Bütün insanlarda ortak; cinslerin, ırkların, dinlerin, dillerin ötesinde ama bir sözlüğü yok duyguların. Hem türlü tarifleri var hem de hiçbir tarife sığmıyorlar.
Söz konusu duygular olduğunda o yüzden belki anlaşamamamız, birbirimizi anlayamamamız çünkü hepimizde farklı zamanlarda farklı bir karşılığı yansıtıyorlar.
Yalnızlıktan dem vurduğumuzda mesela, o an bizim yaşadığımız uyuyor mu bir başka yalnızınkine, hissettiklerimiz benzeşiyor mu?
Sen sevdiğin birini kaybetmenin yalnızlığını biliyorsun, onun sevecek kimsesi olmamış... Birisi hiç istenmemiş, öbürü herkes onu isterken, tek bir kişinin eksikliğiyle yalnız...
Tek başına kaldığında yalnızlık hissetmiyorsa yalnız denebilir mi bir insana?
Senden başka kimsenin olmadığı bir evde, en sevdiğin koltuğa dizlerini toplayarak oturmuş, sevdiğin bir kitabın sayfalarına dalmışsın; müziğin sesini sonuna kadar açmış uzandığın yerde keyifle dinliyorsun; çiçeklerine su verirken bir yandan hüzünlü bile olsa bir şarkı söylüyorsun; sabah kahvaltıların ve akşam yemeklerin için tek kişilik sofranı bir ayin gibi özenle hazırlıyorsun; televizyonun karşısına geçip bir yandan elindeki içeceği yudumlayıp bir yandan istediğin programı seyrederken her şeyi unutuyorsun... Öyleyse dışarıdan bakanların yalnız olduğunu düşünmesi sadece bir yanılsama....
Senin dışında birinin yaşamadığı evinin ipek bir şal misali sarmalayan sıcaklığına özlemle koşuyorsun, demek ki yalnızlık uzak sana...
Diyelim evinde yalnız yaşamıyorsun da ayakların geri geri gidiyor dönerken veya o evin yegâne sakini sensin de anahtarı kilitte çevirirken seni bekleyen karanlıktan ürperiyorsun; sessizliğe tahammül edemeyip bir ses duymak için telefonlara sarılıyorsun, çok sevmediğin insanları dahi davet ediyorsun her fırsatta ve daima kalabalıklara karışıyorsun; seni gecelerde, en gürültülü yerlerde, en şamatalı grupların içinde buluyorlar her daim, en fazla eğlenen, en çok konuşan, en yüksek perdeden kahkaha atan sensin belki de; hiç durmadan yeni bir aktivite yaratıyorsun kendine; yanında biri varsa da açıksın bütün flörtlere; o kadar sosyal o kadar başkalarıyla çevrilisin ki hiç yalnız görülmüyorsun... Farkına varılmıyor, aslında nasıl bir yalnızlıkla boğuştuğunun...
Nedir peki yalnızlık?
Seni seven, seni düşünen birilerinin olmaması mıdır, yoksa senin sevip düşündüğün, onlar için bir şeyler yapmak istediğin kişilerin bulunmaması mıdır?
Ruhunda, zihninde, gönlünde taşıdığın birisi varken ve yanı başında değilken mi daha yalnızsındır, öyle biri hiç yokken mi?
Onunla baş başa kalmayı istemediğin biriyle paylaşıyorsan hayatını yalnız mısın, değil misin?
Başın dertte olduğunda, ne çok tanıdığın olsa da rahatsız edeceğini düşünüp çekiniyorsan aramaktan gizli bir yalnızlığın pençesinde sayılmaz mısın?
Birilerinin özlemini çekmek midir yalnızlık, özleyeceğin tek bir kişinin bile bulunmaması mıdır?
Kimseye ulaşamamak mıdır, kimsenin artık sana ulaşamaması mıdır?
Anlaşılmamak mıdır, sevilmemek midir, hangisine daha çok benzer senin yalnızlık dediğin?
Giden sevgilinin arkasından hissettiğin midir, duygularını tamamıyla öldürdüğü zamanki halin midir?
İçinin ıssızlığı mıdır, zenginliği midir aksine, esas yalnız bırakan seni?
Sevdiğine kırıldığında, boğazını sıkan bir el misali kıskıvrak yakalayan mutsuzluk duygusunun üzerine yapışıp kalması mıdır ya da?
Yeni bir sevginin kıpırtıları usul usul vuran dalgalar gibi yavaşça çarpmaya başladığında yüreğinde, zihninde aniden beliriveren kuşku mudur?
En çaresiz anından ziyade, yaşamındaki çok sevinçli bir gelişmeye ilgisiz durduklarında yakın bildiklerin, açılan yara mıdır ruhunda?
Anlatmayı arzuladıklarını dinleyecek birini bulamamak mıdır, dinleyenlerin anlattıklarını anlamaması mıdır?
Gerçek yalnızlık, içindeki bir boşluk değil de bir kara deliğin yuttuğu yıldız gibi senin onun içerisinde yok olman mıdır?
