar oluşuyor. Bir tür kalsiyum sülfat olan anhidrit, mağara suyu içinde çözünmeye başlıyor.

600 bin yıl önce:

Mağaranın sıcaklığı, sudaki kalsiyum sülfatın selenit kristalleri oluşturması
için gerekli ideal sıcaklığa (yaklaşık 58°C) ulaşıyor. Devlerin içinde rahatsız olmaksızın büyüdüğü ortam şekilleniyor.

1985 civarı

Ocaktaki su düzeyini düşürebilmek için içerideki suyu pompalayarak boşaltan madenciler -farkında olmaksızın- mağaranın da kurumasına yol açtı. Artık su içinde yer almayan kristallerin büyümesi durdu.

Mağaracıları ölümcül sıcak çarpması riskiyle yüz yüze bırakan aşırı sıcak, Kristaller Mağarası'na girişin bedeli. Italyan keşif ekibi La Venta'dan Dr. Giuseppe Giovine (üstte, kafasında baret olan) çoğu 20 dakikayı aşmayan yolculuklardan birinin ardından ekiptekilerin sağlık durumlarını kontrol ediyor. Giovine'nin üssünün biraz ötesindeki klimalı çadır (solda) sıcaktan bunalmış araştırmacıları az da olsa rahatlatıyor.

Kristaller insan trafiği, yağmacılar ve içerideki nem yoğunlaşması nedeniyle zarar görebilir. Maden ocağı sahipleri girişlere kısıtlama getirmeye çalışırken, araştırmacılar da mağaranın yasal koruma altına alınması umudunda.

Yazı: NeIl Shea
 

Etiketler

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,645
Mesajlar
1,521,541
Kayıtlı Üye Sayımız
170,333
Kaydolan Son Üyemiz
x_ml

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst