Açık Denizde Uzun Seyir İçin Yelkenli Tekne Seçimi

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan acidtrip Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 6
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 43,809

acidtrip

Yeni Üye
Mesajlar
5
Tepkime Puanı
1
Yer
İstanbul
Web
whiskeydistiller.wordpress.com
Değerli forum üyeleri merhaba,

Aranıza yeni katıldım. Yelkenli tekne ve açık deniz merakımdan sonra tekne seçimi konusunda kendimi geliştirmeye başladım.
Forumda benzer konular hemen hemen var. Ama açık deniz için yelkenli seçimi konusunda net bir başlık olmasının iyi olacağını düşündüm.
Açık denizlerde seyire dayanacak yelkenli tekne seçimi konusunda sizlerin bilgilerine başvurmak istiyorum.

Örneğin İstanbul'dan çıkıp Yunanistan'a, Lübnan'a veya İtalyaya yapılaca seyirlerde nasıl bir yelkenli tekne gerekmektedir. 2 kişi teknede bulunacak.
Daha özeti örneğin bir gökmarin qs 17 gibi bir yelkenli bu amaca uygun mudur? Veya internetteki ilan sayfalarında 15-20 bin tl civarındaki 2. el tekneler buna uygun mudur?
(Bu arada yelkenliyi aldıktan sonra belki uzun bir süre eğitimiyle uğraşacağım, hemen açık deniz seyrine çıkma gibi bir algı yaratmasını ve ciddiyetsiz konuma düşmek istemiyorum.)

Sorularım belki çok temel belki de saçma olmuş olabilir. Bu kadarlık yelkenli bilgimle sizlerin tecrübelerinden yararlanmak istiyorum.
Saygılarımla.

Özgür Kavlakoğlu/Kimyager/Moonshiner
 

Etiketler
Ynt: Açık Denizde Uzun Seyir İçin Yelkenli Tekne Seçimi

Özgür Bey,
http://www.kayitsiz.com/index.php linkindeki tekne size bir fikir vermeye yardımcı olabilir.
Ayrıca;
Uzaklar II ile Osman Atasoy Güney Kutbuna sac dan yapılmış bir tekne ile gitmişti...
http://osmanatasoy.org/ bu linki de inceleyiniz.
Amatör denizcilik ve yelkencilik konusunda kendinizi iyi yetiştirmenizi öneririm.
Bunun için mümkün olduğunca bu işi meslek edinmiş profosyenel kişilere veya kurumlara başvurun.

Eğitim için çıkacağınız tekneyi bile kontrol edin.
Teknenin Sigortası konusunda hassas olun. Eğer tekne yabancı bayraklıysa transitloga isminizin kaydolduğundan emin olun...
Her tekne önereni dikkate almayın...

Burada ki linki de dikkatle okuyun...
http://www.sailcatamaranturkey.com/tr/home.html

Denizcilik, meşekkatli ve maddi açıdan geri dönüşü olmayan bir hobi dir.
Denizdeyken kendinizi devamlı test edin.
Sonunda ne istediğinize karar vermiş olacaksınız zaten....

Kolay gelsin...
 

Ynt: Açık Denizde Uzun Seyir İçin Yelkenli Tekne Seçimi

Mehmet bey cevabınız için çok teşekkür ederim. Verdiğiniz linklere bakacağım.
Osman Atasoy'u bir süredir takip etmekteyim. Uzaklar isimli belgeselini izliyorum ve sayfasını takip ediyorum.
Temel yelkencilik eğitim notlarını kendim çalışıyorum. Yakın zamanda da adb için kursa yazılmak ve adb almak istiyorum. Ayrıca
"Sail Simulator 5" adında yelkenli simülasyon programı buldum onunla da az çok bilgi edinmeye çalışıyorum.
Forumu yeni takip etmeye başladım ve büyük keyif alıyorum sizleri takip etmekten.

Herkese selamlar..
 

Ynt: Açık Denizde Uzun Seyir İçin Yelkenli Tekne Seçimi

DÜNYA TURU İÇİN TEKNE SEÇİMİ

Tasarım
Yelkenli tekne tasarımları birbirinden ciddi olarak farklılık gösterir. Amacınız, kapasiteniz, maddi gücünüz doğrultusunda oldukça farklı tekneler edinebilirsiniz.
Yelkenli tekneleri genel olarak iki gruba ayırmak mümkün:
1. Tek gövdeli tekneler;
2. Çok gövdeli tekneler (katamaran, trimaran gibi)

Tek gövdeli tekneler:
Bunlar ezici çoğunlukla dünya denizlerinde en çok rastladığımız tekneler. Bu tekneler bilmeyen biri için birbirinin aynı gibi görünse de aslında oldukça farklı biçimlere sahiptir.
Bu sayımızda teknelerin görünmeyen, su altında kalan bölümden bahsedelim.
Tek gövdeli teknelerin su altında iki önemli parçası, daha doğrusu çıkıntısı var: biri teknenin stabilitesini sağlayan salması, diğeri de tekneyi yönlendirmeye yarayan dümen palası. Bu iki parça da su altında fazladan sürtünmeye neden olduklarından tekne tasarımcılarını belki de en çok uğraştıran, dolayısıyla da en çok farklılıklar gösteren parçalardır denebilir. Gelin, bu farklı su altı tasarımlarına genel bir göz atalım:
Salma:
Salmaları genel olarak, tekneyi boydan boya geçen omurga salma ve teknenin omurgasından bir kanat gibi çıkan fin salma olarak ikiye ayırabiliriz.
Teknenin en derin kısmı salmalardır. Salma birden çok işe yarar. En önemli fonksiyonu içerdiği ağırlık nedeniyle teknenin ağırlık merkezini aşağı çekmek, dolayısıyla da teknenin stabilitesini sağlamaktır. Bu özellik belli standartlara bağlıdır ve tekne tasarımına göre fazla değişiklik göstermez. Kural der ki, uzun yola çıkacak teknelerin en az 120 derecelik, ideali 140 derecelik pozitif doğrulma momentine sahip olması gerekir. Yani bir tekneyi tutun, yana doğru yatırmaya çalışın. Tekne düz durduğu konuma göre 120 derece açı yapıncaya dek sizin yatırma kuvvetinize direnmeli, düzelmeye çalışmalı, takla atmamalı. Bu sayede okyanusun dev dalgalarında devrilmeden, güvenli biçimde seyir yapabilecektir. Eğer devrilirse 140 derece ve üstündeki doğrulma momentine sahip tekneler kendi kendine düzelebilecektir.
Salmalardaki bu ağırlık farklı şekillerde oluşturulur. Omurgaya ağırlık koyarak teknenin stabilitesini artırmaya çalışmak denizcilik tarihi kadar eski. Eskiden bu ağırlığı teknenin alt bölgelerine taş, tuğla, demir, kum torbası gibi cisimler koyarak sağlamaya çalışıyorlardı. Günümüzde bu iş için en çok iki malzeme kullanılıyor: dökme demir ve kurşun. Seri üretim teknelerin çoğunda dökme demirden üretilen salma vidalarla gövdeye sabitlenir. Bazılarında ise ağırlık merkezini iyice aşağı çekmek için torpil şekli verilmiş salmanın en uç kısmı kurşundan oluşturulur. Metal teknelerde ise salma gövdeye vidalanmaz, gövdenin bir uzantısı şeklindedir ve ağırlık salmanın içine yerleştirilir. Ağırlık olarak genellikle dökme kurşun kullanılır.
Yoğunluğu sayesinde ağırlık merkezini iyice aşağı çekeceğinden kurşun salmalar bir numaralı tercih nedeni olmalıdır. Ucu torpil ya da kanat şeklinde olan salmalar yelken performansı için oldukça iyi olmakla beraber uzun yolda birçok dezavantajı beraberinde getiriyor. Okyanusta atılmış büyük balıkçı ağlarına böyle bir salma ile takılırsanız Tanrı yardımcınız olsun… Brezilya açıklarında fırtınalı bir gecede yaşadığım böyle bir deneyim aklıma geldikçe hala tüylerimi diken diken ediyor. Normal şekilli bir salmayla anlamadan üzerinden geçip gidebileceğimiz dev ağa takılan salmanın torpili bize çok sıkıntılı anlar yaşatmıştı. Bu tür salmaların bir diğer dezavantajı daha var. Teknenizi bilerek veya kazara gelgitin alçak su zamanı çamura oturtursanız çamura gömülen torpil bir çapa gibi görev görüyor ve sular yükselirken çamurdan çıkması bazen çok zor olabiliyor.
Salmanın bir diğer fonksiyonu da suyun altında yanal direnç oluşturarak tekneye yana kaymadan rüzgâr üstüne gitme kabiliyeti kazandırmasıdır. Bu özellik salma incelip derine doğru uzadıkça artar. Fakat bu özellik arttıkça teknenin düz bir çizgi üstünde istikrarlı biçimde seyir yapma özelliği azalmaya başlar. Salma boyu gövde boyunca uzadıkça teknenin düz gitme eğilimi artar, fakat manevralarda hantallaşır ve rüzgâr üstüne zor gider.
Bugünlerde fazla konuşulmayan, salmanın çok önemli bir özelliği daha var: Teknenin su altında kalan en derin kısmı olduğundan yabancı cisimlere en erken dokunacak parça salmadır. Dolayısıyla ya tekneyi kurtaracak bir parçadır, ya da batmasına sebep olacak… Bu sağlamlık salma boyu yatay olarak uzadıkça artar, dikey olarak uzadıkça azalır.
Salmanın dikey uzunluğunun en büyük avantajı teknenin seyir performansını artırmaktır, ancak bu uzunluk arttıkça tekneyle girebileceğiniz liman sayısı hızla düşmeye başlar. Teknenin çok derin su çekeri yüzünden koylarda fazla kuytuya giremediğinizden demirdeyken yeterince korunma sağlayamayabilirsiniz.
Bizim konumuz uzun yol olduğuna göre salmalara bu gözle bir bakalım:
- okyanus geçişlerinde teknenin düz bir çizgi üstünde gitmesi önemlidir;
- insanın olmadığı ıssız yerlerde tekne su altında bir şeylere çarparsa hayatta kalabilmelidir;
- limanlarda teknenin güvenliğini sağlamak için mümkün olduğunca kuytu yerlere gitmek, yani kıyıya yaklaşmak gerekir.
Bütün bunlardan çıkacak sonuç şu oluyor: Uzun yola çıkacak teknelerin salmaları yatay olarak uzun, dikey olarak da kısa olmalı, tekneye çarpmalarda zarar vermemesi için gövdeye çok sağlam bağlanmış olmalı, tercihen ucu torpil şeklinde sonlanmamalı. İnce, uzun, torpilli, fin salmalı, tekneler daha çok yarışlarda ya da günübirlik gezilerde kullanılmalı.
