Başlamak her zaman zor olmuştur. her uzun seyahat öncesi midem ikirciklenir , kalbimde tarifsiz tatlı bir heyecan.
Yazmak , başlayıp yazabilmek daha zor gibi.-net’e aktarmak en zoru
Alanya da bedeni nadasa yatırdıktan sonra Hatay yolundayız.Suriye’ye girmeden farklı bir iklimdeyiz şimdiden.Otobüste Arapça konuşamayan tek kişi benim gibi.Aynı durum Hatay otogarda daha bariz ortada.Kim Türkiye , kim Suriye vatandaşı belli değil.
İnsanlar, hal,hareket,tavır çok benzer.
6-7 saat sürecek şam yolculuğu 15 tl.
Sudan değil ama tr deki benzinden ucuz..
5 çeyrek saatte iki kapıdaki işlem tamam.Suriyedeyiz
Suriye den ilk izlenimler ; bol taşlı çorak arazi.arada fıstık zeytin ağaçları .
Terk edilmiş gibi duran benzin istasyonları,oto tamircileri,atölyeler.
Yollar Türkiye’dekilere benzer.çift gidiş,çift geliş ama ortadaki kısımlar mezbelelik gibi.
Yol ortasındaki çöplerden plastiklerden Hatay dan şam’a yol olur herhalde.
Kendince düzeni olan düzensiz bir trafik(seyyah anlatmak istedediğini anlatabilmiştir umarım )çok çok eski araçların yanında arada lüx araçlar.zaman tünelinde gibiyiz.
Şam harasta garaj dayız.
Hedef al Rabia hotel.
Otobüste Suriye de okuyan Hüseyin isimli arkadaştan “iftah addeti” taksimetreyi aç demeyi öğrenmişiz.taksiciler bana.ben taksicilere çöküyorum.
SSBB nin ruhu içime girmiş gibi.
200 suri diyen taksiciye 100 suri teklif edince bagaj kapağını söylenerek sert bir şekilde kapatıyor.150 suri’ye(Suriye poundu) diğeri ile anlaşıyoruz.
Oteli bilmediği için 2 taksi şöförüne soruyor.kitapta ki haritadan yerini gösteriyorum ok diyor.yol da el eden bir genci daha alıyor.az ilerleyince teli çalıyor.bizimki sağa çekiyor.bir bayanla uzun süre yüksek tondan konuşuyor.kadınlar her yerde aynı demek ki(seyyah ilk göndermeyi kadınlara yaptı sonumuz hayr olsun kadınları anlayamadık bekar kaldık)
Şöförün kafayı bir güzel ütülüyor anlaşılan yoldan aldığımız genç hadi gidelim falan deyince tekrar yoldayız.
Genişce bir caddenin kenarında Aracın girmediği bir sokak başında durup geldiğimizi söylüyor.benim rahatım yerinde inmem burada deyince orada dikilen birine sesleniyor.doğrulatıyoruz otel bu sokakta..ücreti ödeyip iniyorum.
Al Rabia dolu.10 metre aşağısındaki al haramein dolu. El gazal dolu çatıda yer var.
Al Rabia daki hossam’ın yönlendirmesi sonucu gittiğim al selam ver selam gibi bir ismi olan(seyyah al rabiaya dönüp hossama otelin ismini bu şekilde söyleyince baştan anlamadı sonra baya bir güldü) otel 1200 suri.
Neticede ilk göz ağrımız al rabiaya dönüyorum.
Hossam canım ciğerim bak sağa sola ,vardır kenarda köşede bir yer babında bir şeyler söylüyorum.arapçamı İngilizcemi Türkçemi sormayın.
Defteri eviriyor çeviriyor ok diyor çatı katındaki yatak +kahvaltıya 8 $ anlaşıyoruz.
Çantaları soruyorum rahat ol güvende problem olmaz diyor.odama çıkıp,pardon çatıya çıkıp yaklaşık 20 yataklık yatakhanedeki yatağımın altına çantaları bırakıp yanıma kitap harita almadan kendimi dışarı atıyorum
Hava karararı yaklaşık 4 çeyrek olmuş..istikamet emevi camii.
Yaşlıca bir amcaya soruyorum.
Tarifine göre veya benim anladığıma en doğrusu kafama kalbime göre karanlık.ıssız dar sokaklarda emevi camiini arıyorum..
Solumdaki daha dar daha karanlık sokağın ilersinde yeşil bir ışık görüyorum.sokağa girip girmemekte tereddüt ediyorum.sokak tarlabaşının tenha tekinsiz sokaklarından daha ürkütücü o an.karşıdan gelen kadın siületini görünce girmeye karar veriyorum.aynı anda çok eski bir araç 2 manevra ile dar sokağa giriyor.araç önde ben arkada ilerliyoruz.araç ilerde durup kapılar açılınca sokak bana kapanıyor.aracın arkasından benim yaşlarda (35) bir bey ve 2 hanımefendi iniyor.adama emevi camiini soruyorum.ortam aşırı karanlık ama arkamda kalan 2 hurinin ışığı ortamı biraz aydınlatıyor.adam bir an nasıl tarif ederimi düşünürken, arkamdaki hurilerden biri yabancımı diyor.geriye dönüp türküm deyince ikisi birden kikirdeşiyor.
Bundan sonrasını kaydedip
Van’ antep’e giderken dikkatli ol ne işin var oralarda; Suriye mi Allah Allah ciddimisin diyenlere seyrettirmek isterdim.bizi buralara getiren bu topraklarda ki misafirperverlik.
Şam’ın yıkık dökük evleri.dar sokakları arasında karanlıkta hiç tanımadığı ilk defa karşılaştığı birinden türküm lafını duyunca hemen yemeğe davet eden bir arap.aracın bagajındaki torbayı gösteriyor.anladığım kadarıyla tavuk pişireceklermiş.
çok ısrar ediyor.bol bol şükren arada şükran diyorum tarifi alıp ayrılıyorum.
Ne şam’ın şekeri, ne arabın yüzünden başka lafı olmayanlara kapak olsun.tirbuşonu daha sonra(seyyah fena gönderme yapmış yine)
Sonradan yemeği kabul etmediğim için pişman olmadım değil.aklınıza huriler gelmesin tavuktan dolayı tabiî ki
Yine ara sokaklar derken emevi camiinin bir minaresi gözüküyor.
Cami dış duvarını takip edip kapıyı buluyorum.ben içeri girmeye çalışırken görevli içerdekileri dışarı çıkarmaya çalışıyor.haliyle içeri giremiyoruz.sokakları arşınlamaya devam.insan kalabalığına kendimi bırakıyorum.arada yine ıssız sokak denemeleri.yan yana 2 dükkanın birinden taze karışık meyva suyu diğerinden katmer poğoçaya benzer içinde talı bir malzeme olan hamur işini götürüyorum
Gençler piyasa yapıyor gibi.yine sokaklar al nafara ya doğru gidiyorum.dışarısı ful.içeri giriyorum.
Masalcı ebu şadi yok ama koltuk ve kılıcı yerinde.1 tane hafif şay istiyorum ama o bile bünyeye ağır geliyor.ortamı havayı koklayıp çıkıyorum.
yine sokaklardayım.insanları ,ışıkları,sesleri takip ederek amaçsız dolaşıyorum.uzaktan enstrumantal müzik sesi geliyor.
Sesi takip ediyorum.
Önce sesler sonra renk ahenk ışıklar belirginleşiyor.sokağın ilersinde bir paravan ve önünde bembeyaz kıyafetleri ile 10 kadar aşçı duruyor.düğün olduğunu tahmin ediyorum girip girmemekte kararsızım derken aşçıların şaşkın bakışları arasında paravana doğru ilerliyorum.
Tam içeri girecekken çakallar vadisi puslunun Suriye setinden fırlamış zebellah gibi bir
Abi ile burun buruna geliyorum.
Tabi burun buruna sözün gelişi.benim burnum onun göğüs hizasında.o1-2 bir şey diyor bende bir şeyler geveliyorum.geri dönüyorum.başım önde.aşçılara bakmadan.kendime gülerek..
Ben sokaktan çıkarken motorize bir polis sokağa girince bu akşamlık bu kadar macera yeter deyip otel yoluna koyuluyorum.yol üstü dondurmacı bektaş çıkıyor karşıma.50 suri’ye böyük bir külah dondurmayı götürüyorum.bence dondurmada bir numara yok.neden meşhur olmuşsa
.hamidiye çarşısından çıkıp merce meydanında turladıktan sonra otelin o çok güzel avlusunda sırt çantalı gezginler arap ev sahipleri arasında bu satırları karalıyorum.arada İsveçli gençle laflıyoruz.ürdünden gelmiş sonra belki Türkiye diyor.güzel plan diyorum gülüyor.ilk gece şamdan anladığımız şam uyumuyor uyutmuyor.
Uyumuyor vatandaç geç saatlere kadar sokakta yiyor.geziyor.gençler kendince piyasa yapıyor.
Uyutmuyor kısmı yatakhanede konuştuğumuz Amerikalıdan.
Malum çatıdayız sağımız solumuz açık. Yakındada bir cami var.sabah ezanı uyutmuyormuş.
Kendince haklı tabi .kız arkadaşı uyarıyor aşkım börtü böceğim o türk Müslüman deyince bizimkinin jeton düşüyor.
Gülerek benim için problem değil diyorum.neyse yatma zamanı uyurmuyuz uyursak ne zaman ?
Yatıyoruz dedik ama yatamadık.onur isimli bir türkle tanışıyorum..iskoçyada beraber mastır yaptıkları Çinli arkadaşıyla birlikte geziyorlar.
Çinlinin adını unuttum demeyeceğim zaten hiç anlamadım.çinli tr iran lübnanı tek başına gezmiş.suriyede onur ile buluşmuşlar.ankaradan diyarbakıra trenle giderken geçen yaklaşık 2 gününü ömrümün en güzel günleri diye tanımlıyor.bizimkiler elleriyle beslemişler yol boyu
ilgi alaka.had safhadaymış.birde Beyrut kızlarını unutamıyor.onlardan bahsederken kanı damarlarında daha hızlı dolaşıyor gibi .
Arada onurun işaretiyle bana pekte yabancı olmadığım bir kelime kullanıyor ama tamda anlayamıyorum.”bi ..tir git” diyormuş.sonunda çözdüm.mideme gülmekten kramp girdi.
Bir küfür bu kadarmı tatlı söylenir kardeşim 2:00 a kadar lafladık.gezi planları nereye gittik ne gördük ne yaşadık.2 gündür yollarda olup yorgun olmama rağmen uyku rehaveti çökmedi konuştukça kunuştuk laf lafı açtı.
Gece 1-2 defa uyanarak butik otelimizin sabun kokulu odasında uyanıyorum veya öyle düşlüyorum.
Aslında gerçek düşten daha güzel.sağda solda sırt çantaları.musait yerlerde havlular.yerde terlik ayakkabı çorap.elbise.
al rabia otelin avlusu
Yazmak , başlayıp yazabilmek daha zor gibi.-net’e aktarmak en zoru
Alanya da bedeni nadasa yatırdıktan sonra Hatay yolundayız.Suriye’ye girmeden farklı bir iklimdeyiz şimdiden.Otobüste Arapça konuşamayan tek kişi benim gibi.Aynı durum Hatay otogarda daha bariz ortada.Kim Türkiye , kim Suriye vatandaşı belli değil.
İnsanlar, hal,hareket,tavır çok benzer.
6-7 saat sürecek şam yolculuğu 15 tl.
Sudan değil ama tr deki benzinden ucuz..
5 çeyrek saatte iki kapıdaki işlem tamam.Suriyedeyiz
Suriye den ilk izlenimler ; bol taşlı çorak arazi.arada fıstık zeytin ağaçları .
Terk edilmiş gibi duran benzin istasyonları,oto tamircileri,atölyeler.
Yollar Türkiye’dekilere benzer.çift gidiş,çift geliş ama ortadaki kısımlar mezbelelik gibi.
Yol ortasındaki çöplerden plastiklerden Hatay dan şam’a yol olur herhalde.
Kendince düzeni olan düzensiz bir trafik(seyyah anlatmak istedediğini anlatabilmiştir umarım )çok çok eski araçların yanında arada lüx araçlar.zaman tünelinde gibiyiz.
Şam harasta garaj dayız.
Hedef al Rabia hotel.
Otobüste Suriye de okuyan Hüseyin isimli arkadaştan “iftah addeti” taksimetreyi aç demeyi öğrenmişiz.taksiciler bana.ben taksicilere çöküyorum.
SSBB nin ruhu içime girmiş gibi.
200 suri diyen taksiciye 100 suri teklif edince bagaj kapağını söylenerek sert bir şekilde kapatıyor.150 suri’ye(Suriye poundu) diğeri ile anlaşıyoruz.
Oteli bilmediği için 2 taksi şöförüne soruyor.kitapta ki haritadan yerini gösteriyorum ok diyor.yol da el eden bir genci daha alıyor.az ilerleyince teli çalıyor.bizimki sağa çekiyor.bir bayanla uzun süre yüksek tondan konuşuyor.kadınlar her yerde aynı demek ki(seyyah ilk göndermeyi kadınlara yaptı sonumuz hayr olsun kadınları anlayamadık bekar kaldık)
Şöförün kafayı bir güzel ütülüyor anlaşılan yoldan aldığımız genç hadi gidelim falan deyince tekrar yoldayız.
Genişce bir caddenin kenarında Aracın girmediği bir sokak başında durup geldiğimizi söylüyor.benim rahatım yerinde inmem burada deyince orada dikilen birine sesleniyor.doğrulatıyoruz otel bu sokakta..ücreti ödeyip iniyorum.
Al Rabia dolu.10 metre aşağısındaki al haramein dolu. El gazal dolu çatıda yer var.
Al Rabia daki hossam’ın yönlendirmesi sonucu gittiğim al selam ver selam gibi bir ismi olan(seyyah al rabiaya dönüp hossama otelin ismini bu şekilde söyleyince baştan anlamadı sonra baya bir güldü) otel 1200 suri.
Neticede ilk göz ağrımız al rabiaya dönüyorum.
Hossam canım ciğerim bak sağa sola ,vardır kenarda köşede bir yer babında bir şeyler söylüyorum.arapçamı İngilizcemi Türkçemi sormayın.
Defteri eviriyor çeviriyor ok diyor çatı katındaki yatak +kahvaltıya 8 $ anlaşıyoruz.
Çantaları soruyorum rahat ol güvende problem olmaz diyor.odama çıkıp,pardon çatıya çıkıp yaklaşık 20 yataklık yatakhanedeki yatağımın altına çantaları bırakıp yanıma kitap harita almadan kendimi dışarı atıyorum
Hava karararı yaklaşık 4 çeyrek olmuş..istikamet emevi camii.
Yaşlıca bir amcaya soruyorum.
Tarifine göre veya benim anladığıma en doğrusu kafama kalbime göre karanlık.ıssız dar sokaklarda emevi camiini arıyorum..
Solumdaki daha dar daha karanlık sokağın ilersinde yeşil bir ışık görüyorum.sokağa girip girmemekte tereddüt ediyorum.sokak tarlabaşının tenha tekinsiz sokaklarından daha ürkütücü o an.karşıdan gelen kadın siületini görünce girmeye karar veriyorum.aynı anda çok eski bir araç 2 manevra ile dar sokağa giriyor.araç önde ben arkada ilerliyoruz.araç ilerde durup kapılar açılınca sokak bana kapanıyor.aracın arkasından benim yaşlarda (35) bir bey ve 2 hanımefendi iniyor.adama emevi camiini soruyorum.ortam aşırı karanlık ama arkamda kalan 2 hurinin ışığı ortamı biraz aydınlatıyor.adam bir an nasıl tarif ederimi düşünürken, arkamdaki hurilerden biri yabancımı diyor.geriye dönüp türküm deyince ikisi birden kikirdeşiyor.
Bundan sonrasını kaydedip
Van’ antep’e giderken dikkatli ol ne işin var oralarda; Suriye mi Allah Allah ciddimisin diyenlere seyrettirmek isterdim.bizi buralara getiren bu topraklarda ki misafirperverlik.
Şam’ın yıkık dökük evleri.dar sokakları arasında karanlıkta hiç tanımadığı ilk defa karşılaştığı birinden türküm lafını duyunca hemen yemeğe davet eden bir arap.aracın bagajındaki torbayı gösteriyor.anladığım kadarıyla tavuk pişireceklermiş.
çok ısrar ediyor.bol bol şükren arada şükran diyorum tarifi alıp ayrılıyorum.
Ne şam’ın şekeri, ne arabın yüzünden başka lafı olmayanlara kapak olsun.tirbuşonu daha sonra(seyyah fena gönderme yapmış yine)
Sonradan yemeği kabul etmediğim için pişman olmadım değil.aklınıza huriler gelmesin tavuktan dolayı tabiî ki
Yine ara sokaklar derken emevi camiinin bir minaresi gözüküyor.
Cami dış duvarını takip edip kapıyı buluyorum.ben içeri girmeye çalışırken görevli içerdekileri dışarı çıkarmaya çalışıyor.haliyle içeri giremiyoruz.sokakları arşınlamaya devam.insan kalabalığına kendimi bırakıyorum.arada yine ıssız sokak denemeleri.yan yana 2 dükkanın birinden taze karışık meyva suyu diğerinden katmer poğoçaya benzer içinde talı bir malzeme olan hamur işini götürüyorum
Gençler piyasa yapıyor gibi.yine sokaklar al nafara ya doğru gidiyorum.dışarısı ful.içeri giriyorum.
Masalcı ebu şadi yok ama koltuk ve kılıcı yerinde.1 tane hafif şay istiyorum ama o bile bünyeye ağır geliyor.ortamı havayı koklayıp çıkıyorum.
yine sokaklardayım.insanları ,ışıkları,sesleri takip ederek amaçsız dolaşıyorum.uzaktan enstrumantal müzik sesi geliyor.
Sesi takip ediyorum.
Önce sesler sonra renk ahenk ışıklar belirginleşiyor.sokağın ilersinde bir paravan ve önünde bembeyaz kıyafetleri ile 10 kadar aşçı duruyor.düğün olduğunu tahmin ediyorum girip girmemekte kararsızım derken aşçıların şaşkın bakışları arasında paravana doğru ilerliyorum.
Tam içeri girecekken çakallar vadisi puslunun Suriye setinden fırlamış zebellah gibi bir
Abi ile burun buruna geliyorum.
Tabi burun buruna sözün gelişi.benim burnum onun göğüs hizasında.o1-2 bir şey diyor bende bir şeyler geveliyorum.geri dönüyorum.başım önde.aşçılara bakmadan.kendime gülerek..
Ben sokaktan çıkarken motorize bir polis sokağa girince bu akşamlık bu kadar macera yeter deyip otel yoluna koyuluyorum.yol üstü dondurmacı bektaş çıkıyor karşıma.50 suri’ye böyük bir külah dondurmayı götürüyorum.bence dondurmada bir numara yok.neden meşhur olmuşsa
.hamidiye çarşısından çıkıp merce meydanında turladıktan sonra otelin o çok güzel avlusunda sırt çantalı gezginler arap ev sahipleri arasında bu satırları karalıyorum.arada İsveçli gençle laflıyoruz.ürdünden gelmiş sonra belki Türkiye diyor.güzel plan diyorum gülüyor.ilk gece şamdan anladığımız şam uyumuyor uyutmuyor.
Uyumuyor vatandaç geç saatlere kadar sokakta yiyor.geziyor.gençler kendince piyasa yapıyor.
Uyutmuyor kısmı yatakhanede konuştuğumuz Amerikalıdan.
Malum çatıdayız sağımız solumuz açık. Yakındada bir cami var.sabah ezanı uyutmuyormuş.
Kendince haklı tabi .kız arkadaşı uyarıyor aşkım börtü böceğim o türk Müslüman deyince bizimkinin jeton düşüyor.
Gülerek benim için problem değil diyorum.neyse yatma zamanı uyurmuyuz uyursak ne zaman ?
Yatıyoruz dedik ama yatamadık.onur isimli bir türkle tanışıyorum..iskoçyada beraber mastır yaptıkları Çinli arkadaşıyla birlikte geziyorlar.
Çinlinin adını unuttum demeyeceğim zaten hiç anlamadım.çinli tr iran lübnanı tek başına gezmiş.suriyede onur ile buluşmuşlar.ankaradan diyarbakıra trenle giderken geçen yaklaşık 2 gününü ömrümün en güzel günleri diye tanımlıyor.bizimkiler elleriyle beslemişler yol boyu
ilgi alaka.had safhadaymış.birde Beyrut kızlarını unutamıyor.onlardan bahsederken kanı damarlarında daha hızlı dolaşıyor gibi .
Arada onurun işaretiyle bana pekte yabancı olmadığım bir kelime kullanıyor ama tamda anlayamıyorum.”bi ..tir git” diyormuş.sonunda çözdüm.mideme gülmekten kramp girdi.
Bir küfür bu kadarmı tatlı söylenir kardeşim 2:00 a kadar lafladık.gezi planları nereye gittik ne gördük ne yaşadık.2 gündür yollarda olup yorgun olmama rağmen uyku rehaveti çökmedi konuştukça kunuştuk laf lafı açtı.
Gece 1-2 defa uyanarak butik otelimizin sabun kokulu odasında uyanıyorum veya öyle düşlüyorum.
Aslında gerçek düşten daha güzel.sağda solda sırt çantaları.musait yerlerde havlular.yerde terlik ayakkabı çorap.elbise.
al rabia otelin avlusu