AKUT Başkanı, 99 depremindeki popülerlikten sonra önlerine çıkarılan engelleri ntvmsnbc'ye anlattı: Hayatımda her şey çok iyi gidiyordu; 99 depreminde 220 insanı kurtardık ve AKUT bir anda kahraman ilan edildi. Ama sonra...
[attachment=1]
YASEMİN ARPA
ntvmsnbc
1000'e yakın gönüllü, 18 ekiple Bodrum'daki orman yangınından, Antalya'daki dağ paraşütü kazasına, Giresun'daki sel felaketine, yani nerede felaket varsa orada imdada yetişen AKUT, devletin yapması gereken arama-kurtarma işini gönüllü üstlenmiş bir sivil toplum kuruluşu. 1996'da kurulsa da asıl adının duyulması, 1999'daki İzmit depreminden sonra oldu. Arama kurtarma konusunda kamuya yararlı tek dernek olan AKUT, sanıldığı gibi sadece felaketlerle uğraşmıyor, bir o kadar da bürokrasi ve engelleriyle uğraşıyor.
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi'nin “Örgütlenme Özgürlüğü Kampanyası” nda söz alan AKUT'un kurucusu Nasuh Mahruki, resmi kurumların önlerine çıkardığı akıl almaz çok sayıda engelden yakındı.
99 depremine kadar her şeyin çok iyi gittiğini söyleyen Mahruki'ye, "Bu sorunlarla uğraşırken azminiz kırılmıyor mu?" diye sorduğumuzda son kitabının adıyla yanıtlıyor bizi: "Bizim azmimizi kırabilecek hiçbir şey yok bu dünyada. Vatanımızı karşılıksız seviyoruz. Kitabımın adındaki gibi, 'Vatan, lafla değil eylemle sevilir'. Sadece heyecanlı gençler spor olsun diye arama-kurtarma yapan insanlar değiliz. Biz ülkemizi, insanlarımızı sevdiğimiz için onlara karşı kendimizi sorumlu hissettiğimiz için böyle bir sorumluluğun altına giriyoruz."
99 DEPREMİNDEN SONRA KAHRAMAN İLAN EDİLDİK
96’da AKUT’u kurduk, 28 yaşımdaydım. Ve hakikaten hayatımda her şey çok iyi gidiyordu; hep başarı, başarı… 99 depreminde de AKUT olarak Türkiye’nin en çaresiz zamanlarında gerçekten hizmetlerimiz oldu. 220 insanı kurtardık. Binlerce insanı örgütleyerek yardım dağıtma çalışmalarını koordine ettik. 99 depreminden sonra AKUT bir anda kahraman ilan edildi. Ki bizim hiç öyle kahraman durumumuz yok, biz ülkemizi, insanlarımızı seviyoruz. Ve gönüllü ve karşılıksız olarak hizmet etmeye çalışıyoruz ülkemize.
NE KADAR BELDEN AŞAĞI VURUŞ VARSA...
O dönemdeki o boşluğu doldurmamız, Türkiye’nin en zor zamanlarında o boşluğu ciddi şekilde doldurmamız, Türkiye’de insanların sevgisini ve sempatisini kazandı. O zamanlar TESEV’in yaptığı güvenirlik anketinde TÜrk Silahlı Kuvvetleri ile beraber Türkiye’nin en güvenilir kurumu seçildi iki yıl üstüste. O dönemde TBMM’nin, hükümetin, medyanın güvenirliği en alt seviyedeydi, AKUT’un en üst seviyedeydi. Buraya kadar AKUT’un hayatında her şey çok iyiydi, o günden sonra hayatımız değişti. Türkiye’nin en güvenilir kurumu seçildiğimiz andan itibaren, bir anda olay değişti bize karşı. Benim Ermeni -Yahudi olduğum söylentisini çıkardılar. Ben Everest’e çıkan dünyadaki ilk Müslüman dağcıyım. Ona rağmen adım orjinal geliyor insanlara. "Yok AKUT Yahudi örgütüdür, şov yapıyorlar, bunların hepsi zengin çocuklarıdır" gibi... Ne kadar ipe sapa gelmez ve belden aşağı vuruş varsa hepsini yaptılar.
ELİMİZ KOLUMUZ KAN İÇİNDE ÇALIŞIRKEN...
Dönemin sağlık bakanı, “AKUT'çular şov yapıyor, haklarında soruşturma açtıracağım" dedi. Kamuoyunun çok da tepkisini çekti. Biz elimiz kolumuz kan içinde, aç-susuz yemeden içmeden, uyumadan çalışıyoruz orada. Neyse… İstanbul’a geldik. İstanbul Valiliği AKUT’un bütün hesaplarına el koydu. 10 gün sonra... Biz enkazın oradan geldik, elimiz kolumuz hala yara bere içinde, elimize bir tebliğ ulaştı, “Bütün banka hesaplarınız dondurulmuştur” diye. Dönemin İstanbul Valisi ile çok sert bir telefon konuşması geçti aramızda. Araya üst düzey siyasiler girdi, Devlet Bahçeli girdi ve o hesapların açılacağının garantisini verdiler ve biz olayı büyütmeden kapattık.
EĞİTİMİ AMERİKA'DAN GETİRDİK DİYE...
Ondan sonra üç üyemizi Amerika’ya yolladık. Çünkü Türkiye’de hiç kimse enkaz aramayı doğru dürüst bilmiyor. Sivil savunma 110 kişi ile çok küçük bir ekipleri var. Ama yeni ve ileri bilgilere sahip değiller. Ve Amerika’nın 85 Meksiko City depreminden sonra geliştirdiği bir model var: Vatandaşı arama kurtarma konusunda eğitmek ve kullanmak. Çünkü kitlesel felaketlerde 48 saat- 72 saat profesyonul ekipler yetişemeyebiliyor. O zaman yurttaş kendi dayanışmasıyla komşusuna yardımcı oluyor, mahalleli çözüyor bu işi. Bunu geliştirmek için, Meksiko City depreminden sonra Toplum Afet Mücadele Takımı diye bir eğitim veriyorlar. Bu eğitimi Türkiye’ye ilk defa biz getirdik. Üç eğitmen yolladık. 11 tane kursu Türkiye’ye getirdiler. Biz çok mutluyuz, Türkiye’de olmayan bir değeri Türkiye’ye kazandırdık diye. Bizden sonra İTÜ ve Boğaziçi de getirdi ve Mahalle Gönüllüleri Eğitimi Programı, hep bu eğitimlerle veriliyor.
Türkiye’de olmayan bir şeyi tutup da Amerika’dan kendi kaynaklarımızla getirdik, İstanbul Valiliği hakkımızda 1 yıl hapis cezasıyla soruşturma açtırdı. 7 kişi birden çıktık mahkemeye, 1 yıl hapisle yargılandık. Depremde her yer yıkılmış, konunun aciliyeti nedeniyle biz bu konuyu taşımak istiyoruz buraya, çok iyi niyetle yapılmış bir şey. Bize sorsalar, “Valla bilmiyorduk” diyebileceğimiz bir konuyu mahkemeye kadar taşıdılar.
Bunun gibi pek çok şey yapıldı bunun sonrasında da. 10. yılımızı kutladık, çok mutluyuz, 10 yıldır ayakta kalan ve giderek büyüyen bir STK’yız. Ve 10. yılımızda tekrar televizyonlara çıkalım, bir kamu slotu hazırladık, 'biz 10 yıldır devam ediyoruz, bağış yapın, size hizmet etmeye devam ediyoruz' diye. Ve RTÜK buna izin vermedi. Yani biz kendi ülkemizin televizyonlarına bağış toplamak için çıkartılmadık. Aynı RTÜK'ün Başkanı Zahit Akman, Deniz Feneri için ses çıkarmadı. Ve biz RTÜK’ü mahkemeye verdik, kazandık. 200 bin lira tazminat davası açtık, sonuçlanmasını bekliyoruz.
Mahruki, arama- kurtarma çalışmalarının olmazsa olmazı araçlar için motorlu taşıt vergisi ödemek zorunda kalmaktan da şikayetçi:
TAKSİCİLİK YAPMIYORUZ, İNSAN HAYATI KURTARIYORUZ
Biz sonuçta kamu yararına çalışan bir hizmet üretiyoruz. Bize bağışla veya satın alma ile verilmiş araçlar var. Biz araçla arama ve kurtarma yapıyoruz ve bugüne dek 600’e yakın arama-kurtarma çalışması yaptık. 825 insanın hayatını kurtardık. Bu araçlar kamu yanarına çalışıyor, taksicilik yapmıyoruz. Bu araçlarla gelir elde etmiyoruz. Tatil yapmak için, gezmek için kullandığımız araçlar da değil. Devletin yapması gereken arama- kurtarma işini biz üstlendik gönüllü olarak. Bunu yapıyoruz ama bir yandan da araçlarımız için motorlu taşıt vergisi ödüyoruz. Eski Maliye Bakanı Unakıtan’la görüştük. Söz de aldık ama çözemedik. Ve hala ödüyoruz ve şu anda 30 araç için bugüne kadar ödediğimiz motorlu taşıt vergisi 100 milyonun üzerine çıktı. Bu çok büyük bir para bizim için.
Bir kurtarma yapmak için önce arama yapmamız lazım, bölgeye gitmemiz gerekiyor. Araca çok bağımlı bir ekibiz biz. Yani aracı çekin bizden, bittik. Ne yapalım, yürüyerek mi gideceğiz? Ağrı Dağı'na, ya da Antalya’daki yamaç paraşütü kazasına giderken... Bodrum’daki orman yangınına giderken, Karadeniz’deki sele giderken…. Neyle gideceğiz, arabayla gideceğiz elbette.
1000'e yakın gönüllüyle çalışan AKUT, 18 olan ekip sayılarını bu yıl içinde 24-25'e çıkarmayı hedeflediklerini söylüyor:
NE KADAR ÇOK EKİP KURARSAK O KADAR İHBAR GELİYOR
Bu sene ekip sayımızı artıracağız, 24 veya 25 ekibe çıkacağız. Hızlı ulaşabilmek için de bölgesel ekiplerin olması gerekiyor. Bu sene Çanakkale, Denizli, Alanya, Fethiye, Erzurum, Eskişehir’de yeni ekipler kuruyoruz. Şunu gördük. Biz ne kadar çok ekip kurarsak o kadar çok ihbar geliyor ve o kadar çok arama-kurtarma olayına müdahale ediyoruz. Arama-kurtarmanın da en ön şartı, hızlı ulaşabilmek.
[attachment=1]
YASEMİN ARPA
ntvmsnbc
1000'e yakın gönüllü, 18 ekiple Bodrum'daki orman yangınından, Antalya'daki dağ paraşütü kazasına, Giresun'daki sel felaketine, yani nerede felaket varsa orada imdada yetişen AKUT, devletin yapması gereken arama-kurtarma işini gönüllü üstlenmiş bir sivil toplum kuruluşu. 1996'da kurulsa da asıl adının duyulması, 1999'daki İzmit depreminden sonra oldu. Arama kurtarma konusunda kamuya yararlı tek dernek olan AKUT, sanıldığı gibi sadece felaketlerle uğraşmıyor, bir o kadar da bürokrasi ve engelleriyle uğraşıyor.
Sivil Toplum Geliştirme Merkezi'nin “Örgütlenme Özgürlüğü Kampanyası” nda söz alan AKUT'un kurucusu Nasuh Mahruki, resmi kurumların önlerine çıkardığı akıl almaz çok sayıda engelden yakındı.
99 depremine kadar her şeyin çok iyi gittiğini söyleyen Mahruki'ye, "Bu sorunlarla uğraşırken azminiz kırılmıyor mu?" diye sorduğumuzda son kitabının adıyla yanıtlıyor bizi: "Bizim azmimizi kırabilecek hiçbir şey yok bu dünyada. Vatanımızı karşılıksız seviyoruz. Kitabımın adındaki gibi, 'Vatan, lafla değil eylemle sevilir'. Sadece heyecanlı gençler spor olsun diye arama-kurtarma yapan insanlar değiliz. Biz ülkemizi, insanlarımızı sevdiğimiz için onlara karşı kendimizi sorumlu hissettiğimiz için böyle bir sorumluluğun altına giriyoruz."
99 DEPREMİNDEN SONRA KAHRAMAN İLAN EDİLDİK
96’da AKUT’u kurduk, 28 yaşımdaydım. Ve hakikaten hayatımda her şey çok iyi gidiyordu; hep başarı, başarı… 99 depreminde de AKUT olarak Türkiye’nin en çaresiz zamanlarında gerçekten hizmetlerimiz oldu. 220 insanı kurtardık. Binlerce insanı örgütleyerek yardım dağıtma çalışmalarını koordine ettik. 99 depreminden sonra AKUT bir anda kahraman ilan edildi. Ki bizim hiç öyle kahraman durumumuz yok, biz ülkemizi, insanlarımızı seviyoruz. Ve gönüllü ve karşılıksız olarak hizmet etmeye çalışıyoruz ülkemize.
NE KADAR BELDEN AŞAĞI VURUŞ VARSA...
O dönemdeki o boşluğu doldurmamız, Türkiye’nin en zor zamanlarında o boşluğu ciddi şekilde doldurmamız, Türkiye’de insanların sevgisini ve sempatisini kazandı. O zamanlar TESEV’in yaptığı güvenirlik anketinde TÜrk Silahlı Kuvvetleri ile beraber Türkiye’nin en güvenilir kurumu seçildi iki yıl üstüste. O dönemde TBMM’nin, hükümetin, medyanın güvenirliği en alt seviyedeydi, AKUT’un en üst seviyedeydi. Buraya kadar AKUT’un hayatında her şey çok iyiydi, o günden sonra hayatımız değişti. Türkiye’nin en güvenilir kurumu seçildiğimiz andan itibaren, bir anda olay değişti bize karşı. Benim Ermeni -Yahudi olduğum söylentisini çıkardılar. Ben Everest’e çıkan dünyadaki ilk Müslüman dağcıyım. Ona rağmen adım orjinal geliyor insanlara. "Yok AKUT Yahudi örgütüdür, şov yapıyorlar, bunların hepsi zengin çocuklarıdır" gibi... Ne kadar ipe sapa gelmez ve belden aşağı vuruş varsa hepsini yaptılar.
ELİMİZ KOLUMUZ KAN İÇİNDE ÇALIŞIRKEN...
Dönemin sağlık bakanı, “AKUT'çular şov yapıyor, haklarında soruşturma açtıracağım" dedi. Kamuoyunun çok da tepkisini çekti. Biz elimiz kolumuz kan içinde, aç-susuz yemeden içmeden, uyumadan çalışıyoruz orada. Neyse… İstanbul’a geldik. İstanbul Valiliği AKUT’un bütün hesaplarına el koydu. 10 gün sonra... Biz enkazın oradan geldik, elimiz kolumuz hala yara bere içinde, elimize bir tebliğ ulaştı, “Bütün banka hesaplarınız dondurulmuştur” diye. Dönemin İstanbul Valisi ile çok sert bir telefon konuşması geçti aramızda. Araya üst düzey siyasiler girdi, Devlet Bahçeli girdi ve o hesapların açılacağının garantisini verdiler ve biz olayı büyütmeden kapattık.
EĞİTİMİ AMERİKA'DAN GETİRDİK DİYE...
Ondan sonra üç üyemizi Amerika’ya yolladık. Çünkü Türkiye’de hiç kimse enkaz aramayı doğru dürüst bilmiyor. Sivil savunma 110 kişi ile çok küçük bir ekipleri var. Ama yeni ve ileri bilgilere sahip değiller. Ve Amerika’nın 85 Meksiko City depreminden sonra geliştirdiği bir model var: Vatandaşı arama kurtarma konusunda eğitmek ve kullanmak. Çünkü kitlesel felaketlerde 48 saat- 72 saat profesyonul ekipler yetişemeyebiliyor. O zaman yurttaş kendi dayanışmasıyla komşusuna yardımcı oluyor, mahalleli çözüyor bu işi. Bunu geliştirmek için, Meksiko City depreminden sonra Toplum Afet Mücadele Takımı diye bir eğitim veriyorlar. Bu eğitimi Türkiye’ye ilk defa biz getirdik. Üç eğitmen yolladık. 11 tane kursu Türkiye’ye getirdiler. Biz çok mutluyuz, Türkiye’de olmayan bir değeri Türkiye’ye kazandırdık diye. Bizden sonra İTÜ ve Boğaziçi de getirdi ve Mahalle Gönüllüleri Eğitimi Programı, hep bu eğitimlerle veriliyor.
Türkiye’de olmayan bir şeyi tutup da Amerika’dan kendi kaynaklarımızla getirdik, İstanbul Valiliği hakkımızda 1 yıl hapis cezasıyla soruşturma açtırdı. 7 kişi birden çıktık mahkemeye, 1 yıl hapisle yargılandık. Depremde her yer yıkılmış, konunun aciliyeti nedeniyle biz bu konuyu taşımak istiyoruz buraya, çok iyi niyetle yapılmış bir şey. Bize sorsalar, “Valla bilmiyorduk” diyebileceğimiz bir konuyu mahkemeye kadar taşıdılar.
Bunun gibi pek çok şey yapıldı bunun sonrasında da. 10. yılımızı kutladık, çok mutluyuz, 10 yıldır ayakta kalan ve giderek büyüyen bir STK’yız. Ve 10. yılımızda tekrar televizyonlara çıkalım, bir kamu slotu hazırladık, 'biz 10 yıldır devam ediyoruz, bağış yapın, size hizmet etmeye devam ediyoruz' diye. Ve RTÜK buna izin vermedi. Yani biz kendi ülkemizin televizyonlarına bağış toplamak için çıkartılmadık. Aynı RTÜK'ün Başkanı Zahit Akman, Deniz Feneri için ses çıkarmadı. Ve biz RTÜK’ü mahkemeye verdik, kazandık. 200 bin lira tazminat davası açtık, sonuçlanmasını bekliyoruz.
Mahruki, arama- kurtarma çalışmalarının olmazsa olmazı araçlar için motorlu taşıt vergisi ödemek zorunda kalmaktan da şikayetçi:
TAKSİCİLİK YAPMIYORUZ, İNSAN HAYATI KURTARIYORUZ
Biz sonuçta kamu yararına çalışan bir hizmet üretiyoruz. Bize bağışla veya satın alma ile verilmiş araçlar var. Biz araçla arama ve kurtarma yapıyoruz ve bugüne dek 600’e yakın arama-kurtarma çalışması yaptık. 825 insanın hayatını kurtardık. Bu araçlar kamu yanarına çalışıyor, taksicilik yapmıyoruz. Bu araçlarla gelir elde etmiyoruz. Tatil yapmak için, gezmek için kullandığımız araçlar da değil. Devletin yapması gereken arama- kurtarma işini biz üstlendik gönüllü olarak. Bunu yapıyoruz ama bir yandan da araçlarımız için motorlu taşıt vergisi ödüyoruz. Eski Maliye Bakanı Unakıtan’la görüştük. Söz de aldık ama çözemedik. Ve hala ödüyoruz ve şu anda 30 araç için bugüne kadar ödediğimiz motorlu taşıt vergisi 100 milyonun üzerine çıktı. Bu çok büyük bir para bizim için.
Bir kurtarma yapmak için önce arama yapmamız lazım, bölgeye gitmemiz gerekiyor. Araca çok bağımlı bir ekibiz biz. Yani aracı çekin bizden, bittik. Ne yapalım, yürüyerek mi gideceğiz? Ağrı Dağı'na, ya da Antalya’daki yamaç paraşütü kazasına giderken... Bodrum’daki orman yangınına giderken, Karadeniz’deki sele giderken…. Neyle gideceğiz, arabayla gideceğiz elbette.
1000'e yakın gönüllüyle çalışan AKUT, 18 olan ekip sayılarını bu yıl içinde 24-25'e çıkarmayı hedeflediklerini söylüyor:
NE KADAR ÇOK EKİP KURARSAK O KADAR İHBAR GELİYOR
Bu sene ekip sayımızı artıracağız, 24 veya 25 ekibe çıkacağız. Hızlı ulaşabilmek için de bölgesel ekiplerin olması gerekiyor. Bu sene Çanakkale, Denizli, Alanya, Fethiye, Erzurum, Eskişehir’de yeni ekipler kuruyoruz. Şunu gördük. Biz ne kadar çok ekip kurarsak o kadar çok ihbar geliyor ve o kadar çok arama-kurtarma olayına müdahale ediyoruz. Arama-kurtarmanın da en ön şartı, hızlı ulaşabilmek.