Yukarda saydığımız kuralları uygulamak o kadar da kolay değil aslında, çünkü mükemmel bir tasarım diye bir şey yok. Bir şeye sahip olurken başka özelliklerden vazgeçmeniz gerekiyor. Ama mümkün oldukça orta yolu bulmaya çalışmak lazım. “Ben çok sağlam tekne istiyorum” deyip gövdenin tamamı salma olan eski tarz çok hantal bir tekne de almamalı, çok narin, kırılgan bir salmaya sahip bir yarış canavarı da… İkisinin ortasını bulmaya çalışmalı. Günümüzde her iki salma tipinin olumlu özelliklerini harmanlayan tasarımlar var. Modern fin salmaları yarış teknelerinde olduğu gibi derinlemesine uzun ve ince değil, teknenin gövdesi boyunca uzun tasarlayıp çok sağlam gezi tekneleri yapıyorlar. Bu sayede gövde eski uzun salmaların hantallığından kurtarılmış, bunun yanında salma gövdeye oldukça uzun bir yüzey boyunca temas ettirilerek sağlamlık artırılmış, teknenin düz gitme özelliği korunmuş ve nispeten su çekeri azaltılmış oluyor.
Issız bölgelerde teknelere olması istenen bir özellik daha var: buralarda tekneyi karaya alma olanakları çok kısıtlı olabileceğinden gelgit sırasında sular çekildiğinde teknenin güvenli biçimde karaya oturtularak bakım yapılabilmesi oldukça yararlı olabilir. Bunu problemsiz biçimde gerçekleştirebilmek için de çeşitli tasarımlar üretilmiş. Bunlardan en çok kullanılanı küçük yelkenlilerde olduğu gibi istendiğinde teknenin içine çekilebilen salmalar ve ikiz salmalar.
Teknenin içinde çekilebilen salmalar ideal bir çözüm gibi görünüyor. Sığ sularda salma çekildiğinde teknenin su çekimi bir metre civarında olacağından kıyıya oldukça yaklaşmak mümkün olabiliyor, istendiğinde ise tekne oldukça güvenli şekilde, gövdesi boyunca karaya oturtulabiliyor. Derin sularda ise salma tamamen açıldığında yarış teknelerindekine yakın bir yelken performansı alınabiliyor. Bu sistemin en büyük dezavantajı oynar bir sistem olması ve oynayan her parça gibi arıza yapma olasılığının bulunması.
İkiz salmalar ise gövdenin iki yanından aynı ölçülerde, kanat gibi çıkan salmalardır. Bu salmalar tekneyi karaya oturtmanın en güvenli yöntemidir diyebilirim. Bunların üzerinde tekne sağa sola yatmadan oldukça dengeli biçimde duracaktır. Bu salmaların en büyük dezavantajları yelken yaparken gösterdikleri kötü performans ve teknenin fazla yalpa yapması denebilir.
Dümen palası:
Dümen palalarını genel olarak dörde ayırmak mümkün olabilir:
1. Salmanın devamı şeklinde, tamamen salmaya bağlı asma palalar.
Bu tür dümen palaları artık eski tasarımlarda kaldı. Bunlar teknenin salmasının, hatta gövdesinin bir parçası olduğundan su altındaki yabancı cisimlere çarpmada en güvenilebilecek sistemler. Palanın kolay kolay kırılması pek mümkün olmuyor. Fakat bu tür tekneler çok hantal ve yelken performansları çok düşük. Levha şeklinde olan bu tür palalarda dümene çok yük biniyor ve tekneye dümen dinletebilmek oldukça eziyetli olabiliyor. Bunlar aşırı düz gitme eğiliminde olduklarından özellikle liman içlerindeki geri manevralarda sorun çıkabiliyor. Günümüzde artık çok kullanılan bir tasarım değil.
2. Salmadan ayrı, fakat skeg denen bir desteğe bağlı palalar.
Bunlar skeg adı verilen bir destek sayesinde sağlamlığı artırılmış, levha değil, kanat şeklinde olduğundan manevra gücü nispeten yüksek pala tasarımlarıdır. Skeg yüzünden dümen mili palanın önünde bulunduğundan dümene yük biner. Uzun yol teknelerinde en çok tercih edilen pala türlerindendir.
3. Yarısı skeğe bağlı, yarısı desteksiz palalar.
Teknenin manevra gücünü daha da artırmak, fakat palanın sağlamlığını da belli ölçülerde korumayı amaçlayan bir tasarım. Günümüzde Hallberg Rassy, Najad, Moody gibi oldukça saygın uzun yol tekne üreticileri tarafından sıklıkla kullanılan bir pala türü.
4. Hiçbir desteğe bağlı olmayan, tekneye sadece kalın bir mille bağlı serbest asılı palalar.
Günümüzde seri üretim teknelerde en çok kullanılan, yarış teknelerinde ise tek alternatif denebilecek palalar bunlar. Balanslı pala adı da verilen bu sistemin en büyük avantajları muazzam bir manevra kabiliyetine sahip olması, dümen mili palanın en önünde değil, üçte bir nispetinde biraz geride yer aldığından mile fazla yük bindirmemesi, yani dümenin çok hafif olması ve son derece hidrodinamik bir form olan kanat şekline sahip olduğundan çok az sürtünme yaratmasıdır. En büyük dezavantajı ise hiçbir desteğe bağlı olmaksızın tekneden çubuk gibi çıktığı için çarpmalara karşı çok kırılgan olması denebilir. Bu kırılganlık sorununa karşı bir önlem olarak bazı tasarımlarda yan yana iki tane pala konabiliyor. Böylelikle kırılmalara karşı bir tür garanti sağlanmış oluyor. Bu tür palalar ciddi mühendislik hesaplamalarından sonra üretildiğinden her türlü hava koşuluna mukavimler. Üretim sırasında tasarımcının önerilerine uyulursa hava şartları ne olursa olsun kırılmayacaklardır. Bunların kırılganlığı karaya oturmada veya seyir sırasında suda yüzen sert bir şeye çarpmada ortaya çıkıyor. Uzun yol teknelerinde bu kırılganlıkları yüzünden fazla tercih edilmezler, tercih edenler de genellikle çift pala kullanıyor.
Önümüzdeki yazıda su üstüne çıkacağız ve teknelerin görünen bölümlerindeki farklılıklarından, farklı arma biçimlerinden, bunların uzun yol için birbirine üstünlük ve zayıflıklarından bahsedeceğim.


Hakan Öge

UZUN YOL İÇİN TEKNE SEÇİMİ


Gövde malzemeleri:
Küçük bir tekneyle dünyayı ilk defa turlayan Joshua Slochum’dan beri, yani 100 yılı aşkın

zamandır insanlar farklı tipte, farklı malzemelerle yapılmış teknelerle okyanuslara açılıyor.

İlk önce bu farklı yapım malzemelerinden, bir sonraki sayıda da farklı tipteki teknelerden,

bunların her birinin avantaj ve dezavantajlarından bahsedeceğim.
Ahşap
Şu anda kullanılan en geleneksel malzeme ahşap. Avrupalılar dünyayı bir sömürge haline

getirmeyi, tamamen ahşaptan imal edilmiş gemileriyle dört bir tarafa yayılıp oraları istila

etmeleri sayesinde başardılar. Joshua Slochum’dan tutun, Türk amatör denizciliğinin

duayeni Sadun Boro’ya kadar, dünya denizlerine ilk açılan amatör denizcilerin tekneleri de

tamamen ahşaptan imal edilmiş idi. Yani ahşap tekne neredeyse insanlık tarihi kadar eski

bir şey. Dolayısıyla bu malzemenin kendini kanıtlamışlığı inkâr edilemez.
Ahşap son derece ekolojik bir malzeme. Eskiyen, kullanılmaz hale gelen bir tekneyi

doğaya en az zararı vererek ortadan kaldırmak mümkün. Yapımı sırasında tamamen yok

olabilir bir malzeme olan ağaç kullanılıyor. Bu malzeme ısıyı çok iyi izole ettiği gibi insan

için de çok daha sıcak, doğal ve sağlıklı bir yaşam alanı sunuyor. Yapımı nispeten kolay

ahşap teknenin. Hayatında hiç tekne yapmamış biri dahi biraz sabır ve bol emekle ahşap

tekne inşa edebilir.
Bütün bunlar güzel, ama ahşabın bir sürü problemi var. İnsanları ahşaptan uzak tutan en

önemli etken, yukarıda olumlu bir özellik olarak bahsettiğim “ekolojik”liği, yani bozulmaya,

çürümeye yatkınlığı. Bu özellik gayet paradoksal olarak ahşabı hem mükemmel, hem de

rezalet bir malzeme yapıyor.
Özene bezene yaptığınız ya da satın aldığınız, gözünüz gibi baktığınız, daha da önemlisi

hayatınızı teslim ettiğiniz teknenizin çürümesine, su almasına, parçalanıp yok olmasına

seyirci kalacak değilsiniz doğal olarak. Bunu önlemek için ne yapacaksınız? Sürekli

boyayacaksınız, hatta gerekirse cam elyafıyla güçlendirilmiş epoksi ile kaplayacaksınız.

