Ynt: Cumhuriyetin Kazanıldığı Topraklar; Afyon Kocatepe, Dumlupınar
Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri…
Anıt görevlisi “gelin” dedi sizi “gezdireyim”… Zafertepe’deki anıtın etrafını dolaştık. Anıtın yanına konulmuş bulunan 1950’li yıllara ait nakliye uçağının buranın tarihi ile bir ilgisi yoktu… Peki niçin konulmuştu? Başka yer mi yoktu? Biraz tarih karmaşası olmuştu…
Tören alanının yanından, anıtın etrafından dolaşarak geçtik. Görevli “gelin sizi belediye başkanına götüreyim” dedi, Çalköy’e indik…
Zafertepeçalköy Belediye Başkanı Arif Teke, "Tarihi bakımdan çok büyük önem arz eden ve Kurtuluş Savaşı'nda Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı topraklara kurulan beldemizde, resmi törenlerin yapıldığı alanı daha güzelleştirmek için çevre düzenlemesi başlattık. İçinde oturduğumuz bu parkı yaptık. 31 Ağustos 1922 günü alevler içinde yanan Zafertepeçalköy'de, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak Paşa kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum değerlendirmesi yapmışlardı. Resmi bayramlarda, özellikle 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarının ilk ayağı olan Zafertepeçalköy'ün şanına yakışır bir proje ile bu olayı temsil eden anıtı belde meydanına kazandırdık. Projeyi Türk Şehitlikleri İmar Vakfı üstlenmiş ve yapmıştır. Bu anıtın sayesinde gençlerimizin tarihi şuuru gelişecektir." dedi. İkram ettiği çayları içerken biraz kağnı üzerine söyleştik.
Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Mustafa Kemal'in Kağnısı şiiri Milli Mücadeledeki şahlanışı kağnı simgesiyle anlatır.
Başta kurtuluş savaşımız olmak üzere bir dönemin en gözde ve en önemli ulaşım aracı kağnıların en önemli özelliği iki öküz tarafından çekilmesi ve tamamen ahşaptan yapılmasıdır. Bizim oralarda Cumhuriyetin ilk yıllarında bile kullanılan bu taşıt araçlarına karşı Afyonkarahisar'ın ilk Valilerinden Fahrettin Kiper'in yaylı at arabası yapımı ile ilgili çabalarını, anılarında okumuştum.
Tümü tahta olan kağnı tekerleri çamur tutmaması için genelde çam ağacından yapılıp, aşınmaması içinde etrafına 2 cm eninde demir çember geçirilir. Öküzler arasından geçen uzun bir üçgen şeklindeki "ok" ana yapıyı oluşturur. Bu okun ucuna boyunduruk bindirilir. Uzun bir tahtadan oluşan boyunduruğun iki tarafındaki üstü çam, altı meşeden yapılmış bölümleri "zelve" lerle birbirine kayışla da öküzlerin boynuna bağlanır.
Kağnının üçgen şeklindeki oklarının her bir parçasına kravat, uçtaki meşeden yapılmış boyundurukla kayışı tutan yuvarlak ağaçlara gevele, öküz veya manda derisinden yapılmış kayış, kravatların altında yine çamdan yapılmış buylular, onun altında da iki tekeri birbirine bağlayan meşeden yapılmış eysen ve eyseni iki tarafından kavrayan azılarda meşeden olurdu. Normal zamanlarda iki tarafına ağaçtan yapılmış kanatlar sokulurdu. Ekin getirme zamanı meşeden yapılmış delece vurulurdu.
MUSTAFA KEMAL'İN KAĞNISI
Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla,
Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafifletir, inceden inceden.
İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti,
Niceden, niceden.
Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez,
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur
Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı.
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere, iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım,
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik,
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Muharebe meydanını gezen Başkomutan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı F. Çakmak ve Batı Cephesi Komutanı İ. İnönü ile birlikte 31 Ağustos 1922 günü öğlen Yunanlıların yakıp yıktığı Çalköy’e geldiler. Burada yıkık ve henüz dumanları tüten bir evin avlusunda bulunan ve masa gibi kullandıkları kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum muhakemesi yaptılar. Kazanılan zaferin bütün savaşı sonuçlandırabilecek önem ve büyüklükte olduğu kanaatine vardılar. Şimdi Bursa yönünde çekilen düşman kuvvetlerini mahvetmekle beraber ordumuzun bütün kuvvetleriyle ara vermeden İzmir’e yürümesi gerekiyordu. İşte bu düşünceler üzerinde anlaşıldıktan sonra Atatürk’ün “İlk Hedefiniz Akdeniz’dir İleri” emri ile biten Türk Ordularına yayınladığı beyannamede düşmanın akibeti de belirlenmiş oldu. Çalköy’de tespit edilen bu tarihi emir üzerine İzmir’de “Akdeniz”i, Mudanya’da Marmara”yı görmek için 8-9 günlük bir zaman kafi gelmiştir.
Başkomutan M. Kemal, “Büyük ve Asil Türk Milleti” diye başlayarak millete yayınladığı beyannamede: “Batı Cephesinde 26 Ağustos 1922’den beri başlayan taarruz harekâtımız Afyonkarahisar – Altıntaş – Dumlupınar arasında büyük bir meydan muharebesi halinde beş gün, beş gece sürdü. T.B.M.M. Ordularının yiğitliği, şiddeti, sürati Allahın yardımının belirmesine vesile oldu. Zalim ve gururlu düşman ordusunun asıl kuvvetleri akıllara dehşet verecek kesinlikle yok edildi. Teşkilat ve teçhizat gibi gelenekleri ve zaferleri ve adı yalnızca milletimizin bilincinden ve ezeli, ebedi olan imanından doğan ordularımızı fedakârlığınıza layık olarak size takdim ediyorum” demektedir.
Böylece Çalköy ve civarında beş gün beş gece süren Türk tarihinde dönüm noktası oluşturan muharebeler Türk Ordusunun zaferiyle sonuçlanmış oluyordu.