ariktekin
sanayicilikten malülen emekli...
Bodrum yarımadasını 2 yıl öncesine kadar, yaz dönemlerinde sabahlara kadar gürültüsü ve eğlencesi, trafik sıkışıklığı ile bildim ve uzak durmaya çalıştım. Sonra bu düşüncemi tersine çeviren gelişmeler oldu ve Ortakent'te yaşamaya başladım. Gördüm ki, neye bakarsan onu görüyorsun. Ve ben de Bodrum'a eğlence şamata için gelen çoğunluktan farklı olarak dağlarda tepelerde nerede sarı bir tabela var oralarda huzur bulmaya başladım.
İşte bu öykü, Milâs'tan Bodrum'a gelirken Güllük Körfezinde bulunan bir antik kentin, İasos'un Foto Öyküsü.
Size İasos ile ilgili kısa bir tarihçe verdikten sonra fotoğraflar ve kısa açıklamalar ile devam edeceğim.
<b>Tarihçe;</b>
İasos, Milas'a 28 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık Köyü içerisindeki üç tarafı denizle çevrili bir yarımada üzerine kurulmuştur. Mitolojiye göre Argos'tan gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin başı Iasos'tan aldığı söylenmektedir. M.Ö. 5. yüzyıla kadar İasos hakkında eski kaynaklarda bilgi yoktur. Kentin kurulduğu alan önceleri bir ada iken daha sonra adanın denizle birleştiği berzah dolmuş ve ada, yarımada haline dönmüştür. Antik kente ait önemli yapılar bu yarımada üzerinde yer almaktadır. Büyük sur, su kemerleri, mezarlar ile balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dısında yer almaktadır. İasos'da yapılan kazılarda kentteki en eski yerleşimin M.Ö. 3. bin sonuna kadar uzandığı tesbit edilmiştir.
Bir zamanlar kenti ziyaret eden müzisyen, tiyatroda bir resital vermiş. Bu resital sırasında balık pazarının açıldığını bildiren çan sesi duyulunca elini kulağına götüren yaşlı adam dışında herkes yerinden fırlayarak tiyatrodan ayrılmış. Yaşlı adamın yanına gelen müzisyen "Bana ve sanatıma gösterdiğiniz saygıdan ötürü size teşekkür borçluyum; çünkü çan sesini duyan tüm dinleyiciler çekip gittiler" demis. "Ne ?" diye haykırmış bunu duyan yaşlı adam, "Yoksa çan mı çaldı?" "Evet, neden?" "Öyleyse izninizle efendim..." ve gözden kaybolmus. Strabon bu öyküyü bereketsiz topraktan ürün alamayan İasoslular'ın balığa olan düşkünlüklerini belirtmek için anlatır. Iskender'in 334'te Miletos'u kuşatması üzerine İasos, kente yardım etmeye çalısan Pers donanmasına bir gemi bağışında bulundu. On yıl sonra Ekbatan'da İskender'in silah deposu komutanlığında Gorgos adlı bir İasoslu bulunuyordu. İskender'in ilgisini çeken bir başka İasoslu da yunus tarafından sevilme gibi garip bir yazgıya sahip olan erkek çocuktu.
İasos'ta erkek çocukların gimnasiumda çalıştıktan sonra denizde yıkanmalari bir gelenekti. Bu sırada kıyıya yanaşan yunus, çocuklardan birini sırtına alıp, açıklara götürüyor ve sonra yeniden kıyıya bırakıyordu. Bir anlatiya göre bu öyküyü duyan İskender, çocuğu Babil'e getirtip deniz tanrısı Poseidon'un rahibi yapmış. İasoslular bu olaydan, M.Ö. 3. yüzyılda çıkarılan madeni paralarında, kolunu yunusun sırtına atmış biçimde yüzen çocuk tasvirine yer verecek kadar etkilenmişlerdir. İasos antik kentinde 1960 yılından bu yana İtalyan Arkeoloji Heyeti'nce düzenli kazılar yapılmaktadır. Bu kazı çalışmaları sonucunda birçok eser ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan agoraya kemerli bir kapıdan geçilerek girilir. Roma Dönemi'nde inşa edilen agoranın dört tarafı revaklarla çevrilidir. Agoranın güney batısında bouleterion yapısı yer alır.
<i>Kaynak : <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/K%c4%b1y%c4%b1k%c4%b1%c5%9flac%c4%b1k,_Milas">Wikipedi</a> </i>
İasos'a gitmek isterseniz Milas'tan Bodrum'a doğru yol alırken, Bodrum'a 40 km. kala yukarıda gördüğünüz tabelayı takip ederek sağa dönüyorsunuz. Bu tabelanın bulunduğu yolun girişinde sağ tarafta ise bu bölgede sıkça göreceğiniz Gümbet de denen su sarnıcını görüyorsunuz.
İASOS yoluna girdikten kısa bir süre sonra çok keyifsiz bir araziden sapsarı toprak ve tozdan geçmeye ve hafiften canınız sıkılmaya başlıyor. Eğer 12-13 km bu keyifsiz yolculuğa dayanırsanız tepeyi aştığınızda buna değecek bir görüntü ile karşılaşıyorsunuz. Çamların arasından aşağıda İASOS olduğunu tahmin etttiğiniz bir yerleşim görünmeye başlıyor...
3-4 km sonra köye giriş tabelası ile karşılanıyorsunuz. Hemen tabelanın yanında ilk kalıntılar ile buluşuyorsunuz.
İASOS'un yerleştiği bu bölge bugünkü adı ile KIYIKIŞLACIK Köyü. Köye girerken sizi ilk kalıntılar karşılıyor.
Soldaki kule yapının üzerindeki tablette, her ne kadar TC. Kültür Bakanlığı yazsa da, buranın 1997 yılında FIAT-KOÇ VAKFI tarafından İtalyan Arkeoloji Heyetine teslim edildiği anlaşılıyor. Bu teslimin ne anlama geldiğini kavrayamadıysanız ve merak edip bu hikayenin devamını takip ederseniz 2-3 adım sonra bu TESLİM'in ne anlama geldiğini (en azından benim için ne anlama geldiğini) anlatmaya çalışacağım.
Köye doğru ilerlediğinizde Balık Pazarı olarak ünlenen ama aslında kaynakların bu ismi doğrulamadığı yenilenmiş bir yapıya ulaşıyorsunuz. 4 bir tarafı sıkı sıkı demir kapılar ile çevrilmiş ve kilitlenmiş bu yapıda bir görevli bulamadığımdan içindeki sergilenen eserleri göremedim.
Şimdi isterseniz bu müze hakkında alıntı bir yazı ile bilgi sahibi olmaya çalışalım;
<i>Kentteki en ünlü mezar ise halk arasında Balık Pazarı olarak bilinen Roma Dönemi'ne ait anıt mezardır.
Portiklerle çevrilmiş dörtgen bir avlunun ortasında yüksek bir podyum önünde ön cephesi dört sütunlu bir Korinth tapınak yükselir.
Önünde geniş bir pronaosu, dışta üçüz yivlerle süslü duvarları ve plasterli anteleri olan çok az derinlikteki sellaya doğudan bir basamak çıkılarak giriliyordu. Alçak sütunlarla taşınan mezar odası podyumdan kazanılmıştır.
Kemiklerin korunduğu yer işlevini üstlenmiş olmaları gereken küçük seki ve nişler duvarlara bindirilmiştir.
Uzun portik plasterler üzerinde taşınan kemerlerden oluşur. Batı bölümündeki özgün tonozlu çatı halen korunmaktadır.
Balık Pazarı anıt mezarı Kültür Bakanlığı, Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü'nce sağlanan ödenekle 1993 yılı sonunda restore edilmeye başlanmış ve yenileme çalışmaları sonucunda İtalyan kazı ekibince İasos kazılarında bulunan mimari parçalar ve diğer eserlerle galeriler içerisindeki teşhir tamamlanarak anıt mezar, Balık Pazarı Açıkhava Müzesi olarak 11 Ağustos 1995 tarihinde ziyarete açılmıştır.
İasos kazıları 1960 yılında Prof. Dr. Doro LEVI başkanlığındaki İtalyan Arkeoloji Heyeti tarafından başlatılmış olup, halen Dr. Fede BERTI tarafından devam ettirilmektedir.</i>
<i>Alıntı..</i>
İlk kazı çalışmaları sırasında kentin biraz dışında yer alan bu yapının, eski dönemde balık ticareti için yapılan bir Pazar olduğu düşünülmüştü. Ancak daha sonra ele geçirilen bulgularla buranın Roma döneminden kalma bir anıt mezar olduğu anlaşıldı. Ancak belki daha romantik geldiğinden dolayı hala bu adla anılmaktadır. Son dönemlere kadar kazı deposu olarak ta kullanılan yapı, burada kazı yapan İtalyan heyetinin desteği ile bir açık hava müzesine dönüştürüldü. Bir bekçi bulunamadığından dolayı çoğu zaman kapalı olan yapı köyün girişinde, kalıntılardan uzak olmasına rağmen önemli ilgi alanlarından birisi.
Balık Pazarı diye adlandırılan bu Roma Anıt Mezarının hemen önündeki özensiz alanda yalnız başına, işlemeli bir blok taş gözüme çarpıyor. Etrafında kırık dökük diğer parçaların da bunun benzeri taşlar olduğuna şüphem yok. Etrafta hiç bir güvenlik önlemi yok. Acaba cezalı mıdır? diye geçiriyorum içimden.
Az önce müzenin içinde gördüğüm koruma altına alınmış taşlardan ne eksiği var diye düşünüyor ve bu taş için üzülüyorum. Kimbilir kendini diğer taşlara göre dışlanmış sayıyor mudur, bilemedim?
"O" taşı hüznü ile başbaşa bırakıp bir kaç adım attığımda müzenin yan duvarına yaslanmış mütevazi bir köy evi, bahçesinde meyvaları kızarmaya başlamış nar ağacı ile burun buruna geliyorum. Bahçenin duvarı ne kadar sıradan ve özensiz diyorum, yine içimden. Ama gözüm nar ağacının arkasında bu bahçenin duvarına inat yüzyıllardır ayakta duran su kemeri olduğunu düşündüğüm bir yapı gözüme çarpıyor. İşin ilginç yanı bu yapı da öylesine orada kalakalmış, etrafının temizlenip tamamiyle gün ışığına çıkarılması için bir kaygı duyulmadığını seziyorum...
Neyapalım "burası Türkiye" standart kalıbını aklımdan geçirip yola devam diyorum..
İşte bu öykü, Milâs'tan Bodrum'a gelirken Güllük Körfezinde bulunan bir antik kentin, İasos'un Foto Öyküsü.
Size İasos ile ilgili kısa bir tarihçe verdikten sonra fotoğraflar ve kısa açıklamalar ile devam edeceğim.
<b>Tarihçe;</b>
İasos, Milas'a 28 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık Köyü içerisindeki üç tarafı denizle çevrili bir yarımada üzerine kurulmuştur. Mitolojiye göre Argos'tan gelenler tarafından kurulduğu ve ismini kolonistlerin başı Iasos'tan aldığı söylenmektedir. M.Ö. 5. yüzyıla kadar İasos hakkında eski kaynaklarda bilgi yoktur. Kentin kurulduğu alan önceleri bir ada iken daha sonra adanın denizle birleştiği berzah dolmuş ve ada, yarımada haline dönmüştür. Antik kente ait önemli yapılar bu yarımada üzerinde yer almaktadır. Büyük sur, su kemerleri, mezarlar ile balık pazarı olarak adlandırılan yapı ise sur dısında yer almaktadır. İasos'da yapılan kazılarda kentteki en eski yerleşimin M.Ö. 3. bin sonuna kadar uzandığı tesbit edilmiştir.
Bir zamanlar kenti ziyaret eden müzisyen, tiyatroda bir resital vermiş. Bu resital sırasında balık pazarının açıldığını bildiren çan sesi duyulunca elini kulağına götüren yaşlı adam dışında herkes yerinden fırlayarak tiyatrodan ayrılmış. Yaşlı adamın yanına gelen müzisyen "Bana ve sanatıma gösterdiğiniz saygıdan ötürü size teşekkür borçluyum; çünkü çan sesini duyan tüm dinleyiciler çekip gittiler" demis. "Ne ?" diye haykırmış bunu duyan yaşlı adam, "Yoksa çan mı çaldı?" "Evet, neden?" "Öyleyse izninizle efendim..." ve gözden kaybolmus. Strabon bu öyküyü bereketsiz topraktan ürün alamayan İasoslular'ın balığa olan düşkünlüklerini belirtmek için anlatır. Iskender'in 334'te Miletos'u kuşatması üzerine İasos, kente yardım etmeye çalısan Pers donanmasına bir gemi bağışında bulundu. On yıl sonra Ekbatan'da İskender'in silah deposu komutanlığında Gorgos adlı bir İasoslu bulunuyordu. İskender'in ilgisini çeken bir başka İasoslu da yunus tarafından sevilme gibi garip bir yazgıya sahip olan erkek çocuktu.
İasos'ta erkek çocukların gimnasiumda çalıştıktan sonra denizde yıkanmalari bir gelenekti. Bu sırada kıyıya yanaşan yunus, çocuklardan birini sırtına alıp, açıklara götürüyor ve sonra yeniden kıyıya bırakıyordu. Bir anlatiya göre bu öyküyü duyan İskender, çocuğu Babil'e getirtip deniz tanrısı Poseidon'un rahibi yapmış. İasoslular bu olaydan, M.Ö. 3. yüzyılda çıkarılan madeni paralarında, kolunu yunusun sırtına atmış biçimde yüzen çocuk tasvirine yer verecek kadar etkilenmişlerdir. İasos antik kentinde 1960 yılından bu yana İtalyan Arkeoloji Heyeti'nce düzenli kazılar yapılmaktadır. Bu kazı çalışmaları sonucunda birçok eser ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan agoraya kemerli bir kapıdan geçilerek girilir. Roma Dönemi'nde inşa edilen agoranın dört tarafı revaklarla çevrilidir. Agoranın güney batısında bouleterion yapısı yer alır.
<i>Kaynak : <a href="http://tr.wikipedia.org/wiki/K%c4%b1y%c4%b1k%c4%b1%c5%9flac%c4%b1k,_Milas">Wikipedi</a> </i>
İASOS yoluna girdikten kısa bir süre sonra çok keyifsiz bir araziden sapsarı toprak ve tozdan geçmeye ve hafiften canınız sıkılmaya başlıyor. Eğer 12-13 km bu keyifsiz yolculuğa dayanırsanız tepeyi aştığınızda buna değecek bir görüntü ile karşılaşıyorsunuz. Çamların arasından aşağıda İASOS olduğunu tahmin etttiğiniz bir yerleşim görünmeye başlıyor...
3-4 km sonra köye giriş tabelası ile karşılanıyorsunuz. Hemen tabelanın yanında ilk kalıntılar ile buluşuyorsunuz.
İASOS'un yerleştiği bu bölge bugünkü adı ile KIYIKIŞLACIK Köyü. Köye girerken sizi ilk kalıntılar karşılıyor.
Soldaki kule yapının üzerindeki tablette, her ne kadar TC. Kültür Bakanlığı yazsa da, buranın 1997 yılında FIAT-KOÇ VAKFI tarafından İtalyan Arkeoloji Heyetine teslim edildiği anlaşılıyor. Bu teslimin ne anlama geldiğini kavrayamadıysanız ve merak edip bu hikayenin devamını takip ederseniz 2-3 adım sonra bu TESLİM'in ne anlama geldiğini (en azından benim için ne anlama geldiğini) anlatmaya çalışacağım.
Bu kalıntının üzerindeki kitabe..
Köye doğru ilerlediğinizde Balık Pazarı olarak ünlenen ama aslında kaynakların bu ismi doğrulamadığı yenilenmiş bir yapıya ulaşıyorsunuz. 4 bir tarafı sıkı sıkı demir kapılar ile çevrilmiş ve kilitlenmiş bu yapıda bir görevli bulamadığımdan içindeki sergilenen eserleri göremedim.
Şimdi isterseniz bu müze hakkında alıntı bir yazı ile bilgi sahibi olmaya çalışalım;
<i>Kentteki en ünlü mezar ise halk arasında Balık Pazarı olarak bilinen Roma Dönemi'ne ait anıt mezardır.
Portiklerle çevrilmiş dörtgen bir avlunun ortasında yüksek bir podyum önünde ön cephesi dört sütunlu bir Korinth tapınak yükselir.
Önünde geniş bir pronaosu, dışta üçüz yivlerle süslü duvarları ve plasterli anteleri olan çok az derinlikteki sellaya doğudan bir basamak çıkılarak giriliyordu. Alçak sütunlarla taşınan mezar odası podyumdan kazanılmıştır.
Kemiklerin korunduğu yer işlevini üstlenmiş olmaları gereken küçük seki ve nişler duvarlara bindirilmiştir.
Uzun portik plasterler üzerinde taşınan kemerlerden oluşur. Batı bölümündeki özgün tonozlu çatı halen korunmaktadır.
Balık Pazarı anıt mezarı Kültür Bakanlığı, Döner Sermaye İşletmeleri Merkez Müdürlüğü'nce sağlanan ödenekle 1993 yılı sonunda restore edilmeye başlanmış ve yenileme çalışmaları sonucunda İtalyan kazı ekibince İasos kazılarında bulunan mimari parçalar ve diğer eserlerle galeriler içerisindeki teşhir tamamlanarak anıt mezar, Balık Pazarı Açıkhava Müzesi olarak 11 Ağustos 1995 tarihinde ziyarete açılmıştır.
İasos kazıları 1960 yılında Prof. Dr. Doro LEVI başkanlığındaki İtalyan Arkeoloji Heyeti tarafından başlatılmış olup, halen Dr. Fede BERTI tarafından devam ettirilmektedir.</i>
<i>Alıntı..</i>
İlk kazı çalışmaları sırasında kentin biraz dışında yer alan bu yapının, eski dönemde balık ticareti için yapılan bir Pazar olduğu düşünülmüştü. Ancak daha sonra ele geçirilen bulgularla buranın Roma döneminden kalma bir anıt mezar olduğu anlaşıldı. Ancak belki daha romantik geldiğinden dolayı hala bu adla anılmaktadır. Son dönemlere kadar kazı deposu olarak ta kullanılan yapı, burada kazı yapan İtalyan heyetinin desteği ile bir açık hava müzesine dönüştürüldü. Bir bekçi bulunamadığından dolayı çoğu zaman kapalı olan yapı köyün girişinde, kalıntılardan uzak olmasına rağmen önemli ilgi alanlarından birisi.
Balık Pazarı diye adlandırılan bu Roma Anıt Mezarının hemen önündeki özensiz alanda yalnız başına, işlemeli bir blok taş gözüme çarpıyor. Etrafında kırık dökük diğer parçaların da bunun benzeri taşlar olduğuna şüphem yok. Etrafta hiç bir güvenlik önlemi yok. Acaba cezalı mıdır? diye geçiriyorum içimden.
Az önce müzenin içinde gördüğüm koruma altına alınmış taşlardan ne eksiği var diye düşünüyor ve bu taş için üzülüyorum. Kimbilir kendini diğer taşlara göre dışlanmış sayıyor mudur, bilemedim?
"O" taşı hüznü ile başbaşa bırakıp bir kaç adım attığımda müzenin yan duvarına yaslanmış mütevazi bir köy evi, bahçesinde meyvaları kızarmaya başlamış nar ağacı ile burun buruna geliyorum. Bahçenin duvarı ne kadar sıradan ve özensiz diyorum, yine içimden. Ama gözüm nar ağacının arkasında bu bahçenin duvarına inat yüzyıllardır ayakta duran su kemeri olduğunu düşündüğüm bir yapı gözüme çarpıyor. İşin ilginç yanı bu yapı da öylesine orada kalakalmış, etrafının temizlenip tamamiyle gün ışığına çıkarılması için bir kaygı duyulmadığını seziyorum...
Neyapalım "burası Türkiye" standart kalıbını aklımdan geçirip yola devam diyorum..
Buraya kadar izlediyseniz Sabrınız için teşekkürler...,
Devam edecek....
Devam edecek....