Ynt: italya'da on gün
Bugüne kadar pek yazmasam da kısa veya uzun her yolculuğumda yanımda bir not defterim olur. Bu sefer, dönüşte bir gezi güncesi yayınlamayı planladığım için özellikle tren yolculuklarım sırasında düzenli olarak yazmaya çalıştım.
28.06-07.07.2011 tarihleri arasında yaptığım İtalya yolculuğumu tamamlayalı yaklaşık iki ay oldu ve fırsat buldukça hem defterimi temize geçiyorum hem de yeni yeni hatırladığım bazı detayları ekleyerek notlarımı hikâyeleştiriyorum.
Tüm yazımı başlıklara ayırdığımda bazı kısımlar bütün içinde tekrarlayacaktır veya bazı zamanlarda trende yolculuk ederken yazdıklarım ağırlıklı olacağından anlatım dili geleceğe dönecektir. Umarım yazdıklarım size de eğlenceli gelir ve siz de rotanıza benim gördüklerimden eklersiniz veya kendi deneyimlerinizden paylaşmak istersiniz
Roma
28.06.2011, Salı
Daha önce gördüklerimin aksine (örneğin, Amsterdam-Schiphol havaalanında uçaktan inerken bir sorgu, gümrük geçişinde tekrar sorgu: İngilizce biliyor musun, yalnız mısın, ailen var mı, başka ülkeye gidecek misin, kaç gün kalacaksın vb) İtalyan gümrüğü yüzüme bile bakmadı desem yeridir.
Roma-FCO havaalanı Ankara-Esenboğa’ya benziyor. Özellikle gümrükten sonra çıkışı ve caddedeki sıralama: ilk önce taksiler, sağ tarafa doğru gittikçe tur otobüsleri ve shuttle otobüsü, daha ilerlerde de belirli yerlere giden dolmuş gibi servisler.
11:30 gibi shuttle için tek yön biletimi (8€) alıp sıraya girdim. Yaklaşık 15 dakika sonra gelen otobüs hemen doldu ve hareket etti. Merkezi tren garı olan Termini son durak ve havaalanından yolculuk yaklaşık bir saat sürüyor.
Havaalanından tren ile gitmek de mümkün ve yola çıkmadan önce okuduğum birkaç günlükten aldığım notlarda 14€ olan hızlı tren kullanmam yazıyordu. Yol beni direk caddeye çıkarınca tekrar içeri girip tren istasyonunu aramayı pek düşünmedim. Birkaç gün öncesine kadar haritada nerede olduğunu bile tek seferde gösteremeyeceğim bir şehirde otobüs ile bir ön turu hem de 6€ daha ucuza yapma fikri daha cazip gelmişti.
Metro durağı, garın (Termini) hemen önünde. Tek yön bilet 1€ ve 75 dakika geçerli. Günlük bilet ise 4€ ve 24 saat değil ancak gün sonuna kadar geçerli. Bu durumda, ilk gün genel şehir turu yapmayı planladığım için ertesi gün Vatikan’a giderken yeni bir bilet almak daha mantıklı.
Kalacağım otel “Via Nazionale” üstünde ve “Repubblica” durağı için Line A kullandım. Line B bir kat, Line A iki kat aşağıda, koridorlar karanlık, korku filmi gibi.
Otel için gecelik kahvaltı dahil 50€ ödedim. Aslında otel demek pek doğru olmaz. Bir binada 3. Kattaki 8-10 odayı kiralıyorlar. Kahvaltı için de ara sokaktaki bir cafe’nin kartına tarih yazıp kaşeliyorlar. Resepsiyonda Asya asıllı yardımsever bir bey karşılıyor. Odanın ve binanın anahtarını veriyor. Oda temiz ve yeterince geniş, yüksek tavanlı ve pencere caddeye bakıyor. Rezervasyon için yıllar önce İtalya’ya tur ile gitmiş bir arkadaşıma sorduğumda, “klimayı ihmal etme” demişti. Klimanın su gibi bir ihtiyaç olduğunu daha ilk birkaç saatte anladım. Hava, Roma’da çok sıcak ve gece-gündüz farkı da fazla değil. İlerleyen Temmuz günlerinde havanın daha da ısınacağını düşünerek rotamı güneyden kuzeye doğru çizdim, bu fikir bile en azından psikolojik olarak insanı serinletiyor
Google earth’de gezerken ilk gün, ünlü çeşmeye, merdivenlere ve meydanlara giderim diye düşünmüştüm. Şimdi otelde haritaya bakarken kendime çizdiğim rota ise önce doğruca güneye doğru giderek başlıyor sonra batıya dönüyordu.
İlk gün sonunda, gördüklerim öğrendiklerim:
- Hava çok sıcak. Öyle ki, bu sene başka sıcak görmedim
- Siesta, kesinlikle olması gereken bir saat dilimi
- Sokaklar temiz
- Çeşmelerden su içilebiliyor. Her gördüğünüz çeşmede, önce başınızı çeşmenin altına sokmanızı, biraz serinledikten sonra şişenizi soğuk su ile doldurup devam etmenizi öneririm.
- İnsanlar ulaşım için vespa veya motor kullanıyor. Hafta içi olmasına karşın bütün sokaklar otomobiller için park yeri olmuş.
- Hiç markete rastlamadım. Büfeler var.
- Yemek seçmek konusunda pek iddialı değilimdir. Bütün yolculuğum boyunca da, karnım acıktığında etrafıma baktım ve ilk gördüğüm büfeden bir dilim pizza aldım genelde.
- Çok fazla çeşit dondurma var. Sadece sade ve çikolatalı almak için bile en az beş çeşit içinden göstermek gerekiyor. Şansıma her sefer başka bir renk seçmeye çalıştım
- “Colosseo” yu görene kadar hiç de ilgimi çekecek bir yer olacağını düşünmemiştim. Colosseo ve “Spartacus” gerçekmiş. Evde havuz olabilmesi ve insanların pek giyinmemesi de gayet normal
Colosseo’un içine girmedim. Sıcakta taş gezmek pek cazip gelmedi açıkçası. Aynı hissiyat ile “Forum” kalıntıları arasında da dolaşmadan ana cadde üzerinden yürümeye devam ettim.
- “Via dei Fori Imperiali” Kral yolu üzerinden Piazza Venezia ve burada biraz mola
- Fontana di Trevi’ye ulaştığımda büyük bir kalabalık ve bando geçişi vardı. Sonrasında da Belediye başkanı olduğunu sandığım bir kişi konuşma yaptı. Görevliler ve kalabalık arasından çeşmeye yaklaşmak da mümkün görünmediğinden fazla oyalanmadan İspanyol merdivenlerine doğru devam ettim. Ertesi günün gecesinde çeşmeye tekrar gittiğimde, basamaklardan inip çeşme kenarında tripodumu kurma ve oturma şansım da oldu ama o günler için sakladığım bir euro’larımdan çeşmeye atmam gerektiğini odama dönünce hatırladım. Sanırım bir şansı daha kaçırdım
- İspanyol merdivenleri kullanışlı, geniş geniş oturulup ayaklar uzatılabilir. Bütün gün yürüyünce ihtiyaç oluyor. Bir kolejden öğretmenleri ile geldiklerini anladığım Türk çocukların koşuşturması ile o gün hiç çocuk görmediğimi fark ettim. Bana enteresan geldi ama üç gün boyunca Roma’da hiç çocuk görmedim desem yeridir.
- İlk günün sonu ve Bernini meydanı üzerinden odaya dönüş
Roma
29.06.2011, Çarşamba
Kahvaltı: Bir adet kruvasan – “Italian coffee” – ince uzun bir bardakta portakal suyu
İlk günkü kruvasan içinde sıcak kayısı marmelatı varmış ve ilk ısırıkta damağımı yakınca üç gün kadar yediklerimden tat alamadım
Sabah ilk önce Termini’ye giderek Siena için tren biletini aldım. Otel ile Termini arası yürüyerek yaklaşık on dakika ve metro ile bir durak. Gar içinde, tren bileti için otomatik makinalar var. Bu makinaları kullanmak için yardım eden ve kahve parası isteyen insanlar var. Sonradan öğrendiğime göre, üç tür tren var ve biletleri de farklı. Örneğin, “local” trenler için olan biletler belirli tarihten itibaren birkaç ay geçerli, bilet üzerinde tren saati yazmıyor. Nakit ödemede makine para üstünü veriyor veya karşılığı bir çek veriyor. Bu çeki gişeden tahsil edebiliyorsunuz (Bologna’da öğrendim).
Roma’da çok fazla dilenci var, genelde rengarenk giyinmiş çingeneler ama İtalya’ya gitmiş gitmemiş herkesin bahsettiği bir hırsızlık hikayesi dinledim ama hala var mıdır bilmiyorum. Denk gelmedim veya şahit olmadım. İstanbul’dan daha güvensiz olduğunu düşünmüyorum.
Başkent olan bir şehir hakkında bu kadar kötü anlatılması çok can sıkıcı geldi bana. Bana anlatılanları dinledikçe, kim bilir İstanbul’a gelen turistlere neler tembihliyorlardır diye düşünmekten kendimi alamadım.
Roma’dan ayrılış biletimi aldıktan sonra metro ile 7 durak mesafedeki Vatikan’a gittim. Papa, Çarşamba ve Pazar günleri halkı selamlıyor.
Line A “Ottovisio” durağında indikten sonra kalabalığı takip etmek yeterli. Beş dakika kadar sonra Vatikan avlusunda olabiliyorsunuz. Saat 9 civarı ve Basilica’ya girmek için bekleyen insanların sırası avlunun ortasını geçmiş bile.
Sırada farklı ülkelerden turistler, farklı şekillerdeki kıyafetleri ile rahipler ve rahibeler var. Meydanda oturdum, Basilica’nın ve meydanın fotoğraflarını çektim. Saat geçtikçe ve güneş yükseldikçe sıra daha da uzadı. Melekler ve Şeytanlar filmindeki Vatikan polis amirine çok benzeyen bir beye, yukarı çıkıp çıkamayacağımı sordum. Bugün Çarşamba olduğu için, yukarısı öğleden önce kapalı imiş ama öğleden sonra çıkabilirmişim.
Meydanın ve Basilica’nın fotoğrafını çekmek için sabah uygun bir saat. Meydan doğuya bakıyor (Yola çıkmadan harita okumayan ben için epey aydınlatıcı bir bilgi J). Yukarıdan ünlü Roma fotoğrafını çekmek için ise öğleden sonra uygun olacağını düşünerek mutlu oluyorum ve Melekler Şatosuna (Castel Sant’ Angelo) doğru elimdeki haritayı evirip çevirmeye başlıyorum.
Ayrılmadan, Sistine Şapel’e gideyim dedim, altı ayın başı bir gün kapalı imiş, ne tesadüf
Vatikan’a yaklaştıkça rahip ve rahibe sayısı artmak ile birlikte şehir içinde de çok sayıda görebilirsiniz.
Vatikan’dan çıkıp da sur hizasından Melekler Şatosuna doğru giderken birkaç rahibenin bir binaya girdiğini gördüm. Kapıda yazandan anladığım kadarı ile lojman gibi bir yermiş
Melekler Şatosunda (Castel Sant’ Angela) Avrupa vatandaşı olmak fiyatı değiştiriyordu ve öğlen güneşinde bir kaleye tırmanıp da taş gezmektense kalenin bahçesinde biraz oturup dinlemeyi tercih ettim. Kalktığımda caddenin diğer tarafına çıkmak için tüm kalenin etrafını dolanmam gerekse de başladığım noktaya geri dönerek yoluma devam edebildim. Tevere nehri üzerindeki köprülerde dolandım ve karşıya geçip Piazza Novana’ya gittim. Çok güzel bir meydan, rengarenk ve müzikli
Pamuk olmuş bulutlarla güzel fotoğraflar çektim.
Meydandaki kiliseye girmedim. Dikilitaşta bir çeşme olduğunu ve bu çeşmenin Bernini’nin ünlü “dört nehir çeşmesi” (Fontana dei Quattro Fiumi) olduğunu ancak döndüğümde öğrendim
Parlemento binası olduğunu sandığım (Palazzo Montecitorio) binanın önündeki dikilitaşın önüne oturup binanın fotoğrafını çektim, geleni gideni, askerlerin nöbet değişimini seyrettim ve kimse bir şey demedi. Beşiktaş’da başbakan geldiğinde trafik güzergahının değiştirildiğini düşününce veya bir Ankara’lı olarak tepelerle köşklerle aşina olunca bu durum bana farklı geldi.
Compo de Fiori’nin kalabalık ve renkli bir Pazar yeri olmasını bekliyordum ama ortadaki çeşme ve cam hediyelikler satan bir tezgah dışında meydan tamamen boştu.
Pantehon meydanı kalabalıktı. Pantheon tapınağının içene girmek, bir sonraki sefere bıraktıklarımdan
Bir günlükte okuduğum “Via della Maddalena” caddesindeki ünlü dondurmacının çeşitlerini uzun süre seyrettim
Öğleden sonra 17 gibi Vatikan’a geri döndüm ve Basilica’ya tırmandım.
Bazı yolculuklara bir fotoğrafı görmek için çıkarım bazen. Marken’e gitmeden iki sene önce veya Haarlem’e (Hollanda) gitmeden önce görmek istediğim kadraj kafamda hazırdı. Roma için de bu kadraj Vatikan’dan çekilen Roma fotoğrafı idi ve çektiğim için çok mutlu olarak merdivenlerden geri indim. Basilica’nın da içinde dolandıktan sonra kapıya geldiğimde, toplanmış kalabalık İsviçreli askerlerin nöbet değişimini izliyordu.
Kaçırmıştım ama izlemeye devam ettim. Önce fotoğraflarını çekmek istememiştim ama sonra baktım bir şey demiyorlar ben de lensimi değiştirip İsviçrelilerin fotoğrafını çektim. Bir iki derken üçüncü kareden sonra makinem çalışmamaya başladı.
Kartı okumadığı hatasını veriyordu. Aç-kapa, tak-çıkar yönetmelerinin hepsini denedim ama ilk iki günkü raw fotolarımı içeren kartı maalesef tamamen kurtaramadım. Arızanın nedenini de bilemiyorum. Odaya döndüğümde, arızayı facebookta konuştuğum arkadaşlarıma anlattım ve biraz dinlenip rahatladıktan sonra kartımı değiştirdim ve Roma’daki gece turum için ayaklarımın taşıdığı yere kadar gitmeye karar vererek tekrar dışarı çıktım.
21:30: Caddedeki tabela hava sıcaklığını 28,5 derece gösteriyor.
Haberlerde gösterilen hava sıcaklığı, 29 Haziran için gündüz 31 derece, gece 21 derece ve nem oranı %60.
Gece turumda, Piazza della Repubblica, Piazza Bernini, Fontane di Trevi, Piazza Venezia ve Colosseo molaları sonrasında yürüyerek geri döndüm. Otele vardığımda saat gece yarısını geçmişti. Otelim şehir merkezinde ve geniş bir caddede olduğu için yürümekten fazla çekinmemiştim ama diğer yandan metronun son seferinin saatinden de emin olmadığım için Colosseo metro durağından Termini’ye ve oradan da Repubblica durağına aktarma yaparak zaman kaybetmektense geldiğim ana caddeden yürüyerek dönmeyi tercih ettim diyebilirim.
Odamın olduğu binanın yanındaki binada yaşayan evsizi, sabah kahvaltı yapacağım kafeteryaya giderken fark etmiştim. Gece döndüğümde O çoktan yatağını yapmış ve uykuya dalmıştı.
Roma’da çok sayıda dilenci ve evsiz gördüm ama hırsızlık yapıyorlar mı bilmiyorum. Parklarda veya binaların kapılarında yatıyorlar ve önlerinde sadaka paraları için birer kutu oluyor. İnsanları taciz ettiklerini görmedim.
Roma’da ve gördüğüm diğer İtalyan şehirlerde de Mc Donald’s var ama rengarenk menüleri ile kirlilik yaratmıyorlar, sadece M logosunu görüyorsunuz. Restoran önüne geldiğinde de kapıda menü asılı ama diğer camlar boş. Tabela da kırmızı değil, binanın rengine uygun. Roma’da bir tane Burger King gördüm, diğer şehirlerde ise görmedim.
Ortalıkta, yerlerde çöp yok, şehirde bir karmaşa yok ama aydınlatma direkleri hep ters açılarda ve her kadrajıma girdiler.
Çok sigara içiyorlar. Yolda yürürken filan hep içiyorlar. Kızlar çok içiyor. İncecik bir sigara içiyorlar. Kokusu çok az, rahatsız etmedi.
Roma’daki ankesörler hep eski, daha sonra da Milano’da ve Venedik’te çok daha yeni olanlarını gördüm. Ortalıkta GSM ofisi yaygınlığı yok ama cep telefonu ile de çok konuşuyorlar. Roma’da turist çok fazla. Diğer şehirlerde de olacağı gibi Uzakdoğulu turist çok. Roma’da Türk turist de çok gördüm. Sokak satıcıları ve seyyar satıcılar Asya veya Afrika kökenli. Dönerciler de genelde Arap.
Roma’daki üçüncü günümde ise Siena’ya doğru yola çıkmadan önce sabah erkenden Popolo meydanına ve tekrar görüp fotoğraflamak istediğim Novana meydanına gittim.