İnternet Yoluyla Kurulabilecek Dostlukların Çeşitli Sakıncaları Olması Konusu Üzerine (ve Kampçılık)...

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan yugun Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 29
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 5,834

Arkadaşlar başımdan geçen bu olaylar üzerinden tam 9 sene geçti.
Beni üzen bazı şeyler yaşadım. Üzülmeme vesile olan insanlarıysa internetten hayatıma kendim dahil etmiştim. Aslında belki de en güzeli tek takılmaktır. Böylelikle kimseden bir beklentiniz olmaz ve üzülmezsiniz. Ben insanların internetten kazandıkları arkadaşlıklara özellikle özen göstermediğini düşünüyorum. Oysa her sene gittiğiniz kampta pekçok gerçek dost edinebilirsiniz. Edinemeyebilirsiniz de... Ama internetten buluşup kamp yapılan dostluklarımı ben sürdüremedim. Bu konu pekçok başka sakıncası da olabilecek bir şey. 40 yaşımdaki aklım 30 umda olsaydı ben bu riskleri almaz, bu sıkıntılara girmezdim belki de... Hani derler ya benden sana bir akıl, aklın varsa tek takıl. Kıssadan hisse. Sevgiler...
 

Somut bir örnek vermek gerekirse,

İnternetten buluşup kampa gittiğiniz bir adam akşam yemeğinde silahıyla oynamaya başladı. Naparsınız?

İnternetten tanışıp kampa gittiğiniz gençler birtakım maddeler kullanmaya başladı. Ne yaparsınız?

İnternetten tanışıp kampa gittiğiniz adam it mi? Uğursuz mu? Nereden bileceksiniz?

Bu internetten tanışıp kampa gitme hadisesi türlü türlü risklere açık bir konu...

Biz deliymişiz biraz. Nihayetinde üzdüler de bizi. Ama yıkamadılar...
 

.
Arkadaşlığın kalitesini sadece veya ağırlıkla tanışılan yer ve ortama göre sınıflandırmak, kişileri es geçen temelde eksik bir yaklaşım.
Görücü aracılığı veya gazete ilanı ile yaşamlarını birleştirip diğerlerinden daha uzun ve mutlu yaşayanlar, bu görüşe verilen en güzel cevap olmalı.. 😉

Dostluğa ise hiç girmeyelim.
Bu kıymetli deyim zamanımızda nedense epey spekülatif kullanılmakta..
Ateş başında iki sohbet bir başbaşa muhabbetin adı dostluk kurmak oldu.Her şey zamlandı bir tek dostluk ucuzladı:smiley:
 

Yücel hocam, söylemek istediklerinizi gayet iyi anlıyorum. Yazdığınız tarzda iftiracı insanlar sadece kamp ortamında değil okulda, apartmanda, iş yerinde kısaca her yerde var. "Meyve veren ağacı taşlarlar" deyip söylediğiniz gibi kaale almamak lazım ama insanın canı sıkılıyor böyle tiplere tabii. :mad:

Bu tip insanların motivasyonu kesinlikle kıskançlık ve çekememezlik. Kıskanmadıkları insanlara ilişmezler. O yüzden size göre ne kadar karaktersiz olurlarsa olsunlar mutlaka bir arkadaş çevreleri, kankaları vardır. Bu da iyi veya kötü insan tanımının göreceli bir kavram olduğunu gösteriyor.

Bizim sitede 11 tane ayrı blok var. Her bir blokta 24 tane daire var. Site ilk kurulduğunda geçici olarak her bloğa bir temsilci seçtik. Bir de asıl site yöneticisi var tabii. Site yeni olduğundan yapılacak işler, eksikler çok fazla. O yüzden sistem oturana kadar normalde yöneticinin yapacağı doğalgaz hesabını yapma, aidat ve doğalgaz paralarını toplama, kendi bloğundaki kazan ve asansör bakımlarını yaptırma, bunların arızalarını takip etme, bloğun temizliğini yaptırma gibi angarya işleri bu blok temsilcileri tamamen gönüllülük esasına göre beş kuruş almadan yaptılar.

Ben de kendi bloğumun temsilcisiydim. Sitenin araç girişlerini kontrol altına alabilmek için otomatik kapı taktırmıştık ve her daireye bir tane hgs benzeri etiket verdik. Amaç dışardan yabancı araçların ve hırsızların girmesini önlemek. O sıralarda güvenlik hak getire, hırsızlar fare gibi ortalıktan geziniyor, site büyük olduğu için millet birbirini tanıyamıyor tabii.

Bir gün bir komşum aradı. Bu etiketli sistemden dolayı çocuğunun servisi eskisi gibi içeriye giremiyormuş. Adama uzun uzun anlattım neden servislere araç etiketi veremeyeceğimizi ama anlamadı. En sonunda ağzındaki baklayı çıkardı, sabah sabah çocuğunu servise bindirmek için aşağı inip cadde üstünde servisi beklemeye üşeniyormuş. Beyefendinin evi caddeye değil de site içine baktığı için balkondan çayını yudumlarken çocuğunun servise bindiğini göremiyormuş. Baktım adam laftan anlamıyor derdini bir de site yöneticisine anlat dedim. Zaten resmi olarak bu işler tamamen site yöneticisinin sorumluluğunda yapılıyor.

Bu sefer de demez mi sen benim yerime ona anlat. Yahu kardeşim ben iki saattir seninle aynı fikirde değilim diyorum sen hala senin fikrini site yöneticisine savunmamı istiyorsun. İnanmadığım ve tasdik etmediğim bir fikri nasıl savunayım? Site yöneticisi de senin benim gibi bir kat maliği ve aynı zamanda bir insan. Yönetici deyince adam herhalde padişah huzuruna çıkılıyor falan mı zannettiyse artık.

Sonra aklı sıra bana iş öğretecek, örnek vererek ikna edecek ya, bana sen askerlik yaptın mı diye sordu. Ben tabii bu sorunun arkasından ne diyeceğini anladığım ve sabrım iyice taştığı için gıcıklığına bu sorusuna cevap vermedim. Ne kadar ısrar ettiyse de lafı dolandırıp konunun nereye gittiğini anladığımı söyledim. Çok basit bir "evet, yaptım" demedim. Bu da benim kendimce intikamım :smilingimp:

Ben cevap vermeyince o çok zekice örneğini ağzının tadıyla veremedi tabii. O kendini er olarak, beni çavuş olarak, yöneticiyi de komutan olarak görüyor aklınca. Silsile yoluyla talebini iletecekmişiz. Neyse ben iyice sinirlendim, haydi sana iyi günler deyip kapattım telefonu. Sonra başka komşuların laf arasında dolaylı olarak ve çok komik bir şekilde askerliğimi yapıp yapmadığıma dair ağzımı yokladıklarına şahit oldum. Normalde durup dururken kimse kimseye askerliğini nerede yaptın diye sormaz. Konusu açılsa neyse. Ben askerliğimi yaptım ama bazı insanlar sağlık durumlarından dolayı askerlik yapmayabiliyorlar. Askerlik yapmamak utanılacak bir durum değil. Lakin iftira atmak utanılacak bir durum. Tam bir çirkefmiş bu adam, güce tapıyor, biraz güçlü gördüğüne yaltaklanıyor, ama herkesin de yüzüne gülüp kuyusunu kazıyor. Neyse bir seneye kalmadan herkes onun ne mal olduğunu anlayıp uzaklaştı zaten.

Başımdan geçen başka bir olayı paylaşayım sizinle. Bizim siteyi küçük Türkiye olarak tanımlıyorum ben. Hani bilim insanları büyük bir sistemi anlayabilmek için daha küçük ölçekli bir modelini yapıp incelerler ya, bizim siteyi de inceleseler Türkiye ile ilgili eşsiz! bulgulara ulaşacaklarına eminim.

Bizim siteye bir yönetici seçtik kendi aramızdan. Yaklaşık 2 senelik yönetimde öyle bir sömürmüş ki siteyi 264 dairelik sitede her daire 1.000 TL ödeyerek kapatabildik icraları ve diğer borçları. İşin ilginç tarafı bu adamın evrakta sahtecilik yapması veya her şey ayyuka çıkmasına rağmen yüzsüzce başkalarını suçlamaya çalışması değil, benim dürüst ve düzgün adam diye nitelediğim bazı komşularımın onun tarafını tutması, yolda görünce hala şakalaşıp ailecek sohbet etmeleri.
Dediğim gibi adamın hırsız olduğu göreceli bir kavram değil, neticede hırsıza tavır koymayanlar da bu bin TL'yi ödediler, kaçışı yok.

Artık bu davranışı psikologlar açıklasın. Akıl tutulması mı dersin, kendi karakterlerini çok iyi kamufle ediyorlar mı dersin yoksa onunla beraber mi paraları yemişler dersin, seç birisini.

Demem o ki; insanları değerlendirirken tam ben bu işi öğrendim derken aslında hiç öğrenmediğinizi anlıyorsunuz. Dışardan kalıbına bakıp veya güzel konuşmasına aldanmamak lazım. Atalarımız ne güzel söylemiş: "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz". İşte bizim için en zor olanı da bu. Bir insanı tanımanız için onunla alışveriş edip, borç verip, gezip dolaşarak vakit geçirmeniz lazım. Bu da çok zaman, enerji ve para alıyor tabii :sweat: O yüzden en iyisi sizin de mutabık olduğunuz gibi mümkün olduğunca çevreyi "küçük" tutmak.

En akıllı uslu dediğim insanların üç kuruş para söz konusu olduğunda ne kadar alçaldığını görmek beni hep şaşırtmıştır. Para insanlar için tam bir turnusol kağıdı.

İki tür insana artık hiç acımıyorum ve hemen ismini çiziyorum. Paraya çok değer verenler ve ufak da olsa yalan söyleyenler. Bu yalanı başkasına söylediklerini bile duysam onları silerim çünkü ilerde bana da kesinlikle yalan söyleyeceklerini biliyorum.
 



Diğer arkadaşların tartıştığı "tanışma ortamı" konusuna gelince; tanışma ortamının önemli olmadığını düşünüyorum. İnternet arkadaşlıklarının kötü olmasının sebebi internet değil sizin o kişi hakkındaki yetersiz bilginizdir. Eğer imkanınız olsaydı ve iyice araştırabilseydiniz yüz yüze tanışmadan o kişi hakkında epey isabetli bir karakter analizi yapabilirdiniz.

Aynı konu ticaret yaparken de geçerli. Fuarda açtığınız standa gelen ve yeni tanıştığınız bir firmayı düşünün. Bu firmanın mali durumunu araştırmadan ona kredi açarsanız sizi dolandıracaktır. Halbuki o firmanın kara listede olup olmadığını, bankalara ve devlete olan borçlarını öğrenirseniz ayağınızı daha sağlam yere basarsınız ve sizi kolay kolay aldatamaz.

Hiç şüphesiz (size göre) doğru insanlarla karşılaşmak şansa bağlı. Size göre diyorum çünkü insan değerlendirmesi tamamen kişisel bir konu. Size göre kötü olan bir insan, bir başkasının can ciğer dostu olabiliyor. Elbette evrensel ahlak kuralları var; yalan söylemek, hırsızlık yapmak kötü şeyler ama insan beyni öyle güzel mazeret üreteci ki emin olun tarihteki en kötü insanlar bile doğru yolda olduklarından eminlerdi.

Bugüne kadar internetten tanışıp arkadaş olduğum ve zor durumumda hiç mecbur değilken, hatta ben beklemezken bile zamanını ayırıp bana yardımcı olan insanlar olduğu gibi, klasik "yamuk yapan" insanlar da oldu.

Bu konuyla ilgili bu yaz yaşadığım tecrübemi de paylaşmasam olmaz şimdi :smiley:

Kaş merkeze akşam üstü gezmeye gittik. İlk seferinde aracı yukarda geniş bir otoparka bıraktığım için dönüşü yokuş yukarı bebek arabasıyla zor oldu. O yüzden ikinci akşam aracı yat limanındaki jandarma karakolunun civarına bırakmaya karar verdim ama ne ücretli ne ücretsiz bir tane bile boş yer bulamadım. Orada bir sokak var, üstünde bir sürü oteller, restoranlar var. O sokağa girdim ama 3 şeritli yolda her yer dolu. Sadece tek araç geçebilecek boşluk var ve üstelik yol gidiş geliş! Önümde bir araç durdu, yoldaki arkadaşlarıyla camdan konuşmaya başladılar. Sohbetleri biraz uzun sürdüğü için normalde kornaya basıp uyarırdım ama ben de kara kara aracımı nereye bıraksam acaba diye düşündüğüm için hiç acele etmedim bekledim. Bu arada telefondaki harita uygulamasından sokakları inceliyordum.

Neyse sohbetleri bitti, yola devam ettiler. Dışarda olan adam abi buralarda boş yer bulamazsın, 2 km gitmen lazım, yolun sonunda boş yer bulursun dedi. İstersen yengeyle çocuğu indir, şu bizim otelin klimalı lobisinde beklesinler, ben de motosiketlimle gelip dönüşte seni getireyim dedi. Eşimle ben doğal olarak afalladık tabii. Eşimle kızım arka koltuktalar ve renkli camlardan dolayı dışardan pek kolay görünmüyorlar. Ben adam iki saniyede bizim ailenin şeceresini nasıl hemen çıkardı diye düşünürken şoku ilk atlatan eşim oldu: "Biz otel müşterisi değiliz ama yanlış anlama olmasın" dedi.

Adam da yöresel bir ağızla: "Biliyorum yenge, insanlık öldü mü siz geçin çocukla şurada dinlenin biraz, biz aracı park eder geliriz" dedi.

Temmuz'un başı, hava da malum çok sıcak ve nemli olduğu için bu teklifi kabul ettik etmesine ama acaba kaç para isteyecek veya kaç para vermemiz gerekiyor diye kafamda sorular uçuşuyor. Açıkçası ben onu vale veya değnekçi zannetmiştim. Dediği gibi epey gittik ve orada aracımıza güzel bir yer bulduk. Dönüşte de onun motosikletinin arkasına bindim ama mahcubum. Hem adama karşı kendimi borçlu hissediyorum, hem de adamın motivasyonunu anlamaya çalışıyorum. Alışmışız parasız, çıkarsız kimseden yardım görmemeye.

Ağzını yokladım ne iş yapıyor, ne zamandır buralarda yaşıyor diye. Adam konuştukça ağzım açık kaldı, hatta palavra sıkıyor diye düşünüp ilk başta inanmadım. Ama sonra söylediklerine ikna oldum. O sokak ve civarında 8 tane oteli varmış. Dedesinden babasına miras kalmış zamanında yerler, o da otel yapıp işletmeye başlamış. Bütün otelleri de otuzlu yaşlarının başındaki bu adam yönetiyor. Kardeşleri de var. Bizimkilerin lobisinde beklediği otel de epey güzel, temiz ve nezih bir oteldi. Otele dönünce soğuk su ikram etti bana, biraz oturup sohbet ettik. Bir kaç kez rezervasyon için telefon çaldı, söylediklerinin palavra olmadığını konuşmalarından anladım. Dönüşte de beni bulun, ben yine motorla seni götürürüm abi dedi.

Bir kaç saat gezdikten sonra dönerken mecburen yine otelin önünden geçeceğiz. Biz iyice mahcup olduğumuz için ona görünmeden gidip aracı alıp döneriz diye hesap ederken bir de baktık adam yine kapının önünde oturuyor. Sanki kırk yıllık dostunu selamlarmış gibi hürmetle içeri buyur etti bizi. Sonra motoruyla aracımın yanına kadar götürdü. Akşam saati sokak hepten kalabalıklaşmıştı. İki yönden de araç geldiği için sokak kilitlendi. Benim Hilux ile arada kalmış ufacık ceplere girmek de imkansız. Adam bir de trafik polisliğine soyunmasın mı? Ne yaptı ne etti bir şekilde o karmaşayı çözdü de kurtuldum, otelin önüne kadar gelebildim. Bir daha da o sokağa girmemeye tövbe ettim.

Eşim ve ben buğulu gözlerle defalarca teşekkür ederek veda ettik bu gizemli kahramanımıza.
 

.
Görsel ve düşünsel selfie düşkünleri ile beleş reklam cingözleri arasında sıkılan bizlere, akıcı ve yazımına saygılı Türkçenizle vaha gibi geliyorsunuz. 😊

Başka bir başlıkta Türkiye’deki çekme karavana, içinden çok mesafeli olarak dışından, üstelik ayakları yere basarak bakışınıza cevap yazacaktım ama kısmet buraya yazmakmış..
 
Son düzenleme:

Yukarıdaki örnek gibi Yardım alınınca bunu anlatmak yardım edene tekrar teşekkür etmek hem güzel hem de doğru bir şey hatta bir zorunluluk bile diyebiliriz. Yardım etmeyi anlatmak ise sanki "GÖRGÜSÜZLÜK" gibi kabul ediliyor aslında yaptığımız yardımları da abartmadan yazmalıyız ki başkalarına örnek olsun. Çok gezdiğim için genelde yollarda yardımım da çok olmuştur. Uzungöl den yukarılara çıkan turist arabasını derin bir hendeğe yuvarladı. Hemen yardımına koştum imkanlarım ve gücüm yetersiz kalınca yanımızdan gecen araçlardan uygun olanları durdurup hep beraber arabayı hendekten çıkardık. Yarı şoktaki turist karı kocaya hemen şipşak hazır kahve yapıp içirdik Kendilerine geldiler bu seferde yapılan karşılıksız yardıma akılları ermedi. İskenderun yolunda patlak lastikli bir aracın başında kızgın bir adam vardı hemen durduk derdi krikosunu evde unutmuş kemen bizimki ile kaldırıp tekerleğini değiştirdik. Finike tarafında Turistin arabasının camını kırıp soymuşlar yanlarından geçerken bir gariplik olduğunu anladık. Polis çağırdık İfadelerine Tercüman diye imza bile attık. Bir kuruş paraları kalmamış gücümüzün yeteceği kadar para yardımı yaptık. Konsolosluklarının telini bulup konuşturduk. Antalyadan Korkuteline çıkarken yolda su kaynatan en az üç araca su verdik. Selanikte yol ortasında Kalmış Türk plakalı araca yardım edip aracını çalıştırmasını sağladık. Bunlar uzar gider hepsini yazmaya gerek yok ama yine de yaptığımız ve aldığımız yardımları yazalım örnek olsun derim
 

İnternetten arkadaşlık kurmanın en büyük sakıncası,hepimiz bu mecrada olmak istediğimiz gibi beliriyoruz.Ben daha yaptığı yamukları, attığı kazıkları, ödemediği borçları yazan birini görmedim.Ancak yüz yüze tanışma da yalan söylemek o kadar da kolay değil.Ortak arkadaşlardan bilgi almak,o kişinin hal ve hareketlerini takip ederek bir fikir edinme imkanı internet ortamında yok.
 

@dolaşıyorum ,

iki sene önce bir arkadaşım insanı diğer canlılardan ayıran en önemli ve belki de tek özellik merhamettir demişti. Tek kelimelik bir açıklama olduğu için o anda çok basit bir önerme olduğunu düşünmüştüm. Mutlaka insanı diğer hayvanlardan ayıran özelliklerin saymakla bitmemesi gerekiyordu kanaatimce.

Sonradan uzun süre bu özelliklerin neler olduğunu düşündüm ve geçmişte etkileşim kurduğum kedilerin ve köpeklerin davranışlarını gözden geçirdim. Hiç evcil hayvanım olmadı, annem titiz bir insandı (hala da öyle) ve bir hayvanı evin içine almak veya kucağımıza alıp sevmek aklımızın ucundan bile geçmezdi. Ancak evimizin bodrumuna girip kaçak doğum yapan misafir kedinin yavrularını uzaktan severdik, annelerine bir şeyler verirdik. İnsan dışında hiçbir canlıyı kucağıma almadığım için onların kalp atışlarını da hissetmedim. O yüzden hayvanların bizimki gibi sevme ve korkma duyguları olabileceğine pek kafa yormamıştım.Ta ki...

Hiçbir hayvanı kucağıma almamanın dünyayı algılama şeklimi ve topyekün bakış açımı ne kadar değiştireceğini 35 yaşımda tesadüfen anladığımda kelimenin tam anlamıyla hem şok oldum hem de çok pişman oldum.

İşyerimizin terasından yandaki işyerlerinin teraslarına aynı kotta oldukları için geçilebiliyordu. Komşu işyerinin bir çalışanı 4 tane yavru kangalı getirip bırakmış, doğru düzgün ilgilenmiyordu. Ben de ufak tefek yemek artıkları vermeyle başlayıp onları veterinere götürmeye kadar işi ilerlettim. Köpeklerin ilaçlarını vermek için iki elimle gövdelerinden kavrayıp kucağıma alırken kalp atışlarını hissettim; ilk defa bir hayvanın kalp atışlarını hissetmiştim. Deli gibi küt küt atıyordu ve titriyorlardı. O an kafama dank etti benden korktukları. Her ne kadar yemek verip şakalaşsak da onları kucağıma aldığımda ne yapacağımdan emin olmadıkları için korkuyorlardı.

Özellikle memeli hayvanların yavrularını nasıl koruduklarını herkes bilir, bir ineğin veya bir kedinin yavrusunu nasıl da şefkatle yaladığını da biliriz. Bizim yorumladığımız şekildeki sevgi duygusundan bunun farklı olduğunu iddia edebilir miyiz? Hayvanlarda bizdeki gibi korku ve öfke de mevcut, ee geriye ne kaldı? Kıskançlık ve nefret gibi duyguları da muhtemelen vardır.

Çiftliklerde sömürülen (hepimizin malum hayatta kalma bahanesiyle destek olduğu) inekleri, koyunları, atları, eşekleri, keçileri, domuzları ve tavukları düşündüm. Bazı videolar var, ineklerin kesime giderkenki dehşete düşmüş çaresiz bakışları, annesinden ayrılan buzağının gözyaşları, sırf erkek olduğu için canlı canlı dişlilerin arasında öğütülen civcivler, daha niceleri...

Belki de hayvanlarla aramızdaki fark merhamet bile değil.

Herkesin karşılıksız yardım etme motivasyonu farklı olabilir. Kimisi içinden geldiği için yapar, kimisi karmaya inandığı için yaptığı iyiliklerin kendisine geri döneceğini düşünür. Kimisi de öldükten sonra mükafatlandırılacağı için yapar.

İçimizden geldiği için bir canlıya karşlılıksız yardım ettiğimizi sandığımızda bile aslında doğrudan veya dolaylı olarak tüm canlılara yaptığımız hataların ve kötülüklerin kefaretini ödediğimizi mi sanıyoruz acaba?
 



@Doğrucu Davut ,

nazik iltifatınız için teşekkür ederim. İmzanızdaki "Ne kadar karavan" başlıklı forum mesajının "Nereye kadar karavan?" alt başlığını okuyunca aklımdan geçenlere tercüman olduğunuzu fark ettim. (Bu yazıyı sanırım siz yazdınız, üslubunuz benziyor çünkü)

Başkalarının samimi tecrübelerini okumak her zaman insana enerji, para ve zaman kazandırıyor ancak takdir edeceğiniz üzere insanoğlunun en kötü özelliği; kendisi tecrübe etmeden bazı şeyleri kavrama konusundaki yetersizliği.

Gezgin olmak sanıyorum doğuştan gelen bir kişilik özelliği.
Ben bahar aylarında Uludağ'da orman içinde yürüyüş yaparım. Çok dik ve engebeli patikalarda hem yokuş yukarı hem de aşağıya doğru günde bazen 30 km'ye yaklaşan rotaları yürürüm. Özellikle inişlerden dolayı dizlerimdeki yan bağlar çok zarar görür ve takip eden 2-3 gün merdivenlerden bile inemem. İnerken inanılmaz acılar içinde kıvranırım. Her defasında bu kadar acı olacağını bildiğim halde neden çıkıyorum bu dağa diye sorarım kendi kendime. Bu acılar haftasonuna doğru azalarak kaybolur.

Bursa'da şehir içinde hemen her yerden dağı görür insan. En geç 2-3 hafta sonra hani şu Cüneyt Arkın'ın geyik peşinde koştuğu filmde söylediği gibi dağ beni çağırıyor diye söylenmeye başlarım eşime. Dırdırıma dayanamayıp bu Pazar dağa çık da rahatla diye izni alınca sanki ilk kez çıkıyormuşum gibi bir heyecanla çantamı hazırlayıp çıkarım ve ertesi gün yine aynı ıstırap...

Sizin yazınızdan da böyle bir ruh halini sezdim. Karavancılık her ne kadar meşakkatli ve yorucu bir iş olsa da evde pineklemek yerine karavanla yollarda macera dolu serüvenlere atılmak insanın içinden geliyorsa kendini durdurmak pek mümkün olmuyor sanırım.
 

İçimizden geldiği için bir canlıya karşlılıksız yardım ettiğimizi sandığımızda bile aslında doğrudan veya dolaylı olarak tüm canlılara yaptığımız hataların ve kötülüklerin kefaretini ödediğimizi mi sanıyoruz acaba?
Ben Yardımı sadece ve sadece o an için yardım gerekti diye yapıyorum. Bunun her hangi bir muhasebesini ne evvela nede sonra yapmıyorum. Yardım yaşanıyor ve hayat devam ediyor.
 

Gezgin olmak sanıyorum doğuştan gelen bir kişilik özelliği.
Cümlenizin analizi belki şöyle yapılabilirdi.

Nörologlar canlı kişilik yapısının doğumdan geldiğini söylemekteler.
Bu özelliği sonuçta yaşamda gezmeyi de içinde barındıran meraklı ve değişim özlemli bir ruh hali olarak görmek yanlış olmamalı ?

Hangi afacana “otur oturduğun yerde bakiim” demenin bir anlamı var ki ? 😊




Almanca’daki “Der Berg ruft“ yani bahsettiğiniz “Dağ çağırıyor” deyimi, bütün Alp bölgesi ülkelerinde de tanınan bir fenomeni tanımlamakta.
Çağıran ve cevap verebilen yıllarınız bol olsun.. 🙂

Benzeri dileği bu fırsatla, yollarda melek gereksiniminin bitmeyeceğini düşünürsek, @dolaşıyorum için de yapayım..
😋
 
Son düzenleme:

Ben Yardımı sadece ve sadece o an için yardım gerekti diye yapıyorum. Bunun her hangi bir muhasebesini ne evvela nede sonra yapmıyorum. Yardım yaşanıyor ve hayat devam ediyor.
@dolaşıyorum ,

benimkisi sadece felsefi bir beyin jimnastiği. Yoksa şahsınıza yönelik bir sorgulama veya eleştiri asla değildi. Belki bunu net ifade edemedim. Sürçü lisan ettiysem affola.

Ben hep insanoğlunun iyilik ve kötülük yapma dürtüsünün kaynağını merak ederim. Acaba doğuştan genlerle belirlenen bir özellik mi yoksa çevresel faktörlerden mi oluyor? Yoksa her ikisinden de biraz var mı?
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,383
Mesajlar
1,517,429
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst