736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan cengo1965 Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 28
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 10,440

cengo1965

Kamp II
Mesajlar
273
Tepkime Puanı
84
Yaş
58
Yer
İstanbul
Mevlana'nın olum gunu, 17 Aralık Şeb-i Arus olarak anılıyor, (bu yıl 736.) ancak 17 Aralık 2009 gunu persembeye denk geliyor, 12-13 aralık gunleri de törenler var bir organizasyon yapabilirsek gidilebilir.

Mevlânâ'nın ölüm gününün hatırası olarak yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir. İkindi vaktinden sonra Kur'an okumak ve Aynü'l-Cem' yapılmak sûretiyle icra edilen bu merasimin gecesine aynı zamanda "Leyletü'l-Arûs" da denilir.

Şeb, Farsça; Leyle, Arapça "gece" demek olduğu için tabirlerin ikisi de aynı manâya delâlet etmektedir.

Mevlânâ Celaleddin ölüm gününü "Hakk'a vuslat", "Düğün günü" saymıştır

Bilindiği gibi, Mevlâna (hicrî 672) miladî 17 Aralık 1273'de Pazar günü akşam üstü güneş gözden kaybolup, Konya ufuklarını kızıla boyarken bu âlemden can ve bekâ âlemine göç etmiştir.

Mevlânâ ölümünü gerdek gecesi "Şeb-i Arûs" "Sevgiliye kavuşma" günü olarak kabullenmişti. Şeb-i Arûs, fedakârlıkla başlar, ölüm boyunca devam eder, öbür âleme kavuşmakla tamamlanır.

Mevlânâ, "Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama, arif kişilerin gönlündedir. Bizim mezarımız. Burada ölüm (olarak) tezahür ediyorsa da orada doğumdur" der.

Yine Rabbine, "Ölmek şeker gibi tatlı bir şey, canı sen aldıktan sonra seninle olunca da tatlı candan da tatlıdır, ölüm" şeklinde seslenir.Böylelikle ölüme bir başka açı kazandırır.

Gerçekte iki türlü ölüm vardır.
Birincisi, nefsi (egoyu) feda ederek oluşan "manevî ölüm".
Yani Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "Ölmeden evvel ölünüz” emrince "Hak'ta yok olmak" anlamındadır.Bu ölüme, "ilk vuslat" adını da verebiliriz.
İkinci ölüm ise, "fizikî ölüm"dür.
Bugüne kadar, Şeb-i Arûs olarak kabul ettiğimiz, canın beden kafesinden kurtularak aslına döndüğü, katrenin denize, can ummanına erdiği an. Ki bu an "vuslat gecesi" olarak isimlendiriliyor

Mevlânâ'da Vuslat Anlayışı
Mevlânâ, "Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan" der.
Kendinin ölüm ve vuslat anlayışını, Kur'an-ı Kerim'in bir âyetinin ışığı altında tetkik edip anlamak mümkündür: "Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz" (el-Ankebût, 29/57).
Âyette geçen "dönmek" kelimesi, Allah'a kavuşulacağını, "vuslatı" açık bir ifadeyle "müjdelemekte"dir. Bu müjdeyi benimseyen, ona sımsıkı sarılan Mevlânâ, ölümü bir ayrılık değil, bir vuslat olarak kabul eder.
Mevlânâ'nın ölüm anlayışına gelince; "Bir devir sistemi içinde hayatın anlamı, ruhun ölümsüzlüğü ve Allah'a, vuslatın yolu ölümden geçmektedir" tarifiyle zemin kazanır ve Mevlânâ'da ölüm, "Mutlak ve ölümsüz Varlık'a veya diğer ifadeyle "asla" bir rücû hareketi ile" zirveye ulaşır.
Mevlânâ, ölümü kişinin aslına dönüşü veya menşein ilâhi bir cevher olması hasebiyle "Allah'a dönüş" olarak telâkki eder.
Bir başka ifadeyle ölüm, "Cismin ortadan kalkması değil, Allah'a doğru uçmasıdır."
Mevlânâ bu hususu şöyle ifade eder:
"Bizi Elest harabatından getirdiler. Coşmuş, dağılmış ve kendinden geçmiş olarak getirdiler. Yine harabat tarafına çekecekler. (Bizi) yoktan var ettikleri için"
"Hele ölümden bir kurtulsun, kurtuluşa ulaşın; çünkü sevgiliyi görmek âb-ı hayattır."
"Çünkü tiksinmek, kötü gelmek ortadan kalkarsa o ölüm, ölüm değildir ki. Görünüşte ölümdür, gerçekteyse göçüş...
 

Etiketler
Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Sevgili "cengo"
İslamiyet de,Mevlevî felsefelerde de hep ölüm teması işlenir durur.
Geldim gidiyorum, çocuktum büyüyorum, büyüktüm ihtiyarlıyorum hep aynı terane...Ölüm..Cennet-Cehennem...Bilinmeyenlerle korkutmak...Bir "öcü" edebiyatıdır gidiyor.
Hoparlörlerden "sela" okuyanlar bir gün de bir "doğum haberi" vermeyi düşünemezler...
Yaşama dair hiç bir şey yok .Yaşamak, yaşadığın dünyanın güzelliklerini,zevkini tadmak yok bu söylemlerde...Adeta yasak..Adetası fazla..Yasak..
Yaşamaktan,yaşamın güzelliklerinden, zevklerinden tadmaktan korkuyorlarmı ne..
Ara sıra aklıma Küba'lılar gelir,Portorikolu'lar gelir...Millet fakirdir, evsizdir, açtır, ama neşelidir. Sabahtan akşama dek çalarlar, dans ederler, oynarlar...
Acaba diyorum onlar insan değilmi ?... Ölünce aynı yere gidilmiyormu ?
Ölüm tüm canlılar için zaten...
Yaşarken ölmek niye ki ?
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Sayın RÜZGAR, Elinize,kaleminize,görüşlerinize vede düşüncelerinize sağlık..Öyle güzel yorumlamışsınızki ..Saygılar sunarım.
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

3 yıldır planlayıp gidemiyorum inşallah bir programla gidebilirim
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Sevgili Rüzgar Ağabeyim,
Haklısın ama bu ölüm temalarında Mevlana'yı ayıran en önemli unsur bir gercek olan ölümü daha felsefi işlemesi oteki tarafın nimet ve cezalarından pek bahsetmemesi, tabiki hoş konular değil ama yani yok sayarakta kaçamayız ki bence bu felsefeler ölüme bizleri birazcık daha alıştırmak için sanki.
Sevgiler
Cenk Gürsel
 



Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Sevgili Hüseyin Abi,

Celaleddin Rumi, ulema sınıfından, döneminin en önemli islam vaizlerinden biridir. Tebrizli Şems ile karşılaşmasının ardından hayatı tümden değişmiştir.
Sizlere, ilk karşılaşmalarında aralarında geçen diyalogu hatırlatmak isterim. (Kitap sayfalarını karıştırarak kelimesi kelimesine bilgi aktarmayı sevmem. Aklımda kaldığı kadarıyla kendi cümlelerimi kullanacağım. Eksik ya da yanlış bilgi varsa düzeltilebilir.)
Rumi, müridleri ve etrafını saran muhteşem kalabalık eşliğinde, atının üzerinde, cuma hutbesinden evine dönmektedir. Yolunu kesen, sıradan bir gezgin abdal görünümündeki Tebriz'li Şems tarafından durdurulur. Şems, kendisine soracağı bir soru olduğunu, ancak bunun için atından inerek kendisiyle aynı seviyeye gelmesi gerektiğini söyler. Rumi gibi saygın bir kişilik karşısında oldukça cüretkar bir davranıştır bu. Rumi, Şems'in bu isteğine uyar ve atından iner. Şems, o kilit soruyu sorar: ''Söyle bakalım çok bilgili alim...'' '' Sufi Şeyh Bistami mi daha büyüktür, yoksa Hazreti Muhammed mi?'' Çevredekiler şaşırır... ''Bu gezgin abdal ne cüretle koskoca bir peygamber ile sıradan bir sufi şeyhini kıyaslayabilir?'' Şems şaşkınlıktan faydalanarak devam eder: ''Hz. Muhammed yaşamının son anlarında dahi Allah'ım seni ne kadar da az kavrayabildim demiştir. Sufi Bistami ise, Allah yolunda tüm mertebelerden geçtim, Allah aşkıyla doldum, piştim ve Allah'ı kavradım. Ben Allahım (En-el Hakk) demiştir.'' ''Söyle bakalım şimdi hangisi büyüktür?'' Çevredekilerin şaşkınlığı biraz daha artar... Rumi ise biraz düşünür ve ''Hazreti Muhammed daha büyüktür.'' der. ''Hz. Muhammed ilahi bilgiye vakıf oldukça, ancak peygamberlere mahsus bir kudretle kalbi daha da genişlemiştir. Bunu bir su kabına benzetirsek, Sufi Bistami'nin kabı Hz. Muhammed'inki kadar geniş değildir. Kabın dolduğu noktada ötesini aramaz. Hz. Muhammed'in kabı ise doldukça daha da genişlemiştir. Bu yüzden Hz. Muhammed daha büyüktür.'' der. Bunun üzerine Şems, Rumi'ye dönerek ''Ya senin kabın ne kadar geniş yüce alim?'' der ve aralarında o derin gönül birlikteliği ve bilgi alışverişi başlar...
Dönemin sofuları tarafından anlaşılmaktan çok uzak olan bu derin muhabbet, Mevlana'nın Mevlana olmasını sağlayan en önemli unsurdur. Rumi, Şems ile tanışmasının ardından islam şeriatının çok ötesine geçer. En basit anlatımıyla Kur'an'ın zahiri anlamının da ötesinde, batıni ve hatta (kendi deyimleriyle) (kelimelerle anlatılması imkansız olan) batıninin batınisi derin bilgilere vakıf olurlar. Mesnevi'den de çok iyi anlaşılacağı üzere, varlık, yokluk, iyilik, kötülük, yaşam, ölüm, gül ve diken bir potada erimiştir artık.
Mevleviliğin günümüze yansımalarının bu ''birlik'' ya da ''hiçlik'' felsefesini ne kadar yansıtabildiği ya da Mevlana'nın takipçilerinin bu olgunluk seviyesinin ne kadarına ulaşabildiği elbette tartışmalıdır.
Mevlana'nın ''Hamdım, piştim, yandım.'' deyişi, doğumdan ölüme kişisel gelişimin olması gereken tüm aşamalarını betimlediği gibi, aynı zamanda genel olarak tüm insanlığın mükemmele ulaşma, tanrısal ve sonsuz olana erişme çabalarını, tüm ilahi dinlerin, uzakdoğu ve antik çağ felsefelerinin ve hatta dialektik materyalizmin akışkanlık, değişim ve gelişim özünü de kapsar.
Mevlana, insanlık tarihi boyunca, bahsi geçen ''Bir'lik'' ya da ''hiçlik'' olgunluk seviyesine (kavrayabildiğimiz kadarıyla) ulaştığını düşündüğümüz çok ender şahsiyetlerden biridir. Dolayısıyla eserinde işlenen ''ölüm'' temasının aslında ''yaşam'', ve aslında yaşamın da ''ölüm'', gülün diken, dikeninin de gül, sonuçta hepsinin de ''bir'' olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yüzeysel olarak okunduğunda ya da araştırıldığında sürekli ''ölüm'' temasının işleniyor olduğunu söylemenin, Mevlana'nın manevi şahsiyetine haksızlık olacağı düşüncesindeyim. Görmesini bilen gözler, onda yalnızca ''Aşk''ı görür.
Saygılarımla...
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

RÜZGAR' Alıntı:
Sevgili "cengo"
İslamiyet de,Mevlevî felsefelerde de hep ölüm teması işlenir durur.
Geldim gidiyorum, çocuktum büyüyorum, büyüktüm ihtiyarlıyorum hep aynı terane...Ölüm..Cennet-Cehennem...Bilinmeyenlerle korkutmak...Bir "öcü" edebiyatıdır gidiyor.
Hoparlörlerden "sela" okuyanlar bir gün de bir "doğum haberi" vermeyi düşünemezler...
Yaşama dair hiç bir şey yok .Yaşamak, yaşadığın dünyanın güzelliklerini,zevkini tadmak yok bu söylemlerde...Adeta yasak..Adetası fazla..Yasak..
Yaşamaktan,yaşamın güzelliklerinden, zevklerinden tadmaktan korkuyorlarmı ne..
Ara sıra aklıma Küba'lılar gelir,Portorikolu'lar gelir...Millet fakirdir, evsizdir, açtır, ama neşelidir. Sabahtan akşama dek çalarlar, dans ederler, oynarlar...
Acaba diyorum onlar insan değilmi ?... Ölünce aynı yere gidilmiyormu ?
Ölüm tüm canlılar için zaten...
Yaşarken ölmek niye ki ?
S.n Rüzgar bey bu manevi şahsiyetler kendilerinden yıllar sonra gelecek nesiller için epeyce cevaplar yazmışlardır. mesela sizin bu sözleriniz için şöyle demiştir "Birde Dinle Sen Neyden" yani bu sözünün manası bu işin sırrını merak edenler kafasına takılanları çözmek isteyenler gelsin birde beni dinlesin der .şuan kendisi yok gibiysede eserleri hala taptaze velhasıl çözülmemiş cevaplanamamış hiç ama hiç bir durum veya konu kalmamıştır. yeterki biz bilgiyi sağlam kaynaklardan öğrenelim.
Bu nasıl bir şahsiyet ve karakterdirki ölüsü dirisinden daha faydalıdır. hele japonlar hayrandır kendisine bizde severiz kendisini imkanlar dahilinde ve yaşamaktan bütün zevklerden mahrum kalmayız ölçüler ve dozlar dahilinde. keyifli ve zevkli yaşamak her insanın parmak izleri kadar çok çeşitlidir. o halde nasıl baz alırız her insandan zevkli ve keyifli yaşamayı öğrenmeyi. her aile bireyi kendi ailesinin mevlanasıdır ve ailesini her türlü kötülüklerden korumakla mükelleftir.
forum kurallarını aşmamaya özen gösteriyorum.hani doğal olarak insan merak ediyor,öğrenmek istiyor sürekli mercedes,bmw ve lüks araçları nasıl kesip biçtiğimi anlatmak bilmiyorum ne kadar doyurur dostlarımızı.
saygılar,sevgiler
Cem bey yazı ve ifadeleriniz için teşekkür ederim
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Mevlana ile tanışmam orta ikiyi Konyada okurken oldu.O zamanlar fazla derine inememekle birlikte sonraki yıllarda eserlerini okurken uygun bir zemin oluşturmuştu.
Ben biraz uzlaşmacı olarak görüyorum bazı söylemlerini.Ama burada söylemek istediğim Mevlana nın ölüm ya da yaşam temasını eleştirmek değil söylemlerinden esinlenerek ülkemizdeki dini öğretilerin ölüm temasını çok fazla işleyerek güncel hayatı fazlaca etkilemesi idi.
Konuyu açan "Cengo1965" e teşekkür ederim.
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Forum kuralları madde 11 der ki:
'' Siyasi ve dini konuların konuşulmasına Gezenbilir yönetimi sıcak bakmamaktadır. Bu tür konular, çok ciddi fikir çatışmalarına ve tatsızlıklara açık konular oldukları için üyeler arasında büyük gerginlikler oluşturmaktadır. Bu nedenle bu konular, tansiyon yükselmeden forum moderatörleri tarafından silinecektir.''

Katılımcılarımızın olgunluk düzeyine güveniyorum. Ama bu konunun uzaması ihtimaline karşılık küçük bir hatırlatma yapmayı gerekli görüyorum:
Bilgi paylaşılabilir. Doğruluğu ve yanlışlığı da tartışılır. Burada yaptığımız da elbette bilgi paylaşımından öte bir şey değildir. Ancak konu inanç olduğunda inançların tartışılamayacağı aşikardır. Yorum yapacak olanların konuyu inanç boyutuna taşımamak için gereken hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

RÜZGAR' Alıntı:
.... burada söylemek istediğim Mevlana nın ölüm ya da yaşam temasını eleştirmek değil söylemlerinden esinlenerek ülkemizdeki dini öğretilerin ölüm temasını çok fazla işleyerek güncel hayatı fazlaca etkilemesi idi.

Hüseyin abi,

Yazar Alev Alatlı'nın çok sevdiğim bir sözü vardır: ''Şeriatı Humeyni'den bilmek, komunizmi Jivkoff'dan bilmek gibidir.'' Yeri gelmişken aktarmak istedim :smiley:
 



Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Bu forumun bır uyesı olarak kendı dusuncemdır kı: Konunun . kısılerın kendı dusuncelerını belırtmesıne saygı duyabılırım , ancak "tastık ederım" anlamına gelmez . Ne varkı bu tur konuların burada dıle getırılmıs olması ve farklı yorumlarla gorus belırtılmesını gereklı bulmadıgımı ve yerının de burası oldugunu dusunmedıgımı belırtmek ısterım. Aslen kısılerın genelkultur dagarcıgını zengınlestırebılmesı ve ılgı duydugu alanların farklı farklı olması sebebı ıle , sadece kendınce ozumlemesı sınırında tutulması geerektıgıne ınanıyorum. Kutsal sayılan degerlerın tartısılmaz oldugu unutulmamalıdır . moderatorlerımızın bu tur konularda tuzuk kurallarını ıstısnasız uygulaması gereklılıgını rıca ederım.
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

İki satır yazmama karşın Mevlana sevgisinden olacak bu konu gereksiz yere aynı nokta etrafında döndü kaldı.Benimseyende olsu benimsemiyenlerde.
Aslına bakarsak karavancılık yönünden konunun bir yakınlığı da yok.( İnançlara da direkt olarak girmiyordu ama siz öyle düşünüyorsanız bilemem.)
Dilerseniz yazıları kaldırabilirsiniz.Galiba en iyisi böyle olacak.
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

S.n Rüzgar bey siz bir hayra vesile oldunuz bu sebeble size müteşşekirim.zaten ben az ve öz konuya değinip hiçte uzatma taraftarı değildim.vede sohbete devam etmek isteyen özeldende devam edebilir. oldukça özgür bir platforumdayız kıymetini bilmeye çalışıyorum ve bir gezenbilirli olarak şu dakikalardan sonrada 3-4 kmlik bir sefere çıkıyorum. internet yakaladığım yerlerden sizlere ulaşmaya çalışcağım.
saygılar
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.

Karanligi gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanliga ugurladim sevdiklerimi...
Agladim.

* * *
Yasamayi ögrendim.
Dogumun, hayatin bitmeye basladigi an oldugunu;
aradaki bölümün, ölümden çalinan zamanlar oldugunu ögrendim.

* * *
Zamani ögrendim.
Yaristim onunla...
Zamanla yarisilmayacagini, zamanla barisilacagini, zamanla ögrendim...

* * *
Insani ögrendim.
Sonra insanlarin içinde iyiler ve kötüler oldugunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulundugunu ögrendim.

* * *
Sevmeyi ögrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalici oldugunu,
sevginin güvenin saglam zemini üzerine kuruldugunu ögrendim.

* * *
Insan tenini ögrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulundugunu...
Sonra da ruhun aslinda tenin üstünde oldugunu ögrendim.

* * *
Evreni ögrendim.
Sonra evreni aydinlatmanin yollarini ögrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreni aydinlatabilmek gerektigini ögrendim.

* * *
Ekmegi ögrendim.
Sonra baris için ekmegin bolca üretilmesi gerektigini...
Sonra da ekmegi hakça ülesmenin,

bolca üretmek kadar önemli oldugunu ögrendim.

* * *
Okumayi ögrendim.
Kendime yaziyi ögrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazi, kendimi ögretti bana...

* * *
Gitmeyi ögrendim.
Sonra dayanamayip dönmeyi...
Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi...

* * *
Dünyaya tek basina meydan okumayi ögrendim genç yasta...
Sonra kalabaliklarla birlikte yürümek gerektigi fikrine vardim.
Sonra da asil yürüyüsün kalabaliklara karsi olmasi gerektigine aydim.

* * *
Düsünmeyi ögrendim.
Sonra kaliplar içinde düsünmeyi ögrendim.
Sonra saglikli düsünmenin kaliplari yikarak düsünmek oldugunu ögrendim.

* * *
Namusun önemini ögrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu;
gerçek namusun, günah elinin altindayken, günaha el sürmemek oldugunu ögrendim.

* * *
Gerçegi ögrendim bir gün...
Ve gerçegin aci oldugunu...
Sonra dozunda acinin,
yemege oldugu kadar hayata da lezzet kattigini ögrendim.

* * *
Her canlinin ölümü tadacagini,
ama sadece bazilarinin hayati tadacagini ögrendim.

****
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...

MEVLANA
 

Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

RÜZGAR' Alıntı:
İki satır yazmama karşın Mevlana sevgisinden olacak bu konu gereksiz yere aynı nokta etrafında döndü kaldı.Benimseyende olsu benimsemiyenlerde.
Aslına bakarsak karavancılık yönünden konunun bir yakınlığı da yok.( İnançlara da direkt olarak girmiyordu ama siz öyle düşünüyorsanız bilemem.)
Dilerseniz yazıları kaldırabilirsiniz.Galiba en iyisi böyle olacak.

Sanırım yazdıklarım yanlış anlaşıldı. Uyarımın amacı ''konunun uzaması'' ve ''gereksiz yerlere'' gitmesi ''ihtimali''ne karşı idi. Silinmesine de gönlüm razı olmaz. Kaldı ki, katılımcıların hassasiyetini görüyor ve herkesin olgunluğuna güveniyorum. Burada jandarmalık yapacak değilim. Yazılanların sakıncalı olup olmadığına bir-iki kişinin karar vermesi de hoş bir durum değil. Bu konuda ben de otorite değilim. Önemli olan otokontroldür. Fikirlerine katılmasak bile karşımızdakinin en azından ''fikirlerini dile getirme özgürlüğüne'' saygı duymak zorundayız. Ben bu konuya ne zaman müdahale ederim? Katılımcılar saygı sınırlarını zorlayıp kırıcı olmaya başladıklarında tatsızlıklara sebebiyet vermemek adına...
Şeb-i Arus törenleri taşıdığı manevi-sembolik değerlerin ötesinde aynı zamanda turistik bir olgudur. Karavancı dostların ilgisini elbette çekecektir. Gidenlerin ya da gitmek isteyenlerin yukarıda yazılanlar da ilgisini çekecektir. Ben zaten bu yazılanlara tartışma demiyorum. İsterseniz buna ''karşılıklı fikir alışverişi'' diyelim. Yazılanlar konu başlığıyla bire bir ilgilidir. Konu başlığı da elbette karavan ve gezi kültürü ile...
 



Ynt: 736. Mevlana Şeb-i Arus Törenleri

Bir çağrının ötesinde konunun bu bölümde konuşulabilirliği ile ilgili olarak, usul açısından benim de kafamda soru işareti oluştu ama endişe edecek bir durum yok.

Belki " karavancıların hayat felsefesi " ya da " hayata bakışları " ya da " hayat görüşleri " gibi bir başlık açılarak bu ve benzeri konular orada fikir alış verişi şeklinde konuşulabilinir.

Aslında bu tür konuların konuşulabildiği sanal ortamların varlığı bilindiğinden, buna gerek yok diyen fikre de tamamiyle katılırım.

Ancak burada bir çıkıntılık yapıp, bir parantez fikir açayım.

Buralarda bulunmamızın, bu satırları yazıyor ve okuyor olmamızın nedeni, karavancılık ve kampçılık gibi, toplumsal oranı bir hayli düşük ilgi alanında bulunan " farklı " insanların birbirini tanımaya çalışması, neleri paylaşacağını anlamaya çalışması, satırlar yetmez ille de birlikte bir şeyler yapalım çırpınışı, " kendim gibiler mi acaba?..." sorusunun karşısına, kendimden şunları buldum yanıtını verebilmek değil mi ?
Paylaşabildik...
Güzeldik...
İyi idik...
Yaşam üretebildik... Demek değil mi?
Ve bu değerler... Düşünceleri paylaşabilmenin dışında nasıl gerçekleşebilir ?

Ortak paydalarımız...
Bir araya gelindiğinde yalnızca karavanın dalgıç pompasıyla, hidroforun aküden çektiği enerji farkı mı konumuz olacak ya da olmalı ? Önden çekiş...Arkadan itiş... Vs...

Pardon yaniiiii !...

Eğer böyle ise, ya ben yanlışım, ya yanlış yerdeyim.
Tekrar; pardon.

Dolayısıyla, hakaret içermeden " kutsalların dahi " fikir alış verişine konu edildiği ortamlar birbrimizi daha iyi tanımaya ve yaşamımızı zenginleştirmeye ve paylaşmamıza neden olacaktır.

Ancak konuların derinliği ve insanların içselleştirdikleri oranda taşıdıkları hassasiyet, olumsuz bir gidişata zemin hazırlayacağı endişesiyle mesafeli durulmaya çalışıldığı, toplumumuzun genel yapısı düşünüldüğünde anlaşılabilir bir durum.

Fakat ben, bu ilgi alanıyla ve bu ortamda bulunan insanların, düşünceden korkmak ve en hassas ve kutsal konuda dahi farklı bir düşünce üretilmesinin hakaret olarak algılanması gibi bir ilkelliği aştığını düşünüyorum.

Umut filan etmiyorum, öyle düşünüyorum ve o nedenle...

Korkuya mahal yok !

Hepimiz dostluklar için, iyilikler, güzellikler için, adına karavan denen bir aracı yaşamın bir keyfi olarak algılayıp " ortak temel payda " ederek daha çok yaşamı paylaşabilmek için burada bulunuyor değil miyiz? Ben mi yanlış düşünüyorum acaba ?

Asıl korku kutsalların bile konuşulmasından korkmak, düşüncelere " tabu prangasını " vurmaktır.
İnsan gerçek özgürlüğü ancak düşüncelerinde yakalayabilir. Ve paylaşılabilirse ne âlâ...

Ya da yakalayamaz ve paylaşamaz... O halde.. Eh ne yapalım...
Yazık !
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,383
Mesajlar
1,517,444
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

SON KONULAR



Geri
Üst