Ynt: Diyarbakır Ulu Camii
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Arapça adıyla (Camii Kebir) yani Ulu Camiyle ilgili olarak Seyahatname'sinde şu bilgiyi veriyor:
"Şehrin ortasında eski mâbed, Diyarbekir'in yüz suyu yâni Câmii Kebir. Mürevvihler birliktirler ki bu eski ibadet yeri, tâ Hazreti Musa zamanında yapılmıştır. Bahçe sütunlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde İbranice tarihi vardır. Kale her kimin eline geçmiş ise, yine bu mâbed,mâbed olarak kalmıştır. İçinde öyle ruhaniyat var ki bir kimse iki rekât namaz kılsa kabul olunduğuna kalbi şahitlik eder. Güya Haleb'in Ulu Camii, Şam'ın Emevî Camii, yahut Kudüs'ün Mescid-i Aksâ'sı, Mısır'ın Ezher Camii, İstanbul'un Ayasofya'sıdır.."
1045 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden ünlü İranlı gezgin Nâsır-ı Hüsrev ise, Sefername adlı eserinde Ulu Camiyi şöyle anlatıyor:
"Ulu Camii de karataşla yapılmıştır. Öyle mükemmel bir yapıdır ki, ondan daha düzgün, ondan daha sağlam yapılmasına imkan yoktur. Camiin içinde 200 küsur taş direk(sütun) vardır. Her direk yekpare taştandır. Direklerin üstüne hepsi taştan olmak üzere kemerler yapılmıştır. Kemerlerin önünde öbür direklerden kısa direkler, o büyük kemerlerin üstünde yine bir sıra küçük kemerler vardır. Bu mescidin bütün damları kubbelerle örtülmüş, her tarafı oyma işleriyle, nakışlarla süslenmiş,boyanmıştır. Mescidin ortasında büyük bir taş vardır, o taşın üstünde bir adam boyu yüksekliğinde, çevresi iki arşın gelen pek büyük yuvarlak taş bir havuz konmuştur. Havuzun ortasında prinç bir lüle vardır ki oradaki fıskiyeden berrak su fışkırır. O suyun nerden gelip nereye aktığı görünmez."