Ynt: Nasuh MAHRUKİ ve Yılmaz SEVGÜL'ün Oksijensiz Everest Tırmanışı
BAŞLANGIÇ…
Hakan Karaca’yla üretim bantlarının arasında dolaşıyorduk…
Bana CNC tezgahlarında metal levhaların eğilip bükülüşlerini, poliüretan malzemesinin tonlarca ağırlıktaki preslere nasıl direndiğini izletiyordu. Bir yandan da geçmişimizdeki eğlenceli günleri konuşarak gülüşüyorduk. Bir soğuk depo cihazındaki elektronik kumandanın nasıl çalıştığını anlatırken enerjinin verimli kullanımıyla ilgili AR-GE çalışmalarından söz etmeye başladı. Kazandıklarının çoğunu araştırma ve geliştirmeye yatırdığını söylerken gözlerinin içi parlıyordu.
“Yolun sonuna iyice yaklaştık Kadir,” dedi. “Zirveye bayrağımızı dikmeye az kaldı.”
Bu sözlerinin güzel bir benzetme olduğunu düşünmüştüm!
Ne söylemek istediğini daha sonra anlayacaktım…
Cantek fabrikasındaki turumuzu soğuk depo cihazlarını ya da poliüretan panellerini üreten teknolojik makinelerin arasında tamamlayacağımızı düşünüyordum. Bir anda kendimi karlarla kaplı dağın eteklerinde buldum. Şaka gibiydi! Önünde durduğum pencerenin öteki tarafına bir metreyi aşan kar yağdırılmıştı. Kar tanelerinin kuru ağaçların dallarına yuvalandığı manzara Hollywood filmlerinin dekorlarını anımsatmaktaydı.
İki yüz metrekarelik alandaki panoramik manzaraya büyülenmişçesine kilitlenmişken “Burası da Kar Ada!” diyen Hakan Karaca prototipini izlediğim projesinin amacını anlatmaya başladı.
Yaz aylarında termometrenin 45 santigradı sıklıkla gösterdiği ya da kar tanelerinin kırk yılda bir yolunun düştüğü bölgelerde 365 gün boyunca doğal kar kalitesinin keyfi yaşatmayı hedeflemekteymiş…
“Yazın ortasında bronzlaş bir tenle kartopu oynamak her kula nasip olmaz.”
“İçeriye girdiğinde gerçek bir kar havasıyla karşılaşacaksın.”
“Oldu alacak bir de kayak pisti de yapsaydın?” diye takıldım.
“Hepsi var!” diyen arkadaşım oldukça ciddiydi. “Çocukların kocaman bir kardan adam yaptıklarını, burnuna havucu, gözlerine kömürleri yerleştirirlerken nasıl kendilerinden geçeceklerini gözünde canlandırabiliyor musun?”
“Bu arada anneleri, babaları ne yapacak?”
“Seçenek çok… Kayak yapmasını bilmeyenler karlı tepelerdeki trekking turuna da katılabilir.”
“Ya yorulanlar?”
“Kar Ada gerçek bir eğlence merkezi olacak, isteyen kar manzarasının karşısında içkisini yudumlayarak günün keyfini çıkarır, isteyen hamburgerini yedikten sonra eğlencesine geri döner, isteyen istediğini yapmakta özgür…”
Merakım beni Kar Ada’nın içinde itti. Bir süre yeni yağmış hissi uyandıran kar tanelerinin üstünde dolaştım. Kuru ağaç dallarına yuvalanmış kar tanelerini incelerken negatif iyonlarla zenginleştirilmiş gerçek dağ havasını ciğerlerime doldurdum. Aramızda kalmak kaydıyla, bir kartopunu Hakan Karaca’ya fırlattığımı da söylemeliyim…
Bu proje Antalya’ya en yakın kayak merkezi olan Saklıkent’e kızını götürdüğünde aklında belirmeye başlamış, çok geçmeden de AR-GE çalışmaları tamamlanmış, şimdi de sırada Türk mühendislerin tasarladığı projeyi Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde hayata geçirecek yatırımcıları bulmaya kalmış…
“Kar Ada projesi gerçekleştiğinde Türkiye için bir ilk olacak!” derken, bu güne kadar Cantek firmasının liderliğinde gerçekleşen projeler üstüne konuşmamızı sürdürdük.
Örneğin; soğuk depo cihazları ve panellerini bir arada üreten Türkiye’nin en büyük tesisiydi.
Örneğin; İngiliz ordusuna soğutmalı morg kabinleri tasarlamıştı.
Örneğin; İngiliz Kraliyet Sarayı’ndaki mutfakların soğuk depoları firmasının eseriydi.
Örneğin; Ansiyat tarafından yılın işadamı seçilmişti.
Birkaç saat önce söylediği söze gönderme yaparak “Sen zirveye bayrağı çoktan dikmişsin,” dedim.
“Henüz değil,” derken oturduğu makam koltuğundan kalkarak yanıma doğru yürüdü.
Şu ana kadar söylediklerinden daha önemli bir şey söyleyeceğini bilecek kadar kendisini tanıyordum.
“Hayırdır?” dedim ikili koltuğa oturduğu sırada.
“Soğutma sektöründeki yirminci yılımızda kimselerin yapamadığını yapmanın eşiğindeyiz.”
“Türkiye’de yapmadık bir iş bırakmamışsınız ki!”
“Ben Türkiye’den söz etmiyorum.”
“Yani?”
“AR-GE birimimizin dünyada bir ilke imza atmasına az kaldı.”
Biraz daha konuyu açarak az enerji tüketen akıllı soğuk depo cihazları üstüne çalıştıklarını anlattı. Bütün dünya enerjinin ekonomik kullanımına kafa yoruyor. Onların önüne geçebilecek bir projenin Türkiye’den çıkacak olması beni de heyecanlandırdı. Hemen ardından Nasuh Mahruki’nin bir ilki gerçekleştirmek için yeniden Everest’in zirvesine çıkışına sponsor olacağını anlatmaya başladı.
Cantek, Nasuh Mahruki ve Everest…
“Çok zor bir organizasyon!”
“Yaşamda kolay ne var ki?”
Bu noktaya işini nasıl taşıdığına tanık olanlardan biriyim. Cantek’in bayrağını Everest’e taşıyacak olan Nasuh Mahruki gibi hedefine adım adım ilerlemiş, her adımında zorluklarla, umulmadık sürprizlerle karşılaşmış, bir yolunu bularak bu günlere ulaşmıştı; şimdi ise yarınlar için daha büyük bir adım atmaktan söz ediyordu…
Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi Yılmaz Sevgül’ün Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği’nde yaptığı bir konuşma sırasında proje ortaya çıkmış. Sohbet bölümünde Nasuh Mahruki’le birlikte Everest’e çıkmayı arzuladıklarını, Nasuh’un on beş yıl sonra yeniden zirveye çıkmaktan heyecan duyacağını, bu kez oksijen desteği olmadan tırmanmaya çalışacağını, bunu dünyada başarabilen az sayında dağcıdan birisi olmak istediği halde sponsor desteği bulamadıkları için projeden umutlarının tükenmek üzere olduklarını anlatıyormuş. O sırada Hakan Karaca’nın düşünceleri oluşmaya başlamış. Bazı arkadaşları sponsorluk konusuna ilişkin şakalar yaparken, o bütün ciddiyetiyle Nasuh Mahruki’yle görüşmek istediğini söylemiş. Bir süre sonra da Antalya’daki fabrikada buluşmuşlar. İlk tanışmaları sırasında kendisini fazlasıyla etkileyen efsane dağcıyla zaman yitirmeden mutabakata varmışlar. Daha geniş bir destek oluşturmak için soğutma sektöründeki tedarikçilerini de Everest projesine dahil etmeyi düşünmüş. Böylece sponsorluk olayı sektörsel bir boyut kazanabilecekmiş…
“Sen bu işi yapmaya niyetlisin galiba?”
“Biz niyetin çok daha ötesine geçtik. Bütün bağlantılar yapıldı, sponsorluğu destekleyen firmalarla mutabakata vardık…”
“Yani?”
“Mart ayının sonunda Everest’e tırmanmak üzere yola çıkacağız.”
“Şaka mı yapıyorsun?”
Şaka yapmıyormuş!
“Bu firmaların yetkilileriyle Nasuh’u tanıştırmak için bir akşam yemeği organize ettim. Çok keyifli bir geceydi. Sektörün büyüklerinden olduğu halde birbirini tanımayan firma sahiplerini aynı masada buluşturdum. Everest projesinin içinde olmak onlar için de, bizim için de büyük bir deneyim olacak…”
Güzel gecenin ayrıntıları da güzelmiş…
Yemeğin sonrasında bir ‘anı-ev’ gibi düzenlenmiş Mahruki ailesinin evine kahve içmeye gitmişler. Ev sahibinin dağcılık hikayelerinin evin her yerinde göze çarpmaktaymış. Onun fotoğraflarına bakarak bir dağın zirvesinden diğerine dolanıp durmuşlar…
“Sizin için ilgi çekici bir yolculuk olacak.”
“Senin de aramıza katılmanı istiyorum.”
“Neden?”
“Bu yolculuğun hikayesini yazarsın.”
O an için ne söyleyeceğimi bilemedim…
Tırmanış öyküsü devamı için lütfen www.enerjinidogrukullan.com web sitemizi ziyaret ediniz...
Alıntı Adres: http://www.facebook.com/notes.php?id=107123662653521