Poseidon’un yurdu ilk Cittaslow adası olmaya hazırlanıyor
Sibel BAL 21 Mart 2011
Gökçeada’nın sessizliği, sakin yaşamı kış aylarında daha çok hissediliyor. Mevsime rağmen ada rüzgarı dondurucu değil. Rum köylerinin boş sokaklarında yürürken buranın “Dünyanın en sakin adası” olduğunu bir kez daha anımsıyorsunuz... Puslu manzaralar, huzur, yerel lezzetler, taş Rum evleri, şarap, çekici ada atmosferinin Gökçeada’daki yansımaları. Denizden dar bir kara parçasıyla ayrılan Tuz Gölü manzarası ve flamingolar ise, gündoğumunda görülmeye değer.
[attachment=1]
Biz Ada’da demdeyiz / Deniz Yıldızı’nda / Yakamoz’da / Kalimera dedik / Çilingir Sofraları’na / Kaldırdık burcundan kadehleri / Güneşin kızıllığına /... / Yudumlayıp Madam’ın kahvesini / Ver elini Barba Yorgo’nun yeri / ... / Biz Ada’da demdeyiz / Biz Ada’da her gece / Şarap tanrısı gibiyiz...
Gökçeada’nın aylık Gizemya Gazetesi’nin kurucusu Naci Kaynar böyle yazıyor “Demdeyiz” şiirinde. 1992’de adaya yerleşen Kaynar, gazetesine ad olarak “Bilinmeyen yer” anlamında bir sözcük türetmiş. Gökçeada’nın doğal güzellikleriyle, tarihi dokusuyla, havasıyla, keşfedilmesi gereken bir ülke olduğunu söylüyor. “Turizmle uğraşanlar kışın işletmelerini gelecek sezona hazırlar, balıkçılar havaların uygun olduğu günlerde balığa çıkar. Ada merkezindeki Müslümanların bir kısmı memur. Esnaflar, günlük ticari faaliyetlerine devam eder. Adada hayvancılıkla uğraşan çok kişi var”.
ISSIZ RUM KÖYLERİ
Adanın Rum Köyleri, kış aylarında oldukça sessiz, sokakları neredeyse boş. Sadece alışverişe merkeze inmeye hazırlanan ya da köy meydanındaki kahveye, kiliseye gidenlerle karşılaşılıyor. Kaynar, kış aylarında Rum köylerinin sokaklarının fotoğrafçılar açısından cazip olduğunu hatırlatıyor: “Kışın adada kalan Rumlar akşam çok erken yatıp, sabah çok erken kalkar. Birçoğu zamanını evinde geçirir. İş görebilenler hayvanlarıyla ilgilenir. Akşam birkaç saatliğine kahvelerinde, pazar kiliselerinde bir araya gelirler.”
Rum Köyleri’ndeki yapılarının dış kısımları oldukça sade. Kiliselerin iç bölümleri etkileyici. Özellikle de Dereköy’de 1800’lerin başında inşa edilen Koimesis Tis Theotokos Kilisesi ve adanın en eski kilisesi, 230 yıllık Ayios Yioryios görülmeli.
Son yıllarda İstanbul, Ankara gibi şehirlerden pek çok şehir yorgunu Gökçeada’ya yerleşti. Kaleköy’de karşılaştımız Şule - Aziz Bengi çifti, iki yıl önce İstanbul’dan gelmiş. Şule Bengi, sakin kış günlerinde ada merkezinin buluşma noktası olduğunu anlatıyor: “Adada yerleşimin dağınık olması, insan ilişkilerini de etkiliyor. Merkezde buluşup sohbet ediyor, alışveriş yapıyorlar. Kışın sakinliği içinde yapılabilecek en güzel şey ise insanın kendini gerçekleştirme çabası. Herkes işi, gücü ve hayalleriyle kendi adasına çekilir.” Bengi çifti Yukarı Kaleköy’deki atölyelerinde Gökçeada’da yetişen bitkiler ve yerel zeytinyağıyla sabun yapıyor. Ada florasına ait kokuları içeren sabunların yapımını izlemek isterseniz, İmroza Sabun Atölyesi’ni ziyaret edebilirsiniz...
BARBA YORGO, BU YIL ROSE ŞARAP ÜRETECEK
Gökçeada’da son yıllarda organik tarımın teşvik edilmesiyle, bu alanda pek çok küçük işletme faaliyete geçti. Şarap, bal, zeytin, zeytinyağı, meyve-sebze, reçel gibi pek çok organik gıda maddesi üretiliyor. Bunlar merkezdeki Elta-Ada, Etis ve Ekozey mağazalarında satılıyor. Pazar günleri kurulan semt pazarında da bu ürünleri bulmak mümkün. Nusret Avcı, organik tarım yapılan Etis Çiftliği’nin ve Nusretbey şaraplarının sahibi. O da Gökçeada için hâlâ keşfedilmemiş bir ada” diyenlerden... Avcı, Gökçeada’nın mikroklimasının bağcılık ve şarap üretimine uygun olduğunu savunuyor. Adada toplam 850 üzüm bağı var. Barba Yorgo, adanın en lezzetli şaraplarından... 2007’de fabrikasını açan Tepeköylü Barba Yorgo, kırmızı ve beyaz şarapların yanı sıra, bu yıl rose şarap üretimine hazırlanıyor. 1958’de çalışmak için İstanbul’a giden Barba Yorgo, 1996’da geri dönmüş. Çok şehir gezdiğini ve yaşamak isteyeceği tek mekanın Gökçeada olduğunu anlatıyor. “Bizim köyümüz bitmek üzereydi. Canlandırdım. Adada ilk şarabı ben yaptım. Gökçeada çok güzel bir yer. Çok yer gezdim, fakat hep burası. Kışın şömineyi yakıyorum, kitaplarım var. Ben çok bağlıyım buraya... ”
Havalar soğuduğunda Gökçeadalılar kahvelere kapanıyor. Meşhur dibek kahvesi eşliğinde gün boyu sohbet ediyor, oyun oynuyor. Kahve değirmenleri yaygınlaşmadan önce çekirdekler büyük taş havanlarda dövülürmüş. Bugün merkezdeki Lezzet Durağı isimli kafede, Zeytinliköy’deki Madamın Kahvesi’nde dibekte öğütülen kahveler pişiriliyor. Madam Evstratia’nın torunu Okan Gündoğan’ın söylediğine bakılırsa bu yöntem kahveye özel tat kazandırıyor: “Yeşil kahve çekirdeğini kavuruyoruz. Granitten oyulmuş havanda demir ya da ahşap tokmakla dövüyoruz. Öğütülmüş kahveyi elekten geçiriyoruz. İşte bu kahveye özellik katıyor.” Madamın Kafesi’nde yazın yerel lezzetlerden ciciryayı da tatmak mümkün. Taze keçi peyniri, zeytinyağı ve taze nane ile yapılan bir tür pide bu. Zeytinliköy’deki Zeus Otel, kışın da konuklarına cicirya sunuyor.
Efibadem kurabiyesi Gökçeada’yla özdeşleşen bir başka lezzet. Yunanistan’ın meşhur Kavala kurabiyesine benziyor. Badem ve tereyağı ile yapılıyor. Merkezdeki Meydani Pastanesi’nde efibademi tadabilirsiniz.
Kıyı balıkçılığının geliştiği adada mercan, istavrit, kolyos, çupra ve lüfer dahil 150’ye yakın balık türü avlanıyor. Merkeze dört kilometre uzaklıktaki balıkçı köyü Kaleköy’ün balık restoranları kış aylarında da açık.
[attachment=2]
MERKEZDEKİ OTELLER KIŞ BOYU AÇIK
Kışın köylerdeki pansiyonlar kapalı. Ada merkezi, Yeni ve Bademli köylerindeki oteller ise yıl boyunca açık. Adadaki otel ve pansiyon sahiplerinin, organik ürünlerin yanı sıra doğal kaynakların kullanımı konusunda da oldukça bilinçli hareket etmeye başladıkları görülüyor. Örneğin merkeze dört kilometre uzaklıktaki Yeşil Vadi Pansiyon, sadece güneş enerjisi kullanıyor. Sahibi, aynı zamanda 18 Mart Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Meslek Yüksekokul’unda öğretim görevlisi olan Coşkun Kayabalı “İnsanları dünyanın kıt kaynaklarını verimli ve tasarruflu kullanmaya teşvik ediyoruz” diyor. Sadece organik ürünlerin sunulduğu pansiyona kışın kimi doğaseverler uyku tulumlarıyla geliyor. Gökçeada’ya Çanakkale’den deniz otobüsü, Kabatepe Limanı’ndan arabalı feribotla ulaşım sağlanıyor. Kış aylarında şiddetli rüzgarda seferler iptal edilebiliyor. Sefer saatleri ve iptaller konusunda Gestaş’ın web sitesinden bilgi alınabilir. (www.gestasdenizulasim.com.tr)
CITTASLOW ADAYI
İtalya’da 1999’da kurulan Cittaslow (Yavaş Şehir) ağına bağlı başta İtalya olmak üzere, aralarında Almanya, Avustralya, İngiltere, Norveç, Polonya ve Yeni Zelanda’nın da bulunduğu 23 ülkeden 130’u aşkın kent var. Cittaslow, küreselleşmenin sonucunda gittikçe homojenleşen dünyaya karşı, yerel özelliklerini, dokularını korumak isteyen kent ve kasabaların katıldığı bir hareket. Logosu salyangoz olan Cittaslow ağının şu anda Türkiye’deki tek temsilcisi Seferihisar. Gökçeada Belediyesi Cittaslow Temsilcisi Prof. Dr. Rıdvan Yurtseven’den aldığımız bilgiye göre, geçen ay Cittaslow ağına dahil olabilmek için adada gerekli tüm kriterler tamamlandı başvuru yapıldı. Eğer başvuru kabul edilirse, Gökçeada, haziranda Polonya’daki Uluslararası Cittaslow Konferansı’nda sertifika alacak. Dünyanın ilk Cittaslow adası olacak. Cittaslow kriterleri arasında, özellikle alternatif enerji kaynaklarının kullanılması yoluyla enerji tasarrufu, yerel bitkilerin yetiştirilmesi, gürültülü alanlarda gürültünün kontrol edilmesi, organik tarımın geliştirilmesi, yerel topraklarda üretilmiş ürünlerin kullanılması, yerel ürünlerin tespit edilmesi ve bu ürünlerin ticarileşmesi için destek sağlanması, yerel kültürel etkinliklerin teşvik edilmesi gibi plan ve projeler oluşturulması yer alıyor.
********************************************************************************************
Alıntı:
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/17320117.asp?gid=56
Cavid Sezen
Sibel BAL 21 Mart 2011
Gökçeada’nın sessizliği, sakin yaşamı kış aylarında daha çok hissediliyor. Mevsime rağmen ada rüzgarı dondurucu değil. Rum köylerinin boş sokaklarında yürürken buranın “Dünyanın en sakin adası” olduğunu bir kez daha anımsıyorsunuz... Puslu manzaralar, huzur, yerel lezzetler, taş Rum evleri, şarap, çekici ada atmosferinin Gökçeada’daki yansımaları. Denizden dar bir kara parçasıyla ayrılan Tuz Gölü manzarası ve flamingolar ise, gündoğumunda görülmeye değer.
[attachment=1]
Biz Ada’da demdeyiz / Deniz Yıldızı’nda / Yakamoz’da / Kalimera dedik / Çilingir Sofraları’na / Kaldırdık burcundan kadehleri / Güneşin kızıllığına /... / Yudumlayıp Madam’ın kahvesini / Ver elini Barba Yorgo’nun yeri / ... / Biz Ada’da demdeyiz / Biz Ada’da her gece / Şarap tanrısı gibiyiz...
Gökçeada’nın aylık Gizemya Gazetesi’nin kurucusu Naci Kaynar böyle yazıyor “Demdeyiz” şiirinde. 1992’de adaya yerleşen Kaynar, gazetesine ad olarak “Bilinmeyen yer” anlamında bir sözcük türetmiş. Gökçeada’nın doğal güzellikleriyle, tarihi dokusuyla, havasıyla, keşfedilmesi gereken bir ülke olduğunu söylüyor. “Turizmle uğraşanlar kışın işletmelerini gelecek sezona hazırlar, balıkçılar havaların uygun olduğu günlerde balığa çıkar. Ada merkezindeki Müslümanların bir kısmı memur. Esnaflar, günlük ticari faaliyetlerine devam eder. Adada hayvancılıkla uğraşan çok kişi var”.
ISSIZ RUM KÖYLERİ
Adanın Rum Köyleri, kış aylarında oldukça sessiz, sokakları neredeyse boş. Sadece alışverişe merkeze inmeye hazırlanan ya da köy meydanındaki kahveye, kiliseye gidenlerle karşılaşılıyor. Kaynar, kış aylarında Rum köylerinin sokaklarının fotoğrafçılar açısından cazip olduğunu hatırlatıyor: “Kışın adada kalan Rumlar akşam çok erken yatıp, sabah çok erken kalkar. Birçoğu zamanını evinde geçirir. İş görebilenler hayvanlarıyla ilgilenir. Akşam birkaç saatliğine kahvelerinde, pazar kiliselerinde bir araya gelirler.”
Rum Köyleri’ndeki yapılarının dış kısımları oldukça sade. Kiliselerin iç bölümleri etkileyici. Özellikle de Dereköy’de 1800’lerin başında inşa edilen Koimesis Tis Theotokos Kilisesi ve adanın en eski kilisesi, 230 yıllık Ayios Yioryios görülmeli.
Son yıllarda İstanbul, Ankara gibi şehirlerden pek çok şehir yorgunu Gökçeada’ya yerleşti. Kaleköy’de karşılaştımız Şule - Aziz Bengi çifti, iki yıl önce İstanbul’dan gelmiş. Şule Bengi, sakin kış günlerinde ada merkezinin buluşma noktası olduğunu anlatıyor: “Adada yerleşimin dağınık olması, insan ilişkilerini de etkiliyor. Merkezde buluşup sohbet ediyor, alışveriş yapıyorlar. Kışın sakinliği içinde yapılabilecek en güzel şey ise insanın kendini gerçekleştirme çabası. Herkes işi, gücü ve hayalleriyle kendi adasına çekilir.” Bengi çifti Yukarı Kaleköy’deki atölyelerinde Gökçeada’da yetişen bitkiler ve yerel zeytinyağıyla sabun yapıyor. Ada florasına ait kokuları içeren sabunların yapımını izlemek isterseniz, İmroza Sabun Atölyesi’ni ziyaret edebilirsiniz...
BARBA YORGO, BU YIL ROSE ŞARAP ÜRETECEK
Gökçeada’da son yıllarda organik tarımın teşvik edilmesiyle, bu alanda pek çok küçük işletme faaliyete geçti. Şarap, bal, zeytin, zeytinyağı, meyve-sebze, reçel gibi pek çok organik gıda maddesi üretiliyor. Bunlar merkezdeki Elta-Ada, Etis ve Ekozey mağazalarında satılıyor. Pazar günleri kurulan semt pazarında da bu ürünleri bulmak mümkün. Nusret Avcı, organik tarım yapılan Etis Çiftliği’nin ve Nusretbey şaraplarının sahibi. O da Gökçeada için hâlâ keşfedilmemiş bir ada” diyenlerden... Avcı, Gökçeada’nın mikroklimasının bağcılık ve şarap üretimine uygun olduğunu savunuyor. Adada toplam 850 üzüm bağı var. Barba Yorgo, adanın en lezzetli şaraplarından... 2007’de fabrikasını açan Tepeköylü Barba Yorgo, kırmızı ve beyaz şarapların yanı sıra, bu yıl rose şarap üretimine hazırlanıyor. 1958’de çalışmak için İstanbul’a giden Barba Yorgo, 1996’da geri dönmüş. Çok şehir gezdiğini ve yaşamak isteyeceği tek mekanın Gökçeada olduğunu anlatıyor. “Bizim köyümüz bitmek üzereydi. Canlandırdım. Adada ilk şarabı ben yaptım. Gökçeada çok güzel bir yer. Çok yer gezdim, fakat hep burası. Kışın şömineyi yakıyorum, kitaplarım var. Ben çok bağlıyım buraya... ”
Havalar soğuduğunda Gökçeadalılar kahvelere kapanıyor. Meşhur dibek kahvesi eşliğinde gün boyu sohbet ediyor, oyun oynuyor. Kahve değirmenleri yaygınlaşmadan önce çekirdekler büyük taş havanlarda dövülürmüş. Bugün merkezdeki Lezzet Durağı isimli kafede, Zeytinliköy’deki Madamın Kahvesi’nde dibekte öğütülen kahveler pişiriliyor. Madam Evstratia’nın torunu Okan Gündoğan’ın söylediğine bakılırsa bu yöntem kahveye özel tat kazandırıyor: “Yeşil kahve çekirdeğini kavuruyoruz. Granitten oyulmuş havanda demir ya da ahşap tokmakla dövüyoruz. Öğütülmüş kahveyi elekten geçiriyoruz. İşte bu kahveye özellik katıyor.” Madamın Kafesi’nde yazın yerel lezzetlerden ciciryayı da tatmak mümkün. Taze keçi peyniri, zeytinyağı ve taze nane ile yapılan bir tür pide bu. Zeytinliköy’deki Zeus Otel, kışın da konuklarına cicirya sunuyor.
Efibadem kurabiyesi Gökçeada’yla özdeşleşen bir başka lezzet. Yunanistan’ın meşhur Kavala kurabiyesine benziyor. Badem ve tereyağı ile yapılıyor. Merkezdeki Meydani Pastanesi’nde efibademi tadabilirsiniz.
Kıyı balıkçılığının geliştiği adada mercan, istavrit, kolyos, çupra ve lüfer dahil 150’ye yakın balık türü avlanıyor. Merkeze dört kilometre uzaklıktaki balıkçı köyü Kaleköy’ün balık restoranları kış aylarında da açık.
[attachment=2]
MERKEZDEKİ OTELLER KIŞ BOYU AÇIK
Kışın köylerdeki pansiyonlar kapalı. Ada merkezi, Yeni ve Bademli köylerindeki oteller ise yıl boyunca açık. Adadaki otel ve pansiyon sahiplerinin, organik ürünlerin yanı sıra doğal kaynakların kullanımı konusunda da oldukça bilinçli hareket etmeye başladıkları görülüyor. Örneğin merkeze dört kilometre uzaklıktaki Yeşil Vadi Pansiyon, sadece güneş enerjisi kullanıyor. Sahibi, aynı zamanda 18 Mart Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Meslek Yüksekokul’unda öğretim görevlisi olan Coşkun Kayabalı “İnsanları dünyanın kıt kaynaklarını verimli ve tasarruflu kullanmaya teşvik ediyoruz” diyor. Sadece organik ürünlerin sunulduğu pansiyona kışın kimi doğaseverler uyku tulumlarıyla geliyor. Gökçeada’ya Çanakkale’den deniz otobüsü, Kabatepe Limanı’ndan arabalı feribotla ulaşım sağlanıyor. Kış aylarında şiddetli rüzgarda seferler iptal edilebiliyor. Sefer saatleri ve iptaller konusunda Gestaş’ın web sitesinden bilgi alınabilir. (www.gestasdenizulasim.com.tr)
CITTASLOW ADAYI
İtalya’da 1999’da kurulan Cittaslow (Yavaş Şehir) ağına bağlı başta İtalya olmak üzere, aralarında Almanya, Avustralya, İngiltere, Norveç, Polonya ve Yeni Zelanda’nın da bulunduğu 23 ülkeden 130’u aşkın kent var. Cittaslow, küreselleşmenin sonucunda gittikçe homojenleşen dünyaya karşı, yerel özelliklerini, dokularını korumak isteyen kent ve kasabaların katıldığı bir hareket. Logosu salyangoz olan Cittaslow ağının şu anda Türkiye’deki tek temsilcisi Seferihisar. Gökçeada Belediyesi Cittaslow Temsilcisi Prof. Dr. Rıdvan Yurtseven’den aldığımız bilgiye göre, geçen ay Cittaslow ağına dahil olabilmek için adada gerekli tüm kriterler tamamlandı başvuru yapıldı. Eğer başvuru kabul edilirse, Gökçeada, haziranda Polonya’daki Uluslararası Cittaslow Konferansı’nda sertifika alacak. Dünyanın ilk Cittaslow adası olacak. Cittaslow kriterleri arasında, özellikle alternatif enerji kaynaklarının kullanılması yoluyla enerji tasarrufu, yerel bitkilerin yetiştirilmesi, gürültülü alanlarda gürültünün kontrol edilmesi, organik tarımın geliştirilmesi, yerel topraklarda üretilmiş ürünlerin kullanılması, yerel ürünlerin tespit edilmesi ve bu ürünlerin ticarileşmesi için destek sağlanması, yerel kültürel etkinliklerin teşvik edilmesi gibi plan ve projeler oluşturulması yer alıyor.
********************************************************************************************
Alıntı:
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/17320117.asp?gid=56
Cavid Sezen