faraklit
Ana Kamp
- Mesajlar
- 51
- Tepkime Puanı
- 1
17. YÜZYILDA AVRUPADA SAVAŞLAR VE SONUÇLARI
XVI. yüzyıl, Batı Avrupa’ da kapitalist üretim biçiminin kurulmaya başlandığı bir yüzyıl; “feodalizmden kapitalizme geçiş” in başlaması: O yüzyılın başta gelen özelliği bu.
Kapitalizm, feodal ilişkilerin çözülmeye başladığı bir ortamda doğmaya başladı. Feodal düzen de bir sömürüye dayanıyordu, orada feodal mülkiyetle doğrudan üreticinin sömürülmesini belirleyen, toprakta büyük mülkiyetle özerk köylü emeğinin bir arada bulunuşuydu. İşte XV. yüzyılın sonlarına doğru, bu öğelerin her biri çözülmeye başlamıştı. Aralarındaki bağ da kopuyordu giderek.
Büyük toprak mülkiyetinde çözülme vardı; hiyerarşili, vassal ve süzerene karşı vassalin üstlendiği borçlarla yükümlü bu mülkiyet, sınırsız ve hukukça bağnaz bireysel mülkiyete dönüşüyordu gitgide. Bu yanıyla da yeni zamanların özel mülkiyetine yaklaşıyordu. Kimi ülkelerde tarım ürünlerinin ve hammaddelerin akışı için, içeride ya da dışarıda geniş bir pazarın kurulması, malikânelerin sadece ticari yönden değerlendirilişine uygun koşullar yaratıyordu.
XVII. yüzyılda, Avrupa kültür yaşamı, kökü daha önceki yıllara giden bunalımlarla doludur. Feodal ilişkilerin çözülüşü ile kapitalizmin ilerleyişinin büyük hız kazandığı bir ortamda, bu süreç, iktisadi, sosyal ve siyasal yaşama damgasını vururken, kültür yaşamını da etkilemiştir. XVII. yüzyıl, açıkça bir bunalım yüzyılıdır. Avrupa’ da iktisadi, sosyal, siyasal, kültürel, toplumun hemen her kurumunu içine alan bir bunalım. Uzun zamandan beri bir arada yaşayan, birbirine karıştığı kadar, birbiriyle de çatışan, yığınla uzlaşmaz eğilimler, her devlette, her sınıf ve zümrede ve hemen her insanda görülen bu. Yoğunluk derecesi, yerine ve zamanına göre değişse de süreklidir bu bunalım.
XVII. yüzyıl, açıkça bir “bunalım” yüzyılıdır Avrupa’da; iktisadi, sosyal, siyasal, kültürel, toplumun hemen her kurumunu içine alan bir bunalım. Uzun zamandan beri bir arada yaşayan, birbirine karıştığı kadar, birbiriyle de çatışan, yığınla uzlaşmaz eğilimler; her devletde, her sınıf ve zümrede ve hemen her inanda görülen bu. Yoğunluk derecesi, yerine ve zamanına göre değişse de süreklidir bu bunalım. Yeni bir denge, yeni bir düzen aranışı içindedir dünya. Nedir aslında olan?
Kapitalizmin yükselen sınıfı burjuvazinin zenginliği ve etkinliği; feodal üretim ilişkilerinin bağrında kapitalist üretimin öğeleri önem kazandığı ölçüde artıyordu. Kapitalizmin iyiden iyiye kök saldığı ülkelerde, burjuvazi, mutlak feodal monarşinin kendisini koruyup gözetmesiyle yetinmek istemiyordu artık. Gözü iktidardadır; devleti, yani asıl baskı aracını ele geçirip, kapitalist rejimin hizmetine sokmak ve asalak bir sınıfı, feodalleri iktidardan yoksun bırakmak: Gündemindeki baş madde budur. Aslında, daha XVI. yüzyıldan beri, gözü iktidardadır burjuvazinin.
Reform ve Almanya’daki köylü savaşları, bu anlamda ilk girişimleriydi onun; Pay-Bas’daki devrim de. Her iki halde de söz konusu olan, iktidarın feodallerden burjuvazive geçirilmesiydi; yeni kapitalist rejimin eski feodal rejime karşı bir zaferi, geride kalmış bir düzenden daha ileride bir başka düzene devrimci yoldan bir geçişti görülen.
XVII. vüzyıldaki İngiliz burjuva devrimi ile kesin sonuç alınmış olur. Bu bakımdan, İngiliz devrimi. yalnız İngiltere ve Avrupa tarihinin değil, insanlık tarihinin de en önemli olaylarından biridir. Ne var ki, kapitalist ekonominin ve burjuva egemenliğinin, Avrupa’da bile genel bir olgu haline gelebilmesi için, daha hayli zaman gerekecektir.
Yalnız siyasal ve sosyal alanda değildir ileriye doğru sıçrayış; felsefe, feodal değerlere karşı “kuşku”sunu açıkça ilan etmiştir ve bilimde devrim olmaktadır gerçekten Descartes’ın, Galilei’nin, Newton’un çağındayız Yalnız doğa bilimlerinde de değildir köklü değişme; siyasal ve sosyal düşüncenin de ufku değişmiştir: Bir Locke gelmiştir ve hemen bütün bir XVIII. yüzyılın arkasından yürüyeceği bir miras bırakacaktır geriye. Daha da önemlisi, Avrupa düşüncesinin çok önemli bir buluşu vardır:İlerleme düşüncesi Özetle, sürekli bir başkaldırı içine giriyordu insan aklı; XVII. yüzyıl, bir düşünceler kasırgası içinde biter Avrupa’da.
İşte böyle bir atmosfer içerisinde 17. yüzyıl Avrupa’ sında savaşlar ve sonuçları beraberinde neler getirmiştir?
OTUZ YIL SAVAŞLARI
1618 ile 1648 yılları arasında yapılan ve Avrupa devletlerinin çoğunun katıldığı savaşlar dizisidir. Temelinde, bir Protestan-Katolik mücadelesi olsa da, savaşan devletlerin çoğu dinsel değil siyasi amaçlar için savaşmıştır. Kutsal Roma Germen İmparatorluğu'na bağlı prensliklerin farklı taraflarda savaşması sebebiyle bir iç savaş niteliği de taşır.
Savaş, 1648 yılında Protestanların zaferiyle bitmiş ve Westphalia Barışı ile savaş sonucunda Almanya’yı oluşturan Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu herbiri hükümran olan birçok küçük devlete ayrılmıştır, İmparatorluk makamının yetkileri ise çok kısıtlanmıştır.
1618 yılında, İmparator’un gücünün artmasını istemeyenlerin ve Protestanlar’ın Bohemya’da başlattığı ayaklanma, uzun sürecek savaşlar dizisini başlatan kıvılcım oldu. İspanya Kralı 4. Philip’in yardımını alan İmparator ve Katolik Birliği Bohemia ve onu destekleyen Protestan Birliği yenilgiye uğrattı. (1618-1625)
Danimarka'nın savaşa dahil olması ve çekilmesi :
Kendisi de bir Protestan olan Danimarka kralı 4. Christian, Roma-Germen İmparatorluğu’ndaki Protestanların yenilgiye uğramasından rahatsız olmuştu. İngiltere, Fransa ve Hollanda’dan aldığı destekle birlikte kendisini Protestanlığın savunucusu ilan etti ve İmparator’a ve Katoliklere karşı savaşa katıldı. Ama kendisini destekleyen devletlerin iç sorunlar yüzünden zayıf olması sebebiyle yenildi ve İmparatorla barış yapmak zorunda kalarak savaştan çekildi. (1625-1629)
İsveç'in savaş'a dahil olması :
Danimarka’nın çekilmesi, savaşı bitirmedi. Bu sefer, İsveç Kralı II. Gustaf Adolf (Gustavus Adolphus), Protestanları destekledi ve İmparatorluğa saldırdı. Danimarka kralı 4. Christian gibi kendisi de Fransa ve Hollanda tarafından destekleniyordu. Savaşın başında zaferler kazanmasına rağmen, 1632’de Lützen Savaşı sırasında öldü. 1634’te ise Protestan güçler yenilgiye uğradı.
İsveç ile Roma-German İmparatorluğu (ve Katolikler) arasında yapılan barışa göre (1635, Prag Düzenlemesi) Alman prensliklerinin dış devletlerle ittifak yapması engelleniyor ve Alman prensiliklerinin ayrı ayrı olan orduları, İmparator’un liderliği altında birleştiriliyordu. Yani, siyasi gücü çok zayıflamış olan Kutsal-Roma Germen İmparatorluru tekrar güçleniyordu.
Fransa'nın savaşa dahil olması :
Prag Düzenlemesi’nden en çok Fransa rahatsız olmuştu. Fransa’da iktidarı elinde tutan 13. Louis’un bakanı Kardinal Richelau’a göre bu düzenleme, kıta Avrupa’sındaki Hapsburg etkisini çok arttırıyordu. Bu nedenle 1636 yılında Fransa, katolik bir devlet olması ve katolik bir din adamı tarafından yönetilmesine rağmen Protestanlar’ın yanında savaşa girdi.
Fransa, İsveç ve Hollanda ile ittifak kurdu. İspanya ise, Roma-Germen İmparatoru'nu desteklemek amacıyla İspanya Hollandası’ndan (bugünkü Belçika) güneye doğru Fransa’yı işgale başladı. Hatta geri püskürtülmeden önce Paris yakınlarına kadar gelmeyi başardı.
Ama savaş, Protestanlar’dan (ve onları destekleyenlerden) yana döndü. Hollanda’nın büyük zenginliği ve denizaşırı yerlerde Habsburglara karşı başarıyla savaşması, durumu İspanya için çok zorlaştırdı. Karada fazla güçlü olmayan, ancak denizlerde çok güçlü olan Hollanda, İspanya donanmasını iki kere yenilgiye uğrattı.
Westphalia Barışı :
Otuz Yıl Savaşlarını bitiren Westphalia Barışı, tek bir anlaşma değil, devletlerin birbirleri ile yaptığı bir dizi antlaşmadır. Westphalia Barışı ile Augsburg Barışı hükümleri yenilenmiş ve Calvinizm Roma-Germen İmparatorluğu’nda kabul edilen mezheplerden biri olmuştur. Westphalia ile Kutsal Roma-Germen Imparatorluğu içindeki prenslikler, hemen hemen hükümran siyasal birimler oldular. Üye devletlerin rızası olmadan İmparator’un vergi ve asker toplayamayacak, kanun koyamayacak ve savaş ilan edemeyecek olması, İmparator’un siyasal otoritesinin kalmadığını ilan ediyordu. Daha sonra Fransız yazar Voltaire’in de söyleyeceği gibi Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu artık “ne kutsal, ne Romalı, nede imparatorluktu”.
Westphalia Barışı ile Hollanda’nın bağımsızlığı resmen tanınarak Hollanda ile İspanya arasındaki Seksen Yıl Savaşları sona ermiş oldu. Aynı zamanda İsviçre'nin bağımsızlığı tüm taraflarca tanındı. Westphalia Barışı sonucunda Fransa Metz, Toul ve Verdun'u alarak Almanya'ya doğru genişledi. Benzer şekilde İsveç'te Pomerania'ı aldı.
Savaşlarda ve savaşla beraber gelen kıtlık ve salgın hastalıklardan yüzbinlerce insan öldü. Burada, savaşan devletlerin kiraladığı paralı askerlerin yaptığı yağmanın ve yol açtıkları yıkımın büyük rolü vardır. Savaşta en çok zararı Almanya gördü, 1500lerde Avrupa’nın gelişmiş bir bölgesi olan Almanya’da gerileme ve yerellik başladı.
Otuz Yıl Savaşları’nın en önemli siyasal sonucu, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun birlikten uzak feodal bir karmaşaya sürüklenmesiyle Fransa’nın kıta Avrupa’sında en güçlü devlet olarak çıkmasıdır. 19. Yüzyılda Almanya İmparatorluğu kuruluncaya kadar Avrupa siyasetin Almanya’nın bölünmüşlüğü ve Fransa’nın üstünlüğü çevresinde dönecektir.
Roma-Germen İmparatorluğu’ndan başka İspanya Habsburgları’da gerileme sürecine girmişti. 60 yıldır İspanya egemenliğinde olan Portekiz 1640’ta İspanya’dan bağımsız oldu. Benzer bir başarısızlık kolonilerde Hollanda’ya karşı görüldü.
Westphalia, Avrupa’nın gördüğü son büyük “din savaşı”dır. Habsburglar’a karşı Protestanları destekleyen Katolik Fransa örneğinde olduğu gibi artık devletlerin çıkarları, dinsel bağlılıkların önüne geçmiştir. Bu açıdan Westphalia ile modern diplomasi ve uluslararası ilişkiler esaslarının temelleri atılmıştır.
Artık Avrupa, kendi yasalarına göre davranan, kendi ekonomik ve siyasal çıkarlarını izleyen, istediği tarafta yeralan, ittifaklar kuran ve bozan modern bağımsız devletlerden oluşacaktır. Bugün anladığımız anlamda devletlerin oluşturulduğu uluslararası sistem, Westphalia Barışı ile kurulmuştur.
YEDİ YIL SAVAŞLARI
Avusturya Veraset Savaşları Fransa ile Prusya'nın üstünlüğü ile sona ermişti. Bu savaş sonunda yapılan 1748 Ekslaşapel antlaşması her iki tarafı da memnun etmediğinden yeniden taraflar arasında savaş hazırlıkları başladı. Fakat savaşa katılan taraflar arasında bazı değişiklikler olmuştu.
İlk olarak Prusya İngiltere ile anlaşmış, bunu Fransa'nın Rusya ve Avusturya ile anlaşması takip etmişti. Prusya'nın Avusturya, Rusya ve Fransa'ya açtığı savaşlar 1756 yılında başladı. Yedi yıl süren savaşlar Prusya'nın aleyhine gelişti. İngiltere ise Fransa'nın bazı sömürgelerini elde etti. Bu arada Fransızları Hindistan'dan çıkararak oraya yerleşti. Savaş Prusya'nın aleyhine devam ederken yeni Rus Çarı III. Pedro Prusya tarafına geçti. Savaştan sonra yorulan Fransa, İngiltere’den barış istedi. Bunun üzerine Paris antlaşması (1763) yapıldı. buna göre :
1. Fransa, Amerika ve Hindistan'daki sömürgelerini İngiltere'ye bıraktı.
2. Avrupa'daki arazi durumu savaştan önceki haline getirildi.
Yedi yıl savaşları sonunda Fransa zayıflamış, İngiltere toprak bakımından çok genişlemişti. Bu savaşlar Fransa'da ihtilalin başlamasına, İngiltere’de ise Amerika'da bulunan 13 kolonisi ile arasının açılmasına neden oldu. Prusya ise Avrupa’nın en güçlü kara devleti haline geldi.
GENEL KAYNAKÇA
SERVER TANİLLİ - YÜZYILLARIN GERÇEĞİ VE MİRASI III. CİLT, ALKIM YAYINLARI, 2007
HENRI PIRENNE - ORTAÇAĞ AVRUPASININ EKONOMİK VE SOSYAL TARİHİ, ÇEV: UYGUR KOCABAŞOĞLU, İLETİŞİM YAYINLARI, 2007
STEPHEN J. LEE - AVRUPA TARİHİNDEN KESİTLER (1494 – 1789), DOST YAYINLARI, 2002
ANJA V ARTMANN – BEATRICE HEUSER – AVRUPA’ DA SAVAŞ VE BARIŞ, ETKİLEŞİM YAYINLARI, 2006
CHARLES TILLY – AVRUPA’ DA DEVRİMLER, ÇEV: ÖZDEN ARIKAN, AFA YAYINLARI, 1995
XVI. yüzyıl, Batı Avrupa’ da kapitalist üretim biçiminin kurulmaya başlandığı bir yüzyıl; “feodalizmden kapitalizme geçiş” in başlaması: O yüzyılın başta gelen özelliği bu.
Kapitalizm, feodal ilişkilerin çözülmeye başladığı bir ortamda doğmaya başladı. Feodal düzen de bir sömürüye dayanıyordu, orada feodal mülkiyetle doğrudan üreticinin sömürülmesini belirleyen, toprakta büyük mülkiyetle özerk köylü emeğinin bir arada bulunuşuydu. İşte XV. yüzyılın sonlarına doğru, bu öğelerin her biri çözülmeye başlamıştı. Aralarındaki bağ da kopuyordu giderek.
Büyük toprak mülkiyetinde çözülme vardı; hiyerarşili, vassal ve süzerene karşı vassalin üstlendiği borçlarla yükümlü bu mülkiyet, sınırsız ve hukukça bağnaz bireysel mülkiyete dönüşüyordu gitgide. Bu yanıyla da yeni zamanların özel mülkiyetine yaklaşıyordu. Kimi ülkelerde tarım ürünlerinin ve hammaddelerin akışı için, içeride ya da dışarıda geniş bir pazarın kurulması, malikânelerin sadece ticari yönden değerlendirilişine uygun koşullar yaratıyordu.
XVII. yüzyılda, Avrupa kültür yaşamı, kökü daha önceki yıllara giden bunalımlarla doludur. Feodal ilişkilerin çözülüşü ile kapitalizmin ilerleyişinin büyük hız kazandığı bir ortamda, bu süreç, iktisadi, sosyal ve siyasal yaşama damgasını vururken, kültür yaşamını da etkilemiştir. XVII. yüzyıl, açıkça bir bunalım yüzyılıdır. Avrupa’ da iktisadi, sosyal, siyasal, kültürel, toplumun hemen her kurumunu içine alan bir bunalım. Uzun zamandan beri bir arada yaşayan, birbirine karıştığı kadar, birbiriyle de çatışan, yığınla uzlaşmaz eğilimler, her devlette, her sınıf ve zümrede ve hemen her insanda görülen bu. Yoğunluk derecesi, yerine ve zamanına göre değişse de süreklidir bu bunalım.
XVII. yüzyıl, açıkça bir “bunalım” yüzyılıdır Avrupa’da; iktisadi, sosyal, siyasal, kültürel, toplumun hemen her kurumunu içine alan bir bunalım. Uzun zamandan beri bir arada yaşayan, birbirine karıştığı kadar, birbiriyle de çatışan, yığınla uzlaşmaz eğilimler; her devletde, her sınıf ve zümrede ve hemen her inanda görülen bu. Yoğunluk derecesi, yerine ve zamanına göre değişse de süreklidir bu bunalım. Yeni bir denge, yeni bir düzen aranışı içindedir dünya. Nedir aslında olan?
Kapitalizmin yükselen sınıfı burjuvazinin zenginliği ve etkinliği; feodal üretim ilişkilerinin bağrında kapitalist üretimin öğeleri önem kazandığı ölçüde artıyordu. Kapitalizmin iyiden iyiye kök saldığı ülkelerde, burjuvazi, mutlak feodal monarşinin kendisini koruyup gözetmesiyle yetinmek istemiyordu artık. Gözü iktidardadır; devleti, yani asıl baskı aracını ele geçirip, kapitalist rejimin hizmetine sokmak ve asalak bir sınıfı, feodalleri iktidardan yoksun bırakmak: Gündemindeki baş madde budur. Aslında, daha XVI. yüzyıldan beri, gözü iktidardadır burjuvazinin.
Reform ve Almanya’daki köylü savaşları, bu anlamda ilk girişimleriydi onun; Pay-Bas’daki devrim de. Her iki halde de söz konusu olan, iktidarın feodallerden burjuvazive geçirilmesiydi; yeni kapitalist rejimin eski feodal rejime karşı bir zaferi, geride kalmış bir düzenden daha ileride bir başka düzene devrimci yoldan bir geçişti görülen.
XVII. vüzyıldaki İngiliz burjuva devrimi ile kesin sonuç alınmış olur. Bu bakımdan, İngiliz devrimi. yalnız İngiltere ve Avrupa tarihinin değil, insanlık tarihinin de en önemli olaylarından biridir. Ne var ki, kapitalist ekonominin ve burjuva egemenliğinin, Avrupa’da bile genel bir olgu haline gelebilmesi için, daha hayli zaman gerekecektir.
Yalnız siyasal ve sosyal alanda değildir ileriye doğru sıçrayış; felsefe, feodal değerlere karşı “kuşku”sunu açıkça ilan etmiştir ve bilimde devrim olmaktadır gerçekten Descartes’ın, Galilei’nin, Newton’un çağındayız Yalnız doğa bilimlerinde de değildir köklü değişme; siyasal ve sosyal düşüncenin de ufku değişmiştir: Bir Locke gelmiştir ve hemen bütün bir XVIII. yüzyılın arkasından yürüyeceği bir miras bırakacaktır geriye. Daha da önemlisi, Avrupa düşüncesinin çok önemli bir buluşu vardır:İlerleme düşüncesi Özetle, sürekli bir başkaldırı içine giriyordu insan aklı; XVII. yüzyıl, bir düşünceler kasırgası içinde biter Avrupa’da.
İşte böyle bir atmosfer içerisinde 17. yüzyıl Avrupa’ sında savaşlar ve sonuçları beraberinde neler getirmiştir?
OTUZ YIL SAVAŞLARI
1618 ile 1648 yılları arasında yapılan ve Avrupa devletlerinin çoğunun katıldığı savaşlar dizisidir. Temelinde, bir Protestan-Katolik mücadelesi olsa da, savaşan devletlerin çoğu dinsel değil siyasi amaçlar için savaşmıştır. Kutsal Roma Germen İmparatorluğu'na bağlı prensliklerin farklı taraflarda savaşması sebebiyle bir iç savaş niteliği de taşır.
Savaş, 1648 yılında Protestanların zaferiyle bitmiş ve Westphalia Barışı ile savaş sonucunda Almanya’yı oluşturan Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu herbiri hükümran olan birçok küçük devlete ayrılmıştır, İmparatorluk makamının yetkileri ise çok kısıtlanmıştır.
1618 yılında, İmparator’un gücünün artmasını istemeyenlerin ve Protestanlar’ın Bohemya’da başlattığı ayaklanma, uzun sürecek savaşlar dizisini başlatan kıvılcım oldu. İspanya Kralı 4. Philip’in yardımını alan İmparator ve Katolik Birliği Bohemia ve onu destekleyen Protestan Birliği yenilgiye uğrattı. (1618-1625)
Danimarka'nın savaşa dahil olması ve çekilmesi :
Kendisi de bir Protestan olan Danimarka kralı 4. Christian, Roma-Germen İmparatorluğu’ndaki Protestanların yenilgiye uğramasından rahatsız olmuştu. İngiltere, Fransa ve Hollanda’dan aldığı destekle birlikte kendisini Protestanlığın savunucusu ilan etti ve İmparator’a ve Katoliklere karşı savaşa katıldı. Ama kendisini destekleyen devletlerin iç sorunlar yüzünden zayıf olması sebebiyle yenildi ve İmparatorla barış yapmak zorunda kalarak savaştan çekildi. (1625-1629)
İsveç'in savaş'a dahil olması :
Danimarka’nın çekilmesi, savaşı bitirmedi. Bu sefer, İsveç Kralı II. Gustaf Adolf (Gustavus Adolphus), Protestanları destekledi ve İmparatorluğa saldırdı. Danimarka kralı 4. Christian gibi kendisi de Fransa ve Hollanda tarafından destekleniyordu. Savaşın başında zaferler kazanmasına rağmen, 1632’de Lützen Savaşı sırasında öldü. 1634’te ise Protestan güçler yenilgiye uğradı.
İsveç ile Roma-German İmparatorluğu (ve Katolikler) arasında yapılan barışa göre (1635, Prag Düzenlemesi) Alman prensliklerinin dış devletlerle ittifak yapması engelleniyor ve Alman prensiliklerinin ayrı ayrı olan orduları, İmparator’un liderliği altında birleştiriliyordu. Yani, siyasi gücü çok zayıflamış olan Kutsal-Roma Germen İmparatorluru tekrar güçleniyordu.
Fransa'nın savaşa dahil olması :
Prag Düzenlemesi’nden en çok Fransa rahatsız olmuştu. Fransa’da iktidarı elinde tutan 13. Louis’un bakanı Kardinal Richelau’a göre bu düzenleme, kıta Avrupa’sındaki Hapsburg etkisini çok arttırıyordu. Bu nedenle 1636 yılında Fransa, katolik bir devlet olması ve katolik bir din adamı tarafından yönetilmesine rağmen Protestanlar’ın yanında savaşa girdi.
Fransa, İsveç ve Hollanda ile ittifak kurdu. İspanya ise, Roma-Germen İmparatoru'nu desteklemek amacıyla İspanya Hollandası’ndan (bugünkü Belçika) güneye doğru Fransa’yı işgale başladı. Hatta geri püskürtülmeden önce Paris yakınlarına kadar gelmeyi başardı.
Ama savaş, Protestanlar’dan (ve onları destekleyenlerden) yana döndü. Hollanda’nın büyük zenginliği ve denizaşırı yerlerde Habsburglara karşı başarıyla savaşması, durumu İspanya için çok zorlaştırdı. Karada fazla güçlü olmayan, ancak denizlerde çok güçlü olan Hollanda, İspanya donanmasını iki kere yenilgiye uğrattı.
Westphalia Barışı :
Otuz Yıl Savaşlarını bitiren Westphalia Barışı, tek bir anlaşma değil, devletlerin birbirleri ile yaptığı bir dizi antlaşmadır. Westphalia Barışı ile Augsburg Barışı hükümleri yenilenmiş ve Calvinizm Roma-Germen İmparatorluğu’nda kabul edilen mezheplerden biri olmuştur. Westphalia ile Kutsal Roma-Germen Imparatorluğu içindeki prenslikler, hemen hemen hükümran siyasal birimler oldular. Üye devletlerin rızası olmadan İmparator’un vergi ve asker toplayamayacak, kanun koyamayacak ve savaş ilan edemeyecek olması, İmparator’un siyasal otoritesinin kalmadığını ilan ediyordu. Daha sonra Fransız yazar Voltaire’in de söyleyeceği gibi Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu artık “ne kutsal, ne Romalı, nede imparatorluktu”.
Westphalia Barışı ile Hollanda’nın bağımsızlığı resmen tanınarak Hollanda ile İspanya arasındaki Seksen Yıl Savaşları sona ermiş oldu. Aynı zamanda İsviçre'nin bağımsızlığı tüm taraflarca tanındı. Westphalia Barışı sonucunda Fransa Metz, Toul ve Verdun'u alarak Almanya'ya doğru genişledi. Benzer şekilde İsveç'te Pomerania'ı aldı.
Savaşlarda ve savaşla beraber gelen kıtlık ve salgın hastalıklardan yüzbinlerce insan öldü. Burada, savaşan devletlerin kiraladığı paralı askerlerin yaptığı yağmanın ve yol açtıkları yıkımın büyük rolü vardır. Savaşta en çok zararı Almanya gördü, 1500lerde Avrupa’nın gelişmiş bir bölgesi olan Almanya’da gerileme ve yerellik başladı.
Otuz Yıl Savaşları’nın en önemli siyasal sonucu, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun birlikten uzak feodal bir karmaşaya sürüklenmesiyle Fransa’nın kıta Avrupa’sında en güçlü devlet olarak çıkmasıdır. 19. Yüzyılda Almanya İmparatorluğu kuruluncaya kadar Avrupa siyasetin Almanya’nın bölünmüşlüğü ve Fransa’nın üstünlüğü çevresinde dönecektir.
Roma-Germen İmparatorluğu’ndan başka İspanya Habsburgları’da gerileme sürecine girmişti. 60 yıldır İspanya egemenliğinde olan Portekiz 1640’ta İspanya’dan bağımsız oldu. Benzer bir başarısızlık kolonilerde Hollanda’ya karşı görüldü.
Westphalia, Avrupa’nın gördüğü son büyük “din savaşı”dır. Habsburglar’a karşı Protestanları destekleyen Katolik Fransa örneğinde olduğu gibi artık devletlerin çıkarları, dinsel bağlılıkların önüne geçmiştir. Bu açıdan Westphalia ile modern diplomasi ve uluslararası ilişkiler esaslarının temelleri atılmıştır.
Artık Avrupa, kendi yasalarına göre davranan, kendi ekonomik ve siyasal çıkarlarını izleyen, istediği tarafta yeralan, ittifaklar kuran ve bozan modern bağımsız devletlerden oluşacaktır. Bugün anladığımız anlamda devletlerin oluşturulduğu uluslararası sistem, Westphalia Barışı ile kurulmuştur.
YEDİ YIL SAVAŞLARI
Avusturya Veraset Savaşları Fransa ile Prusya'nın üstünlüğü ile sona ermişti. Bu savaş sonunda yapılan 1748 Ekslaşapel antlaşması her iki tarafı da memnun etmediğinden yeniden taraflar arasında savaş hazırlıkları başladı. Fakat savaşa katılan taraflar arasında bazı değişiklikler olmuştu.
İlk olarak Prusya İngiltere ile anlaşmış, bunu Fransa'nın Rusya ve Avusturya ile anlaşması takip etmişti. Prusya'nın Avusturya, Rusya ve Fransa'ya açtığı savaşlar 1756 yılında başladı. Yedi yıl süren savaşlar Prusya'nın aleyhine gelişti. İngiltere ise Fransa'nın bazı sömürgelerini elde etti. Bu arada Fransızları Hindistan'dan çıkararak oraya yerleşti. Savaş Prusya'nın aleyhine devam ederken yeni Rus Çarı III. Pedro Prusya tarafına geçti. Savaştan sonra yorulan Fransa, İngiltere’den barış istedi. Bunun üzerine Paris antlaşması (1763) yapıldı. buna göre :
1. Fransa, Amerika ve Hindistan'daki sömürgelerini İngiltere'ye bıraktı.
2. Avrupa'daki arazi durumu savaştan önceki haline getirildi.
Yedi yıl savaşları sonunda Fransa zayıflamış, İngiltere toprak bakımından çok genişlemişti. Bu savaşlar Fransa'da ihtilalin başlamasına, İngiltere’de ise Amerika'da bulunan 13 kolonisi ile arasının açılmasına neden oldu. Prusya ise Avrupa’nın en güçlü kara devleti haline geldi.
GENEL KAYNAKÇA
SERVER TANİLLİ - YÜZYILLARIN GERÇEĞİ VE MİRASI III. CİLT, ALKIM YAYINLARI, 2007
HENRI PIRENNE - ORTAÇAĞ AVRUPASININ EKONOMİK VE SOSYAL TARİHİ, ÇEV: UYGUR KOCABAŞOĞLU, İLETİŞİM YAYINLARI, 2007
STEPHEN J. LEE - AVRUPA TARİHİNDEN KESİTLER (1494 – 1789), DOST YAYINLARI, 2002
ANJA V ARTMANN – BEATRICE HEUSER – AVRUPA’ DA SAVAŞ VE BARIŞ, ETKİLEŞİM YAYINLARI, 2006
CHARLES TILLY – AVRUPA’ DA DEVRİMLER, ÇEV: ÖZDEN ARIKAN, AFA YAYINLARI, 1995