Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan mete Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 14
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 6,488

konu hakkında fkirlerimiz

  • begendim

    Kullanılan: 15 60.0%
  • begenmedim

    Kullanılan: 2 8.0%
  • ne geregi var tartışma çıkartıyor

    Kullanılan: 6 24.0%
  • ben karışmam isteyen istedigini yazsın

    Kullanılan: 1 4.0%
  • ÇEKİMSER

    Kullanılan: 1 4.0%

  • Kullanılan toplam oy
    25

mete

Zirve
Mesajlar
1,851
Tepkime Puanı
4
Ertuğrul Bey’le başlayan yeni macera, Türk milletinin önlenemez yükselişinin habercisi idi. Türkler, bir kere daha Türk Devlet Geleneği Esasına uygun olarak yeni bir devletin temellerini atıyorlardı. Lider halkın arasından çıkmış bir Bilge kişi, devletin töresi halkın töresi, devletin dili halkın dili ve komutanlar asker arasından başarısı ile kendisini ispat ederek yükselmiş adaletli ve cesur kişilerdi.

Bey, askeri silah arkadaşı olarak görmekte idi. Bilgi ve Erdemde yarış Türk toplumunu kabına sığmayan bir enerjiye dönüştürmüştü. İstanbul kapılarına dayanması çok uzun sürmedi. İstanbul’u aldığında ise dünyanın en büyük gücü oldu. Artık Padişah hem hadislerde sözü edilen kutsal askerin komutanı, hem de Doğu Roma İmparatorluğunun kanun yapıcılık özelliğini eline geçirmiş bir liderdi. Devlet bundan böyle İmparatorluk olmuştu. Türk halkı sevindi bayram etti İstanbul artık onlarındı.

İstanbul savaş sebebiyle boşalmıştı yeniden canlandırmak gerekiyordu. Fatih İstanbul’un İskân edilmesi ve ticaretinin canlandırılması için dışardan Yahudi, ermeni, Cenevizli vb getirterek bunlara yer tahsis edilmesini ferman buyurdu.Ticaret yapmak isteyenlere sermaya verildi. Anadolu halkı da bu şehirden nasiplenmek istediğinde İstanbul girişinde durduruldu. Çünkü Veziri Azam Rum Mehmet Paşa Anadolu’dan gelen bu göç dalgasının kalitesiz bir göç olduğunu ve İstanbul’un asayişini bozacağını söylemişti. Bir fermanla Anadolu’dan İstanbul’a göç yasaklandı.

Türklerin İstanbul’dan mülk alması yasaktı, ille de gelecekse kiracı olarak gelebilirdi. İstanbul kapılarında kala kalan Türk halkı için bu ilk şok, öncü idi. Fatih Divan’a da katılmıyordu, Padişahtan silah arkadaşı muamelesi görmeye alışmış olan halk, artık padişahına ulaşamaz olmuştu. Devlet yöneticilerini yetiştirecek olan Enderun isminde bir üniversite kurulmuştu. Bundan böyle devlet memurluğuna sadece bu Enderundan mezunlar alınacaktı. Türkler Enderun’un da kapısında kaldılar, çünkü Enderun’a alınmanın birinci şartı devşirme olmaktı, Enderun’a Türklerin girmesi yasaktı. Medreselerde eğitim Arapça olacak dendi, Türk’ün kendi dili ile eğitimi de yasaklandı.

Bu durum Türklerin zaman içerisinde tamamen devletten uzaklaştırılmasına sebep oldu. Artık Türk toplumu saray nazarında etrak-ı bi itrak (idraktan anlayıştan yoksun), har Türk (eşek Türk) olarak anılan kaba saba, cahil insanlardı. Onların herhangi bir göreve getirilmesi düşünülemezdi onlar, savaşta ön cephede çarpışır, vergi verirlerdi.

IV. Murad zamanında Saray tarihçisi Koçi Bey padişaha “Aman Padişahım, çok dikkatli olunuz, saray’a Türk, Yörük, girer oldu. Devletin sonu felakettir...” . diye, akıl vermesi, Türklerin durumunu, fazla söze gerek kalmadan açıklamaktadır. Osmanlının Hıristiyanlara ve Yahudilere hoşgörünün ötesinde bir iltimasla davranıp, devlet kadrolarında en üst seviyedeki görevleri vermesine karşı, Fatih döneminde başlayan Türk karşıtı tutum Yavuz Döneminde hat safhaya ulaşmıştır.

Hoca Saadettin Efendi Tacü’t Tevarih’te Yavuz’un Alevi düşmanlığını şöyle anlatıyor. “ Padişah, Rum (Anadolu)diyarında yerleşmiş bulunan Kızılbaş tutkunlarını ve Alevi tavşanlarını araştırmak için ülke yöneticilerine uyulması gerekli buyrukları gönderüb, yediden yetmişe varınca ol yaramazlardan idüğü saptanan eşkıyanın adları defter olunup saraya bildirilmesine ferman-ı hümayun çıkmıştı. Cihanda geçerli bu buyruk gereğince yöneticilerin araştırma ve taramalarıyla sayıları kırk bini bulan bunların kimi ortadan kaldırılıp, kimi de hapse attırıldı.”

Tımarları, dirlikleri ellerinden alınan, vergilerin en ağırı ile vergilendirilen Türkler, çaresizlik içerisinde kıvranırken Osmanlının sınırında kurulmuş olan Safevi (İran)Türk devleti her gün biraz daha güçleniyordu. Safevi devletinin Başındaki insan(Şah İsmail) bir Türk’tü, Türkçe konuşuyor, Türk gibi ata biniyor, Türkçe şiir yazıyordu. Üstelik Türkleri ve Türk sanatını koruyor sarayında onlara geniş yer veriyordu. Oysa kendi padişahları Farsça konuşuyor, Arapça divan yazıyor, askeri devşirme, sarayı devşirme üstelik kendilerini vergilerin en ağırı ile vergilendiriyordu. Tabii olarak Şii Safevi devletine ve onun yöneticisine sempati ile bakıyorlardı. Osmanoğulları’nın zulmünden kaçanlar oraya sığınıyordu. Şah İsmail’in devleti bir ümit kapısı olmuştu.

1510 da Antalya yöresinin Türkmenleri Şahkulu etrafında toplanarak isyan etti. Şahkulu devleti ele geçirmeyi planlıyordu. Birkaç şehri ele geçirdikten sonra savaş sırasında öldürülünce adamları dağıldı veya sürgüne gönderildi.

İsyana katılan Antalya Türkmenlerini Sarayın tarihçisi Hoca saadettin şöyle tarif ediyor: “ Ol diyarda yaşayan Türklerin varlıkları doğuştan yaramaz olup, yaradılışlarından dik başlı olduklarından başka, huysuzluk da onların yapılarında ikinci bir huy gibiydi. Ol insanlıktan eksik kişilerin nifakla dolu yüreklerinde bin bir türlü fesat gömülü olup, her biri insan biçiminde laf anlamaz kişilerdi.”

Bu isyanları birçok isyan takip etti. Bu konuyu Şeyhülislam Ebussuud Efendinin 1548 de verdiği bir fetvadan birkaç satırlık örnekle kapatmak istiyorum: “…Kızılbaşların öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu en büyük kutsal savaştır. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur… Kızılbaşların öldürülmeleri diğer kâfirlerin öldürülmelerinden daha önemlidir…”

Aynı fetvada birde “Padişah buyruğu ile Kızılbaş topluluğu kılıçtan geçirilip büyüğü küçüğü tutsak alındığında, yakalananlardan bazıları Ermeni olduklarını söylerse bu durumda kurtulurlar mı?” sorusuna verilen cevap: “Ermeniler kurtulur”
 

Etiketler
Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

mete hocam günaydın .Sizin yazılarınızı ilgiyle takipediyorum ama halkımız yeterince bilinçli değilken alevinin dahi ne ve kim olduğunu(gerçek aleviden bahsediyorum ama)bilmeden onlara düşmanlık besliyorken bu konu kanımca bir tartışma oluşturacaktır.
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

Mete bey anlatımınız ve bilgilendirmeniz için teşekkürler, takip edeceğim ilginç bir konu.
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

bahcivankurt' Alıntı:
mete hocam günaydın sizin yazılarınızı ilgiyle takipediyorum ama halkımız yeterince bilinçli değilken alevinin dahi ne ve kim olduğunu(gerçek aleviden bahsediyorum ama)bilmeden onlara düşmanlık besliyorken bu konu kanımca bir tartışma oluşturacaktır.

Özay Bey Alevilik bu ülkenin öncelikli olarak tedavi edilmesi gereken en temel sosyal yaralarından biridir Aleviliğin tarihçesini aşağıdaki linkte daha önce ele alıp anlatmıştık. Bizi takip edenler okumuştur. Kaldıki burada konumuzu ilgilendiren mesele dini cephesi değil kültürel cephesidir.

http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=51650.0
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

Mete bey bu ülkede sorunlarımızı konuşmadan eyvah konuşmıyalım bunca zaman bize anlatılan (birileri tarfından bilinçlı olarak yanlış aktarılan vede saklanan )hikaye tarihten uzaklaşmadan iyi yada kötü kendi tarihimizle yüzleşmeden sorunlarımızı çözme yolunu değilde geçiştirme yoluna giderek bunca zaman idare ettik ama bundan sonra artık böyle gitmiyor gitmeyecek geçte olsa devlette bunu anladı
 



Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

simurg2' Alıntı:
Mete bey bu ülkede sorunlarımızı konuşmadan eyvah konuşmıyalım bunca zaman bize anlatılan (birileri tarfından bilinçlı olarak yanlış aktarılan vede saklanan )hikaye tarihten uzaklaşmadan iyi yada kötü kendi tarihimizle yüzleşmeden sorunlarımızı çözme yolunu değilde geçiştirme yoluna giderek bunca zaman idare ettik ama bundan sonra artık böyle gitmiyor gitmeyecek geçte olsa devlette bunu anladı

Evet Erkan Bey enbüyük sıkıntımız maalesef bu. Türk tarihi yazıp bitirilemeyecek kadar çok güzel maceralarla dolu. Tarihimizle gurur duyuyoruz. 2000 yıllık yürüyüşümüz esnasında birçok kültürle haşır neşir olduk onlardan birşeyler aldık onlara birşeyler verdik. Devlet yönetimine çeşitli etnik kökenden gelen insanlar samimiyetle hizmet verdiler.
Ancak, işin birde başka cephesi var. Bu devlet koca bir imparatorluğa yürürken bu devlete hizmet etmiş olan unsurlar arasındaki egemenlik mücadelesi Önce Sarayın sonrada sistemin çökmesine sebep oldu ve nihayetinde devlet yıkıldı.

Zor olan şu; bu kadar güzel bir tarihi serüven içerisinde oynanan oyunlar öyle sinsice saklandıki ne okul kitaplarında nede piyasadaki tarih kitaplarında bunu bulmak mümkün değil. Kütüphanelerde bu konularda yazılmış binlerce kitap olmasına rağmen halka ulaşamıyor.
Zorluk burada başlıyor siz çıkıp bunları araştırıp halka duyurmak istediğinizde samimi olarak bu ülkeyi, tarihini geçmişini seven vatandaş, birden irkiliyor ve o güne kadar doğru bildiği şeylerin tersini söyleyen insana tavır alıyor.

Bunu yıkacağız, zor olan yolu seçtik bu yolda gördüğümüz tepkileri ancak bilgi ile önleyebiliriz.
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

Sevgili mete hocam bilgi paylaşımınız mükemmel.tarih kitaplarında bile yazmayan yada sansürlenen tarihimiz az ve özgün cümlelerinizde çok daha anlamlı vede anlaşılır geliyo bana.iyiki varsınız.Sevgiyle kalın..
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi


mete' Alıntı:
Safevi devletinin Başındaki insan(Şah İsmail) bir Türk’tü, Türkçe konuşuyor, Türk gibi ata biniyor, Türkçe şiir yazıyordu. Üstelik Türkleri ve Türk sanatını koruyor sarayında onlara geniş yer veriyordu.

Mete Bey,
Yukarıdaki cümlelerde bir karışıklık olmuş gibi. Türk olan bir insanın, ata binmesi niçin "Türk gibi" olsun? Kişi, madem ki Türk, normal olarak, Türkçe konuşur, yazar... Biraz açıklık getirebilir misiniz?
Konuya bir ek yapmak isterim; bugün radyo ve televizyonlarda, "Hatayi" ya da "Şah Hatayi" mahlası ile türküleri çalınan&söylenen ozan, Şah İsmail'dir. Üzülerek söylemek gerekirse, siyasal bir mücadelede yenik düşenin adı yok...

Saygılar.
Cavid Sezen
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

gezmen' Alıntı:
Mete Bey,
Yukarıdaki cümlelerde bir karışıklık olmuş gibi. Türk olan bir insanın, ata binmesi niçin "Türk gibi" olsun? Kişi, madem ki Türk, normal olarak, Türkçe konuşur, yazar... Biraz açıklık getirebilir misiniz?
Konuya bir ek yapmak isterim; bugün radyo ve televizyonlarda, "Hatayi" ya da "Şah Hatayi" mahlası ile türküleri çalınan&söylenen ozan, Şah İsmail'dir. Üzülerek söylemek gerekirse, siyasal bir mücadelede yenik düşenin adı yok...

Saygılar.
Cavid Sezen

Cavit Bey Çok dikkatlisiniz,

Evet, "Türk gibi ata binerdi" cümlesi kısa ve sade yazma gayretinden dolayı sanki zayıf kalmış. Orada, komşu iki Türk devleti; Osmanlı İmparatorluğu ve Safavi Devleti yöneticilerinin anlayışları arasındaki fark vurgulanmak istenmişti. O dönem Osmanlı İmparatorluğunun yöneticisi Yavuz Sultan Selim, ipekten şatafatlı kıyafetler, değerli kaftanlar gümüş veya altın at koşumları vb. ile ata binerken Şah İsmail sıradan bir savaşçı gibi sade kıyafetli, eğersiz ata binen (kayıtlarda öyle geçiyor) bir yönetici idi. Kast edilen bu.
Osmanlı Devletinin komutanları da başlangıçta böyle idi halk padişahı silah arkadaşı gibi görüyordu ama Devlet-İmparatorluk olduktan sonra yöneticiler halktan koptu.
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

mete hocam osmanlı yöneticisi yavuz derken yavuz sultan selimden bahsediyorsanız kanımca bir yanlışlık var gibi geliyor.
 



Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

yazılanları okuduktan sonra tarih konusunda hep dediğimi tekrarlayacağım malesef //// yalan söyleyen tarih utansın
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

Türklerin İstanbul’dan mülk alması yasaktı, ille de gelecekse kiracı olarak gelebilirdi. İstanbul kapılarında kala kalan Türk halkı için bu ilk şok, öncü idi. Fatih Divan’a da katılmıyordu, Padişahtan silah arkadaşı muamelesi görmeye alışmış olan halk, artık padişahına ulaşamaz olmuştu. Devlet yöneticilerini yetiştirecek olan Enderun isminde bir üniversite kurulmuştu. Bundan böyle devlet memurluğuna sadece bu Enderundan mezunlar alınacaktı. Türkler Enderun’un da kapısında kaldılar, çünkü Enderun’a alınmanın birinci şartı devşirme olmaktı, Enderun’a Türklerin girmesi yasaktı. Medreselerde eğitim Arapça olacak dendi, Türk’ün kendi dili ile eğitimi de yasaklandı.

Tımarları, dirlikleri ellerinden alınan, vergilerin en ağırı ile vergilendirilen Türkler, çaresizlik içerisinde kıvranırken Osmanlının sınırında kurulmuş olan Safevi (İran)Türk devleti her gün biraz daha güçleniyordu. Safevi devletinin Başındaki insan(Şah İsmail) bir Türk’tü, Türkçe konuşuyor, Türk gibi ata biniyor, Türkçe şiir yazıyordu. Üstelik Türkleri ve Türk sanatını koruyor sarayında onlara geniş yer veriyordu. Oysa kendi padişahları Farsça konuşuyor, Arapça divan yazıyor, askeri devşirme, sarayı devşirme üstelik kendilerini vergilerin en ağırı ile vergilendiriyordu. Tabii olarak Şii Safevi devletine ve onun yöneticisine sempati ile bakıyorlardı. Osmanoğulları’nın zulmünden kaçanlar oraya sığınıyordu. Şah İsmail’in devleti bir ümit kapısı olmuştu.

Tüm bunlara rağmen hala insanların körü körüne osmanlıya tapmalarını anlayamıyorum. Türk demenin nerdeyse hakaret sayıldığı zamanlardan bağımsız devlet kuruldu ama onu da yaşatmayı beceremedik.
"Tarih yalnızca tarihlerini bilmeyen milletler için tekerrür eder. Tarihlerini bilmeyen milletlerin coğrafyalarını başkaları çizer. "
 

Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

Ünal Bey lafınız biraz eksim kalmış, müsadenizle tamamlayalım..
Evet yalan söyleyen tarih utansın ve bize yalan tarihi öğretenlerde utansın...
 


Ynt: Türk Toplumunun Hazin Hikayesi

"Tarih yalnızca tarihlerini bilmeyen milletler için tekerrür eder. Tarihlerini bilmeyen milletlerin coğrafyalarını başkaları çizer. "

Sözü söyleyen çok doğru söylemiş ...

Hayati konuların bir çoğunda olduğu gibi tarih hususunda da cehalet diz boyu ... Öğretilenler yetersiz, gölgeli . İnsanlar duyarsız, meraksız ...
 



Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,422
Mesajlar
1,517,746
Kayıtlı Üye Sayımız
172,069
Kaydolan Son Üyemiz
KorayG

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst