Ynt: Hikayeler
Gazzeli kızın penceresi…
Genç kız, portakal bahçelerinden gelen kokulara açardı penceresini sabah namazlarının ardından. Güneş ışıldardı, genç kız gülümserdi. O gülümsedi diye, sevdiği genç de gülümserdi bahçelerin içinden. Ona bir demet çiçek uzatırdı. Kız utanır kaçardı içeri. Duvara yaslanıp, “Nefesim kesilmesin” diye dua ederdi. Duvarda en sevdiği şairin dizelerinin olduğu bir afiş asılı dururdu. Kurşun kalemiyle yanına düştüğü notlarına göz kırpardı tam o sırada. Birkaç gün önce uzanıp o gencin elinden aldığı sarı çiçeği kitabının arasından çıkarıp öperdi.
Genç kız, üniversiteye giden kardeşini uğurlamak için açardı penceresini. Yaşadıkları evler mütemadiyen yıkılmadığı için sadece İnşaat Mühendisliği hayali kuruyor olmazdı kardeşi. Turizm okurdu, Maliye okurdu, Psikoloji okurdu… Onun da yavuklusu olurdu. Sınıfından… Ela gözlü. Küçük ellerinde büyük büyük kitaplar taşıyan o kızı daha çok görebilmek için hiçbir dersi savsaklamaz, onunla konuşabilmek için sadece ondan ders notları isterdi.
Genç kız, ağrı kesici bağımlısı olmadan yaşayan küçük kardeşine seslenmek için açardı penceresini. Çocuklar tünellerin adreslerini değil, maç yapacak sahaların yerlerini bilirdi. Sahalarda terleyip yüzü gözü kir içinde olan kardeşinin elbiselerini değiştirirdi genç kız. Yıkayıp paklardı. Akşam olmadan fırına gönderirdi, taptaze, sıcacık ekmek alsın diye. Fırının önünde kuyruk… Mahalleli ilk çıkan ekmekleri almak istiyor.
Genç kız, mahalledeki arkadaşlarının sesine karşılık vermek için açardı penceresini. Şarkılar söyleyerek vardıkları sahilde denizin keyfini çıkarırdı. Sepetteki meyveleri neşeyle yerlerdi. Yeni aldığı bileziği gösterirdi okuldan arkadaşlarına. Modayı takip ederdi, 2009 kışının pardesülerini şimdiden internetten görür, beğenirdi. Facebook’ta, “Gazze’nin güzelliklerine hayran olanlar” grubuna üye olurdu. Yeni indirdiği virüs temizleme programının özelliklerini anlatırdı. Söz dönüp dolaşıp aşka gelirdi. Bütün kızlar susardı. O da susardı. Denizi ve gökyüzünü sessizce seyre dalardı hepsi.
Genç kız, annesiyle birlikte misafir olarak geleceklerini haber vermek için açardı penceresini. “Müsaitseniz size geleceğiz!” Komşusu sevinerek kabul ederdi bunu. Evlerini şenlendirecek, bereketlendirecek misafirlerine hazırlanırdı hemen. Allah ne verdiyse… Börek yapardı, çayın yanına. Ispanaklı samosa hazırlardı. Yasaklanmadığı için yabani kekikle süslerdi yiyeceklerini. Televizyondan yeni öğrendiği keki denerdi misafirleri şerefine. Kek kabarmayınca, gülüşerek ikram ederdi. “Yine de tadı güzel” derdi genç kız. Tarifi ister, küçük bir kağıda yazardı.
Genç kız, akşam yorgun argın eve dönen balıkçı babasını karşılamak için açardı penceresini. Sokağın bir ucundan göründüğünde, koşarak merdivenleri inerdi. Kardeşleriyle babasının elindeki yükü alırken, “Nasıl oldun baba?” diye sorardı; “Doktorun verdiği ilaçlar iyi geldi mi?” Doktorun verdiği ilaçlar iyi gelmiş olurdu. Babası artık iyileşmiş olurdu… Doktorlar olurdu… Hastaneler… İlaçlar… Gazlı bezler… Akşam yemeğinde yine balık olurdu. Ama kimse bıkmazdı bundan. Yanına salata… Şöyle bol limon… Arkasından enfes bir tatlı. Bal veya.
Genç kız, akşam olup da cırcır böcekleri iyiden iyiye cıngar çıkardığında, üzerine yağmur düşmüş mis gibi toprak havası almak için açardı penceresini. Yağmur bereketli topraklara düşerdi. Toprak binbir çeşit ürün verirdi. Bereketlenirdi evler. Tarlalarından neşeyle dönerdi çiftçiler… Şarkılar söyleyerek. Genç kız, akşam serinliğinde o şarkıları dinlerdi. Sevdiği gence yazdığı şarkıları da söylerdi kısık sesle… Sahi, o genç! O genç yine aklına düşerdi. Sabah yine onu göreceğini umarak kapardı penceresini.
İsrail, Gazze’yi 60 yıldır bombalamasaydı…
Ümmühan Atak