En Derin Yolculuk

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Sukuşu Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 4
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 3,310

Sukuşu

Moderatör
Mesajlar
536
Tepkime Puanı
4
PEYNİRLİKÖNÜ DÜDENİ


Bölge

Orta Torosların, Alanya kuzeydoğusu ile Silifke kuzeybatısı arasında uzanan ve kuzey sınırı Hadim - Ermenek - Mut hattı ile çizilebilecek kısmı Taşeli Platosu olarak adlandırılır. Plato, batıda Akseki, doğuda ise Mut - Silifke hattı ile sınırlanır. Göksu havzası ile Orta Anadolu yüzünü ayıran sıradağlar, yani Toroslara giren son devamlı ve düzgün kıvrılma sıradağları kuzeydeki sınırı oluştururlar. Bitki örtüsü de bu ayırmayı kolaylaştırır.

Platonun güneye bakan yamaçları hemen hemen 1000 metreye varan uçurumlar ile sahile inerler. Buna karşılık, kuzey hattı Göksu Nehri hizalarında daha yumuşak bir inişle Orta Anadolu Bölgesi'ne bağlanır. Platonun üstü coğrafi tanımına uygun bir şekilde 1200-1800 metre yükseklikte bir düzlüktür. Burası nerede ise tümü ile dolin ve küçük polyelerle kaplıdır. Plato üzerinde 2000 metreyi geçen az sayıda zirve mevcuttur. En yükseği ise 2339 metre ile Karaçal Tepesi'dir.

Toros Dağları, günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce oluşan tektonik hareketler sonucu denizden yükseldi. Yükselme esnasında, çoğunlukla kütle biçiminde, bazen plakalar halinde, genellikle beyaz, hava ile fazla temas eden kısımları kurşuni, zaman zaman mermerleşme derecesinde basınç altında kalmış kalın kalker tabakaları Torosların üstünü kaplamış şekilde yüzeye çıkmıştı. Miyosen Dönemde, tektonik hareketler sonucu oluşan çöküntüleri dolduran deniz, Torosların bir kısmını yeniden istila etti. Orta Toroslara bugünkü şeklini verdiren bu son orojenik hareketin ardından tortularını bırakarak tekrar geri çekildi. Taşeli Platosu, Mut - Karaman civarına kadar uzanan bu deniz baskınları ve tektonik hareketler sonucu bugünkü yapısına kavuştu. Her ne kadar aşınma ve sıkışmalar sonucu Akseki - Hadim hattında ve Taşeli Platosunun güney eteklerinde Permokarbonifer bünye açığa çıkmış veya kuzeyde, Göksu civarında Kretase kalker yoğun olarak mevcutsa da platonun hemen hemen tümü Miyosen kalkerdir.

Karstik yapısı dolayısıyla Taşeli Platosu su açısından son derece fakirdir. Platonun kuzeyinde akan Göksu Nehri ve birkaç ufak karstik pınar dışında platonun tamamen kuru olduğunu söyleyebiliriz. Baharda eriyen karların suları hemen her dolinde bulunan düdenlere batar. Bu yeraltı suları daha sonra platonun kuzey ve güney duvarlarından büyük pınarlar halinde tekrar açığa çıkarlar. Kuzey pınarları Göksu Nehri'nin bir kolu olan Ermenek Çayı'nı beslerken güney pınarlarının herbiri kendi nehrini yaratır. Gazipaşa / Sugözü Köyü'nden çıkan su Bıçkıcı Çayı'nın, Çığlık Köyü'nden çıkan Çığlık Deresi'nin, Teniste Köyü'nden çıkan Teniste Çayı'nın, Anamur / Sugözü Köyü'nden çıkan su ise Dragonda Çayı'nın kaynaklarıdır.

Platonun kuzey ve doğusunun ilk kapsamlı jeolojik etüdü 1848-1853 tarihleri arasında Tchihatcheff tarafından yapılmıştır. Kitabında, "Taşeli'ndeki plato gayet büyük bir karstik masadır" demekte ve bu, fevkalade kurak, yazın güneşlerden kavrulan, kışın karlarla savrulan, ıssız, gayet haşin bölge için, "İnsan, girilmesi bu kadar güç ve en zorunlu ihtiyaçların bile temini mümkün olmayan bu yerlere nasıl yerleşebilmiştir?" diye sormaktadır. Bölgedeki kalkerin çoğunlukla Miyosen olduğuna dikkat çeken Tchihatcheff, son orojenik hareketlerde oluşan ve hemen hemen Suğla Gölü güneyinden Ermenek güneyine kadar uzanan Hadim Napı'nı da teşhis etmiştir.

1900-1901 yıllarında Orta Torosların jeolojisi üzerine çalışmalar yapan Schaffer ise, Anamur-Ermenek yolunu geçmiş ve platonun doğu kısmını jeolojik açıdan detaylı bir şekilde incelemiştir. Gezi yolunu göstediği haritada Taşeli Platosu üzerinde Karst Platosu kaydı bulunmaktadır. Özellikle, tava adını verdiği, dolin tipinde, içi terra rosa dolu olan fakat tam anlamı ile ne dolin ne de polye sayılamayacak çukurlara dikkat çeker. Schaffer'den sonra bu bölgede, 1929 yılında Blanchard, 1946 yılında ise Blumenthal jeolojik etüdler yapmışlardır.

Araştırma Tarihçesi
1988 yılında Mersin'in Anamur ilçesine bağlı Çukurpınar Yaylasında büyük bir düden olduğu, yaz aylarında Çukurpınar Yaylası'na göçen Kükür Köyü sakinlerinden gazeteci Güngör Türkeli tarafından Temuçin Aygen'e bildirildi. Temuçin Aygen'in bu ihbarı BÜMAK'a iletmesi ile başlayan ve civar bölgelere yayılarak hala süren Taşeli Platosu araştırma ve çalışmaları, Türkiye'nin en derin iki mağarasının bulunmasını sağlamıştır. 1989 yılından 1993 yılına kadar yapılan ilk altı çalışma tamamen Çukurpınar Düdeni'nin bitirilmesine yönelik idi.

Çukurpınar araştırmaları sırasında ana kampın yaklaşık 500 m. kuzeydoğusundaki Peynirlikönü Yaylası'nda küçük bir düden bulunduğu tesbit edildi. Bu düdene yazın su girmemekle beraber, dere yatağının genişliğinden, karların eridiği bahar aylarında önemli miktarda suyun buradan battığı anlaşılmaktadır. Mağara girişi denizden 1900 m yukarıdadır. Mağaranın havzasını ise Çukurpınar Düdeni ve kamp alanının bulunduğu Çukurpınar yaylasından bir sırtla ayrılan Peynirlik yaylası oluşturur.

Havzanın büyüklüğüne ve mağaranın ağzının genişliğine bakılarak buranın çok derinlere gidemeyeceği düşünülebilir. Ama oldukça dar ilk 100 m.den sonra tavan gözden kaybolur. Mağaranın çoğunluğu buradaki gibi 1 m genişliğinde, dibinde su olan yüksek tavanlı galeriler şeklindedir. -1300 m ye kadar, yürür şekilde art arda iki adım atılabilen birkaç yer vardır, zaten onların ikisinde de mağara içi kampları kurulmuş durumdadır.

Peynirlikönü Düdeni bulunduktan bir yıl sonra -65m derinliğe kadar araştırıldı. 1992 yılında Çukurpınar Düdeninin -1196 m de bitmesi ile dikkatlerin ve emeklerin daha bir odaklandığı Peynirlikönü Düdeni, 1993 yılında -232m, 1994 yılında -530m, 1995 yılında -700m, 1996 yılında -1040m ve nihayet 1997 yılında -1377m ye inilmesi ile Türkiye'nin en derin mağarası konumuna geldi.

1998 yılındaki faaliyette ise üst üste gelen talihsizlikler nedeniyle -672m kampından geri dönüldü. Bu noktada artık BÜMAK'ın tecrübeli üyeleri yavaş yavaş mağaracılıktan uzaklaşmaya başladılar. Bunun sonucu olarak 1999 yılında yeteri kadar iş gücü olmaması nedeniyle mağaraya gidilemedi. 2000 yılında ise yeni yetişmeye başlamış BÜMAK üyelerine sonraki sene yapılması planlanan gezi için tecrübe kazandırılması amacıyla mağara -672m kampına kadar döşenip toplandı.

2001 yılında, oldukça büyük ve organize bir çalışma sürdürülmekte idi. Bu çalışma sonucunda dört kişilik bir ekip -1200 m ve iki kişilik başka bir ekip ise -700 m kampında iken başlayan yağmur ve dolu tüm planları altüst etti. Yaklaşık 2 saat içinde havzada toplanan tüm sular Peynirlikönü Düdeni'ne girmeye başladı. Bu sel sonrası 1200 metre derinlikte Mehmet Ali Özel'i kaybettik.

Mağara İçi
Peynirlkönü Düdeni, Toroslar'ın tipik düdenlerine benzer bir yapı taşır: Bir çok tektonik kırığın birbiriyle kesiştiği kalker kütledeki boşluklar, yüzeydeki çatlaklardan sızan sularla genişlemiştir. Platoda erimeyle oluşan bir uvala kar sularının toplandığı bir havza görevi görmüş, toprak ve uvalanın sınırını oluşturan kalker kütlenin birleştiği yerde açılan ufak bir düden, ilerleyerek bu boşluklara bağlanmıştır.

Darallar: Mağaranın giriş kısmını oluşturan "darallar", toprak üstünde sürünmeyi gerektiren bir kesimle başlar. Düdene giren suların zaman zaman ağızda göllenme yapması sonucu, içeride taban toprakla dolmuş, girişte tavan 20 cm'e kadar alçalmıştır. Bu nedenle mağaranın ilk 20 m'sinde sürünmek gerekmektedir. Bu kısım sona erip mağara biraz genişledikten bir süre sonra mağara, yeniden daralarak yarım m çapında kıvrılarak ilerleyen bir tüp şeklini alır. Bu bölüm 20 m.lik uzun inişe kadar bu şekilde devam eder. Böylesine dar geçişlerin mağara girişinde bulunması, herhangi bir kurtarma durumunda bir sedyenin bu dar yerlerden geçirilemeyecek olması yüzünden içeride yaşanacak ufak bir zorlanma bile çok büyük zorluklara yol açabilir.

Çiçek Bahçesi Kampına (-400m) kadar: Darallardan sonra mağara, sulu bir karakteristik gösterir. -65m deki "Güzellik Salonu" mağaranın oluşuma sahip ender yerlerinden biridir. Yukarıya doğru açılan bir boşluktan ve araştırılmamış, tırmanan bir yan koldan gelen sularla burada oluyan sarkıt, dikit, perde ve kurnalar, oldukça sıkıcı bu mağaranın yegane ilginç görüntülerini oluşturur. -232m deki "Sahte Huzur" adı verilen yerdeki ufak tırmanış ve inişlerden sonra mağara genişler. -250m de bulunan acil durum kampının altında mağaranın araştırılan bölümünün en geniş gölü olan "Hani Tıpa" gölü bulunur. Saptırmalı boltlarla bu göle inildikten sonra, 8-10 m.lik inişler, -400m kampından önceki 40 m.lik uzun inişe kadar devam eder. Genelde "400 Kampı" diye anılan "Çiçek Bahçesi Kampı", bir gölün kenarındaki kumluk tepeciğin üzerine kurulmuştur.

-400m ile Bir Başka Hayat Kampı

(-672m) arası: 400 Kampından sonra mağara daha kuru bir hal alır. Döşemeler ise su yolundan yukarıdadır. Bu bölümde mağara görece uzun inişlerle ilerler. -600m civarlarında uzun inişler sona erer ve -672m kampına kadar devam edecek olan "Geçit Ver Menderesleri" ya da geçerken gösterilen çabadan dolayı "Nesrin Topkapı" olarak adlandırılan darallar başlar. Menderesler dar, yorucu ve uzun olması nedeniyle buradan mağara çantalarıyla geçmek çetin bir iştir. Daralların içindeki birkaç inişten sonra "700 Kampı" diye de anılan "Bir Başka Hayat" kampının bulunduğu büyük fosil galeriye gelinir. Bu galeride döküntü kayaların arasındaki yapay düzlüğe de matlar yerleştirilmiştir. Suyun kendine bulduğu yol insan geçişine izin vermeyecek kadar dar olduğu için, çöküntü taşların üzerinden ilerlenerek bir süre sonra su yoluna yukarıdan iniş yapılarak tekrar ulaşılır.

-672m ile -1300m arası: Su yoluna ulaşıldıktan sonra Nesrin Topkapı'nın devamı olan darallar tekrar başlar. Ancak bu sefer daha uzun ve dolayısı ile daha yorucu olarak. Darallar bittikten sonra mağaranın bilinen en uzun inişi olan "Ihlamur Ağaçları İnişi" başlar. Bu noktadan sonra mağarada bulunan su miktarının yan kollar nedeni ile arttığı görülür.

2004 Araştırması

18 Temmuz günü, 12 kişilik BÜMAK ekibi ve 8 Bulgar mağaracı ile başlayan çalışmaların temelde iki amacı vardı: üç yıl önce bir kazada kaybettiğimiz arkadaşımız Mehmet Ali Özel'in bulunması ve mağaranın bitirilmesi.

İlk giren birkaç ekibin ardından üç yıl boyunca aktif su altında kalmış olan eski boltların rahatlıkla kullanılabildiği memnuniyetle görüldü. Arka arkaya yapılan girişlerle -700 kampına telefon indirildi ve -1300 e doğru inişlere başlandı. Mehmet Ali Özel'in bulunmasından birkaç gün sonra dip ekibi mağaranın 1997 de bırakılan -1377 metreden bir iniş sonra -1429 da büyük bir gölle bittiğini bildirdi.

Şu an için Türkiye rekoru olan bu derinlik, aynı zamanda Peynirlikönü Düdeni'ni dünyanın 12. en derin mağarası konumuna getirmiştir.



Bümak YK, 2008
 

Etiketler
Ynt: Türkiye' nin En Derin Dünya'da 12. Sıradaki Mağara



Çok saygıdeğer bir ölüm
23 yaşında bir genç kapkaranlık bir mağaranın derinliklerine, yerin 1400 metre altına inip rekor kırmaya çalışırken öldü.
Ne saygıdeğer bir ölüm.
Biz Türkler genellikle böyle "onurlu bir arayış" içinde ölmeyiz.
Biz kahvede okey oynarken kafamıza inek düştüğü için ölürüz.
Sarhoş şoförün kullandığı otobüs, cep telefonu bahanesiyle şarampole yuvarlandığı için ölürüz.
Kıçımızın üzerinde oturmaktan damarımız yağ bağladığı için ölürüz.
Biz hep "aptalca" ölürüz.
Bir mağaranın derinliklerini keşfetmeye çalışan Mehmet Ali Özel gibi onurlu ölümler pek yoktur bizde.
Yeni dünyalar keşfetmeye çalışırken, bilime, insanlığa hizmet etmek için tehlikelere göğüs gererken pek ölmeyiz biz.
Çünkü böyle işlere pek girmeyiz.
Biz bilinmeyeni aramayız.
Biz bilinenden kurnazca faydalanmaya çalışırız hep.
Bizden hiç káşif çıkmamıştır.
Bizde mucit yoktur.
Maceracılık "üçkağıtçılık"tır.
Aldığımız riskler, çalarken yakalanmaktan öte değildir. Bizim kutba ilk ulaşan insan olma yolunda ölen gezginimiz, yeni kıtalar ararken yamyamlara yem olan denizcimiz yoktur. Bu yüzden de Mehmet Ali Özel'in ölümü çok ama çok "güzel" bir ölümdür.
Ararken, keşfetmeye çalışırken, rekor kırmayı amaçlarken ölmüştür.
Ailesi ise ona yakışan bir aile olduğunu, oğullarının bedenini keşfetmeye çalıştığı mağaraya bağışlayarak göstermiştir.
Helal olsun Mehmet Ali'ye, helal olsun onu böyle bir yürekle ve istekle yetiştiren ana babaya.
Yaşamını adadığı mağara benim için artık "Özel" bir mağaradır.
"Mehmet Ali Özel Mağarası."

Fatih Altaylı / Hürriyet
 

Ynt: Türkiye' nin En Derin Dünya'da 12. Sıradaki Mağara


Bir kaşifin babasının ağıtı

MALİ BALADI
Bak oğlum Mali
Açıkçası Mehmet Ali
Hani sen sonsuzlukta,
Hani sen...
Kaybolmak istedin ya
Uzayda!
Hani bir böceğin
Gizeminde aradın ya evreni.
İşte bak!
Evren içinde
Kocaman ve sonsuz
Bir konaktasın.
Sanma ki
Evrende
Sen
Bir noktasın!
Nokta olan evren!
Noktanın merkezinde sen!
Yüreğim,
Tıpkı evren.
Ah be oğlum!
Yaman dostunun
Selamı olmasa!
Senden gelen son selam!
Kuşların kanadında
Okumasam selamını!...
Ah be çocuk!
Haylaz çocuk!
Bari orda,
Aşağıda,
Konağında!
Dipsiz konağında,
Dingin mekanında!
Bari orda dur!
Orda dur ki
Seni bulacağım yeri bileyim.
Yoksa ben sensiz neyleyim.

Selahattin Özakın
 

Ynt: En Derin Yolculuk


NATIONAL GEOGRAPHIC EKİM 2004
Yazı: Yaman Özakın




EGMA Düdeni'nin girişi ilk olarak 1990 yılında keşfedildi. Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK), 1992'deki ilk keşif gezisinde -65 metre derinliğe indi. İzleyen yıllarda BÜMAK'la birlikte Mağara Araştırma Derneği'nden (MAD) mağaracılar da EGMA Düdeni'nin bir insanın zorlukla geçebileceği dar geçitlerinden aşağılara doğru yol aldı.



1993'te -232, 1994'te -530, 1995'te -672 ve 1996 yılında ise -1032 metreye ulaşıldı. 1997 yılındaki keşif gezisinde -1377 metreye kadar inildi. Ancak 2001 yılında, -1319 metreye ulaşıldıktan sonra aniden gelen selin, -1285 metrede bulunan mağaracı Mehmet Ali Özel'in ölümüne neden olması sonucu keşfe bir süre ara verildi. Yerel halkın Peynirlikönü Düdeni adını verdiği mağara bu tarihten sonra, bir trafik kazasında yaşamını yitiren mağaracı Evren Günay ve Mehmet Ali Özel'in adıyla, EGMA Düdeni olarak anılmaya başlandı. Bu yıl BÜMAK ve Bulgaristan Mağaracılık Federasyonu (BFS mağaracılarından oluşan 17 kişilik ekip tarafından Temmuz-Ağustos aylarında gerçekleştirilen keşifte ulaşılabilen en derin nokta olan -1429 metreye inildi. Bu derinlik aynı zamanda Türkiye'deki mağaralar arasında ulaşılan en derin noktaydı.



Sırtımdaki çanta 30 kilo ve önümde tırmanmam gereken 1,5 metrelik bir geçit var. Herhangi bir mağarada bu yüksekliğe kolaylıkla tırmanabilirim. Ancak EGMA Düdeni'ndeyim ve mağaranın derinliklerine doğru yaptığımız bu keşifte, bir insanın ancak sığabileceği genişlikteki dar geçitler sabrımızı sınıyor. Arkamdan geden Sencer çantamı alıyor ve bir süre sonra yeniden yüklendiğimiz çantalarla mağaranın dar geçitlerinde ilerliyoruz. -1300 metreye ulaşmak için buna benzer iniş ve çıkışlarla dolu 600 metre daha yol alacağız..

Bu kez, üç yıl önce yarım kalan keşfi tamamlamaya kararlıyız; ulaşılabilecek son noktaya kadar gideceğiz. Bizi bu derinliklere iten en önem1i neden, mağaranın en derin noktasına ulaşma arzusunun yanında ve belki onun da ötesinde, 2001 keşfi sırasında yaşamını yitiren arkadaşımız Mehmet Ali Özel'e ulaşabilmek!

O yıl aniden yağmaya başlayan doluyla birlikte mağaraya giren sel suları Mehmet Ali'yi bizden ayırmıştı. Yaşadığımız şok büyüktü. Mağaracılıkla beraber yaşamımıza da ara vermiş gibiydik. Ve bizler, onu sürdürmenin yolunun bu mağaranın derinliklerinden geçtiğinin bilincindeydik.

2004 ilkbaharında Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK) olarak yeniden mağaraya girmeye karar verdik. Ancak Türkiye geneline yapılan çağrıya rağmen, mağarayı tanıyan üç deneyimli mağaracı ve bir grup hevesli genç üye ile birlikte sadece dokuz kişiden oluşan bir ekip toplayabildik. Bu sayı EGMA Düdeni için komikti. Aradığımız destek Bulgaristan Mağaracılık Federasyonu'ndan geldi. Federasyon en deneyimli sekiz mağaracıyı, istediğimiz tarihlerde Türkiye ye yolluyordu. Artık mağaranın derinliklerini keşfe hazırdık...







18 Temmuz 2004. Üç yıldır uykularımı kaçıran mağaranın ağzında daracık girişe bakıyorum. Sanki daha dün çıkmış ve yarım kalan bir şeyleri halletmek için yeniden giriyor gibiyim...

Başarımız birçok bilinmeyene bağlı. İçeride bulacağımız malzemenin durumu iyi olmazsa tüm mağarayı yeni malzemelerle döşememiz gerekecek. (Bunu 2001'de, 25 kişilik ekibimizle ancak 15 günde yapabilmiştik.) Bu yıl dokuz Türk, sekiz Bulgar olmak üzere 17 kişiyiz. Ve bu ekipten sadece üç kişi -ben, Memo (Mehmet) ve Sencer- daha önce bu mağaranın derinliklerine inmişti. Altı ay önce ameliyat olan Sencer'in omzundaki titanyum çivilerinin performansını nasıl etkileyeceğini bilmiyoruz. Bulgar ekipten ise sadece iki kişinin derin mağara deneyimi var.

Daracık girişten süzülüyorum.Teo (Theodor) ve Sencer hemen arkamda. Teo, 15 yıllık mağara deneyimine sahip. Sencer ise kulübün halen aktif dikey mağaracılık yapan en eski üyesi. O, bir "mağara canlısı" gibi dışarıya hiç özlem duymaksızın, mağarada istediği kadar kalabilir...

Artık girişteki sürünme parkurunu geçtik; geçitlerin iyice daraldığı sulu bölümdeyiz. Dibi göl olan bir metre yükseklikteki tünellerden çantaları elden ele geçirerek ilerliyoruz. 20 dakika sonra, üç yıl önce öylece bıraktığımız ilk "döşeme"nin -inişe yardımcı olan iplerle oluşturulmuş düzenek olduğu uzun inişteyiz. Malzemelerdeki aşınma çok değil, ama en küçük bir riske dahi tahammülümüz yok. Tüm karabinleri, karahinleri dübellere bağlamaya yarayan alüminyum kulakları ve ipi değiştiriyoruz. Aşağı doğru devam ettikçe diğer inişlerdeki malzemenin daha iyi durumda olduğunu fark ediyoruz. Her nasılsa, mağaranın nemli ortamında daha hızlı işleyen yıpranma süreci henüz metal malzemeye zarar vermemiş. Girişten -212 metreye kadar ip döşüyor ve malzeme çantalarımızı burada bırakıp dönüşe geçiyoruz. 17.20'de girdiğimiz mağaradan, sabaha karşı 02.30'da çıkıyoruz.



EGMA Düdeni'nde çoğu yerde zemini kaplayan ve geçişi zorlaştıran göller var. 6°C sıcaklıktaki suyun ıslanmadan aşılması için mağara duvarlarına yardımcı ipler gerildi. 2001 yılındaki keşifte Gökçe Balçık, -65. metredeki gölün üzerinden bu iplere bağlanarak geçti (Önceki sayfalar) Mağara içi ve yüzey kampı arasında telsizle iletişimin mümkün olmaması nedeniyle 3 kilometrelik bir telefon hattı döşendi (solda). Mağaracılar, girişteki darallardan herhangi bir yere takılmadan geçebilmek için, üzerlerinde taşıdıkları iniş-çıkış aletlerini çantalarda geçirmek zorunda kaldı.







Artık kafamızdaki soru işaretleri azaldı, umutlarımızsa arttı...



19 Temmuz. Biz dışarıda dinlenirken Memo, Ley ve küçük Nikolay ma­ğaraya girdi. Kampın durumunu bildirmek üzere zaman kaybetmeden dı­şarı çıktıklarında, -418 metreye ulaştıklarını öğrendik. Moralimiz iyice düzeldi. Memo, "Her şey 2001'de bıraktığımız haliyle duruyor..-" diyor­ “Kemiklerim ağrıyor ama yıldızları tekrar görmek her şeye bedel"



Üçüncü gün. Kampta düzen kuruldu. Kamp ile mağara ağzı arasına döşediğimiz 1,5 km'lik telefon kablosu sayesinde artık sorunsuzca iletişim sağlayabiliyoruz. Akşama doğru Teo ve Şesu (Tzvetan) ile -418 kampın­dan -672 kampına kadar döşeme yapmak ve kamp kurmak için mağaraya girdik. İlk daralları geçtikten sonra Bulgar ekibinin başı Şesu'ya, mağaranın zorluğu hakkındaki görüşünü sordum. Daha zorlarını gördüm" dedi. (Daha sonra, EGMA Düdeni'nin 25 yıllık mağaracılık hayatında gördüğü en zor mağara olduğunu itiraf edecekti.)



Üç saatlik inişin ardından -418 kampına ulaştık ve -672 kampına doğru ip döşemeye devam eden Teo'nun yanına indik. Mağara içindeki dar ge­çitlere -daral- ulaştığımızda dışarıda sabah oluyordu. Birimiz döşeme ya­parken diğerleri çantaların üzerine oturup beşer dakika kestirecek. -672 metredeki "Bir Başka Hayat" kampına ulaştığımızda saatler (09.00'u göste­riyor. Çok yorgunuz ama iyi iş çıkardık...



Kampta dördüncü gün. Biz -672 metredeki kampta derin bir uykuya dalarken, dışarıda işler zorlaşmış. Telefon hattının son noktasıyla bulun­duğumuz kamp arasında 500 metrelik kot farkı var. Ve hava tahmininin bizlere iletilebilmesi için bu hattın acilen kampa ulaştırılması gerekli. Bu işi Sencer, Çiço (Svetlomir) ve Kotze (Konstantin) üstlenmiş.



Ekip -418 kampına ulaştığında hatta bir kısa devre olduğu anlaşılmış ve ancak 10 saat süren bir kontrolün ardından arızanın girişteki darallarda olduğu öğrenilmiş. Biz, -672 kampına yemek getiren üç Bulgar'dan gelişmıeleri öğrenirken bu ekiple bizim tarafımızdan yukarıya gönderilen mesaj ise yanlış anlaşılmış: "10 saat içinde yemek inmezse -672 kampındakiler dışarı çıkıyorlar!" Dışarıda çok büyük bir heyecan yaşanmış çünkü bu, çok büyük işgücü ve zaman kaybı demek.





EGMA Düdeni'ne Anamur'un kuzeyinde yer alan Taşeli Platosu'ndaki Çukurpınar Yaylası'ndan yürüyerek ulaşılıyor.



Bu nedenle, bir önceki gün yaptığı 18 saatlik zorlu girişin yorgunluğunu üzerinden atamayan Sencer uyandırılmış. Emrah ve Memo'nun da katılmasıyla, aşağıya yemek indirecek üç kişilik ekip mağaraya girmiş.

Yemek ekibi -672 kampına ulaştığında, biz, aşağıya bir döşeme inişi yapmış ve -1100 metre derinliğe kadar döşemeyi kontrol edip gerekli gördüğümüz yerdeki ipleri, metal malzemeleri değiştirmiş; çıkışa geçmiştik. Haber yanlış anlaşılmış olsa da yemek ekibinin inişi boşa çıkmadı. Memo'yla Sencer'in biraz dinlendikten sonra aşağıya inip, bizim kaldığımız yerden dibe doğru devam etmesine karar verdik. Onlar yola çıktıktan bir süre sonra biz de onları izleyecek ve -1300 metre derinlikte uygun bir yere üçüncü kampı kuracaktık. Biz kampı kurup dinlendikten sonra onlar aşağıdan dönmüş olacak ve vardiyalı olarak mağaranın araştırılmamış yerlerine inmeye başlayabilecektik.

Her adımda, yıllardır kafamızı kurcalayan soruların yanıtlarına yaklaşıyoruz. Birazdan, 2001'de yaşamını yitiren arkadaşımız Mali'nin, -1285 metredeki kaza yerinde bırakmak zorunda kaldığımız cesedine ulaşacağız. Onu ne şekilde bulacağız? Neler hissedecek, buna dayanabilecek miyiz..? Kafamızda bu düşüncelerle -672 kampında uyumaya çalışıyoruz... Bölük pörçük bir uykudan sonra Memo'yla Sencer inişe geçerken, Emrah ve Şesu da yüzeye doğru yol alıyor...

Teo'yla birlikte, Memo ve Sencer'e kamptan ayrılışlarından 11 saat sonra, -1275 metre civarında yetiştik. 2001'deki selden sonra, kazazedelerin 30 saat ve onlara ulaştıktan sonra benim de 22 saat beklediğim daracık yere çıktık. Teo ve. Sencer burada kalan malzemeleri toparlarken, Mehmet'le ben kendimizi iyice hazırlayarak aşağıya doğru devam ettik. Mali'yi ilk olarak Mehmet gördü. İnsan kendisini ne kadar hazırlarsa hazırlasın, eski bir dostun cesedi ile karşılaşmak yaşanması kolay bir şey değil. Üç yıldır anlatılan bilgilerden kafanızda canlandırmaya çalıştığımız olayın ortasındayız şimdi. "Su şuradan patlamış, Oğuz buradan kurtulmuş. Mali..." Oradan geçecek diğer mağaracıların etkilenmemesi için üzerini örttük. Onu daha sonra yukarı çıkartmak üzere inişimize devam edeceğiz. Artık mağaraya konsantre olmamız gerekiyor. Çünkü dipten Mali'nin anısına çıkartmamız gereken bir avuç çakıl taşı var...

Bir süre sonra mağara yatay bir hal aldı. Artık -1300 metredeki Temuçin Aygen Galerisi'ndeyiz. Burası kamp için uygun. Sencer'le Memo kampı kurup uyumaya hazırlandı. Biz de, yedi yıl sonra, mağaranın araştırılmamış yerlerine ilk keşfi yapmak üzere yola koyulduk.

Şimdi, 1997'de haritası çizilen son noktadayız. Döşemeyi yapan Memo inmeye başladıktan kısa bir süre sonra beni de yanına çağırdı. Olağanüstü bir galeriyle karşı karşıyaydık. Bulunduğumuz salona bağlanan başka bir galeri bu mağarada daha önce rastlamadığımız büyüklükte travertenler oluşturmuş. Teo aşağıya doğru giden yolu izlerken bir başka inişle karşılaştı. Kayaya bağlanan ipler yardımıyla inerken, yolu kapamış travertenlerin arasından bir yol aradık. Artık koca bir sarkıtın kapadığı dar geçitten geçiyoruz. Ve karşımızda bir başka iniş var. Buradan indiğimizde, bu mağaraya göre büyük bir gölle karşılaştık. Genişliği 10, uzunluğu 25 metre kadar. Sonu iyice görünmeyen göle şaşkınlıkla bakarken, Teo adeta düşüncelerimi okudu: "Sanırım burası mağaranın sonu."







2001 yılından beri mağarada bekleyen ipler sağlamlık kontrolünden geçirilmek üzere dışarıya çıkarılarak şok testine tabi tutuldu.



-1429 metredeyiz... Bu, bugüne kadar Türkiye'deki mağaralar arasında ulaşılabilen en derin nokta. Karşımızdaki göl gerçekten de mağaranın sonunu oluşturabilecek bir sifona benziyor. Ancak ucu görünmüyor; mağara buradan devanı ediyor olabilir. Gölün devamını araştırmak için -1429 metrede, yaklaşık 6 oC sıcaklıktaki suda yüzmek hem çok ızdıraplı hem de tehlikeli. Nem oranının neredeyse yüzde 100 olduğu mağara ortamında giysilerin kuruması çok uzun sürer. Elbiseler kururken alacağı ısı vücut sıcaklığının aşırı azalmasına, dolayısıyla hipotermiye girmemize yol açabilir. Mağaranın devamının olup olmadığını araştırmanın tek bir yolu var; yüzeyden bir bot indirilmesi.



DIŞARlYA ÇIKMADAN GEÇEN DÖRDÜNCÜ GÜN



-1300'deki kampa dönüp Sencer'Ie Memo'ya aşağıdaki durumu bildirdik. Aramızdan birilerinin yukarı çıkıp, -672 kampına ulaştığını tahmin ettiğimiz telefon hattından, bot ihtiyacımızı iletmesi gerekli. Ancak Sencer ve Memo, önce, -1429 metredeki göle kadar olan bölümü ölçüp gölden su ve kaya örneği topladı ve 12 saat sonra kampa döndü. Teo ve Memo, yiyecek getirecek olan ekibe botun yollanması haberini iletmek için hızla (yedi saatte) -672 kampına çıktı. Onları, telefon kablosu döşemek için kampa inen Kotze ve Çiço karşılamış. Ancak, hat henüz -672 kampına kadar ulaştırılamamış ve bu nedenle de yüzey ekibiyle buluşmak için -600 metreye çıkılması gerekmiş.



Kotze, Çiço'yla birlikte hızla "Geçit Ver Menderesleri"ni aşarak bir buçuk saat içinde -600 metreye çıkıp, telefonu hattın sonuna bağlamışlar. Emrah'ın yukarıdan telefonu açmasıyla birlikte, Kotze nefes nefese "Stop Şesu?" diye bağırmış ve o sırada mağaranın ağzında bulunan Şesu'nun ekibi son anda durdurularak bot çantası ellerine verilmiş.



MAĞARADA ALTINCI GÜN

Bot bize ulaştırıldı. Mesajı göndereli tam bir gün olmuştu. Botla yaptığımız araştırma sonucunda gölün gerçekten mağaranın gidilebilen son noktası olduğunu anladık. Ancak belki su seviyesinin daha az olduğu bir zamanda buradan geçmek mümkün olabilir. Ne olursa olsun, bu yıl daha fazla ilerleyemeyeceğimiz ortada... Artık toplanmaya geçmemiz gerekiyor. Aklımız, bunca uğraştan sonra mağaranın bitmemiş olduğu ihtimalini kabul etmek istemiyor. Daha sonraki keşiflerde, su seviyesinin azalması ya da gölde sifon dalışı yapılarak ilerlemenin mümkün olabileceği ihtimali üzerine,mağaradaki kamp malzemelerini içeride bırakmaya karar verdik. Sencer'le ortalığı toparlayıp çıkışa geçtik. Döşemenin toplanmasını yukarıdan gelecek ekipler yapacak. Biz Mali'yi alarak yüzeye doğru yolumuza devam edeceğiz...





Mağarada kullanılan malzemeler, güneş ışığının ve yağmurun etkisinden korunmaları amacıyla malzeme çadırında tutuluyor.



KEŞFİN ONÜÇÜNCÜ GÜNÜ

10 gün mağara içinde kaldıktansonra dışarıya çıkıyorum. Gökyüzünün maviliği, yayladaki otların yeşilliği, mağaranın tek düze renksizliğinden sonra gözümü alıyor.Gerçekten de mağaranın en güzel yeri çıkışı! İlk yaptığım şey, bir süre kızgın güneşin altında yatıp içime işlemiş mağara soğuğunu atmaya çalışmak...



Akşama doğru diğer ekipler de mağaradan çıktı. Ancak daha, içeride yapılacak çok iş var; mağaranın toplanması gerek...



ON BEŞİNCİ GÜN

Bir durum değerlendirmesi yaptık. Bulgar ekibindeki arkadaşlar beklentilerimizin çok üzerinde iş çıkardı. Ancak her iki gruptan

da fire verdik. Sencer'in omzu tekrar sakatlandı. Ben hastayım ve görünüşe göre en az iki gün daha yatmak zorundayım. Büyük Nikolay'ın midesi kötü. Ve Teo dışında, Bulgar ekibinden kimse bir daha -672 metrenin altına inmek istemediğini söylüyor. Bu durumda -672 metrenin altında çalışacak üç kişi kalıyor: Memo, Teo ve eğer iyileşebilirsem - ben...



Bu iş gücüyle içerideki bütün ipleri çıkarmamız mümkün değil. Sonunda sadece metal malzeme ve kamplardaki çöpleri çıkarmaya karar verdik. Kararımız Bulgar ekibini rahatlattı; Çiço ve Kotze de -672 altına inmeye razı oldu. Bir gün daha dinlenip mağaraya girmeye karar verdik.



ON YEDİNCİ GÜN

Sabahın 05.00 inde mağara ağzındayız. Yanımızda dün kampa gelmiş, beni mağaracılığa başlatan ağabeyim Arkadaş Özakın var. 10 yıl önceki ilk dikey mağara inişimde yaptığım gibi aletlerimi doğru takıp takmadığımı kontrol etmesini gülümseyerek izliyorum.



-418 metredeki "Ciçek Bahçesi" kampı, yorgun mağaracılar için bir dinlenme noktasıydı. Gece-gündüz ayrımının olmadığı mağarada, çalışma veriminin artırılması için, uyku saatleri vücut döngüsüne göre planlandı.



Hızlı bir şekilde aşağıya iniyoruz Öğleden çok önce -672 kampına ulaşıyor ve akşama kadar uyuyoruz. Gece-gündüz kavramlarının çok fazla anlam taşımadığı mağarada gece yarısı uyanıp aşağıya iniyoruz. Kotze ve Çiço'nun da daha sonra bize katılmasıyla, malzemeleri önce -672 metre kampına ardından da -418 kampına kadar topluyoruz. Buraya ulaştığımızda kurduğumuz telefon bağlantısında yukarıda yağmur yağdığı haberini alıyoruz. Yağmur dinene kadar beklemeye karar veriyoruz... Az sonra çantaları çıkarmak üzere aşağı inen Sencer ve Lev de yanımıza geliyor. Sencer'in sağ eli hâlâ uyuşuk olmasına rağmen yardıma geldi; biliyorum, kampta boş durmaya dayanamıyor.



Mağaranın çeşitli yerlerinde, toplam 12 kişi malzeme topluyoruz. Hava tahmininde söylenmeyen ani yağmurun doluya döndüğü haberi geldiğinde endişelerim korkuya dönüşüyor. Bir süre sonra dolu diniyor ve hep beraber çıkışa geçiyoruz. Sonunda akşamüstü yüzeye çıkıp kampa vardığımda hayatımın ilk (ve umarım son) sigarasını içiyorum.



Biz aşağıda ter dökerken yüzeydekiler de boş durmamış, aşağıdaki işlerin düzgün gitmesi için koşturup durmuşlardı. Genel olarak bu işle uğraşan Emrah, Serhan, Barış, Yunus ve Tunca 16 gün boyunca sabırla mağaraya girmek için sıralarını beklerken, yüzeyde yapılması gereken işleri eksiksiz yerine getirdi. Gerek yaylada gerekse mağaradaki işlerin düzgün gitmesi için gereken her şeyin sorumluluğu bu beş kişinin omuzlarındaydı. Kampın son günü, herkesin enerjisinin tükendiği bir anda, son 250 metrenin toplanması işini de yine bu ekip üstlendi ve onlar, keşfe son noktayı koydular.



Mağaranın bilinen en büyük ikinci gölü olan "Hani Tıpa", 40 metrelik uzun bir inişin dibinde bulunuyor. Bu geniş salon, dar geçitlerden sonra mağaracıları rahatlattı.
 

Ynt: En Derin Yolculuk









Mağarada selle karşılaşan gençler karanlıkta bağırıyordu: İyi misiniz? 1250 metrede yankılanan seslere sadece Mehmet Ali cevap vermedi. Arkadaşları onun ölüsünü bulup inişe devam etti...


İÇEL - Peynirlik Mağarası'nda sele kapılarak yaşama veda eden 23 yaşındaki İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi Mehmet Ali Özel'in ardından mağaracıların kampına ölüm sessizliği çökerken, dışarıya çıkan arkadaşları yaşadıkları dehşeti anlattı. Mağaracılardan adalesi ezilen Oğuz Karakuca ise içeride kaldı.
İçel'in Anamur ilçesine bağlı Çukurpınar Yaylası'na 42 kişi gelip 41 kişi kalan mağaracılar, bölgeyi terk etmeye hazırlanıyor. Ekipten sağ kalan beş kişinin ifadesi alınacak. İndikleri 1300 metreden ölüm haberini getiren mağaracılar Süha Yanarbaş ve Hüseyin Demir, serüveni anlattı:
"Cuma gecesi mağaraya altı kişi olarak indik. Cumartesi iniş tamamlanmıştı. Gruplar halindeydik. 1250 metreye geldiğimizde bir anda sel sularıyla karşı karşıya kaldık, ne yapacağımızı şaşırdık. Kendimizi uygun bir yere atarak sel sularından kurtulduk. Ancak, aşağıda olan Mehmet Ali'nin kaçacak yeri olmadığı için sularla birlikte aşağıya kaydı."
Seslenmelerine rağmen Mehmet Ali Özel'den yanıt alamadıkları anlatan mağaracı gençler, buna rağmen uzun süre yaşadığı umudunu koruduklarını söyledi. Genç mağaracılar şöyle devam etti:
"Gece böyle geçti. Sonra yukarıdan gönderilen
haberciler aşağıya indi. Hüseyin Kuyumcuoğlu,
Güneri Tuncer ve Oğuz Karakuca'nın iyi olduğunu öğrendik. Ancak Mehmet Ali'den haber yoktu. Aşağıya indiğimizde arkadaşımızı
ayakları halata dolaşmış, başı suda ölü olarak bulduk."
Arkadaşlarının cesedini çıkarmaya güçlerinin yetmediğini belirten Yanarbaş ve Demir yer sonraki gelişmeleri de şöyle ifade etti:
"Sel sırasında hırpalanmış olan Oğuz ile de buluşmuştuk. Haberciler gelip gittikten sonra kampta nasıl gelişmeler olduğunu bilemiyoruz. Bizim hedefimiz 1400 metreydi ve çok az kalmıştı. Çarşamba günü çıkmayı önceden de planlamıştık. Yiyeceklerimiz buna göreydi. Aynı gün çıktık."

Bitkinlikten çıkamadı
Selin meydana geldiği gece mağaranın en derin noktasında biribirine yakın yerlerde olan üç kişiden Oğuz Karacuka, bitkinliği nedeniyle mağarada kaldı. Arkadaşlarının sel sularının çarpması sırasında adalesinin ezildiğini belirttiği Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Karacuka, 300 metrede kamp kurdu. Karakuca'nın önceki akşam mağarayainen Emre Kuruçayırlı'nın yardımı ile çıkması bekleniyor.
Bu arada ekipten sekiz kişi kazayla ilgili olarak Anamur Cumhuriyet Savcılığı'nda ifade verdi.
***


Mağarada kalacak
Ailesinin 'Mezarı mağara olsun' dediği Mehmet Ali Özel için prosedür inceleniyor.
İçel Vali Vekili Ruhi Paker bu konuda,
"Ölen gencin iri cüsseli olduğu belirtiliyor.
Mağara yer yer çok dar olduğu için dışarı çıkarma güçlüğü olacağı anlaşılıyor. Bu durumları ilgili yerlere aktardık, haber bekliyoruz. Çıkarılması mümkün olmazsa, mağara kapısına bir anı plaketi asabiliriz" dedi.
Mağara, Boğaziçi Üniversitesi Mağaracılık Kolu (BÜMAK) belgelerinde 'Peynirlikönü Evren Günay Düdeni' olarak geçiyor. Evren Günay, aynı mağarada 1993-96 yılları arasında yapılan araştırmalara katılmış, 1032 metreye kadar inmiş, geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetmişti.

RADİKAL

NEŞET KARADAĞI

MİTHAT ÜNAL
 



Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,999
Mesajlar
1,527,052
Kayıtlı Üye Sayımız
166,746
Kaydolan Son Üyemiz
bilicello

SON KONULAR



Geri
Üst