seyyahasan
Kamp II
BULUTLARIN EL VERDİĞİ TOPRAKLAR
SULTAN MURAT YAYLASI
GEZİ NOTLARI
Sultan Murat Yaylası; Çaykara'ya 21 km uzaklıkta,2100 rakıma sahip,yeşil çayırların ve mavi gökyüzünün enginliğine bürünmüş masalsı bir yerleşim yeri. Adını Sultan IV. Murat’ın İran seferi dönüşünde Trabzon’a gitmeden burada konaklaması sonucu almış.
Bu Yaylaya ulaşmak için Çaykara ilçesinden kalkan minibüsleri kullanmak mümkün.Çaykara'dan kalkan minibüs 2 km sonra dereyi bir köprü vasıtasıyla aşarak sağ tarafa yamaca geçti ve patika yoldan devam etti.Yol sadece 1 aracın rahat şekilde ilerleyebileceği genişlikte.
Yol boyu yükseklere çıktıkça hava soğuyor ve sis dolayısıyla göz gözü görmez hale geliyor. Ben en arka koltukta oturuyorum. Aracın içinde 10 kişiyiz. Araçta bulunanların geneli Eğrisu köyünden Çaykara'ya alışveriş için inen köylüler. Köylüler yol boyu kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Fakat Türkçe kelimeler kullanmıyorlardı. Ben Lazca konuştuklarını düşünürken yanımda oturan genç dostumdam öğreniyorum ki burada konuşulan dil Rumca. Bu durumun beni şaşırttığı söylenemez. Buradaki yaylalarda çocuklar öncelikle Rumca öğrendiklerini, Türkçe’yi okulda öğrenenlerin olduğundan bahsetti.
Muhabbete dalmışken minibüsün otellerin yoğunlaştığı merkezden geçtiğini fark ediyorum. Minibüs merkezden Sultan Murat Yaylasına ulaştı. Yolculuk boyunca masum ve tatlı bakışların,davetkar sözlerin tanığı olduğum için yüzümde minnettar bir gülümsemeyle arabadan iniyorum.

Konaklayabileceğim yerler aradım. Sultan Murat Yaylasında konaklanabilecek iki pansiyon ve üç yıldızlı bir otel bulunuyor. Pansiyonların alt katında yerel Trabzon yemeklerini doyasıya yiyebileceğiniz lokantalar mevcut. Genellikle sakin olan bu pansiyonlar Yayla şenlikleri dönemi insan akımına uğradıkları söyleniyor. Bu taraflara yolunuz düşerse ve ola ki bu dönem Yayla şenlikleriyle çakışırsa birkaç hafta önceden yer ayırtmanız gerekebilir.
Daha çok Fransızların ve İsraillilerin geldiğini öğrendim. 3 yıldızlı otelin yanında bir köy kahvesi. Akşamları Eğrisu köyünün gençleri bu kahvede toplanıyor. Sultan Murat Yaylasını iki kahvehane,iki pansiyon,bir otel,bir Karadeniz pide fırını,iki bakkal,yolun sonuna kurulu bir çeşme ve yeşilin doygunluğu kaplıyor baştan başa. Soğuk ve sisli bir hava hakim bugün. Etrafımda Karadenizli insanlar dolanıyor. Soluğumda Karadeniz. Havanın kapalı olması görüşümü engellediğinden havanın bir an önce açmasını dileyerek ilerliyorum.

Ertesi gün buradaki gün doğumunun nasıl bir manzaraya kadir olduğunu merak ettiğimden 5.45 te uyanıyorum. Havanın bir önceki günden daha sisli olduğunu görünce tekrar yatağıma geri dönüyorum. Saat 9.30 da uyandığımda masmavi gökyüzünü penceremde beni bekliyordu. Hava harika,güneş parıl parıl tepemde duruyor. Yeşili, sarısı, mavisi tüm renkleri göz alıcı gözüküyor.

Kahvaltımı etmeden hızlı adımlarla dışarı atıyorum kendimi. Güneş bu masal diyarını doygun renklere bulamış. Her taraf yemyeşil. Gökyüzü masmavi. Sarı sarı çiçekler kırlara dağılmış. Başım bulutlara değiyor ve aşağılarda da görebildiğim bulutlar var. Dün sis içinde dolaştığım yerleri bir kez daha ziyaret ediyorum. Meğer sis ne güzellikleri gizlemiş içerisinde. Havada harika bir toprak kokusu var. Yükseldikçe görüyorum ki güneyden koca bir bulut geliyor bu tarafa doğru. Hızlı adımlar ile çevreyi dolaşıyorum. Tam karşımda kuzey istikametinde duruyor Matur Dağı’nın zirvesi. Kasap Hasan Matur’un arka yamacında Sürmene’nin olduğunu söylüyor. Bu büyüleyici manzara karşısında ne yapacağımı şaşırmışken kendimi tekrar bulutların arasında buluyorum. Görebildiklerimle yetinmek zorundayım. Burada geçirdiğim iki gün boyunca her şeyi sadece yarım saat,sisten uzak seyredebilmiş olsam da bu zaman dilimi her şeyi unutturabilecek derecede güzelliği ile beni kendisine hayran bıraktı. Koca yeşil alan içerisinde minik minik evler ve alabildiğine uzanan yeşilin binbir tonunu barındıran Yayla harikaydı. Çiçekleri, kemençesi, Matur’u ve nice güzellikleri ile Sultan Murat Yaylası zihnimde silinmez yerini aldı.
SULTAN MURAT YAYLASI
GEZİ NOTLARI
Sultan Murat Yaylası; Çaykara'ya 21 km uzaklıkta,2100 rakıma sahip,yeşil çayırların ve mavi gökyüzünün enginliğine bürünmüş masalsı bir yerleşim yeri. Adını Sultan IV. Murat’ın İran seferi dönüşünde Trabzon’a gitmeden burada konaklaması sonucu almış.
Bu Yaylaya ulaşmak için Çaykara ilçesinden kalkan minibüsleri kullanmak mümkün.Çaykara'dan kalkan minibüs 2 km sonra dereyi bir köprü vasıtasıyla aşarak sağ tarafa yamaca geçti ve patika yoldan devam etti.Yol sadece 1 aracın rahat şekilde ilerleyebileceği genişlikte.
Yol boyu yükseklere çıktıkça hava soğuyor ve sis dolayısıyla göz gözü görmez hale geliyor. Ben en arka koltukta oturuyorum. Aracın içinde 10 kişiyiz. Araçta bulunanların geneli Eğrisu köyünden Çaykara'ya alışveriş için inen köylüler. Köylüler yol boyu kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Fakat Türkçe kelimeler kullanmıyorlardı. Ben Lazca konuştuklarını düşünürken yanımda oturan genç dostumdam öğreniyorum ki burada konuşulan dil Rumca. Bu durumun beni şaşırttığı söylenemez. Buradaki yaylalarda çocuklar öncelikle Rumca öğrendiklerini, Türkçe’yi okulda öğrenenlerin olduğundan bahsetti.
Muhabbete dalmışken minibüsün otellerin yoğunlaştığı merkezden geçtiğini fark ediyorum. Minibüs merkezden Sultan Murat Yaylasına ulaştı. Yolculuk boyunca masum ve tatlı bakışların,davetkar sözlerin tanığı olduğum için yüzümde minnettar bir gülümsemeyle arabadan iniyorum.

Konaklayabileceğim yerler aradım. Sultan Murat Yaylasında konaklanabilecek iki pansiyon ve üç yıldızlı bir otel bulunuyor. Pansiyonların alt katında yerel Trabzon yemeklerini doyasıya yiyebileceğiniz lokantalar mevcut. Genellikle sakin olan bu pansiyonlar Yayla şenlikleri dönemi insan akımına uğradıkları söyleniyor. Bu taraflara yolunuz düşerse ve ola ki bu dönem Yayla şenlikleriyle çakışırsa birkaç hafta önceden yer ayırtmanız gerekebilir.
Daha çok Fransızların ve İsraillilerin geldiğini öğrendim. 3 yıldızlı otelin yanında bir köy kahvesi. Akşamları Eğrisu köyünün gençleri bu kahvede toplanıyor. Sultan Murat Yaylasını iki kahvehane,iki pansiyon,bir otel,bir Karadeniz pide fırını,iki bakkal,yolun sonuna kurulu bir çeşme ve yeşilin doygunluğu kaplıyor baştan başa. Soğuk ve sisli bir hava hakim bugün. Etrafımda Karadenizli insanlar dolanıyor. Soluğumda Karadeniz. Havanın kapalı olması görüşümü engellediğinden havanın bir an önce açmasını dileyerek ilerliyorum.

Ertesi gün buradaki gün doğumunun nasıl bir manzaraya kadir olduğunu merak ettiğimden 5.45 te uyanıyorum. Havanın bir önceki günden daha sisli olduğunu görünce tekrar yatağıma geri dönüyorum. Saat 9.30 da uyandığımda masmavi gökyüzünü penceremde beni bekliyordu. Hava harika,güneş parıl parıl tepemde duruyor. Yeşili, sarısı, mavisi tüm renkleri göz alıcı gözüküyor.

Kahvaltımı etmeden hızlı adımlarla dışarı atıyorum kendimi. Güneş bu masal diyarını doygun renklere bulamış. Her taraf yemyeşil. Gökyüzü masmavi. Sarı sarı çiçekler kırlara dağılmış. Başım bulutlara değiyor ve aşağılarda da görebildiğim bulutlar var. Dün sis içinde dolaştığım yerleri bir kez daha ziyaret ediyorum. Meğer sis ne güzellikleri gizlemiş içerisinde. Havada harika bir toprak kokusu var. Yükseldikçe görüyorum ki güneyden koca bir bulut geliyor bu tarafa doğru. Hızlı adımlar ile çevreyi dolaşıyorum. Tam karşımda kuzey istikametinde duruyor Matur Dağı’nın zirvesi. Kasap Hasan Matur’un arka yamacında Sürmene’nin olduğunu söylüyor. Bu büyüleyici manzara karşısında ne yapacağımı şaşırmışken kendimi tekrar bulutların arasında buluyorum. Görebildiklerimle yetinmek zorundayım. Burada geçirdiğim iki gün boyunca her şeyi sadece yarım saat,sisten uzak seyredebilmiş olsam da bu zaman dilimi her şeyi unutturabilecek derecede güzelliği ile beni kendisine hayran bıraktı. Koca yeşil alan içerisinde minik minik evler ve alabildiğine uzanan yeşilin binbir tonunu barındıran Yayla harikaydı. Çiçekleri, kemençesi, Matur’u ve nice güzellikleri ile Sultan Murat Yaylası zihnimde silinmez yerini aldı.