Borneo Adası Mağaraları

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan maxmajestic Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 1
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 6,288

maxmajestic

Ana Kamp
Mesajlar
27
Tepkime Puanı
0
Yer
World
Web
yoldaolmak.com
Deer ve Langs Mağaraları
25 Eylül 2011

Sabah 9:15 de yürüyüşümüze ahşap yolda yürüyerek başladık. 40 dakikalık bir yürüyüş sonrasında yarasaların akşam saatinde beslenmek için mağaradan dışarı çıkışlarını izlemek için yapılmış cafe tarzındaki yerde kısa bir mola verdikten sonra mağara içerisine doğru yürümeye başladık. Bu noktadan mağara içerisine 5 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabiliyorsunuz. Deer Mağarası’nın hemen sağında birkaç dakikalık yürüyüş mesafesinde Langs Mağarası’nın girişi bulunuyor. Dönüşte de bu mağarayı ziyaret edeceğiz.

Deer Cave olarak adlandırılan Geyik Mağarası dünyanın en büyük mağarası. 148 metre yüksekliği, 142 metre genişliğiyle dünyanın en geniş giriş ağzına sahip olan mağarası olan Deer Cave, aynı zamanda dünyanın en yüksek ve en büyük geçiş odasına da sahip. Mağaranın ana odası (chamber) 174 metre genişliğe, 122 metre de yüksekliğe ulaşıyor. 2 kilometreden fazla olan uzunluğa ve 90 metreyi bulan genişliğe sahip. 12 çeşit yarasa türüne ev sahipliği yapmasıyla da dünyada eşsiz. Geyiklerin su içmeye ve sığınmaya geldikleri bu mağaraya Penan and Berawan insanları Geyik Mağarası adını vermiş. Deer Cave’de 2,5-3 milyon olduğu tahmin edilen buruşuk dudaklı yarasalar dışında, çok sayıda sürüngen, yılan, akrep ve böcek türü yaşıyor. Guguk gergedanı, sakallı domuz, güneş ayısı ve gibbonlar yine mağarayı ziyaret eden diğer hayvanlardan bazıları.

deer-cave-40.jpg


Deer Cave (Geyik Mağarası)’in girişine varmadan burnunuzu sızlatan ama sonradan alışacağınız yarası dışkısı kokusu ile karşılaşıyorsunuz. Mağaranın ana girişine varmadan önce dik, yatık, faklı oluşumlarda kayaların, sarkıtların altından geçip varıyorsunuz. Kılavuzumuz önde, arkasında 8 kişi olarak mağaraya giriş yaptık. Böylesi mağara ziyaretlerinde alın lambası şart, kılavuzdan ödünç aldığım alın lambasını yaktıktan sonra içerideki yürüyüşümüze devam ettik. Mağaranın ortasına giden yollar parmaklıklarla çevrili ve loş bir şekilde aydınlatılmış. Yürüyüş yolu yer yer demir, çoğunlukla da betondan yapılmış. Dileyen ziyaretçiler sadece bu alana kadar gelip mağarayı ziyaret edebilirler. Bizim seçtiğimiz ise “Adventure Cave” olarak adlandırılan, mağara içerisinden 2 km yürüyerek diğer çıkışında çıkıp, ormanın içerisinden yürüyüşe devam edip Eden’s Garden olarak adlandırılan şelalelerin olduğu yere varıp orda öğlen molasını vermek olduğundan yolumuz devam ettik.

Düzgün ve aydınlatılmış beton yoldan sapıp, kayaların üzerinde yürümeye başladık. Mağaranın içerisinden akmakta olan nehir kenarından, zaman zaman da neredeyse belimize kadar gelen nehrin içerisinden yürüdük. Bu mağaranın tavanından aşağıya doğru akan 2 tane ilginç su akıntısı var. Her ikisi de öyle bir şekil oluşturmuş ki, gördüğünüzde doğal olduğuna inanmakta zorlanırsınız, sanki kocaman bir fıskiye başı gibi duruyor. Her bir deliğinden 30 metre aşağıya doğru ip şeklinde damlalar süzülerek ilginç bir duş görünümü oluşturduğundan Adam and Eve’s Showers ( Adem ve Hava Duşu) olarak adlandırılmış. Diğeri ise Eden Shower olarak adlandırılıyor.

deer-cave-21.jpg


Yürüyüş yolunun bazı bölümlerinden kayalara tırmanmak, daracık aralarından sürünerek geçmek, kayalardan kayalara zıplamak zorunda kalıyorsunuz. Dolayısı ile hem biraz deneyim, hem kondisyon hem de iyi bir ayakkabı şart. Yol arkadaşım Farid bir tırmanma yerinden öyle bir düştü ki az daha bacağını ve kaburgalarını kırıyordu. Düşerken hem ayağı kayaya sıkıştı hem de sağ yanı üzerine çantasının üzerine düştü. Neyse ki morarma ve kanama dışında sıkıntı yaratmadı ve yürüyüşe devam edebildi.

deer-cave-25.jpg


deer-cave-28.jpg


3 saate yakın bu, karanlık mağara yürüyüşünden sonra, mağaranın çıkışına yaklaştığımızda bu ağzından gelen ışık gözleri kamaştırıyordu. Mağara içerisinden 2 kmlik yürüyüşü tamamlayıp, kuzey çıkışından çıkıp, orman içerisinden yürümeye devam ettik. Bu trekkingde, mağaranın da içerisinden geçen nehrin üzerinden 3-4 defa geçtik.

Yarım saat sonra muhteşem bir güzellik bizi bekliyordu. Çok derin ve dik bir vadide, saklı bir yer gibi olan Eden’s Garden’e varmıştık. Çok güçlü akan 2 büyük şelale, şelalenin birinin hemen önünde derince ve soğuk bir havuz ve etraf tamamen yüksek ağaçlarla kaplı.

garden-of-eden-8.jpg


garden-of-eden-22.jpg


Kelebekler, kuşlar etrafımızda uçuşuyor. Zorlu ve kasvetli bir mağara yürüyüşünden sonra, orman içerisinden buraya varıncaya kadar epey yorulmuş, acıkmış ve terlemiştik. Artık serinleme, dinlenme ve öğlen yemeği molası zamanıydı.

Hemen su şişemi alıp şelaleden akan taze suyla doldurdum, kana kana içtim. İçimi hafif ve soğuk bir su, sonrasında şelale kayaları üzerinde yürüyüp başımı o soğuk suyun içerisine soktum. Devamında ise diğer şelalenin oluşturduğu derin havuza attım kendimi, soğuk, çok soğuktu. Öğlen yemeği olarak verilen, Nasi goreng (pirinç pilavı kızartması) ve tavuk ile karpuzdan oluşan yemek sonrası her birimiz kendimize düz bir kaya bulup yayıldık.

Hani başka yerlerde sinekler rahat bırakmaz sizi, burada ise kelebekler. Hayatımda daha önce insana bu kadar yakın kelebekler görmemiştim hani. Özellikle ıslanan ayakkabılarımıza ve kuruması için kayalardaki güneşe serdiğimiz çoraplarımıza meraklıydılar.

garden-of-eden.jpg


Eden’s Garden deki 2 saate yakın dinlenme sonrasında önce orman içerisinden geldiğimiz yoldan geçip Deer Cave vardık yine. Bu son yürüyüş birincisinden daha zorlu ve riskliydi. Çoğu yerde kayaların üzerinde o kadar çok yarasa dışkısı vardı ki, bunların üzerinde kayalara tutunarak yürümek zorunda kalıyorduk. Kristalize kahve benzeri dışkılar ise dizlerimizde, ellerimizdeydiler. Yerlerdeki bu dışkı mağaranın köşelerinde kahverengi yığınlar oluşturmuş. Bu dışkı yığınlarının içerisinde yine milyonlarca böcek ve sinek yaşıyor.Başımızın üzerindeki mağaranın tavanına asılı milyonlarca yarasanın çıkardığı tiz sesler uzaktan gelen kuş cıvıltısına benziyor, ama desibel olarak oldukça güçlü. 2 kmlik zorlu yürüyüşümüzü tamamlayıp ana giriş kapısından çıktık. Ana giriş kapısından çıkmadan önce içeriden dışarıya doğru baktığınızda kayaların oluşturduğu Abraham Lincoln siluetini görebilirsiniz.

deer-cave-46.jpg


Biz Deer Cave’in ana giriş ağzına doğru çıkış için yürürken, onlarca turist grubu da mağarayı ziyarete gelmişlerdi. Birkaç saate kadar bu gezginlerin hepsi yarasaların akşam beslenme saatinde, mağaradan dışarıya çıkışlarını izlemek için kurulmuş alanda toplanacaklardı. Çoğunluğu Çinli ve Japon turistlerden oluştuğunda oldukça da gürültülüydüler.

Der Cave’den çıkışta, soldaki patikaya sapıp birkaç dakika yürüdüğünüzde Langs Mağarasına varıyorsunuz. 1977′de Berawan kabilesinden Lang Belarak adında biri tarafından keşfedildiğinden bu ad verilmiş. 240 metre uzunluğundaki mağaranın hemen girişinden itibaren güzellikler sizi karşılıyor. Deer Cave göre gezmesi çok kolay ve güzel aydınlatılmış bir mağara olan Langs Cave, göz alıcı güzellikte sarkıt ve dikitlerden oluşmuş tam bir görsel şölen sunuyor.

langs-cave-6.jpg


langs-cave-2.jpg


Sanatçının elinden çıkmışçasına, derin ve yaratıcı kıvrımlara ve yapılara sahip, öyle ki gözlerimi ayırmakta ve mağaradan çıkmakta zorlandım. Mağara içerisinde yarasa ve yılan dışında, mağara karidesleri ve ışıkla parıldayan fosforlu görünümlü iplik larvaları yaşıyor. Çok çok güzel bir mağara, bir sanat galerisi gibi.

Langs Mağarasından çıktıktan sonra cafede mola verip hem dinlenip hem de kahvelerimizi içtik. Zaman geçtikte Bats Observatory olarak adlandırılan yarasaların akşam beslenme saati için mağaradan dışarı çıkmalarını izleme alanı dolup taşmaya başladı. Avustralya’dan gelen 60’a yakın öğrenci grubu vardı. Bu bölgede biyoloji alanında çalışıyorlarmış, okul gezisi anlayacağınız. Avustralyalıların yanında çok sayıda orta yaş üstü Çinli ve Japon turist grubu da bulunuyordu. O kadar gürültücüler ki yanınızdaki arkadaşınızı duymak bile bazen güçleşiyordu.

deer-cave-47.jpg


Saat 16:30’dan 17:30’a kadar hem bekledik, hem dinlendik. Yarasalar her gün dışarı çıkmayabiliyorlarmış. Dün dışarı çıktıklarını öğrenmiştik ve bugün de gecikmişlerdi. Havanın da kapalı ve yağmur çiseliyor olduğunu düşünerek kalkıp parkın ana ofisine geri döndük. Sonradan öğrendik ki dışarı çıkmamışlar, karınları hala tok olmalı.

Nasılsa parkta birkaç gün daha geçireceğimiz için uygun bir akşamımızda gidip tekrar izleriz diye düşündük. Yarın parktaki en önemli aktivitelerinden biri olan The Pinnacles trekkinginine gidiyoruz. Nehir yolculuğu, yerel köy ve Winds ve Clear Water Mağaraları , 24 km trekking, zorlu The Pinnacles tırmanışı bizi bekliyor.


Day 417, Borneo:5. 25 Eylül 2011, Pazar
www.yoldaolmak.com
 

Etiketler
UNESCO dünya mirası, Mulu National Park

Kaldığımız homestayin sahipleri Robert ve eşiyle sabah vedalaşıp, The Pinnacles yürüyüşüne katılmak için Mulu National Park ofisine geçtik. Robert ve eşi ise, Marudi kasabasında yapılacak olan The Baram Ragatta kano yarışlarında yarışmak için yarın kayıklarıyla ayrılacaklar. Yüzyıllardır birbirinin kafatasını avlamış olan kabileler arası barışı inşa etmek için, 100 yıldır, her 2 yılda bir yapılıyor bu yarışlar. Sarawak’ta yaşayan kabilelerin yanında ayrıca Brunei’den de gelen yarışma grupları var. Robert da Mulu’yu temsil edecek kanonun kürekçilerinden biri.

deer-cave-bats-observatory-171.jpg


Çantamızı girişteki güvenlik ofisine bırakıp, ana ofise geçtik. Bugün planlanan yürüyüşümüzü yapamayacağımızı öğrenince şaşırdık. The Pinnacles trekkinginin yapılabilmesi için en az 3 başvuru olması gerekiyormuş. Bugün için, bizden başka herhangi başka bir talep olmayınca aktivite iptal edilmiş. Bize yarın bir grup olduğunu ve onlara katılabileceğimizi söylediler. Elimizden bir şey gelmez tabi, sorun da değil hani. Çantalarımızı alıp 2 gün kaldığımız Robert’ın evine geri döndüğümüzde bizi kapıda görünce şaşırdılar. Bir gece daha kalmak istediğimizi iletince, sorun olmadığını bu gece kalabileceğimizi, ancak yarın köyden ayrılacaklarını söylediler.

Bize de, trekking sonrası geri döndüğümüzde kalabileceğimiz bir hostelden yerlerimizi ayırttık. Gün içerisinde çokça birikmiş olan fotoğraflarımızı editleyerek, dinlenerek, film izleyerek geçirdik. Akşam saat 4 gibi Bats Observatory’e doğru yürümeye başladık. Dün 1 saat kadar beklemiş ancak görememiştik. 45 dakikalık bir yürüyüşle yarasa izleme noktasına gelip yerimizi aldık. Çok geçmeden yüzlerce kişi heyecanla yarasaların dışarı çıkmasını bekliyorduk. İzlemeye gelen çok sayıda kişi kocaman kameralar ve objektiflerin bağlı olduğu tripodlarını kurmuş, anı görüntülemeye çoktan hazırlanmışlardı. Çok geçmeden kalabalıktan yükselen heyecan ve şaşırma sesleriyle birlikte başımı yukarıya kaldırdığımda, ilk yarasa grubunun gökyüzünde yılan gibi süzüldüğünü görme anı benim için unutulmazdı.

deer-cave-bats-observatory-26.jpg


Güneş ufuk çizgisine yaklaşıp gün batarken, binlerce, belki de milyonlarca yarasa öbek öbek gökyüzünde süzülmeye başladı. Mağara ana girişinden, diğer başka küçük mağara çıkışlarından siyah karaltılar halinde, kuş cıvıltısını andıran sesleriyle gökyüzünde dalgalanarak uçup gözden kayboluyorlardı. Bir grup gidiyor, onu birkaç saniye veya birkaç dakika ile diğer bir grup takip ediyordu. Gökyüzünde oluşturdukları şekiller, kıvrımlar ve dalgalanmaları görüp de heyecanlanmamak mümkün değil.

deer-cave-bats-observatory-20.jpg


deer-cave-bats-observatory-73.jpg


Hem ana park ofisinde hem de bu kafeteryadaki LCD ekrandan canlı olarak yarasaların mağara ağzından çıkışlarını gösteren canlı yayın var. Ayrıca Park ofisindeki LCD’den, mağara içerisine yerleştirilmiş birkaç infrared kameradan, yarasaların içerideki yaşamını canlı izleyebiliyorsunuz.

Yarasa izleme noktasında 1 saat kadar oturup çok sayıda fotoğraf ve video çektik. Biz oradan ayrıldığımızda hala öbekler halinde mağaradan çıkışlarını sürdürüyorlardı. Onlar için artık beslenme saatiydi, orman içerisine yayılıp karınlarını bir güzel doyuruyorlar. Her bir yarasa bu beslenme saatinde 5 ile 10 gram arasında böcek avlıyor. Bu eşsiz ekosistem sayılamayacak kadar çok böcek ve onların avcıları için inanılmaz bir ortam.

50 metre deniz seviyesinden yüksekte bulunan, 52 bin hektarlık Ekvatoral yağmur ormanları ile kaplı Mulu National Parkı’nda ayrıca yüksekliği ise 2.377 metreye ulaşan Mulu Dağı bulunuyor. Bu yükseklik farkı, buna bağlı iklim farklılığı yaratıyor. Park ofisi seviyesinde hava sıcaklığı 19-34 derece arasında seyrederken, Mulu Dağı çevresindeki sıcaklık ise 10 derecenin altında, maksimum 20 dereceyi olarak seyrediyor. Bu iklim farklılıkları altında, alüvyonlu, kum ve kireçtaşından oluşan toprağın 40 milyon yılda aşınmasıyla oluşmuş mağaralar ve verimli topraklar yine çok çeşitli canlı hayatını da birlikte getirmiş.

the-pinnacles-at-mulu-241.jpg


mulu-national-park-642.jpg


Nemli ve sıcak hava binlerce türlü Fern’in (Eğrelti otu) yetişmesine, çiçekli bitkilere, yosunlara ve bunların içerisinde yaşayan inanılmaz çeşitlikte canlı hayatına imkan sağlıyor. 170 çeşit yabani orkide türü içerisinde, ayrıca terlik orkide olarak bilinen, kendisini ziyaret eden böcekleri avlayıp sindiren orkide türü de yine bu park içerisinde bulunuyor. 27 çeşit yarasa türü, uzun kuyruklu makak maymunu, sakallı domuz, gibbon, sincap, köpek gibi havlayan cüce geyikler, sadece Güney Asya’da yaşayan güneş ayısı gibi çok çeşitlilikte türlere ev sahipliği yapıyor. 1977–1978 yılları arasında 100’den fazla bilim adamı bu bölgede 15 ayı aşkın araştırmalarda bulunmuş.

Borneo dünyanın 3. En büyük adası ve bu park bölgesinde uzunluklarının toplamı 350 kilometreyi bulan birbirlerine mağaralar bulunuyor. Bu mağara zincirlerinin bazıları, yeryüzünde sadece burada yaşayan yarasalara, kuşlara, sürüngenlere, balıklara ve böceklere ev sahipliği yapıyor. Dünya yer yüzeyinin sadece %2’sini kaplayan yağmur ormanlarının bir bölümü Borneo Adası’nda bulunuyor ve bu küçücük dilim, dünyadaki tüm canlı hayatının %50’sine ev sahipliği yapıyor! Bu yağmur ormanlarının 1 hektarlık alanında 480 ağaç türü bulunurken, tek bir çalılık alanında bile İngiltere adasındakinden daha çok çeşitlilikte karınca türü bulunuyor. Mulu Parkının ne kadar farklı ve dikkate değer bir yer olduğu buradan da kolayca anlaşılıyor.

mulu-national-park-42.jpg


Tüm bu canlı hayatının çeşitliliği milyonlarca yıl önce Borneo’nun bu bölümü hala sular altındayken şekillenmeye başlamış. Kum ve kalkerden oluşan yapı zamanla sularla eriyerek, yüzey alanının derininde karadan kopmuş ve kıtalar hareketiyle günümüzdeki yerine ulaşmış. Kıta hareketleriyle yeryüzünün günümüzdeki hali oluşurken, Anadolu, İran, İspanya ile Batı Himalayaların içerisinde bulunduğu kara parçasının, Endonezya’nın Sumatra Adası, Malezya ve Borneo ile aynı kara parçası üzerinde olduğunu parkın ana ofisindeki bilgilendirme müzesinde öğrenmiş oldum. Düşünün bir kere, dünyanın diğer ucundaki bu inanılmaz ada ile bir zamanlar Anadolu’nun komşuymuşuz!

borneo-047.jpg


Şiddetli yağmurlar ve güçlü nehirler karayı erozyona uğratarak şekillendirerek The Pinnacles gibi ilginç kaya parçalarını, çok çeşitli kum ve toprak oluşumlarını ve bundan beslenerek oluşan bitki çeşitlerini yaratmış. Bölgedeki su miktarı da karanın yüksekliğine göre çeşitlilik gösteriyor. Deniz seviyesinden 30 metre yüksekliğindeki yağmur miktarıyla 1600 metrelerdeki Mulu dağı eteklerindeki yağmur miktarı arasında bile çok fark var. Bu farklılıklar çeşitli bitki ve canlı hayatını da beraberinde getirmiş. Tabi böylesine zengin canlı yaşamının olduğu bir yer, zamanla çok sayıda kabileye de yurt olmuş. Bu yağmur ormanlarında kuzeyinde Lun Bawang, Murut and Iban kabileleri, güney doğusunda ise Berawan ve bazı göçebe Penan’lar binlerce yıldır yaşamış. İşte tüm bu zenginliklerinden dolayı 2000 yılında UNESCO dünya mirası listesine girmiş. Yarın bizi dolu dolu bir gün bekliyor, ertesinde ise zorlu bir trekking.

Day 418, Borneo:6 Mulu, Borneo 26 Eylül 2011, Pazartesi

www.yoldaolmak.com
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,383
Mesajlar
1,517,434
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst