Atatürk'ün Kenti Zümrüt Yalova

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan ufuk Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 3
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 14,492

ufuk

Hayat tökezledi ve topallayarak devam ediyor...
Mesajlar
1,474
Tepkime Puanı
20
Yaş
48
Yer
İSTANBUL
Telsiz Çağrı Kodu
TB1BB
Atatürk'ün Kenti Zümrüt Yalova

A. YALOVA ADININ OLUŞUMU:

Yalova yöresi, Türkler’den önce Roma- Doğu Roma ( Bizans)’ya, daha önce de Bitinya’ya bağlıydı.
Bitinya, bölge olarak verimli ve sulak bir alan olmasına rağmen, günümüzdeki Yalova il merkezinin bulunduğu alan, bataklıktı ve yerleşim için uygun bir yer değildi.
Anadolu içleriyle bağlantısı olan kıyı bölgelerinde, yerleşim yerleri oluşmuştu.
Yer yer de, başkentin ileri gelenlerinin yazlıkları göze çarpıyordu.
Bitinya ile ilgili Bizans arşivlerinde, belki de yerleşim yeri olmadığı için, Yalova yöresi ile ilgili olarak çok az bilgi vardır.
Örneğin, 1236 yıllarına ait bir belgede, Yalova yöresinin genel adının Pylopythia olduğu yazılıdır. Antik dönemde, bugünkü Çiftlikköy Sahil Mahallesi’nin bulunduğu yer civarında Pylai (Pylai, geçit demektir) isimli bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Termal kaplıcalarının adı da, aynı dönemlerde Pythia idi.Büyük bir olasılıkla, bu iki isim birleştirilerek bölgeye bu ad verilmiş olabilir.
Bazı kaynaklarda da, Yalova yöresiyle ilgili olarak Xenodochion ismine rastlanmaktadır. Ancak, bu ismin ne anlama geldiği ve neden bu bölgeye verildiği tespit edilememiştir.
13 ncü yüzyılda, günümüzdeki Karamürsel ve Yalova arasındaki düz kıyı ovası Halizones Toprakları ya da Yalak Ovası olarak adlandırılıyordu.
Osmanlı geleneği, Yalak Ova’da, Yalknya adında bir kadına ait bir kale olduğunu, Yalak Ova sahibi Yalknya’nın erkek kardeşi Kaloyan’ın Koyunhisar’ın komutanı olduğunu kabul eder.
Prof. Dr. Halil İnalcık, “ Türkçe Yalova adı, Yalak Ovası’ndan türemiş olmalıdır. Koyun Hisarı da, Yalakdere Vadisi’nde bulunan Çoban Kale olmalıdır” der.
15 ve 16 ncı yüzyıl tarihçileri, günümüzdeki Yalova yöresi için Yalak Ova adını kullanmışlar, zaman zaman da Yalakabad demişlerdir.
Yörenin adının nereden geldiği konusunda tam bir bilgi olmamakla birlikte, Kâtip Çelebi, Yalakabad adından söz etmekte ve kaplıcanın bulunduğu yere, Yalıova denildiğini işaret etmektedir.
Dr. J. Siotis’in 1906 yılında hazırladığı “ Les Thermes de Pythia” isimli kitapta ise YALOVA adı yer alır.
Rumca, Yalos/Yalakos, (sahil/kıyı) demektir. Türkçe’de, bugün, Yali/Yalı kelimesi, (sahil/kıyı) anlamındadır. Bu kelimenin sonuna Ova eklenmesiyle meydana gelen Yaliova/Yalova , sahildeki ova anlamına kullanılmış ; Yalıova’daki (ı) harfi, kullanım kolaylığından düşmüş ve YALOVA olarak halk diline yerleşmiş olabilir.
Atatürk’ün davranışı da, bu iddiayı doğrular görünümdedir. Atatürk, Türk Tarihi ile ilgili olarak Yalova’ya yaptığı bir çalışmanın altını imzalarken, 16/17 .8.1931 tarihini yazmış ve altına ( YALİ OVA/ YALOVA) diye not düşmüştür.

B. YALOVA’NIN COĞRAFİ DURUMU :
1. GENEL KONUM :

Yalova, Türkiye’nin kuzeybatısında, Marmara Bölgesi’nin güneydoğu kesimindedir. İlin kuzeyinde ve batısında Marmara Denizi, doğusunda Kocaeli, güneyinde Bursa ve Gemlik Körfezi yer almaktadır.

Yalova 39- 40 Kuzey enlemi, 29- 61 Doğu boylamları arasındadır. Denizden yüksekliği 2 metre, en yüksek noktası 926 metredir. 847 km. karelik alanı ile ülke yüzölçümünün % 0, 11’lik bölümünü kaplamaktadır.

Armutlu Yarımadası’nın kuzey kıyılarında, Samanlı Dağları’nın kuzey eteklerinde kurulu olan Yalova: coğrafi konumu ve doğal zenginlikleri ile önemli bir cazibe merkezidir.

2. YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ :

Yalova ilinin doğu bölgesi, kıyılarındaki düzlükler dışında, dağlık bir arazi karakterine , batı bölgesi ise farklı bir coğrafi karaktere sahiptir. Bölgenin güneyi batıdan doğuya Samanlı Dağları’yla kaplanmış durumdadır.
Batıda Armutlu Yarımadası’nın kuzeybatı kesiminde alçak tepelik bir alan yer alır. Kalem Burnu’nda dar bir şerit halinde başlayan bu alan, Çınarcık’tan itibaren genişleyerek doğuya devam eder.
Esenköy’de tepelik alanlar falezleri oluşturur ve kıyıya iner.
Çınarcık’tan Sellimandıra Vadisi’ne kadar vadilerle ayrılmış alçak bir alan uzanır. Ortaburun çevresi lav, tüf, volkanik kompleks üzerinde gelişmiştir. Yalova çevresindeki tepelik alan daha az parçalanmıştır. Özellikle güneş kısmı alçak bir plato yüzeyi karakterindedir. Doğuya doğru genişleyen bir kıyı ovası mevcuttur.

3. JEOLOJİK YAPI VE YER ALTI ZENGİNLİKLERİ :

Marmara Denizi güney kıyılarına paralel uzanan Samanlı Dağları, jeolojik gelişimindeki özellikler nedeniyle Kuzey Anadolu sıradağlarının uzantısı olarak değerlendirilmektedir.
Yalova- Orhangazi çizgisinin batısında kalan kısımda paleozoik kütle göze çarpar. Bu oluşum Armutlu Yarımadası’nın batı ucundan başlayarak Esenköy ve Kocadere’ye kadar sürer.
Mezozoik oluşum ise ancak Taşköprü’nün güneyindeki alçak kütlede dar bir kısımda görülür.
Kocadere – Esenköy arasındaki tepelik alanda güney batı- kuzeydoğu doğrultusunda eosen serisi yer alır.
Neojen serisi ise Yalova kıyılarından güneydeki yüksek kısımlara kadar uzanan alanda görülür.
Samanlı Dağları boyunca aslı magma olan oldukça önemli alanlar vardır ve bunlar kabarık alanları oluşturur. Çınarcık güneyindeki kıyı dağları ise yüksek kısımlara doğru andezit veya lavlardan, aşağı kısımlarda ise daha çok yuvarlak elemanlı volkanik kompleksten oluşur.
Yalova- Orhangazi hattının doğusunda kalan kısım morfolojik bakımdan farklı bir durum gösterir. Buradaki yükseklik değerleri diğer bölgelere oranla daha azdır ve ayrıca iç kısımda da oldukça geniş ve çevresine oranla alçak bir havza yer alır.
İlde Sugören, Soğucak, Çukurköy ve Kurtköy’de linyit kömürü ocakları bulunmakla birlikte işletilmemektedir.
Esadiye Köyü’nden başlayıp Sugören Köyü’ne kadar uzanan tepelerin altında gümüşlü kurşun madeni bulunmaktadır.
Bunların dışında bazı köylerde taş ve kireç ocakları vardır.

4. DAĞLAR, OVALAR VE YAYLALAR :

Yalova’nın güneyi Samanlı Dağları ile çevrilidir. Samanlı Dağları’nın en yüksek noktası, Beşpınar Tepesi ( 926 m.) ‘dir.
Armutlu ilçesi, Taz Dağı’nın batıya doğru devam eden eteklerinde kurulmuştur.
Samanlı Dağları kuzey eteklerinde, Marmara Denizi güney kıyılarında alçak bir bölüm bulunur. Arkada Gemlik Körfezi’ne kadar yüksek bir alan yer alır. Katırlı Dağı(541 m), Karlık Dağı ( 888 m), Çatallı Tepe ( 692 m), güneyde Gemlik Körfezi kıyılarına kadar dayanan bu yüksek alanda Taz Dağı ( 897 m), Dumanlı Dağ ( 890 m), Erikli Dağı ( 838 m) gibi yükseklikler göze çarpar.
Ovalar, genellikle akarsular boyunca uzanmaktadır. Doğudan batıya doğru Taşköprü Ovası, Samanlı ve Kadıköy Ovaları, Kocadere gibi ovalar son derece verimli ve bitektir.
İlin en önemli yaylası, Kocadere ve Teşvikiye Köyü’nün güneyinde yer alan Delmece Yaylası’dır. Bu yayla, çam ormanlarıyla büyük bir yer kaplar. Delmece Yaylası’na Teşvikiye’den ayrılan toprak yolla ulaşılabilir.

5. AKARSULAR :

Yalova’daki en önemli akarsular kaynaklarını Samanlı Dağları’ndan alır ve kuzeye doğru akarak Marmara Denizi’ne dökülürler.
Doğudan batıya doğru başlıca akarsular şunlardır : Karadere (Yalakdere), Laledere(Kılıç Dere) , Ağıl Dere, Elmalık Dere, Balaban Dere, Safran Dere, Sellimandıra ( Samanlı) Dere, Nacaklı Dere, Doğan Dere, Karpuz Dere, Kocadere.
Gemlik ilçesi Haydariye Köyü topraklarında doğan Nacaklı Deresi, Sudüşen Mevkii’nde 30 metrelik bir şelale oluşturur.
Altınova ilçesinde, Yalakdere ile birleşen Karadere, Hersek Deltası’nın oluşmasını sağlar.

6. GÖLLER :

Yalova’nın tek doğal gölü, Kocadere Köyü’nün güneyindeki Delmece Yaylası civarında bulunan ve Dipsiz Göl adıyla bilinen krater gölüdür.
Bunun dışında, Termal ilçesinde Gökçe Baraj Gölü bulunmaktadır.

7. İKLİM :

Marmara bölgesinin doğusunda yer alan Yalova ‘nın iklimi, Makro- Klima tipi olarak, Akdeniz ve Karadeniz iklimleri arasında bir geçiş niteliği taşır. Bağımsız bir iklim tipinin kalıpları içerisinde değerlendirilmesi olanaksızdır. Yalova iklimi, kimi dönemlerde karasal iklim özelliklerini yansıtmaktadır. Yalova bölgesinde kuzeyden ve güneyden gelenlerle, sakin nitelikli olmak üzere başlıca üç tür hava akımı egemendir. İlde yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve bol yağışlıdır.

8. BİTKİ ÖRTÜSÜ :

İlin bitki örtüsünü makiler ve ormanlar oluşturmaktadır.
Samanlı Dağları’nın kuzey ve güneyinde vadi içinde bulunan makiler, bu kütlenin etekleri boyunca kesintili şeritler ve parçalar halinde bulunur.
Yalova’nın güneyindeki dik yamaçlar tümüyle gür bir orman örtüsü ile kaplıdır. Geniş yapraklı ağaçların hakim olduğu bu kısımda iğne yapraklı ağaçlar oldukça azdır. Ormanlık alanlarda genellikle kayın, meşe, gürgen, kestane ve ıhlamur ağaçları görülür.

C. İLİN TARİHİ DURUMU :
1. TARİH ÖNCESİ DÖNEMLERDE YALOVA
Yalova sınırları içinde yapılan arkeolojik araştırmalar henüz tarih öncesi devirlerdeki yaşamı yeterli şekilde aydınlatacak nitelikte değildir.
Yazı öncesi çağlarda, Marmara Denizi çevresinde, insan elinden çıkmış ilk aletlerle belirlenen ilk kültürlerin İÖ. 600 000 yıllarından itibaren başladığı, bir gelişim- değişim süreci içinde farklı kültürler oluşturarak İÖ. 2 000 yılına kadar uzandığı izlenebilmektedir.
Yalova yakınlarında, pleistosen taraçalarının uzandığı yörede, Çalıca Deresi gravyerlerinde Paleolitik Çağ’a (Eski Taş Devri) ait kazıyıcı tipinde aletler toplanmıştır. .
Marmara Denizi güneyindeki bir diğer konak yeri ise, Çınarcık’ın 4 km. kadar güneydoğusundaki İbo’nun Rampası Mevkii’dir.Yalova- Çınarcık yolu üzerinde, yolun iki tarafında uzanan buluntu yeri, deniz kıyısından 1 km. içeridedir. Yüzey araştırmaları, konak yerinin çok geniş bir alana yayıldığını göstermektedir.
Çakmaktaşından yonga, dilgi ve dilgi çekirdekleri, kazıyıcılar, uç, delici ve çoklu aletlerin genel karakterleri, burasının bir orta paleolitik bir kültüre ait olduğu izlenimini vermektedir. Ayrıca alet topluluğu içinde, az da olsa birkaç obsidienden mikrolit dilgi, İbo’nun Rampası’nın Mezolitik Çağı’nda (Orta Taş Devri) kullanıldığına işaret etmektedir.
Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri)’ın en önemli özelliği, insan topluluklarının yarı göçebe bir yaşam tarzından sürekli yerleşik bir yaşam biçimine geçmeleri ve yavaş yavaş tarıma ve hayvancılığa dayalı bir ekonomik düzeni geliştirmeye başlamalarıdır.
Yalova yöresindeki arkeolojik kazılar henüz yeterli seviyede yapılmamasına rağmen, İbo’nun Rampası Mevkii’nde toplanan bazı alet toplulukları, bu evreyi yansıtmaktadır.
Göztepe Mevkii’nin çanak çömleği de her ne kadar Fikirtepe kültürü çanak çömleği özelliklerinin tümünü göstermese de, bazı benzerlikler vardır ve İÖ.6 000 yıla tarihlenmektedir.
Kuşkusuz ileride jeomorfolojik araştırmalarla birlikte diğer fen ve doğa bilimlerinden de yararlanarak yapılacak arkeolojik kazılarla Yalova ve çevresinin yazı öncesi insan toplulukları, yerleşmeleri ve kültür tarihleri hakkında çok daha doyurucu ve kesin bilgilere kavuşulabilecektir.
Ancak bunun tek şartı, buluntu yerlerini bilinçli bir şekilde koruyarak, gelecek kuşaklara ulaştırmaktır.

2. İLK ÇAĞLARDA YALOVA :

Tunç Çağı, Anadolu’da İÖ. 3 000 yıllarında başlar.Tunç Çağı’nın en önemli özelliği, Anadolu’nun bu dönemde Hatti Ülkesi oluşudur.

İÖ. 2 500- 2 000 yılları arasında din, töre, mitoloji ve sanat bakımından büyük bir varlık sergileyen Hattiler’in etkileri Anadolu’da 2 000 yıla yakın bir süre yaşadı.
Hattiler ve daha sonra tarih sahnesine çıkan Hititler (İÖ. 1750 – 1200 ) zamanında, onlarla hemcins Anadolu kavimleri de yaşıyordu. Bunlar (NTH) ve (SS)’li coğrafya adları kullanıyorlardı. Samanlı Dağları’nın antik dönemlerindeki adının ARGANTHONİOS olması, bize Tunç Çağı ve öncesinde bu bölgede Anadolu kavimlerinin oturduğunu göstermektedir.

İÖ. 1 200’lerde, Balkanlar’dan gelen büyük bir göç dalgası yaşandı. Bu akınlar, yerleşik yaşamı darmadağın ederek, Hititler örneğinde olduğu gibi, kimi güçlü devletleri yıktı. Kültürün bilinen özelliklerinin de değişimine yol açtı.
İlliryalılar’ın Balkanlar’ın güneybatısına girmesi, başta Frigler olmak üzere, buradaki Traklar’ı Boğazlar üzerinden Anadolu’ya itti. Frigler’le Balkanlar’dan gelenler, ortalığı yakıp yıkarak Anadolu’ya girdiler. Hitit Devleti yıkıldı. Anadolu’nun kültürel yaşamı da alt üst oldu. Frig toplulukları, yerli halkın bir bölümünü sürdüler, geride kalanlarla karışarak yerleşik yaşama geçtiler.

