Alevilik Kavramının Tarihçesi

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan mete Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 34
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 17,423

konu hakkında

  • begendim

    Kullanılan: 2 33.3%
  • beğenmedim

    Kullanılan: 1 16.7%
  • ne gergi var tartışma çıkıyor

    Kullanılan: 3 50.0%
  • beni ilgilendirmez

    Kullanılan: 0 0.0%
  • çekimser

    Kullanılan: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    6

mete

Zirve
Mesajlar
1,851
Tepkime Puanı
4
Alevilik; manası tam olarak bilinmeden kullanılan kavramlardan biri olarak, halk arasında yanlış kullanımlardan dolayı sosyal bir yara olarak kalmaya devam etmektedir. Türk Ulusunun birlik ve beraberliğinin sağlanması, sosyal ve ekonomik zayıflıklarımızla topyekun mücadele edebilmemiz için çözülmesi gereken en öncelikli meselemizdir. Bir an önce bu konudaki bilgi kirliğine son verilmelidir.

Alevilik kavramının tarihçesi

İrene Melikoff Alevilik ve Bektaşilik birbirinden ayrılamaz çünkü her iki deyimde aynı olguya, Türk Halk İslamlığı olgusuna bağlıdır demektedir. Ona göre, Bektaşiler gibi Aleviler de Hacı Bektaş Veli’den himmet umarlar. Aralarındaki temel fark, sosyal bir farktır. Yüzyıllar boyunca, umumiyetle aşiret çevrelerinden gelmiş, eski göçebeler olan Aleviler, yabanlar olarak kalırlarken, Bektaşiler, kent merkezleri yörelerinde toplanarak, müritleri okumuş çevrelerden gelen bir tarikat oluşturmuş lardır. Bektaşilik deyiminin, Alevi adlandırmasından daha kullanılır oluşunun sebebi budur. Sonuncu adlandırma, konunun temeli halkın inanışı olduğu halde, ne yazık ki, siyasi bir yanlış anlam’a kaymış bulunuyor.
Aleviliğin siyaset sahnesinde görülmesi ve devlet tarafından dışlanması Selçuklular dönemine rastlar.
Selçuklu İmparatorluğu resmi dil olarak Farsçayı seçmiş ve devlet yönetiminde üst kademelere Acemleri getirmişti. Devletin kurucu unsuru olan Türkler dışlanmış Devlete Fars kültürü hâkim olmaya başlamıştı. Buna tahammül edemeyen Türkmenler arasında hoşnutsuzluk her gün biraz daha artarken Türkmenler arasında oldukça saygın bir yeri olan Baba İshak, Selçuklu yönetimini ele geçirmek için taraftarlarına silahlanma talimatı verir. 50.000 kişilik bir ordu toplar. Türkmenler Sümeysat, Kâhta, Hısn Mansur’u (Adıyaman) ele geçirir kendilerine uymayanları öldürür mallarını yağmalarlar. Malatya Subaşısı Malatya’da Kürtleri ve Germiyanlıları silahlandırarak Türkmenleri durdurmak istedi ise de ikinci defa bozguna uğradı. Bunun üzerine Türkmenler Sivas’ı ele geçirdiler devlet ileri gelenlerini öldürüp şehri yağmaladılar Tokat ve Amasya’ya doğru ilerlediler Keyhüsrev, başkenti bırakıp kaçtı. Bu sıra da Baba İshak Amasya’da idi kendi ordusu yetişmeden Amasya Subaşısı ve Armağan-Şah onu yakaladı ve kale burçlarına astı. Baba İshak’ın öldürülmesi, taraftarlarını durdurmadı Armağan-Şah’ı yakalayıp astılar ve Konya’ya doğru yürüdüler. Necmeddin Behramşah ve Hıristiyan Frank askerleri ile yapılan savaşta Baba İshak taraftarları yenildi, 2–3 yaşındakilerden başka hiçbirini sağ bırakmadılar, daha sonra da bütün ülke çapında Baba İshak taraftarlarını bulup cezalandırma talimatı verilir. Börklerinden dolayı “Kızılbaş” ismi verilen Baba İshak taraftarları artık, görüldüğü yerde cezalandırılması gereken suçlulardır. Çetin Yetkin bu isyan için “Babai başkaldırısı, bir devrim yapmayı amaçlayan, ilk örgütlü, planlı ve bilinçli Türk direnişidir” demektedir. Siyasi bir sebeple merkezi otoriteye başkaldıran Kızılbaşlar Selçuklular döneminde hep dışlanır. Merkezi otoritenin uzağında denetimsiz olarak gelişen Kızılbaşlık bölgelere göre özellikler kazanmaya başlar. Osmanlı döneminde durum değişmez. Özellikle Yavuz döneminde Şah İsmail ile olan mücadeleler sırasında Kızılbaşların, Şii Şah İsmail yönetimini destekleyeceği endişesini taşıyan Osmanlı yöneticileri, Kızılbaşları etkisiz kılmak amacı ile bölgedeki Kürtlere beylikler vererek, Kızılbaşların üzerine gönderir. Devletten dışlanmış olan Kızılbaşlar Hz. Ali’nin yaşadıklarını kendileri ile özdeşleştirerek onu kendi kahramanları olarak görmeye başlarlar bu tarihlerden sonra da Kızılbaş tabiri yerine daha çok Ali taraftarı manasına gelen Alevi kelimesi kullanılmaya başlanır. Görüldüğü gibi öz be öz Türk olan Kızılbaşlar, sırf siyasi sebeplerle Selçuklulardan itibaren Devletten dışlanmış, merkezi otoriteden uzak, varlıklarını sürdürmeye çalışmıştır. Bir kısmı da Osmanlının yetkilendirdiği Kürtlerin baskısından kurtulmak için, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Kürt kimliğini benimseyerek asimilasyona uğramış ve Kürtçe konuşmaya başlamıştı. Bu kadar uzun yıllar merkezi otoriteden uzak yaşamanın verdiği olumsuzluklar sebebiyle de bölgesel olarak dini görüş ayrılıkları doğmuştur. Dini otorite konumundaki dedelerin yönlendirmesi ile bu güne kadar gelmişlerdir. Alevilik, kavram kargaşasının sebep olduğu en önemli sosyal problemlerimizden biri olmaya devam etmektedir. Ne aleviler, nede Sünniler meselenin kaynağını tam olarak bilmedikleri için bir sürü ipe sapa gelmez iddialarla karşılıklı düşmanlıklar körüklenmekte ve milli birlik ruhu zedelenmektedir. Türk birliğinin sağlanması için bu problemin bir an önce çözüme kavuşturulması gerekir. Bize göre, ülkenin gerçek sahipleri olan Kızılbaşların, bu güne kadar devlet eli ile çektirilen acılarına son verilerek Alevilik veya Kızılbaşlık dediğimiz dünya görüşünün İlmi olarak esasları belirlenerek, Türk halkı doğru bilgilendirilmeli ve dış etkilerden arındırılarak suiistimallere fırsat verilmeden tek bir merkezden yönlendirilmelidir. Bunun içinde her iki tarafın aydınlarına büyük görevler düşmektedir. Artık Sünni ve Aleviler iki ayrı taraf olmaktan kurtulup tek bir yürek olarak ülkenin geleceğini tehlikeye düşüren diğer problemlerin çözümü için mücadele etmelidir.
 

Etiketler

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

Mete Bey teşekkür ederim. Gerçekten konu hakkında hiçbirşey bilmiyormuşum.
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

Türk'lerin dinsel inanç kökenine pagan kültürü egemen olduğu için
yukarıda bahsedilenler ve farklı coğrafyalarda hareketli halde bulunmaları sonucu değişik kültürlerden etkilenmeleri yerel otorite ile uyuşmazlıklarını da körüklemiştir.

Alevilik; Pagan geleneğin İslam'la uyum sağlama süreci ve İslam camiasındaki politik iç çekişmeleri de hesaba katmak suretiyle
bir sentez olarak ortaya çıkmıştır.

denildiği gibi etnik olarak Türk kavminin temsilcileridir demek abartılı olmayacaktır


buna en güzel örnek osmanlının feth ettiği ülkelere yerleşimci olarak gönderdiği insanlar yoğun olarak bu yapının içinde yer alanlardır

osmanlı bu zorunlu göçle bir taşla iki kuş vurmak misali
hem tehlike arzeden Türk unsurlardan hem de dinsel olarak merkezi otariteye karşı olan akımlardan kurtulmuş olmaktadır.
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

Nejat bey tesbitleriniz genel manada doğru ama burada bir noktaya itiraz etmek istiyorum. Pagan tabiri genel olarak Hiristiyanlık öncesi Çok tanrılı Avrupa dini inanışı için kulanılmaktadır. Ancak Pagan kültürü tabiatla haşır neşir olma, tabiat olaylarını kutsama manasınıda içine almaktadir bu yönüyle de Eski Türk dini inanışı ile ilişkilendirilebilir.

Türklerin İslamiyet öncesi dini Tek tanrılı Gök Tanrı inanışıdır bu yönü ile pagan kültüründen ayrılır.

Alevilik ise yine islami görüş içerisinden siyasi sebeplerle bir yolayrımını ifade etmektedir. Yani ayrılık sebebi dini değil, siyasidir. Merkezi otoriteye isyan etmiş bir din adamının başarısız isyanı neticesinde taraftarlarının merkezi otorite tarafından dışlanmasından kaynaklanır.

Ancak gelişmeler, merkezi otoriteden uzak kalışı farklı kültürlerin islamiyet içerisine sızmasına sebep olur. Yozlaşmamış Aleviliği kısaca Türk islam inancı olarakta tanımlamak mümkündür.
 



Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

acemi80' Alıntı:
Türklerin İslamiyet öncesi dini Tek tanrılı Gök Tanrı inanışıdır bu yönü ile pagan kültüründen ayrılır.

Pagan kelimesini güncel anlamında ifade ettiklerinden dolayı kullandım

gene de yaşadıkları bölgeler itibarıyle Zerdüşt ve Budist değerlerden de oldukça etkilenmiş bir yapıdan bahsettiğimiz göz ardı edilmemeli.

bu bağlamda siyasi ayrışmanın sonucu kapalı bir toplum yapısının oluşturulması inanç sistemlerinin sentezlerinin açığa çıkması kaçınılmaz olmaktadır.


Mevlevilik örneği: Buhara kökenli sufilerin İslam'ı yayma çalışmalarında budizm'den ve yine zerdüştlükten etkilenmelerinin Anadolu'da farklılaşarak yani sentezinin serpilmeye başlaması gibi.

siyasi süreci gözden uzak tutmak mümkün olmasa da konuyu inançlar olarak soyutlarsak ve
bölgede daha eskiye gidersek Manisizm gibi inanç oluşumlarının alt yapıyı ve sonrasını etkilememesi olanaksız.

özetle ben burada siyasi otoritenin oldunuz demesiyle olunamıyacağını
Aleviliğin geleneğin süreçte yeni yapı ile içiçe geçmesi sonucu oluştuğunu düşünüyorum

ki Bektaşilikte ki üçleme pekçok inanç yapısında karşımıza çıkmaktadır
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

Tabiki etkilenme konusunda çok haklısınız. Gerek İslamiyet öncesi Gök Tanrı inancında Gerekse İslamiyet sonrası dini inançlarımızda komşu kültürlerden etkilenme söz konusudur.

Burada bizim ortaya koymaya çalıştığımız şey ise Alevilik inancının menşei ve Türk toplumunu etkileme süreci.

Bu gün aleviliğin kökenini ve ortaya çıkış sebebini bilmeyen çoğu kimse tarafından tekrar edilen, kulaktan kulağa yayılan yanlış bilgilerle bir ayrışma noktasına gelinmiştir. Amacımız Alevilik ve Sunnilik ayrışmasının dini sebeplere dayanmadığını her iki inanç sahibininde ortak bir geçmişe sahip olduğunu ortaya koyup karşılıklı hoş görü içerisinde bu sosyal yaranın tedavisine katkıda bulunmaktır.

Katkılarınız için teşekkür ederim.
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

kesinlikle haklısınız İslam içi ayrışmalar yani MEZHEP'ler YOL'dan ötürü değil siyasi sebeplerden ötürüdür, YOL ayrışmayı değil BİR'liği öngörür.

keşke >bizleri< daha iyi tanıyabilme şansına sahip olabilsek, bazen okuyarak çok da fazla yol alınamıyor

saygılarımla,
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

Hürriyet'ten bir alıntı, katkı sağlar diye aldım.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=14161107&yazarid=72&tarih=2010-03-20

Cavid Sezen
********************************************************************************************************


Özdemir İNCE

20 Mart 2010

[attachment=1]


Anadolu halkı ve Aleviler


(2008'de yazıp yayımlamadığım bir yazı): Prof. Dr. Nur Vergin, “Din, Toplum ve Siyasal Sistem” (Bağlam Yayınları) kitabında yer alan “Din ve Muhalif Olmak: Bir Halk Dini Olarak Alevilik” (s. 66) adlı makalesinde, Osmanlı dönemi toplumsal yapılanmasını merkez ve çevre olmak üzere iki düzlemde konumlandırır ve bu ikilinin özelliklerini belirler:

MERKEZ: 1. Kentliler ve yerleşik halk, 2. Askeri sınıf, 3. Etnik heterojenlik (karışık çoğul etnisite), 4. Ortodoks İslam (Sünni), 5. Arap-Fars kültürü, 6. “Osmanlıca”.
ÇEVRE: 1. Göçebeler, 2. Halk tabakaları (reaya), 3. Etnik homojenlik (türdeşlik) (Türkmen), 4. Heterodoks İslam (Alevilik), 5. Türkmen kültürü özgüllüğü, 6. Türkçe.
* * *
Bu nitelemelerden hareketle merkez ve çevrenin portresini çizebiliriz:
1. Kentliler ve yerleşik halk // Göçebeler; 2. Askeri sınıf // Halk tabakaları (reaya); 3. Etnik heterojenlik (çoğul etnisite) // Etnik homojenlik (Türkmen); 4. Ortodoks İslam (Sünni) // Heterodoks İslam (Alevilik); 5. Arap-Fars kültürü // Türkmen kültürü; 6. Osmanlıca // Türkçe.
Özetle: 1. Arap-Fars kültürünün yörüngesinde Osmanlıca konuşan, çoğul etnisiteden (Türk, Rum, Ermeni, Arap ve diğerleri) oluşan kentli ve yerleşik halk.
2. Türkmen ağırlıklı, Türkmen kültürünü koruyan ve Türkçe konuşan göçebe ve Alevi halk.
* * *
Bu nitelendirme, şimdiye kadar pek dile getirilmeyen bir gerçeği de yansıtıyor: Anadolu'nun yerleşik, kentli, sivil meslek sahibi Hıristiyan halkı Müslüman olurken Sünniliği seçmiştir. Bunun böyle olması, yerleşik Hıristiyan halkın yerleşik Türklerin mezhebi olan Sünniliği tercih etmeleri çok doğal. Çünkü göçebe ve Alevi Türkmenler üretim ve tüketim tarzları ile, yerleşik Müslüman ve Hıristiyan halk için ortak tehlikeyi temsil etmekteydi.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde görülen, göçebe ve Alevi Türkmenlerin merkeze karşı giriştikleri ayaklanmalarının gerçek nedeni bu ikilik olmasa da ayaklanan taraf karşısında her zaman yerleşik kentlileri (Müslüman ve Hıristiyan) buluyordu. Bu merkez-çevre çatışması yüzyıllarca sürdü ve bu süreç içinde merkezdeki Hıristiyanların büyük bir bölümü Sünni İslam'a döndü. Yapı budur!
* * *
Şu anda sahip olduğumuz Türk dilini ve Türk kültürünü merkezden çok çevreyi oluşturan kitlelere borçluyuz. Osmanlı döneminde Halife ve Şeyhülislam'ın temsil ettiği Sünni İslam, toplumda inanç bağlamında egemen unsurdu. Çevrenin inancı olan Heterodoks İslam (Alevilik) Osmanlı döneminde devlet için tehlikeli ve güvenilmez öğe muamelesi görmüştür. Cumhuriyet “tehlike ve güvenilmezlik” kaygılarını iki taraf için de gidermiş olmasına karşın, onun kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı merkezi ve Sünniliği temsil etmeyi sürdürmüştür.
Evrensel cumhuriyet ve demokrasinin ilkesi adalet, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ise, bu ilkelerin artık Alevi inancına sahip halkımızı da kapsaması gerekmektedir. Resmen!

72b
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

Cavit Bey, alıntı için teşekkür ederim Osmanlı hanedanı yazımızda anlatmaya çalıştığımız, yukarıda da değindiğimiz merkez-Çevre ayrışması ve bu iki kültürün çatışması yazıda çok güzel özetlenmiş.
 



Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

sonuçta teşkilat saray/şehir kökenli halk ise taşra ağırlıklı ve merkeze uzak gelişim sürecinden geçmiş / geçmekte

bence bugün merkez ile çevre uyumsuzluğu önceli buna dayanıyor ve devamlılığını kaybetmiyor
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

Nejat' Alıntı:
sonuçta teşkilat saray/şehir kökenli halk ise taşra ağırlıklı ve merkeze uzak gelişim sürecinden geçmiş / geçmekte

bence bugün merkez ile çevre uyumsuzluğu önceli buna dayanıyor ve devamlılığını kaybetmiyor

Haklısınız Nejat bey maalesef bu günün problemlerinin kaynağı dünü anlayamamaktan kaynaklanıyor. Bu gün devlet erg'ine hükmedenler dün halkı yoksayanların torunlarıdır.
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

acemi80' Alıntı:
Bu gün devlet erg'ine hükmedenler dün halkı yoksayanların torunlarıdır.

Çok önemli ve üzerinde durulması gereken bir saptama, teşekkürler.

Cavid Sezen
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

acemi80' Alıntı:
Bu gün devlet erg'ine hükmedenler dün halkı yoksayanların torunlarıdır.

Mete Hocam bilgilendirme için çok teşekkürler.
Onaylamak haddim değil ama, yukarıda belirttiğiniz durum bence de çok doğru. Selamlar.
 

Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

ustalar konuşmaya başladı : yol alabilmek mümkün demek ki !

konu aslında çok basit yani günümüzün sancılarından bahsediyorum

özellikle Doğu Sorunu konusu !(bu etiketlemelerden nefret ediyorum ama bugünkü ifade şekli bu)

osmanlı döneminde ermeni hareket ve isyanlarını bastırmak için bölgede yer alan kürt aşiretlerin ileri gelenlerine paşalık dahil pek çok askeri ünvanlar dağıtıldı ki sebebi olabilecek kürt hareketlerinin önüne geçmekti. ermenilere karşı kullanılmış olmaları ise mevcut bölgesel egemenliklerinin tehlike de olma savıydı ve iyi de işledi.

kurtuluş savaşı öncesi ve sonrası epey karışık, etnisiteyle yapılan anlaşmaların varlığından bahsetmemek hayalciliktir
cumhuriyet sonrası bölgede ki hareketlilik buna en önemli işarettir

basit bir mantıkla teşkilatın tamamının saray kökenli ordu mensuplarından ve memurlarından oluşan bir yapıyı
bu kadar büyük bir hızda nasıl halk ile özdeşleştirebiliriz ?. hele ki fedeol yapıyı devletin tamamına egemen olduğu
düşünülen Atatürk bile yıkamamışken (engellerin varlığı ortada ama neden ?) ...

devrim sürecinde kadrolarını yetiştirmekteki devamlılığın sağlanamayışı ve sol hareketin mevcut kültürel yapıyla uyum içine girme çabalarının olmayışı ilk dönem kadroların zaman içinde bir nevi yok olmaları sonucunu da beraber getirmiştir

bu da sinmiş olan fedoal yapının tekrar egemen olmasına ve bugünkü süreci yaşamamıza yol açmıştır

68'liler bunu açık bir dille ifade edip halka inmeye gayret etmişselerde erk ile mücalede kendilerini bambaşka zeminlerde bulmaları sonucunu getirmiş ve olası bir birleşim anlatım şansı tekrar yitirilmiştir. sonrası yıllar intikam mantığının ötesine geçememiş ve kuramsal olarak Türk solu üretilememiştir

bugünü anlamak bunlar çerçevesinde daha mümkün gözükse de çözüm önerilerini de beraberinde getiremiyor olması sıkıntı verici

saygılarımla,
 



Ynt: Alevilik Kavramının Tarihçesi

yanlız başlıkla ilgili olmasa da

İttihat ve Terakki döneminin oluşturmuş olduğu idealizm ve kadroların (uç örnek: teşkilatı mahsusa gibi) etkisizleştirme, yok etme çabalarını ama gene de varlığını bugün de sürdürmekte olduğunu düşünüyor ve yapı ile ilgili inanılır bir kaynağa erişememiş olduğuma üzülüyorum.

bu dönemin açıklıkla irdelenmesi gerekir

ustalara ricamdır
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,430
Mesajlar
1,517,886
Kayıtlı Üye Sayımız
172,077
Kaydolan Son Üyemiz
yasin29

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst