italya'da on gün

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan arpaboyuyol Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 26
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 16,480

arpaboyuyol

Ana Kamp
Mesajlar
79
Tepkime Puanı
35
Web
www.arpaboyuyol.com
Merhabalar,
Geçtiğimiz ay, "elimde hazır vize var, bir yerlere gideyim" diye başlayıp yarım günde hiç bilmediğim bir ülke için google earth üzerinden rota ve adını duyduğum ama daha önce hiç denemediğim booking.com'dan rezervasyon yapmamım yedi gün sonrasında tek başıma çıktığım yolculuğun bütçesini aşağıda ekledim. Tren yolculukları sırasında tuttuğum notlardan da bir günlük yazmaktayım, tamamlandığımda eklemek istiyorum. Yola çıkma konusunda acemi olsam da gezenbilir'deki günlükleri ve notları çok yararlı buluyorum, tuzu olan herkese çok teşekkürler :smiley: Fotolar için de flickr'da yüklemeye başladım: http://www.flickr.com/photos/s8e0


10 GÜN 28.Haziran-7 Temmuz.2011
6 ŞEHİR IST - Roma - Siena (San Gimignano) - Firenze - Bologna - Venedik – Milano - SAW

KİLOMETRE 910 km (Google maps karayolu güzergah haritasına göre)

Roma-Siena: 244 km (tren ile 3 saat 30 dakika: arada aktarma var ve yarım saat de aktarma istasyonunda bekleme dahil)
Siena-San Gimignano: 44,3 km (tren+otobüs ile 50 dakika)
San Gimignano-Firenze: 56,8 km (otobüs+tren ile 1 saat 25 dakika)
Firenze-Bologna: 123 km (tren ile 40 dakika)
Bologna-Venezia: 159 km (tren ile 3 saat)
Venezia-Milano: 283 km (tren ile 2 saat 30 dakika)

SEHAYAT SÜRESİ 17 saat 25 dakika

Gidiş-geliş uçak seyahati: 4 saat 30 dakika
Şehirlerarası tren seyahati: 12 saat 10 dakika
Şehirlerarası otobüs seyahati: 45 dakika (Poggibonsi tren istasyonu – San Gimignano – Poggibonsi tren istasyonu)


MALİYET 970 €

UÇAK 156 €

Gidiş THY: mil ve vergi
Dönüş Pegasus

KONAKLAMA 489 €

Roma (2 gece) 104 € (100 + 4 şehir belediye vergisi)
Siena (1 gece) 75 €
Firenze (2 gece) 100 € (96 + 4 şehir belediye vergisi)
Bologna (1 gece) 45 €
Venezia (2 gece) 120 €
Milano (1 gece) 45 €

ULAŞIM 125 €

Shuttle (havaalanı-şehir) 18 €
Şehir içi (metro – vapur) 15 €
Şehirlerarası (tren – otobüs) 92 €

HARCAMA 200 €

Su 10 €
Dondurma 16 €
Yedim :smiley: 76 €
Kule_tırmandım :smiley: 22 €
Uffizi 11 €
SD Card 25 €
Hediyelik 40 €

[attachment=1]

Italy map
 

Etiketler

Ynt: italya'da on gün

Bugüne kadar pek yazmasam da kısa veya uzun her yolculuğumda yanımda bir not defterim olur. Bu sefer, dönüşte bir gezi güncesi yayınlamayı planladığım için özellikle tren yolculuklarım sırasında düzenli olarak yazmaya çalıştım.

28.06-07.07.2011 tarihleri arasında yaptığım İtalya yolculuğumu tamamlayalı yaklaşık iki ay oldu ve fırsat buldukça hem defterimi temize geçiyorum hem de yeni yeni hatırladığım bazı detayları ekleyerek notlarımı hikâyeleştiriyorum.

Tüm yazımı başlıklara ayırdığımda bazı kısımlar bütün içinde tekrarlayacaktır veya bazı zamanlarda trende yolculuk ederken yazdıklarım ağırlıklı olacağından anlatım dili geleceğe dönecektir. Umarım yazdıklarım size de eğlenceli gelir ve siz de rotanıza benim gördüklerimden eklersiniz veya kendi deneyimlerinizden paylaşmak istersiniz :smiley:

Roma
28.06.2011, Salı


Daha önce gördüklerimin aksine (örneğin, Amsterdam-Schiphol havaalanında uçaktan inerken bir sorgu, gümrük geçişinde tekrar sorgu: İngilizce biliyor musun, yalnız mısın, ailen var mı, başka ülkeye gidecek misin, kaç gün kalacaksın vb) İtalyan gümrüğü yüzüme bile bakmadı desem yeridir.

Roma-FCO havaalanı Ankara-Esenboğa’ya benziyor. Özellikle gümrükten sonra çıkışı ve caddedeki sıralama: ilk önce taksiler, sağ tarafa doğru gittikçe tur otobüsleri ve shuttle otobüsü, daha ilerlerde de belirli yerlere giden dolmuş gibi servisler.

11:30 gibi shuttle için tek yön biletimi (8€) alıp sıraya girdim. Yaklaşık 15 dakika sonra gelen otobüs hemen doldu ve hareket etti. Merkezi tren garı olan Termini son durak ve havaalanından yolculuk yaklaşık bir saat sürüyor.

Havaalanından tren ile gitmek de mümkün ve yola çıkmadan önce okuduğum birkaç günlükten aldığım notlarda 14€ olan hızlı tren kullanmam yazıyordu. Yol beni direk caddeye çıkarınca tekrar içeri girip tren istasyonunu aramayı pek düşünmedim. Birkaç gün öncesine kadar haritada nerede olduğunu bile tek seferde gösteremeyeceğim bir şehirde otobüs ile bir ön turu hem de 6€ daha ucuza yapma fikri daha cazip gelmişti.

Metro durağı, garın (Termini) hemen önünde. Tek yön bilet 1€ ve 75 dakika geçerli. Günlük bilet ise 4€ ve 24 saat değil ancak gün sonuna kadar geçerli. Bu durumda, ilk gün genel şehir turu yapmayı planladığım için ertesi gün Vatikan’a giderken yeni bir bilet almak daha mantıklı.

Kalacağım otel “Via Nazionale” üstünde ve “Repubblica” durağı için Line A kullandım. Line B bir kat, Line A iki kat aşağıda, koridorlar karanlık, korku filmi gibi.

Otel için gecelik kahvaltı dahil 50€ ödedim. Aslında otel demek pek doğru olmaz. Bir binada 3. Kattaki 8-10 odayı kiralıyorlar. Kahvaltı için de ara sokaktaki bir cafe’nin kartına tarih yazıp kaşeliyorlar. Resepsiyonda Asya asıllı yardımsever bir bey karşılıyor. Odanın ve binanın anahtarını veriyor. Oda temiz ve yeterince geniş, yüksek tavanlı ve pencere caddeye bakıyor. Rezervasyon için yıllar önce İtalya’ya tur ile gitmiş bir arkadaşıma sorduğumda, “klimayı ihmal etme” demişti. Klimanın su gibi bir ihtiyaç olduğunu daha ilk birkaç saatte anladım. Hava, Roma’da çok sıcak ve gece-gündüz farkı da fazla değil. İlerleyen Temmuz günlerinde havanın daha da ısınacağını düşünerek rotamı güneyden kuzeye doğru çizdim, bu fikir bile en azından psikolojik olarak insanı serinletiyor :smiley:

Google earth’de gezerken ilk gün, ünlü çeşmeye, merdivenlere ve meydanlara giderim diye düşünmüştüm. Şimdi otelde haritaya bakarken kendime çizdiğim rota ise önce doğruca güneye doğru giderek başlıyor sonra batıya dönüyordu.

İlk gün sonunda, gördüklerim öğrendiklerim:

- Hava çok sıcak. Öyle ki, bu sene başka sıcak görmedim :smiley:

- Siesta, kesinlikle olması gereken bir saat dilimi

- Sokaklar temiz

- Çeşmelerden su içilebiliyor. Her gördüğünüz çeşmede, önce başınızı çeşmenin altına sokmanızı, biraz serinledikten sonra şişenizi soğuk su ile doldurup devam etmenizi öneririm.

- İnsanlar ulaşım için vespa veya motor kullanıyor. Hafta içi olmasına karşın bütün sokaklar otomobiller için park yeri olmuş.

- Hiç markete rastlamadım. Büfeler var.

- Yemek seçmek konusunda pek iddialı değilimdir. Bütün yolculuğum boyunca da, karnım acıktığında etrafıma baktım ve ilk gördüğüm büfeden bir dilim pizza aldım genelde.

- Çok fazla çeşit dondurma var. Sadece sade ve çikolatalı almak için bile en az beş çeşit içinden göstermek gerekiyor. Şansıma her sefer başka bir renk seçmeye çalıştım 

- “Colosseo” yu görene kadar hiç de ilgimi çekecek bir yer olacağını düşünmemiştim. Colosseo ve “Spartacus” gerçekmiş. Evde havuz olabilmesi ve insanların pek giyinmemesi de gayet normal 

Colosseo’un içine girmedim. Sıcakta taş gezmek pek cazip gelmedi açıkçası. Aynı hissiyat ile “Forum” kalıntıları arasında da dolaşmadan ana cadde üzerinden yürümeye devam ettim.

- “Via dei Fori Imperiali” Kral yolu üzerinden Piazza Venezia ve burada biraz mola

- Fontana di Trevi’ye ulaştığımda büyük bir kalabalık ve bando geçişi vardı. Sonrasında da Belediye başkanı olduğunu sandığım bir kişi konuşma yaptı. Görevliler ve kalabalık arasından çeşmeye yaklaşmak da mümkün görünmediğinden fazla oyalanmadan İspanyol merdivenlerine doğru devam ettim. Ertesi günün gecesinde çeşmeye tekrar gittiğimde, basamaklardan inip çeşme kenarında tripodumu kurma ve oturma şansım da oldu ama o günler için sakladığım bir euro’larımdan çeşmeye atmam gerektiğini odama dönünce hatırladım. Sanırım bir şansı daha kaçırdım :smiley:

- İspanyol merdivenleri kullanışlı, geniş geniş oturulup ayaklar uzatılabilir. Bütün gün yürüyünce ihtiyaç oluyor. Bir kolejden öğretmenleri ile geldiklerini anladığım Türk çocukların koşuşturması ile o gün hiç çocuk görmediğimi fark ettim. Bana enteresan geldi ama üç gün boyunca Roma’da hiç çocuk görmedim desem yeridir.

- İlk günün sonu ve Bernini meydanı üzerinden odaya dönüş

Roma
29.06.201
1, Çarşamba


Kahvaltı: Bir adet kruvasan – “Italian coffee” – ince uzun bir bardakta portakal suyu

İlk günkü kruvasan içinde sıcak kayısı marmelatı varmış ve ilk ısırıkta damağımı yakınca üç gün kadar yediklerimden tat alamadım 

Sabah ilk önce Termini’ye giderek Siena için tren biletini aldım. Otel ile Termini arası yürüyerek yaklaşık on dakika ve metro ile bir durak. Gar içinde, tren bileti için otomatik makinalar var. Bu makinaları kullanmak için yardım eden ve kahve parası isteyen insanlar var. Sonradan öğrendiğime göre, üç tür tren var ve biletleri de farklı. Örneğin, “local” trenler için olan biletler belirli tarihten itibaren birkaç ay geçerli, bilet üzerinde tren saati yazmıyor. Nakit ödemede makine para üstünü veriyor veya karşılığı bir çek veriyor. Bu çeki gişeden tahsil edebiliyorsunuz (Bologna’da öğrendim).

Roma’da çok fazla dilenci var, genelde rengarenk giyinmiş çingeneler ama İtalya’ya gitmiş gitmemiş herkesin bahsettiği bir hırsızlık hikayesi dinledim ama hala var mıdır bilmiyorum. Denk gelmedim veya şahit olmadım. İstanbul’dan daha güvensiz olduğunu düşünmüyorum.

Başkent olan bir şehir hakkında bu kadar kötü anlatılması çok can sıkıcı geldi bana. Bana anlatılanları dinledikçe, kim bilir İstanbul’a gelen turistlere neler tembihliyorlardır diye düşünmekten kendimi alamadım.

Roma’dan ayrılış biletimi aldıktan sonra metro ile 7 durak mesafedeki Vatikan’a gittim. Papa, Çarşamba ve Pazar günleri halkı selamlıyor.

Line A “Ottovisio” durağında indikten sonra kalabalığı takip etmek yeterli. Beş dakika kadar sonra Vatikan avlusunda olabiliyorsunuz. Saat 9 civarı ve Basilica’ya girmek için bekleyen insanların sırası avlunun ortasını geçmiş bile.

Sırada farklı ülkelerden turistler, farklı şekillerdeki kıyafetleri ile rahipler ve rahibeler var. Meydanda oturdum, Basilica’nın ve meydanın fotoğraflarını çektim. Saat geçtikçe ve güneş yükseldikçe sıra daha da uzadı. Melekler ve Şeytanlar filmindeki Vatikan polis amirine çok benzeyen bir beye, yukarı çıkıp çıkamayacağımı sordum. Bugün Çarşamba olduğu için, yukarısı öğleden önce kapalı imiş ama öğleden sonra çıkabilirmişim.

Meydanın ve Basilica’nın fotoğrafını çekmek için sabah uygun bir saat. Meydan doğuya bakıyor (Yola çıkmadan harita okumayan ben için epey aydınlatıcı bir bilgi J). Yukarıdan ünlü Roma fotoğrafını çekmek için ise öğleden sonra uygun olacağını düşünerek mutlu oluyorum ve Melekler Şatosuna (Castel Sant’ Angelo) doğru elimdeki haritayı evirip çevirmeye başlıyorum.

Ayrılmadan, Sistine Şapel’e gideyim dedim, altı ayın başı bir gün kapalı imiş, ne tesadüf :smiley:

Vatikan’a yaklaştıkça rahip ve rahibe sayısı artmak ile birlikte şehir içinde de çok sayıda görebilirsiniz.

Vatikan’dan çıkıp da sur hizasından Melekler Şatosuna doğru giderken birkaç rahibenin bir binaya girdiğini gördüm. Kapıda yazandan anladığım kadarı ile lojman gibi bir yermiş :smiley:

Melekler Şatosunda (Castel Sant’ Angela) Avrupa vatandaşı olmak fiyatı değiştiriyordu ve öğlen güneşinde bir kaleye tırmanıp da taş gezmektense kalenin bahçesinde biraz oturup dinlemeyi tercih ettim. Kalktığımda caddenin diğer tarafına çıkmak için tüm kalenin etrafını dolanmam gerekse de başladığım noktaya geri dönerek yoluma devam edebildim. Tevere nehri üzerindeki köprülerde dolandım ve karşıya geçip Piazza Novana’ya gittim. Çok güzel bir meydan, rengarenk ve müzikli :smiley:

Pamuk olmuş bulutlarla güzel fotoğraflar çektim.

Meydandaki kiliseye girmedim. Dikilitaşta bir çeşme olduğunu ve bu çeşmenin Bernini’nin ünlü “dört nehir çeşmesi” (Fontana dei Quattro Fiumi) olduğunu ancak döndüğümde öğrendim :(

Parlemento binası olduğunu sandığım (Palazzo Montecitorio) binanın önündeki dikilitaşın önüne oturup binanın fotoğrafını çektim, geleni gideni, askerlerin nöbet değişimini seyrettim ve kimse bir şey demedi. Beşiktaş’da başbakan geldiğinde trafik güzergahının değiştirildiğini düşününce veya bir Ankara’lı olarak tepelerle köşklerle aşina olunca bu durum bana farklı geldi.

Compo de Fiori’nin kalabalık ve renkli bir Pazar yeri olmasını bekliyordum ama ortadaki çeşme ve cam hediyelikler satan bir tezgah dışında meydan tamamen boştu.

Pantehon meydanı kalabalıktı. Pantheon tapınağının içene girmek, bir sonraki sefere bıraktıklarımdan :smiley:

Bir günlükte okuduğum “Via della Maddalena” caddesindeki ünlü dondurmacının çeşitlerini uzun süre seyrettim :smiley:

Öğleden sonra 17 gibi Vatikan’a geri döndüm ve Basilica’ya tırmandım.

Bazı yolculuklara bir fotoğrafı görmek için çıkarım bazen. Marken’e gitmeden iki sene önce veya Haarlem’e (Hollanda) gitmeden önce görmek istediğim kadraj kafamda hazırdı. Roma için de bu kadraj Vatikan’dan çekilen Roma fotoğrafı idi ve çektiğim için çok mutlu olarak merdivenlerden geri indim. Basilica’nın da içinde dolandıktan sonra kapıya geldiğimde, toplanmış kalabalık İsviçreli askerlerin nöbet değişimini izliyordu.

Kaçırmıştım ama izlemeye devam ettim. Önce fotoğraflarını çekmek istememiştim ama sonra baktım bir şey demiyorlar ben de lensimi değiştirip İsviçrelilerin fotoğrafını çektim. Bir iki derken üçüncü kareden sonra makinem çalışmamaya başladı.

Kartı okumadığı hatasını veriyordu. Aç-kapa, tak-çıkar yönetmelerinin hepsini denedim ama ilk iki günkü raw fotolarımı içeren kartı maalesef tamamen kurtaramadım. Arızanın nedenini de bilemiyorum. Odaya döndüğümde, arızayı facebookta konuştuğum arkadaşlarıma anlattım ve biraz dinlenip rahatladıktan sonra kartımı değiştirdim ve Roma’daki gece turum için ayaklarımın taşıdığı yere kadar gitmeye karar vererek tekrar dışarı çıktım.

21:30: Caddedeki tabela hava sıcaklığını 28,5 derece gösteriyor.

Haberlerde gösterilen hava sıcaklığı, 29 Haziran için gündüz 31 derece, gece 21 derece ve nem oranı %60.

Gece turumda, Piazza della Repubblica, Piazza Bernini, Fontane di Trevi, Piazza Venezia ve Colosseo molaları sonrasında yürüyerek geri döndüm. Otele vardığımda saat gece yarısını geçmişti. Otelim şehir merkezinde ve geniş bir caddede olduğu için yürümekten fazla çekinmemiştim ama diğer yandan metronun son seferinin saatinden de emin olmadığım için Colosseo metro durağından Termini’ye ve oradan da Repubblica durağına aktarma yaparak zaman kaybetmektense geldiğim ana caddeden yürüyerek dönmeyi tercih ettim diyebilirim.

Odamın olduğu binanın yanındaki binada yaşayan evsizi, sabah kahvaltı yapacağım kafeteryaya giderken fark etmiştim. Gece döndüğümde O çoktan yatağını yapmış ve uykuya dalmıştı.

Roma’da çok sayıda dilenci ve evsiz gördüm ama hırsızlık yapıyorlar mı bilmiyorum. Parklarda veya binaların kapılarında yatıyorlar ve önlerinde sadaka paraları için birer kutu oluyor. İnsanları taciz ettiklerini görmedim.

Roma’da ve gördüğüm diğer İtalyan şehirlerde de Mc Donald’s var ama rengarenk menüleri ile kirlilik yaratmıyorlar, sadece M logosunu görüyorsunuz. Restoran önüne geldiğinde de kapıda menü asılı ama diğer camlar boş. Tabela da kırmızı değil, binanın rengine uygun. Roma’da bir tane Burger King gördüm, diğer şehirlerde ise görmedim.

Ortalıkta, yerlerde çöp yok, şehirde bir karmaşa yok ama aydınlatma direkleri hep ters açılarda ve her kadrajıma girdiler.

Çok sigara içiyorlar. Yolda yürürken filan hep içiyorlar. Kızlar çok içiyor. İncecik bir sigara içiyorlar. Kokusu çok az, rahatsız etmedi.

Roma’daki ankesörler hep eski, daha sonra da Milano’da ve Venedik’te çok daha yeni olanlarını gördüm. Ortalıkta GSM ofisi yaygınlığı yok ama cep telefonu ile de çok konuşuyorlar. Roma’da turist çok fazla. Diğer şehirlerde de olacağı gibi Uzakdoğulu turist çok. Roma’da Türk turist de çok gördüm. Sokak satıcıları ve seyyar satıcılar Asya veya Afrika kökenli. Dönerciler de genelde Arap.

Roma’daki üçüncü günümde ise Siena’ya doğru yola çıkmadan önce sabah erkenden Popolo meydanına ve tekrar görüp fotoğraflamak istediğim Novana meydanına gittim.
 

Ynt: italya'da on gün

30.06.2011
Roma – Siena yolculuğu, Perşembe


Trende aktarma yapmam gerekiyor.
Bilet kontrolü yapan bayan görevli, trene binmeden bileti sarı makinaya okutmam gerektiği için uyardı, “biletin arkasını oku” dedi ama biletin arkasında İtalyanca yazıyor, İngilizce tek bir cümle var ve o cümle de yer garantisi olmadığını açıklıyor.

İstasyondan hareket ettikten sonra bir tünele girdik ve kulağım patlayacak gibi oldu. Sık sık böyle tünellere giriyoruz, alıştım.

Roma garında binmem gereken treni bulurken zorlandım. Yetişmek için koşmam gerekti ve bu sırada sol elimdeki çantayı taşıyordum. Çantayı taşıyabilmek için elimi fazla zorlamış olmalıyım ki sonraki birkaç gün sol elimi kullanamadım. Trene son binen bendim ve tren dakik olarak hareket etti. Görevlilerin elinde palm cihazları var ve tüm tren/metro/tramvay/otobüs duraklarında elektronik ekranlarda kalan süre-güzergah gibi bilgiler güncelleniyor.

Güneyden kuzeye doğru yolcuğum başladı. Yollarda ayçiçekleri var, sarı sarı geniş tarlalar. Orta İtalya’nın Toscana bölgesi olduğunu ve kendi içlerinde ayrı bir birleşme olduğunu sonradan hissediyorum. Magnetlerdeki ifadeler bile farklılaşıyor, her yer pinokyo kuklası ve aksesuarı.

Aktarma istasyonundaki yarım saat moladan sonra tekrar yolculuk ve ikinci durağıma ulaşıyorum. Aradaki bu yarım saatlik bekleme, toplam seyahat süresine dahil.

Üçüncü günümde gördüğüm ilk AVM ve girişin diğer yanında da büyük bir market var. Önce otele ulaşmayı düşünerek içeriye doğru ilerliyorum. Yürüyen merdivenlerle beş kat kadar çıktıktan sonra Siena’ya doğru kapı açılıyor. Otelin ne tarafta olduğunu notlarıma yazmamışım. Sadece yürüyen merdivenlerden çıkınca çok yakın olduğunu ve sokağın adını biliyorum.

Karşıya geçince bir teyzeye soruyorum. İngilizce bilmiyor ama rezervasyon kağıdından sokak adına bakıp bana elleri ile anlatıyor, sonra sokağın ortasına kadar yürüyüp ilerdeki surlara kadar gitmemi ve sağa dönmemi işaret ediyor. Üçüncü günümde İngilizce bilmeyen İtalyanlarla anlaşabiliyorum :smiley:

Surlara doğru ilerlerken bir daha sormak istiyorum ve genç bir kadına soruyorum. Adresi bilmiyor, yanındaki teyze hemen çantasından yakın gözlüğünü isteyip gözüne takıyor ve kağıda bakıyor ve aynı şekilde ilerdeki surları gösteriyor.

Bir sokak ileride surların önündeki sokaktayım. Oteli buldum. Tam zili çalarken telefonumdan bir sms sesi geldi ama çantadan bulup da bakmadım. Kapı açıldı, aydınlık koridorun sonunda turuncu bir oda vardı, kayıt evrakları, faks, bilgisayar filan, ufak bir masa sığmış. Beni gören bey, "Turkey” diyerek neşeyle seslendi, az önce bana sms atıp ne kadar gecikeceğimi sormuş, kalp kalbe karşıymış derler ama bunu İngilizce nasıl anlatabilirim ki!

Pasaportumu ve kredi kartımı verdim, haritamı aldım. Bugün saat 19:30’da hsonu olacak piolo yarışının provası varmış, yer bulabilmek için en geç 19:00’da orada olmalıymışım, ne kadar da şanslıyım diye söylenerek küçük bir balkon-bahçeden geçip paralel koridorun sonundaki beyaz aydınlık ve turuncu yatak örtüsü olan güzel odama taşındım. Siena’yı seviyorum :smiley:
 




Ynt: italya'da on gün

Roma'da göremediğim yerlerden biri de Capitoline tepesi oldu. Yolculuktan önce bir günlükte rastlayıp not almışım ama ön araştırma için zaman bulamayınca ancak dönüşte öğrenebildim: Piazza Venezia tarafında kaılyormuş ve meydandaki simetriyi görülmeye değermiş diye okuduğumu hatırlıyorum; Roma'dan alacaklıyım ;) http://en.wikipedia.org/wiki/Capitoline_Hill
 

Ynt: italya'da on gün

Siena
01.07.2011, Cuma

Sabah 7:30’da kahvaltıdaydım ve İtalya’daki en güzel kahvaltımdı. Kruvasan ve kahveye ilaveten yumurta ve meyveli yoğurt da vardı.

Çıkmadan, “şehirdeki en yüksek yer neresi, tüm şehri görmek için nereye gidebilirim” diye sordum ama kayıt masasındaki bey, dolapları karıştırıp bana daha büyük bir harita verdi sonra da İtalyanca bir şeyler söyledi. Önceki gün kaydımı alan bey İngilizce biliyordu, bu bey ise belki biraz anlıyordu ve harita sorduğumu sandı. Harita büyük ve arka tarafında da diğer Toscana şehirlerinin küçük haritaları vardı, şansım devam ediyor sanırım :smiley:

Floransa için yola çıkmadan önce San Gimignono isimli bir kale’ye daha uğrayacağım ve günü iyi değerlendirebilmek için Siena’dan öğlen olmadan ayrılmam gerekiyor.

İlk gün Il Palio yarışlarının yapıldığı meydana (Piazza del Campo) gitmiştim ve tam bir prova sayılmazsa da marş söyleyen insanları seyretmiş, banklarda oturmuş ve meydanı uzun uzun seyretmiştim. İnsanların marşlar söylemesi, her mahallenin farkı bir bayrağı olması, insanların boyunlarında flamalarla gezmesi bana rengarenk ve çok keyifli geldi.

Bu sabahki rotamda ise hemen otelden çıkıp sur içine girdikten sonra sağdan sağdan giderken kendimi dışarıda ve modern bir parkın içinde buldum. Otobüs durağından geçerek tekrar surların içine döndüm. Buradaki otobüs duraklarından Firenze’ye ve diğer şehirlere de seferler varmış. Elimde tren biletim olduğu için fiyat-süre araştırmasına girmedim ama planlı bir seyahat için araştırılması faydalı olacaktır :smiley:

Sur içinden tepeye doğru çıktım ve bir kilisenin içine girdim. İçerde gene bayraklar ve her bayrak için farklı bir mum ve dua alanı mevcut.

Duomo (meydandaki büyük beyaz katedral) müzesinin girişi 10€, içerde geçirmek için yeterli zamanım kalmadığından giremedim.

Ama meydana oturup dinlendikten sonra katedralin içine neden girmediğimin farkında değilim. Dönüşte, diğer alacaklarım gibi bunu da güneş yorgunluğuna veriyorum :smiley:
 

Ynt: italya'da on gün

Siena – San Gimignano yolculuğu
01.07.2011, Cuma

San Gimignano’ya giden trendeyim. Kahvaltıdan çaldığım, amasya elmasından bozma hafif ekşili elmayı ve bir paket keki yedim.

San Gimignano için elimde sadece bir Toscana haritası var. Haritada tren istasyonunu bulamadım ama umarım istasyonda emanet odası (“deposit” diyorlar) vardır.

Yolda üzüm bağları var. Siena’da da şarapçılar vardı, diğer şehirlerde de olduğu gibi mahalle manavları, kasapları ve bakkalları da. Bir tane Vodafone mağazası bir tane de TIM mağazası gördüm.

Tren istasyonunun hemen önünden kalkan otobüs ile San Gimignano’ya gidebileceğim. Burası local bir istasyon ve otobüs/tren biletleri girişteki büfede satılıyor. İngilizce bilmiyorlar.

Bu istasyondan (Poggibonsi) Firenze’ye hem otobüs hem de tren var. Otobüs bileti 2 euro daha ucuz ama sağanak yağmur halinde yolculuğun bir saatten uzun sürmesi büyük olasılık.

Firenze’deki otogarın da nerede olduğunu bilmediğimden treni tercih ediyorum ve yola çıkmadan biletlerimi alıyorum. Sonradan öğrendim: San Gimignano’dan Firenze’ye de otobüs varmış ama hazır biletim varken turist ofisine gidip saatini-fiyatını sorarak vakit kaybetmek istemedim.

Büfedeki İtalyan kadına derdimi anlatmaya çalışırken emanet odası arayan bir çift ile karşılaştım. Maalesef bu istasyonda böyle bir imkan yoktu ve çantamın da benimle gezmesi gerekti :(

Güney Afrikalı çift coachsurfing ile geziyorlarmış ve henüz hiç otel parası ödememişler. San Gimignano’da da misafir olacaklarmış.

Otobüse binerken çiselemeye başlayan yağmur gittikçe hızlandı ve daha on dakika geçmeden sağanak halini aldı. En ön koltuklardaki bizlerin suratlarımızın ekşidiğini gören şoför biraz daha ilerledikten sonra şanslı olduğumuzu, San Gimignano’da havanın açık olduğunu söyledi, hem neşeli idi hem de İngilizce konuşuyordu :smiley:

Yağmur o kadar hızlanmıştı ki, kucağımdaki fotoğraf makinamı çantasına koyup otobüsten inmeden geri dönmeyi bile düşündüm.

Kaptan haklı çıktı. Otobüs surların önüne yanaştığında hava halen karanlık olsa da yağmur tekrar tise halini almıştı. Saat henüz 14 sularında idi ama sanki gün çoktan bitmişti ve ben de çok yorgun hissediyordum. Sırtımda çantamla otobüsten indim. Dönüş için durak neresi diye sorsam diye düşünürken otobüs durağımı arayan birkaç turist daha geldi ve ellerindeki broşürden dönüş saatlerine baktım. Broşürü cadde üzerindeki turist ofisinden almışlar.

San Gimignano, güneşli bir gün de çok daha keyifli olabilecek küçücük bir kaleiçi şehrine benziyordu ama sağanakta ve bagaj taşıyarak pek keyifli olmuyor.

Otobüs, tam da saatinde 15:00’de durağa gelmişti. “Ne çabuk dönüyorsun” dedi, kaptan. Aynı kaptana rastlamış olmak sanki tanıdık birini görmek gibi hissettirmişti. Dönüş yolu, artan yağmurun etkisi ile 20 dakika kadar sürdü.

Poggibonsi istasyonuna vardığımızda yağmur suları kaldırıma kadar yükselmişti.
Lokal bir istasyon olduğundan bir karmaşa yoktu, kapıdan giren herkes önce panoya bakıyor sonra da bu perona doğru yürüyordu.
Ben, garın içinde yiyecek bir şey var mı diye bakınırken İtalyanca bir anons geldi ve insanların suratları asıldı. Sağda solda bank bulup oturdular. Peronlara doğru yönelip ben de boş bir banka oturdum.
Bankın diğer ucunda oturan yaşlı amca ile "bu trenler için zar atmak gerek" diye söyleniyordu. Derken konuşmaya başladık. İtalya'da üç farklı tren varmış:
- Hızlı
- Province arası
- Local tren ve local trenler böyle rötar yaparmış.
Anonsta 70 dakikalık bir rötar olacağının söylendiğini öğrenince Firenze'deki otele SMS gönderdim (rezervasyon sonrası, otel yetkilisinden gelen mailde check-in saatleri dışında gelinecekse haber verilmesi istenmişti)

Sonraki anonsta 2. perona geçin anonsu geldi, alt kata inip karşıya geçtik. 5 dakika geçmeden 1. Perona geçin diye tekrar anons geldi. Geçtik. Birkaç dakika içinde de gelen trene bindik (15:50)

Yani ilk anonstaki gibi 70 dakika değil 5 dakika rotar yapmış oldu :smiley:

Karşıdan karşıya geçerken garın içinde fark ettiğim elektronik ekranda İngilizce anons da vardı ve burada da 20 dakika rötar olacağı yazıyordu.

Trenlerde 1. Class vagonlar masası olan, 2. Class vagonlar masası olmayanlar sanırım. Yoksa koltuklar aynı; trene binerken vagonların üzerinde 1 veya 2 diye yazıyor ama Roma’dan ayrılırken olduğu gibi geç kalınca ilk vagona kendini atıyorsun.

Yol boyunca trenden bakıyorum ve buralar nereler acaba diyorum, bir an sadece trende olsan burası Türkiye mi İtalya mı veya başka yer mi ayırt edebilir miyim diye düşünüyorum.

İtalya’daki evler sanki hep öyle kalmış; pencere önlerinde makaralar var. Bu makaraları çevirerek iplere çamaşır asıyorlar.

Evlerde balkon var, pencere önlerinde ve balkonlarda çiçekler var. Yol boyunca tüm binalar ya kırmızı tuğlalı ya da sarımsı tonlarda boyalı. Farklı olarak hepsinin de yeşil – beyaz veya kızıl tonlarda bir sıradan panjurlar var, kimi açık kimi aralı.
Firenze’ye doğru ilerlerken yağmur azaldı ve artık yağmıyor.

Saat 16:15 ama akşam 19-20 olmuş gibi karanlık ve hem ıslanmaktan hem de eşyaları taşımaktan epey yorulmuş hissediyorum. Trende uyuyakalmamak için eti form atıştırıyorum. Gün içinde yemek yeme fırsatım olmadı aslında ama su içmekten sanırım fazla açlık hissetmedim.

İlk sabah kahvaltıda yediğim sıcak marmelatlı kruvasandan yanan dilimin acısı da henüz tam geçmedi ve yemek yemekte de zorlanıyorum. Sağ üst dişim ise bisküvi çiğnerken bile ağrımaya başladı. Ayakkabı vuruklarım tam geçmedi ve ayakkabı içinde çoraptan yükseklik koyup yürümeye devam ediyorum. Günde ortalama on saat yürünen bir tatilde ne büyük çiledir ya...

San Gimignano’da kaybolduğumda yokuşun sonunda G.Afrikalı çifti gördüm ve hemen seslendim. Durak ne tarafta idi dedim, ikisi de aynı anda elleri ile sağ tarafı gösterdiler. "Fotoğraf çekebildin"mi dediler, "hava yağmurlu ve karanlık, maalesef pek bir şey yok" dedim. Arkadaşlarının evini bulmuşlar ve eşyalarını bırakıp yağmurluk giymişlerdi, ne güzel :smiley:

Ilık bir günde buralara tekrar geleceğim.

Toscana tarihini ayrıca araştırmalıyım. Dünya mirası şehirleri olan, turizm ile geçinen şehirlerde İngilizce konuşmuyorlar ve kendilerini genel İtalya kimliğinden ayrı tutuyor gibiler.

Siena-Firenze arasındaki tren rötarından dolayı, son duraktan önce bir bayan vagonlarda gezip gardaki gişeye başvurarak bilet parasını geri alabileceğimizi söyledi, en azından ben buna benzer bir şey anladım ama yorgunluktan koltukta mayışmışken fazla da sorgulamadım, hangi gişeye gitmeliyim filan bilmiyorum :(
 


Ynt: italya'da on gün

Firenze (Floransa)
01-03.07.2011 (Cuma-Ctesi-Pazar)

Akşamüstü şehre vardığımda yağmur sonrası serinliği ve puslu havası şehre hakimdi.
Günlük tutmamışım ama şehirde olduğum 3 günü baz alarak gördüğüm en farklı İtalyan şehri idi diyebilirim.
Havanın serin olması da muhakkak etkilidir ama insanlar filan da bana farklı geldi.

Tek başıma bir romantizm hissetmedim ama melankolik bir şehir denebilir. Özellikle de yağmur çiselemeye başlayınca puslanan havası ile bana hüzünlü eylül akşamlarını hatırlattı. Çocukluğumun Ankara’sında özellikle doğalgaz gelmeden öncesindeki Eylül’ünde okullar açılır, hele bir de öğlenci iseniz okuldan çıktığınız akşamüstleri günler kısalmıştır, hava serinlemiş kararmıştır ve kömür kokar.

Otelim tren garına yürüme mesafesinde seçmiştim. Burası da, Roma’daki gibi bir iş hanında değildi ama benzer şekilde bir aile apartmanındaki bir kattan ibaretti.

Gün içinde temizlik sonrası kahvaltıyı da bir tepside odada bırakmaları enteresan gelmişti. Kahvaltıda paket kruvasan, yağ, çikolata ve sıcak su makinasında su ısıtarak içebileceğin paket kahve.

Eski bir bina, yüksek tavanlar ve odada da eski eşyalar. Ev sahibem güzel İngilizce konuşan ama daha ilk görüşte bana “bu sefer italya’yı buldun işte” dedirten bir bayandı.

Şansım devam ediyordu ve belediyelerin turistlerden aldığı konaklama vergisinin ilk günü idi J Roma’daki gibi gecelik 2€ ilave nakit ödeme talep ediliyor. Belediye’de otellerden nakit alıyormuş.

Kendimi şehrin arka mahallesinde hissetmeme karşın otel seçimim için kendimi ve şansımı bir kez daha tebrik ederek hep yürüdüm. Tramvay var mıydı, hatırlamıyorum ama gördüğüm iki otobüs durağı var: garın önü ve San Marco meydanı.

İlk gün keşfettiğim devasa beyaz-yeşil mermer katedral saatlerce seyredilebilir ama içi beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.

Merdivenlerinde oturup dondurma yerken meydanı seyretmek gerek. Meydanın sağ tarafında da sıra sıra büfeler var ve orada yediğim mantarlı calzone (kapalı pide gibi düşünülebilir, ben de orada öğrendim) epey doyurucu idi.

İlk gün şehre de geç geldiğim için erken bitti.

İkinci gün sabahtan Piazza della Signoria’ya hareket ve Ufizzi sırası :smiley:

45 dakika kadar sırada bekledikten sonra saat 10:00 içerideyim (11 €). Saat 16’dan sonra biletlerde indirim var, insanların sokaklara çıkmaya başladığı ve güneşin fotoğraf çekimine uygun hale gelmeye başladığı saatlerde yani :smiley:

Resim sanatına özel bir ilgisi olmayan insanlar sıkılabilir. Ben de ilk bir saat sıkıldım aslında, elimdeki salon haritasından salon salon hepsinden geçip bitirmeye, gittim gördüm demenin yeterli olacağına karar verdim. Sonra sonra ilgim arttı.

Bellini isminde bir ressam varmış örneğin: 21. odada, “Lamentation over the body of Christ”, Giovanni Bellini (Drawing on panel, inventory no: 943)
http://en.wikipedia.org/wiki/File:Bellini_-_The_Lamentation_over_the_Body_of_Christ.jpg

Il Perugino (Pietro Vannucci): Resimleri çok net (9 – 10 -14. Salonlarda)
Resimlerdeki insanların tırnaklarındaki (özellikle ayak tırnakları) yansımalar, kıyafetlerindeki işleme detayları çok ince boyanmış.

Tüm resimlerde üstte kuş var, Dan Brown kitaplarının da etkisin ile bunların bir kısmı semboller olabileceğini düşünüyorum J Araştırmadan gidince anca seyredebiliyorum işte L Bugüne kadar pek tercih etmedim ama İlginiz varsa bilet gişesindeki turist rehberi kumandalardan almak faydalı olabilir.

Şehrin tarihine paralel şekilde Uffizi’nin dört yüz yılı aşan tarihi de enteresan. 1546’da açılan müzenin başından pek çok olay geçiyor ve 2006'da başlayan restorasyon çalışmaları devam ediyor (bazı odalar kapalı idi).

Ünlü köprünün tepeden fotoğrafı galerinin nehre bakan köşesinden çekiliyor :smiley:

Floransa bir sanat şehri olmasına karşın ben daha çok tembel bir turist gibi vakit geçirdim.

Sürprizi bozmak istemem ama Ponte Vecchio içinde kuyumcular var J Hafızam beni yanıltmıyorsa altın ihracatında İtalya ve Türkiye ilk iki sırayı paylaşıyorlar.

Arno’nun öte yakasında Piazza dei Pitti sarayına gittim ve avlusunda biraz oturdum. Müze önündeki heykeller arasında oynayan çocukları seyrettim.

Notlarıma göre Fiore gidilmesi gereken güzel bir kasaba ve San Marco meydanından kalkan 7 numaralı otobüs ile gidiliyor.

Güneş de genelde bulutların arkasında dolanınca meydana kadar gitmeye üşeniyorum. Arno boyunca biraz daha doğuya doğru yürüyüp Piazza Della Signoria’ya dönüyorum.

Yol üstünde, İngilizce bilen genç insanlara Michelangelo tepesinin nerede olduğunu sordum ama müzesini aradığımı sandılar ve tarif edemediler. Notlarıma göre bu tepeden şehir manzarası da çok güzel olmalı idi…

Ünlü Davut heykelinin bir kopyası "Piazza Della Signoria" meydanında. Meydan, akşamki konser için inşaat halinde ve çok kalabalık.

Meydanda pek çok heykel var.

"Piazza Del Duomo"ya doğru gidiyorum. Katedralin üst katına çıkmak için sıra epey uzun. Hava serin ve karanlık. Yarım saat kadar sonra güneş tekrar geliyor ve hava ısınıyor ama kubbede çok fazla insan olduğu için kuyruğu ben varmadan bir dakika önce sonlandırmışlar :(

Sıranın sonunda bekleyen polislere itirazlarım ilettim ama sadece Ptesi günü gelmemi söylediler. Katedralin hemen arka tarafından kule için kapı varmış ve orası açıkmış (aslına bakarsanız ben bunu bilmiyordum, yani kapıyı bulamamıştım). Söylene söylene oraya gittim ve merdivenlere tırmandım (6 €).
Parmaklıklar var ama manzara çok güzel :smiley:

Gece gezmesinde bu meydana tekrar geldim. Bulabildiğim kadarı ile pek ışıltılı bir şehir değil. Ponte Vecchio’da da aydınlatma yok maalesef :(

Gece, kayıt masasındaki tur reklamlarını, broşürleri karıştırdım. "Piazza Michelangelo" şehrin güney doğusunda kalıyor.

Elimdeki haritadan daha güneyde ve doğuda ama yarım saatlik yürüme mesafesinde. Tepeye göre şehir batıda kalıyor yani sabah saatleri, tepeden şehri seyretmek için uygun saatler :smiley:

Üçüncü günümün sabahında turist kafileleri ile kalabalık sokakları arkamda bırakıp Ponte Alle Grazie köprüsünden karşıya geçiyorum. Oklara aldanmayın, benim gibi yeşillikli ama yokuş bir yoldan çıkmanız gerekir :smiley: Arno nehri kenarından devam edin, beş-on dakika sonra doğruca tepedeki terasa çıkan merdivenlere gelirsiniz. Gelin arabaları ve fotoğrafçılarla dolu geniş bir meydan, bizim emirgan’daki belediye tesisleri benzeri
bir de manzaralı tesis var.

Tepeden uzun uzun seyrettikten sonra geldiğim yoldan çantamı almak için otele geri dönüyorum ve koştura koştura Bologna yönündeki trenime yetişiyorum.

San Lorenzo meydanında bir kilise ve Pazar yeri var. Tezgahlarda satılan deri bilekliklerin, çantaların, ceketlerin kokusu iki sokak öteden duyulabiliyor. Bir de kenarları uzun uzun işli fularla çok yaygın.
Kenar işleri her satıcıda standart olması ile birlikte fiyatları değişken.
Pazarda iki tanesi için 15€ dediler ve almadım :p

Tam otele doğru koştururken ara sokaktaki bir dükkanın önündeki satıcı beni yakalıyor ve “benim için” 5€’ya veriveriyor. Benzerleri İstiklal’de 5 tl :smiley:
 



Ynt: italya'da on gün

Firenze (Floransa)
01-03.07.2011 (Cuma-Ctesi-Pazar)

Akşamüstü şehre vardığımda yağmur sonrası serinliği ve puslu havası şehre hakimdi.

Firenze’de günlük tutmamışım ama şehirde olduğum 3 günü baz alarak gördüğüm en farklı İtalyan şehri idi diyebilirim.

Havanın serin olması da muhakkak etkilidir ama insanlar filan da bana farklı geldi.
Tek başıma bir romantizm hissetmedim ama melankolik bir şehir denebilir. Özellikle de yağmur çiselemeye başlayınca puslanan havası ile bana hüzünlü eylül akşamlarını hatırlattı.

Çocukluğumun Ankara’sında özellikle doğalgaz gelmeden öncesindeki Eylül’ünde okullar açılır, hele bir de öğlenci iseniz okuldan çıktığınız akşamüstleri günler kısalmıştır, hava serinlemiş kararmıştır ve kömür kokar.

Otelim tren garına yürüme mesafesinde seçmiştim. Burası da, Roma’daki gibi bir iş hanında değildi ama benzer şekilde bir aile apartmanındaki bir kattan ibaretti.

Gün içinde temizlik sonrası kahvaltıyı da bir tepside odada bırakmaları enteresan gelmişti. Kahvaltıda paket kruvasan, yağ, çikolata ve sıcak su makinasında su ısıtarak içebileceğin paket kahve.

Eski bir bina, yüksek tavanlar ve odada da eski eşyalar. Ev sahibem güzel İngilizce konuşan ama daha ilk görüşte bana “bu sefer italya’yı buldun işte” dedirten bir bayandı.

Şansım devam ediyordu ve belediyelerin turistlerden aldığı konaklama vergisinin ilk günü idi J Roma’daki gibi gecelik 2€ ilave nakit ödeme talep ediliyor. Belediye’de otellerden nakit alıyormuş.

Kendimi şehrin arka mahallesinde hissetmeme karşın otel seçimim için kendimi ve şansımı bir kez daha tebrik ederek hep yürüdüm. Tramvay var mıydı, hatırlamıyorum ama gördüğüm iki otobüs durağı var: garın önü ve San Marco meydanı.

İlk gün keşfettiğim devasa beyaz-yeşil mermer katedral saatlerce seyredilebilir ama içi beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.

Merdivenlerinde oturup dondurma yerken meydanı seyretmek gerek. Meydanın sağ tarafında da sıra sıra büfeler var ve orada yediğim mantarlı calzone (kapalı pide gibi düşünülebilir, ben de orada öğrendim) epey doyurucu idi.

İlk gün şehre de geç geldiğim için erken bitti.

İkinci gün sabahtan Piazza della Signoria’ya hareket ve Ufizzi sırası :smiley:

45 dakika kadar sırada bekledikten sonra saat 10:00 içerideyim (11 €). Saat 16’dan sonra biletlerde indirim var, insanların sokaklara çıkmaya başladığı ve güneşin fotoğraf çekimine uygun hale gelmeye başladığı saatlerde yani :smiley:

Resim sanatına özel bir ilgisi olmayan insanlar sıkılabilir. Ben de ilk bir saat sıkıldım aslında, elimdeki salon haritasından salon salon hepsinden geçip bitirmeye, gittim gördüm demenin yeterli olacağına karar verdim. Sonra sonra ilgim arttı.

Bellini isminde bir ressam varmış örneğin: 21. odada, “Lamentation over the body of Christ”, Giovanni Bellini (Drawing on panel, inventory no: 943)
http://en.wikipedia.org/wiki/File:Bellini_-_The_Lamentation_over_the_Body_of_Christ.jpg

Il Perugino (Pietro Vannucci): Resimleri çok net (9 – 10 -14. Salonlarda)
Resimlerdeki insanların tırnaklarındaki (özellikle ayak tırnakları) yansımalar, kıyafetlerindeki işleme detayları çok ince boyanmış.

Tüm resimlerde üstte kuş var, Dan Brown kitaplarının da etkisin ile bunların bir kısmı semboller olabileceğini düşünüyorum... Araştırmadan gidince anca seyredebiliyorum işte :( Bugüne kadar pek tercih etmedim ama İlginiz varsa bilet gişesindeki turist rehberi kumandalardan almak faydalı olabilir.

Şehrin tarihine paralel şekilde Uffizi’nin dört yüz yılı aşan tarihi de enteresan. 1546’da açılan müzenin başından pek çok olay geçiyor ve 2006'da başlayan restorasyon çalışmaları devam ediyor (bazı odalar kapalı idi).

Ünlü köprünün tepeden fotoğrafı galerinin nehre bakan köşesinden çekiliyor :smiley:

Floransa bir sanat şehri olmasına karşın ben daha çok tembel bir turist gibi vakit geçirdim.

Sürprizi bozmak istemem ama Ponte Vecchio içinde kuyumcular var J Hafızam beni yanıltmıyorsa altın ihracatında İtalya ve Türkiye ilk iki sırayı paylaşıyorlar.

Arno’nun öte yakasında Piazza dei Pitti sarayına gittim ve avlusunda biraz oturdum. Müze önündeki heykeller arasında oynayan çocukları seyrettim.

Notlarıma göre Fiore gidilmesi gereken güzel bir kasaba ve San Marco meydanından kalkan 7 numaralı otobüs ile gidiliyor.

Güneş de genelde bulutların arkasında dolanınca meydana kadar gitmeye üşeniyorum. Arno boyunca biraz daha doğuya doğru yürüyüp Piazza Della Signoria’ya dönüyorum.

Yol üstünde, İngilizce bilen genç insanlara Michelangelo tepesinin nerede olduğunu sordum ama müzesini aradığımı sandılar ve tarif edemediler. Notlarıma göre bu tepeden şehir manzarası da çok güzel olmalı idi…

Ünlü Davut heykelinin bir kopyası "Piazza Della Signoria" meydanında. Meydan, akşamki konser için inşaat halinde ve çok kalabalık.

Meydanda pek çok heykel var.

"Piazza Del Duomo"ya doğru gidiyorum. Katedralin üst katına çıkmak için sıra epey uzun. Hava serin ve karanlık. Yarım saat kadar sonra güneş tekrar geliyor ve hava ısınıyor ama kubbede çok fazla insan olduğu için kuyruğu ben varmadan bir dakika önce sonlandırmışlar :(
Sıranın sonunda bekleyen polislere itirazlarım ilettim ama sadece Ptesi günü gelmemi söylediler. Katedralin hemen arka tarafından kule için kapı varmış ve orası açıkmış (aslına bakarsanız ben bunu bilmiyordum, yani kapıyı bulamamıştım). Söylene söylene oraya gittim ve merdivenlere tırmandım (6 €).

Parmaklıklar var ama manzara çok güzel :smiley:

Gece gezmesinde bu meydana tekrar geldim. Bulabildiğim kadarı ile pek ışıltılı bir şehir değil. Ponte Vecchio’da da aydınlatma yok maalesef :(

Gece, kayıt masasındaki tur reklamlarını, broşürleri karıştırdım. "Piazza Michelangelo" şehrin güney doğusunda kalıyor.

Elimdeki haritadan daha güneyde ve doğuda ama yarım saatlik yürüme mesafesinde. Tepeye göre şehir batıda kalıyor yani sabah saatleri, tepeden şehri seyretmek için uygun saatler :smiley:

Üçüncü günümün sabahında turist kafileleri ile kalabalık sokakları arkamda bırakıp Ponte Alle Grazie köprüsünden karşıya geçiyorum. Oklara aldanmayın, benim gibi yeşillikli ama yokuş bir yoldan çıkmanız gerekir :smiley: Arno nehri kenarından devam edin, beş-on dakika sonra doğruca tepedeki terasa çıkan merdivenlere gelirsiniz. Gelin arabaları ve fotoğrafçılarla dolu geniş bir meydan, bizim emirgan’daki belediye tesisleri benzeri
bir de manzaralı tesis var.

Tepeden uzun uzun seyrettikten sonra geldiğim yoldan çantamı almak için otele geri dönüyorum ve koştura koştura Bologna yönündeki trenime yetişiyorum.

San Lorenzo meydanında bir kilise ve Pazar yeri var. Tezgahlarda satılan deri bilekliklerin, çantaların, ceketlerin kokusu iki sokak öteden duyulabiliyor. Bir de kenarları uzun uzun işli fularla çok yaygın.

Kenar işleri her satıcıda standart olması ile birlikte fiyatları değişken.

Pazarda iki tanesi için 15€ dediler ve almadım. Şehirde olduğum dönemde yerliden çok turist olduğu için etrafta gördüğüm kadarı ile satıcılar da pazarlığa da pek yanaşmıyorlardı. Oyalanmadım 

Tam otele doğru koştururken ara sokaktaki bir dükkanın önündeki satıcı beni yakalıyor ve “benim için” 5€’ya veriveriyor. Benzerleri İstiklal’de 5 tl, para birimi algım iyice karıştı :p

13:00:

Santa Maria Novella (Firenze SMN), Roma Termini’den daha büyük bir istasyon sanki.

Bologna’ya gidiyorum. İstasyondaki panolardan anladığım, bineceğim tren Roma’dan 13:30’da hareket edecek Venezia yönünde gidecek.

Bologna’ya gitmek için bineceğim tren ise şehirlerarsı bir tren. İtalya’da eyalet sistemi olduğunu dönünce araştırmaya başladım ve bineceğim treni eyaletler arası demek daha doğru tanımlar belki de.

Tabelada henüz peron açıklanmamışken istasyonun girişinde sıralanmış fast food marketlerden birisine girerek ton balıklı sandwich aldım (3,5 €)

Döndüğümde panoda yazan perona gittim ve bilette yazdığı gibi, 4. Vagonda pencere kenarındaki 31 nolu koltuğa oturdum, koltuk ters yönde imiş. İlk durak Bologna, 14:07 varış saati.

Hızlı tren sanırım bu, oturma sıraları otobüs gibi, arka arkaya koltuklar.

Sandwichimi yerken dişim ağrımaya başladı gene :( İki gündür hafiften ağrı var, ağrıyan diş altta mı üstemi kestiremiyorum, dün Firenze’de üşüdüm ve vücut direncim düştü sanırım. Burada güneş yokken soğuk ve esintili oluyor. Güneş varken de yakıyor.

Firenze'den aklımda kalan bir kaç not daha:

- Telecom Italia, gas, belediye ve diğer menhol kapakları genelde kare şeklinde, yuvarlak az var

- Siren sesi çok var

- Yollar taş, arnavut kaldırımı. Roma’da taşlar 10*10 veya 8*8 gibi bir boyutta iken Firenze’de
geniş 40*40 gibi ve kaldırımlar asvalt.

- Haritada ana cadde olarak gösterilen yolda bile bir sıra park yeri ve yolda yan yana iki araç zor geçer, dar ve izbe, ıssız sokaklar

- Lokantaların bu otopark hizalarında standart alanları var. 2*3 masa yan yana bu bölmelerde yer alıyor. İki araçlık park yeri gibi kiralanıyor sanki. Standart duraklar gibi
 

Ynt: italya'da on gün

Roma ile ilgili bir not;

Forumdan bilet aldığınızda forumu gezdikten sonra aynı bilet ile Collesium'u gezebilirsiniz. Ancak bir çoklarının yaptığı gibi ihtişamlı Collesium'u önceye alıp sonra Forum'u gezmeye kalkarsanız iki kez bilet almak zorunda kalırsınız. Çünkü Collesium'da alınan biletle Froum'a girilemiyor.Forum'dan başlanarak 10-12 euro cepte bırakılabilir.

Bir başka not Floransa'daki Uffuzi ve Roma'daki Vatikan Müzeleri ile ilgili. Bu iki müzenin girişlerinde uzun kuyruklar göz korkutuyor. Bunu fırsat bilen bazı yardım kuruluşları ve turizm firmaları kuyruğun sonundaki insanlara 5-10 euro farkla bilet satmaya çalışıyorlar. En uygun metod bileti net üzerinden önceden almak. Aksi takdirde uzun kuyruklara aldanmadan bekleyin,30-45 dk civarında bekleyerek içeriye girebiliyorsunuz.
 

Ynt: italya'da on gün

eklemeler için çok teşekkürler :smiley:

Forum-Collesium biletleri ile ilgili bahsettiğin konu bana Prag'daki sinegogları hatırlattı; tam hatırlayamadım ama Prag'daki yahudi bölgesinin özel bir yeri var ve Avrupa'daki en eski sinegog da 2. Dünya savaşında yıkılmayan şehir olan Prag'da. Bu sinegog girişinden bilet alınca iki gün içinde diğer iki sinegogta da geçerli oluyordu da aynı bölgedeki başka bir sinegogdan alınca hepsi için geçerli oluyordu gibi bir durum vardı. Gitmeden veya bilet almadan sorgulamak gerek.

Vatikan müzesi için takvim de önemli tabi, altı ayın başı kapalı olduğu bir gün ben oradaydım (29 haz), takvim için:
http://mv.vatican.va/3_EN/pages/z-Info/MV_Info_Orari.html
 

Ynt: italya'da on gün

Bologna
3 Temmuz 2011, Pazar

Şehir, girişinden itibaren haritada dolaştığım sur içinde kalan tüm sınırlarına kadar "galeri" denen revaklı avlularla kaplı ve bugüne kadar gördüğüm tüm şehirlerden kolaylıkla ayırt edilebiliyor. Revakların altındaki koridorlar genelde mozaik ve bazı caddelerdeki revakların tavanında güzel resimler var. Bu caddeler genelde lüks caddeler. Her yer sıcak tonlarda boyalı ve gölge oyunları çok fazla :smiley:

Havanın çok sıcak ve Pazar günü olmasının da etkisi ile sanırım sokaklar genelde boş. Aynı zamanda bir üniversite şehri olmasından, belki de okul zamanı kalabalıklaşıyordur diye düşünüyorum. Bir galeriden geçerken son derece şık mağazalara rastlarken bir üst sokaktaki evler arasından geçerken sanki şehrin varoşlarındaymışım gibi hissettim.

Akşama doğru meydan ve sokaklardaki restoranlar kalabalıklaşmaya başladı.

Çöplerin toplanması gördüğüm her şehirde genel bir problem ama gene de Roma'da sokaklar temizdi. Burada sokaklar çok kirli ve binalar bakımsız. Haftasonu olmasının etkisi ne kadar vardır kestiremedim ama fazla turistik bir şehir olmamasının da belediyecilik hizmetlerine olumsuz yansıması olabilir.

Bologna sokakları,
4 Temmuz 2011, Ptesi

Sabah otelden çıkınca, ilk önce kuzeye yani tren garına doğru yürüdüm; hem mesafeyi kestirebilmek hem de otele gelirken es geçtiğim şehir girişindeki köprüye ve parka bakabilmek için. Haritaya göre parkın arka tarafında da geniş bir cadde ve üniversite binaları var.

Hafıza kartlarımı hard diskime aktarabilmek için bir internet cafe bulmalıydım. Uygun adaptör almayı yolculuğa çıkmadan düşünmüştüm aslında ama rahatlıkla her yerde laptop bulabileceğimi farzedip önemsememiştim.

Kuleden meydana inan bulvardaki bir WIND mağazasına internet cafe sordum ve eli ile az önce geldiğim yöndeki bir ara sokağı gösterdi. Biraz daha dolandıktan sonra buldum. Burası iki Bangladeşli tarafından işletilen ve içerde 10 tane kadar desktop içine gömülmüş, arka tarafta da kabinlerde telefonla konuşan esmer insanların olduğu bir internet cafe. Hard diskimi ve kartlarımı göstererek aktarmak istediğimi anlattım. Tezgahta beni anlamaya çalışan bey hemen bir adaptör uzattı ve beni boşalan bilgisayara doğru yöneltti. Hemen gidip bağlamaya çalışırken Internet kullanmak isteyip istemediğimi sordu. İngilizce biliyordu :smiley:

Tek adaptör olduğu ve eski model bilgisayar kasasındaki USB girişi de arızalı olduğu için iki kartı (16 GM) önce bilgisayara oradan da harddiske aktarmam bir saatten fazla zaman aldı. Bu sırada, Bangledeşli bey de arada gelip kontrol etti ve çok yardımcı oldu. Duvardaki iki saatten birisi Bangladeş’e göre çalışıyordu (nereli olduklarını oradan anladım :smiley:).

Bana yardım edebildikleri için memnun olduklarını söylediler ve ücret de almadılar. Sanırım, Türkleri seviyorlar :smiley:

Öğlene doğru, bulutlar dağılmaya ve güneş etkisini artırmaya ve sokaklardaki Ptesi sabahı rehaveti yerini trafiğe bırakmaya başladı. Diğer şehirlerde görmediğim bir hizmet de internet cafesi bile nadir olan bu şehirde nerdeyse her köşe başında bozuk para ile çalışan bir kondom makinasının olması!

Şehirden ayrılmadan önceki son bir saatimde şehrin en yüksek kuleye tırmandım ve son bir kez meydandan geçip çeşmenin fotoğrafını çektim.

Kule, rastladığım en ucuz (3€) ve en zor parkur oldu. Kule şehrin doğusunda kalıyor ve sabah saatleri şehri seyredebilmek için daha uygun. Maalesef bu sefer tam da güneşin tepede olduğu vakite denk geldim. Vatikan’daki kuleye tırmanmak için bile asansör bekleyen insanları düşününce hayatın kime güzel olduğunu düşündüm :smiley:

Bir de ufacık çocuklar var, sarı sarı çok sevimli çocuklar, ailelerinin kucağında, arkasında o merdivenleri tırmanıyor. Bence o aileler kaygısız değil, sadece samimiler. Bizimkiler gibi, “aman neyse ki çocuk olmadan gezmişiz” demiyorlar veya “aman da bir yerlere gidemedik, çocuk ufaktı” diye dert yanmıyorlar; çocuk hasta olacak diye mesnetsiz tezahüratlar yayıp sonra da en ufak soğuk algınlığında antibiyotik dayayıp daha avuç içi kadar bile olmaya böbreklerini harap etmiyorlar. En azından bana öyle geliyor; bu sarı çocuklardan ağlayanını pek görmedim :smiley:
 

Ynt: italya'da on gün

Bologna – Venezia
4 Temmuz 2011, Ptesi
13:20

Trendeyim.
Koltukları dörtlü olan trenlerden. Şarj için prizler pencere yanındaki çöp kutusunun altında. Bu trende klima ve masa yok.

Yol boyunca mısır tarlaları var. Domates ve ayçiçeği tarlaları da var.

Firenze gibi Venedik’te de iki durak var.
Venezie Mestre; ada şehre gitmeden önce karada kalan son durak ve tur otelleri genelde bu tarafta oluyor diye hatırlıyorum.

Anladığım kadarı ile,
Firenze – Bologna arasında sadece hızlı tren var
Bologna – Venezia arasında ise hızlı, normal ve yavaş tren alternatifler var. Ödediğim ücrete ve bilet kontrolü olmamasına bakılırsa ben yavaş tren ile yolculuk etmiş olmalıyım.

Deniz sanki buharlaşmış ve su buharı havaya şeffaf bir perde çekmiş. Hiçbir şey net görünmüyor: Gri bir deniz ve beyaz bir gökyüzü

Denizin üzerinden gidiyoruz :smiley:

Otobandayız ve tren yolunun yanı sıra başka şeritlerde de otobüsler ve otomobiller gidiyor. Şehrin sanayi bölgesi arkamızda kaldı.

Venedik
4 Temmuz 2011, Ptesi akşamı

Venedik garı’nı Haydarpaşa’ya benzetebiliriz bence :smiley:

Daha gardan çıkmadan bile turizm ofisi okları, kocaman bavulları ile turist oldukları çok belli pek çok insan ve susmayan cep telefonları ile Bologna sonrası farklı bir yerde olduğumu anlamam fazla zamanımı almadı.

Gardan çıkıp da Grand canal ile karşılaşınca; İstanbul görmüş biri için çok etkileyici olmasa da farklı rengi, kokusu, insanları ile güzel bir manzara karşılıyor insanı.

Kalacağım oteli bulmam çok kolay oldu, acemi şansıma inancım her gün daha da artıyor :smiley:

Ödeme için kartımı uzattım ve sorunsuz çalıştı. Odama çıktım, kayıt sırasında verdikleri şehir haritasını biraz kurcaladım ve biraz oyalandıktan sonra makinamı alıp Venedik sokaklarına doğru yola koyuldum :smiley:

Murano camları çok güzel, hayran kaldım. Burano adasının rengarenk evleri de öyle ama bugün hava pamuk bulutlu değildi. Yaklaşık 4 saat aynı bölgede dolanarak kayboldum ve Venedik’de gidilecek yerleri bile henüz bulamadım.

Yarın, kahvaltıdan sonra hemen çıkacak ve gidilecek yerlere gideceğim. Bir gün belki daha iyi ekipmanlarla ve arkadaşlarla tekrar gelebilirim Venedik’e.

Akşama doğru sivriler artmaya başladı. Bir tane alerji hapı içtim. Bu ilacın da etkisi ile gece deliksiz uyumuşum. Trende de uyuklamıştım ama bu şehir aktarmaları ve hava değişikliği yorucu oluyor sanırım. Roma’da gece-gündüz arası sıcaklık farkı çok düşük ve hava epey sıcakken, içeriye, Toscana’ya geçince karasal iklim başladı ve hava sıcaklığı düşerken fark da arttı. Venedik’de tekrar fark azaldı gibi ve nem arttı.

Venedik
5 Temmuz 2011, Salı

Kahvaltıda o kadar şeker yedim ki şimdi midem bulanıyor. Nutella ve tereyağı, corn flakes ve açık meyveli yoğurt vardı. En güzel kahvaltı Siena’da idi: kapalı meyvalı yoğurt, yumurta vardı, diğerlerine ilave olarak.

Bologna’daki otelde de krem peynir, tereyağı, corn flakes ve kapalı meyvalı yoğurt vardı.

Kahvaltıda hiç zeytin görmedim, zeytin ezmesi bile görmedim. Bir Akdeniz ülkesinde bu duruma şaşırdım aslında. Floransa’da sokak aralarında gezerken, bir köşede etrafı çevrili bodur bir ağaç görmüştüm. Üzerindeki panoyu okuduğumda zeytin’in efsanelerdeki öneminde ve Akdeniz’in bir nimeti olduğundan bahsediyordu. Etrafı çevrili ağaççık da yaşlı bir zeytin ağacı idi.

Floransa’daki ev sahibem uzun boylu idi. Hızlı ama net konuşuyordu, elleri ile de konuşuyordu. Uzun kıvırcık saçları ve 38 beden siyah uzun elbisesi ile bana “işte şimdi İtalya’yı buldum” dedirtmişti.

Saat dokuza geliyor ve geceden bu yana yağan yağmur azalmaya başladı. Sokaktaki sesler ve hareketlilik artmaya başladı. Kuş sesleri de geliyor :smiley:

Sabah 7’de uyandığımda yağmur sağanak halinde idi ve gök gürültülerini duyunca bütün gün süreceğini sanıp üzülmüştüm.

Bugün, San Marco meydanını ve haritada işaretli diğer adresleri bulacağım. Işık ve bulut durumuna göre de vapura binip bir kanal turu yapacağım.

Roma Piazza, otobüs terminali demekmiş ve otel ile aynı yönde olduğu için şehir içindeki okları otele dönmek için kullanabilirim :smiley:

Harita ile yön bulmanın pek mümkün olmadığını dün öğrendiğime göre bugün tamamen sezgisel ilerleyeceğim :smiley:

Venedik
5 Temmuz 2011, Salı gecesi

Bugün harita olmadan dolaştım. Şehirde iki tane ok var ve tam ortadan geçen bir turist yolu oluşmuş: “Alla Ferrovia” ve “Per Piazzale Roma” okları, gara doğru yönü, “Per Rialto” ve “Per San Marco” okları da şehir merkezine doğru yönü gösteriyor. Okun yönü değiştirilmiş veya çift tarafı da boyanmış tabelalar da var ama arada kalan turist yolundan sapmak da pek mümkün değil: alternatif yolların sonu ya kanal ile ya da bir evin kapısı ile sonlanıyor genelde. Tam bir labirent yani, Amsterdam gibi değil 

San Marco meydanındaki kule için asansör standart 

Katedral için de yarım saate yakın sıra bekledim ama fotoğraf makinamın çantasını emanete bırakmak istemediğim için içeri girmeme izin vermediler. Katedralin geniş bir terası vardı ancak çıkamadım 

Aynı kurallar Ufizzi’de de geçerli ancak görevliye çantanın işlevini söyleyince kontrol etmiş ve izin vermişti. Ufizzi’den çıkış meydanın arkasına doğru ve sokaktaki duvarda “turistler bizim güzel şehrimizi bizden alıyor” gibi karamsar bir cümle vardı ama benim gördüğüm turizmden kazanan Venedik yarımadasında turiste doymuşlar 

Gece yarısı oldu ve yağmur başladı. Bu sefer saati sabah 8’e kuruyorum. Milano için tren saat 11:50’de.

Venedik
6 Temmuz 2011, Çarşamba sabahı

Saat 07:35. Bütün gece yağmur yağdı ama az önce kuş ve sokak sesleri ile uyandım.

Tren saatine kadar 3 saatim olacak :smiley:
 




Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,435
Mesajlar
1,517,930
Kayıtlı Üye Sayımız
172,082
Kaydolan Son Üyemiz
Tsow

Çevrimiçi üyeler



Geri
Üst