mete
Zirve
- Mesajlar
- 1,851
- Tepkime Puanı
- 4
Âdem-i merkeziyetçilik;
Prens Sabahattin etrafında toplanan bir kısım aydın ise, devlet içinde birçok azınlık ve etnik guruplar olduğunu bunlara federatif bölgeler kurularak iç işlerinde serbest bırakılacak bir yapıya kavuşturulması gerektiğini savunuyorlardı. Bir toplantılarında alınan karar şöyle idi: Osmanlı İmparatorluğunun her tarafında mahalli idareler ve milli muhtariyetler kurulmalıdır. Bunun gerçekleştirilmesi için düvel-i muazzamı’nın müdahalesi istenmelidir. Kendisi de bir devşirme çocuğu olan, Prens Sabahattin’in liderliğini yaptığı bu düşünce sitemi içerisinde toplananlar genellikle sistemden beslenen devşirmelerdi.
Günümüzde, mahalli teşkilatların güçlendirilerek ileride federasyonlara bölme fikrinin Avrupa Birliği istekleri arasında olduğu ve bu fikri savunan dikkate değer sayıda aydın geçinen insan olduğu göz önüne alındığında, Cumhuriyetle birlikte eski etkinliklerini kaybettiği düşünülen devşirmelerin hala yönetimde ne kadar etkili olduğu görülecektir. Dün düvel-i muazzamı’nın müdahalesini isteyenlerin torunları, bu gün Avrupa Birliğinin desteğini alarak çalışmalarına devam etmekteler.
Kısaca özetlenen bu fikir akımları içerisinde en tutarlısı şüphesiz Mustafa Kemal’in de aralarında olduğu aydınların savunduğu Türkçülük hareketi idi. Çünkü Osmanlıcılık hayal, devleti daha fazla parçalanmaya götürecek olan âdem-i merkeziyetçilik ise tehlikeli bir akımdı. Türkçülüğe alternatif olabilecek tek görüş ise ümmetçilikti, ancak II. Abdulhamid’in ortaya atarak siyasallaştırdığı Pan-İslamizm fikri Osmanlı hanedanının zaman, zaman savunduğu ve dayandığı bir fikir olmakla birlikte, günün gelişen şartları içerisinde geçerliliğini kaybetmiş ve Osmanlı’nın birliğini koruyamadığı gibi Türk insanının da enerjisini tüketmiş bir görüş idi. II. Abdulhamid’in tahttan indirilmesinden sonra İttihat Terakki Partisi devlet yönetimine tamamen hâkim olarak kendisine Türkçü- İslamcı çizgide bir siyasi yol çizdi. Yöneticilerinden her biri birer vatansever olan, ancak enkaz devralmış olan, devlet yönetiminde de fazla tecrübesi olmayan bu partinin başarısızlığı sebebiyle önce, 1911 yılında Afrika’da ki son eyalet Trablusgarp, sonra da 1912–13 yıllarında yapılan Balkan savaşları ile Makedonya ve Batı Trakya kaybedildi. Ve XVIII’nci yüz yıldan itibaren başlayan hızlı çöküşle birinci dünya savaşına gelindi.
Prens Sabahattin etrafında toplanan bir kısım aydın ise, devlet içinde birçok azınlık ve etnik guruplar olduğunu bunlara federatif bölgeler kurularak iç işlerinde serbest bırakılacak bir yapıya kavuşturulması gerektiğini savunuyorlardı. Bir toplantılarında alınan karar şöyle idi: Osmanlı İmparatorluğunun her tarafında mahalli idareler ve milli muhtariyetler kurulmalıdır. Bunun gerçekleştirilmesi için düvel-i muazzamı’nın müdahalesi istenmelidir. Kendisi de bir devşirme çocuğu olan, Prens Sabahattin’in liderliğini yaptığı bu düşünce sitemi içerisinde toplananlar genellikle sistemden beslenen devşirmelerdi.
Günümüzde, mahalli teşkilatların güçlendirilerek ileride federasyonlara bölme fikrinin Avrupa Birliği istekleri arasında olduğu ve bu fikri savunan dikkate değer sayıda aydın geçinen insan olduğu göz önüne alındığında, Cumhuriyetle birlikte eski etkinliklerini kaybettiği düşünülen devşirmelerin hala yönetimde ne kadar etkili olduğu görülecektir. Dün düvel-i muazzamı’nın müdahalesini isteyenlerin torunları, bu gün Avrupa Birliğinin desteğini alarak çalışmalarına devam etmekteler.
Kısaca özetlenen bu fikir akımları içerisinde en tutarlısı şüphesiz Mustafa Kemal’in de aralarında olduğu aydınların savunduğu Türkçülük hareketi idi. Çünkü Osmanlıcılık hayal, devleti daha fazla parçalanmaya götürecek olan âdem-i merkeziyetçilik ise tehlikeli bir akımdı. Türkçülüğe alternatif olabilecek tek görüş ise ümmetçilikti, ancak II. Abdulhamid’in ortaya atarak siyasallaştırdığı Pan-İslamizm fikri Osmanlı hanedanının zaman, zaman savunduğu ve dayandığı bir fikir olmakla birlikte, günün gelişen şartları içerisinde geçerliliğini kaybetmiş ve Osmanlı’nın birliğini koruyamadığı gibi Türk insanının da enerjisini tüketmiş bir görüş idi. II. Abdulhamid’in tahttan indirilmesinden sonra İttihat Terakki Partisi devlet yönetimine tamamen hâkim olarak kendisine Türkçü- İslamcı çizgide bir siyasi yol çizdi. Yöneticilerinden her biri birer vatansever olan, ancak enkaz devralmış olan, devlet yönetiminde de fazla tecrübesi olmayan bu partinin başarısızlığı sebebiyle önce, 1911 yılında Afrika’da ki son eyalet Trablusgarp, sonra da 1912–13 yıllarında yapılan Balkan savaşları ile Makedonya ve Batı Trakya kaybedildi. Ve XVIII’nci yüz yıldan itibaren başlayan hızlı çöküşle birinci dünya savaşına gelindi.