Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan penguen Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 8
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 5,142

penguen

Zirve
Mesajlar
1,599
Tepkime Puanı
11
Farklı bir program yaparken aniden verilen bir kararla üç gezgin (annem, eşim ve ben) kendimizi Gökçeada'da (İmroz) buluverdik. Herkes bayram tatilinden dönerken biz yola koyulduk...



Feribotu kıl payı kaçırdık ama buna değdi. Çünkü adaya yaklaşırken nefis bir günbatımı manzarası karşıladı bizi...



Kalacağımız oteli internetten bulmuştum. Ne kadar doğru bir karar verdiğimi oraya ilk vardığımız andan itibaren anladım. Sanki evimize gelmiştik. (Misafirperverlikleri için Muharrem Bey'e, eşine ve Ferhan Hanım'a tekrar sonsuz teşekkürler... Ve tabi ki bizden kaldığımız süre boyunca ilgilerini esirgemeyen tüm otel personeline de...) Yol yorgunluğunun üstüne yediğimiz nefis bir yemekten sonra odalarımıza çekildik. Uyandığımızda bizi son derece sakin bir Kaleköy sabahı bekliyordu. Tam hayal ettiğimiz gibi...







Harika bir kahvaltı sonrası biraz gezelim, küçük bir keşif yapalım istedik. Ve Aydıncık sahili ile hemen yanındaki Tuz Gölü'ne gitmeye karar verdik. Merkezde eşimin dikkatini çeken minübüs... Anlaşılan o ki sahibinin on parmağında on marifet var



Aydıncık plajı adanın en gözde plajı ve uzunluğu yaklaşık 2 km. Kamp yapmak isteyenler için kamping mevcut. Burası özellikle rüzgar sörfü yapanlar tarafından tercih ediliyor.





Plajın hemen yanıbaşındaki Tuz Gölü'nün suları oldukça çekilmiş. Çamurunun şifalı olduğuna inanılıyor.

 

Etiketler
Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Daha sonra yüzmek için de gelmeye karar vererek öğleden sonra Zeytinliköy'e gittik. Burası bir Rum Köyü... Özellikle Madam'ın dibek kahvesi ile ünlüymüş. Kapalı olduğu için biz Mösyö Panayot'un kahvesine gittik. Nefis bir kahve eşliğinde eşinin yaptığı sakızlı muhallebiyi yerken ben bir yandan fotoğraf çektim.

Eski bir berber koltuğu...









 

Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Biz Panayot'un yerinden çıkarken madamın kahvesi de açılmıştı. Güleryüzlü bir ailenin modelliğinde orayı da görüntüledim. Onlara içten tavırları için buradan tekrar çok teşekkür ediyorum.



Köy sokakları...



Zeytinli hatırası



Ne sevimli bir ev değil mi?



Kilise ve Atamız...

 

Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Ertesi gün Eski Bademli'ye gittik. Burası da bir Rum Köyü... Sanki kimse yok gibiydi...

Eski bir zeytinyağı fabrikası...





Kendi ellerimizle kopartarak bol bol incir yedik... Mis gibi kokuyorlardı...



Gezerken bir Rumla karşılaşmak, onunla sohbet etmek isterdim ama sokaklarda sadece onlara rastladım...









 

Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Köyden...







Asırlık çınar ağacı...





Ve çiçekler...





 



Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Ertesi gün eşimin arkadaşı ve kardeşinin misafi olduk. Bizi Şirinköy'de yeni kurdukları şarap fabrikalarına götürdüler. Fotoğraf çekmem için Dereköy'de mola verdik.





Fabrikadan...





 

Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Kesinlikle abartmıyorum. Hayatımda tattığım en nefis şarap buydu... Sevgili Tülay'ın modelliğiyle sunuyorum...



Fabrikanın bahçesindeki sebzelerden topladık. Onlarla ve nefis köftelerle mangal yaptı bize Ali Bey...



Bahçeden...









 

Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Kabak ve karpuz biraz daha büyüyecek. O yüzden sadece fotoğrafladım.





Ertesi gün merkezde bulunan Meydani Pastanesi'nde Madam Efi'nin bademli kurabiyelerinden tattık. Çikolatalısını da yapmışlar ama benim favorim kesinlikle bademli olanı...





 

Ynt: Gökçeada Gezimiz (04-10 Eylül 2011)

Son gecemizde Kaleköy'de bizi çok güzel bir günbatımı ve ayın doğuşu karşıladı... Sahil ise her zamanki gibi ışıl, ışıldı...











Ertesi sabah henüz gün doğmadan veda ettik Gökçeada'ya... Huzuru seviyor ve şehrin gürültüsünden uzaklaşıp doğayla başbaşa olmak istiyorsanız bizim gibi Eylül ayını tercih etmenizi öneririm gitmek için... Her sabah gün doğar doğmaz bize konser veren kuşların cıvıltıları ve rüzgarın melodisiyle dans eden ağaçların çıkardıkları sesler hala kulaklarımızda çınlıyor...