Ne söylesek faydasız...Duyguların sözlüğü yok bakamıyoruz... Bakıp da kesin cevabı öğrenemiyoruz...
Rengin Soysal
Söz konusu duygular olduğunda o yüzden belki anlaşamamamız, birbirimizi anlayamamamız çünkü hepimizde farklı zamanlarda farklı bir karşılığı yansıtıyorlar.
Yalnızlıktan dem vurduğumuzda mesela, o an bizim yaşadığımız uyuyor mu bir başka yalnızınkine, hissettiklerimiz benzeşiyor mu?
Sen sevdiğin birini kaybetmenin yalnızlığını biliyorsun, onun sevecek kimsesi olmamış... Birisi hiç istenmemiş, öbürü herkes onu isterken, tek bir kişinin eksikliğiyle yalnız...
Tek başına kaldığında yalnızlık hissetmiyorsa yalnız denebilir mi bir insana?
Senden başka kimsenin olmadığı bir evde, en sevdiğin koltuğa dizlerini toplayarak oturmuş, sevdiğin bir kitabın sayfalarına dalmışsın; müziğin sesini sonuna kadar açmış uzandığın yerde keyifle dinliyorsun; çiçeklerine su verirken bir yandan hüzünlü bile olsa bir şarkı söylüyorsun; sabah kahvaltıların ve akşam yemeklerin için tek kişilik sofranı bir ayin gibi özenle hazırlıyorsun; televizyonun karşısına geçip bir yandan elindeki içeceği yudumlayıp bir yandan istediğin programı seyrederken her şeyi unutuyorsun... Öyleyse dışarıdan bakanların yalnız olduğunu düşünmesi sadece bir yanılsama....
Senin dışında birinin yaşamadığı evinin ipek bir şal misali sarmalayan sıcaklığına özlemle koşuyorsun, demek ki yalnızlık uzak sana...
Diyelim evinde yalnız yaşamıyorsun da ayakların geri geri gidiyor dönerken veya o evin yegâne sakini sensin de anahtarı kilitte çevirirken seni bekleyen karanlıktan ürperiyorsun; sessizliğe tahammül edemeyip bir ses duymak için telefonlara sarılıyorsun, çok sevmediğin insanları dahi davet ediyorsun her fırsatta ve daima kalabalıklara karışıyorsun; seni gecelerde, en gürültülü yerlerde, en şamatalı grupların içinde buluyorlar her daim, en fazla eğlenen, en çok konuşan, en yüksek perdeden kahkaha atan sensin belki de; hiç durmadan yeni bir aktivite yaratıyorsun kendine; yanında biri varsa da açıksın bütün flörtlere; o kadar sosyal o kadar başkalarıyla çevrilisin ki hiç yalnız görülmüyorsun... Farkına varılmıyor, aslında nasıl bir yalnızlıkla boğuştuğunun...
Nedir peki yalnızlık?
Seni seven, seni düşünen birilerinin olmaması mıdır, yoksa senin sevip düşündüğün, onlar için bir şeyler yapmak istediğin kişilerin bulunmaması mıdır?
Ruhunda, zihninde, gönlünde taşıdığın birisi varken ve yanı başında değilken mi daha yalnızsındır, öyle biri hiç yokken mi?
Onunla baş başa kalmayı istemediğin biriyle paylaşıyorsan hayatını yalnız mısın, değil misin?
Başın dertte olduğunda, ne çok tanıdığın olsa da rahatsız edeceğini düşünüp çekiniyorsan aramaktan gizli bir yalnızlığın pençesinde sayılmaz mısın?
Birilerinin özlemini çekmek midir yalnızlık, özleyeceğin tek bir kişinin bile bulunmaması mıdır?
Kimseye ulaşamamak mıdır, kimsenin artık sana ulaşamaması mıdır?
Anlaşılmamak mıdır, sevilmemek midir, hangisine daha çok benzer senin yalnızlık dediğin?
Giden sevgilinin arkasından hissettiğin midir, duygularını tamamıyla öldürdüğü zamanki halin midir?
İçinin ıssızlığı mıdır, zenginliği midir aksine, esas yalnız bırakan seni?
Sevdiğine kırıldığında, boğazını sıkan bir el misali kıskıvrak yakalayan mutsuzluk duygusunun üzerine yapışıp kalması mıdır ya da?
Yeni bir sevginin kıpırtıları usul usul vuran dalgalar gibi yavaşça çarpmaya başladığında yüreğinde, zihninde aniden beliriveren kuşku mudur?
En çaresiz anından ziyade, yaşamındaki çok sevinçli bir gelişmeye ilgisiz durduklarında yakın bildiklerin, açılan yara mıdır ruhunda?
Anlatmayı arzuladıklarını dinleyecek birini bulamamak mıdır, dinleyenlerin anlattıklarını anlamaması mıdır?
Gerçek yalnızlık, içindeki bir boşluk değil de bir kara deliğin yuttuğu yıldız gibi senin onun içerisinde yok olman mıdır?
Ne söylesek faydasız...Duyguların sözlüğü yok bakamıyoruz... Bakıp da kesin cevabı öğrenemiyoruz...
Rengin Soysal