Malzemenin ekolojik olarak değeri kalmamış olacak…
Günümüzün diğer yapım malzemelerine göre dayanıksız bir malzeme ahşap. “Dayanıklı

yapayım, taş gibi bir teknem olsun” derseniz, bu sefer de çok ağır bir tekneye sahip

oluyorsunuz.
Ahşap bugün az kullanılıyor, uzun yol denizcilerinin birinci tercihi değil. Klasik görünümlü,

eski, ağır ahşap tekneleri günümüzde sadece meraklıları kullanıyor.
Çelik
Ahşaptan sonra dünyanın en denenmiş, kendini kanıtlamış malzemesi çeliktir denebilir.

Sanayi devrimiyle birlikte çelik hemen her yere girdi. Bu malzemenin denizciliğe

yansıması muazzam oldu. Çelik sayesinde o güne dek akla dahi getirilemeyecek

büyüklükte gemiler yapılmaya başlandı. Bu sayede taşımacılık ve ulaşım daha güvenli,

daha hızlı, üstelik daha ucuz yapılır oldu. Çelik gemiler demir yollarıyla birlikte sanayi

devriminin temel lokomotifleri ve sembolleri haline geldiler.
Büyük gemilerin bu kadar hararetli biçimde çeliği kullanmaya başlamalarına rağmen ufak

teknelerde bu malzemenin kullanılması oldukça geç başladı. Çeliğin amatör denizciler

arasında yaygınlaşması efsanevi Fransız denizci Bernard Moitessier’nin 1969 yılında

dünyayı tek başına ve hiç durmadan, 11 metrelik çelik bir tekneyle dönmesinden sonra

oldu denebilir.
Çelik, tekne yapımında kullanılabilecek en sağlam malzeme. Çarpmalarda yüksek

esneme ve uzama özellikleri sayesinde kolay kolay delinmiyor, parçalanmıyor, kopmuyor.

Üzerine binen yüklere muazzam bir mukavemet gösteriyor.
Yapımı ve tamiri belki de en kolay malzeme. Hele şimdi çıkan bilgisayar kontrollü kesme

yöntemleri ve yine bilgisayarda hazırlanmış projeler sayesinde çelik levhalar milimetrik

olarak kesilip yerlerine lego gibi oturtulabiliyorlar. Usta bir kaynakçının elinden çıkarsa,

levhalar arasındaki kaynaklar levhaların kendisinden daha sağlam oluyor. Dünyanın her

yerinde çelik levha ve kaynakçı bulmak mümkün. Yani tekneyi en ücra yerlerde dahi tamir

edebilirsiniz.
Bu malzemenin ilginç ve çok güzel bir paradoksu var. Bütün bu güzel özelliklerine rağmen

olabilecek en ucuz tekne yapım malzemesi. Fakat gövdenin ucuz olması teknenin diğer

malzemeden yapılmış teknelere göre çok ucuz olacağı anlamını taşımıyor. Çünkü genel

kural şöyle der: gövde yapım malzemesi tüm tekne maliyetinin % 20 - 30’unu oluşturur…
Gelelim çeliğin sevimsiz özelliklerine. Ahşap gibi ağır bir malzeme. Ne yaparsanız yapın,

çelikten imal edilmiş bir tekne benzerlerinden daha ağır olacaktır. Bundan dolayı sert

denizlerde daha az sallanacak, sizi daha az yoracak, ama daha yavaş gidecek, daha

büyük yelken alanına ve daha büyük motora ihtiyaç duyacak, bu da hem cebinizi daha

çok yakacak, hem de daha büyük olacaklarından, yelkenlerle boğuşmak daha zorlaşacak.
Çelik, ahşap kadar olmasa da ekolojik bir malzeme. Paslanıyor, yani bozuluyor ve

