seyyahasan
Kamp II
Ustaların kaleminden fotoğraf ve yol notları;
Yolculuklar insanı değiştirir. İki-üç günlüğüne de gitseniz, haftalar süren bir yolculuğa da çıksanız döndüğünüzde her şeye başka bir gözle bakarsınız. Zihin tazelenir, daha önce kafanızda karmakarışık duran düşünceler birden anlamlı bir bütün haline gelirler! Çünkü yolculuklar sadece fiziksel değil, asıl düşünsel ve ruhsal boyutlarda yapılır. Fotoğraf çeken yolcularsa, bu içsel yolculuklarını bir de fotoğrafça sunarlar.
Bu sayfalarda, yaptıkları yolculukları bizlere fotoğrafça sunan 4 fotoğrafçıdan, "yolcukluk"ların ve yolculuklarını fotoğraflamanın, onlar için ne demek olduğunu anlatmalarını istedim. Soruma, çok farklı bakış açılarından cevaplar aldım. Ama aslolan şu ki, her biri için önemli olan, "tanıklık" etmek ve "iz" bırakmak!
Cüneyt OĞUZTÜZÜN
Antik Kilikya topraklarında ilerliyorum. Köylüler Toroslar’ın ücra bir köşesindeki, bilinmeyen kalıntılardan söz ediyorlar. Oraya vardığımda düzeltilmiş, ön yüzü iyi korunmuş, esrarengiz kabartmalarla donatılmış, 5 metre yüksekliğinde anıtsal bir kayayla karşılaşıyorum. Batmakta olan güneşin son ışıklarıyla yıkanan muhteşem anıt, fotoğraflanmayı bekliyor.
Aylık bir coğrafya dergisinin fotoğrafçısı olarak, 12 yıldır her ay, ortalama 15-20 gün süren bir fotoğraf seferine çıkmaktayım. Fotoğrafçılık benim mesleğim ve bu gezileri "iş gezisi" olarak tanımlamaktan hoşlanıyorum.
Ancak bu hayat tarzı, hasbelkader başıma gelmiş bir şey değil; bilinçli bir tercih. O halde, sürekli yolculuğu içeren bir "iş"in seçilmesinde yolculuğun kendi başına bir değer olarak kabulü, ön şart gibi gözüküyor.
Yolculuğun insana kazandırdıklarıyla ilgili elimizde yeterince bilgi var. Henüz açıklanamamış yönüyse, bir arayış olarak yolculuğun nasıl olup da bir tutku haline gelebildiği. Bu konu, yolculuk esnasındaki insanın ruh haliyle ilgili olmalı. Bağımlılık yaratabilecek bir ruh hali bu. Arayış olarak yolculuk, sonunda bu özel ruh halinin arayışına dönüşüyor. Bu durum belki de evrimsel bir adaptasyonun sonucu… Çünkü yaşam kaynakları için sürekli yer değiştirmek zorunda olan ataların soyundan geliyoruz. Hayatta kalmanın yolculuğa bağlı olduğu şartlarda, evrimin, yolculuğu çekici kılacak mekanizmaları oluşturması, anlaşılabilir bir şey. Bu bakımdan, "yolculuk"la ilgili soruların cevabı, muhtemelen "yolcu"nun beyin kimyasının incelenmesiyle ortaya konabilecektir. Tıpkı aşık insanlar ya da dinsel/mistik deneyim yaşayan insan zihin durumlarıyla ilgili bilimsel araştırmaların bu olgulara ışık tutması gibi… Bunlar bir yana, en azından şunu görebiliyoruz: Yolculuk, çoğumuza iyi geliyor ve doğamıza uygun biçimde sağlıklı. Fotoğrafsa, temelde pasif olan yolculuğu üretici bir eylem haline getirmesiyle vazgeçilmezlik kazanıyor. Her neyse… Yolcu, yolunda gerek!

Yolculuklar insanı değiştirir. İki-üç günlüğüne de gitseniz, haftalar süren bir yolculuğa da çıksanız döndüğünüzde her şeye başka bir gözle bakarsınız. Zihin tazelenir, daha önce kafanızda karmakarışık duran düşünceler birden anlamlı bir bütün haline gelirler! Çünkü yolculuklar sadece fiziksel değil, asıl düşünsel ve ruhsal boyutlarda yapılır. Fotoğraf çeken yolcularsa, bu içsel yolculuklarını bir de fotoğrafça sunarlar.
Bu sayfalarda, yaptıkları yolculukları bizlere fotoğrafça sunan 4 fotoğrafçıdan, "yolcukluk"ların ve yolculuklarını fotoğraflamanın, onlar için ne demek olduğunu anlatmalarını istedim. Soruma, çok farklı bakış açılarından cevaplar aldım. Ama aslolan şu ki, her biri için önemli olan, "tanıklık" etmek ve "iz" bırakmak!
Cüneyt OĞUZTÜZÜN
Antik Kilikya topraklarında ilerliyorum. Köylüler Toroslar’ın ücra bir köşesindeki, bilinmeyen kalıntılardan söz ediyorlar. Oraya vardığımda düzeltilmiş, ön yüzü iyi korunmuş, esrarengiz kabartmalarla donatılmış, 5 metre yüksekliğinde anıtsal bir kayayla karşılaşıyorum. Batmakta olan güneşin son ışıklarıyla yıkanan muhteşem anıt, fotoğraflanmayı bekliyor.
Aylık bir coğrafya dergisinin fotoğrafçısı olarak, 12 yıldır her ay, ortalama 15-20 gün süren bir fotoğraf seferine çıkmaktayım. Fotoğrafçılık benim mesleğim ve bu gezileri "iş gezisi" olarak tanımlamaktan hoşlanıyorum.
Ancak bu hayat tarzı, hasbelkader başıma gelmiş bir şey değil; bilinçli bir tercih. O halde, sürekli yolculuğu içeren bir "iş"in seçilmesinde yolculuğun kendi başına bir değer olarak kabulü, ön şart gibi gözüküyor.
Yolculuğun insana kazandırdıklarıyla ilgili elimizde yeterince bilgi var. Henüz açıklanamamış yönüyse, bir arayış olarak yolculuğun nasıl olup da bir tutku haline gelebildiği. Bu konu, yolculuk esnasındaki insanın ruh haliyle ilgili olmalı. Bağımlılık yaratabilecek bir ruh hali bu. Arayış olarak yolculuk, sonunda bu özel ruh halinin arayışına dönüşüyor. Bu durum belki de evrimsel bir adaptasyonun sonucu… Çünkü yaşam kaynakları için sürekli yer değiştirmek zorunda olan ataların soyundan geliyoruz. Hayatta kalmanın yolculuğa bağlı olduğu şartlarda, evrimin, yolculuğu çekici kılacak mekanizmaları oluşturması, anlaşılabilir bir şey. Bu bakımdan, "yolculuk"la ilgili soruların cevabı, muhtemelen "yolcu"nun beyin kimyasının incelenmesiyle ortaya konabilecektir. Tıpkı aşık insanlar ya da dinsel/mistik deneyim yaşayan insan zihin durumlarıyla ilgili bilimsel araştırmaların bu olgulara ışık tutması gibi… Bunlar bir yana, en azından şunu görebiliyoruz: Yolculuk, çoğumuza iyi geliyor ve doğamıza uygun biçimde sağlıklı. Fotoğrafsa, temelde pasif olan yolculuğu üretici bir eylem haline getirmesiyle vazgeçilmezlik kazanıyor. Her neyse… Yolcu, yolunda gerek!
