İstanbul'un Tarihi Ağaçları

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan YOL Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 5
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 6,698

YOL

SEDAT AÇIL
Mesajlar
10,381
Tepkime Puanı
503
Yer
İstanbul, Acıbadem
Web
www.sedatacil.com
Telsiz Çağrı Kodu
TB2FKL
İstanbul’un Tarihi Ağaçları

Doğal olarak yaşamlarını sürdürebilme olanağını bulabilen ağaçlar, önlerindeki bir çok tarihi olaya da tanık olmuşlardır. Günümüz İstanbul’unda öylesine yaşlı ağaçlar vardır ki, onların isimleri tarihi olaylarla birlikte anılmaktadır. Yüzyıllar boyunca ulu gövdeleri, geniş dalları birçok anıyı saklamışlardır. Sultanahmet Meydanı’ndaki Kanlı Çınar, Gülhane Parkı önündeki Yeniçeriler Çınarı, Koca Mustafa Paşa Camisi’nin avlusundaki Zincirli Servi, Büyükdere’deki Büyükdere Çınarı ile Emirgân Çınarı bunların başında gelmektedir. Bu ağaçların önünde tarihin en kanlı olayları cereyan etmiş, bazılarının gövdelerini meczuplar istila etmiş, bazılarının isimleri çeşitli söylentilere karışmış, bazısının altında da devrin en seçkin simaları toplanarak akademik konuları tartışmışlardır.

İstanbul tarihinde iz bırakmış ağaçlardan Yeniçeriler Çınarı’nın ayrı bir öyküsü vardır. Sultanahmet Meydanı’ndan Gülhane Parkına inen yolun başındaki bu çınar tarihi bir olaya rastlantı sonucu da olsa tanık olmuştur.

Yeniçeriler Çınarı (Eminönü)

Fatih Sultan Mehmet’in ilk sarayının bulunduğu bugünkü Topkapı Sarayı’nda yaşayan hizmetkârlardan genç bir kız hürriyetine kavuşabilmek için duvarlara tırmanıp kendisini saray dışına atmıştır. Ne var ki, tanımadığı bir kişi onun saray giysilerinden ve heyecan içerisinde oluşundan şüphelenerek yakalamış, buradaki heybetli çınarın gövdesi içerisine hapsetmiş, bahşiş koparabilmek için saraya haber vermiştir. Fatih Sultan Mehmet olayı öğrenir öğrenmez, o adamı huzuruna çağırmış, davranışından memnun olduğunu ve karşılığında isteğinin ne olduğunu sormuştur. Adam ise yaptığı bu işin karşılığında para istemediğini, hünkâr tarafından mutlak mükafatlandırılmak isteniyorsa, çınar yakınında bir yeniçeri ocağının kurulmasını dilemiştir. Bunun üzerine de bu çınarın yanında bir yeniçeri ocağı kurulmuş, “Kız Bekçileri” ismi de bu ocağa verilmiştir. Topkapı Sarayı’nın ön karakolu olan bu ocakta kırk yeniçeri sürekli nöbet tutmuş, buradaki askerler heybetli görünüşleri, renkli giysileri ile gelip geçen herkesin dikkatini çekmiştir. Yeniçerilerin kaldırılmasına kadar bu karakol önemini korumuş, İstanbul’a gelen gezginler ve yabancı devlet elçileri bu çınardan “Yeniçeri Ağacı” veya “Kız Bekçileri” ismi ile söz etmişlerdir.

Kanlı Çınar (Vaka-i Vakvakiye) (Eminönü)

Sultanahmet Meydanı’ndaki bir diğer çınar ağacının önünde kanlı olaylar olmuş ve bu nedenle ona “Kanlı Çınar” ismi verilmiştir. Günümüze ulaşamayan bu çınar, Ayasofya ile Sultanahmet camileri arasında, bugün park olan yerde bulunuyordu. Burada ağacın dikkati çeken bir özelliği de dallarından birisinin Ayasofya’yı göstermesi idi.

Tarihin derinliklerine baktığımızda bu çınarın isminin ilk kez Sultan İbrahim’in tahttan indirildiği günlerde geçtiğini görüyoruz. Sultan İbrahim’in tahttan indirmek için ayaklananlar önce Sadrazam Ahmed Paşa’yı yakalamış ve asileri destekleyen Vezir Sofu Mehmet Paşa’ya teslim etmişlerdir. Kurnaz ve işini bilen bir vezir olan Mehmet Paşa önce Onu Şehzadebaşı’ndaki konağında ağırlamış, sonra da şeyhülislamdan idamı için fetva almıştır. Öte yanda Ahmed Paşa malını mülkünü Mehmed Paşa’ya bırakarak canını kurtardığını sandığı anda birden karşısında devrin ünlü celladı Kara Ali’yi görünce her şeyin bittiğini anlamıştı. Kara Ali ve diğer cellatlar onu sürükleyerek konağın bodrumuna indirip kementle boğmuşlardır. Bunun ardından sadrazamın cesedi bir ata bağlanarak sürüklene sürüklene Sultanahmet’teki bu çınarın altına bırakılmıştır. Bu arada yeniçeri kılığına giren bir câni, insan yağı romatizmaya iyi gelir diyerek sadrazamın şişman vücudunu parça parça doğrayarak isteyene vermeye başlamıştır. Bu acı olay üzerine bu çınara “Kanlı çınar” sadrazama da bin parça anlamında “Hazerpare Ahmet Paşa” ismi yakıştırılmıştır.

Kanlı Çınar, bir süre sonra yeni bir kanlı olaya sahne olmuştur. Yeniçeri ulûfelerinin dağıtıldığı bir gün Girit seferinden dönen yeniçerinin dağıtımdan pay alamamaları, kapıkulu ocaklarına da ayarı düşük akçe verilmesi ortalığı karıştırmış ve yeni bir ayaklanmaya neden olmuştur. At Meydanı’nda toplanarak saray kapılarına dayanan yeniçeriler ve onlara katılanlar yeni kurbanlar istemeye başlamıştır. Sultan IV. Mehmet henüz çocuk yaşta bir padişahtı. Padişahın yanındakiler asilere direnmişlerse de durumun daha da kötüye gitmesi üzerine istenilen kişileri boğdurup saray duvarlarının dışına bırakmışlardı. Boğdurulanlar arasında Kızlar Ağası, Kapı Ağası, Padişahın müsahibi ile Kösem Valde Sultan zamanında nüfuzu artan Mülki Kalfanın kocası Şaban Ağa’da bulunuyordu.

Bundan sonra isteklerini elde eden asiler, kesik başları çınarın dallarına asmıştır. Buradaki başlar günlerce asılı kalmış, rüzgarla sallanmış ve halk bu görünümü dehşet içerisinde seyretmiştir.

Çınara ikinci kez kanlı bir olaydan sonra “Vaka-i Vakvakiye” ismi halk tarafından yakıştırılmıştır. İstanbullu bir şair de bu olay üzerine bir şiir yazmıştır.

Gûşu merihe erüp tantana-i cahü celâl
Lerzenâk etti bu kavga gühu âfâkı
Oldu mahmur nice mest müdamı devlet
Câmı ikbale ne tarh etti bilinmez Sâki
Bağbanı felek gine güzârı seyret
At Meydanına dikti secere-i vakvakı.

Sultanahmet Meydanı’ndaki bu çınarın yazgısı bununla sona ermemiş, 1826 yılında son yeniçeri isyanı bastırıp, ocak dağıttığı zaman Sultanahmet Camisine gizlenen son yeniçeriler de boğdurulup cesetleri yine bu çınarın dallarına asılmıştır.
Secerei Vakvak’ın öyküsünü hazırlayıp, şiire çeviren İzzet Molla da şu dizeleri yazmıştır:

Bir zaman ehli fitne camii Hanı Ahmedde
Bigünah asmış iken kullarını Hallâkim
Şimdi erbabı Şekanın dökülüp kelleleri
Meyve vaktine yetiştik, secerei vakvakın.

Zincirli Servi (Fatih)

İstanbul ili Fatih ilçesi Kocamustafapaşa’da, Kocamustafapaşa Cami’sinin avlusunda bulunan, desteklerle korunmaya çalışılan zincirli servinin İstanbul folklorunda önemli bir öyküsü vardır. Buna göre; Bu zincir borcunu kabul etmeyenler ağacın altına getirilecek olunursa, zincir hareketlenerek borçlunun üzerine değermiş. Bu nedenle de alacaklı birçok kişi Osmanlı tarihinde Kadı’nın yerine şahitler önünde, yakaladığı borçlusunu servinin önüne götürür ve onun vereceği hükmü beklermiş. Ancak servinin üzerindeki zincirin nasıl ve ne şekilde hüküm vereceği de bilinmez. Zincirli Servi ile ilgili bir başka inanışa göre de bu zincir kıyametin kopmasını önlüyormuş. Zincir yerinden kopup düşecek olursa o zaman kıyamet koparmış.

Yüzyıllar serviyi öylesine yıpratmış ki nihayet zinciri taşıyamamış, yerinden koparak yere düşmesin diye zincir İstanbul Belediye Müzesi’ne kaldırılmış.

Bu ağacın yanında tunç şebekeli, üzeri kitabeli, mevsimine göre açan çiçeklerle bezeli bir mezar bulunmaktadır. Bu mezarla ilgili de bazı inanışlar vardır. İslam tarihlerine göre Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden sonra ailesi esir edilmiş, önce Şam’a getirilmiş, sonra da Yezid onları Medine’ye göndermişti. Zincirli Servi’nin yanındaki bu mezar Hz. Hüseyin’in Fatma ve Sakine isimlerindeki iki kızına aittir. Bu kızların Arap Yarımadası’ndan İstanbul’a ne şekilde geldikleri de bilinmiyor. Tarihi belgelerle ispatlanamayan bu geliş iki şekilde olmuştur. Bunlardan birine göre Yezid, Hz. Hüseyin’in kızlarını Bizans İmparatoru IV. Konstantin’e cariye olarak göndermiştir. Diğer rivayete göre de Yezid, kızları Mısır’a deniz yolu ile gönderirken gemi korsanların hücumuna uğramış, içerisindekiler esir edilerek İspanya’ya götürülmüştür. İspanya Kralı da esirler arasından seçtiklerini IV. Konstantin’e hediye olarak göndermiş ve bunların arasında da Hz. Hüseyin’in kızları İstanbul’a gelmiştir. Bir başka rivayete göre de bu iki kızı Haçlılar Beyrut’tan İstanbul’a getirmiştir.

IV. Konstantin bu kızların Hz. Hüseyin’in kızları olduğunu öğrenince onları diğer esirlerden ayırmış ve bugünkü Kocamustafapaşa Camisi’nin bulunduğu yerdeki Hagios Andreas Manastırı’nda misafir etmiştir. İmparator kızları kendi oğulları ile evlendirmek istemişse de kızlar, kendilerine yapılan evlenme teklifine ancak kırk gün sonra cevap vereceklerini söylemişlerdir. Verilen süre bittiği zaman cevabı almaya gidenler iki kardeşin birbirlerine sarılmış, üzerlerine nur inmiş cesetleri ile karşılaşmışlardır. Bunun üzerine Tahire-i Muhteremeler diye isimlendirilen bu iki kardeş bugünkü Kocamustafapaşa Camisi’nin avlusunda Zincirli Servi’nin yanına gömülmüşlerdir. Sonraki devirlerde mezarın yeri kaybolmuştur.

İstanbul’un fethinden sonra Sümbül Sinan Efendi bu rivayetleri göz önüne alarak buraya bir mezar yapmış, yanına da bir Bektaşi tekkesi kurmuştur. Ayrıca ölümünden önce de “Beni Tahire-i Muhteremelerin ayakucuna gömünüz” diye vasiyet etmiştir.

Sultan II. Mahmut kendisine nakledilen rivayetlere ve gördüğü rüyalara dayanarak Zincirli Servi’nin altına tunç şebekeli bir açık türbe yaptırmış, üzerine de devrin ünlü hattatı Yesarizade Mustafa İzzet Efendi’nin talik yazılı bir kitabesini koydurmuştur.

Emirgan Çınarı (Sarıyer)


İstanbul Sarıyer ilçesi, Emirgân’da ünlü Çınaraltı Kahvesi’ne ismini veren Emirgân Çınarı’nın edebiyatımızda önemli bir yeri vardır. Birkaç yüzyıllık bir geçmişi olan bu çınarın altında devrin tanınmış kişileri toplanmış ve çınarın altı bir nevi akademi konumuna gelmiştir.

Ruşen Eşref Ünaydın Boğaziçi isimli eserinde bu çınarın altından şöyle söz etmiştir:

“ Onun güzelliği üç sade şeyin birbirine uygunluğundan geliyor; çınar, mermer, deniz.

Dört, beş çınar, deniz kıyısında yokuşumsu bir meydanı kaplamış. Her birinin bir ağaç iriliğindeki dalları, mermer direkli beyaz bir cami minaresinin üst hizasına kadar sarmaş dolaş çıkıyor. Bu açık hava kahvesi yazları bir bakıma o semtin umumi selamlık dairesi… Geçenlerde bir gün beyaz ceketli bir bahriye zabiti, kaloş kunduraları kaldırımlarda çıkırdayan kranta bir memur mütekaidi (emekli) ile orada tavla oynuyordu. Zar ve pul takırtılarına, öteki basanın başına toplanmış gençlerin iddialı dört kol iskambil partileri de karıştı; her iki masanın gürültülerine de nargile tokurtuları kırıtkan dumanlı bir çeşni daha katıyordu.”

Emirgân Çınarı’nın ününün artması memleketin her yanına yayılmış, özellikle XX. yüzyılın başlarında burası tanınmış kişilerin uğradığı yer olmuştur. Özellikle Salı ve Cuma günleri öğleden sonraları memleket çapındaki ünlüler burada toplanır olmuştu.

Büyükdere Çınarı (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi, Büyükdere’de bulunan bu çınarın 4000 yıllık bir geçmişi olduğu rivayet edilmektedir. Ne var ki bu çınar I. Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmış ve yok olmuştur. Çınarın bulunduğu alana Bahçe Kültürleri İstasyonu yapılmıştı.

XIX. yüzyılda yapılmış bir gravürden bu çınarın birbirleri ile kaynaşmış birkaç iri gövdesi olduğu görülmektedir. Bu çınarın altında I.Haçlı Seferi komutanlarından Godefroy de Bouvillon 1096’da karargâhını kurmuş, bu nedenle de çınara “Platane de Godefroy Bouvillon” ismi verilmiştir.

Sultan II. Mahmut’un sık sık gittiği Büyükdere çayırında bu çınarın altında oturup Yeniçerilerin oynadığı Tomak oyununu seyrettiği kaynaklarda belirtilmektedir. Ayrıca devrin ünlü musiki üstatlarına da burada konserler verdirmiştir.

Büyükdere Çınarı bir söylentiye göre üzerine düşen yıldırımdan, bir başka söylentiye göre de içerisinde yapılan kahve ocağının tutuşması sonucu yanmıştır.
 

Etiketler
Ynt: İstanbul'un Tarihi Ağaçları

Muhtesemmm! :D
harika yazmissin Sedat ellerine saglik!!! Sumbul Efendi kismini okumak hele ki cok da merak ettigim bir bolumdu tesekkurler :smiley:

Ben de ek yapmak istiyorum:

Eyup Camii'ndeki cinar:

Eyup Sultan Hazretleri, Hz. Muhammed'in mujdeledigi İstanbul'un fethi ve "O ne guzel kumandandir ki.." diye bahsettigi makama mazhar olmak niyetiyle Istanbul'a taarruza gecer. Cok guclu ve iyi bir kumandan olmasina karsin Istanbul surlarinin dibinde sehit olur.

d1115930174.jpg


Sonra Fatih Sultan Mehmet Istanbul'u aldiginda Eyup Sultan'in yattigi yeri ararlar ve bu gunku Eyup Camiinin oldugu yerde bulurlar ve hemen turbesini insa ederler.

İste bugunku Eyup Camii'nin avlusundaki koca cinarin fide halini de Eyup Sultan'i bulduklarinda, bizzat Fatih Sultan Mehmet Han'in kendisinin diktigi soylenir.

Cengelkoy'dekiTarihi Cinar

Bir de Cengelkoy'de, yalan olmasin ama 500 yillik mi 700 yillik mi ne bir cinarimiz var. Aslinda bunu gidip gormeniz cok daha keyifli olur cunku denize sifir "Cinaralti Cay Bahcesi"nin bahcesinde bulunmaktalar kendileri..
Tarihcesini bilmiyorum ama bu cay bahcesi; bogaz, cinar ve minik tarihi Camiisiyle bu kucuk meydan, Istanbul'un en sevdigim koselerindendir. Ayrica Bu "Cinarlati Cay Bahcesi" haftanin 7 gunu, 24 saat aciktir ;) bilginize..
 






Ynt: İstanbul'un Tarihi Ağaçları

teşekkürler,aslında çok da zahmetli olmadı..koydum tripodu çektim doğrusu ;)
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,424
Mesajlar
1,517,770
Kayıtlı Üye Sayımız
172,070
Kaydolan Son Üyemiz
cipokko

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst