Ynt: Beşikdüzü Festivali 'nin Tarihçesi
Merhabalar,
Ben Mustafa Kılıçarslan. Öncelikle böyle güzel bir siteye ne denli ihtiyaç olduğunu siteden yeni şeyler öğrenip yeni tadlar aldıkça anlıyor insan. Emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkürler.
Birçoğumuz gibi benim de hikayem ortaokul ve lise yıllarında izcilikle başladı, üniversitede kendi zamanımın koşulları ölçüsünde dağcılığa dönüştü. Elbette zaman içerisinde fotoğraf ve off-road merakı da eklendi. Üniversite sonrası askerlik felan derken iş yaşamı da fazla etkilemedi bu sevdaları, çünkü bunlar dışında fazla bir uğraşım yoktur. Doğaya her çapta ve seviyede yolculuk yapmayı seviyorum. Adı ne olursa olsun…
Konu Beşikdüzü Festivali olunca memleketim olması nedeniyle ilgimi çekti. Kendimi şansı sayıyorum çünkü çocukken lise çağlarına kadar her yaz köyümüze giderdik. Başta rahmetli babaannem, yakın akrabalarım ve neredeyse tüm köy halkı ile Kadırga Yaylasına (bir gece konaklamalı olarak) şenlik havasında, en güzel kıyafetlerimiz, gelin gibi süslenmiş ineklerimiz, en yenisi en eskisi bir arada türkülerimizle güle oynaya yayla yolculuğunu defalarca yaşamış biriyim.
Bu yaz köyümüz Oğuz (Resullü K.)’ a gittiğimde tam yayla zamanıydı.Yaylacılar artık eskisi gibi aynı gün aydı anda konvoy halinde ve şenlik havasında yaylaya çıkmıyorlardı. Herkes bir kamyon veya komyonet tutma derdine düşmüş , hayvanlarını, erzakını ve ailesini kısa yoldan yayaladaki yeni yaptığı betonarme evine biran önce atma derdindeydi. Kim yürüyecekti onca yolu, hemde neredeyse iki gün!
Eskiyi eskisi gibi yaşatan ve yaşayabilen köyümüzde sadece birkaç ailenin yaşlıları kalmıştı. Bunlardan biri de babamın teyzesiydi. Fadime Deyzem. Çocukken yayla yolunda yorulduğumda beni sırtına dırmaçla bağlayıp götüren bu yaşlı kadının gözlerindeki heyecan neredeyse yirmibeş sene geçmesine rağmen hiç eksilmemişti. Herkese sitem ediyordu; “Yaylaçılık böylemi olur, bunlar yaylaçı değil turist.Tatile gidiyorlar sanki. Size de kızgınım neden gelmiyusunuz, biz ölünce hiç gelmessiniz buralara. Unutursunuz yayla yollarını…uşuğum” Onu biran yaşlı kızıldereli şeflere benzettim; bilge ama ezik…
Şimdi yayla yolları değişti, artık komyonlar, kamyonetler, arabalar başka rotalardan gidiveriyorlar. Hayvanları, aileleri, erzakları, türküleri ile gidilen yayla yollarında otlar bitmeye başlamış, ıssızlaşmış yayla zamanı. Son yolcular da bir bir eksiliyor. Kalanlar ölüme direndiklerinden değil, sahipsiz kalmasın yayla yolları diye…
Bilmem bizim oralı arkadaşlar yaylaya daha doğrusu Kadırga Yaylası’na en son ne zaman gittiler? Çocukluklarından kalan fotoğraf kareleri duruyor mu zihinlerinde bir yerlerde? Aman bozulmasın bu resim dikkat edin , çünkü yaylamıza yol ile gelen medeniyet yaylamızı ezip geçmiş. Neredeyse Ören’liler ile yüzyıl süren yayla davamızı mahkemece kazanmamızın intikamını almış medeniyet. Şimdi Kadırga Yaylası Oğuz’un ve Ören’ liler yaylaya günübirlik dahi giremiyorlar , 1247 yılından bu yana padişah fermanıyla bir arada yaşadığımız insanları, komşularımız Ören Obasını yayladan kovduk, hem de mahkeme kararıyla. İnsanların evlerini yaktık ya da o evleri sahiplenip yerleştik. Kalan boş yerlere de Sultanbeyli’yi aratmayacak mimaride gecekondudan beter beton tarlasına dönüştürdük.
Kadırga Yaylasına öyle çok öyle bilinçsizce evler yaptık ki bunun sonucunda yaylamızda çok ciddi su problemi açtık başımıza! O güzelim pınarlarının bir çoğu yok artık, kuruttuk… Şimdi bir de içme suyu sorunu var güzel yaylamızın…Nedenleri ve detaylarına girmek bile istemiyorum…
Yayla yollarımızı değiştirdik, geleneklerimizi çabuk eskittik.Oysa o yollar bin yılların geleneğiyle oluşturulmuştu. Üzerinden kolkola kardeşçe yürüyerek obamıza çıkmıştık. Şimdi Dostluklarımızı da eskittik. Sırada ne var…
Yayla kültürü denen şeyi çocuklarımıza güzel anılar olarak mı anlatacağız yoksa adına festival dediğimiz pop konserlerine mi götüreceğiz çocuklarımızı. Bence ikisi de bir işe yaramayacak.
Ben bu yıl yaylaya gideceğim arkadaşlar. Eskilerin izinden. Eskisi gibi. Belki çok kalabalık olmayacak yayla göçümüz, varsın olsun. Birkaç çift inek, birkaç yaşlı deyze-emice.Yayla yollarında yavaş ama sindire sindire; türkülerle, manilerle, yaşlıların anlattığı hikayeleri dinleyerek yürüyeceğim…Söz verdim Fadime Deyzeme bu yıl ona eşlik edeceğim.
Belki yorulmuş bir ufaklığı sırtımda taşıyacağım dırmacımla. Aklımda ne kalmışsa bu bin yıllık yolculağa dair hepsini yapacağım, yaşayacağım yeniden. İçimdeki çocuğa armağan…