çürüyor. Özellikle deniz ortamı iyi bakılmamış çeliğin canına okuyor. Gereken önlemler

alınmazsa, ne kadar sağlam bir malzeme olursa olsun, bir süre sonra delinebiliyor. Ancak

günümüzde çok gelişmiş epoksi bazlı boyalar ve kumlama teknikleri sayesinde bu çürüme

eğiliminin önüne geçilmiş durumda. Kuralına göre kumlama yapılmış ve uygun koşullarda

boyanmış çelik tekneler yıllarca hiçbir paslanma emaresi göstermeyebiliyor.
Bildiğiniz gibi metaller çok iyi iletkenler. Çelik bir tekneniz varsa izolasyonu muhakkak iyi

düşünmeniz ve uygulamanız gerekir. Bir izolasyon malzemesiyle içten kaplanmadığı

takdirde sac tekneleri yazın soğutmak, kışın da ısıtmak imkansız gibi bir şeydir.
Çelik günümüzde uzun yol teknelerinde çok sık kullanılan bir malzeme. Özellikle çok ıssız

bölgelere giden, şartları zorlamayı seven denizcilerin bir numaralı tercihi.
Alüminyum
Alüminyum son zamanlarda gittikçe artan bir popülerliğe sahip. Özellikle Fransızlar

alüminyumu denizde çok kullanıyorlar. Bu malzemeyi kullanarak seri üretim yapan

firmaları dahi var. Deniz şartları için özel olarak üretilmiş alüminyumun oldukça ilginç

özellikleri var. Bir kere çok hafif. Hafif olmasına rağmen çeliğe yakın bir sağlamlığı var.

Alüminyumun bence en büyük avantajı boya derdinin olmaması. Su hattı altına sürülmesi

gereken zehirli boya dışında tüm gövdeyi boyamadan bırakabiliyorsunuz. Bu da sizi

boyayı korumak gibi oldukça meşakkatli bir işten kurtarıyor. Bir de ben bu tür boyasız

alüminyum teknelerin görüntüsünü çok seviyorum. Bence tekneye çok vahşi bir güzellik

katıyor.
Alüminyumun dezavantajlarına gelelim. Bu malzemenin en kötü tarafı galvanik korozyona

karşı çok hassas olması. Yanlış yapılabilecek bir elektrik donanımı teknenin su içinde

erimesine neden olabiliyor. Alüminyum çelikle yan yana geldiğinde korozyona

uğrayabiliyor. O yüzden bir limanda çelik bir teknenin yanına uzun süreli bağlanması bile

sakıncalı. Malzemenin hiçbir şekilde başka bir metalle kontak halinde olmaması gerekiyor.

Bu yüzden alüminyum tekneleri yapımı gerçek bir uzmanlık işi. Her şeyin çok iyi

hesaplanıp bir araya getirilmesi lazım. Tabii bu durumda işçilik çok pahalı oluyor. Malzeme

olarak zaten çok pahalı, işçiliği de ekleyince yapımı oldukça tuzluya çıkıyor.
Alümimyumun bir diğer dezavantajı da kaynağının çok uzmanlaşmış kişilerce yapılması

gerektiği. Dünyanın az gelişmiş yerlerine gitme niyetiniz varsa teknede tamirat

yapabilecek işçiler bulmakta ciddi olarak zorlanabiliyorsunuz.
Tüm bu dezavantajlarına rağmen hafifliği, sağlamlığı ve boya derdinin olmaması bu

malzemeyi maddi bakımdan sıkıntısı olmayan uzun yol denizcilerinin önemli tercihlerinden

biri yapıyor.
Cam elyafı:
Cam elyafı destekli polyester kuşkusuz bugünün en önemli yat üretim malzemesi. Yapım

sırasında bir kalıp kullanılabilmesi sayesinde seri üretime olanak vermesi yat

endüstrisinde bir devrime neden olmuş. Amatör denizciliğin günümüzde bu kadar

yayılmasının en büyük nedeninin bu malzemenin kullanılmaya başlanmış olmasıdır

diyebilirim. Bu sayede firmalar hemen her ihtiyaca yönelik tekneleri seri olarak üretmeye

başlayabilmiş, bu da yat fiyatlarını oldukça makul seviyelere çekebilmiş. Bu kadar fazla

tekne üretmenin bir uzantısı olarak büyük bir ikinci el pazarı doğmuş, bu sayede hemen

her bütçeye hitap edebilecek tekneler ortaya çıkmış.
Cam elyafının en büyük avantajı, bu tür teknelerin çok fazla sayıda olması diyebilirim.

Dolayısıyla isteklerinize ve kesenize uygun tekneyi kısa zamanda bulabilirsiniz. Tuzlu su

koşullarından hemen hiç etkilenmemesi bu malzemenin tercih nedenlerinden biri. Elyaf

katlarının arasına tuzlu suyun girip gövdenin yapısını bozması olarak tarif edebileceğimiz

ozmoz modern malzeme ve yapım teknikleriyle neredeyse tamamen engellendi.
Cam elyafı destekli polyesterin en büyük dezavantajı çok sert bir madde olmasından

dolayı elastikiyet kat sayasının çok düşük olması. Bu nedenle sert maddelere çarpma

durumunda malzeme kolayca kırılabiliyor, yırtılabiliyor. Hiçbir yardım bulunamayacak

dünyanın uzak coğrafyalarında teknenin denizde yüzen bir şeye çarpması, karaya

oturması, mercan resiflerine çıkması durumlarında bu malzeme fazla bir direnç

gösteremeyecektir.
Bu sağlamlığı artırabilmek, sağlamlığın yanında tekneyi daha da hafifletebilmek için

karbon, kevlar liflerini epoksi rezinle birlikte kullanan sistemler geliştirildi. Bu, teknenin

sağlamlığını kuşkusuz daha da artırmasına rağmen çok pahalı bir yöntem. O yüzden bu

malzeme gezi teknelerinden çok yüksek bütçeli yarış teknelerinde tercih ediliyor.
Cam elyafı tekne yapımında kullanılan malzemeler içinde doğayı en çok kirleteni

diyebilirim. Tamamen sentetik olan polyester ve epoksi ciddi bir doğa düşmanı. Daha çok

doğada olmaktan keyif alan insanların oluşturduğu yatçılık camiasının büyük çoğunlukla

en az doğa dostu malzemeyle yapılmış tekneleri kullanması ciddi bir paradoks aslında…
Tüm bu malzemelerin dışında betonarme de tekne yapım malzemesi olarak kullanılıyorsa

da günümüzde fazla tercih edilen bir malzeme değildir.
“Zeilen” adlı bir Hollanda dergisinin Karaiplerde bulunan 28 – 80 feet arasında 134 uzun yol

teknesi arasında yaptığı bir araştırmaya göre, bu teknelerin %53’ü fiberglas, %26’sı çelik,

%9’u alüminyum, %8’i ahşap, %3’ü betonarme, %1’i ise kontrplak üstüne elyaf kaplama

imiş.
Gelelim benim tercihlerime: benim dünya turunu tamamladığım teknem Mardek cam elyafı

destekli epoksiyle yapılmıştı. Epoksi tekneye artı bir sağlamlık kazandırmış olsa da

özellikle Patagonya’da çok tedirgin oldum. Çok az haritalandırılmış sularda, kayalarla

çevrili kanallarda seyir yaparken insan daha sağlam bir tekne arzu ediyor. Şu anda tekrar

yola çıkacak olsam, zorlu ve ıssız coğrafyalara gitmekten keyif aldığımdan sağlamlığı,

boya gerektirmemesi, hafifliği gibi nedenlerden alüminyumla kolay tamiri, sağlamlığı, kolay

yapımı nedeniyle çelik tekne arasında seçim yapmaya çalışırdım.

Hakan Öge
 

Ynt: Açık Denizde Uzun Seyir İçin Yelkenli Tekne Seçimi

Doğru yoldasınız ... :smiley:

Hakan Öge bu ülkede yetişmiş en iyi gezginlerden ve denizcilerden bir tanesidir.

Horn Burununu dönen hemen hemen ilk Türk amatör denizcisidir.

Ahşap tekne dendiğinde ilk akla gelen tekneler cutter tipi iş tekneleridir.
Geleneksel İngiliz dizaynı ile Kuzey kutup denizlerinde , kurtarma, kılavuzluk ve sert denizlerde balıkçılık yaptıklarından en denizci tekneler arasındadırlar.

Bunun yanında Kuzey ülkelerinde kullanılan baş- kıç bir dediğimiz Colin Archer tasarımı cankurtaran tekneleri de efsane olmuşlardır.

Ben de Özkan Gülkaynak ın web sitesinden bir alıntıyla katkıda bulunayım...

Altta okunan yazının tamamı bu linktedir....
http://www.kayitsiz.com/index.php?page=122

Kaptan Joshua Slochum un Spray teknesi ile tamamladığı Dünya turu ve ardından yazdığı kitap bir çok Avrupalı ve Amerikalı denizciyi etkilemiş, okyanuslara açılan maceraperestlerin sayısının artmasına ön ayak olmuştur. Bu nedenle açıkdeniz yatçılığın başlangıcıda gelişimide 20. yuzyıl olarak gösterilir. 20. yüzyıl boyunca yatçılığa artan ilgi yat tasarımınında gelişimine yol açmıştır. 1970 li yıllara kadar yat tasarımında önemli gelişmeler olmuş, uzun omurgalı ve şampanya kadehi forma sahip geleneksel çizgiler yerlerini daha kısa salmalı ve göreceli olarak düz karinalı formlara bırakmıştır… Denizci arkaşlarına karşılıksız yardımlarıyla tanınan Kanadalı mütevazi dizayner Lyle Hess ticari yaklaşımlardan çok inandığı ve arzuladığı çalışmaların yapan bir dizaynerdi.. Tasarladığı teknelerde temel öncelik,denizcilik faktörüydü….1970-80 yılları standartlarına göre bile ağır ve ıslak alanı büyük tekneler tasarlamasına ragmen tekneleri uyumlu su hatları ve düzgün batokları sayesinde kolayca gövde hızına ulaşabiliyordu… Lyle Hess 1970 yılında güvenli okyanus seyirleri için 8.5 metre boyunda Cutter armalı basit ,son derece denizci ve hemen hemen her deniz koşulunda rahat hızlanabilen bir tekne yaratmıştı…Bristol körfezindeki kılavuz teknelerinden ilham aldığı için bu tekneye kısaca “Bristol Channel Cutter” ismini verdi.. Bristol Channel Cutter bir çok amatör tarafından klasik ahşap yöntemiyle inşaa edildi..70-80 yılları standartlarına göre ağır ve büyük ıslak alanı olan bir dizayn olmasına rağmen hem hafif hemde sert havalarda kolayca ulaştığı gövde hızıyla denizcilerin hatta modern dizaynerlerin bile beğenisini kazandı..Kıçta bir platform ve başta uzunca bir civadra ile yelken alanı yukarıya dogru değil öne ve arkaya doğru cömertçe yayılmıştı..Direk önünde bulunan 2 parça yelken farklı havalarda farklı yelken kombinasyonlarının uygulanmasına olanak tanıyor,dümen dengesinin sağlanmasını kolaylaştırıyor, çift ön yelkenin yaratttığı çift emiş etkisiyle özellikle orsa seyirlerinde dalgaları kolayca aşabilmeyi sağlıyordu… Yaklaşık 8 metre su hattına sahip olan Lyle Hess tasarımı BCC hantal görüntüsüne ragmen ticaret rüzgarları bölgesinde günde ortalama 175 mil katebiliyordu..Uzun omurganın yarattığı güçlü boyuna denge, tatmin edici hız, rahat salınım, baş vurmadan seyir yababilme gibi diğer denizcilik faktörleri ile birleşince ortaya bir çok gezgin tarafından talep edilecek bir tekne çıktı…Bu talebi değerlendiren bazı girişimciler BCC yi seri imalat olarak fiberglastan imal etmeye başladılar. Çoçukluk yıllarımda BCC yi eski Amerikan yat dergilerinden biliyordum…Onunla ilk seyir tecrübem 1990 yılında Ingilteredeki ögrenciliğim sırasında ıngiliz kanalında olmuştu..Küçücük teknenin düzgün batokları sayesinde direnç oluşturmadan,aldığı atalet ile minik bir buldozer gibi dalgaları aşması beni çok etkilemişti.Uzerinden zaman geçtikçe benzer sonuçalar verecek bir tekneyi daha modern su altı formu ile tasarlayıp tasarlayamayacağımı düşünmeye başladım..Lyle Hess in eserine büyük saygı duymakla beraber teknenin altında şampanya kadehi formu ile bütünleşmiş uzun omurga manevraları zorlaştıran devasa bir kütle olduğunu hissediyordum. V biçimli posta formu ile üretimiş bir karina formu modern anlamda denizci bir gövdenin ortaya çıkmasına olanak tanıyordu..Boyle bir karina formu teknenin şampanya kadehi formundaki bir tekne gibi dövünmeden ilerleyebilmesini saglayabildiği gibi aynı zamanda su altında, deplasmanın daha eşit dağıtılmasınada olanak veriyordu. Deplasmanı mümkün olduğunca eşit dağıtılmış tekneler az direnç yaratarak gövde hızlarına daha kolay ulaşabiliyorlardı..Aynı zamanda derin kesitleri olan V biçimli posta formu uzun omurga eklenmeden bile doğal olarak güçlü bir boyuna dengeyi ortaya çıkartıyordu..Özetle V biçimli posta formundan türetililmiş yeni bir *BCC yaratmak mantıklı gibi görünmeye başlamıştı..


* BCC açılımı Brisol Cahanel Cutter dir...

Selamlar....
 



Ynt: Açık Denizde Uzun Seyir İçin Yelkenli Tekne Seçimi

Fazla vaktim yoktu ama yinede bir örnek verelim
Joshua Slochum ve Spray adlı teknesi çok sık geçti yazılarda...

"Okyanusta bir Türk Kızı" adlı kitabı yazan Hülya Leigh Blue Belle adlı "Spray" tipi saç yapım tekneleriyle gezginler arasına katılmışlardı.


Resimleri örnek teşkil eder kanısındayım....

Özellikle Karina dediğimiz su altı kesimine dikkatie bakınız.....

2549017


9144116
 

Ynt: Açık Denizde Uzun Seyir İçin Yelkenli Tekne Seçimi

Resimler ve yazılar için çok teşekkürler.
Zamanla kafamdaki sorular netleşiyor. Yelkencilik konusunda sürekli araştırmaya devam ediyorum. Hakan Öge'nin açık denizde tekne seçimi yazısı epeyce yardımcı oldu. Açık denizlerde özellikle salmanın pruva-pupa hattınca biraz daha fazla uzun olması tavsiye önemli bir bilgi diye düşünüyorum. Konuyu okuyan epeyce arkadaş olduğu kadar katılanların da bir o kadar fazla olmasını diliyorum:smiley:

Saygılarımla...
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,424
Mesajlar
1,517,769
Kayıtlı Üye Sayımız
172,070
Kaydolan Son Üyemiz
cipokko

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst