Pajero Wagon 3.2 Di-d Ile Ukrayna Keşif

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan kraina Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 37
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 11,047
önceki gezi içimizde öyle yer etti ki, daha bir ay dolmadan 19 Ekim tarihinde yine çıktık yola.. yine hiç plan yapmadan, kaç gün sürecek düşünmeden, tamamen akışına bırakarak.. sadece hedef belli; Batı Ukrayna ve Karpatlar.. önceki gezimizdeki ocak büyük gelince, onun yerine 5 litrelik zeytinyağı tenekesinden bozma daha küçük ocakla hafifledik ama bir battaniye fazlamız var. üst baş ise hemen hemen aynı, zira şehirden ayrılırken hava 23 derece..
 

Etiketler
önce vilayet merkezimiz Zaporoje'ye geliyoruz, Berdyansk'a uzaklığı 200 km.. daha 15 bin km dolmadı ama bakım için yetkili servise giriyoruz.. servis saatler sürünce iş çıkışı trafiğine denk geliyoruz.. bundan sonraki günlerde yaşayacaklarmıza tezat, büyük şehir karmaşasında buluyoruz kendimizi. diğer ucu bir başka tezata, hem şehrin yoğun yerleşiminin bir kısmını, hem de sanki hiç el değmemiş doğal yanını barındıran, Dinyeper nehrinin en büyük adası Hortitsa'ya uzanan köprüye yaklaştıkça, küçük şehirde yaşayan insanın unuttuğu trafik çile haline geliyor ancak dev Pajero sadece doğada değil, trafikte de avantaj yaratıyor.
nihayet adanın güney doğusunda, artık uzaklaştığımız trafiğin bize kadar gelen uğultusu olmasa, sanki yanıbaşında milyona yakın nüfusu ve ağır sanayisiyle koca bir şehir yokmuşçasına bi yerdeyiz..

yerleşme, kamp ateşi, yemek derken ateşbaşı muhabbetine zaman kalmıyor, Pajero suite geçip uyku hapı niyetine yanımızda taşıdığımız bitmeyen kitaplarımıza, sonra da uykuya dalıyoruz..
nasıl bir yerde olduğumuzu sabah anlıyoruz.. kamp hayatının belki en güzel yanı, işte böylesi sabahlara uyanmak..

kahvaltıdan sonra adayı keşfe çıkıyoruz. nehrin küçük kara parçacıklarına girerek adeta göller yarattığı ve bunu da ormanlarla süslediği eşsiz güzellikler arasındayız.

buralar ortaçağdan beri Zaporoj Kozakları'nın yaşam alanları.

onlardan da öncesi, insanlık tarihinin en eski yerleşim merkezlerinden biri..

gezdiğimiz yerler aynı zamanda koruma altında ve ücretsiz girilip gezilebilen tabiat parkı.. parkın, o dönemin evlerinin aslına sadık kalınarak yapılmış bekçi klübesi (sanki bizim Anadolu evlerini de andırıyor)
 

Zaporoje şehrini ardımızda bırakıp, kuzey, kuzey-batı istikametli vuruyoruz yola.. asfalt üstü köyler, futbol takımı bir ara Avrupa kupası bile oynamış Aleksandria şehri, ardından daha büyük ve kavşakların buluşma noktası, eski ismi Kirovograd, yeni ismi Kropivnitskiy şehrini de geçince artık kamp alanı aramak için yan yollara sapıyoruz.. işte yine o heyecan.. acaba bu yol nereye gider, acaba o diil de evelkine mi girseydik.. ..derken, Velikaya Kiska köyünü geçtikten sonra yeni sürülmüş tarlaların arasından, ağaçlık yerimizi buluyoruz.


dışardayken hayat, evdeki tüm alışkanlıklara ve tekrarlara tezat, hep yenilik ve hayret etmelere bezeli ve belki de bu yüzdendir ki, böylesi çekiyor biz gezginleri.. işte yine; yeni bir yer..


derken, yerleşme heyecanı.. doğa yine esirgemedi dalı, çalı-çırpıyı.. defalarca kez yakılan ancak her seferinde apayrı keyif veren kamp ateşi.. kurduk çok şükür yine sofrayı..


en basit ihtiyaçları en ilkel biçimde giderirken, ve çocuk oyunu oynar gibi etrafa bakınırken, yine nasıl da geçti gitti zaman..


ve nasıl da güzel bir sabaha daha uyandık böyle..


kahvaltıydı topanlanmaydı derken, bizi misafir eden bu yere de elveda deyip, güneşin yeni aydınlatmaya başladığı tarladan geri, asfalta..


daha çok yolumuz var aşılacak.. sanki her yerde kamp atası, yahut kamp attığı yeri de bırakası gelmiyor insanın ama biliyoruz ki, hiç dönemeyiz kendimizi bu ilkelliğe ve saflığa kaptırırsak..
 

asfalta çıktıktan sonraki ilk büyük yerleşim, Odessa-Kiev / Vinnitsa-Kropivnitskiy kavşağındaki Uman.. şehirlerde konaklamak, hatta mecbur kalmadıkça park etmek bile istemiyoruz.. bir şehiri gezmek için kıstasımız ise, o şehirde ya tarih olacak, ya da büyüleyici bir park.. ki bu sebeple, 2 yıl evelki bir gezide Uman'a uğramış, hatta bir gece de kalmıştık zira sebebi 169 hektarlık devasa büyüklüğü ve ikibinden fazla ağaç 'çeşidi' ile tarifsiz güzellikteki Sofiya parkı. her ne kadar bu gezide Uman'ın içine bile girmeden geçip gitsek de, parkla ilgili görsel ve bilgi paylaşımı yapmak istedim. Peki kim bu parka ismi verilen Sofiya ? 1760 Osmanlı (Bursa) doğumlu, Yunan asıllı ailenin kızı.. babasının vefatı ve sonraki talihsizliklere karşın güzelliği onu kölelikten, Rus ajanlığına (Osmanlı-Rus savaşında meşhur general Potemkin'in metresi) sonra da adını böylesi bir parka verecek kadar onu seven Polonyalı bir kontun asilzade eşi ünvanına taşımış.
19 yy ortalarında ismi Çariçe Bahçesi, Sovyet döneminde de Ukrayna Bilimler Akademisine bağlı Merkez Botanik Bahçesi olarak anılan, 1984 yılında da eski ismine Sofiya Ulusal Botanik Bahçesi Parkı olarak kavuşan bu muhteşem yerde..

..böylesi görkemli yapılar

Sofiya'nın köklerinden esinlenerek Iyon Denizi derilen yapay göller


çeşmeler, fıskiyeler


yapay mağara ve şelaleler


gösterişli bahçeler ve merdivenler


ve böylesi köşkler bulunmakta
 

Uman geride kaldı, asfalttan kasaba ve köyleri geçerek ilerliyoruz. yol üstünde meşhur votkalara ismini veren, fabrikanın da bulunduğu Nemiroff.. durmadan devam.. ortasından Yujniy (güney) Bug nehri geçen güzel Vinnitsa şehrine eski ve yeniyi bir arada görmek, gece de su ve lazer ile gerçekleştirilen Avrupa'nın en büyük gösterisini, klasik müzik eşliğinde seyretmek için daha önce gelmiştik (onlar uzun videolar ve özümüzden de fazla sapmamak için koyamıyorum) ancak bu defa girmeye niyetimiz yok ve etrafından dolanıyoruz.. güney-batı yönüne saptık.. istikamet Kamenets Podolskiy şehri ancak kampı oraya gelmeden kuracağız.. gölün etrafında kurulu Bar şehrini de geçtikten sonra yan yollara dalıp ağaçlık kamp yeri arama keyfi ve..

..sonuç


böylesi anlarda kendimi yeryüzünün o an varabildiğim ve içime sinen herhangi bir noktasında istediğim kadar kalabilecek kadar müreffeh ve özgür hissediyorum..


aslında buraya varmak için bir ara dışarı çıkıp agaçların dallarını çekmek /kaldırmak da gerekti hatta yol bitti sandık.. bu geldiğimiz patika ardı çok sık ağaçlık Pajero çok iri kaldı, Jimny olsaydı dediğimiz anlar oldu


yeter ki doğada olalım.. eski dosta kavuşmak gibi.. doğayla dost olabilmiş son nesiliz belki.. sona sarılıp yaşam bulan, sondan sonra yaşamaya başlayan yeni yaşamlara gören gözle bakabilmek, o derinliği soluyabilmek.. hep bir şeyler eksik kalır, ve o eksiklikten başlar yeni şeyler.. belki de yeni nesillere doğayı aktardığımız kadar varız..


votka fabrikasını es geçtik çünkü köy şarabımız ve mantarımız var


misler gibi uyuyup dipçik gibi kalkıyoruz yine.. sabah sporu ve yürüyüşü..


kahvaltıyı da edip çıkıyoruz yola... 3.defa gideceğimiz, tarihi yapıları ve kalesiyle, Kamenets Podolskiy
 



günün erken saatinde Kamenets Podolski şehrine giriyoruz. buraya 3.defa geliyoruz. hatta geçen yıl dostlarımızla çıktığımız gezide, hem geliş hem dönüşte uğradığımız hesaba katıldığında 4.defa.. burayı bu denli özel kılan, şehrin dokusundaki tarih ve yanıbaşındaki Dinyester kanyonu.. Osmanlı'nın Kameniçe'si, asırlar boyu da farklı uygarlıklara ve ne yazık ki savaşlara sahne olmuş bu coğrafya, geçip gidilecek değil, özellikle civarı günlerce kamp atıp gezilecek yerler..

oncası kare arasından seçebildiğimiz, Smotriç nehrinin çevrelediği eski şehirden görüntüler

en eski uygarlıkların sergilendiği surlar içindeki müze ve St.Stepanos çan kulesi (21.yy da, bir şehrin içinden çekilmiş, modern dünyanın izinin olmadığı bir kare)


Trinity Klisesi (muhtemelen Katolik klisesi)


Arnavut kaldırımlı sakin mahallenin komşusu, Stefan Batoriya kapısı /kulesi


Türk Hisarı


güzelliği ve tarihi dokusu ancak gezip görüldüğünde anlaşılabilecek şehirde buna benzer pek çok tarihi bina da var


ve eski şehri, yenisine bağlayan 1874 yapımı yeni ismi/eski ismi Novoplanovskiy/Aleksandrovskiy köprüsü, ardındaki parklar..
 
Son düzenleme:

Osmanlı'nın 27 yıl hüküm sürüp, uğursuz Karlofça ile kaybettiği kale ve şehir, 14 yy. yapımı ve Unesco Dünya mirasları arasında..

Ukrayna'daki kale, hisar ve şatoların maketlerinin sergilendiği müzeden, kalenin maketi ve aslı aynı karede


geçen yıl geldiğimiz 1 Ekim tarihindeki uluslararası müzik festivalinde kale duvarlarının etrafı çadırlarla doluydu


kaleden, eski şehir ile kale arasındaki Türk köprüsü


eski şehri çevreleyen Smotriç nehri


kalenin içindeki seramik atelyesi


yeni evlenen çiftleri kale ziyaretine getiren, klasik otomobil


bu şehre doyum olmaz ancak 4.geceyi geçirmek için kamp alanı aramamız gerek.. istikamet Dinyester kanyonu.. her anımız ne kadar dolu..
 

çıktık yeniden yola.. güneye, Hotin istikametine gidiyoruz.. oradaki kaleyi daha önce 2 kez görmüştük.. fakat bu kez gitmeyeceğiz.. yol ayrımı olan Jvanets köyünden batıya sapıyoruz. Dinyester boyunca köyler geçiyoruz.. yerleşim yerlerinden uzaklaşıp nehire en yakın yeri ararken, Okopi köyünden sonra gözümüze kestirdğimiz patikaya dalıp, 4H bazen 4HLc ile kot inmeye başlıyoruz.. yine o yer beğenme heyecanı.. bu insansızlık ve sessizlikte her yer bizim.. seçtiğimiz kamp yerimizde ise yüksek bir terasta gibiyiz..

terasımızın batı manzarası


arazi düz değil, suya inebilir miyiz diye buradan başlıyoruz tabana kuvvet gezintiye


bulabildiğimiz suya en yakın yer burası, donanımsız daha aşağı inme ihtimali yok..


vazgeçip kampa dönüyoruz.. bu sefer de burada misafiriz..


güneş de battıktan sonra, ayın süslediği doğu manzaramız da bu.. kamp hayatı.. aşağıda durgun akan Dinyester..
 
Son düzenleme:

yine mis gibi uyuduk.. bizi tavana huzur dolu vuran tıp tıp sesiyle uyandıran yağmur.. yağmur demek, tentemiz olmadığından ateş ve kahvaltı yok demek.. acaba ne zamandır yağıyor ? lastikler kabak (alındığından beri hala üstündeki Dunloplar), yerler gazel dolu yani kaygan.. e kot da indik.. sallanmadan toparlanıyoruz.. keçi gibi tırmanıp rahatça asfalta çıkarıyor bizi Pajero..

ve güneşin doğuşunu buradan selamlıyoruz.. dün girdiğimiz patika, bu tarlanın yanından başlayıp, sağdaki bodur ağaçlar boyunca uzaktaki ağaçlıklara varıp, oradan aşağı Dinyester kanyonundaki kampımıza ulaştırmıştı bizi..


batıya gidiyoruz.. bugün bizi neler bekliyor ve gün sonunda nerede olacağız, hepsini yol gösterecek..


yol üstünde kristal mağarası varmış.. bizim Trakya'daki Dupnisa dışında mağaraya girmedim, çok meraklısı da değilim, ama hadi biraz gönül yapıp buna bakalım, nasılsa güne erken başlıyoruz, etrafında tesis varsa, belki kahvaltıyı orada ederiz.. Krivçe (Yamukça) köyünden kırdık direksiyonu mağara yoluna madem..

bizim Dupnisa girdiğin gibi ferah, sürekli dik yürüyebilirsin ama burada dik gideyim dersen kafayı çakarsın (ki çok çaktık) arada elektrikler de gidip gelmiyor mu ?! 500 metre böyle ilerledik.. bileydik kafa lambalarımızı alırdık..


arada geniş alanlar var, oradaki bir gruba da rastladık.. hem daraşmalık hem çok insan.. ben ne demeye buraya girdim bakışı var biraz toplam parkur da 4 km imiş.. tabi ki tamamını gezmedik..


kristal dedikleri de bu..


meraklısına tabi ki ilginç gelecektir, mağara da doğanın parçasıdır, kabul.. ama açık alanda olmak, yüseklerden doğaya bakmak gibisi var mı..
 





sonraki ziyeret yerimiz hem tarih hem doğa harikası.. asfalttan çıkıp Nırkov köyünü geçip stabilize yoldan bayır aşağı yılan gibi kıvrılarak geldiğimiz

Aya Mariya klisesi ile


Çernovogorod hisarının harabeleri


ve onlara yürüme mesafesindeki Çernovogoroskiy veya nehirden aldığı ismiyle Djurinskiy şelalesi


su kaynağı bu kadar el altındayken kamp atalım mı diyoruz ancak, mevsim de olmamasına karşın gelen giden olur diye vazgeçiyoruz. sadece suları doldurup ve hazır su bolken temizliğimizi de yapıp tekrar yola.. güne erken başlamanın faydası, günler kısa bile olsa sanki bir günü iki gün gibi yaşayıp çok şey sığdırabilmek.. kamp atmak ömrü uzatıyor gerçekten

yola devam.. bu kez ziyaretimiz, Gvozdets kasabasındaki Bernarsdkiy manastırı
 

yola dönüp Kolomiya şehrine devam ediyoruz. çıktığımızda hava 23 iken şimdi 5 hatta altı.. 20 dereceye yakın fark.. hem kumanya hem üst baş için şehre mecburi giriş.. 1200 km den fazla yol geldik ve Batı Ukrayna'nın mimari ve insani olarak doğusundan farkını bariz şekilde hissetiğimiz bir şehir burası.. yola devam.. ama artık kamp yeri arama vakti.. Yaremçe'ye varmadan nasılsa güzel bir yer buluruz..

ve işte Prut nehri.. ama etrafta içki şişeleriyle, ocaklıklar görüyoruz demek ki sıkça uğrak noktası, vazgeçiyoruz..


asfalt üstü sıra sıra köyler ama altımızdaki Pajero öyleyse yoldan çıkma vakti.. İvanivtsi köyünden sonra vuruyoruz kuzeye, ormana.. artık Karpatlar da hafif hafif yükseliyor.. ve işte o ruh.. gür ağaçların gizemi ve anaçlığına kavuşmak.. yol sayılmayacak yoldan da çıktık, vurduk orman içi patikalara.. sadece dönüşte kaybolmayalım yeter.. çünkü çeker seni, git git bitmez, kaybolasın gelir..

Pajero için park ve manevra kadar yer bulunca bu gece bizi misafir edecek yere karar veriyoruz


biraz ilerimizde, koca ağaç yıkılmış, toprak olmayı bekliyor


yer ateşi yakabileceğimiz, bol yakacak olan yer.. kuruyoruz suitimizi..


ve başlıyor kampın o çıldırtıcı keyfi.. tertemiz hava.. doğanın bağrı.. ne yapsan keyif içinde yüzersin.. bakarsın yıldızlara.. kocaman evrende minnacık dünya, içinde biz, şimdi, burada, ne kadar şaşkın ve sonsuzluk içindeyiz.. yaşamak, nefesinin kesildiği anlarsa, her aldığın nefesin koca bir evren olup içine dolduğu bu an değilsek, neyiz ?
 
Son düzenleme:

uykuya geçtiğimizde tertemiz gökyüzüne karşın sabah sağanak yağmura uyandık. değişken dağ ve orman havasını hesaba katmayıp dalları araç altına da atmadık, artık ateş mümkün değil.. fakat iyi ki yağmur yağdı havayı yumuşattı zira artık sıfır derecedeyiz.. toparlanıp çıkıyoruz yola..

orman köyleri arasından daralan, virajlara girilen hatta kaybolan ama en iyi hali bu olan toprak yollardan geçiyoruz


yol üstünde karşımıza çıkan, yolda kalmış olanlar için barınak, özellile kış zamanı hayat bile kurtarabilir


yol üstündeki en modern yerleşim birimi, Parişe isimli köydeki Sovyet dönemi heykel ve kliseyi Paris'te aynı karede bulamazsınız


irili ufaklı çok sayıda ahşap klise, bölgenin sembolleri adeta..


tekrar işlek asfalta vardığımız Lesnaya Tarnovitsa kasabasında, Nisan 2014'te doğuda başlayan Ukrayna-Rus savaşında can verenler anısına yerel anıt..


Karpatlar'ın kuzey girişi kabul edilen Yaremçe şehrinin içinden geçip meşhur pazarında küçük bir mola .. ufak tefek alış-veriş, hediyelik ve daha sıcak uykular 2 battaniye alıyoruz.. pazarın yanından akan Prut..
 

tekrar yoldayız.. asıl hedefimiz Karpatlar'a dün geldik ve daha kaç gün kalacağız, nerelere gideceğiz hiç bir planımız yok..

irtifa arttıkça yağmur, sulu sepken ve kar arası yağış geçişleri.. fakat yüksek yerlerde kar tutmaya başlamış..


yılın ilk karı, kartpostallık görüntüler sunuyor..


fakat hava kararmadan kamp yerini bulup ateşi de yakmak lazım.. Bukovel yolundan ayrılıp çamurlu yoldan 4HLc ile (ağır devire gerek kalmadan) tırmanışa geçiyoruz .. Homyakov yaylası yolunda, yağışın durduğu anda bulduğumuz düzlüğü kamp alanı seçiyoruz.. yükseklik 1150 m


hemen ateş yakma, yemek.. yerleşme derken kar bastırıyor.. geldiğimiz yol..


etrafta yakacak ne varsa iyice ıslandı artık.. ateş yanında kurutma da zorlaştı.. fakat besbelli ki keyifli yürüyüş, gezi /keşif rotaları.. şimdi ise yabanın ortası..


kamp alanına vardığımız saat 4 ten arabaya geçtiğimiz saat 10 a kadar, 6 saat boyunca, ateş ve yemek için uğraştık ancak tedbirsizlikten ayakkabılar da baharlık olunca ayaklar da ıslandı.. 6.kamp gecemiz, evden çıktığımızda 23 derece idi.. bir ara arabayı çalıştırdığımızda ise eksi 5.. webasto da yok.. fakat battaniyeleri iyi ki almışız.. hava kararmaya yakın, son fotoları çekme şansını yakaladığımızda durum.. tabi yağış artarak devam etti..

yatmadan önce ortalık yabani hayvan sesleriyle doluydu gecenin zifiri karanlığında artık ateşimiz de tamamen söndüğü için (etrafta hiç yiyecek bırakmamamıza karşın) ziyarette gelen yaban hayatı sakinlerinin sesine dikkat kesildik.. orada yabancı olan biziz.. uslu uslu arabada duralım daha iyi
 



gece tahmin ettiğimiz kadar donmadık ama tabi ki uykuyu deliksiz çekemeyince, çok erkenden hatta hava henüz karanlık iken toparlanıp gitmeye karar verdik.. kabak lastik ve yerler de buz olunca inişte kayma yaşadık.. havanın aydınlanmasını beklemeliydik, acele etmişiz.. zaten bırakın interneti, telefon bile çekmiyor, çekse de, herhangi bir zor durumda kimden yardım isteyeceksin ?! bereket hafif atlattık, araçta en ufak hasar yok ancak o anki psikolojik durumda geziyle ilgili düşüncemiz değişmeye başladı..

hava yeni aydınlanmak üzereyken ilk yerleşim yeri, güzel Vorohta kasabası ve meşhur köprüsü


Vorohta kasabasında, Sovyet döneminden kalma kış sporları merkezi, arkada kayakla atlama rampaları


kaynağından leziz dağ sularımızı da doldurduk..


dağlarda yaşayan çocuklar sabah okul servisine gidiyor.. yanımızdan geçerken bize günaydın demeyi de ihmal etmediler


ama artık karar vermek lazım.. bu dağlarda kalacak mıyız ? dönecek miyiz ?