ufuk
Hayat tökezledi ve topallayarak devam ediyor...
Atatürk'ün Kenti Zümrüt Yalova
A. YALOVA ADININ OLUŞUMU:
Yalova yöresi, Türkler’den önce Roma- Doğu Roma ( Bizans)’ya, daha önce de Bitinya’ya bağlıydı.
Bitinya, bölge olarak verimli ve sulak bir alan olmasına rağmen, günümüzdeki Yalova il merkezinin bulunduğu alan, bataklıktı ve yerleşim için uygun bir yer değildi.
Anadolu içleriyle bağlantısı olan kıyı bölgelerinde, yerleşim yerleri oluşmuştu.
Yer yer de, başkentin ileri gelenlerinin yazlıkları göze çarpıyordu.
Bitinya ile ilgili Bizans arşivlerinde, belki de yerleşim yeri olmadığı için, Yalova yöresi ile ilgili olarak çok az bilgi vardır.
Örneğin, 1236 yıllarına ait bir belgede, Yalova yöresinin genel adının Pylopythia olduğu yazılıdır. Antik dönemde, bugünkü Çiftlikköy Sahil Mahallesi’nin bulunduğu yer civarında Pylai (Pylai, geçit demektir) isimli bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Termal kaplıcalarının adı da, aynı dönemlerde Pythia idi.Büyük bir olasılıkla, bu iki isim birleştirilerek bölgeye bu ad verilmiş olabilir.
Bazı kaynaklarda da, Yalova yöresiyle ilgili olarak Xenodochion ismine rastlanmaktadır. Ancak, bu ismin ne anlama geldiği ve neden bu bölgeye verildiği tespit edilememiştir.
13 ncü yüzyılda, günümüzdeki Karamürsel ve Yalova arasındaki düz kıyı ovası Halizones Toprakları ya da Yalak Ovası olarak adlandırılıyordu.
Osmanlı geleneği, Yalak Ova’da, Yalknya adında bir kadına ait bir kale olduğunu, Yalak Ova sahibi Yalknya’nın erkek kardeşi Kaloyan’ın Koyunhisar’ın komutanı olduğunu kabul eder.
Prof. Dr. Halil İnalcık, “ Türkçe Yalova adı, Yalak Ovası’ndan türemiş olmalıdır. Koyun Hisarı da, Yalakdere Vadisi’nde bulunan Çoban Kale olmalıdır” der.
15 ve 16 ncı yüzyıl tarihçileri, günümüzdeki Yalova yöresi için Yalak Ova adını kullanmışlar, zaman zaman da Yalakabad demişlerdir.
Yörenin adının nereden geldiği konusunda tam bir bilgi olmamakla birlikte, Kâtip Çelebi, Yalakabad adından söz etmekte ve kaplıcanın bulunduğu yere, Yalıova denildiğini işaret etmektedir.
Dr. J. Siotis’in 1906 yılında hazırladığı “ Les Thermes de Pythia” isimli kitapta ise YALOVA adı yer alır.
Rumca, Yalos/Yalakos, (sahil/kıyı) demektir. Türkçe’de, bugün, Yali/Yalı kelimesi, (sahil/kıyı) anlamındadır. Bu kelimenin sonuna Ova eklenmesiyle meydana gelen Yaliova/Yalova , sahildeki ova anlamına kullanılmış ; Yalıova’daki (ı) harfi, kullanım kolaylığından düşmüş ve YALOVA olarak halk diline yerleşmiş olabilir.
Atatürk’ün davranışı da, bu iddiayı doğrular görünümdedir. Atatürk, Türk Tarihi ile ilgili olarak Yalova’ya yaptığı bir çalışmanın altını imzalarken, 16/17 .8.1931 tarihini yazmış ve altına ( YALİ OVA/ YALOVA) diye not düşmüştür.
B. YALOVA’NIN COĞRAFİ DURUMU :
1. GENEL KONUM :
Yalova, Türkiye’nin kuzeybatısında, Marmara Bölgesi’nin güneydoğu kesimindedir. İlin kuzeyinde ve batısında Marmara Denizi, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ve Gemlik Körfezi yer almaktadır.
Yalova 39- 40 Kuzey enlemi, 29- 61 Doğu boylamları arasındadır. Denizden yüksekliği 2 metre, en yüksek noktası 926 metredir. 847 km. karelik alanı ile ülke yüzölçümünün % 0, 11’lik bölümünü kaplamaktadır.
Armutlu Yarımadası’nın kuzey kıyılarında, Samanlı Dağları’nın kuzey eteklerinde kurulu olan Yalova: coğrafi konumu ve doğal zenginlikleri ile önemli bir cazibe merkezidir.
2. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ :
Yalova ilinin doğu bölgesi, kıyılarındaki düzlükler dışında, dağlık bir arazi karakterine , batı bölgesi ise farklı bir coğrafi karaktere sahiptir. Bölgenin güneyi batıdan doğuya Samanlı Dağları’yla kaplanmış durumdadır.
Batıda Armutlu Yarımadası’nın kuzeybatı kesiminde alçak tepelik bir alan yer alır. Kalem Burnu’nda dar bir şerit halinde başlayan bu alan, Çınarcık’tan itibaren genişleyerek doğuya devam eder.
Esenköy’de tepelik alanlar falezleri oluşturur ve kıyıya iner.
Çınarcık’tan Sellimandıra Vadisi’ne kadar vadilerle ayrılmış alçak bir alan uzanır. Ortaburun çevresi lav, tüf, volkanik kompleks üzerinde gelişmiştir. Yalova çevresindeki tepelik alan daha az parçalanmıştır. Özellikle güneş kısmı alçak bir plato yüzeyi karakterindedir. Doğuya doğru genişleyen bir kıyı ovası mevcuttur.
3. JEOLOJİK YAPI VE YER ALTI ZENGİNLİKLERİ :
Marmara Denizi güney kıyılarına paralel uzanan Samanlı Dağları, jeolojik gelişimindeki özellikler nedeniyle Kuzey Anadolu sıradağlarının uzantısı olarak değerlendirilmektedir.
Yalova- Orhangazi çizgisinin batısında kalan kısımda paleozoik kütle göze çarpar. Bu oluşum Armutlu Yarımadası’nın batı ucundan başlayarak Esenköy ve Kocadere’ye kadar sürer.
Mezozoik oluşum ise ancak Taşköprü’nün güneyindeki alçak kütlede dar bir kısımda görülür.
Kocadere – Esenköy arasındaki tepelik alanda güney batı- kuzeydoğu doğrultusunda eosen serisi yer alır.
Neojen serisi ise Yalova kıyılarından güneydeki yüksek kısımlara kadar uzanan alanda görülür.
Samanlı Dağları boyunca aslı magma olan oldukça önemli alanlar vardır ve bunlar kabarık alanları oluşturur. Çınarcık güneyindeki kıyı dağları ise yüksek kısımlara doğru andezit veya lavlardan, aşağı kısımlarda ise daha çok yuvarlak elemanlı volkanik kompleksten oluşur.
Yalova- Orhangazi hattının doğusunda kalan kısım morfolojik bakımdan farklı bir durum gösterir. Buradaki yükseklik değerleri diğer bölgelere oranla daha azdır ve ayrıca iç kısımda da oldukça geniş ve çevresine oranla alçak bir havza yer alır.
İlde Sugören, Soğucak, Çukurköy ve Kurtköy’de linyit kömürü ocakları bulunmakla birlikte işletilmemektedir.
Esadiye Köyü’nden başlayıp Sugören Köyü’ne kadar uzanan tepelerin altında gümüşlü kurşun madeni bulunmaktadır.
Bunların dışında bazı köylerde taş ve kireç ocakları vardır.
4. DAĞLAR, OVALAR VE YAYLALAR :
Yalova’nın güneyi Samanlı Dağları ile çevrilidir. Samanlı Dağları’nın en yüksek noktası, Beşpınar Tepesi ( 926 m.) ‘dir.
Armutlu ilçesi, Taz Dağı’nın batıya doğru devam eden eteklerinde kurulmuştur.
Samanlı Dağları kuzey eteklerinde, Marmara Denizi güney kıyılarında alçak bir bölüm bulunur. Arkada Gemlik Körfezi’ne kadar yüksek bir alan yer alır. Katırlı Dağı(541 m), Karlık Dağı ( 888 m), Çatallı Tepe ( 692 m), güneyde Gemlik Körfezi kıyılarına kadar dayanan bu yüksek alanda Taz Dağı ( 897 m), Dumanlı Dağ ( 890 m), Erikli Dağı ( 838 m) gibi yükseklikler göze çarpar.
Ovalar, genellikle akarsular boyunca uzanmaktadır. Doğudan batıya doğru Taşköprü Ovası, Samanlı ve Kadıköy Ovaları, Kocadere gibi ovalar son derece verimli ve bitektir.
İlin en önemli yaylası, Kocadere ve Teşvikiye Köyü’nün güneyinde yer alan Delmece Yaylası’dır. Bu yayla, çam ormanlarıyla büyük bir yer kaplar. Delmece Yaylası’na Teşvikiye’den ayrılan toprak yolla ulaşılabilir.
5. AKARSULAR :
Yalova’daki en önemli akarsular kaynaklarını Samanlı Dağları’ndan alır ve kuzeye doğru akarak Marmara Denizi’ne dökülürler.
Doğudan batıya doğru başlıca akarsular şunlardır : Karadere (Yalakdere), Laledere(Kılıç Dere) , Ağıl Dere, Elmalık Dere, Balaban Dere, Safran Dere, Sellimandıra ( Samanlı) Dere, Nacaklı Dere, Doğan Dere, Karpuz Dere, Kocadere.
Gemlik ilçesi Haydariye Köyü topraklarında doğan Nacaklı Deresi, Sudüşen Mevkii’nde 30 metrelik bir şelale oluşturur.
Altınova ilçesinde, Yalakdere ile birleşen Karadere, Hersek Deltası’nın oluşmasını sağlar.
6. GÖLLER :
Yalova’nın tek doğal gölü, Kocadere Köyü’nün güneyindeki Delmece Yaylası civarında bulunan ve Dipsiz Göl adıyla bilinen krater gölüdür.
Bunun dışında, Termal ilçesinde Gökçe Baraj Gölü bulunmaktadır.
7. İKLİM :
Marmara bölgesinin doğusunda yer alan Yalova ‘nın iklimi, Makro- Klima tipi olarak, Akdeniz ve Karadeniz iklimleri arasında bir geçiş niteliği taşır. Bağımsız bir iklim tipinin kalıpları içerisinde değerlendirilmesi olanaksızdır. Yalova iklimi, kimi dönemlerde karasal iklim özelliklerini yansıtmaktadır. Yalova bölgesinde kuzeyden ve güneyden gelenlerle, sakin nitelikli olmak üzere başlıca üç tür hava akımı egemendir. İlde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve bol yağışlıdır.
8. BİTKİ ÖRTÜSÜ :
İlin bitki örtüsünü makiler ve ormanlar oluşturmaktadır.
Samanlı Dağları’nın kuzey ve güneyinde vadi içinde bulunan makiler, bu kütlenin etekleri boyunca kesintili şeritler ve parçalar halinde bulunur.
Yalova’nın güneyindeki dik yamaçlar tümüyle gür bir orman örtüsü ile kaplıdır. Geniş yapraklı ağaçların hakim olduğu bu kısımda iğne yapraklı ağaçlar oldukça azdır. Ormanlık alanlarda genellikle kayın, meşe, gürgen, kestane ve ıhlamur ağaçları görülür.
C. İLİN TARİHİ DURUMU :
1. TARİH ÖNCESİ DÖNEMLERDE YALOVA
Yalova sınırları içinde yapılan arkeolojik araştırmalar henüz tarih öncesi devirlerdeki yaşamı yeterli şekilde aydınlatacak nitelikte değildir.
Yazı öncesi çağlarda, Marmara Denizi çevresinde, insan elinden çıkmış ilk aletlerle belirlenen ilk kültürlerin İÖ. 600 000 yıllarından itibaren başladığı, bir gelişim- değişim süreci içinde farklı kültürler oluşturarak İÖ. 2 000 yılına kadar uzandığı izlenebilmektedir.
Yalova yakınlarında, pleistosen taraçalarının uzandığı yörede, Çalıca Deresi gravyerlerinde Paleolitik Çağ’a (Eski Taş Devri) ait kazıyıcı tipinde aletler toplanmıştır. .
Marmara Denizi güneyindeki bir diğer konak yeri ise, Çınarcık’ın 4 km. kadar güneydoğusundaki İbo’nun Rampası Mevkii’dir.Yalova- Çınarcık yolu üzerinde, yolun iki tarafında uzanan buluntu yeri, deniz kıyısından 1 km. içeridedir. Yüzey araştırmaları, konak yerinin çok geniş bir alana yayıldığını göstermektedir.
Çakmaktaşından yonga, dilgi ve dilgi çekirdekleri, kazıyıcılar, uç, delici ve çoklu aletlerin genel karakterleri, burasının bir orta paleolitik bir kültüre ait olduğu izlenimini vermektedir. Ayrıca alet topluluğu içinde, az da olsa birkaç obsidienden mikrolit dilgi, İbo’nun Rampası’nın Mezolitik Çağı’nda (Orta Taş Devri) kullanıldığına işaret etmektedir.
Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri)’ın en önemli özelliği, insan topluluklarının yarı göçebe bir yaşam tarzından sürekli yerleşik bir yaşam biçimine geçmeleri ve yavaş yavaş tarıma ve hayvancılığa dayalı bir ekonomik düzeni geliştirmeye başlamalarıdır.
Yalova yöresindeki arkeolojik kazılar henüz yeterli seviyede yapılmamasına rağmen, İbo’nun Rampası Mevkii’nde toplanan bazı alet toplulukları, bu evreyi yansıtmaktadır.
Göztepe Mevkii’nin çanak çömleği de her ne kadar Fikirtepe kültürü çanak çömleği özelliklerinin tümünü göstermese de, bazı benzerlikler vardır ve İÖ.6 000 yıla tarihlenmektedir.
Kuşkusuz ileride jeomorfolojik araştırmalarla birlikte diğer fen ve doğa bilimlerinden de yararlanarak yapılacak arkeolojik kazılarla Yalova ve çevresinin yazı öncesi insan toplulukları, yerleşmeleri ve kültür tarihleri hakkında çok daha doyurucu ve kesin bilgilere kavuşulabilecektir.
Ancak bunun tek şartı, buluntu yerlerini bilinçli bir şekilde koruyarak, gelecek kuşaklara ulaştırmaktır.
2. İLK ÇAĞLARDA YALOVA :
Tunç Çağı, Anadolu’da İÖ. 3 000 yıllarında başlar.Tunç Çağı’nın en önemli özelliği, Anadolu’nun bu dönemde Hatti Ülkesi oluşudur.
İÖ. 2 500- 2 000 yılları arasında din, töre, mitoloji ve sanat bakımından büyük bir varlık sergileyen Hattiler’in etkileri Anadolu’da 2 000 yıla yakın bir süre yaşadı.
Hattiler ve daha sonra tarih sahnesine çıkan Hititler (İÖ. 1750 – 1200 ) zamanında, onlarla hemcins Anadolu kavimleri de yaşıyordu. Bunlar (NTH) ve (SS)’li coğrafya adları kullanıyorlardı. Samanlı Dağları’nın antik dönemlerindeki adının ARGANTHONİOS olması, bize Tunç Çağı ve öncesinde bu bölgede Anadolu kavimlerinin oturduğunu göstermektedir.
İÖ. 1 200’lerde, Balkanlar’dan gelen büyük bir göç dalgası yaşandı. Bu akınlar, yerleşik yaşamı darmadağın ederek, Hititler örneğinde olduğu gibi, kimi güçlü devletleri yıktı. Kültürün bilinen özelliklerinin de değişimine yol açtı.
İlliryalılar’ın Balkanlar’ın güneybatısına girmesi, başta Frigler olmak üzere, buradaki Traklar’ı Boğazlar üzerinden Anadolu’ya itti. Frigler’le Balkanlar’dan gelenler, ortalığı yakıp yıkarak Anadolu’ya girdiler. Hitit Devleti yıkıldı. Anadolu’nun kültürel yaşamı da alt üst oldu. Frig toplulukları, yerli halkın bir bölümünü sürdüler, geride kalanlarla karışarak yerleşik yaşama geçtiler.
İÖ. 7 nci yüzyıldan önce Marmara Denizi güney kıyılarına Bebrikler yerleşti. Bölgeye Bebrikya dendi.
Bazı kaynaklara göre Frigler’in soyundan olduğu ileri sürülen Bebrikler’i Misler, Misler’i Bitinler izledi. Bitinler’in bir kolu olan Tinler, daha çok kıyılarda oturuyordu.
Herodot Tarihi’ne göre,Güney Marmara bölgesiyle, Lidya’ya kadar olan Ege kesiminin adı Mysia ( ya da Misya), Marmara Bölgesi’nin doğu kısmının da adı Bithinya (Bitinya) idi.
Bugünkü Yalova ili toprakları, Bitinya bölgesinde bulunuyordu.
Gacık Köyü’nde bulunan, günümüzde Yalova Açık Hava Müzes^'nde sergilenen, bir stelde “ Pratomysitai Halk Meclisi”’nden bahsedilmektedir. Pratomysitai sözcüğünün anlamı “İlk Mysia’lı”’ dır. Olasılıkla Yalova çevresinde ilk yerleşimi kuran kahramanın Mysia kökenli oluşundan kaynaklanmaktadır.
İÖ. 675’lerde Anadolu’yu sarsan Kimmer dalgasının olumsuz etkileri, Bitinya’da da somut bir biçimde görüldü. Hitit döneminde gelişme olanağı bulan kültürel yapı, bu istila dalgasından olumsuz etkilendi.
İÖ. 550’lerde, Bitinya bölgesinde Lidya kültürü egemen oldu.
İÖ. 545’ten sonra bölgenin Pers egemenliği altına girmesi, yeni bir süreç başlattı; Bitinler, Persler’e vergi ve asker veren özerk bir statü kazandılar.
İÖ. 335’e kadar süren Pers egemenliği döneminde, Bitinyalılar kendi seçtikleri beylerin yönetiminde yaşadılar. Ancak bu beylikler, Pers Satraplığı’na bağlıydı.
Yöre, Persler’den sonra Makedonyalı Büyük İskender’in İmparatorluğu sınırları içinde kaldı.
İÖ. 278- 277 yıllarında başlayan Kelt istilası, yerleşik yaşamı değişime uğratmasına karşın, ulusal birliğin kurulması koşullarını da hazırladı. Uygarlık düzeyi yüksek olan kent devletleri, bu barbar akının önünde duramadılar. Keltler’in bir kolu Boğazlar üzerinden Anadolu’ya girerek Bitinya’ya yayıldı.
Bu kargaşa ortamında, zaten özerk bir görünüm kazanmaya başlayan Bitinler de, bağımsızlıklarını ilân ettiler.
Ziopotes tarafından kurulan Bitinya Krallığı, Ziopotes’in oğlu 1 nci Nikomedes (İÖ. 280-255) döneminde genişledi, kültürel yönden canlandı ve Küçük Asya’nın en güçlü ülkesi oldu.
Nikomedes, ülkenin başkentini Nicaea (İznik)’ten Nicomedia (İzmit)’e aldı.
İÖ. 75- 74’te son bağımsız Bitinya Kralı 3 ncü Nikomedes’ti. Çocuğu olmayan Nikomedes’in ülkesini Roma İmparatorluğu’na bağışlayarak ölmesinden sonra Bitinya, Doğu Roma egemenliğine geçti.
Yalova, Bitinler döneminde önemli bir yerleşim yeri değildi. Bu sebeple Yalova merkezi ve köylerinde Bitinler’e ait bir bulgu henüz elde edilememiştir.
3. ROMA – BİZANS DÖNEMİNDE YALOVA
Bitinya Krallığı’nın İÖ. I nci yüzyılda veraset yoluyla Romalılara geçişinden sonra, Batı Anadolu’nun kimi bölümleriyle birlikte, günümüzdeki Yalova topraklarının da bulunduğu Bitinya yöresinde, Roma egemenliği başladı.
Ancak, Roma egemenliğinin ilk dönemlerinde Bursa ve kaplıcaları daha çok tanınıyor, Yalova - Termal Kaplıcaları yerel halk tarafından kullanılmasına rağmen özellikle de çevre yerleşim yerleri halkı tarafından bilinmiyordu.
Yalova çevresi ve Yalova Kaplıcaları’nın adı, Roma İmparatoru Constantinus I ( 325 – 337)’un tahta geçişiyle birlikte tanınır ve anılır oldu.
Constantinus I’in ilk faaliyetlerinden biri, İS. 330’da, İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, eski bir yerleşim yeri olan Byzantion (Bizans)’da, Constantinopolis ( Constantin’in Şehri) adıyla yeni bir kent kurmak olmuştu.
Yeni başkentle birlikte, Anadolu içlerine giden yolda da değişiklik oldu. Constantinopolis (İstanbul)’den Nicaea (İznik)’e gidecek yolcular, Nicomedia (İzmit) üzerinden dolaşmak yerine, kara yoluyla Aigialoi (Dil İskelesi)’ne gelmeye ve buradan kayıklarla karşı taraftaki Helenopolis (Hersek)’e geçmeye başladılar. Yolcular buradan da kara yoluyla Dragon Vadisi (Kırkgeçit Deresi veya Yalakdere Vadisi) yoluyla Nicaea (İznik)’e gittiler.
Yeni yol düzenlemesiyle, İzmit Körfezi güney sahillerinde yeni bir takım geçit yerleşmeleri meydana gelmeye ve mevcut olanlar da gelişmeye başladı.
Bunlardan biri Pylai (Çiftlikköy- Sahil Mahallesi civarı...), diğeri Helenopolis (Hersek) idi.
Constantinus I zamanında, Helenopolis (Hersek)’in farklı bir durumu vardı. Burada daha önceleri Drepanon (Drepane ya da Drepana da denir) küçük bir köy bulunuyordu.Buraya İzmit’te din uğrunda ölen LUKİANOS adında birinin gömülmesi, Constantinus’un da hem bu azizi takdis, hem de annesi Helena’nın adını yaşatmak amacıyla bu köyü HELENOPOLİS olarak adlandırması ve şehir unvanı vermesi, kentin gelişmesine sebep oldu.
Constantinus I’in üzerinde önemle durduğu yerlerden biri de, Termal idi. İmparatorun mide ve cilt rahatsızlığı, annesi Helena’nın da cilt ve romatizma hastalığı vardı. Her ikisi de sık sık kaplıcaya gelmeye başladılar..
Bölgeye yeni göçler olması, sahilde yeni yerleşim yerlerinin oluşması, Helenopolis’in giderek ünlenmesi, Yalova Termal Kaplıcaları’nın başkent Constantinopolis (İstanbul)’e Bursa kaplıcalarından yakın olması, İmparator Constantinus I ve annesi Helena’nın sık sık kaplıcaya gelmeleri Roma ( Bizans ) halkının buraya rağbetini artırdı ve Yalova yöresi ve kaplıcaların daha çok tanınmasına vesile oldu.
Ancak, İS. 358, 362 ve 368’deki depremler, Marmara Denizi güney kıyılarına büyük zarar verdi. Yalova yöresi de bu tahribattan payına düşeni aldı.
Roma İmparatorluğu, İS. 395’te ikiye bölününce, Bitinya toprakları Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliğinde kaldı.
Constantinus I’den sonra tahta çıkan imparatorlardan İustinianos I (527-565), kara yoluyla yeni bir düzenleme yaptı. Khalkedon (Kadıköy) ile Dakibyza (Gebze) arasındaki karayolunu tahrip etti. Başkentten Anadolu içlerine gidecek yolcuların, deniz yolunu kullanarak Helenopolis (Hersek) ve civarındaki iskelelere çıkmasını zorunlu kıldı.
Şüphesiz bu durum, Marmara Denizi güney kıyılarındaki yerleşim yerlerinin ve Anadolu içlerine uzanan yol ağızlarının önemini artırdı.
İmparator İustinianos I de, İmparator Constantinus I gibi, stratejik konumundan dolayı, Helenopolis’e önem verdi. Kemerler vasıtasıyla şehre su getirdi. Şehrin ortasına bir hamam yaptırırken, eskisini tamir ettirdi. Bir çok kilise, bir saray, sütunlu galeriler, oteller ve bir takım resmi binalar yaptırdı.
Ne var ki, Helenopolis, bu kadar özene rağmen bir türlü beklendiği şekilde gelişemiyordu. Büyük bir olasılıkla, depremlerin yıkıcı etkisi bu gelişmede önemli bir faktör oluyordu.
İustinianos I devrinde, Yalova Termal Kaplıcaları da büyük bir imar faaliyetine sahne oldu. İustinianos I, burada daha önce Constantinus I’in yaptırdığı olası olan Arhangelos Kilisesi ile “ hastaların istirahatine tahsis edilmiş olan bina”’yı onarttı ve genişletti. Burada yeni bir saray, kaynağın civarında genel bir hamam yaptırdı. Ayrıca, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirterek burada eskiden beri hüküm süren kuraklığa bir son verdirdi.
Bizans tarihlerinde, İmparator İustinianos I’in Yalova yöresine ya da Termal Kaplıcaları’na gittiğine dair bir kayıt yoktur. Ancak, karısı İmparatoriçe Theodora’nın 525 yılında, 4 000 kişilik bir grupla Kaplıca’ya geldiği bilinmektedir. Theodora, kaplıcaya gelirken yol üzerinde bulunan kilise, manastır ve yaşlıların bakıldığı yerlere büyük ihsanlarda bulunmuştu. O dönemlerde, kaplıcada 4 000 kişinin konaklayacağı tesis olmadığı, gelenlerin çadırlarda kaldığı kabul edilmektedir.
Bu devirde, sarayın kaplıcaya önem vermesiyle, Bizans tarihçileri de, yörenin tarihiyle ilgili araştırmalara başladılar. Böylece, eski tarihlerden kalma bazı adlar yeniden canlandırıldı ; eski ilâh ve ilâheler Hristiyanlık inanışlarına göre değiştirildi ve bir takım efsaneler bu kaplıca ile ilgili gösterildi.
6 ncı yüzyıldan itibaren tarihçiler, bu kaplıcaları PYTHİA, PYTHİON, PYTHİA THERMA veya PYTHİA’daki Kudret hamamları olarak göstermeye başladılar.
Yine bu dönemde, Karamürsel – Çınarcık arasındaki sahil kesimi, İmparator ailesi ve saray ileri gelenlerinin saray, köşk ve sayfiye evlerinin yer aldığı gözde bir yazlığa dönüştü.
İmparator İustinos II (565- 578) zamanında da kaplıcada imar faaliyeti sürdü
İustinos II’den sonraki Bizans İmparatorları döneminde, Helenopolis ( günümüzde Hersek ) ve Termal Kaplıcaları giderek gözden düştü. Başkentten Doğu’ya gitmek isteyenler de, Helenopolis (Hersek) yerine Prainetos (Karamürsel) ve Pylai (Çiftlikköy) gibi iskelelere çıkmayı tercih etmeye başladılar. Ancak, iskeleye çıktıktan sonra takip edilen kara yolu yine Dragon Vadisi ( Yalakdere Vadisi)’nden geçiyordu.
XI nci yüzyılın sonlarına doğru, yöre, 1 nci Haçlı Seferi’ne katılanların istilasına uğradı. Günümüzde Hersek civarında olduğu belirlenen, Lâtinlerin Civito veya Civitot, Bizanslıların ise Kibotos dedikleri yerde, Selçuklular, 21 Ekim 1096’da, Haçlı öncüleri büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
XI nci yüzyılın sonlarında, Türkler bölgede görünmeye başladılar. Bu da, yöredeki sosyal ve kültürel yapıyı kökten etkileyen olay oldu.
4. YALOVA YÖRESİNİN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ
Malazgirt Meydan Muharebesi’nden (1071) sonra, fetih hareketleri süratle gelişmiş ve Selçuklu orduları, kısa sürede Marmara Denizi kıyılarına ulaşmışlardı.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah da, 1075’te İznik’i alarak kendine başkent edinmiş ; Öte yandan Bizans’ın içinde bulunduğu karışık durumdan yararlanarak devletin sınırlarını genişletmişti.
1081 yılında tahta geçen yeni İmparator Aleksios I Komnenos (1081- 1118), ilk iş olarak Süleyman Şah’la bir antlaşma imzaladı. Bu yeni antlaşmaya göre Selçuklular’la Bizanslılar arasında yeni hudut, Dragos Suyu idi.
Esasen bu antlaşma sonucunda Süleyman Şah, Marmara Denizi kıyılarına kadar hemen hemen bütün Anadolu’ya fiilen hakim olduğunu Bizanslılar’a kabul ve tasdik ettirmek suretiyle büyük bir başarı elde etmişti.
Süleyman Şah’ın 1086’da ölümünden sonra, Anadolu Selçuklu Devleti bir süre iç karışıklıklara sahne oldu.
Bu durumu, 1096’da başlayan Haçlı Seferleri takip etti.
Selçuklular, 21 Ekim 1096 günü, Dragon Vadisi (Yalakdere Vadisi)’nde başlayan bir akınla, Haçlıları pusuya düşürdüler ve müteakiben Kibotos’ta kılıçtan geçirdiler.
Asıl Haçlı Orduları bölgeye gelince, Selçuklular çekildiler.
Ancak, Doğu’dan gelen Türk tehdidi her zaman kendini belli ediyordu. İmparator Aleksios I Komnenos ( 1081- 1118), Helenopolis (Hersek) yakınlarındaki Kibotos’u tahkim ettirdi.
İmparator Manuel I Komnenos ( 1143- 1180) da, Pylai ( Çiftlikköy ) ‘de Pylai Kalesi ve surlarını inşa ettirdi ve bir takım Hristiyan göçmeni buraya yerleştirdi.
Yalova yöresi, bundan sonra Osmanlı yönetimine geçinceye kadar Bizans hakimiyetinde kaldı.
14 ncü yüzyılın başlarında kurulan Osmanlı Beyliği, Batı’ya, yani Bitinya topraklarına doğru genişleme siyaseti izledi.
Türk atlıları her fırsatta Marmara Denizi güney kıyılarına kadar indiler.
Günümüzdeki Yalova ili toprakları içinde, Bizanslılar ile Osmanlı atlıları arasındaki ilk önemli çatışma, 1301’de, meydana geldi. Osmanlılar, Çoban Kale’yi tahkim ederek güçlendiren Bizanslıları kale dışına çekerek yendiler.Bizanslılar Çoban Kale’ye sığınarak kurtuldular.
Bir sene sonra, Osmanlı atlıları, Çoban Kale’nin civarından geçerek günümüzdeki Hersek’e kadar geldiler ve burada Bizanslıları (Çobankale Muharebesi'nde değil) Bafeus Muharebesi’nde (27 Temmuz 1302) büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
Çoban Kale ve Yalakonya Kalesi yine elde edilemedi.
Osmanlı atlıları, Yalova yöresine 1302, 1307, 1326 ve 1327 gibi yıllarda akınlar yapmalarına rağmen, yöre, kesin olarak Osmanlı hakimiyetine Yalakonya Kalesi ve Çoban Kale’nin düşmesinden sonra girdi.1337’de bu iki kalenin elde edilmesinden sonra, Emir Ali Bey, Yalova yöresini ele geçirdi.
Türk atlılarının bölgeye sık sık yaptıkları akınlar -istila ve belki de kısmi yerleşim faaliyetleri, bu tarihten sonra hukuki meşruiyet kazanarak işgale dönüştü, yörenin kontrolü tamamen Türkler’e geçti.
5. KURTULUŞ SAVAŞI’NDA YALOVA
30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra, Anadolu yer yer işgal edilirken Yalova, Akköylü İbo’nun kurduğu teşkilat ve düzen sayesinde bu işgalin dışında kalmıştı.
10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.
Ağustos ayının sonlarında, İbo’nun tuzağa düşürülerek esir alınmasıyla birlikte, Yalova ve civarına Yunan işgali başladı.
Bu, aynı zamanda civarda bulunan Rum ve Ermeniler’le Müslüman Türkler’in aralarının açılmasının da başlangıcı oldu. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin işgali bir yandan, halkın kurduğu çetelerle olaylara karışması bir yandan, bölge bir anda kan gölüne döndü. Çeşitli çetelerin amansız saldırılarına karşı, önce canlarını, sonra köylerini korumak için bir araya gelenler, küçük küçük müfrezeler oluşturdular.
Özellikle, 2 nci İnönü Muharebesi’nden sonra, katliam giderek tırmandı.
Bu günler, aynı zamanda Kuva-yı Milliye’nin düzenli orduya geçtiği günlerdi. Askeri rütbesi Kaymakam olan Hulusi Gökdemir, Demir kod adıyla Yalova’ya sivil Kaymakam olarak atandı. Bundan sonra, bölgede bulunan unsurlar, giderek tek komuta altında toplanmaya başladılar. Demir Bey, gelişen olaylar sonunda, milli mücadele döneminin Yalova’da en önde gelen ismi oldu.
Ancak, Anadolu içlerinde işler iyi gitmiyordu. Türk Ordusu, Eskişehir- Kütahya muharebelerinde yenilmiş, Sakarya Nehri doğusuna çekiliyordu.
Marmara Bölgesi’nde bulunan Yunan kuvvetleri, bu durumdan yararlanmak istediler. Marmara güney kıyıları Yalova, Armutlu Yarımadası stratejik hedefti ama, asıl amaç Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gücünün tamamen ortadan kaldırılmasıydı.
Yunanlılar, Türk Ordusu’nun içinde bulunduğu durumdan yararlanarak asıl amaçlarına ulaşmak için, Marmara Denizi güney kıyılarında ve Yalova’da bulunan kuvvetlerini azaltarak önce Bursa bölgesine çektiler, buradan da doğuya kaydırdılar.
Bölgede Yunan hakimiyeti kayboldu.
Dağlarda bulunan müfrezeler, oluşan yeni durumdan yararlanarak, teker boşalan yerleri ele geçirmeye başladılar.
4 Temmuz 1921’de bir milli müfreze Karamürsel’e,
19 Temmuz 1921’de de Yalova Müstakil (Bağımsız) Bölüğü’nden bazı unsurlar Yalova’ya girdi.
Yunan askeri bir daha Yalova’ya girmedi.
Anadolu içlerinde Sakarya’da uğradığı yenilgiden sonra geri çekildi ; kendine uygun bir hatta savunmaya çalıştı.
Büyük Taarruz, bir sene sonra başlayabildi. Hazırlıklar ancak bitmişti.
26 Ağustos 1922’de başlayan Türk taarruzu karşısında Yunan askeri, büyük bir bozguna uğrayarak İzmir’e doğru kaçtı.
Yalova bölgesinde toplanan Halit (Karsıalan) Paşa komutasındaki birlikler ( Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları da dahil), 4 Eylül 1922’de, Gemlik istikametine doğru harekata başladılar.
Bağımsız Yalova Bölüğü’nün de kahramanlığıyla dikkat çektiği muharebeler sonunda, 18 Eylül 1922’de, son Yunan askeri de Anadolu’dan çekildi.
Günümüzde, Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nin önünde bir Anıt bulunmaktadır. Bu Anıt, kurtuluş Savaşı sırasında, Yalova civarında şehit olanların ve kahraman gazilerin anısına dikilmiştir.
6 ATATÜRK’ÜN YALOVA’YA GELİŞİ VE YALOVA’YA VERDİĞİ ÖNEM
Yalova, bugün, Marmara Bölgesi’nin en gözde kentlerinden biri...
Doğal güzellikleri, denizi, kaplıcaları ve kalkınmış sosyo- kültürel yapısıyla yaşamak için tercih edilen bir yer...
Ne var ki, 1920’lerde Yalova böyle değildi. Termal Kaplıcaları tarihin ilk dönemlerinden itibaren ilgi kaynağı olmuştu ama, Birinci Dünya Savaşı sonrasında uğradığı yıkım ve tahribat yüzünden parlaklığını kaybetmişti. Kent merkezi bir sivrisinek yatağıydı. Sıtma kol geziyordu.Sazlık ve bataklıktı. Nüfusu hemen hemen çevre köylerden bile azdı. Yerleşim için tercih edilen bir yer değildi. Ancak güzel bir sahili ve kent merkezinde çift sıra halinde dikilmiş çınarları vardı. Hepsi buydu güzellik olarak.
Ama, Atatürk’ün gelişiyle birlikte, Yalova’nın da kaderi değişti.
Cumhuriyet’in ilânından sonra, Atatürk, Çankaya dışında çalışma yeri olarak Bursa’yı benimsemişti. İstanbul’dan uzak duruyordu.
O, trenle İzmit’e geliyor, buradan bir vapurla Mudanya’ya geçiyor, Mudanya’dan da tren veya otomobille Bursa’ya gidiyordu. Dönüşü de genellikle aynı yoldan oluyordu.
Atatürk, İstanbul’dan yapılan davetleri de kabul etmiyordu. Örneğin, 22 Eylül 1925’te, 500 kadar İstanbullu’nun Kınalıada Vapuru ile Armutlu’ya gelip, Ertuğrul Yatı’ndaki Atatürk’e bağlılıklarını bildirip davet etmelerini cevapsız bırakmıştı.
Atatürk, Cumhuriyet’in ilânından sonra, İstanbul’a, ilk kez 1 Temmuz 1927’de gitti. Bu gidişinde tam 90 gün İstanbul’da kaldı. Zaman zaman Mudanya üzerinden Bursa’ya gidiyordu ama, bu günü birlik oluyor, sonra tekrar İstanbul’a Dolmabahçe Sarayı’na dönüyordu.
1928 yılı da aynı şekilde geçti. Bursa’ya gidecekse yolu mutlaka Mudanya’dan geçiyordu. Henüz Yalova gündemde değildi, adı bile geçmiyordu.
Atatürk, İstanbul’a geldiği 1929 yılı Ağustos ayında, Yalova’yı ziyaret etti. Yanında dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Özel Kalem Müdürü Tevfik, Başyaveri Rusuhi, Kılıç Ali ve Recep Zühtü Beyler olduğu halde, 19 Ağustos 1929 günü, saat 16 00’da, Ertuğrul Yatı ile İstanbul’dan hareketle Yalova’ya geldi. Atatürk’ün geldiğini duyan halk, kıyıya toplanmış, büyük tezahüratta bulunuyordu. Alkışlar arasında karaya çıkan Atatürk, otomobiline binerek önce kaplıcaya küçük bir gezinti yaptı.
Atatürk, kaplıcayı gördükten ve burasının geliştirilmesi için aydınlatıcı talimatlar verdikten sonra, Baltacı Çiftliği (Günümüzde TİGEM)’ne gitti.Bu sırada bu çiftlikte göçmenler bulunuyordu.
Göçmenlerin durumunu inceleyen Atatürk, saat 20 00’de hareket ederek, İstanbul’a döndü.
Atatürk, hemen ertesi günü, 20 Ağustos 1929’da, tekrar Yalova’ya geldi.Ancak bu sefer Millet Çiftliği ( Günümüzde Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü)’ne doğru bir gezinti yaptı. Buradan Termal’e ve Koruköy’e gitti. Gezisini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü.
Atatürk, 21 Ağustos 1929 günü, Bursa’ya gidecekti. Önce Yalova’ya geldi; buradan kara yoluyla Bursa’ya gitti. Ancak Atatürk’ün dönüşü ertesi günü Mudanya üzerinden oldu. Atatürk, büyük bir olasılıkla Yalova- Bursa yolunu yetersiz bulmuştu.
Atatürk, 24 Ağustos 1929 Cumartesi günü, Ertuğrul Yatı ile tekrar Yalova’ya geldi. Ancak, bu sefer yanında Başbakan İsmet (İnönü) Paşa da bulunuyordu.
İşte bundan sonra Yalova, artık Atatürk’ün yazlık çalışmalarını yaptığı, dinlendiği ve en önemli kararları aldığı bir yer oldu.Çok önem verdiği toplantılara Yalova’da hazırlandı. Yerli ve yabancı devlet adamlarını ve konuklarını Yalova’da ağırladı.
Atatürk, Yalova’ya bir davet üzerine değil, kendiliğinden gelmişti. Bu sıtma yatağını görür görmez de sahiplendi. Her gittiği yer, yerinden oynarken, Türkiye’nin çok daha gelişmiş ve güzel yerleri dururken, Atatürk, Yalova’yı seçti.
Termal’i dünyaca tanınmış bir sağlık merkezi haline getirmeye çalışan Atatürk, yörenin kalkınmış, yaşanabilir ve çağdaş bir yer olması için büyük çaba gösterdi.
Atatürk, Yalova’ya 17 kez günü birlik olarak geldi, aynı gün ayrıldı ; 27 kez gelişinde ise toplam 313 gün 270 gece Yalova’da kaldı.
Atatürk, Yalova dışında hiçbir yere bu kadar sık gitmemiş ve hiçbir yerde iki çiftlik ve üç ev sahibi olmamıştır.
Atatürk, Yalova’ya en son 21/22 Ocak 1938 gecesi, sabaha karşı geldi. 20 Ocak 1938 günü Ankara’dan trenle yola çıkmıştı. Trenden Derince’de indi. Akay idaresinin Heybeliada Vapuru ile Yalova’ya geçti. Yeni yapılan Termal Oteli’nin ilk konuğu oldu.
Atatürk, Termal’in dünyaca ünlü bir sağlık merkezi olmasını istiyordu. Termal Oteli’ni bu amaçla yaptırmıştı. Ne yazık ki, otelde misafir olarak bulunduğu ilk gün hastalığı teşhis edildi. Bütün keyfi kaçmıştı. 1 Şubat 1938’de, bazı fabrikaları açmak için Bursa’ya gitti. Bu ise, ulu önder Atatürk’ün Yalova’dan son ayrılışı oldu.
D. YALOVA’NIN İDARİ DURUMU :
Yalova yöresinin Osmanlı hakimiyetine girişi, 1337’de Yalakova Kalesi ile Çoban Kale’nin düşmesinden sonradır. Türk atlılarının bölgeye sık sık yaptıkları akınlar -istila ve belki de kısmi yerleşim faaliyetleri- bu tarihten sonra hukuki meşruiyet kazanarak işgale dönüştü ve yörenin kontrolü tamamen Türkler’e geçti.
Bundan sonra, Osmanlı dönemine ait çeşitli kaynaklarda ve Divan-ı Hümayun belgelerinde, Yalova’yla ilgili kayıtlara rastlanır.
Bu belgelerden tespit edilebilenlere göre, Yalakabad- Yalakova gibi isimlerle de tanınan Yalova, küçük bir nahiye veya kaza olarak Bursa veya Kocaeli’ne bağlanmıştı.: Örneğin, 1856’da, Eyâlet-i Hüdavendigâr Liva-i Kocaili Yalakabad Kazası’ydı
1888’de, Kocaeli, Müstakil İzmit Mutasarrıflığı adıyla Müstakil Sancak oldu ; Yalova, Kaza olarak buraya bağlandı.
1896’da, Yalova, Hüdavendigâr Vilayeti İzmit Sancağı Karamürsel Kazası’na bağlı Nahiye’ydi.
1901’de, Yalova, Karamürsel Kazası’ndan ayrılarak yeniden Kaza oldu ve İzmit Sancağı’na bağlandı.
30 Mayıs 1926 tarih ve 877 sayılı kanunla Nahiye haline getirildi ve Kocaeli Vilayeti Karamürsel Kazası’na bağlandı.
Yalova Nahiyesi, Atatürk’ün gelişinden sonra, 9 Aralık 1929 tarih (Kabul Tarihi: 2 Aralık 1929) ve 1533 sayılı Kanun’la Kaza haline getirilerek İstanbul Vilayeti’ne bağlandı.
Kanunda Yalova Kazası’na bağlanan köylerin isimleri şu şekildeydi:
“ Akköy, Elmalık, Üvezpınar, Ortaburun, Burhaniye, Paşaköy, Teşvikiye, Çalıca, Çınarcık, Çukur, Hacımehmet, Dere, Sultaniye, Samanlı, Soğucak, Safran, Taşköprü, Gacık, Kadıköy, Kadıçiftliği, Kabaklı, Kılınç, Kurtköy, Kuruköy, Kocadereibâlâ, Kocadereizir, Kâzımiye, Kirazlı, Gökçedere, Küllük, Laledere, Yalova, Çağşak, Çengiler, Esadiye, Reşadiye.”
Yalova Kazası, 6 Haziran 1995 tarihinde 550 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile, Türkiye’nin 77 kodlu ili oldu.
Yalova ili idari bölünüşü şöyledir:
1. YALOVA (Merkez İlçe) :
BELDE : Kadıköy.
KÖYLER : Elmalık, Esadiye, Güneyköy, Hacımehmet, Kazımiye, Kirazlı, Kurtköy, Safran, Samanlı , Sugören , Soğucak .
2. ALTINOVA İLÇESİ :
BELDELER : Kaytazdere, Subaşı.
KÖYLER : Ahmediye, Aktoprak, Çavuşçiftliği, Fevziye, Geyikdere, Havuzdere, Hersek, Karadere, Örencik, Sermayeci, Soğuksu (Ayazma),Tavşanlı, Tevfikiye, Tokmaklı.
3. ARMUTLU İLÇESİ :
KÖYLER : Fıstıklı, Hayriye, Kapaklı, Mecidiye, Selimiye.
4. ÇINARCIK İLÇESİ :
BELDELER : Esenköy, Kocadere, Koruköy.
KÖYLER : Çalıca, Ortaburun, Şenköy, Teşvikiye.
5. ÇİFTLİKKÖY İLÇESİ :
BELDE : Taşköprü.
KÖYLER : Burhaniye, Çukurköy, Denizçalı, Dereköy, Gacık, İlyasköy, Kabaklı, Kılıç,Laledere, Sultaniye.
6. TERMAL İLÇESİ :
İlçe Merkezine Bağlı : Üvezpınar mahallesi,
Gökçedere Mahallesi.
KÖYLER : Akköy, Yenimahalle.
Yalova Kazası’nın son Kaymakamı ve il olduktan sonra Kurucu Vali Vekili, Sayın Yaşar Yaycı idi.
Yalova’nın Vali ve Belediye Başkanlarının isimleri aşağıdaki gibidir:
Yalova İli Valileri :
Osman Nuri Eyövge ( 08.11.1995- 12.04.1996 )
Dr. Süleyman Oğuz ( 16.04.1996- 08.11.1997 )
Nihat Özgöl ( 10.11. 1997- 16.03. 2003 )
Doç. Dr. Yusuf Erbay ( 17.03. 2003-
Yalova Belediye Başkanları :
Yakup Acar ( 1931- 1942 )
M. Sefa Tüzünataç ( 1942- 1950 )
Ziver Tüzel ( 1950- 1951 )
Rahmi Üstel ( 1951- 1952 )
İsmail Toker ( 1952- 1955 )
Hasan Çam ( 1955- 1959 )
Enver Üstün ( 1959- 1960 )
Rahmi Üstel ( 1963- 1973 )
Mehmet Durman ( 1973- 1977)
Rahmi Üstel ( 1977- 1980 )
Osman Görkem ( 13.09.1980- 10.11. 1980 )
Erdoğan Boluluoğlu ( 10.11. 1980- 06.04. 1981 )
Nurhan Cambaz ( 06.04.1981- 08.12. 1981 )
Orhan Kurt ( 08.12. 1981- 24.03. 1984 )
Cengiz Koçal ( 1984- 1989/ 1989- 1994 )
Sinan Bozoğlu ( 25.05. 1994- 10.07. 1994 )
İbrahim Uzun ( 1994- 1999 )
Yakup Bilgin Koçal ( 1999-2004 )
Barbaros H. Binicioğlu ( 2004-
E. İLİN NÜFUS DURUMU :
1995 yılında il olan Yalova, nüfus yoğunluğu bakımından küçük illerdendir.
Bursa, İstanbul ve Kocaeli gibi illere yakınlığı ve ulaşım olanaklarının kolaylığı dolayısıyla göç alan iller arasındadır.
İldeki kıyı turizmi olanakları nedeniyle yaz aylarında nüfus daha da artmakta ve bu yoğunluk yükselmektedir. Özellikle ikinci konutlar yaz nüfusunun artışında önemli rol oynamaktadır.
Yalova ilinin nüfus artış hızı 1990 – 1997 yılları arasında yaklaşık 2 kat artış göstermiş, bu tarihler arasında 113.417 olan genel nüfus 7 yıllık bir sürede 163.916 kişiye yükselmiştir. Bu artışta en önemli neden ilin 1995 yılında ilçe statüsünden il statüsüne geçmiş olmasıdır. Nüfus artış hızı 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem ile birlikte durma noktasına gelmiş, depremin hemen sonrasında bir miktar azalma olmuşsa da 2000 yılında iskân sorununa sağlanan geçici çözümler ile nüfusta yeniden artış trendi gözlemlenmiştir. Ancak bu artış miktarı deprem öncesi oranlarının çok gerisinde kalmıştır.
F. İLİN EKONOMİK DURUMU :
İl ekonomisi, Türkiye’nin genelinde olduğu gibi tarıma dayalıdır. Ancak, son zamanlarda yaşanan hızlı sanayileşme ve kentleşme tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.
Yazlık turizminin büyük boyutlara vardığı ilde, özellikle : Altınova, Çiftlikköy, Çınarcık , Armutlu kıyı şeridinde yazlık siteler bulunmakta ; Bu durum ise, yazlık turizmin il ekonomisine katkısını artırmaktadır.
a. TARIM :
Yalova ve çevresi Akdeniz ve Karadeniz iklim tipleri arasında bir geçiş alanıdır. Armutlu Yarımadası’nın kuzey kısmında, kıyı yöresinde doğuya doğru Yalova’nın güneyinde uzana alçak tepelik alanda, tarla ziraatının ikinci plâna geçtiği, buna karşılık bağ ve bahçe ziraatının egemen olduğu görülür.
Yalova’da Tarımsal çalışma yapan kuruluşlar şunlardır :
TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ :
Yalova ilinde tarım kesimi gelişken bir yapıya sahiptir. İlin tarım alanı yaklaşık 25 000 hektardır.Bu alanın yaklaşık % 70’inde tarla bitkileri, % 28’inde bağ ve bahçe bitkileri ve % 2’sinde ise süs bitkileri tarımı yapılmaktadır.
Yalova ili tarım alanlarının % 24.7’sinde sulu tarım, % 74.3’ünde ise kuru tarım yapılmaktadır. Yalova’da kültür mantarcılığı yetiştiriciliği de gelişmektedir.
İlde meyvecilik de yaygın tarımsal faaliyetler arasında yer almaktadır. Özellikle Altınova ve Çiftlikköy ilçelerinde meyve üretimi çoğunluktadır.
ATATÜRK TARIM İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ (TİGEM):
Yalova’nın batısında yer alan işletmenin ilk adı “ Baltacı Çiftliği” di. Atatürk’ün kendi malı olan ve ölümünden önce halkına bağışladığı çiftliklerdendir.
Atatürk , 1929 yılında, yaklaşık 4048 dekar alanda kurulu olan Baltacı Çiftliği’ni şahsi birikimiyle satın alarak, Türk çiftçisinin hizmetine sunmuştu. Amacı, Türk hayvancılığına ve ziraatına örnek ürünler yetiştirmek ve Türk çiftçisine yeni ufuklar açmaktı.
Atatürk’ün her şeyiyle bizzat ilgilendiği çiftlik, bütün varlıklarıyla birlikte 1937 yılında millete bağışlandı. Bu tarihten itibaren büyük ünite halinde ve değişik isimler altında hizmet veren çiftlik, 1957 yılında Devlet Üretme Çiftliği Genel Müdürlüğü bünyesine alındı ve bu ad altında 1983 yılına kadar, bu tarihten itibaren de TİGEM bünyesine alınarak Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü adı ile hizmet vermeye başladı.
TİGEM, 2950 dekar alanda, kuruluş amaçlarına uygun olarak çalışmalarına devam ederken, Yalova Defterdarlığı ile Yalova Belediye Başkanlığı arasında 5 Ağustos 2005 tarihinde yapılan protokolle, Atatürk Tarım İşletmesi(TİGEM)’in bütün varlıklarının korunması, bakımı ve muhafazası Yalova Belediye Başkanlığı’na devredildi. Ancak, Eylül 2006'da, tesis tekrar Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü'ne geçti.
ATATÜRK BAHÇE KÜLTÜRLERİ MERKEZ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ:
İlk adı “ Millet Çiftliği” olan ve Yalova’nın doğusunda yer alan enstitü, 1929 yılında Atatürk tarafından satın alınan , 1937 yılında da milletine bağışladığı çiftliklerdendir.
Atatürk, 6928 dekar 092 metrekare arazisi olan çiftliği, bölge ve ülkemizde tarımın gelişmesi, yetiştiricilikte modern tekniklerin kullanılması ve çiftçilerin bu tekniklerle tanıştırılması amacıyla satın almıştı.
Atatürk, 1937 yılında, tasarrufu altında bulunan bütün çiftlikleri milletine bağışladıktan sonra, bu çiftlik de çeşitli aşamalar geçirdi ve 1986 yılında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü adını aldı.
Halen 1204 dekar alana sahip olan Enstitü’de: meyve, sebze ve süs bitkileri konusunda temel ve uygulamalı araştırmalar yapılmakta, iç ve dış pazar isteklerine uygun tür ve çeşitler geliştirilmekte, uygun üretim teknikleri ve girdi kullanım düzeyleri saptanmakta, ülke bazında veri toplanarak değerlendirilmekte, sağlıklı üretim materyalleri üretilmekte, tüm bu çalışmalar ulusal ve uluslar arası etkinliklerle kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır.
b. SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ:
Süs bitkileri üretimi ; kapsadığı alan bakımından en küçük paya sahip olmakla birlikte, tarımsal üretimde sağladığı ekonomik girdi bakımından en yüksek paya sahiptir.
Ülke kesme çiçek üretiminin yaklaşık % 20’lik bölümü Yalova tarafından gerçekleştirilmektedir.
Kadıköy, Koruköy, Akköy, Hacımehmet, Samanlı, Laledere, Safran, Elmalık, Taşköprü ve Çiftlikköy’de yaygın olarak çiçekçilik yapılmaktadır.
c. ORMANCILIK :
Yalova ili zengin bir orman varlığına sahiptir. İl arazisinin yaklaşık % 55.79’unu orman ve fundalık alanlar oluşturmaktadır. Ormanlık alanlarda genellikle kayın, meşe, gürgen, kızılcık, kestane ve ıhlamur ağaçları görülür.
Yalova’daki ormanlardan çevrenin odun ve kereste ihtiyacı karşılanmaktadır. Burhaniye, Gacık, İlyasköy, Laledere, Teşvikiye, Sugören, Yenimahalle, Üvezpınar, Elmalık, Esadiye, Soğucak ve Kurtköy gibi orman köyleri için, orman ürünleri üretimi önemli ekonomik faaliyetler arasında yer almaktadır.
c. MADENCİLİK:
Maden varlığı bakımından, Yalova ilinde zengin maden yatakları bulunmamaktadır. Yalova’daki tek madencilik faaliyeti, taş-kireç-kum ocağı işletmeciliğidir. İl sınırları içinde kamu ve özel sektöre ait taş ocakları bulunmaktadır.
d. HAYVANCILIK :
Yalova’da hayvancılık faaliyetleri yeterli düzeyde değildir, fazla gelişmemiştir. Mahdut miktarda büyük baş, küçük baş, kümes hayvancılığı ve arıcılık yapılmaktadır.
Özellikle Armutlu ve Esenköy bölgelerinde balıkçılık yoğun olarak yapılmakta ve ekonomik faaliyetler arasında yer almaktadır.
Ayrıca Kurtköy, Üvezpınar ve Elmalık gibi köylerde tatlı su balığı yetiştirilmekte ve bu yörelerde özellikle alabalık üretimi gerçekleştirilmektedir.
e. SANAYİ:
Yalova tam olarak sanayileşmemiş illerimizden birisidir. Bununla birlikte, Yalova’da yer alan sanayi kuruluşları, faaliyet gösterdiği alanlarda ülkemizin önemli sanayi kuruluşları arasında yer almaktadır. İlde bulunan yatırımların büyük bir bölümü büyük ölçekli, istihdam meydana getiren ve il ekonomisine katkısı oldukça fazla olan işletmelerden meydana gelmektedir.
Yalova’da herhangi bir kamu yatırımı mevcut değildir. Yatırımların tamamı özel sektöre aittir ve bu yatırımlar tekstil ve kimya sanayiinde faaliyet göstermektedir.
AKSA AKRİLİK KİMYA SANAYİ A.Ş:
Dünya piyasasında tek çatı altında en yüksek akrilik elyaf üretim kapasitesine sahip olan AKSA Akrilik Kimya Sanayi A.Ş; üretim kapasitesi, kalitesi, çağdaş yönetimi ve dünya pazarlarındaki %9’a varan payı ile kentin en önemli sanayi tesisidir.
AK- AL TEKSTİL SANAYİ A.Ş :
Ak-Al Tekstil Sanayi A.Ş, sadece ülkemizin değil, dünyanın en büyük iplik üretimi ve boyalama tesislerinden biridir.
Üretiminin büyük bir kısmını tüm dünyaya ihraç eden Ak-Al, başta akrilik ve yünlü karışımı hammaddeler olmak üzere, çeşitli elyaflardan ürettiği değişik numaralardaki ipliklerle örme ve dokuma sanayilerinin önemli hizmet noktasıdır.
AK-KİM KİMYA SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
Ak-Kim Kimya Sanayi A.Ş, 1977 yılında kükürt dioksit üretimi ile başladığı faaliyetini, sürekli yenileyerek ve geliştirerek sürdürmekte, bunun yanı sıra yeni yatırımlara yönelmektedir.
Ak-Kim, iç pazara yönelik çalışmaların yanı sıra, üretiminin % 20’lik bölümünü beş kıtada çeşitli ülkeye ihraç etmekte ve dünya pazarında önemli bir yere sahip bulunmaktadır.
AK ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM OTOPRODÜKTÖR GRUBU A.Ş:
Akkök Şirketler Grubu’nun üyesi olan Ak- Enerji, 2.1 milyar kwh yıllık elektrik üretim kapasitesiyle 2 000 yılında Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin % 1.6’sını, tüm Türkiye’deki otoprodüktör gruplarının ürettiği elektrik enerjisinin ise % 12’sini üretmiştir.
AKTOPS TEKSTİL SANAYİ A.Ş :
AKKÖK Şirketler Grubu’nun üyesidir. Akrilik – tops – elyaf üretmektedir.
YALOVA ELYAF VE İPLİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
1974 yılında, Pensoy Holding kuruluşu olarak Yalova tesislerinde üretime başlamıştır.Elyaf üretimiyle ülkemizin en büyük 200 kuruluşu arasında yer almaktadır.
Yalova Elyaf, toplam üretiminin % 40’ını başta Almanya , Fransa ve İngiltere olmak üzere, Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine ihraç etmektedir.
İPEK KÂĞIT SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
1969 yılında, Eczacıbaşı Topluluğu tarafından kurulan temizlik kâğıdı sektörünün en önemli ismidir. İpek Kâğıt: tuvalet kâğıdı, peçete, havlu, mendil, kutu mendil ve ev dışı kullanımına yönelik .eşitli ürünler üretmektedir.
İpek Kâğıt, hızla artan kapasitesiyle, halen Türkiye temizlik kâğıdı üretim kapasitesinin % 60’ını tek başına elinde tutmaktadır.
SCA PACKAGING AMBALAJ SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
Sca Packagıng, Çukurova Holding ile SCA’nın ortak girişimidir. Yabancı ortağı SCA, İsveç merkezli, 40’tan fazla ülkede faaliyet gösteren bir kâğıt ve ambalaj firmasıdır. Oluklu mukavva esaslı ambalaj malzemeleri imal etmekte ve Bursa- Bolu- Edirne üçgeninde hizmet vermektedir.
KÜÇÜK SANAYİ SİTELERİ:Yalova’da, Çiftlikköy/Taşköprü Sanayi Sitesi ve Merkez/Kirazlı Sanayi Sitesi olmak üzere toplu iş yeri niteliğinde inşa edilmiş iki küçük sanayi sitesi bulunmaktadır. Bu iki küçük sanayi sitesinde yaklaşık 800 küçük sanayi işletmesi faaliyet göstermektedir.
Mevcut küçük sanayi sitelerinin yanında ; 30 işyerli Yalova Konfeksiyoncular Küçük Sanayi Sitesi de, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yatırım programına alınmıştır. Yalova’da faaliyet gösteren konfeksiyon dikim atölyelerinin, mevcut yetersiz şartlardan kurtarılarak büyük ve modern işletmeler haline getirilmesini hedefleyen proje ile yeni istihdam olanakları sağlanması hedeflenmektedir.
f. ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ:
(1). Bilişim İhtisas Organize Sanayi Bölgesi :
5462 sayılı Organize Sanayi Bölgesi Kanunu, bu kanuna dayanılarak hazırlanan OSB yer seçimi yönetmeliği ile diğer bakanlıkların mevzuatlarından kaynaklanan işlemlerin tamamlanmasını müteakip, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Yalova Bilişim OSB alanı olarak incelediği alanı, 30.06.2003 tarih ve 7401 sayılı yazısı ile onayladığını bildirmiştir.
Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi: %30 katılım paylı Yalova İl Özel İdaresi, % 40 paylı Yalova Belediye Başkanlığı, % 30 katılım paylı Yalova Ticaret ve Sanayi Odası’nın girişimleriyle oluşturulan kuruluş protokolü, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca 11.09. 2003 tarihinde onaylanarak Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi’nin Özel Hukuk Tüzel Kişiliği tescil edilmiştir.
Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyetince OSB’nin halihazır Harita Alım çalışmaları, Jeolojik- Jeoteknik Etütler, İmar Plânları ve imar uygulaması yaptırılmış olup çalışmalar devam etmektedir.
(2). Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi :
ÇED süreci dahil olmak üzere, bir çok hukuki çalışması önceden tamamlanan Yalova Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi Projesi, onaylanarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yatırım programında yer almıştır.
Projenin, 2004- 2008 yılları arasında, toplam 300 hektarlık bir alanda gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Yalova ilinde faaliyet gösteren kesme ve saksılı süs bitkileri üreticilerinin üretim alanı problemi, proje ile çözümlenmiş olacaktır.Projenin gerçekleşmesiyle daha modern üretim yerlerinde daha fazla üretim elde edilecek, yeni istihdam olanakları sağlanarak, işsizliğin çözümüne de katkıda bulunulmuş olacaktır.
G. İLİN EĞİTİM- ÖĞRETİM DURUMU :
Yalova ili, genel özellikleri itibariyle eğitim ve kültür seviyesi yüksek bir nüfusa sahip bulunmaktadır. Yalova, eğitim- öğretim araçları ve olanakları bakımından da gelişmiş durumdadır.
2003 yılı verilerine göre, Yalova ilinde 65 İlköğretim Okulu, 18 Ortaöğretim okulu ve 1 de Yükseköğretim okulu bulunmaktadır.
Yıllar itibariyle eğitim ve öğretim hizmetlerinin gelişine bakıldığında, 1999’da yaşanan Marmara Depremi sonrasında özellikle ilköğretim okulu sayısında artış olduğu görülmekte; toplam nüfusun yaklaşık % 35’lik bölümü ise ilk, orta ve yüksek öğretim kurumlarında eğitim ve öğretimlerine devam etmektedir.
İl’de, 4’ü Çok Programlı Lise olmak üzere toplam 11 adet Meslek Lisesi bulunmakta ve orta öğretimde bulunan toplam öğrencilerin % 45’i Mesleki Eğitim ve Öğretim Kurumları’nda okumaktadır.
Yalova ili, çıraklık ve yaygın eğitim hizmetleri bakımından gelişmiş durumdadır. Kentte, çıraklık ve yaygın eğitim hizmetleri İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü ve Çıraklık ve Meslek Eğitim Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Yalova’da yaygın eğitim hizmetlerinde çok önemli artış olduğu görülmektedir. Bu artışı sağlayan en önemli eğitim hizmeti, Bilgisayar Operatörlüğü Kursu’dur. T.C. Başbakanlık e-Türkiye Projesi çerçevesinde yürütülen “ e-Yalov@Projesi “ çalışmaları dolayısıyla kentte bilgisayar kullanımının yaygınlaştırılması en önemli hedeflerden biri olmuştur.
Yalova’da, okul öncesi eğitim ve öğretim hizmetleri de gelişmiş düzeydedir.
Yalova’da bulunan tek yüksek öğretim kurumu, Uludağ Üniversitesi’ne bağlı bulunan ve 1999 yılında öğretime başlayan Yalova Meslek Yüksekokulu’dur. Meslek Yüksekokulu’nda halihazırda, Denizcilik Programları Bölümü, Teknik Programlar Bölümü ve İktisadi ve İdari Programlar Bölümü olmak üzere toplam 3 bölüm ve bunlara bağlı 9 programda yüksek öğretim yapılmaktadır.
H. İLİN SAĞLIK DURUMU :
Yalova İli’nde, 2006 yılı verilerine göre, 1 hastane (Yalova Devlet Hastanesi), 24 Sağlık Ocağı, 15 Sağlık Evi, 1 Dispanser bulunmaktadır.
Yalova, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü Sağlıklı Şehirler Ağı’na üyedir. Kabul dokümanı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 30.06. 2002 tarihinde imzalanarak, Yalova 49 ncu üye olarak ağa dahil edilmiştir.
SAĞLIKLI KENTLER PROJESİ:
Sağlıklı Kentler Projesi, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından düzenlenen ve yürütülen bir proje olup, projenin amacı kentleri daha sağlıklı ve yaşanabilir bir hale getirmektir.
Proje kapsamında hazırlanan “ Sağlık Göstergeleri”, sağlık hizmetleri, çevre ve sosyo-ekonomik alanlarda varolan durumu saptayan ölçüm ve değerlendirmelerdir. Profiller ise bunların daha ayrıntılı ve yorumlanmış biçimleridir. Sağlık Plânı ise, kentin kısa., orta ve uzun vadede sağlık konusunda yapacaklarının bir sunumudur.
Yalova Sağlık Plânı’nda kısa dönem hedef ve stratejilerin yanı sıra Sağlık, Çevre, Sosyal Destek,Çocuk Sağlığı, Eğitim, Güvenlik, Sigaraya Karşı Savaş, Şehir Plânlaması ve Göç, Konut, Ulaşım ve Ekonomi ve İstihdam konularında orta ve uzun dönemde saptanan hedef ve stratejiler bulunmaktadır.
SAĞLIK PROFİLLERİ:
Sağlık profillerine bakıldığında, Yalova’daki ölüm olaylarının en yaygın nedeninin önlenebilir ve kontrol edilebilir nedenler olduğu, kaba ölüm hızlarına baktığımızda ise Türkiye verilerinin altında olduğu görülmektedir.
Sağlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç bakımından toplumun en öncelikli kesimini oluşturan kadın, anne ve çocukların sağlık düzeyini yükseltmek, üreme sağlığı hizmetleri bütünü içerisinde ailelere aile plânlaması hizmetlerini ve koruyucu sağlık hizmetlerini gerçekleştirmek üzere bir Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Plânlaması Merkezi kurulmuştur.
A. YALOVA ADININ OLUŞUMU:
Yalova yöresi, Türkler’den önce Roma- Doğu Roma ( Bizans)’ya, daha önce de Bitinya’ya bağlıydı.
Bitinya, bölge olarak verimli ve sulak bir alan olmasına rağmen, günümüzdeki Yalova il merkezinin bulunduğu alan, bataklıktı ve yerleşim için uygun bir yer değildi.
Anadolu içleriyle bağlantısı olan kıyı bölgelerinde, yerleşim yerleri oluşmuştu.
Yer yer de, başkentin ileri gelenlerinin yazlıkları göze çarpıyordu.
Bitinya ile ilgili Bizans arşivlerinde, belki de yerleşim yeri olmadığı için, Yalova yöresi ile ilgili olarak çok az bilgi vardır.
Örneğin, 1236 yıllarına ait bir belgede, Yalova yöresinin genel adının Pylopythia olduğu yazılıdır. Antik dönemde, bugünkü Çiftlikköy Sahil Mahallesi’nin bulunduğu yer civarında Pylai (Pylai, geçit demektir) isimli bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Termal kaplıcalarının adı da, aynı dönemlerde Pythia idi.Büyük bir olasılıkla, bu iki isim birleştirilerek bölgeye bu ad verilmiş olabilir.
Bazı kaynaklarda da, Yalova yöresiyle ilgili olarak Xenodochion ismine rastlanmaktadır. Ancak, bu ismin ne anlama geldiği ve neden bu bölgeye verildiği tespit edilememiştir.
13 ncü yüzyılda, günümüzdeki Karamürsel ve Yalova arasındaki düz kıyı ovası Halizones Toprakları ya da Yalak Ovası olarak adlandırılıyordu.
Osmanlı geleneği, Yalak Ova’da, Yalknya adında bir kadına ait bir kale olduğunu, Yalak Ova sahibi Yalknya’nın erkek kardeşi Kaloyan’ın Koyunhisar’ın komutanı olduğunu kabul eder.
Prof. Dr. Halil İnalcık, “ Türkçe Yalova adı, Yalak Ovası’ndan türemiş olmalıdır. Koyun Hisarı da, Yalakdere Vadisi’nde bulunan Çoban Kale olmalıdır” der.
15 ve 16 ncı yüzyıl tarihçileri, günümüzdeki Yalova yöresi için Yalak Ova adını kullanmışlar, zaman zaman da Yalakabad demişlerdir.
Yörenin adının nereden geldiği konusunda tam bir bilgi olmamakla birlikte, Kâtip Çelebi, Yalakabad adından söz etmekte ve kaplıcanın bulunduğu yere, Yalıova denildiğini işaret etmektedir.
Dr. J. Siotis’in 1906 yılında hazırladığı “ Les Thermes de Pythia” isimli kitapta ise YALOVA adı yer alır.
Rumca, Yalos/Yalakos, (sahil/kıyı) demektir. Türkçe’de, bugün, Yali/Yalı kelimesi, (sahil/kıyı) anlamındadır. Bu kelimenin sonuna Ova eklenmesiyle meydana gelen Yaliova/Yalova , sahildeki ova anlamına kullanılmış ; Yalıova’daki (ı) harfi, kullanım kolaylığından düşmüş ve YALOVA olarak halk diline yerleşmiş olabilir.
Atatürk’ün davranışı da, bu iddiayı doğrular görünümdedir. Atatürk, Türk Tarihi ile ilgili olarak Yalova’ya yaptığı bir çalışmanın altını imzalarken, 16/17 .8.1931 tarihini yazmış ve altına ( YALİ OVA/ YALOVA) diye not düşmüştür.
B. YALOVA’NIN COĞRAFİ DURUMU :
1. GENEL KONUM :
Yalova, Türkiye’nin kuzeybatısında, Marmara Bölgesi’nin güneydoğu kesimindedir. İlin kuzeyinde ve batısında Marmara Denizi, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ve Gemlik Körfezi yer almaktadır.
Yalova 39- 40 Kuzey enlemi, 29- 61 Doğu boylamları arasındadır. Denizden yüksekliği 2 metre, en yüksek noktası 926 metredir. 847 km. karelik alanı ile ülke yüzölçümünün % 0, 11’lik bölümünü kaplamaktadır.
Armutlu Yarımadası’nın kuzey kıyılarında, Samanlı Dağları’nın kuzey eteklerinde kurulu olan Yalova: coğrafi konumu ve doğal zenginlikleri ile önemli bir cazibe merkezidir.
2. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ :
Yalova ilinin doğu bölgesi, kıyılarındaki düzlükler dışında, dağlık bir arazi karakterine , batı bölgesi ise farklı bir coğrafi karaktere sahiptir. Bölgenin güneyi batıdan doğuya Samanlı Dağları’yla kaplanmış durumdadır.
Batıda Armutlu Yarımadası’nın kuzeybatı kesiminde alçak tepelik bir alan yer alır. Kalem Burnu’nda dar bir şerit halinde başlayan bu alan, Çınarcık’tan itibaren genişleyerek doğuya devam eder.
Esenköy’de tepelik alanlar falezleri oluşturur ve kıyıya iner.
Çınarcık’tan Sellimandıra Vadisi’ne kadar vadilerle ayrılmış alçak bir alan uzanır. Ortaburun çevresi lav, tüf, volkanik kompleks üzerinde gelişmiştir. Yalova çevresindeki tepelik alan daha az parçalanmıştır. Özellikle güneş kısmı alçak bir plato yüzeyi karakterindedir. Doğuya doğru genişleyen bir kıyı ovası mevcuttur.
3. JEOLOJİK YAPI VE YER ALTI ZENGİNLİKLERİ :
Marmara Denizi güney kıyılarına paralel uzanan Samanlı Dağları, jeolojik gelişimindeki özellikler nedeniyle Kuzey Anadolu sıradağlarının uzantısı olarak değerlendirilmektedir.
Yalova- Orhangazi çizgisinin batısında kalan kısımda paleozoik kütle göze çarpar. Bu oluşum Armutlu Yarımadası’nın batı ucundan başlayarak Esenköy ve Kocadere’ye kadar sürer.
Mezozoik oluşum ise ancak Taşköprü’nün güneyindeki alçak kütlede dar bir kısımda görülür.
Kocadere – Esenköy arasındaki tepelik alanda güney batı- kuzeydoğu doğrultusunda eosen serisi yer alır.
Neojen serisi ise Yalova kıyılarından güneydeki yüksek kısımlara kadar uzanan alanda görülür.
Samanlı Dağları boyunca aslı magma olan oldukça önemli alanlar vardır ve bunlar kabarık alanları oluşturur. Çınarcık güneyindeki kıyı dağları ise yüksek kısımlara doğru andezit veya lavlardan, aşağı kısımlarda ise daha çok yuvarlak elemanlı volkanik kompleksten oluşur.
Yalova- Orhangazi hattının doğusunda kalan kısım morfolojik bakımdan farklı bir durum gösterir. Buradaki yükseklik değerleri diğer bölgelere oranla daha azdır ve ayrıca iç kısımda da oldukça geniş ve çevresine oranla alçak bir havza yer alır.
İlde Sugören, Soğucak, Çukurköy ve Kurtköy’de linyit kömürü ocakları bulunmakla birlikte işletilmemektedir.
Esadiye Köyü’nden başlayıp Sugören Köyü’ne kadar uzanan tepelerin altında gümüşlü kurşun madeni bulunmaktadır.
Bunların dışında bazı köylerde taş ve kireç ocakları vardır.
4. DAĞLAR, OVALAR VE YAYLALAR :
Yalova’nın güneyi Samanlı Dağları ile çevrilidir. Samanlı Dağları’nın en yüksek noktası, Beşpınar Tepesi ( 926 m.) ‘dir.
Armutlu ilçesi, Taz Dağı’nın batıya doğru devam eden eteklerinde kurulmuştur.
Samanlı Dağları kuzey eteklerinde, Marmara Denizi güney kıyılarında alçak bir bölüm bulunur. Arkada Gemlik Körfezi’ne kadar yüksek bir alan yer alır. Katırlı Dağı(541 m), Karlık Dağı ( 888 m), Çatallı Tepe ( 692 m), güneyde Gemlik Körfezi kıyılarına kadar dayanan bu yüksek alanda Taz Dağı ( 897 m), Dumanlı Dağ ( 890 m), Erikli Dağı ( 838 m) gibi yükseklikler göze çarpar.
Ovalar, genellikle akarsular boyunca uzanmaktadır. Doğudan batıya doğru Taşköprü Ovası, Samanlı ve Kadıköy Ovaları, Kocadere gibi ovalar son derece verimli ve bitektir.
İlin en önemli yaylası, Kocadere ve Teşvikiye Köyü’nün güneyinde yer alan Delmece Yaylası’dır. Bu yayla, çam ormanlarıyla büyük bir yer kaplar. Delmece Yaylası’na Teşvikiye’den ayrılan toprak yolla ulaşılabilir.
5. AKARSULAR :
Yalova’daki en önemli akarsular kaynaklarını Samanlı Dağları’ndan alır ve kuzeye doğru akarak Marmara Denizi’ne dökülürler.
Doğudan batıya doğru başlıca akarsular şunlardır : Karadere (Yalakdere), Laledere(Kılıç Dere) , Ağıl Dere, Elmalık Dere, Balaban Dere, Safran Dere, Sellimandıra ( Samanlı) Dere, Nacaklı Dere, Doğan Dere, Karpuz Dere, Kocadere.
Gemlik ilçesi Haydariye Köyü topraklarında doğan Nacaklı Deresi, Sudüşen Mevkii’nde 30 metrelik bir şelale oluşturur.
Altınova ilçesinde, Yalakdere ile birleşen Karadere, Hersek Deltası’nın oluşmasını sağlar.
6. GÖLLER :
Yalova’nın tek doğal gölü, Kocadere Köyü’nün güneyindeki Delmece Yaylası civarında bulunan ve Dipsiz Göl adıyla bilinen krater gölüdür.
Bunun dışında, Termal ilçesinde Gökçe Baraj Gölü bulunmaktadır.
7. İKLİM :
Marmara bölgesinin doğusunda yer alan Yalova ‘nın iklimi, Makro- Klima tipi olarak, Akdeniz ve Karadeniz iklimleri arasında bir geçiş niteliği taşır. Bağımsız bir iklim tipinin kalıpları içerisinde değerlendirilmesi olanaksızdır. Yalova iklimi, kimi dönemlerde karasal iklim özelliklerini yansıtmaktadır. Yalova bölgesinde kuzeyden ve güneyden gelenlerle, sakin nitelikli olmak üzere başlıca üç tür hava akımı egemendir. İlde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve bol yağışlıdır.
8. BİTKİ ÖRTÜSÜ :
İlin bitki örtüsünü makiler ve ormanlar oluşturmaktadır.
Samanlı Dağları’nın kuzey ve güneyinde vadi içinde bulunan makiler, bu kütlenin etekleri boyunca kesintili şeritler ve parçalar halinde bulunur.
Yalova’nın güneyindeki dik yamaçlar tümüyle gür bir orman örtüsü ile kaplıdır. Geniş yapraklı ağaçların hakim olduğu bu kısımda iğne yapraklı ağaçlar oldukça azdır. Ormanlık alanlarda genellikle kayın, meşe, gürgen, kestane ve ıhlamur ağaçları görülür.
C. İLİN TARİHİ DURUMU :
1. TARİH ÖNCESİ DÖNEMLERDE YALOVA
Yalova sınırları içinde yapılan arkeolojik araştırmalar henüz tarih öncesi devirlerdeki yaşamı yeterli şekilde aydınlatacak nitelikte değildir.
Yazı öncesi çağlarda, Marmara Denizi çevresinde, insan elinden çıkmış ilk aletlerle belirlenen ilk kültürlerin İÖ. 600 000 yıllarından itibaren başladığı, bir gelişim- değişim süreci içinde farklı kültürler oluşturarak İÖ. 2 000 yılına kadar uzandığı izlenebilmektedir.
Yalova yakınlarında, pleistosen taraçalarının uzandığı yörede, Çalıca Deresi gravyerlerinde Paleolitik Çağ’a (Eski Taş Devri) ait kazıyıcı tipinde aletler toplanmıştır. .
Marmara Denizi güneyindeki bir diğer konak yeri ise, Çınarcık’ın 4 km. kadar güneydoğusundaki İbo’nun Rampası Mevkii’dir.Yalova- Çınarcık yolu üzerinde, yolun iki tarafında uzanan buluntu yeri, deniz kıyısından 1 km. içeridedir. Yüzey araştırmaları, konak yerinin çok geniş bir alana yayıldığını göstermektedir.
Çakmaktaşından yonga, dilgi ve dilgi çekirdekleri, kazıyıcılar, uç, delici ve çoklu aletlerin genel karakterleri, burasının bir orta paleolitik bir kültüre ait olduğu izlenimini vermektedir. Ayrıca alet topluluğu içinde, az da olsa birkaç obsidienden mikrolit dilgi, İbo’nun Rampası’nın Mezolitik Çağı’nda (Orta Taş Devri) kullanıldığına işaret etmektedir.
Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri)’ın en önemli özelliği, insan topluluklarının yarı göçebe bir yaşam tarzından sürekli yerleşik bir yaşam biçimine geçmeleri ve yavaş yavaş tarıma ve hayvancılığa dayalı bir ekonomik düzeni geliştirmeye başlamalarıdır.
Yalova yöresindeki arkeolojik kazılar henüz yeterli seviyede yapılmamasına rağmen, İbo’nun Rampası Mevkii’nde toplanan bazı alet toplulukları, bu evreyi yansıtmaktadır.
Göztepe Mevkii’nin çanak çömleği de her ne kadar Fikirtepe kültürü çanak çömleği özelliklerinin tümünü göstermese de, bazı benzerlikler vardır ve İÖ.6 000 yıla tarihlenmektedir.
Kuşkusuz ileride jeomorfolojik araştırmalarla birlikte diğer fen ve doğa bilimlerinden de yararlanarak yapılacak arkeolojik kazılarla Yalova ve çevresinin yazı öncesi insan toplulukları, yerleşmeleri ve kültür tarihleri hakkında çok daha doyurucu ve kesin bilgilere kavuşulabilecektir.
Ancak bunun tek şartı, buluntu yerlerini bilinçli bir şekilde koruyarak, gelecek kuşaklara ulaştırmaktır.
2. İLK ÇAĞLARDA YALOVA :
Tunç Çağı, Anadolu’da İÖ. 3 000 yıllarında başlar.Tunç Çağı’nın en önemli özelliği, Anadolu’nun bu dönemde Hatti Ülkesi oluşudur.
İÖ. 2 500- 2 000 yılları arasında din, töre, mitoloji ve sanat bakımından büyük bir varlık sergileyen Hattiler’in etkileri Anadolu’da 2 000 yıla yakın bir süre yaşadı.
Hattiler ve daha sonra tarih sahnesine çıkan Hititler (İÖ. 1750 – 1200 ) zamanında, onlarla hemcins Anadolu kavimleri de yaşıyordu. Bunlar (NTH) ve (SS)’li coğrafya adları kullanıyorlardı. Samanlı Dağları’nın antik dönemlerindeki adının ARGANTHONİOS olması, bize Tunç Çağı ve öncesinde bu bölgede Anadolu kavimlerinin oturduğunu göstermektedir.
İÖ. 1 200’lerde, Balkanlar’dan gelen büyük bir göç dalgası yaşandı. Bu akınlar, yerleşik yaşamı darmadağın ederek, Hititler örneğinde olduğu gibi, kimi güçlü devletleri yıktı. Kültürün bilinen özelliklerinin de değişimine yol açtı.
İlliryalılar’ın Balkanlar’ın güneybatısına girmesi, başta Frigler olmak üzere, buradaki Traklar’ı Boğazlar üzerinden Anadolu’ya itti. Frigler’le Balkanlar’dan gelenler, ortalığı yakıp yıkarak Anadolu’ya girdiler. Hitit Devleti yıkıldı. Anadolu’nun kültürel yaşamı da alt üst oldu. Frig toplulukları, yerli halkın bir bölümünü sürdüler, geride kalanlarla karışarak yerleşik yaşama geçtiler.
İÖ. 7 nci yüzyıldan önce Marmara Denizi güney kıyılarına Bebrikler yerleşti. Bölgeye Bebrikya dendi.
Bazı kaynaklara göre Frigler’in soyundan olduğu ileri sürülen Bebrikler’i Misler, Misler’i Bitinler izledi. Bitinler’in bir kolu olan Tinler, daha çok kıyılarda oturuyordu.
Herodot Tarihi’ne göre,Güney Marmara bölgesiyle, Lidya’ya kadar olan Ege kesiminin adı Mysia ( ya da Misya), Marmara Bölgesi’nin doğu kısmının da adı Bithinya (Bitinya) idi.
Bugünkü Yalova ili toprakları, Bitinya bölgesinde bulunuyordu.
Gacık Köyü’nde bulunan, günümüzde Yalova Açık Hava Müzes^'nde sergilenen, bir stelde “ Pratomysitai Halk Meclisi”’nden bahsedilmektedir. Pratomysitai sözcüğünün anlamı “İlk Mysia’lı”’ dır. Olasılıkla Yalova çevresinde ilk yerleşimi kuran kahramanın Mysia kökenli oluşundan kaynaklanmaktadır.
İÖ. 675’lerde Anadolu’yu sarsan Kimmer dalgasının olumsuz etkileri, Bitinya’da da somut bir biçimde görüldü. Hitit döneminde gelişme olanağı bulan kültürel yapı, bu istila dalgasından olumsuz etkilendi.
İÖ. 550’lerde, Bitinya bölgesinde Lidya kültürü egemen oldu.
İÖ. 545’ten sonra bölgenin Pers egemenliği altına girmesi, yeni bir süreç başlattı; Bitinler, Persler’e vergi ve asker veren özerk bir statü kazandılar.
İÖ. 335’e kadar süren Pers egemenliği döneminde, Bitinyalılar kendi seçtikleri beylerin yönetiminde yaşadılar. Ancak bu beylikler, Pers Satraplığı’na bağlıydı.
Yöre, Persler’den sonra Makedonyalı Büyük İskender’in İmparatorluğu sınırları içinde kaldı.
İÖ. 278- 277 yıllarında başlayan Kelt istilası, yerleşik yaşamı değişime uğratmasına karşın, ulusal birliğin kurulması koşullarını da hazırladı. Uygarlık düzeyi yüksek olan kent devletleri, bu barbar akının önünde duramadılar. Keltler’in bir kolu Boğazlar üzerinden Anadolu’ya girerek Bitinya’ya yayıldı.
Bu kargaşa ortamında, zaten özerk bir görünüm kazanmaya başlayan Bitinler de, bağımsızlıklarını ilân ettiler.
Ziopotes tarafından kurulan Bitinya Krallığı, Ziopotes’in oğlu 1 nci Nikomedes (İÖ. 280-255) döneminde genişledi, kültürel yönden canlandı ve Küçük Asya’nın en güçlü ülkesi oldu.
Nikomedes, ülkenin başkentini Nicaea (İznik)’ten Nicomedia (İzmit)’e aldı.
İÖ. 75- 74’te son bağımsız Bitinya Kralı 3 ncü Nikomedes’ti. Çocuğu olmayan Nikomedes’in ülkesini Roma İmparatorluğu’na bağışlayarak ölmesinden sonra Bitinya, Doğu Roma egemenliğine geçti.
Yalova, Bitinler döneminde önemli bir yerleşim yeri değildi. Bu sebeple Yalova merkezi ve köylerinde Bitinler’e ait bir bulgu henüz elde edilememiştir.
3. ROMA – BİZANS DÖNEMİNDE YALOVA
Bitinya Krallığı’nın İÖ. I nci yüzyılda veraset yoluyla Romalılara geçişinden sonra, Batı Anadolu’nun kimi bölümleriyle birlikte, günümüzdeki Yalova topraklarının da bulunduğu Bitinya yöresinde, Roma egemenliği başladı.
Ancak, Roma egemenliğinin ilk dönemlerinde Bursa ve kaplıcaları daha çok tanınıyor, Yalova - Termal Kaplıcaları yerel halk tarafından kullanılmasına rağmen özellikle de çevre yerleşim yerleri halkı tarafından bilinmiyordu.
Yalova çevresi ve Yalova Kaplıcaları’nın adı, Roma İmparatoru Constantinus I ( 325 – 337)’un tahta geçişiyle birlikte tanınır ve anılır oldu.
Constantinus I’in ilk faaliyetlerinden biri, İS. 330’da, İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, eski bir yerleşim yeri olan Byzantion (Bizans)’da, Constantinopolis ( Constantin’in Şehri) adıyla yeni bir kent kurmak olmuştu.
Yeni başkentle birlikte, Anadolu içlerine giden yolda da değişiklik oldu. Constantinopolis (İstanbul)’den Nicaea (İznik)’e gidecek yolcular, Nicomedia (İzmit) üzerinden dolaşmak yerine, kara yoluyla Aigialoi (Dil İskelesi)’ne gelmeye ve buradan kayıklarla karşı taraftaki Helenopolis (Hersek)’e geçmeye başladılar. Yolcular buradan da kara yoluyla Dragon Vadisi (Kırkgeçit Deresi veya Yalakdere Vadisi) yoluyla Nicaea (İznik)’e gittiler.
Yeni yol düzenlemesiyle, İzmit Körfezi güney sahillerinde yeni bir takım geçit yerleşmeleri meydana gelmeye ve mevcut olanlar da gelişmeye başladı.
Bunlardan biri Pylai (Çiftlikköy- Sahil Mahallesi civarı...), diğeri Helenopolis (Hersek) idi.
Constantinus I zamanında, Helenopolis (Hersek)’in farklı bir durumu vardı. Burada daha önceleri Drepanon (Drepane ya da Drepana da denir) küçük bir köy bulunuyordu.Buraya İzmit’te din uğrunda ölen LUKİANOS adında birinin gömülmesi, Constantinus’un da hem bu azizi takdis, hem de annesi Helena’nın adını yaşatmak amacıyla bu köyü HELENOPOLİS olarak adlandırması ve şehir unvanı vermesi, kentin gelişmesine sebep oldu.
Constantinus I’in üzerinde önemle durduğu yerlerden biri de, Termal idi. İmparatorun mide ve cilt rahatsızlığı, annesi Helena’nın da cilt ve romatizma hastalığı vardı. Her ikisi de sık sık kaplıcaya gelmeye başladılar..
Bölgeye yeni göçler olması, sahilde yeni yerleşim yerlerinin oluşması, Helenopolis’in giderek ünlenmesi, Yalova Termal Kaplıcaları’nın başkent Constantinopolis (İstanbul)’e Bursa kaplıcalarından yakın olması, İmparator Constantinus I ve annesi Helena’nın sık sık kaplıcaya gelmeleri Roma ( Bizans ) halkının buraya rağbetini artırdı ve Yalova yöresi ve kaplıcaların daha çok tanınmasına vesile oldu.
Ancak, İS. 358, 362 ve 368’deki depremler, Marmara Denizi güney kıyılarına büyük zarar verdi. Yalova yöresi de bu tahribattan payına düşeni aldı.
Roma İmparatorluğu, İS. 395’te ikiye bölününce, Bitinya toprakları Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliğinde kaldı.
Constantinus I’den sonra tahta çıkan imparatorlardan İustinianos I (527-565), kara yoluyla yeni bir düzenleme yaptı. Khalkedon (Kadıköy) ile Dakibyza (Gebze) arasındaki karayolunu tahrip etti. Başkentten Anadolu içlerine gidecek yolcuların, deniz yolunu kullanarak Helenopolis (Hersek) ve civarındaki iskelelere çıkmasını zorunlu kıldı.
Şüphesiz bu durum, Marmara Denizi güney kıyılarındaki yerleşim yerlerinin ve Anadolu içlerine uzanan yol ağızlarının önemini artırdı.
İmparator İustinianos I de, İmparator Constantinus I gibi, stratejik konumundan dolayı, Helenopolis’e önem verdi. Kemerler vasıtasıyla şehre su getirdi. Şehrin ortasına bir hamam yaptırırken, eskisini tamir ettirdi. Bir çok kilise, bir saray, sütunlu galeriler, oteller ve bir takım resmi binalar yaptırdı.
Ne var ki, Helenopolis, bu kadar özene rağmen bir türlü beklendiği şekilde gelişemiyordu. Büyük bir olasılıkla, depremlerin yıkıcı etkisi bu gelişmede önemli bir faktör oluyordu.
İustinianos I devrinde, Yalova Termal Kaplıcaları da büyük bir imar faaliyetine sahne oldu. İustinianos I, burada daha önce Constantinus I’in yaptırdığı olası olan Arhangelos Kilisesi ile “ hastaların istirahatine tahsis edilmiş olan bina”’yı onarttı ve genişletti. Burada yeni bir saray, kaynağın civarında genel bir hamam yaptırdı. Ayrıca, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirterek burada eskiden beri hüküm süren kuraklığa bir son verdirdi.
Bizans tarihlerinde, İmparator İustinianos I’in Yalova yöresine ya da Termal Kaplıcaları’na gittiğine dair bir kayıt yoktur. Ancak, karısı İmparatoriçe Theodora’nın 525 yılında, 4 000 kişilik bir grupla Kaplıca’ya geldiği bilinmektedir. Theodora, kaplıcaya gelirken yol üzerinde bulunan kilise, manastır ve yaşlıların bakıldığı yerlere büyük ihsanlarda bulunmuştu. O dönemlerde, kaplıcada 4 000 kişinin konaklayacağı tesis olmadığı, gelenlerin çadırlarda kaldığı kabul edilmektedir.
Bu devirde, sarayın kaplıcaya önem vermesiyle, Bizans tarihçileri de, yörenin tarihiyle ilgili araştırmalara başladılar. Böylece, eski tarihlerden kalma bazı adlar yeniden canlandırıldı ; eski ilâh ve ilâheler Hristiyanlık inanışlarına göre değiştirildi ve bir takım efsaneler bu kaplıca ile ilgili gösterildi.
6 ncı yüzyıldan itibaren tarihçiler, bu kaplıcaları PYTHİA, PYTHİON, PYTHİA THERMA veya PYTHİA’daki Kudret hamamları olarak göstermeye başladılar.
Yine bu dönemde, Karamürsel – Çınarcık arasındaki sahil kesimi, İmparator ailesi ve saray ileri gelenlerinin saray, köşk ve sayfiye evlerinin yer aldığı gözde bir yazlığa dönüştü.
İmparator İustinos II (565- 578) zamanında da kaplıcada imar faaliyeti sürdü
İustinos II’den sonraki Bizans İmparatorları döneminde, Helenopolis ( günümüzde Hersek ) ve Termal Kaplıcaları giderek gözden düştü. Başkentten Doğu’ya gitmek isteyenler de, Helenopolis (Hersek) yerine Prainetos (Karamürsel) ve Pylai (Çiftlikköy) gibi iskelelere çıkmayı tercih etmeye başladılar. Ancak, iskeleye çıktıktan sonra takip edilen kara yolu yine Dragon Vadisi ( Yalakdere Vadisi)’nden geçiyordu.
XI nci yüzyılın sonlarına doğru, yöre, 1 nci Haçlı Seferi’ne katılanların istilasına uğradı. Günümüzde Hersek civarında olduğu belirlenen, Lâtinlerin Civito veya Civitot, Bizanslıların ise Kibotos dedikleri yerde, Selçuklular, 21 Ekim 1096’da, Haçlı öncüleri büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
XI nci yüzyılın sonlarında, Türkler bölgede görünmeye başladılar. Bu da, yöredeki sosyal ve kültürel yapıyı kökten etkileyen olay oldu.
4. YALOVA YÖRESİNİN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ
Malazgirt Meydan Muharebesi’nden (1071) sonra, fetih hareketleri süratle gelişmiş ve Selçuklu orduları, kısa sürede Marmara Denizi kıyılarına ulaşmışlardı.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah da, 1075’te İznik’i alarak kendine başkent edinmiş ; Öte yandan Bizans’ın içinde bulunduğu karışık durumdan yararlanarak devletin sınırlarını genişletmişti.
1081 yılında tahta geçen yeni İmparator Aleksios I Komnenos (1081- 1118), ilk iş olarak Süleyman Şah’la bir antlaşma imzaladı. Bu yeni antlaşmaya göre Selçuklular’la Bizanslılar arasında yeni hudut, Dragos Suyu idi.
Esasen bu antlaşma sonucunda Süleyman Şah, Marmara Denizi kıyılarına kadar hemen hemen bütün Anadolu’ya fiilen hakim olduğunu Bizanslılar’a kabul ve tasdik ettirmek suretiyle büyük bir başarı elde etmişti.
Süleyman Şah’ın 1086’da ölümünden sonra, Anadolu Selçuklu Devleti bir süre iç karışıklıklara sahne oldu.
Bu durumu, 1096’da başlayan Haçlı Seferleri takip etti.
Selçuklular, 21 Ekim 1096 günü, Dragon Vadisi (Yalakdere Vadisi)’nde başlayan bir akınla, Haçlıları pusuya düşürdüler ve müteakiben Kibotos’ta kılıçtan geçirdiler.
Asıl Haçlı Orduları bölgeye gelince, Selçuklular çekildiler.
Ancak, Doğu’dan gelen Türk tehdidi her zaman kendini belli ediyordu. İmparator Aleksios I Komnenos ( 1081- 1118), Helenopolis (Hersek) yakınlarındaki Kibotos’u tahkim ettirdi.
İmparator Manuel I Komnenos ( 1143- 1180) da, Pylai ( Çiftlikköy ) ‘de Pylai Kalesi ve surlarını inşa ettirdi ve bir takım Hristiyan göçmeni buraya yerleştirdi.
Yalova yöresi, bundan sonra Osmanlı yönetimine geçinceye kadar Bizans hakimiyetinde kaldı.
14 ncü yüzyılın başlarında kurulan Osmanlı Beyliği, Batı’ya, yani Bitinya topraklarına doğru genişleme siyaseti izledi.
Türk atlıları her fırsatta Marmara Denizi güney kıyılarına kadar indiler.
Günümüzdeki Yalova ili toprakları içinde, Bizanslılar ile Osmanlı atlıları arasındaki ilk önemli çatışma, 1301’de, meydana geldi. Osmanlılar, Çoban Kale’yi tahkim ederek güçlendiren Bizanslıları kale dışına çekerek yendiler.Bizanslılar Çoban Kale’ye sığınarak kurtuldular.
Bir sene sonra, Osmanlı atlıları, Çoban Kale’nin civarından geçerek günümüzdeki Hersek’e kadar geldiler ve burada Bizanslıları (Çobankale Muharebesi'nde değil) Bafeus Muharebesi’nde (27 Temmuz 1302) büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
Çoban Kale ve Yalakonya Kalesi yine elde edilemedi.
Osmanlı atlıları, Yalova yöresine 1302, 1307, 1326 ve 1327 gibi yıllarda akınlar yapmalarına rağmen, yöre, kesin olarak Osmanlı hakimiyetine Yalakonya Kalesi ve Çoban Kale’nin düşmesinden sonra girdi.1337’de bu iki kalenin elde edilmesinden sonra, Emir Ali Bey, Yalova yöresini ele geçirdi.
Türk atlılarının bölgeye sık sık yaptıkları akınlar -istila ve belki de kısmi yerleşim faaliyetleri, bu tarihten sonra hukuki meşruiyet kazanarak işgale dönüştü, yörenin kontrolü tamamen Türkler’e geçti.
5. KURTULUŞ SAVAŞI’NDA YALOVA
30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra, Anadolu yer yer işgal edilirken Yalova, Akköylü İbo’nun kurduğu teşkilat ve düzen sayesinde bu işgalin dışında kalmıştı.
10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.
Ağustos ayının sonlarında, İbo’nun tuzağa düşürülerek esir alınmasıyla birlikte, Yalova ve civarına Yunan işgali başladı.
Bu, aynı zamanda civarda bulunan Rum ve Ermeniler’le Müslüman Türkler’in aralarının açılmasının da başlangıcı oldu. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin işgali bir yandan, halkın kurduğu çetelerle olaylara karışması bir yandan, bölge bir anda kan gölüne döndü. Çeşitli çetelerin amansız saldırılarına karşı, önce canlarını, sonra köylerini korumak için bir araya gelenler, küçük küçük müfrezeler oluşturdular.
Özellikle, 2 nci İnönü Muharebesi’nden sonra, katliam giderek tırmandı.
Bu günler, aynı zamanda Kuva-yı Milliye’nin düzenli orduya geçtiği günlerdi. Askeri rütbesi Kaymakam olan Hulusi Gökdemir, Demir kod adıyla Yalova’ya sivil Kaymakam olarak atandı. Bundan sonra, bölgede bulunan unsurlar, giderek tek komuta altında toplanmaya başladılar. Demir Bey, gelişen olaylar sonunda, milli mücadele döneminin Yalova’da en önde gelen ismi oldu.
Ancak, Anadolu içlerinde işler iyi gitmiyordu. Türk Ordusu, Eskişehir- Kütahya muharebelerinde yenilmiş, Sakarya Nehri doğusuna çekiliyordu.
Marmara Bölgesi’nde bulunan Yunan kuvvetleri, bu durumdan yararlanmak istediler. Marmara güney kıyıları Yalova, Armutlu Yarımadası stratejik hedefti ama, asıl amaç Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gücünün tamamen ortadan kaldırılmasıydı.
Yunanlılar, Türk Ordusu’nun içinde bulunduğu durumdan yararlanarak asıl amaçlarına ulaşmak için, Marmara Denizi güney kıyılarında ve Yalova’da bulunan kuvvetlerini azaltarak önce Bursa bölgesine çektiler, buradan da doğuya kaydırdılar.
Bölgede Yunan hakimiyeti kayboldu.
Dağlarda bulunan müfrezeler, oluşan yeni durumdan yararlanarak, teker boşalan yerleri ele geçirmeye başladılar.
4 Temmuz 1921’de bir milli müfreze Karamürsel’e,
19 Temmuz 1921’de de Yalova Müstakil (Bağımsız) Bölüğü’nden bazı unsurlar Yalova’ya girdi.
Yunan askeri bir daha Yalova’ya girmedi.
Anadolu içlerinde Sakarya’da uğradığı yenilgiden sonra geri çekildi ; kendine uygun bir hatta savunmaya çalıştı.
Büyük Taarruz, bir sene sonra başlayabildi. Hazırlıklar ancak bitmişti.
26 Ağustos 1922’de başlayan Türk taarruzu karşısında Yunan askeri, büyük bir bozguna uğrayarak İzmir’e doğru kaçtı.
Yalova bölgesinde toplanan Halit (Karsıalan) Paşa komutasındaki birlikler ( Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları da dahil), 4 Eylül 1922’de, Gemlik istikametine doğru harekata başladılar.
Bağımsız Yalova Bölüğü’nün de kahramanlığıyla dikkat çektiği muharebeler sonunda, 18 Eylül 1922’de, son Yunan askeri de Anadolu’dan çekildi.
Günümüzde, Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nin önünde bir Anıt bulunmaktadır. Bu Anıt, kurtuluş Savaşı sırasında, Yalova civarında şehit olanların ve kahraman gazilerin anısına dikilmiştir.
6 ATATÜRK’ÜN YALOVA’YA GELİŞİ VE YALOVA’YA VERDİĞİ ÖNEM
Yalova, bugün, Marmara Bölgesi’nin en gözde kentlerinden biri...
Doğal güzellikleri, denizi, kaplıcaları ve kalkınmış sosyo- kültürel yapısıyla yaşamak için tercih edilen bir yer...
Ne var ki, 1920’lerde Yalova böyle değildi. Termal Kaplıcaları tarihin ilk dönemlerinden itibaren ilgi kaynağı olmuştu ama, Birinci Dünya Savaşı sonrasında uğradığı yıkım ve tahribat yüzünden parlaklığını kaybetmişti. Kent merkezi bir sivrisinek yatağıydı. Sıtma kol geziyordu.Sazlık ve bataklıktı. Nüfusu hemen hemen çevre köylerden bile azdı. Yerleşim için tercih edilen bir yer değildi. Ancak güzel bir sahili ve kent merkezinde çift sıra halinde dikilmiş çınarları vardı. Hepsi buydu güzellik olarak.
Ama, Atatürk’ün gelişiyle birlikte, Yalova’nın da kaderi değişti.
Cumhuriyet’in ilânından sonra, Atatürk, Çankaya dışında çalışma yeri olarak Bursa’yı benimsemişti. İstanbul’dan uzak duruyordu.
O, trenle İzmit’e geliyor, buradan bir vapurla Mudanya’ya geçiyor, Mudanya’dan da tren veya otomobille Bursa’ya gidiyordu. Dönüşü de genellikle aynı yoldan oluyordu.
Atatürk, İstanbul’dan yapılan davetleri de kabul etmiyordu. Örneğin, 22 Eylül 1925’te, 500 kadar İstanbullu’nun Kınalıada Vapuru ile Armutlu’ya gelip, Ertuğrul Yatı’ndaki Atatürk’e bağlılıklarını bildirip davet etmelerini cevapsız bırakmıştı.
Atatürk, Cumhuriyet’in ilânından sonra, İstanbul’a, ilk kez 1 Temmuz 1927’de gitti. Bu gidişinde tam 90 gün İstanbul’da kaldı. Zaman zaman Mudanya üzerinden Bursa’ya gidiyordu ama, bu günü birlik oluyor, sonra tekrar İstanbul’a Dolmabahçe Sarayı’na dönüyordu.
1928 yılı da aynı şekilde geçti. Bursa’ya gidecekse yolu mutlaka Mudanya’dan geçiyordu. Henüz Yalova gündemde değildi, adı bile geçmiyordu.
Atatürk, İstanbul’a geldiği 1929 yılı Ağustos ayında, Yalova’yı ziyaret etti. Yanında dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Özel Kalem Müdürü Tevfik, Başyaveri Rusuhi, Kılıç Ali ve Recep Zühtü Beyler olduğu halde, 19 Ağustos 1929 günü, saat 16 00’da, Ertuğrul Yatı ile İstanbul’dan hareketle Yalova’ya geldi. Atatürk’ün geldiğini duyan halk, kıyıya toplanmış, büyük tezahüratta bulunuyordu. Alkışlar arasında karaya çıkan Atatürk, otomobiline binerek önce kaplıcaya küçük bir gezinti yaptı.
Atatürk, kaplıcayı gördükten ve burasının geliştirilmesi için aydınlatıcı talimatlar verdikten sonra, Baltacı Çiftliği (Günümüzde TİGEM)’ne gitti.Bu sırada bu çiftlikte göçmenler bulunuyordu.
Göçmenlerin durumunu inceleyen Atatürk, saat 20 00’de hareket ederek, İstanbul’a döndü.
Atatürk, hemen ertesi günü, 20 Ağustos 1929’da, tekrar Yalova’ya geldi.Ancak bu sefer Millet Çiftliği ( Günümüzde Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü)’ne doğru bir gezinti yaptı. Buradan Termal’e ve Koruköy’e gitti. Gezisini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü.
Atatürk, 21 Ağustos 1929 günü, Bursa’ya gidecekti. Önce Yalova’ya geldi; buradan kara yoluyla Bursa’ya gitti. Ancak Atatürk’ün dönüşü ertesi günü Mudanya üzerinden oldu. Atatürk, büyük bir olasılıkla Yalova- Bursa yolunu yetersiz bulmuştu.
Atatürk, 24 Ağustos 1929 Cumartesi günü, Ertuğrul Yatı ile tekrar Yalova’ya geldi. Ancak, bu sefer yanında Başbakan İsmet (İnönü) Paşa da bulunuyordu.
İşte bundan sonra Yalova, artık Atatürk’ün yazlık çalışmalarını yaptığı, dinlendiği ve en önemli kararları aldığı bir yer oldu.Çok önem verdiği toplantılara Yalova’da hazırlandı. Yerli ve yabancı devlet adamlarını ve konuklarını Yalova’da ağırladı.
Atatürk, Yalova’ya bir davet üzerine değil, kendiliğinden gelmişti. Bu sıtma yatağını görür görmez de sahiplendi. Her gittiği yer, yerinden oynarken, Türkiye’nin çok daha gelişmiş ve güzel yerleri dururken, Atatürk, Yalova’yı seçti.
Termal’i dünyaca tanınmış bir sağlık merkezi haline getirmeye çalışan Atatürk, yörenin kalkınmış, yaşanabilir ve çağdaş bir yer olması için büyük çaba gösterdi.
Atatürk, Yalova’ya 17 kez günü birlik olarak geldi, aynı gün ayrıldı ; 27 kez gelişinde ise toplam 313 gün 270 gece Yalova’da kaldı.
Atatürk, Yalova dışında hiçbir yere bu kadar sık gitmemiş ve hiçbir yerde iki çiftlik ve üç ev sahibi olmamıştır.
Atatürk, Yalova’ya en son 21/22 Ocak 1938 gecesi, sabaha karşı geldi. 20 Ocak 1938 günü Ankara’dan trenle yola çıkmıştı. Trenden Derince’de indi. Akay idaresinin Heybeliada Vapuru ile Yalova’ya geçti. Yeni yapılan Termal Oteli’nin ilk konuğu oldu.
Atatürk, Termal’in dünyaca ünlü bir sağlık merkezi olmasını istiyordu. Termal Oteli’ni bu amaçla yaptırmıştı. Ne yazık ki, otelde misafir olarak bulunduğu ilk gün hastalığı teşhis edildi. Bütün keyfi kaçmıştı. 1 Şubat 1938’de, bazı fabrikaları açmak için Bursa’ya gitti. Bu ise, ulu önder Atatürk’ün Yalova’dan son ayrılışı oldu.
D. YALOVA’NIN İDARİ DURUMU :
Yalova yöresinin Osmanlı hakimiyetine girişi, 1337’de Yalakova Kalesi ile Çoban Kale’nin düşmesinden sonradır. Türk atlılarının bölgeye sık sık yaptıkları akınlar -istila ve belki de kısmi yerleşim faaliyetleri- bu tarihten sonra hukuki meşruiyet kazanarak işgale dönüştü ve yörenin kontrolü tamamen Türkler’e geçti.
Bundan sonra, Osmanlı dönemine ait çeşitli kaynaklarda ve Divan-ı Hümayun belgelerinde, Yalova’yla ilgili kayıtlara rastlanır.
Bu belgelerden tespit edilebilenlere göre, Yalakabad- Yalakova gibi isimlerle de tanınan Yalova, küçük bir nahiye veya kaza olarak Bursa veya Kocaeli’ne bağlanmıştı.: Örneğin, 1856’da, Eyâlet-i Hüdavendigâr Liva-i Kocaili Yalakabad Kazası’ydı
1888’de, Kocaeli, Müstakil İzmit Mutasarrıflığı adıyla Müstakil Sancak oldu ; Yalova, Kaza olarak buraya bağlandı.
1896’da, Yalova, Hüdavendigâr Vilayeti İzmit Sancağı Karamürsel Kazası’na bağlı Nahiye’ydi.
1901’de, Yalova, Karamürsel Kazası’ndan ayrılarak yeniden Kaza oldu ve İzmit Sancağı’na bağlandı.
30 Mayıs 1926 tarih ve 877 sayılı kanunla Nahiye haline getirildi ve Kocaeli Vilayeti Karamürsel Kazası’na bağlandı.
Yalova Nahiyesi, Atatürk’ün gelişinden sonra, 9 Aralık 1929 tarih (Kabul Tarihi: 2 Aralık 1929) ve 1533 sayılı Kanun’la Kaza haline getirilerek İstanbul Vilayeti’ne bağlandı.
Kanunda Yalova Kazası’na bağlanan köylerin isimleri şu şekildeydi:
“ Akköy, Elmalık, Üvezpınar, Ortaburun, Burhaniye, Paşaköy, Teşvikiye, Çalıca, Çınarcık, Çukur, Hacımehmet, Dere, Sultaniye, Samanlı, Soğucak, Safran, Taşköprü, Gacık, Kadıköy, Kadıçiftliği, Kabaklı, Kılınç, Kurtköy, Kuruköy, Kocadereibâlâ, Kocadereizir, Kâzımiye, Kirazlı, Gökçedere, Küllük, Laledere, Yalova, Çağşak, Çengiler, Esadiye, Reşadiye.”
Yalova Kazası, 6 Haziran 1995 tarihinde 550 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile, Türkiye’nin 77 kodlu ili oldu.
Yalova ili idari bölünüşü şöyledir:
1. YALOVA (Merkez İlçe) :
BELDE : Kadıköy.
KÖYLER : Elmalık, Esadiye, Güneyköy, Hacımehmet, Kazımiye, Kirazlı, Kurtköy, Safran, Samanlı , Sugören , Soğucak .
2. ALTINOVA İLÇESİ :
BELDELER : Kaytazdere, Subaşı.
KÖYLER : Ahmediye, Aktoprak, Çavuşçiftliği, Fevziye, Geyikdere, Havuzdere, Hersek, Karadere, Örencik, Sermayeci, Soğuksu (Ayazma),Tavşanlı, Tevfikiye, Tokmaklı.
3. ARMUTLU İLÇESİ :
KÖYLER : Fıstıklı, Hayriye, Kapaklı, Mecidiye, Selimiye.
4. ÇINARCIK İLÇESİ :
BELDELER : Esenköy, Kocadere, Koruköy.
KÖYLER : Çalıca, Ortaburun, Şenköy, Teşvikiye.
5. ÇİFTLİKKÖY İLÇESİ :
BELDE : Taşköprü.
KÖYLER : Burhaniye, Çukurköy, Denizçalı, Dereköy, Gacık, İlyasköy, Kabaklı, Kılıç,Laledere, Sultaniye.
6. TERMAL İLÇESİ :
İlçe Merkezine Bağlı : Üvezpınar mahallesi,
Gökçedere Mahallesi.
KÖYLER : Akköy, Yenimahalle.
Yalova Kazası’nın son Kaymakamı ve il olduktan sonra Kurucu Vali Vekili, Sayın Yaşar Yaycı idi.
Yalova’nın Vali ve Belediye Başkanlarının isimleri aşağıdaki gibidir:
Yalova İli Valileri :
Osman Nuri Eyövge ( 08.11.1995- 12.04.1996 )
Dr. Süleyman Oğuz ( 16.04.1996- 08.11.1997 )
Nihat Özgöl ( 10.11. 1997- 16.03. 2003 )
Doç. Dr. Yusuf Erbay ( 17.03. 2003-
Yalova Belediye Başkanları :
Yakup Acar ( 1931- 1942 )
M. Sefa Tüzünataç ( 1942- 1950 )
Ziver Tüzel ( 1950- 1951 )
Rahmi Üstel ( 1951- 1952 )
İsmail Toker ( 1952- 1955 )
Hasan Çam ( 1955- 1959 )
Enver Üstün ( 1959- 1960 )
Rahmi Üstel ( 1963- 1973 )
Mehmet Durman ( 1973- 1977)
Rahmi Üstel ( 1977- 1980 )
Osman Görkem ( 13.09.1980- 10.11. 1980 )
Erdoğan Boluluoğlu ( 10.11. 1980- 06.04. 1981 )
Nurhan Cambaz ( 06.04.1981- 08.12. 1981 )
Orhan Kurt ( 08.12. 1981- 24.03. 1984 )
Cengiz Koçal ( 1984- 1989/ 1989- 1994 )
Sinan Bozoğlu ( 25.05. 1994- 10.07. 1994 )
İbrahim Uzun ( 1994- 1999 )
Yakup Bilgin Koçal ( 1999-2004 )
Barbaros H. Binicioğlu ( 2004-
E. İLİN NÜFUS DURUMU :
1995 yılında il olan Yalova, nüfus yoğunluğu bakımından küçük illerdendir.
Bursa, İstanbul ve Kocaeli gibi illere yakınlığı ve ulaşım olanaklarının kolaylığı dolayısıyla göç alan iller arasındadır.
İldeki kıyı turizmi olanakları nedeniyle yaz aylarında nüfus daha da artmakta ve bu yoğunluk yükselmektedir. Özellikle ikinci konutlar yaz nüfusunun artışında önemli rol oynamaktadır.
Yalova ilinin nüfus artış hızı 1990 – 1997 yılları arasında yaklaşık 2 kat artış göstermiş, bu tarihler arasında 113.417 olan genel nüfus 7 yıllık bir sürede 163.916 kişiye yükselmiştir. Bu artışta en önemli neden ilin 1995 yılında ilçe statüsünden il statüsüne geçmiş olmasıdır. Nüfus artış hızı 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem ile birlikte durma noktasına gelmiş, depremin hemen sonrasında bir miktar azalma olmuşsa da 2000 yılında iskân sorununa sağlanan geçici çözümler ile nüfusta yeniden artış trendi gözlemlenmiştir. Ancak bu artış miktarı deprem öncesi oranlarının çok gerisinde kalmıştır.
F. İLİN EKONOMİK DURUMU :
İl ekonomisi, Türkiye’nin genelinde olduğu gibi tarıma dayalıdır. Ancak, son zamanlarda yaşanan hızlı sanayileşme ve kentleşme tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.
Yazlık turizminin büyük boyutlara vardığı ilde, özellikle : Altınova, Çiftlikköy, Çınarcık , Armutlu kıyı şeridinde yazlık siteler bulunmakta ; Bu durum ise, yazlık turizmin il ekonomisine katkısını artırmaktadır.
a. TARIM :
Yalova ve çevresi Akdeniz ve Karadeniz iklim tipleri arasında bir geçiş alanıdır. Armutlu Yarımadası’nın kuzey kısmında, kıyı yöresinde doğuya doğru Yalova’nın güneyinde uzana alçak tepelik alanda, tarla ziraatının ikinci plâna geçtiği, buna karşılık bağ ve bahçe ziraatının egemen olduğu görülür.
Yalova’da Tarımsal çalışma yapan kuruluşlar şunlardır :
TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ :
Yalova ilinde tarım kesimi gelişken bir yapıya sahiptir. İlin tarım alanı yaklaşık 25 000 hektardır.Bu alanın yaklaşık % 70’inde tarla bitkileri, % 28’inde bağ ve bahçe bitkileri ve % 2’sinde ise süs bitkileri tarımı yapılmaktadır.
Yalova ili tarım alanlarının % 24.7’sinde sulu tarım, % 74.3’ünde ise kuru tarım yapılmaktadır. Yalova’da kültür mantarcılığı yetiştiriciliği de gelişmektedir.
İlde meyvecilik de yaygın tarımsal faaliyetler arasında yer almaktadır. Özellikle Altınova ve Çiftlikköy ilçelerinde meyve üretimi çoğunluktadır.
ATATÜRK TARIM İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ (TİGEM):
Yalova’nın batısında yer alan işletmenin ilk adı “ Baltacı Çiftliği” di. Atatürk’ün kendi malı olan ve ölümünden önce halkına bağışladığı çiftliklerdendir.
Atatürk , 1929 yılında, yaklaşık 4048 dekar alanda kurulu olan Baltacı Çiftliği’ni şahsi birikimiyle satın alarak, Türk çiftçisinin hizmetine sunmuştu. Amacı, Türk hayvancılığına ve ziraatına örnek ürünler yetiştirmek ve Türk çiftçisine yeni ufuklar açmaktı.
Atatürk’ün her şeyiyle bizzat ilgilendiği çiftlik, bütün varlıklarıyla birlikte 1937 yılında millete bağışlandı. Bu tarihten itibaren büyük ünite halinde ve değişik isimler altında hizmet veren çiftlik, 1957 yılında Devlet Üretme Çiftliği Genel Müdürlüğü bünyesine alındı ve bu ad altında 1983 yılına kadar, bu tarihten itibaren de TİGEM bünyesine alınarak Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü adı ile hizmet vermeye başladı.
TİGEM, 2950 dekar alanda, kuruluş amaçlarına uygun olarak çalışmalarına devam ederken, Yalova Defterdarlığı ile Yalova Belediye Başkanlığı arasında 5 Ağustos 2005 tarihinde yapılan protokolle, Atatürk Tarım İşletmesi(TİGEM)’in bütün varlıklarının korunması, bakımı ve muhafazası Yalova Belediye Başkanlığı’na devredildi. Ancak, Eylül 2006'da, tesis tekrar Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü'ne geçti.
ATATÜRK BAHÇE KÜLTÜRLERİ MERKEZ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ:
İlk adı “ Millet Çiftliği” olan ve Yalova’nın doğusunda yer alan enstitü, 1929 yılında Atatürk tarafından satın alınan , 1937 yılında da milletine bağışladığı çiftliklerdendir.
Atatürk, 6928 dekar 092 metrekare arazisi olan çiftliği, bölge ve ülkemizde tarımın gelişmesi, yetiştiricilikte modern tekniklerin kullanılması ve çiftçilerin bu tekniklerle tanıştırılması amacıyla satın almıştı.
Atatürk, 1937 yılında, tasarrufu altında bulunan bütün çiftlikleri milletine bağışladıktan sonra, bu çiftlik de çeşitli aşamalar geçirdi ve 1986 yılında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü adını aldı.
Halen 1204 dekar alana sahip olan Enstitü’de: meyve, sebze ve süs bitkileri konusunda temel ve uygulamalı araştırmalar yapılmakta, iç ve dış pazar isteklerine uygun tür ve çeşitler geliştirilmekte, uygun üretim teknikleri ve girdi kullanım düzeyleri saptanmakta, ülke bazında veri toplanarak değerlendirilmekte, sağlıklı üretim materyalleri üretilmekte, tüm bu çalışmalar ulusal ve uluslar arası etkinliklerle kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır.
b. SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ:
Süs bitkileri üretimi ; kapsadığı alan bakımından en küçük paya sahip olmakla birlikte, tarımsal üretimde sağladığı ekonomik girdi bakımından en yüksek paya sahiptir.
Ülke kesme çiçek üretiminin yaklaşık % 20’lik bölümü Yalova tarafından gerçekleştirilmektedir.
Kadıköy, Koruköy, Akköy, Hacımehmet, Samanlı, Laledere, Safran, Elmalık, Taşköprü ve Çiftlikköy’de yaygın olarak çiçekçilik yapılmaktadır.
c. ORMANCILIK :
Yalova ili zengin bir orman varlığına sahiptir. İl arazisinin yaklaşık % 55.79’unu orman ve fundalık alanlar oluşturmaktadır. Ormanlık alanlarda genellikle kayın, meşe, gürgen, kızılcık, kestane ve ıhlamur ağaçları görülür.
Yalova’daki ormanlardan çevrenin odun ve kereste ihtiyacı karşılanmaktadır. Burhaniye, Gacık, İlyasköy, Laledere, Teşvikiye, Sugören, Yenimahalle, Üvezpınar, Elmalık, Esadiye, Soğucak ve Kurtköy gibi orman köyleri için, orman ürünleri üretimi önemli ekonomik faaliyetler arasında yer almaktadır.
c. MADENCİLİK:
Maden varlığı bakımından, Yalova ilinde zengin maden yatakları bulunmamaktadır. Yalova’daki tek madencilik faaliyeti, taş-kireç-kum ocağı işletmeciliğidir. İl sınırları içinde kamu ve özel sektöre ait taş ocakları bulunmaktadır.
d. HAYVANCILIK :
Yalova’da hayvancılık faaliyetleri yeterli düzeyde değildir, fazla gelişmemiştir. Mahdut miktarda büyük baş, küçük baş, kümes hayvancılığı ve arıcılık yapılmaktadır.
Özellikle Armutlu ve Esenköy bölgelerinde balıkçılık yoğun olarak yapılmakta ve ekonomik faaliyetler arasında yer almaktadır.
Ayrıca Kurtköy, Üvezpınar ve Elmalık gibi köylerde tatlı su balığı yetiştirilmekte ve bu yörelerde özellikle alabalık üretimi gerçekleştirilmektedir.
e. SANAYİ:
Yalova tam olarak sanayileşmemiş illerimizden birisidir. Bununla birlikte, Yalova’da yer alan sanayi kuruluşları, faaliyet gösterdiği alanlarda ülkemizin önemli sanayi kuruluşları arasında yer almaktadır. İlde bulunan yatırımların büyük bir bölümü büyük ölçekli, istihdam meydana getiren ve il ekonomisine katkısı oldukça fazla olan işletmelerden meydana gelmektedir.
Yalova’da herhangi bir kamu yatırımı mevcut değildir. Yatırımların tamamı özel sektöre aittir ve bu yatırımlar tekstil ve kimya sanayiinde faaliyet göstermektedir.
AKSA AKRİLİK KİMYA SANAYİ A.Ş:
Dünya piyasasında tek çatı altında en yüksek akrilik elyaf üretim kapasitesine sahip olan AKSA Akrilik Kimya Sanayi A.Ş; üretim kapasitesi, kalitesi, çağdaş yönetimi ve dünya pazarlarındaki %9’a varan payı ile kentin en önemli sanayi tesisidir.
AK- AL TEKSTİL SANAYİ A.Ş :
Ak-Al Tekstil Sanayi A.Ş, sadece ülkemizin değil, dünyanın en büyük iplik üretimi ve boyalama tesislerinden biridir.
Üretiminin büyük bir kısmını tüm dünyaya ihraç eden Ak-Al, başta akrilik ve yünlü karışımı hammaddeler olmak üzere, çeşitli elyaflardan ürettiği değişik numaralardaki ipliklerle örme ve dokuma sanayilerinin önemli hizmet noktasıdır.
AK-KİM KİMYA SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
Ak-Kim Kimya Sanayi A.Ş, 1977 yılında kükürt dioksit üretimi ile başladığı faaliyetini, sürekli yenileyerek ve geliştirerek sürdürmekte, bunun yanı sıra yeni yatırımlara yönelmektedir.
Ak-Kim, iç pazara yönelik çalışmaların yanı sıra, üretiminin % 20’lik bölümünü beş kıtada çeşitli ülkeye ihraç etmekte ve dünya pazarında önemli bir yere sahip bulunmaktadır.
AK ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM OTOPRODÜKTÖR GRUBU A.Ş:
Akkök Şirketler Grubu’nun üyesi olan Ak- Enerji, 2.1 milyar kwh yıllık elektrik üretim kapasitesiyle 2 000 yılında Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin % 1.6’sını, tüm Türkiye’deki otoprodüktör gruplarının ürettiği elektrik enerjisinin ise % 12’sini üretmiştir.
AKTOPS TEKSTİL SANAYİ A.Ş :
AKKÖK Şirketler Grubu’nun üyesidir. Akrilik – tops – elyaf üretmektedir.
YALOVA ELYAF VE İPLİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
1974 yılında, Pensoy Holding kuruluşu olarak Yalova tesislerinde üretime başlamıştır.Elyaf üretimiyle ülkemizin en büyük 200 kuruluşu arasında yer almaktadır.
Yalova Elyaf, toplam üretiminin % 40’ını başta Almanya , Fransa ve İngiltere olmak üzere, Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine ihraç etmektedir.
İPEK KÂĞIT SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
1969 yılında, Eczacıbaşı Topluluğu tarafından kurulan temizlik kâğıdı sektörünün en önemli ismidir. İpek Kâğıt: tuvalet kâğıdı, peçete, havlu, mendil, kutu mendil ve ev dışı kullanımına yönelik .eşitli ürünler üretmektedir.
İpek Kâğıt, hızla artan kapasitesiyle, halen Türkiye temizlik kâğıdı üretim kapasitesinin % 60’ını tek başına elinde tutmaktadır.
SCA PACKAGING AMBALAJ SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
Sca Packagıng, Çukurova Holding ile SCA’nın ortak girişimidir. Yabancı ortağı SCA, İsveç merkezli, 40’tan fazla ülkede faaliyet gösteren bir kâğıt ve ambalaj firmasıdır. Oluklu mukavva esaslı ambalaj malzemeleri imal etmekte ve Bursa- Bolu- Edirne üçgeninde hizmet vermektedir.
KÜÇÜK SANAYİ SİTELERİ:Yalova’da, Çiftlikköy/Taşköprü Sanayi Sitesi ve Merkez/Kirazlı Sanayi Sitesi olmak üzere toplu iş yeri niteliğinde inşa edilmiş iki küçük sanayi sitesi bulunmaktadır. Bu iki küçük sanayi sitesinde yaklaşık 800 küçük sanayi işletmesi faaliyet göstermektedir.
Mevcut küçük sanayi sitelerinin yanında ; 30 işyerli Yalova Konfeksiyoncular Küçük Sanayi Sitesi de, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yatırım programına alınmıştır. Yalova’da faaliyet gösteren konfeksiyon dikim atölyelerinin, mevcut yetersiz şartlardan kurtarılarak büyük ve modern işletmeler haline getirilmesini hedefleyen proje ile yeni istihdam olanakları sağlanması hedeflenmektedir.
f. ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ:
(1). Bilişim İhtisas Organize Sanayi Bölgesi :
5462 sayılı Organize Sanayi Bölgesi Kanunu, bu kanuna dayanılarak hazırlanan OSB yer seçimi yönetmeliği ile diğer bakanlıkların mevzuatlarından kaynaklanan işlemlerin tamamlanmasını müteakip, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Yalova Bilişim OSB alanı olarak incelediği alanı, 30.06.2003 tarih ve 7401 sayılı yazısı ile onayladığını bildirmiştir.
Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi: %30 katılım paylı Yalova İl Özel İdaresi, % 40 paylı Yalova Belediye Başkanlığı, % 30 katılım paylı Yalova Ticaret ve Sanayi Odası’nın girişimleriyle oluşturulan kuruluş protokolü, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca 11.09. 2003 tarihinde onaylanarak Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi’nin Özel Hukuk Tüzel Kişiliği tescil edilmiştir.
Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyetince OSB’nin halihazır Harita Alım çalışmaları, Jeolojik- Jeoteknik Etütler, İmar Plânları ve imar uygulaması yaptırılmış olup çalışmalar devam etmektedir.
(2). Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi :
ÇED süreci dahil olmak üzere, bir çok hukuki çalışması önceden tamamlanan Yalova Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi Projesi, onaylanarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yatırım programında yer almıştır.
Projenin, 2004- 2008 yılları arasında, toplam 300 hektarlık bir alanda gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Yalova ilinde faaliyet gösteren kesme ve saksılı süs bitkileri üreticilerinin üretim alanı problemi, proje ile çözümlenmiş olacaktır.Projenin gerçekleşmesiyle daha modern üretim yerlerinde daha fazla üretim elde edilecek, yeni istihdam olanakları sağlanarak, işsizliğin çözümüne de katkıda bulunulmuş olacaktır.
G. İLİN EĞİTİM- ÖĞRETİM DURUMU :
Yalova ili, genel özellikleri itibariyle eğitim ve kültür seviyesi yüksek bir nüfusa sahip bulunmaktadır. Yalova, eğitim- öğretim araçları ve olanakları bakımından da gelişmiş durumdadır.
2003 yılı verilerine göre, Yalova ilinde 65 İlköğretim Okulu, 18 Ortaöğretim okulu ve 1 de Yükseköğretim okulu bulunmaktadır.
Yıllar itibariyle eğitim ve öğretim hizmetlerinin gelişine bakıldığında, 1999’da yaşanan Marmara Depremi sonrasında özellikle ilköğretim okulu sayısında artış olduğu görülmekte; toplam nüfusun yaklaşık % 35’lik bölümü ise ilk, orta ve yüksek öğretim kurumlarında eğitim ve öğretimlerine devam etmektedir.
İl’de, 4’ü Çok Programlı Lise olmak üzere toplam 11 adet Meslek Lisesi bulunmakta ve orta öğretimde bulunan toplam öğrencilerin % 45’i Mesleki Eğitim ve Öğretim Kurumları’nda okumaktadır.
Yalova ili, çıraklık ve yaygın eğitim hizmetleri bakımından gelişmiş durumdadır. Kentte, çıraklık ve yaygın eğitim hizmetleri İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü ve Çıraklık ve Meslek Eğitim Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Yalova’da yaygın eğitim hizmetlerinde çok önemli artış olduğu görülmektedir. Bu artışı sağlayan en önemli eğitim hizmeti, Bilgisayar Operatörlüğü Kursu’dur. T.C. Başbakanlık e-Türkiye Projesi çerçevesinde yürütülen “ e-Yalov@Projesi “ çalışmaları dolayısıyla kentte bilgisayar kullanımının yaygınlaştırılması en önemli hedeflerden biri olmuştur.
Yalova’da, okul öncesi eğitim ve öğretim hizmetleri de gelişmiş düzeydedir.
Yalova’da bulunan tek yüksek öğretim kurumu, Uludağ Üniversitesi’ne bağlı bulunan ve 1999 yılında öğretime başlayan Yalova Meslek Yüksekokulu’dur. Meslek Yüksekokulu’nda halihazırda, Denizcilik Programları Bölümü, Teknik Programlar Bölümü ve İktisadi ve İdari Programlar Bölümü olmak üzere toplam 3 bölüm ve bunlara bağlı 9 programda yüksek öğretim yapılmaktadır.
H. İLİN SAĞLIK DURUMU :
Yalova İli’nde, 2006 yılı verilerine göre, 1 hastane (Yalova Devlet Hastanesi), 24 Sağlık Ocağı, 15 Sağlık Evi, 1 Dispanser bulunmaktadır.
Yalova, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü Sağlıklı Şehirler Ağı’na üyedir. Kabul dokümanı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 30.06. 2002 tarihinde imzalanarak, Yalova 49 ncu üye olarak ağa dahil edilmiştir.
SAĞLIKLI KENTLER PROJESİ:
Sağlıklı Kentler Projesi, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından düzenlenen ve yürütülen bir proje olup, projenin amacı kentleri daha sağlıklı ve yaşanabilir bir hale getirmektir.
Proje kapsamında hazırlanan “ Sağlık Göstergeleri”, sağlık hizmetleri, çevre ve sosyo-ekonomik alanlarda varolan durumu saptayan ölçüm ve değerlendirmelerdir. Profiller ise bunların daha ayrıntılı ve yorumlanmış biçimleridir. Sağlık Plânı ise, kentin kısa., orta ve uzun vadede sağlık konusunda yapacaklarının bir sunumudur.
Yalova Sağlık Plânı’nda kısa dönem hedef ve stratejilerin yanı sıra Sağlık, Çevre, Sosyal Destek,Çocuk Sağlığı, Eğitim, Güvenlik, Sigaraya Karşı Savaş, Şehir Plânlaması ve Göç, Konut, Ulaşım ve Ekonomi ve İstihdam konularında orta ve uzun dönemde saptanan hedef ve stratejiler bulunmaktadır.
SAĞLIK PROFİLLERİ:
Sağlık profillerine bakıldığında, Yalova’daki ölüm olaylarının en yaygın nedeninin önlenebilir ve kontrol edilebilir nedenler olduğu, kaba ölüm hızlarına baktığımızda ise Türkiye verilerinin altında olduğu görülmektedir.
Sağlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç bakımından toplumun en öncelikli kesimini oluşturan kadın, anne ve çocukların sağlık düzeyini yükseltmek, üreme sağlığı hizmetleri bütünü içerisinde ailelere aile plânlaması hizmetlerini ve koruyucu sağlık hizmetlerini gerçekleştirmek üzere bir Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Plânlaması Merkezi kurulmuştur.