Ynt: Rio De Janeiro & Brezilya'da Yediklerimiz
CORCOVADO TEPESİ
Ertesi gün bir önceki güne göre tedbirliyiz. Sabah güneşi de görünce vakit geçirmeden meşhur İsa heykelinin bulunduğu Corcovado tepesine çıkmaya karar veriyoruz. Önce otobüs ve metro ile ardından tekrar otobüs ile tepenin dibindeki Cosme Velho mahallesine vardık.
Cristo Redentor (Günahları Bağışlatan İsa) heykeli Rio’nun simgelerinden biri, aynen Copacabana, Karnaval ve Pao de Açucar Tepesi gibi. Zaten Rio daha çok simgeleri ile tanınmış bir şehir. Biz içine girince aslında bu simgelerin ötesinde kalabalık bir büyük şehir bulduk. Trafiği, canlı sokakları ve hareketli hayatı ile bütün milyonluk şehir özelliklerine sahipti Rio.
Zaten Rio’nun öyküsü de tüm benzer kentler gibi başlıyor. Birçoğundan ayıran en büyük özelliği ise eşsiz coğrafyası. Kuzeyden güneye irili ufaklı koylar boyunca kurulmuş Rio’nun hemen yanıbaşında ormanlarla kaplı, dik yamaçları ile tepeler var. Atlantik yağmur ormanlarının oluşturduğu Tijuca Milli Parkı da hemen şehrin içinde İsa heykelinin bulunduğu tepeden başlıyor.
710 metrelik Corcovado tepesine çıkaracak olan dişli trenin kalkacağı küçük istasyona geldiğimizde bizi bir mahşer yeri karşıladı. Sanki İsa yukarıdaydı ve aşağıda insanlar mahşer yerinden ona ulaşmaya çalışıyorlardı. Uzun bir bilet kuyruğu vardı. İtirazsız, bir önceki günden alıştığımız gibi, girdik sıraya. Güneş de bugün parlak ve yakıcıydı inadına.
İki saat bekleyip biletlerimize kavuştuk. Biletimiz ancak 2 saat sonrası içindi ve beklemekten başka yapacak bir şey yoktu. Neredeyse dimdik yükselen Corcovado’nun hemen altındaydık. Öğlen vakti karnımızı doyuracak yer bulup vakit geçirdik ve dinlendik.
Örneği dağlık ülkelerde çok olan, rayların arasına döşenmiş dişlilerin kaymasını önlediği türden küçük iki vagonlu bir tren bizi tepeye götürecekti. Bir seferde 150 kişi kadar taşıyor ve 20 dakikada bir kalkıyordu. Trenimiz kalkar kalkmaz sık bir ormanın içinden tırmanmaya başladı. Burası gerçekten balta girmemiş diye tanımlanabilecek bir ormandı. Sık ağaçlar, sarmaşıklar ve ara sıra yolunu bulan güneş ışığı huzmeleri görüyorduk. 10 dakika kadar tırmandıktan sonra trenden çığlıklar yükseldi. İnsanlar bizim bulunduğumuz sağ taraftan olağan üstü bir Rio manzarası görüyorlardı. Rio ayaklarımızın altındaydı!
20 dakikada tepeye tırmandık. Trenden inince gördük ki aşağıdaki mahşer yeri yukarıya taşınmıştı.
Corcovado neredeyse koni biçiminde yükselen bir tepe, aslında kambur bir koni demek daha doğru olur belki (Corcovado’nun kelime anlamı Kambur’muş!). Dolayısıyla en uç tepesi daracık bir alan. Bu alanı belki birkaç bin kişi doldurmuş.
Önce merdivenlerden tırmandık; ardından isteyenler için yürüyen merdivenle de çıkılabilen son platforma geldik. Burada hareket etmek neredeyse imkansızdı. Ama Rio bu kez gerçekten ayaklarımızın altındaydı. Karşımızda Copacabana, sağ tarafımızda İpanema, solumuzda ise dünyanın en büyük stadyumu Maracana vardı.