İÖ. 7 nci yüzyıldan önce Marmara Denizi güney kıyılarına Bebrikler yerleşti. Bölgeye Bebrikya dendi.
Bazı kaynaklara göre Frigler’in soyundan olduğu ileri sürülen Bebrikler’i Misler, Misler’i Bitinler izledi. Bitinler’in bir kolu olan Tinler, daha çok kıyılarda oturuyordu.
Herodot Tarihi’ne göre,Güney Marmara bölgesiyle, Lidya’ya kadar olan Ege kesiminin adı Mysia ( ya da Misya), Marmara Bölgesi’nin doğu kısmının da adı Bithinya (Bitinya) idi.
Bugünkü Yalova ili toprakları, Bitinya bölgesinde bulunuyordu.
Gacık Köyü’nde bulunan, günümüzde Yalova Açık Hava Müzes^'nde sergilenen, bir stelde “ Pratomysitai Halk Meclisi”’nden bahsedilmektedir. Pratomysitai sözcüğünün anlamı “İlk Mysia’lı”’ dır. Olasılıkla Yalova çevresinde ilk yerleşimi kuran kahramanın Mysia kökenli oluşundan kaynaklanmaktadır.

İÖ. 675’lerde Anadolu’yu sarsan Kimmer dalgasının olumsuz etkileri, Bitinya’da da somut bir biçimde görüldü. Hitit döneminde gelişme olanağı bulan kültürel yapı, bu istila dalgasından olumsuz etkilendi.

İÖ. 550’lerde, Bitinya bölgesinde Lidya kültürü egemen oldu.

İÖ. 545’ten sonra bölgenin Pers egemenliği altına girmesi, yeni bir süreç başlattı; Bitinler, Persler’e vergi ve asker veren özerk bir statü kazandılar.

İÖ. 335’e kadar süren Pers egemenliği döneminde, Bitinyalılar kendi seçtikleri beylerin yönetiminde yaşadılar. Ancak bu beylikler, Pers Satraplığı’na bağlıydı.
Yöre, Persler’den sonra Makedonyalı Büyük İskender’in İmparatorluğu sınırları içinde kaldı.
İÖ. 278- 277 yıllarında başlayan Kelt istilası, yerleşik yaşamı değişime uğratmasına karşın, ulusal birliğin kurulması koşullarını da hazırladı. Uygarlık düzeyi yüksek olan kent devletleri, bu barbar akının önünde duramadılar. Keltler’in bir kolu Boğazlar üzerinden Anadolu’ya girerek Bitinya’ya yayıldı.
Bu kargaşa ortamında, zaten özerk bir görünüm kazanmaya başlayan Bitinler de, bağımsızlıklarını ilân ettiler.
Ziopotes tarafından kurulan Bitinya Krallığı, Ziopotes’in oğlu 1 nci Nikomedes (İÖ. 280-255) döneminde genişledi, kültürel yönden canlandı ve Küçük Asya’nın en güçlü ülkesi oldu.
Nikomedes, ülkenin başkentini Nicaea (İznik)’ten Nicomedia (İzmit)’e aldı.

İÖ. 75- 74’te son bağımsız Bitinya Kralı 3 ncü Nikomedes’ti. Çocuğu olmayan Nikomedes’in ülkesini Roma İmparatorluğu’na bağışlayarak ölmesinden sonra Bitinya, Doğu Roma egemenliğine geçti.
Yalova, Bitinler döneminde önemli bir yerleşim yeri değildi. Bu sebeple Yalova merkezi ve köylerinde Bitinler’e ait bir bulgu henüz elde edilememiştir.

3. ROMA – BİZANS DÖNEMİNDE YALOVA

Bitinya Krallığı’nın İÖ. I nci yüzyılda veraset yoluyla Romalılara geçişinden sonra, Batı Anadolu’nun kimi bölümleriyle birlikte, günümüzdeki Yalova topraklarının da bulunduğu Bitinya yöresinde, Roma egemenliği başladı.
Ancak, Roma egemenliğinin ilk dönemlerinde Bursa ve kaplıcaları daha çok tanınıyor, Yalova - Termal Kaplıcaları yerel halk tarafından kullanılmasına rağmen özellikle de çevre yerleşim yerleri halkı tarafından bilinmiyordu.
Yalova çevresi ve Yalova Kaplıcaları’nın adı, Roma İmparatoru Constantinus I ( 325 – 337)’un tahta geçişiyle birlikte tanınır ve anılır oldu.
Constantinus I’in ilk faaliyetlerinden biri, İS. 330’da, İstanbul Boğazı’nın Avrupa yakasında, eski bir yerleşim yeri olan Byzantion (Bizans)’da, Constantinopolis ( Constantin’in Şehri) adıyla yeni bir kent kurmak olmuştu.
Yeni başkentle birlikte, Anadolu içlerine giden yolda da değişiklik oldu. Constantinopolis (İstanbul)’den Nicaea (İznik)’e gidecek yolcular, Nicomedia (İzmit) üzerinden dolaşmak yerine, kara yoluyla Aigialoi (Dil İskelesi)’ne gelmeye ve buradan kayıklarla karşı taraftaki Helenopolis (Hersek)’e geçmeye başladılar. Yolcular buradan da kara yoluyla Dragon Vadisi (Kırkgeçit Deresi veya Yalakdere Vadisi) yoluyla Nicaea (İznik)’e gittiler.
Yeni yol düzenlemesiyle, İzmit Körfezi güney sahillerinde yeni bir takım geçit yerleşmeleri meydana gelmeye ve mevcut olanlar da gelişmeye başladı.
Bunlardan biri Pylai (Çiftlikköy- Sahil Mahallesi civarı...), diğeri Helenopolis (Hersek) idi.
Constantinus I zamanında, Helenopolis (Hersek)’in farklı bir durumu vardı. Burada daha önceleri Drepanon (Drepane ya da Drepana da denir) küçük bir köy bulunuyordu.Buraya İzmit’te din uğrunda ölen LUKİANOS adında birinin gömülmesi, Constantinus’un da hem bu azizi takdis, hem de annesi Helena’nın adını yaşatmak amacıyla bu köyü HELENOPOLİS olarak adlandırması ve şehir unvanı vermesi, kentin gelişmesine sebep oldu.
Constantinus I’in üzerinde önemle durduğu yerlerden biri de, Termal idi. İmparatorun mide ve cilt rahatsızlığı, annesi Helena’nın da cilt ve romatizma hastalığı vardı. Her ikisi de sık sık kaplıcaya gelmeye başladılar..
Bölgeye yeni göçler olması, sahilde yeni yerleşim yerlerinin oluşması, Helenopolis’in giderek ünlenmesi, Yalova Termal Kaplıcaları’nın başkent Constantinopolis (İstanbul)’e Bursa kaplıcalarından yakın olması, İmparator Constantinus I ve annesi Helena’nın sık sık kaplıcaya gelmeleri Roma ( Bizans ) halkının buraya rağbetini artırdı ve Yalova yöresi ve kaplıcaların daha çok tanınmasına vesile oldu.
Ancak, İS. 358, 362 ve 368’deki depremler, Marmara Denizi güney kıyılarına büyük zarar verdi. Yalova yöresi de bu tahribattan payına düşeni aldı.
Roma İmparatorluğu, İS. 395’te ikiye bölününce, Bitinya toprakları Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun egemenliğinde kaldı.
Constantinus I’den sonra tahta çıkan imparatorlardan İustinianos I (527-565), kara yoluyla yeni bir düzenleme yaptı. Khalkedon (Kadıköy) ile Dakibyza (Gebze) arasındaki karayolunu tahrip etti. Başkentten Anadolu içlerine gidecek yolcuların, deniz yolunu kullanarak Helenopolis (Hersek) ve civarındaki iskelelere çıkmasını zorunlu kıldı.
Şüphesiz bu durum, Marmara Denizi güney kıyılarındaki yerleşim yerlerinin ve Anadolu içlerine uzanan yol ağızlarının önemini artırdı.
İmparator İustinianos I de, İmparator Constantinus I gibi, stratejik konumundan dolayı, Helenopolis’e önem verdi. Kemerler vasıtasıyla şehre su getirdi. Şehrin ortasına bir hamam yaptırırken, eskisini tamir ettirdi. Bir çok kilise, bir saray, sütunlu galeriler, oteller ve bir takım resmi binalar yaptırdı.
Ne var ki, Helenopolis, bu kadar özene rağmen bir türlü beklendiği şekilde gelişemiyordu. Büyük bir olasılıkla, depremlerin yıkıcı etkisi bu gelişmede önemli bir faktör oluyordu.
İustinianos I devrinde, Yalova Termal Kaplıcaları da büyük bir imar faaliyetine sahne oldu. İustinianos I, burada daha önce Constantinus I’in yaptırdığı olası olan Arhangelos Kilisesi ile “ hastaların istirahatine tahsis edilmiş olan bina”’yı onarttı ve genişletti. Burada yeni bir saray, kaynağın civarında genel bir hamam yaptırdı. Ayrıca, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirterek burada eskiden beri hüküm süren kuraklığa bir son verdirdi.
Bizans tarihlerinde, İmparator İustinianos I’in Yalova yöresine ya da Termal Kaplıcaları’na gittiğine dair bir kayıt yoktur. Ancak, karısı İmparatoriçe Theodora’nın 525 yılında, 4 000 kişilik bir grupla Kaplıca’ya geldiği bilinmektedir. Theodora, kaplıcaya gelirken yol üzerinde bulunan kilise, manastır ve yaşlıların bakıldığı yerlere büyük ihsanlarda bulunmuştu. O dönemlerde, kaplıcada 4 000 kişinin konaklayacağı tesis olmadığı, gelenlerin çadırlarda kaldığı kabul edilmektedir.
Bu devirde, sarayın kaplıcaya önem vermesiyle, Bizans tarihçileri de, yörenin tarihiyle ilgili araştırmalara başladılar. Böylece, eski tarihlerden kalma bazı adlar yeniden canlandırıldı ; eski ilâh ve ilâheler Hristiyanlık inanışlarına göre değiştirildi ve bir takım efsaneler bu kaplıca ile ilgili gösterildi.
6 ncı yüzyıldan itibaren tarihçiler, bu kaplıcaları PYTHİA, PYTHİON, PYTHİA THERMA veya PYTHİA’daki Kudret hamamları olarak göstermeye başladılar.
Yine bu dönemde, Karamürsel – Çınarcık arasındaki sahil kesimi, İmparator ailesi ve saray ileri gelenlerinin saray, köşk ve sayfiye evlerinin yer aldığı gözde bir yazlığa dönüştü.
İmparator İustinos II (565- 578) zamanında da kaplıcada imar faaliyeti sürdü
İustinos II’den sonraki Bizans İmparatorları döneminde, Helenopolis ( günümüzde Hersek ) ve Termal Kaplıcaları giderek gözden düştü. Başkentten Doğu’ya gitmek isteyenler de, Helenopolis (Hersek) yerine Prainetos (Karamürsel) ve Pylai (Çiftlikköy) gibi iskelelere çıkmayı tercih etmeye başladılar. Ancak, iskeleye çıktıktan sonra takip edilen kara yolu yine Dragon Vadisi ( Yalakdere Vadisi)’nden geçiyordu.
XI nci yüzyılın sonlarına doğru, yöre, 1 nci Haçlı Seferi’ne katılanların istilasına uğradı. Günümüzde Hersek civarında olduğu belirlenen, Lâtinlerin Civito veya Civitot, Bizanslıların ise Kibotos dedikleri yerde, Selçuklular, 21 Ekim 1096’da, Haçlı öncüleri büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
XI nci yüzyılın sonlarında, Türkler bölgede görünmeye başladılar. Bu da, yöredeki sosyal ve kültürel yapıyı kökten etkileyen olay oldu.

4. YALOVA YÖRESİNİN TÜRK HAKİMİYETİNE GİRMESİ

Malazgirt Meydan Muharebesi’nden (1071) sonra, fetih hareketleri süratle gelişmiş ve Selçuklu orduları, kısa sürede Marmara Denizi kıyılarına ulaşmışlardı.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah da, 1075’te İznik’i alarak kendine başkent edinmiş ; Öte yandan Bizans’ın içinde bulunduğu karışık durumdan yararlanarak devletin sınırlarını genişletmişti.
1081 yılında tahta geçen yeni İmparator Aleksios I Komnenos (1081- 1118), ilk iş olarak Süleyman Şah’la bir antlaşma imzaladı. Bu yeni antlaşmaya göre Selçuklular’la Bizanslılar arasında yeni hudut, Dragos Suyu idi.
Esasen bu antlaşma sonucunda Süleyman Şah, Marmara Denizi kıyılarına kadar hemen hemen bütün Anadolu’ya fiilen hakim olduğunu Bizanslılar’a kabul ve tasdik ettirmek suretiyle büyük bir başarı elde etmişti.
Süleyman Şah’ın 1086’da ölümünden sonra, Anadolu Selçuklu Devleti bir süre iç karışıklıklara sahne oldu.
Bu durumu, 1096’da başlayan Haçlı Seferleri takip etti.
Selçuklular, 21 Ekim 1096 günü, Dragon Vadisi (Yalakdere Vadisi)’nde başlayan bir akınla, Haçlıları pusuya düşürdüler ve müteakiben Kibotos’ta kılıçtan geçirdiler.
Asıl Haçlı Orduları bölgeye gelince, Selçuklular çekildiler.
Ancak, Doğu’dan gelen Türk tehdidi her zaman kendini belli ediyordu. İmparator Aleksios I Komnenos ( 1081- 1118), Helenopolis (Hersek) yakınlarındaki Kibotos’u tahkim ettirdi.
İmparator Manuel I Komnenos ( 1143- 1180) da, Pylai ( Çiftlikköy ) ‘de Pylai Kalesi ve surlarını inşa ettirdi ve bir takım Hristiyan göçmeni buraya yerleştirdi.
Yalova yöresi, bundan sonra Osmanlı yönetimine geçinceye kadar Bizans hakimiyetinde kaldı.
14 ncü yüzyılın başlarında kurulan Osmanlı Beyliği, Batı’ya, yani Bitinya topraklarına doğru genişleme siyaseti izledi.
Türk atlıları her fırsatta Marmara Denizi güney kıyılarına kadar indiler.
Günümüzdeki Yalova ili toprakları içinde, Bizanslılar ile Osmanlı atlıları arasındaki ilk önemli çatışma, 1301’de, meydana geldi. Osmanlılar, Çoban Kale’yi tahkim ederek güçlendiren Bizanslıları kale dışına çekerek yendiler.Bizanslılar Çoban Kale’ye sığınarak kurtuldular.
Bir sene sonra, Osmanlı atlıları, Çoban Kale’nin civarından geçerek günümüzdeki Hersek’e kadar geldiler ve burada Bizanslıları (Çobankale Muharebesi'nde değil) Bafeus Muharebesi’nde (27 Temmuz 1302) büyük bir mağlubiyete uğrattılar.
Çoban Kale ve Yalakonya Kalesi yine elde edilemedi.
Osmanlı atlıları, Yalova yöresine 1302, 1307, 1326 ve 1327 gibi yıllarda akınlar yapmalarına rağmen, yöre, kesin olarak Osmanlı hakimiyetine Yalakonya Kalesi ve Çoban Kale’nin düşmesinden sonra girdi.1337’de bu iki kalenin elde edilmesinden sonra, Emir Ali Bey, Yalova yöresini ele geçirdi.
Türk atlılarının bölgeye sık sık yaptıkları akınlar -istila ve belki de kısmi yerleşim faaliyetleri, bu tarihten sonra hukuki meşruiyet kazanarak işgale dönüştü, yörenin kontrolü tamamen Türkler’e geçti.

5. KURTULUŞ SAVAŞI’NDA YALOVA

30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesi’nin imzalanmasından sonra, Anadolu yer yer işgal edilirken Yalova, Akköylü İbo’nun kurduğu teşkilat ve düzen sayesinde bu işgalin dışında kalmıştı.

10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.
Ağustos ayının sonlarında, İbo’nun tuzağa düşürülerek esir alınmasıyla birlikte, Yalova ve civarına Yunan işgali başladı.

Bu, aynı zamanda civarda bulunan Rum ve Ermeniler’le Müslüman Türkler’in aralarının açılmasının da başlangıcı oldu. Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin işgali bir yandan, halkın kurduğu çetelerle olaylara karışması bir yandan, bölge bir anda kan gölüne döndü. Çeşitli çetelerin amansız saldırılarına karşı, önce canlarını, sonra köylerini korumak için bir araya gelenler, küçük küçük müfrezeler oluşturdular.

Özellikle, 2 nci İnönü Muharebesi’nden sonra, katliam giderek tırmandı.

Bu günler, aynı zamanda Kuva-yı Milliye’nin düzenli orduya geçtiği günlerdi. Askeri rütbesi Kaymakam olan Hulusi Gökdemir, Demir kod adıyla Yalova’ya sivil Kaymakam olarak atandı. Bundan sonra, bölgede bulunan unsurlar, giderek tek komuta altında toplanmaya başladılar. Demir Bey, gelişen olaylar sonunda, milli mücadele döneminin Yalova’da en önde gelen ismi oldu.

Ancak, Anadolu içlerinde işler iyi gitmiyordu. Türk Ordusu, Eskişehir- Kütahya muharebelerinde yenilmiş, Sakarya Nehri doğusuna çekiliyordu.
Marmara Bölgesi’nde bulunan Yunan kuvvetleri, bu durumdan yararlanmak istediler. Marmara güney kıyıları Yalova, Armutlu Yarımadası stratejik hedefti ama, asıl amaç Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaş gücünün tamamen ortadan kaldırılmasıydı.
Yunanlılar, Türk Ordusu’nun içinde bulunduğu durumdan yararlanarak asıl amaçlarına ulaşmak için, Marmara Denizi güney kıyılarında ve Yalova’da bulunan kuvvetlerini azaltarak önce Bursa bölgesine çektiler, buradan da doğuya kaydırdılar.

Bölgede Yunan hakimiyeti kayboldu.
Dağlarda bulunan müfrezeler, oluşan yeni durumdan yararlanarak, teker boşalan yerleri ele geçirmeye başladılar.

4 Temmuz 1921’de bir milli müfreze Karamürsel’e,
19 Temmuz 1921’de de Yalova Müstakil (Bağımsız) Bölüğü’nden bazı unsurlar Yalova’ya girdi.

Yunan askeri bir daha Yalova’ya girmedi.
Anadolu içlerinde Sakarya’da uğradığı yenilgiden sonra geri çekildi ; kendine uygun bir hatta savunmaya çalıştı.

Büyük Taarruz, bir sene sonra başlayabildi. Hazırlıklar ancak bitmişti.
26 Ağustos 1922’de başlayan Türk taarruzu karşısında Yunan askeri, büyük bir bozguna uğrayarak İzmir’e doğru kaçtı.

Yalova bölgesinde toplanan Halit (Karsıalan) Paşa komutasındaki birlikler ( Bağımsız Yalova Bölüğü unsurları da dahil), 4 Eylül 1922’de, Gemlik istikametine doğru harekata başladılar.

Bağımsız Yalova Bölüğü’nün de kahramanlığıyla dikkat çektiği muharebeler sonunda, 18 Eylül 1922’de, son Yunan askeri de Anadolu’dan çekildi.

Günümüzde, Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nin önünde bir Anıt bulunmaktadır. Bu Anıt, kurtuluş Savaşı sırasında, Yalova civarında şehit olanların ve kahraman gazilerin anısına dikilmiştir.

6 ATATÜRK’ÜN YALOVA’YA GELİŞİ VE YALOVA’YA VERDİĞİ ÖNEM

Yalova, bugün, Marmara Bölgesi’nin en gözde kentlerinden biri...
Doğal güzellikleri, denizi, kaplıcaları ve kalkınmış sosyo- kültürel yapısıyla yaşamak için tercih edilen bir yer...
Ne var ki, 1920’lerde Yalova böyle değildi. Termal Kaplıcaları tarihin ilk dönemlerinden itibaren ilgi kaynağı olmuştu ama, Birinci Dünya Savaşı sonrasında uğradığı yıkım ve tahribat yüzünden parlaklığını kaybetmişti. Kent merkezi bir sivrisinek yatağıydı. Sıtma kol geziyordu.Sazlık ve bataklıktı. Nüfusu hemen hemen çevre köylerden bile azdı. Yerleşim için tercih edilen bir yer değildi. Ancak güzel bir sahili ve kent merkezinde çift sıra halinde dikilmiş çınarları vardı. Hepsi buydu güzellik olarak.
Ama, Atatürk’ün gelişiyle birlikte, Yalova’nın da kaderi değişti.
Cumhuriyet’in ilânından sonra, Atatürk, Çankaya dışında çalışma yeri olarak Bursa’yı benimsemişti. İstanbul’dan uzak duruyordu.
O, trenle İzmit’e geliyor, buradan bir vapurla Mudanya’ya geçiyor, Mudanya’dan da tren veya otomobille Bursa’ya gidiyordu. Dönüşü de genellikle aynı yoldan oluyordu.
Atatürk, İstanbul’dan yapılan davetleri de kabul etmiyordu. Örneğin, 22 Eylül 1925’te, 500 kadar İstanbullu’nun Kınalıada Vapuru ile Armutlu’ya gelip, Ertuğrul Yatı’ndaki Atatürk’e bağlılıklarını bildirip davet etmelerini cevapsız bırakmıştı.
Atatürk, Cumhuriyet’in ilânından sonra, İstanbul’a, ilk kez 1 Temmuz 1927’de gitti. Bu gidişinde tam 90 gün İstanbul’da kaldı. Zaman zaman Mudanya üzerinden Bursa’ya gidiyordu ama, bu günü birlik oluyor, sonra tekrar İstanbul’a Dolmabahçe Sarayı’na dönüyordu.
1928 yılı da aynı şekilde geçti. Bursa’ya gidecekse yolu mutlaka Mudanya’dan geçiyordu. Henüz Yalova gündemde değildi, adı bile geçmiyordu.
Atatürk, İstanbul’a geldiği 1929 yılı Ağustos ayında, Yalova’yı ziyaret etti. Yanında dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Özel Kalem Müdürü Tevfik, Başyaveri Rusuhi, Kılıç Ali ve Recep Zühtü Beyler olduğu halde, 19 Ağustos 1929 günü, saat 16 00’da, Ertuğrul Yatı ile İstanbul’dan hareketle Yalova’ya geldi. Atatürk’ün geldiğini duyan halk, kıyıya toplanmış, büyük tezahüratta bulunuyordu. Alkışlar arasında karaya çıkan Atatürk, otomobiline binerek önce kaplıcaya küçük bir gezinti yaptı.
Atatürk, kaplıcayı gördükten ve burasının geliştirilmesi için aydınlatıcı talimatlar verdikten sonra, Baltacı Çiftliği (Günümüzde TİGEM)’ne gitti.Bu sırada bu çiftlikte göçmenler bulunuyordu.
Göçmenlerin durumunu inceleyen Atatürk, saat 20 00’de hareket ederek, İstanbul’a döndü.
Atatürk, hemen ertesi günü, 20 Ağustos 1929’da, tekrar Yalova’ya geldi.Ancak bu sefer Millet Çiftliği ( Günümüzde Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü)’ne doğru bir gezinti yaptı. Buradan Termal’e ve Koruköy’e gitti. Gezisini tamamladıktan sonra İstanbul’a döndü.
Atatürk, 21 Ağustos 1929 günü, Bursa’ya gidecekti. Önce Yalova’ya geldi; buradan kara yoluyla Bursa’ya gitti. Ancak Atatürk’ün dönüşü ertesi günü Mudanya üzerinden oldu. Atatürk, büyük bir olasılıkla Yalova- Bursa yolunu yetersiz bulmuştu.
Atatürk, 24 Ağustos 1929 Cumartesi günü, Ertuğrul Yatı ile tekrar Yalova’ya geldi. Ancak, bu sefer yanında Başbakan İsmet (İnönü) Paşa da bulunuyordu.
İşte bundan sonra Yalova, artık Atatürk’ün yazlık çalışmalarını yaptığı, dinlendiği ve en önemli kararları aldığı bir yer oldu.Çok önem verdiği toplantılara Yalova’da hazırlandı. Yerli ve yabancı devlet adamlarını ve konuklarını Yalova’da ağırladı.
Atatürk, Yalova’ya bir davet üzerine değil, kendiliğinden gelmişti. Bu sıtma yatağını görür görmez de sahiplendi. Her gittiği yer, yerinden oynarken, Türkiye’nin çok daha gelişmiş ve güzel yerleri dururken, Atatürk, Yalova’yı seçti.
Termal’i dünyaca tanınmış bir sağlık merkezi haline getirmeye çalışan Atatürk, yörenin kalkınmış, yaşanabilir ve çağdaş bir yer olması için büyük çaba gösterdi.
Atatürk, Yalova’ya 17 kez günü birlik olarak geldi, aynı gün ayrıldı ; 27 kez gelişinde ise toplam 313 gün 270 gece Yalova’da kaldı.
Atatürk, Yalova dışında hiçbir yere bu kadar sık gitmemiş ve hiçbir yerde iki çiftlik ve üç ev sahibi olmamıştır.
Atatürk, Yalova’ya en son 21/22 Ocak 1938 gecesi, sabaha karşı geldi. 20 Ocak 1938 günü Ankara’dan trenle yola çıkmıştı. Trenden Derince’de indi. Akay idaresinin Heybeliada Vapuru ile Yalova’ya geçti. Yeni yapılan Termal Oteli’nin ilk konuğu oldu.
Atatürk, Termal’in dünyaca ünlü bir sağlık merkezi olmasını istiyordu. Termal Oteli’ni bu amaçla yaptırmıştı. Ne yazık ki, otelde misafir olarak bulunduğu ilk gün hastalığı teşhis edildi. Bütün keyfi kaçmıştı. 1 Şubat 1938’de, bazı fabrikaları açmak için Bursa’ya gitti. Bu ise, ulu önder Atatürk’ün Yalova’dan son ayrılışı oldu.

D. YALOVA’NIN İDARİ DURUMU :

Yalova yöresinin Osmanlı hakimiyetine girişi, 1337’de Yalakova Kalesi ile Çoban Kale’nin düşmesinden sonradır. Türk atlılarının bölgeye sık sık yaptıkları akınlar -istila ve belki de kısmi yerleşim faaliyetleri- bu tarihten sonra hukuki meşruiyet kazanarak işgale dönüştü ve yörenin kontrolü tamamen Türkler’e geçti.
Bundan sonra, Osmanlı dönemine ait çeşitli kaynaklarda ve Divan-ı Hümayun belgelerinde, Yalova’yla ilgili kayıtlara rastlanır.
Bu belgelerden tespit edilebilenlere göre, Yalakabad- Yalakova gibi isimlerle de tanınan Yalova, küçük bir nahiye veya kaza olarak Bursa veya Kocaeli’ne bağlanmıştı.: Örneğin, 1856’da, Eyâlet-i Hüdavendigâr Liva-i Kocaili Yalakabad Kazası’ydı

1888’de, Kocaeli, Müstakil İzmit Mutasarrıflığı adıyla Müstakil Sancak oldu ; Yalova, Kaza olarak buraya bağlandı.

1896’da, Yalova, Hüdavendigâr Vilayeti İzmit Sancağı Karamürsel Kazası’na bağlı Nahiye’ydi.

1901’de, Yalova, Karamürsel Kazası’ndan ayrılarak yeniden Kaza oldu ve İzmit Sancağı’na bağlandı.

30 Mayıs 1926 tarih ve 877 sayılı kanunla Nahiye haline getirildi ve Kocaeli Vilayeti Karamürsel Kazası’na bağlandı.

Yalova Nahiyesi, Atatürk’ün gelişinden sonra, 9 Aralık 1929 tarih (Kabul Tarihi: 2 Aralık 1929) ve 1533 sayılı Kanun’la Kaza haline getirilerek İstanbul Vilayeti’ne bağlandı.
Kanunda Yalova Kazası’na bağlanan köylerin isimleri şu şekildeydi:
“ Akköy, Elmalık, Üvezpınar, Ortaburun, Burhaniye, Paşaköy, Teşvikiye, Çalıca, Çınarcık, Çukur, Hacımehmet, Dere, Sultaniye, Samanlı, Soğucak, Safran, Taşköprü, Gacık, Kadıköy, Kadıçiftliği, Kabaklı, Kılınç, Kurtköy, Kuruköy, Kocadereibâlâ, Kocadereizir, Kâzımiye, Kirazlı, Gökçedere, Küllük, Laledere, Yalova, Çağşak, Çengiler, Esadiye, Reşadiye.”
Yalova Kazası, 6 Haziran 1995 tarihinde 550 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile, Türkiye’nin 77 kodlu ili oldu.

Yalova ili idari bölünüşü şöyledir:
1. YALOVA (Merkez İlçe) :
BELDE : Kadıköy.
KÖYLER : Elmalık, Esadiye, Güneyköy, Hacımehmet, Kazımiye, Kirazlı, Kurtköy, Safran, Samanlı , Sugören , Soğucak .
2. ALTINOVA İLÇESİ :
BELDELER : Kaytazdere, Subaşı.
KÖYLER : Ahmediye, Aktoprak, Çavuşçiftliği, Fevziye, Geyikdere, Havuzdere, Hersek, Karadere, Örencik, Sermayeci, Soğuksu (Ayazma),Tavşanlı, Tevfikiye, Tokmaklı.
3. ARMUTLU İLÇESİ :
KÖYLER : Fıstıklı, Hayriye, Kapaklı, Mecidiye, Selimiye.
4. ÇINARCIK İLÇESİ :
BELDELER : Esenköy, Kocadere, Koruköy.
KÖYLER : Çalıca, Ortaburun, Şenköy, Teşvikiye.
5. ÇİFTLİKKÖY İLÇESİ :
BELDE : Taşköprü.
KÖYLER : Burhaniye, Çukurköy, Denizçalı, Dereköy, Gacık, İlyasköy, Kabaklı, Kılıç,Laledere, Sultaniye.
6. TERMAL İLÇESİ :
İlçe Merkezine Bağlı : Üvezpınar mahallesi,
Gökçedere Mahallesi.
KÖYLER : Akköy, Yenimahalle.

Yalova Kazası’nın son Kaymakamı ve il olduktan sonra Kurucu Vali Vekili, Sayın Yaşar Yaycı idi.
Yalova’nın Vali ve Belediye Başkanlarının isimleri aşağıdaki gibidir:
Yalova İli Valileri :
Osman Nuri Eyövge ( 08.11.1995- 12.04.1996 )
Dr. Süleyman Oğuz ( 16.04.1996- 08.11.1997 )
Nihat Özgöl ( 10.11. 1997- 16.03. 2003 )
Doç. Dr. Yusuf Erbay ( 17.03. 2003-


Yalova Belediye Başkanları :
Yakup Acar ( 1931- 1942 )
M. Sefa Tüzünataç ( 1942- 1950 )
Ziver Tüzel ( 1950- 1951 )
Rahmi Üstel ( 1951- 1952 )
İsmail Toker ( 1952- 1955 )
Hasan Çam ( 1955- 1959 )
Enver Üstün ( 1959- 1960 )
Rahmi Üstel ( 1963- 1973 )
Mehmet Durman ( 1973- 1977)
Rahmi Üstel ( 1977- 1980 )
Osman Görkem ( 13.09.1980- 10.11. 1980 )
Erdoğan Boluluoğlu ( 10.11. 1980- 06.04. 1981 )
Nurhan Cambaz ( 06.04.1981- 08.12. 1981 )
Orhan Kurt ( 08.12. 1981- 24.03. 1984 )
Cengiz Koçal ( 1984- 1989/ 1989- 1994 )
Sinan Bozoğlu ( 25.05. 1994- 10.07. 1994 )
İbrahim Uzun ( 1994- 1999 )
Yakup Bilgin Koçal ( 1999-2004 )
Barbaros H. Binicioğlu ( 2004-


E. İLİN NÜFUS DURUMU :

1995 yılında il olan Yalova, nüfus yoğunluğu bakımından küçük illerdendir.
Bursa, İstanbul ve Kocaeli gibi illere yakınlığı ve ulaşım olanaklarının kolaylığı dolayısıyla göç alan iller arasındadır.
İldeki kıyı turizmi olanakları nedeniyle yaz aylarında nüfus daha da artmakta ve bu yoğunluk yükselmektedir. Özellikle ikinci konutlar yaz nüfusunun artışında önemli rol oynamaktadır.
Yalova ilinin nüfus artış hızı 1990 – 1997 yılları arasında yaklaşık 2 kat artış göstermiş, bu tarihler arasında 113.417 olan genel nüfus 7 yıllık bir sürede 163.916 kişiye yükselmiştir. Bu artışta en önemli neden ilin 1995 yılında ilçe statüsünden il statüsüne geçmiş olmasıdır. Nüfus artış hızı 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem ile birlikte durma noktasına gelmiş, depremin hemen sonrasında bir miktar azalma olmuşsa da 2000 yılında iskân sorununa sağlanan geçici çözümler ile nüfusta yeniden artış trendi gözlemlenmiştir. Ancak bu artış miktarı deprem öncesi oranlarının çok gerisinde kalmıştır.

F. İLİN EKONOMİK DURUMU :

İl ekonomisi, Türkiye’nin genelinde olduğu gibi tarıma dayalıdır. Ancak, son zamanlarda yaşanan hızlı sanayileşme ve kentleşme tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.
Yazlık turizminin büyük boyutlara vardığı ilde, özellikle : Altınova, Çiftlikköy, Çınarcık , Armutlu kıyı şeridinde yazlık siteler bulunmakta ; Bu durum ise, yazlık turizmin il ekonomisine katkısını artırmaktadır.

a. TARIM :

Yalova ve çevresi Akdeniz ve Karadeniz iklim tipleri arasında bir geçiş alanıdır. Armutlu Yarımadası’nın kuzey kısmında, kıyı yöresinde doğuya doğru Yalova’nın güneyinde uzana alçak tepelik alanda, tarla ziraatının ikinci plâna geçtiği, buna karşılık bağ ve bahçe ziraatının egemen olduğu görülür.
Yalova’da Tarımsal çalışma yapan kuruluşlar şunlardır :

TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ :

Yalova ilinde tarım kesimi gelişken bir yapıya sahiptir. İlin tarım alanı yaklaşık 25 000 hektardır.Bu alanın yaklaşık % 70’inde tarla bitkileri, % 28’inde bağ ve bahçe bitkileri ve % 2’sinde ise süs bitkileri tarımı yapılmaktadır.
Yalova ili tarım alanlarının % 24.7’sinde sulu tarım, % 74.3’ünde ise kuru tarım yapılmaktadır. Yalova’da kültür mantarcılığı yetiştiriciliği de gelişmektedir.
İlde meyvecilik de yaygın tarımsal faaliyetler arasında yer almaktadır. Özellikle Altınova ve Çiftlikköy ilçelerinde meyve üretimi çoğunluktadır.

ATATÜRK TARIM İŞLETMESİ MÜDÜRLÜĞÜ (TİGEM):

Yalova’nın batısında yer alan işletmenin ilk adı “ Baltacı Çiftliği” di. Atatürk’ün kendi malı olan ve ölümünden önce halkına bağışladığı çiftliklerdendir.
Atatürk , 1929 yılında, yaklaşık 4048 dekar alanda kurulu olan Baltacı Çiftliği’ni şahsi birikimiyle satın alarak, Türk çiftçisinin hizmetine sunmuştu. Amacı, Türk hayvancılığına ve ziraatına örnek ürünler yetiştirmek ve Türk çiftçisine yeni ufuklar açmaktı.
Atatürk’ün her şeyiyle bizzat ilgilendiği çiftlik, bütün varlıklarıyla birlikte 1937 yılında millete bağışlandı. Bu tarihten itibaren büyük ünite halinde ve değişik isimler altında hizmet veren çiftlik, 1957 yılında Devlet Üretme Çiftliği Genel Müdürlüğü bünyesine alındı ve bu ad altında 1983 yılına kadar, bu tarihten itibaren de TİGEM bünyesine alınarak Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü adı ile hizmet vermeye başladı.
TİGEM, 2950 dekar alanda, kuruluş amaçlarına uygun olarak çalışmalarına devam ederken, Yalova Defterdarlığı ile Yalova Belediye Başkanlığı arasında 5 Ağustos 2005 tarihinde yapılan protokolle, Atatürk Tarım İşletmesi(TİGEM)’in bütün varlıklarının korunması, bakımı ve muhafazası Yalova Belediye Başkanlığı’na devredildi. Ancak, Eylül 2006'da, tesis tekrar Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü'ne geçti.

ATATÜRK BAHÇE KÜLTÜRLERİ MERKEZ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ:

İlk adı “ Millet Çiftliği” olan ve Yalova’nın doğusunda yer alan enstitü, 1929 yılında Atatürk tarafından satın alınan , 1937 yılında da milletine bağışladığı çiftliklerdendir.
Atatürk, 6928 dekar 092 metrekare arazisi olan çiftliği, bölge ve ülkemizde tarımın gelişmesi, yetiştiricilikte modern tekniklerin kullanılması ve çiftçilerin bu tekniklerle tanıştırılması amacıyla satın almıştı.
Atatürk, 1937 yılında, tasarrufu altında bulunan bütün çiftlikleri milletine bağışladıktan sonra, bu çiftlik de çeşitli aşamalar geçirdi ve 1986 yılında Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü adını aldı.
Halen 1204 dekar alana sahip olan Enstitü’de: meyve, sebze ve süs bitkileri konusunda temel ve uygulamalı araştırmalar yapılmakta, iç ve dış pazar isteklerine uygun tür ve çeşitler geliştirilmekte, uygun üretim teknikleri ve girdi kullanım düzeyleri saptanmakta, ülke bazında veri toplanarak değerlendirilmekte, sağlıklı üretim materyalleri üretilmekte, tüm bu çalışmalar ulusal ve uluslar arası etkinliklerle kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır.

b. SÜS BİTKİLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ:

Süs bitkileri üretimi ; kapsadığı alan bakımından en küçük paya sahip olmakla birlikte, tarımsal üretimde sağladığı ekonomik girdi bakımından en yüksek paya sahiptir.
Ülke kesme çiçek üretiminin yaklaşık % 20’lik bölümü Yalova tarafından gerçekleştirilmektedir.
Kadıköy, Koruköy, Akköy, Hacımehmet, Samanlı, Laledere, Safran, Elmalık, Taşköprü ve Çiftlikköy’de yaygın olarak çiçekçilik yapılmaktadır.

c. ORMANCILIK :

Yalova ili zengin bir orman varlığına sahiptir. İl arazisinin yaklaşık % 55.79’unu orman ve fundalık alanlar oluşturmaktadır. Ormanlık alanlarda genellikle kayın, meşe, gürgen, kızılcık, kestane ve ıhlamur ağaçları görülür.
Yalova’daki ormanlardan çevrenin odun ve kereste ihtiyacı karşılanmaktadır. Burhaniye, Gacık, İlyasköy, Laledere, Teşvikiye, Sugören, Yenimahalle, Üvezpınar, Elmalık, Esadiye, Soğucak ve Kurtköy gibi orman köyleri için, orman ürünleri üretimi önemli ekonomik faaliyetler arasında yer almaktadır.

c. MADENCİLİK:

Maden varlığı bakımından, Yalova ilinde zengin maden yatakları bulunmamaktadır. Yalova’daki tek madencilik faaliyeti, taş-kireç-kum ocağı işletmeciliğidir. İl sınırları içinde kamu ve özel sektöre ait taş ocakları bulunmaktadır.

d. HAYVANCILIK :

Yalova’da hayvancılık faaliyetleri yeterli düzeyde değildir, fazla gelişmemiştir. Mahdut miktarda büyük baş, küçük baş, kümes hayvancılığı ve arıcılık yapılmaktadır.
Özellikle Armutlu ve Esenköy bölgelerinde balıkçılık yoğun olarak yapılmakta ve ekonomik faaliyetler arasında yer almaktadır.
Ayrıca Kurtköy, Üvezpınar ve Elmalık gibi köylerde tatlı su balığı yetiştirilmekte ve bu yörelerde özellikle alabalık üretimi gerçekleştirilmektedir.

e. SANAYİ:

Yalova tam olarak sanayileşmemiş illerimizden birisidir. Bununla birlikte, Yalova’da yer alan sanayi kuruluşları, faaliyet gösterdiği alanlarda ülkemizin önemli sanayi kuruluşları arasında yer almaktadır. İlde bulunan yatırımların büyük bir bölümü büyük ölçekli, istihdam meydana getiren ve il ekonomisine katkısı oldukça fazla olan işletmelerden meydana gelmektedir.
Yalova’da herhangi bir kamu yatırımı mevcut değildir. Yatırımların tamamı özel sektöre aittir ve bu yatırımlar tekstil ve kimya sanayiinde faaliyet göstermektedir.

AKSA AKRİLİK KİMYA SANAYİ A.Ş:
Dünya piyasasında tek çatı altında en yüksek akrilik elyaf üretim kapasitesine sahip olan AKSA Akrilik Kimya Sanayi A.Ş; üretim kapasitesi, kalitesi, çağdaş yönetimi ve dünya pazarlarındaki %9’a varan payı ile kentin en önemli sanayi tesisidir.

AK- AL TEKSTİL SANAYİ A.Ş :
Ak-Al Tekstil Sanayi A.Ş, sadece ülkemizin değil, dünyanın en büyük iplik üretimi ve boyalama tesislerinden biridir.
Üretiminin büyük bir kısmını tüm dünyaya ihraç eden Ak-Al, başta akrilik ve yünlü karışımı hammaddeler olmak üzere, çeşitli elyaflardan ürettiği değişik numaralardaki ipliklerle örme ve dokuma sanayilerinin önemli hizmet noktasıdır.

AK-KİM KİMYA SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
Ak-Kim Kimya Sanayi A.Ş, 1977 yılında kükürt dioksit üretimi ile başladığı faaliyetini, sürekli yenileyerek ve geliştirerek sürdürmekte, bunun yanı sıra yeni yatırımlara yönelmektedir.
Ak-Kim, iç pazara yönelik çalışmaların yanı sıra, üretiminin % 20’lik bölümünü beş kıtada çeşitli ülkeye ihraç etmekte ve dünya pazarında önemli bir yere sahip bulunmaktadır.

AK ENERJİ ELEKTRİK ÜRETİM OTOPRODÜKTÖR GRUBU A.Ş:
Akkök Şirketler Grubu’nun üyesi olan Ak- Enerji, 2.1 milyar kwh yıllık elektrik üretim kapasitesiyle 2 000 yılında Türkiye’de üretilen elektrik enerjisinin % 1.6’sını, tüm Türkiye’deki otoprodüktör gruplarının ürettiği elektrik enerjisinin ise % 12’sini üretmiştir.

AKTOPS TEKSTİL SANAYİ A.Ş :
AKKÖK Şirketler Grubu’nun üyesidir. Akrilik – tops – elyaf üretmektedir.

YALOVA ELYAF VE İPLİK SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
1974 yılında, Pensoy Holding kuruluşu olarak Yalova tesislerinde üretime başlamıştır.Elyaf üretimiyle ülkemizin en büyük 200 kuruluşu arasında yer almaktadır.
Yalova Elyaf, toplam üretiminin % 40’ını başta Almanya , Fransa ve İngiltere olmak üzere, Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine ihraç etmektedir.

İPEK KÂĞIT SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
1969 yılında, Eczacıbaşı Topluluğu tarafından kurulan temizlik kâğıdı sektörünün en önemli ismidir. İpek Kâğıt: tuvalet kâğıdı, peçete, havlu, mendil, kutu mendil ve ev dışı kullanımına yönelik .eşitli ürünler üretmektedir.
İpek Kâğıt, hızla artan kapasitesiyle, halen Türkiye temizlik kâğıdı üretim kapasitesinin % 60’ını tek başına elinde tutmaktadır.

SCA PACKAGING AMBALAJ SANAYİ VE TİCARET A.Ş:
Sca Packagıng, Çukurova Holding ile SCA’nın ortak girişimidir. Yabancı ortağı SCA, İsveç merkezli, 40’tan fazla ülkede faaliyet gösteren bir kâğıt ve ambalaj firmasıdır. Oluklu mukavva esaslı ambalaj malzemeleri imal etmekte ve Bursa- Bolu- Edirne üçgeninde hizmet vermektedir.

KÜÇÜK SANAYİ SİTELERİ:Yalova’da, Çiftlikköy/Taşköprü Sanayi Sitesi ve Merkez/Kirazlı Sanayi Sitesi olmak üzere toplu iş yeri niteliğinde inşa edilmiş iki küçük sanayi sitesi bulunmaktadır. Bu iki küçük sanayi sitesinde yaklaşık 800 küçük sanayi işletmesi faaliyet göstermektedir.
Mevcut küçük sanayi sitelerinin yanında ; 30 işyerli Yalova Konfeksiyoncular Küçük Sanayi Sitesi de, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yatırım programına alınmıştır. Yalova’da faaliyet gösteren konfeksiyon dikim atölyelerinin, mevcut yetersiz şartlardan kurtarılarak büyük ve modern işletmeler haline getirilmesini hedefleyen proje ile yeni istihdam olanakları sağlanması hedeflenmektedir.

f. ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ:
(1). Bilişim İhtisas Organize Sanayi Bölgesi :
5462 sayılı Organize Sanayi Bölgesi Kanunu, bu kanuna dayanılarak hazırlanan OSB yer seçimi yönetmeliği ile diğer bakanlıkların mevzuatlarından kaynaklanan işlemlerin tamamlanmasını müteakip, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Yalova Bilişim OSB alanı olarak incelediği alanı, 30.06.2003 tarih ve 7401 sayılı yazısı ile onayladığını bildirmiştir.
Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi: %30 katılım paylı Yalova İl Özel İdaresi, % 40 paylı Yalova Belediye Başkanlığı, % 30 katılım paylı Yalova Ticaret ve Sanayi Odası’nın girişimleriyle oluşturulan kuruluş protokolü, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca 11.09. 2003 tarihinde onaylanarak Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi’nin Özel Hukuk Tüzel Kişiliği tescil edilmiştir.
Yalova Bilişim Organize Sanayi Bölgesi Müteşebbis Heyetince OSB’nin halihazır Harita Alım çalışmaları, Jeolojik- Jeoteknik Etütler, İmar Plânları ve imar uygulaması yaptırılmış olup çalışmalar devam etmektedir.
(2). Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi :
ÇED süreci dahil olmak üzere, bir çok hukuki çalışması önceden tamamlanan Yalova Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi Projesi, onaylanarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın yatırım programında yer almıştır.
Projenin, 2004- 2008 yılları arasında, toplam 300 hektarlık bir alanda gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Yalova ilinde faaliyet gösteren kesme ve saksılı süs bitkileri üreticilerinin üretim alanı problemi, proje ile çözümlenmiş olacaktır.Projenin gerçekleşmesiyle daha modern üretim yerlerinde daha fazla üretim elde edilecek, yeni istihdam olanakları sağlanarak, işsizliğin çözümüne de katkıda bulunulmuş olacaktır.


G. İLİN EĞİTİM- ÖĞRETİM DURUMU :

Yalova ili, genel özellikleri itibariyle eğitim ve kültür seviyesi yüksek bir nüfusa sahip bulunmaktadır. Yalova, eğitim- öğretim araçları ve olanakları bakımından da gelişmiş durumdadır.
2003 yılı verilerine göre, Yalova ilinde 65 İlköğretim Okulu, 18 Ortaöğretim okulu ve 1 de Yükseköğretim okulu bulunmaktadır.
Yıllar itibariyle eğitim ve öğretim hizmetlerinin gelişine bakıldığında, 1999’da yaşanan Marmara Depremi sonrasında özellikle ilköğretim okulu sayısında artış olduğu görülmekte; toplam nüfusun yaklaşık % 35’lik bölümü ise ilk, orta ve yüksek öğretim kurumlarında eğitim ve öğretimlerine devam etmektedir.
İl’de, 4’ü Çok Programlı Lise olmak üzere toplam 11 adet Meslek Lisesi bulunmakta ve orta öğretimde bulunan toplam öğrencilerin % 45’i Mesleki Eğitim ve Öğretim Kurumları’nda okumaktadır.
Yalova ili, çıraklık ve yaygın eğitim hizmetleri bakımından gelişmiş durumdadır. Kentte, çıraklık ve yaygın eğitim hizmetleri İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü ve Çıraklık ve Meslek Eğitim Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.
Yalova’da yaygın eğitim hizmetlerinde çok önemli artış olduğu görülmektedir. Bu artışı sağlayan en önemli eğitim hizmeti, Bilgisayar Operatörlüğü Kursu’dur. T.C. Başbakanlık e-Türkiye Projesi çerçevesinde yürütülen “ e-Yalov@Projesi “ çalışmaları dolayısıyla kentte bilgisayar kullanımının yaygınlaştırılması en önemli hedeflerden biri olmuştur.
Yalova’da, okul öncesi eğitim ve öğretim hizmetleri de gelişmiş düzeydedir.
Yalova’da bulunan tek yüksek öğretim kurumu, Uludağ Üniversitesi’ne bağlı bulunan ve 1999 yılında öğretime başlayan Yalova Meslek Yüksekokulu’dur. Meslek Yüksekokulu’nda halihazırda, Denizcilik Programları Bölümü, Teknik Programlar Bölümü ve İktisadi ve İdari Programlar Bölümü olmak üzere toplam 3 bölüm ve bunlara bağlı 9 programda yüksek öğretim yapılmaktadır.


H. İLİN SAĞLIK DURUMU :

Yalova İli’nde, 2006 yılı verilerine göre, 1 hastane (Yalova Devlet Hastanesi), 24 Sağlık Ocağı, 15 Sağlık Evi, 1 Dispanser bulunmaktadır.
Yalova, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü Sağlıklı Şehirler Ağı’na üyedir. Kabul dokümanı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 30.06. 2002 tarihinde imzalanarak, Yalova 49 ncu üye olarak ağa dahil edilmiştir.

SAĞLIKLI KENTLER PROJESİ:

Sağlıklı Kentler Projesi, Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından düzenlenen ve yürütülen bir proje olup, projenin amacı kentleri daha sağlıklı ve yaşanabilir bir hale getirmektir.
Proje kapsamında hazırlanan “ Sağlık Göstergeleri”, sağlık hizmetleri, çevre ve sosyo-ekonomik alanlarda varolan durumu saptayan ölçüm ve değerlendirmelerdir. Profiller ise bunların daha ayrıntılı ve yorumlanmış biçimleridir. Sağlık Plânı ise, kentin kısa., orta ve uzun vadede sağlık konusunda yapacaklarının bir sunumudur.
Yalova Sağlık Plânı’nda kısa dönem hedef ve stratejilerin yanı sıra Sağlık, Çevre, Sosyal Destek,Çocuk Sağlığı, Eğitim, Güvenlik, Sigaraya Karşı Savaş, Şehir Plânlaması ve Göç, Konut, Ulaşım ve Ekonomi ve İstihdam konularında orta ve uzun dönemde saptanan hedef ve stratejiler bulunmaktadır.

SAĞLIK PROFİLLERİ:

Sağlık profillerine bakıldığında, Yalova’daki ölüm olaylarının en yaygın nedeninin önlenebilir ve kontrol edilebilir nedenler olduğu, kaba ölüm hızlarına baktığımızda ise Türkiye verilerinin altında olduğu görülmektedir.
Sağlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç bakımından toplumun en öncelikli kesimini oluşturan kadın, anne ve çocukların sağlık düzeyini yükseltmek, üreme sağlığı hizmetleri bütünü içerisinde ailelere aile plânlaması hizmetlerini ve koruyucu sağlık hizmetlerini gerçekleştirmek üzere bir Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Plânlaması Merkezi kurulmuştur.
 

Etiketler
Ynt: Atatürk'ün Kenti Zümrüt Yalova

İ. İLİN KÜLTÜR DURUMU :

1. SOSYAL DÜZEN :

Yalova’nın Osmanlı topraklarına katıldığı dönemde, İzmit Körfezi’nin güney kıyıları boyunca, Yalak Dere batısında kalan kısım ile Armutlu Yarımadası’nda Rum ve Ermeni nüfus hakimdi.
Yörenin Türk hakimiyetine girmesiyle birlikte, Müslüman Türk nüfus giderek arttı. Kırım Savaşı(1853-56), Osmanlı-Rus Savaşı(1877-78), Osmanlı-Yunan Savaşı (1897), Balkan Savaşı (1911-13), Birinci Dünya Savaşı (1914-18), Kurtuluş Savaşı (1919-23) sırasında, bunların arasındaki devrelerde ve Cumhuriyetin ilânından sonra, Yalova çevresinde büyük nüfus değişiklikleri meydana geldi.Yunanistan’dan, Bulgaristan’dan, Yugoslavya’dan, Romanya’dan ve Kafkaslardan bölgeye gelenler oldu.
Birbirini takip eden muhtelif devrelerde, göçmen olarak gelenler boş sahaları süratle doldururken, bazı unsurlar da göç ederek veya mübadele ile bu topraklardan ayrıldılar.
Yalova’ya göç eden toplulukların hemen hepsi, kendi kültürel özelliklerini ve kültür değerlerini korumaya çaba sarf ettiler ve korudular.
Aradan yıllar geçmesine ve kültürel kaynaşmanın en güzel örneklerine rastlanmasına rağmen, zaman zaman bu farklı kültürel yapı ve folklorik değerler dikkati çekmektedir.

2. YALOVA’DA KÜLTÜR VARLIKLARI :

(a). TARİHİ ÖREN YERLERİ :
(1). İBO’NUN RAMPASI MEVKİ:

Marmara Denizi güney kıyıları, İstanbul’u Anadolu’ya bağlayan bir ilk Çıkış Yeri veya Kıyı Başı’dır.
İstanbul tarih boyunca önemini korumuş,Roma, Doğu Roma (Bizans) ve Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmıştı. Marmara Denizi güney kıyılarının önemi de başkent İstanbul’un önemine paralel olarak sürmüştü.
Bu bölgede bulunan günümüzdeki Yalova İli toprakları da tarih boyunca bir geçiş yeri olma özelliğini hiç kaybetmemişti. Yörede bulunan tarihi objeler ve yerleşim yerleri bu görüşü desteklemektedir.
Yalova- Çınarcık karayolunun güneyinde, denizden 1 km. kadar içeride, Çalıca Dersi civarında, günümüzde “ İbo’nun Rampası” denilen mevkide, Prehistoire (Tarih Öncesi Devirler) dönemlere ait bir yerleşim yeri tespit edilmiş ;
Burada yapılan araştırmalarda Paleolitik (Eski Taş Devri), Mezolotik (Orta Taş Devri) ve Neolitik (Cilâlı Taş Devri) çağlarda, bölgede yaşam izlerini belirleyen objeler ele geçirilmiştir.

2. GÖZTEPE :

Antik döneme ait bir yerleşim yeri de, Yalova’nın batısında, Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü’ne ait sınırlar içinde bulunmaktadır. Göztepe Mevki olarak tanımlanan bu yer, Samanlı Dere’nin denize döküldüğü yerin 500 metre kadar batısında, sahilden 250- 300 metre kadar içerdedir.
Üzeri ağaçlık, küçük bir tepe görünümündedir. Tepenin doğusu, kum ocakları açıldığı için dik bir kesik yar halindedir. Göztepe ile güneybatısındaki Demirkapı Tepe, bir bütün olarak değerlendirilmektedir.
Halen, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte olan, bu bölgede bulunan objeler, her ne kadar Fikirtepe kültürü çanak çömleği özelliklerinin tümünü göstermese de, bazı benzerlikler vardır ve İÖ. 6 000 yıla tarihlenmektedir.
Kuşkusuz ileride jeomorfolojik araştırmalarla birlikte diğer fen ve doğa bilimlerinden de yararlanılarak yapılacak arkeolojik kazılarla Yalova ve çevresinin yazı öncesi insan toplulukları, yerleşmeleri ve kültür tarihleri hakkında çok daha doyurucu ve kesin bilgilere kavuşulabilecektir.

3. GEYİKDERE’DEKİ NEKROPOL:

Antik dönemlerde, bir kentin hemen dışında yer alan mezarlıklara Nekropol denilmektedir.
Yalova’nın Altınova İlçesi’nde, Subaşı Beldesi’nden Geyikdere Köyü’ne doğru çıkılırken, kalıcı konutları geçtikten hemen sonra, doğuya- Yalakdere (Karadere) Vadisi’ne doğru inen patika yola girildiğinde, 500 metre kadar sonra, kayalara oyulmuş mezarlık bir alanla karşılaşılmaktadır.
256 rakımlı Tepe’nin hemen güneydoğu etekleri, patika yola kadar mezarlarla doludur. Yolun hemen doğusunda, küçük bir tepenin üzerinde ise ayrı bir kaya mezar bulunmaktadır. Gerek konumu, gerek diğerlerinden ayrılan yapım tarzı yüzünden bu mezarın sahibinin diğerlerinden ayrı bir konumda olduğu düşünülebilir.
Kayalara oyulmuş bu mezarlardan, burada bir Nekropol , yani yerleşim yerinin mezarlığı bulunduğu söylenebilir. Ancak, asıl yerleşimin neresi olduğu henüz araştırılmamıştır.

4. SOTEROPOLİS :

Arkeolojik miras, insanlığın ortak anı kaynağı olduğu kadar, tarih bilincinin kazanılması bakımından da veri kaynağıdır.
Yalova İli, Çınarcık İlçesi’ne bağlı Koru Beldesi, arkeolojik mirasın topluma kazandırılması bakımından önemli bir yerleşim yeridir.
11 nci yüzyıl tarih yazıcılarından Zonaras, antik dönemde, bu yörede Soteropolis şehrinin varlığından bahsetmekte ; tarihçi Gedeon, Soteropolis’in, günümüzdeki Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü hudutlarının batısında, bugünkü Koru Beldesi’nde oluğunu kabul etmektedir.
Ord. Prof. Dr. Arif Müfit Mansel’e göre ise, günümüzdeki Yalova Termal Kaplıcaları’nda Asklepios’a ibadet edilmekteydi. Bu ilâhın bir adının da SOTER ( Kurtarıcı) olduğu göz önüne alınırsa, hamamların civarında ve deniz kenarındaki yerleşim yerine Soteropolis adının verilmiş olması, olasılık dahilindedir.
Antik dönemde, yörede Soteropolis adında bir kent olduğu, dönemi anlatan kitaplarda mevcuttur.Burası aynı zamanda Pythia Therma yani günümüzdeki Termal Kaplıcaları’nın iskelesi durumundaydı, uzun süre de iskele konumunu korumuştu.
Sultan Abdülmecit ( 1839 – 1861 ), kaplıca iskelesini Kuri (Koru Köy)’den bugünkü Yalova merkezine kaydırdı. İskelenin yer değiştirmesinden sonra, Kuri giderek önemini kaybetti.Cumhuriyet döneminde de, bölgede çok katlı yapılaşmaya gidilip, rıhtım doldurulunca, artık iskele vasfı kalmadı.
Yerinde yapılan incelemede, günümüzdeki Koru Beldesi’nin 1 km. kadar batısındaki Deveboynu Mevkii’nde tarihi bir mezarlık, Deveboynu’nun Doğu ve Batısında, suların içinde, iki ayrı liman kalıntısı göze çarpmaktadır.
Deveboynu’nun batısında, liman olarak belirlenen bölgede, deniz kenarında, hemen hemen denize sıfır mevkide, kaplıca hamamlarının varlığı bilinmektedir.
Yörenin yaşlıları, 5 – 6 hamamın yan yana olduğunu, ifade etmektedirler.
Zaman içinde, hamamların önündeki deniz doldurulmuş, hamamlar kaderlerine terk edilmiş, bir süre sonra da kalıntıları ortadan kaldırılmıştır.
Geçmiş yıllarda, Koru Belde merkezi doğusundaki Gözde Kent Sahil Sitesi inşaatı sırasında, dönemin önemini vurgulayacak tarzda, antik döneme ait sütunlar ve sütun başlıkları çıkartılmıştı.
Değişik kaynaklarda Termal ve Kuri (Koru) Kaplıcaları bir bütün olarak ele alınmaktayken, Soteropolis’e adını veren Kuri (Koru ) Kaplıcaları giderek tarihten silindi.
Deveboynu’nda toprak altındaki değerler ise, gün ışığına çıkmak için sabırla bekliyorlar. .

5. HELENOPOLİS :

İS. 4 ncü yüzyılın başlarında, bugünkü Hersek Köyü civarında, Drepane ( Drepanon – Drepanum) adını taşıyan küçük ve önemsiz bir köyün varlığı bilinmektedir.
İzmit’te, din uğruna öldürülen Lukianos adında bir aziz, bu köye gömülmüştü.
Bölgenin stratejik konumunu çok iyi değerlendiren Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Constantinus I ( 325 – 337 ), hem bu azizi dini anlamda onurlandırmak, hem de annesinin adını sürdürmek için, köyü büyüterek yeni binalar yaptırdı. Civardaki halkı burada oturmaya mecbur etti. Yeni oluşturulan kentin adını da, annesi Helena’nın adından esinlenerek Helenopolis (Helen’in Şehri) yaptı.
Dönemi inceleyen tarih yazarları, şehrin kuruluşunu, etrafını çeviren surları, Aziz Lukianos’un mezarının üzerine yapılan tapınağı uzun uzun anlatırlar.
Tarihçi Prokopios, Helenopolis’e, İmparator İustinianos I’in, kemerler vasıtasıyla su getirdiğini, şehrin ortasına bir hamam inşa ettirdiğini, bir çok kilise, bir saray, sütunlu galeriler, oteller ve bir takım resmi binalar yaptırdığını, yazmaktadır.
Tarih boyunca önemini koruyan Hersek bölgesinde, 1 nci Haçlı Seferi ( 1096) sırasında, Bizanslıların Kibotos, Lâtinlerin Civetot adını verdikleri müstahkem bir mevki yer alıyordu. Bazı kaynaklarda, Kibotos civarında büyük bir saray olduğuna dair kayıt vardır.
Selçuklular, 21 Ekim 1096 günü, Yalakdere Vadisi’nden başlayıp Kibotos’ta devam eden bir muharebe sonunda, 1 nci Haçlı Seferi öncülerini büyük bir mağlubiyete uğratmışlardı.
Aynı bölgede, 27 Temmuz 1302 günü de, Bafeus Muharebesi (Dil Cengi) meydana geldi. Yalakdere Vadisi boyunca ilerleyerek Yalak Ovası’na inen Osmanlılar, Hersek bölgesinde karaya çıkan Bizanslıları mağlubiyete uğrattılar.

6. SOĞUCAK’TAKİ KATAKOMP :

Yalova Merkez İlçe’ye bağlı Soğucak Köyü mezarlığında, küçük bir gizli girişten sonra, 25- 30 metrelik dar bir yolla, iki katlı bir mağaraya geçiliyor. Dar geçidin bir yanında, kayalara oyulmuş mezarlar bulunuyor. Mağaranın üst katında da mezar yerleri göze çarpıyor.
Yerinde yapılan incelemede, giriş katından dar bir geçişle alt kata iniliyor.
Burasının, ilk Hristiyanların içinde toplanıp gizli ibadet ettikleri katakomp ( yer altı mezarı) olabileceği değerlendirilmektedir.

7. ÜÇ AZİZE’NİN MEZAR YERİ :

Hristiyanların kutsal dini olaylarının yer aldığı ACTA SANCTORUM’da Menodora, Metrodora ve Nymphodora adlarını taşıyan üç kız kardeşin Bitinya’da (Bugünkü Yalova’nın da içinde bulunduğu topraklar) doğdukları ve Hristiyanlığı kabul ettikleri, bunların genç kız çağına geldiklerinde Pythia ( Bugün Termal) hamamlarının civarındaki tepelerden birine çekilerek burada ibadetle meşgul oldukları ve bir takım kerametler gösterip sıcak sulara gelen hastaları iyi ettikleri yazılıdır.
O zamanlar, Roma İmparatoru, koyu bir putperest olan Galerius Maximianus (İS. 305- 311)’du.
Durumu öğrenen İmparator, yörenin valisi olan Fronto’yu görevlendirdi. Fronto da, Üç Kızkardeş’e bir Assessor (Hakim) göndererek, Hristiyanlığı terk etmelerini ve putperestliğe dönmelerini önerdi. Ayrıca, onlara asillerle evlenme olanaklarını da sundu.
Genç kızlar, bu öneriyi kabul etmeyince, Assessor üçünü de öldürttü.
Yöre halkının Üç Kızkardeş’e ya da Üç Azize’ye duydukları saygı giderek arttı ve kısa süre sonra da, günümüzde yeri belirlenen, mezarları bir ziyaretgâh halini aldı.
Aradan yıllar geçtikten sonra, Fener Ortodoks Rum Patrikhanesi, bu Üç Azize’nin kemiklerini buradan aldırarak, Armutlu’da onlar adına yapılan kilisede muhafaza etti ve yine bu azizeler adına, İstanbul’da günümüze Manastır Mescidi adıyla bilinen bir kilise kurdurdu.
Halen, Vatikan’da Üç Azize’nin öldürülüşünü canlandıran bir yağlıboya tablo bulunmakta ; her yıl 10 Eylül günleri, bütün dünyadaki kiliselerde, bu Üç Azize adına ayinler yapılmaktadır.

8. EXEDRA :

Exedra, yarım daire plânlı, kubbe örtülü ve kendisinden daha geniş bir mekâna bağlanan mimarî öğedir.
Termal Kaplıcaları’nda, Park Lokantası ( Sinema Binası) arkasında, yarım daire şeklinde, dağa yaslanmış, cephesi açık ve üstü bir yarım kubbe ile örtülmüş Exedra bulunmaktadır.
Ord. Prof. Dr. Arif Müfit Mansel, 1932 yılında, Atatürk’ün emriyle yaptığı kazıyı ve exedrayı şöyle anlatmaktadır :
“...Bu bina, yarım daire şeklinde olup, muntazam ufki tabakalar teşkil eden büyük kalker taşlarından yapılmıştır. Duvarın içinde yarım daire şeklinde kıvrılarak devam eden ve geri taraftaki dağdan sızan suları toplamak ve rutubetin binanın cephesine nüfus etmesine mani olmak üzere yapılmış bir koridor vardır. Sağda ve solda görülen alçak kapılardan bu koridora girilmektedir.
Yarım daire şeklindeki arka duvarın önünde, yine yarım daire şeklinde altı mermer sütundan ve binanın ön tarafında, kalker taşlarından yapılmış iki pilyeden müteşekkil bir galeri vardır. Bu sütunların üçü Müzeler İdaresi tarafından tamir ettirilerek eski yerlerine yerleştirilmişlerdir..
Hafriyat ( kazı) esnasında bulunan bir çok tuğla kemer kalıntısı, sütunlar ile arka duvarın arasındaki sahanın tonoz şeklinde kemerler, binanın orta kısmının bir yarım kubbe ile örtülmüş olduğunu göstermektedir. Binanın ön tarafı tamamen açıktır.
Üç basamaktan ibaret taş merdivenler,Park Lokantası’nın altına doğru uzayan müstatil şeklinde büyük mermer levhalar ile döşenmiş bir meydana isal etmektedir. Binanın sağ ve sol taraflarında yarım daire ve müstatil şeklinde hücrelerle tezyin edilmiş duvarların bakiyelerine tesadüf edilmektedir.
Sütun başlıklarının üzerinde bulunan İmparator Justinos ve karısı Sophia’nın monogramları, bu binanın Justinyen’in yeğeni Justin II tarafından yaptırıldığında şüphe bırakmamaktadır.
Bu bina hem yamaçları örtmek, hem de hastaların güneşten korunan bir yerde oturup istirahat etmelerini sağlamak için yapılmıştır.
Bu binanın saray veya hastane ile ilgili olup olmadığını yapılacak kazılar gösterecektir.
Yalova Kaplıcaları, istirahat ve tedavi özelliklerinin dışında, tarih, arkeoloji ve dinler tarihi açısından önemli bir araştırma kaynağıdır. İleride bu bölgede yapılacak kazılarda, bir çok önemli sorunun cevabı anlaşılmış olacaktır.”

9. PYTHİA THERMA :

Termal, kelime olarak Therma’dan gelir. Therma sıcak su ya da ılıca, Pythia ise Yunanca yılan veya bir başka yer altı tanrısı anlamındadır. Pythia Therma denmesinin sebebi, antik dönem inanışına göre, toprak yarıklarından çıkan buhar ve sıcak su sebebiyle burasının bir yer altı tanrısına ait olmasıdır.
Kaplıca sözcüğü de, ılıcanın üstüne bir hamam yapılması sonucunda ortaya çıkan tesisin ( kaplı ılıca ) biçiminde tamamlanmasından türemiştir.
Yalova Termal Kaplıcaları’nın, İÖ. 2 000 yıllarında, bir yer sarsıntısıyla meydana geldiği tahmin edilmektedir.
Antik çağlarda insanlar, yer altından çıkan sıcak su ve buharda bir takım güçler olduğuna inanırlardı.
Sonraları bu yer altı güçlerinin yerini, insan şeklinde tanımlanan ilâh ve ilâheler aldı.
Günümüzde, Kurşunlu Hamam’ın dış duvarlarına monte edilmiş olan, antik döneme ait adak stellerinin üzerinde kuvvet tanrısı Herakles ( Herkül), sağlık tanrısı Asklepios, sıcak su ve ve sağlık perileri olan Nemfler’in kabartmaları görülmektedir. Yalova’da uzun müddet bunlara ibadet edilmiş ve hastalar ( mabet uykusuna yatmak ) ve rüya görmek suretiyle mucizevi bir şekilde hastalıktan kurtulma yolunu aramışlardı.
Termal’in tanınmasına ve rağbet görmesine vesile olan kişi, İmparator Constantinus I ( 312- 337)’dir. Mide ve cilt rahatsızlığı olan İmparator, sık sık Termal’e gelmiş ve buraya Arhangelos Kilise’yle “ Hastaların İstirahat Etmesine Tahsis Edilmiş Olan Bina”yı yaptırmıştır.İmparatorun annesi Helena’nın da sık sık Termal’e geldiği bilinmektedir.
İmparator İustinianos I ( 527-565) de, Termal’de kendisinden önce yaptırılmış olan Arhangelos Kilse ile “ Hastaların İstirahat Etmesine Tahsis Edilmiş Olan Bina”yı onarttıktan sonra, buraya yeni bir saray ve kaynak civarına yeni bir ama yaptırmış, ayrıca kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirterek burada eskiden beri hüküm süren kuraklığa bir son verdirmiştir.
Günümüzde, Termal Kaplıcaları’nda 6 ncı yüzyıl kalıntılarına rastlanmaktadır. Kaynak civarı ve hamamlar çok iyi bir şekilde onarım gördüklerinden, bunların inşa tarihi hakkında kesin bir şey söylemeye olanak yoktur. Kaynak hizasından başlayarak doğuya doğru uzanan ve Hamamdere’nin bir bölümünü örten kemerler, düzgün tabakalar oluşturan kalker taşlardan yapılmıştır. Bu kemerler, Park Lokantası’nın arkasından kazı sonucu ortaya çıkan yapı ile mimari benzerlikler göstermektedir ve 6 ncı yüzyılda yapıldığı anlaşılmaktadır. Üzerinde akantus yaprağı motifi bulunan ve karşılıklı iki yüzündeki madalyonları boş bırakılmış olan bir sütun başlığı bu devrin kalıntıları arasındadır.
Bizans tarihlerinde, İmparator İustinianos I’in Yalova yöresine ya da Termal Kaplıcaları’na gittiğine dair bir kayıt yoktur. Ama, karısı İmparatoriçe Theodora’nın 525 yılında, 4 000 kişilik bir gurupla Kaplıca’ya geldiği bilinmektedir.
İmparator İustinos II ( 565- 578) zamanında da kaplıcada imar faaliyeti sürdü. Bu durum, Park Lokantası arkasında 1932 yılında Arif Müfit Mansel’in yaptığı kazı ile doğrulanmaktadır.
Yarım daire şeklinde, dağa yaslanmış, cephesi açık EXEDRA içindeki sütun başlıklarının üzerinde, İmparator İustinos II ile karısı Sophia’nın monogramları bulunmaktadır.
Bundan sonra, Termal Kaplıcaları, giderek gözden düştü.
Bölgenin Türk topraklarına katılmasından sonra, Osmanlı döneminde, Yalova Kaplıcaları’nın değerini bulması Sultan Abdülmecit ( 1831-1861) ile başlar. Sultan Abdülmecit, rahatsız olan annesi Valide Sultan’ı , doktorunun önerisi ile Termal’e gönderdi ve bu dönemde yeni banyolar ve köşkler yapıldı.
Termal Kaplıcaları’nda önemli bir kıpırdanış da, 2 nci Sultan Abdülhamit zamanında ( 1876-1908) oldu. Sular tahlil edildi, toprağa gömülmüş hamam restore edildi, yeni köşk ve gazinolar yapıldı. Yabancı sermayedarlara kiraya verilen Termal, gözde bir eğlence ve sağlık merkezi konumuna geldi.
Ancak, önce Balkan Savaşı ( 1912-1913), arkadan Birinci Dünya Savaşı ( 1914-1918) ve Kurtuluş Savaşı ( 1919-1923) dönemlerinde, sermayedarlar ve yabancı ortaklar, işleri bırakıp kaçtılar. Kaderine terk edilen kaplıca, giderek unutuldu ve mezbeleleşti. Küçük müteşebbislerin çabaları da yeterli olmadı.
Termal’in kaderi, Atatürk’ün 19 Ağustos 1929’da Yalova’ya gelmesiyle değişti.
Termal’i çok beğenen Atatürk, burayı dünyaca ünlü bir sağlık merkezi ve su şehri haline getirmek için büyük çaba gösterdi.
Bugün, Yalova Termal Kaplıcaları dünyaca tanınan bir yerse, bu Atatürk’ün çaba ve direktifleriyledir.

10. BİZANSLI DOKTORUN EVİ:

Hersek- Çınarcık arasındaki sahilde Roma (Bizans) İmparator ailesi ve saray ileri gelenlerinin saray, köşk ve sayfiye evleri vardı.
1970 yılında, Arkeolog Mehmet İ.Tunay tarafından Ankaralılar Sitesi temel kazısı sırasında yapılan araştırmalarda iki odalı, bir hollü bir Bizans evi bulundu. Evin odalarının içi, ince Marmara Adası mermerleriyle kaplıydı.
Arkeolog M.İ.Tunay, burasının, Pylai sayfiye şehrinin sakinlerinden önemli bir şahsın köşkü veya kazı sırasında bulunan bronz bir cerrah aletinden dolayı, Bizanslı bir doktorun evi olabileceğini ileri sürmektedir.

11. İPEK YOLU :

Marmara Denizi güney kıyılarında, günümüzde, Yalova ili toprakları içinde bulunan, Roma ( Bizans) ve Osmanlı dönemlerinde Samanlı Dağları’nı aşarak güneye inen yollardan biri de, Helenopolis (Hersek)-Ayazma (Soğuksu)- Semetler- Boyalıca- Nikaia (İznik) yoluydu.
Bu yol, Karadere’yi takip ediyor, giderek yükselerek Yalakdere Vadisi boyunca Samanlı Dağları’nı aşıyor ve İznik Gölü kuzey kıyısına indikten sonra doğuya yönelerek İznik’e ulaşıyordu.
Bu yolun takip ettiği vadiye, Dragon Vadisi – Kızderbent- Kırkgeçit Derbendi veya Yalakdere Vadisi de deniyordu.
Yol, Ayazma (Soğuksu) ile Semetler arasında, kayalar oyularak yapılmıştır. İpek Yolu, Roma Yolu ya da Roma Caddesi , burada batıdaki geniş vadiden değil de, doğudan, yamacın eğimi oyularak oluşturulmuş doğal sert zeminden geçer.Bugün yeni bir yol geçen batıdaki arazinin, o dönemlerde bataklık bir alan olduğu ve ulaşım için uygun olmadığı düşünülebilir. Esasen Romalılar’ın, vadilerin içinden değil de, vadilerin yamaç veya sırtlarını tercih ettikleri görülür. Vadilerin sert zeminleri oyularak yol yapımı sıkça kullanılmıştır. Burada da yüzlerce metre kayalar oyulup, doğal taşlardan yol yapılmıştır. Yapım tarihi belli olmayan, ancak Roma İmparatorluğu’nun ilk günlerine kadar gidebileceği düşünülen yol, günümüzde doğallığı bozulmuş ve asfalt yapılmıştır.
İpek Yolu, Cumhuriyet’in ilk zamanlarına kadar önemini korumuşsa da, Yalova- Bursa yolu yapıldıktan sonra, önemini kaybetmiştir.

(b). KÜLTÜREL DEĞERLER :
1. MÜZELER :
Yalova Açık Hava Müzesi:
29 Ekim 2003 tarihinde açılan müzede,Yalova’nın değişik bölgelerinde bulunmuş, Roma ve Osmanlı dönemlerine ait çeşitli objeler ( onur taşları, mezar stelleri, sütunlar, sütun başlıkları, lâhitler) yer almaktadır.
Ayrıca, Hersek Köyü’nde bulunan Hersekzâde Ahmet Paşa Camisi’nin maketi de müzede sergilenmektedir.
Müze, Yalova Yerel Gündem 21 Genel Sekreterliği tarafından, Cumhuriyet’in 80 nci yılı anısına “ Yerel Gündem 21 En İyi Uygulama Projeleri” kapsamında, Yalova Belediyesi ve İl Kültür –Turizm Müdürlüğü’nün katkılarıyla yapılmıştır.

2. CAMİLER:
(a). Hersekzade Ahmet Paşa Camii ve Külliyesi:
Balkanlar’daki Bosna- Hersek’ten devşirildikten sonra Müslüman olarak Enderun’da yetişen ve 5 kez Sadrazamlık yapan Hersekzâde Ahmet Paşa, 1517’de Mısır seferinden dönerken vefat etmiş ve Altınova İlçesi’nde bugün kendi adını taşıyan köyde, kendi adını taşıyan caminin bahçesinde toprağa verilmişti.
Hersekzâde Ahmet Paşa, Hersek’teki külliyesini 1508’de yaptırdı, 1511’de de vakıf senedini düzenledi.
Olasılıkla, Hersekzâde Ahmet Paşa’nın 1508’de yaptırdığı külliye, 1509’daki “ Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremde yıkıldı, onarıldıktan sonra meydana gelen depremlerde yine zarar gördü.
Ahmet Paşa’nın adını verdiği cami, halen köy meydanında, kubbesiz, tavanlı, üzeri kiremit örtülü, dikdörtgen plânlı bir yapıdır. Eskiden bölgede bulunan tarihi yapılardan ve mabetlerden elde edilerek derlenen malzemeden yapıldığı ilk görüşte anlaşılmaktadır.
Giriş kapısı önünde bulunan 4 antik mermer sütun, son cemaat yeri olarak kullanılmış olmalıdır. Ne var ki, caminin son cemaat yerinin üstü zamanla açılmış, halen kullanılmamaktadır. Tek şerefeli minare de, camiye yama gibi eklenmiş görünümdedir. Gerek yapım tarzı, gerek kullanılan malzeme, camide kullanılandan çok farklıdır.
Eski kayıtlarda, “ caminin yanında bir han ve bir de imaret bulunurdu” diye bir ifade olmasına rağmen, onlardan eser yoktur.
Külliyeden sadece, bir yanında küçük bir çeşme bulunan tek gözlü bir su deposu ile bir hamam kalıntısı günümüze gelebilmiştir.
Caminin giriş kapısının üzerinde, üst üste konmuş iki kitabe dikkat çeker. Üstteki kitabe, bir onarım kitabesidir. Depremden sonra yapılan onarımı gösterir.
“ Maber-i Dil’de Hersekzâde Ahmet Paşa’nın bina eylediği camii şerifin bin yüz yetmiş dokuz senesi zilhiccenin on üçüncü günü hareket-i arzdan müheddim olup mütevellisi olan Kemankeş İsmail Ağa ihya eyledi. Sene 1187”
Bu onarım kitabesinin günümüz Türkçesine çevrilmiş şekli şöyledir:
“Dil İskelesi’nde Hersekzâde Ahmet Paşa’nın yaptırmış olduğu cami, 25 Mayıs 1766 günü depremde yıkılmış olup, vakıf yöneticisi Kemankeş İsmail Ağa tarafından yeniden yaptırılmıştır. Sene 1774”
Onarım kitabesinin altındaki kitabede ise, Hersekzâde Ahmet Paşa için yazılmış bir şiir vardır. Konuyu araştırıp inceleyenler, bu şiir yazılı kitabenin asıl bulunması gereken yerin türbe olduğunu, türbe depremde yıkılınca caminin yeniden yapımı sırasında kapının üstüne yerleştirildiğini, caminin yenilenmesi dolayısıyla yazılan diğer kitabenin de onun üzerine konduğunu ileri sürmektedirler.
Hersekzâde Ahmet paşa’nın türbesi, cami bahçesindedir. Açık bir türbedir. İlginç bir yapısı olan ve yerden yükseğe yapılmış türbeye 9 basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır.

(b). Rüstempaşa Cami:
Yalova merkezinde, İsmet Acar Caddesi ile Rüstempaşa Caddesi’nin kesiştiği köşededir.
Kanunî Sultan Süleyman’ın Sadrazamı Rüstem Paşa ( 1500 – 1561 ) tarafından, cami- hamam – medrese,vb’yi ihtiva eden bir külliye olarak yaptırıldığı ileri sürülmektedir. Yapım tarihi kesin olarak belli değildir. Külliyeden sadece cami ve hamam günümüze kadar gelebilmiştir.
Hamam, kısmen yapılan değişikliklerle kullanılırken ; cami, cemaate yeterli olmayınca hemen yanına Merkez Cami yapılmış, Rüstempaşa Camisi’nin bir kısmı bayanlar için mescit olarak kullanılırken, diğer bir bölümü ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kitaplarının satış yeri olarak düzenlenmiştir.

(c). Hacı Ali Paşa Cami:
Armutlu İlçe merkezindedir. Yapım tarihi belli değildir. Orhan Gazi dönemine uzandığı ileri sürülmektedir.
İbadete açık olan caminin iç ahşap dizaynı ve dış ahşap saçakları, ince bir işçilik örneğidir.

3. KÖPRÜ:
(a). Taşköprü :
Çiftlikköy İlçesi, Taşköprü Beldesi’ndedir. Beldeye adını veren üç gözlü tarihi köprünün yapım tarihi belli değildir.
(b). Taşköprü :
Armutlu İlçe merkezindedir. Yapım tarihi kesin olarak belli olmamakla birlikte,Osmanlı’nın ilk günlerinde yapıldığı ileri sürülmektedir.

4. SU KEMERLERİ :
(a). Su Kemeri :
Çınarcık İlçesi Teşvikiye Köyü’ndedir. Kıyıya yanaşan gemilere su getirmek için yapılmıştır. Günümüzde harabe halindedir.
(b). Su Kemeri :
Altınova İlçesi Hersek Köyü’ndedir. Doğu Roma (Bizans) döneminden kalma su kemerlerinin büyük kısmı yıkılmıştır. Kalıntılar Altınova İlçe merkezinden Hersek Köyü’ne giden yolun doğusunda dikkati çeker haldedir.
(c). Justinyen Su Kanalları:
Doğu Roma (Bizans) İmparatoru İustinianos I ( 527 – 565) döneminde, Termal Kaplıcaları büyük imar faaliyetlerine sahne oldu. İmparator İustinianos I, kayaları oydurarak açtırdığı kanallar vasıtasıyla soğuk su getirterek, burada eskiden beri hüküm süren kuraklığa bir son verdirdi.

Termal kaplıcalarında halen bu kanallardan gelen su kullanılmaktadır.

5. KALELER :
(a). Çobankale :
Çoban Kale, Altınova İlçesi’nde, Hersek Köyü’nden güneye doğru uzanan vadi içindeki tarihi Roma Yolu üzerindedir.Hersek’ten yaklaşık 7 km, Soğuksu (Ayazma) Köyü’nden 2 km. kadar güneydedir.
Kale, 150 rakımlı bir tepenin zirvesinde, yaklaşık 150 x 120 metre ebadında bir alanı işgal eder.
Kalenin yapım tarihi kesin olarak belli değildir. Kabul edilebilir görüş, İmparator Aleksios I Komnenos ( 1081- 1118) döneminde yapılmış olmasıdır.
Çoban Kale’ye batı yönünden çıkılması kolay, diğer yönlerden çıkılması zordur. Güneyden gelen Karadere, Çoban Kale’nin güneyi, doğusu ve kuzeyini kuşattıktan sonra dönerek kuzeye doğru akar ve doğal bir set yapar. Bu durumda kalenin kapısı batıda olmalıdır.
Koyunhisar olarak tanınan Çoban Kale, günümüzde yıkıntı halindedir. Define avcıları, sahipsiz ve korunmasız kalede büyük tahribata neden olmuşlardır.
Burçlardan sadece güneye bakan yönde iki adedinin yıkıntıları göze çarpmaktadır. Surlar belli değildir.
Çoban Kale, son derece stratejik bir konumdadır. Gerek Roma, Doğu Roma (Bizans), gerek Osmanlı dönemlerinde, İstanbul’dan başlayıp Anadolu içlerine giden en önemli yolun hemen kenarında, yolu kontrol eden hakim bir noktadadır.
Çoban Kale, savunma yönü de göz önüne alınarak, önemli bir yol kontrol ve güvenlik kalesidir.
(b). Elmalık Kalesi :
Elmalık Kalesi, Çiftlikköy- Elmalık Köyü’nün 500 metre kadar güneyinde, 270 rakımlı Bahçe Tepe üzerinde, Pylai (Çiftlikköy)’den başlayıp, güneye doğru giden ve her iki tarafından geçen yolu kontrol edebilen hakim bir noktadadır.
Kalenin hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Ancak, İmparator Manuel Komnenos ( 1143- 1180), Pylai Kalesi’ni ve surlarını yaptırdığına göre, burayla bağlantılı olduğu için, Elmalık Kalesi’ni de aynı tarihlerde yaptırmış olabilir.
Güney yönünden çıkılması kolay, diğer yönlerden çıkılması zordur. Özellikle Kuzey ve Doğu yönü çok sarptır.
Burç yerleri belirgindir. Özellikle Doğu’yu kontrol ettiği düşünülen burç, kısmen ayakta kalmayı başarabilmiştir.
Elmalık Kalesi, özünde küçük bir gözetleme ve yol kontrol kalesidir.
(c). Kurtköy Kalesi :
Samanlı’dan başlayan, Kadıköy ve Kurtköy’den geçerek güneye doğru ilerleyen ve Orhangazi üzerinden Bursa’ya giden yolu kontrol eden bir kale olduğu düşünülmektedir.
Ne zaman ve kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Büyük bir olasılıkla, buradan geçen yolla birlikte yapılmış olabilir.
Kurtköy Kalesi bugün mevcut değildir, sadece Kurtköy güneyinde, kalenin temelleri görülmektedir.

6. KİLİSELER :
(a). Kara Kilise :
Yalova’nın 3 km. kadar doğusunda, Çiftlikköy İlçesi Sahil Mahallesi’nde, Başkent 1 Sahil Sitesi içinde, harabe halinde bir yapı vardır. Bu yapının halk arasındaki adı, Kara Kilise’dir.
Yapıyı inceleyen arkeolog ve sanat tarihçileri, Kara Kilise’nin İS. 6 ncı yüzyılda hamam, 8-9 ncu yüzyıllarda kilise olarak kullanıldığını ileri sürmektedirler.

Haç görünümlü kilisenin narteks adı verilen ana mekâna açılan giriş bölümü, güneydedir. Haçın güney ucunda narteks, üç bölümde incelenebilir. Orta bölümün her iki tarafında birer bölüm vardır. Doğudaki bölüme doğudan, batıdaki bölüme batıdan giriş sağlanabilir. Narteksin üstü açıktır.

Ortodoks kiliselerinde, halkın ibadet amacıyla kullandığı ana mekân olan naos bölümü haçın ortasındadır.
Bir mabet içinde doğrultu belirleyen, yarım daire plânlı ve mihrabı içeren bölüm olan apsise benzer bir yer, Kara Kilise içinde tespit edilememiştir.
Haçın, doğu, batı ve kuzey kollarının uçları açıktır. Kuzey kolu ekseninin her iki yanında da, çıkış açıklığı vardır.
Üst kısmı tamamen açık olan ve yaklaşık 6 metre çapındaki kubbe, 8 pencereli bir kasnak üzerinde yer almaktadır.

7. ÇEŞMELER :
(a). Çalıca Köyü Çeşmesi (Çalıca Köyü)
(b). Reşadiye Çeşmesi :
Güneyköy’de, köy meydanındadır. Dağıstan’dan gelenlerin kendisine gösterdiği hürmetten memnun kalan Sultan Reşat Han tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

Kitabesindeki yazı şu şekildedir :

“ Cenabı Hak,
Bu çeşmeden su içenleri himaye etsin.
Gözler daima ‘Şükür’ ibretiyle baksın
Cenab-ı Hak,
Bütün mahlukata hayat vericidir.
Hayata kavuşan Sultan Halife’ye gavstır.
Cenab-ı Hak, hidayet etsin.
Bu kavme, su içenler şadolsun.
Mehmet Reşat Han Ailesi’ne rahmet olsun.
Bu çeşmeden su aktıkça,
Bu köy mamur olsun.”

8. KÖŞKLER :

Atatürk’ün Yalova’da üç evi vardır. Bunlar :Bu gün, Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü içinde bulunan ve yöre halkı tarafından(YÜRÜYEN KÖŞK) olarak tanınan ev,
Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü içinde bulunan ve bugün (ATATÜRK VE YALOVA MÜZESİ) olarak kullanılan iki katlı bina,
Termal’deki (ATATÜRK MÜZESİ)’dir.
Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü’ndeki ev, Atatürk Yalova’ya gelmeden önce mevcuttu, diğerleri Atatürk tarafından yaptırılmıştır.

(a). Yürüyen Köşk:
Yalova’nın doğusundaki Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü bahçesinde ve deniz kenarında bulunan , dörtgen plânlı, iki katlı, ahşap karkas küçük bir yapıdır.
Atatürk, 21 Ağustos 1929 günü, bir Yalova gezisi sırasında, deniz kenarında bulunan bir çınar ağacının muhteşem görüntüsüne hayran kalmış ve bu köşkün hemen yanına küçük bir köşk yapılmasını istemişti.
Yapımına hemen başlanan köşk, 12 Eylül 1929’da, 22 gün gibi kısa bir zamanda tamamlandı.
Atatürk, zaman zaman bu köşke gelir, dinlenir, çalışırdı.
Ancak, bu köşkün tanınmasına sebep olan asıl olay, 1930 yılında, çatısına çarpan hemen yanında bulunan ünlü çınar ağacının dalının kesilmesi yerine, köşkün altına tramvay rayları döşenerek, 5 metre kadar doğuya kaydırılmasıdır.
Binanın giriş katında, deniz tarafında, üç yanı kristal camlarla kaplı bir toplantı salonu , üst katta istirahat odası ile deniz tarafında güzel bir teras bulunmaktadır.
Halk arasındaki tanımlamayla “ Yürüyen Köşk” ve hemen yanındaki tarihi çınar ağacı, Atatürk’ün doğa sevgisini gösteren önemli bir simgedir.

(b). Atatürk Evi :
Atatürk’ün Yalova’daki üç evinden biri, Atatürk Tarım İşletmesi Müdürlüğü (Tigem)’ndedir.
Atatürk, Yalova’ya geldiğinde bu bina mevcuttu. Ancak, içindeki eşyalar sonradan Atatürk’ün istek ve beğenisiyle tertiplenmiştir.
İki katlı binanın yapım tarihi bilinmemektedir.Ancak, çeşitli kaynaklarda, 19 ncu yüzyıl sonlarında yapıldığına dair ifadeler vardır.
Baltacı Çiftliği Köşkü adıyla bilinen yapının ilk katı, Atatürk’ten sonraki zaman içinde, bir süre Devlet Üretme Çiftliği İdare Binası olarak kullanılmıştı.
1981 yılında restore edilen bina, müze olarak korunmaya alındı, yönetim ise yeni binaya taşındı.
1999 yılına kadar, Tigem’deki Atatürk Müzesi’nde, Atatürk’ün hayatının her safhasına ait resimler sergileniyordu ; aynı yıl, iki katlı bina, (Atatürk ve Yalova Müzesi) olarak yeniden düzenlendi.
Müze’de bulunan masa, sandalye, oturma ve yatak odası takımları, sehpa ve tablolar Atatürk dönemine ait olup, orijinaldir.
Müze, bir şehri Atatürk’le özdeşleştiren ilk ve tek Müze’dir. Burada, Atatürk’ün sadece Yalova’yla ilgili fotoğraf, anı ve haberleri yer almaktadır.

(c). Atatürk Köşkü (Termal)
Atatürk, 19 Ağustos 1929’da Yalova’ya geldiğinde, kendisi için Termal’de bir yer hazırlanmasını istemişti. İstenilen yer, 11 Eylül 1929’da tamamlandı.
Atatürk, büyük bir olasılıkla, daha önce mevcut olan eski bir köşkün restorasyonundan sonra, kendisine tahsis edilen köşkten memnun kalmamış olmalı ki, 1929 yılı Aralık ayı başında Termal’e gelişinde, yeni bir köşk yapılmasını istedi.
Yeni köşkün planları, İstanbul Şehremaneti (Belediyesi) Emanet Heyeti Fenniyesi tarafından 1930 yılı Nisan ayına kadar tamamlandı.
Plan uygun görüldükten sonra, yapımı ihale edildi.
Nisan ve Mayıs ayında, Şehremaneti Heyeti Fenniye Müdürü Ziya Bey, CHF Müfettişi Hakkı Şinasi Paşa, Vali Vekili Muhittin Bey, sık sık Yalova’ya giderek inşaatı kontrol ettiler.
Yeni köşkün yapımı, 1930 yılı Haziran ayı sonlarında tamamlandı.
Köşk, kâgirdir ve arazinin eğimine uydurulmuş, dikdörtgen görünüşlü bir plâna sahiptir. Yapının tam iki katından başka, arazinin meylinden elde edilen bodrumu ve çatı katı vardır.
Altı basamakla yükseltilmiş bir girişi olan yapıda, giriş katında önce küçük bir giriş mekânı bulunur. Buradan Şeref Salonu’na girilir. Şeref Salonu’ndan birer kapıyla Toplantı ve Yemek Salonu’na geçilir.
Binanın ikinci katı, orta salona çılan odalar biçiminde düzenlenmiştir. Orta salonun çevresini U biçiminde bir koridor dolaşır. Bu katta, çalışma ve yatak odaları bulunmaktadır.
Dinlenme odalarının sonuncusu, koridora da bir kapıyla açılan Atatürk’ün Çalışma Odası’na bağlanır. Bu oda, Atatürk’ün çalışma odası ile bağlantılıdır. Yatak odası, bir banyoya açılır.
Orta Salon’un sağ yanında kalan bölüm , misafirlere ayrılan bölümü kapsar. Banyonun yanındaki ilk oda, misafir yatak odasıdır. Koridorun üstünde yan yana bulunan iki yatak odası Atatürk’ün manevi kızlarından Sabiha Gökçen’e ve Zehra Hanım’a aittir. Bu odaların bitişiğinde bir banyo ve hizmetlilere ait bir oda yer alır.
Günümüzde, TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na bağlı bir Müze olarak ziyarete açık olan Atatürk Köşkü, Cumhuriyet’in ilk yıllarının mimari anlayışını, 19 ncu yüzyıl saray mobilyasıyla kaynaştıran ender örnek yapılardan biridir.

(d). Yaveran Köşkü:
Atatürk’ün Termal’e ilk gelişinde kısa bir süre kaldığı Yaveran Köşkü, günümüzde müze olarak kullanılan Atatürk Köşkü’nün batısındadır. Bir tam, bir çatı, bir de bodrum katı vardır. Giriş katında uzun bir giriş holünün sağında üç, solunda üç oda vardır. Merdivenle çıkılan basık çatı katı, yatak odası olarak düşünülmüştür. İki kat arasında ise tuvalet bulunmaktadır. Bodrum katında banyo mevcuttur.
Saçaklı dik çatı, çatı katı penceresinin bulunduğu üçgen alınlık, üst dış cephe ve ahşap kattaki kolonların başlıklarının süsleri, Art Nouveau üslubunu yansıtmaktadır.
2 nci Abdülhamit döneminde yapıldığı ileri sürülmektedir.
Yalova Atatürk Köşkleri adıyla bilinen yapılar grubunda :Atatürk Köşkü,Yaveran Köşkü, Genel Sekreterlik Binası yer alır.
Atatürk Köşkü, halen Atatürk Müzesi’dir. Yaveran Köşkü ile Genel Sekreterlik Binası, müze personelinin idari hizmet binası olarak kullanılmaktadır.

9. HAMAMLAR:

(a). Termal Kurşunlu Hamam:
Doğu Roma (Bizans ) İmparatoru İustinianos I ( 527 – 565 ) tarafından yaptırılmıştır. Afet ve savaşlar nedeniyle zamanla toprağa gömülmüş olan Kurşunlu Hamam, 1900 yılında Osmanlı Padişahı Sultan Abdülhamit’in emriyle onarılmıştır. Hamamın üstü kurşunla kaplı olduğu için Kurşunlu Hamam adını almıştır. Banyonun dış cephesinde mermer üzerine Osmanlıca yazılmış onarım kitabesi bulunmaktadır.
Ord. Prof. Dr. Arif Müfit Mansel tarafından, 1932 yılında kaynak civarında yapılan kazılarda bulunan adak stelleri, hamamın dış duvarına monte edilmiştir.

(b). Termal Valide Hamam :
Doğu Roma (Bizans ) İmparatoru Constantinus I (325 – 337) döneminde, 6 kubbeli olarak yapılmıştır. Halen 3 kubbesi yoktur. Osmanlı döneminde, Sultan Abdülmecit tarafından onartılmış ve annesi Valide Sultan burada tedavi gördüğü için Valide Hamamı adını almıştır.
Banyonun buharlı oda bölümünde, mermer üzerinde Osmanlıca bir kitabe bulunmaktadır.

(c). Hamam ( Armutlu)
10. TÜRBELER :

(a). Şeyh Mehmet Medeni Türbesi (Güneyköy)

11. STELLER:

(a). Gacık Köyü Steli
Yalova yöresinde, tarih içinde, çeşitli dönemlere ait yerleşim yerleri olduğu bilinmektedir.
Çeşitli yerlerde çok sayıda ve değişik zamanlara ait mezar stelleri ve onur taşları bulunmuştur. Bu buluntulardan da, yerleşim yerlerinin varlığı saptanabilmektedir.
Bugünkü Gacık Köyü’nün yerinde de, İS. 1 nci yüzyılda kesinlikle varlığı bilinen bir başka yerleşim merkezinin bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Yapılan araştırmalarda, Gacık Köyü’nde, İS. 1 nci yüzyıla ait bir Onur Steli (Taşı) bulunmuştur.
Yaklaşık 2 000 yıl önce, Yalova civarında bir (HALK MECLİSİ) ‘nin toplandığını belirmesi açısından son derece önemli olan bu stel (onur taşı), halen Yalova Açık Hava Müzesi’nde sergilenmektedir.


(12). KARACA ARBORETUM :
1980 yılında TEMA Vakfı kurucusu Hayrettin Karaca tarafından kurulmuştur. Yalova – Termal karayolu üzerinde, il merkezine 5 km. mesafede, Samanlı Köyü içinde bulunmaktadır. Peyzaj ağırlıklı, koleksiyon bir arboretum karakterinde olup, 135 000 metrekarelik bir alanda tesis edilmiştir. İçerisinde kaya bahçeleri, bitki bahçeleri, iris bahçeleri, gül bahçeleri, minyatür bitkiler, Türkiye doğumlu bonsai bitki koleksiyonları vb. örnekler vardır.
Başta Türkiye olmak üzere Asya, Avrupa, Afrika, Amerika, Avustralya kıtaları ve Yeni Zelanda’dan bitki örnekleri yanında, Türkiye’nin endemik bitki örnekleri mevcuttur. Arboretum içerisinde tahminen 5 000 odunsu, bir o kadar da otsu rizomlu ve soğanlı bitki mevcuttur.

3. KÜLTÜR VE SANATLA İLGİLİ SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI :
Yalova’da çeşitli kültür ve sanat dernekleri bulunmakta ve bu dernekler kentin kültür ve sanat hayatında önemli rol oynamaktadır. Kültür ve sanatla ilgilenen sivil toplum kuruluşları, Yalova Kent Meclisi Kültür ve Sanat Komisyonu çatısı altında ; kentin kültür ve sanat hayatının geliştirilmesine yönelik ortaklık anlayışıyla birlikte fikir ve projeler üretmektedirler. Bu derneklerden bazıları şunlardır :

TUFAG ( Turizm Folklor, Araştırma ve Geliştirme Derneği): TUFAG, 1984 yılında folklor araştırmaları ve halk oyunları çalışmaları yapmak amacıyla kurulmuş ve kuruluşundan bu yana önemli başarılara imza atmıştır. TUFAG, çeşitli ulusal ve uluslar arası organizasyon ve yarışmada ülkemizi ve Yalova’yı temsil etmiş,çeşitli ödüller kazanmıştır.
Dernekçe her yıl, Yalova Kurtuluş Şenlikleri kapsamında “ Uluslar arası Halkoyunları Şenliği “ ve “ Altın Karanfil Halkoyunları Yarışması “ düzenlenmekte ve etkinliğe her yıl 10 – 12 ülke iştirak ederken, 500- 600 civarında yabancı misafir Yalova’yı ziyaret etmektedir.

YAFEM ( Yalova Folklor Eğitim Merkezi): 1988 yılında Türk folklorunun gelişime katkıda bulunmak amacıyla ; folklor araştırmaları yapmak, bu konuda eğitim çalışmaları gerçekleştirmek ve Türk Folklorik zenginliklerini gençlere sevdirmek üzere kurulan dernek ; bu yönde çeşitli çalışma yapmış ve Yalova’nın özellikle Türk Cumhuriyetleri ve Türk toplulukları nezdinde tanınmasını sağlamıştır.
Bir çok ulusal ve uluslar arası festivalde kenti temsil eden YAFEM tarafından her yıl “ Türk Boyları Kültür Şöleni “ adı altında çeşitli etkinliler düzenlenmekte ve Türk Cumhuriyetleri ve Toplulukları’ndan her yıl kente 400- 500 civarında konuk gelmektedir.

KUZEY KAFKAS KÜLTÜR DERNEĞİ: Yalova’nın kültür ve sanat hayatında önemli yeri olan derneklerden biri de Kuzey Kafkas Kültür Derneği’dir. 1979 yılında kurulan derneğin amacı ; Yalova nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan Kafkas halklarının örf, adet, folklor ve kültür değerlerinin geliştirilmesini sağlamak ve Yalova’nın kültür hayatına katkıda bulunmaktır.
Ana faaliyet alanını folklor çalıştırmaları oluşturan Dernek tarafından her yıl, Yalova Kurtuluş Şenlikleri kapsamında çeşitli etkinlikler ve halkoyunları gösterileri düzenlenmekte ve düzenlenen etkinliklere Dağıstan ve Kafkasya bölgelerinden gelen konuklar da katılmaktadır.

GÜSAD (Güzel Sanatlar Derneği): Dernek, 1995 yılında her yaştan insanı güzel sanatların her hangi bir dalında yetiştirmek ve üretici kılmak amacıyla kurulmuştur.
Dernek tarafından Güzel Sanatlar ve Eğitim Fakülteleri yetenek sınavlarına hazırlık, resim, kumaş boyama, hat, çini boyama ve ebru sanatı gibi çok çeşitli kurslar düzenlenmektedir. Dernek kurulduğu günden bugüne kadar karma resim sergileri, kumaş boyama ve tezhip sergileri gibi bir çok sergi açmıştır.

YASAD (Yalova Sanat Tiyatrosu Derneği): 1989 yılında kurulan dernek tarafından çeşitli tiyatro çalışmaları yapılmakta ve özellikle kadın, çocuk ve gençlere yönelik tiyatro eğitimi verilmektedir.Yukarıda belirtilen derneklerin dışında kentin kültür ve sanat hayatında önemli rol oynayan dernekler arasında, Yalova Musiki Sevenler Derneği, Yalova Musiki Derneği, Cem Vakfı Yalova Şubesi, Yalova Halay Derneği gibi dernekleri de saymak mümkündür.

4. KÜLTÜREL ETKİNLİKLER:

İl merkezinde Uğur Mumcu Kültür Merkezi giriş katı, Halk Eğitim Merkezi girişi,yine Yalova belediyesi Hizmet Binası alt katı görsel sanat ürünlerinin sergilenmesi amacıyla kullanılmaktadır. Buralarda yıl içerisinde okullarca hazırlanan sergiler de dahil olmak üzere ; hat, ebru, resim vb. sanat dallarıyla ilgili çeşitli sergiler açılmaktadır.
Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde, aynı zamanda tiyatro salonunda çeşitli tiyatro etkinlikleri ve musiki derneklerinin konserleri yapılmakta ; Belediye Barış Manço Açık Hava Tiyatrosu’nda çeşitli konserler, folklor gösterileri ; Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü konferans salonunda da çeşitli paneller, konferans ve açıkoturumlar düzenlenmektedir.

5. ETKİNLİK DÜZENLENEN GÜNLER VE HAFTALAR :

Yalova’da, başta “ Yalova Kurtuluş Şenlikleri “ olmak üzere çeşitli önemli gün ve haftalarda çeşitli kültürel ve sanatsal etkinlikler yapılmakta ; Kurtuluş Şenlikleri kapsamında Temmuz ayı başından Ağustos ayının sonuna kadar çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Bu etkinlikler arasında uluslar arası şiir organizasyonları, sergiler, söyleşiler, sportif etkinlik ve yarışmalar, halkoyunları gösteri ve yarışmaları, halk konserleri gibi çok çeşitli etkinlikten bahsetmek mümkündür.

ADI KUTLAMA TARİHİ SÜRESİ
Yalova Kurtuluş Günü 19 Temmuz 1 Gün
Atatürk’ün Yalova’ya Gelişi 19 Ağustos 1 Gün
Nevruz Bayramı 21 Mart 1 Gün
Yağlı Güreş 01 Haziran 1 Gün
TUFAG Etkinlikleri 01 Temmuz-30 Ağustos 1 Ay
YAFEM Etkinlikleri 12- 25 Temmuz 2 Hafta
CEM Vakfı Gecesi 26 Temmuz 1 Gün
Kuzey Kafkas Halk Dansları 4 Ağustos 1 Gün
Termal Belediyesi Etkinlikleri 19-20 Temmuz 2 Gün
Teşvikiye Belediyesi Etkinlikleri 15 Ağustos 1 Gün
Armutlu Belediyesi Etkinlikleri 09 Ağustos 1 Gün
Çınarcık Altın Çınar Festivali 18-20 Ağustos 2 Gün
GÜSAD Karma Sergi 19 Temmuz- 31 Ağustos 6 Hafta
Kocadere Şehitlerini Anma Günü 29 Nisan 1 Gün
Tavşanlı Şehitlerini Anma Günü 02 Kasım 1 Gün

6. KÜTÜPHANELER :

Safalı Yılmaz Tüzünataç İl Halk Kütüphanesi, 11.11. 1982 tarihinden beri hizmet vermektedir.
Orgeneral Selahattin ve Risalet Demircioğlu İÖO, bahçesindeki Kütüphane de, öğrencilerin hizmetindedir.
Çocuk Kütüphanesi, Gazi Osman paşa İlköğretim Okulu’nun içinde tek salonda öğrencilere hizmet vermektedir.
Çınarcık Halk Kütüphanesi, Çınarcık Belediyesi’nin tahsis ettiği odada hizmet vermektedir.
Taşköprü Belediyesi’nde bir kütüphane mevcuttur.

7. HALK BİLİMİ :

İnsanın ve içinde bulunduğu toplumun her yönüyle incelenip, araştırılmasına Halk Bilimi denir.
Şüphesiz ana unsuru insan olan Halk Bilimi, son derece ciddi bir iştir ve ciddi bir araştırma yapmadan, masa başında üretilmesi mümkün değildir.
Halk Bilimi’nde, belirli bir öyküyü, şarkıyı, oyunu ya da geleneği tek başına ele alıp, sonra benzerleriyle karşılaştırmak yeterli olamaz. Her yapıt bireyle onun bağlı olduğu toplumsal grup arasındaki etkileşimden doğar.
Halk Bilimi’nde, özgün yapının bulunması ve onun bozulmadan geleceğe bırakılması esastır.

a. HALK OYUNLARI :

Yalova yöresi oyunu denince, Yalova’nın göç almamış köylerindeki oyun anlaşılmaktadır. Halen, Yalova’nın manav tabir edilen yerleşik köylerinde , bütün motifleriyle birlikte ( figür, koreografi, kostüm, müzik, vb.) tescil edilmiş otantik folklorik değerler ortaya çıkarılamamıştır.
Yalova halkının büyük bir çoğunluğu, bölgeye göçle gelmiştir. Şüphesiz bu gelenler kendi kültürlerini de yanlarında taşımışlardır. Bunun için bugün, Yalova bölgesinde Rumeli, Balkanlar, Kafkaslar ve hatta Anadolu’nun muhtelif yerlerinden gelenlerin folklorik değerleri vardır. Halkın – köylülerin çeşitli eğlencelerde ,kendi aralarında , kendi kültürel motifleriyle oynayıp, kendi değerlerini muhafaza etmeleri farklı bir olgudur.

b. SÖZLÜ ÜRÜNLER :
(1). Atasözleri:
Yalova yöresi, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde birbirine benzer şekilde ya da küçük ayrıntılarla karşımıza çıkan atasözleri yönünden zengindir. Örnekler, halkın sosyo- kültürel yapısını çok güzel açıklamaktadır.
Örnekler:
Güneş çarığı sıkar, çarık da ayağı.
Yalnız yiyen, sofrasını kendi kaldırır.
Gecenin vaat ettiğini, gündüz inkâr eder.

(2). Bilmeceler:
Özellikle köylerde, kış geceleri veya çeşitli amaçlarla yapılan toplantılarda, bilmeceler, eğlendirici olduğu kadar eğitici yanlarıyla da dikkati çekerler.
Yalova yöresinden derlenmiş bilmecelere, Anadolu’nun diğer yörelerinde de rastlamak mümkündür.
Örnekler :
Dışı gatık, içi kütük (Zeytin)
Hat dedim hüt dedim, var şuraya yat dedim. (Süpürge)
Tap mıdır tapış mıdır, gül bahardır, gümüş müdür, ne yerdedir, ne göktedir, cümle âlem içindedir. (Ayna)
Allah yapar yapısını, kullar açar kapısını ( Karpuz)
Kaftanı kara, gömleği sarı, içinden çıktı, bir koca karı ( Kestane)

(3). Dualar:
Dualar, Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi duyguları ve özlemleri en yoğun biçimde dile getirirler.
Örnekler :
Allah ambarının dibini göstermesin.
Bir budağın bin budak olsun.
Bütün çocukların oğul olsun, bütün sürün koyun olsun.

c. NESİR ÜRÜNLERİ:
(1). SÖYLENCELER :

Termal Kaplıcaları’nın mitolojide ayrı bir yeri vardır. Kaplıcalar hakkında pek çok söylence dillendirilmektedir.

(a). YANKO KIZI ELENİ
Söylenceye göre, İstanbul Tekfuru Yanko’nun kızı Eleni, şifası mümkün olmayan bir hastalığa yakalanmış. Doktorlar, onu iyileştirmekte çaresiz kalmışlar.
Yanko, kızı Eleni’yi, dağ ve deniz havasından yararlanması için Yalova’ya göndermeye karar vermiş. Kızının yanına iki uzman doktor vererek Yalova’ya göndermiş.
Burada, kızının ve yanındakilerin kalması için bazı tesisler yaptırmış.
Eleni, her gün gezmeye çıkıp, kaynaklar civarında gezerken, bir gün buraya yaralı bir yabani hayvanın gelip, kaynak civarındaki çamura girdiğini, yara ve berelerini yıkayıp gittiğini görmüş. Aynı hayvanın, birkaç gün üst üste gelerek aynı şekilde çamura yatıp, sonra da sıcak sularda yıkandığına dikkat etmiş Hayvanı takibe başlamış. Hayvan, kısa süre sonra tamamen iyileşmiş..
Eleni, bunun üzerine, bundan ilham alarak kendisi de her gün banyo almak ve suları içmek suretiyle tedaviye başlamış ve iki ay gibi kısa bir zamanda tamamen hastalıktan kurtulup sıhhatine kavuşmuş.Mutlu bir şekilde İstanbul’a, babasının yanına dönmüş.
Yanko da, kızının sağlığına kavuşmasından son derece memnun olmuş ve kaplıca bölgesine halkın yararlanması için hamamlar ve kendisi için de küçük bir saray yaptırmış.

(b). ABAPUŞ BABA SÖYLENCESİ :
Termal, Müslümanlığın yayılışından sonra da çeşitli söylencelere konu olmuştur.
Bineva Baba ya da Abapuş olarak adlandırılan bir derviş, bir gün, Termal Kaplıcaları civarında çıplak bir halde ve elinde tahta bir kılıçla belirerek, civardaki halkı İslâm dinine davet etmiş.
Onun bu halini gören halk, “ Senin elinde bir silâhın bile yok” diyerek, onunla alay etmeye başlamışlar.
Hatta, bunlardan biri de, dervişin önüne geçerek, “ Elindeki tahta kılıçla beni kes bakalım” demiş.
Derviş, Allah’a sığınıp, tahta kılıcıyla bir darbede bunu söyleyen adamı ikiye bölmüş. Bunu gören halkın bir kısmı korkudan kaçarken, bir kısmı da, İslâmiyeti kabul etmiş.
Derler ki, dervişin mezarı hamamlar civarındadır. Hamama yıkanmaya gidenler, onun mezarını mutlaka ziyaret ederler.
(c). HERSEK’TE DİL BURNU’NUN MEYDANA GELİŞ SÖYLENCESİ
Söylenceye göre, Osman Gazi zamanında, dünyayı dolaşan bir seyyah derviş, Hersek Köyü’nün iskelesinde bekleyen gemicilere gelip:
- Oğullar beni karşı tarafa geçirin, demiş.
Denizciler ise, dervişi dinlemeyip gemilerine binmişler ve denize açılmışlar.
Bunun üzerine, o dünya seyyahı derviş, hemen eteğine toprak doldurup,
- Biz, karşıya Allah’ın emriyle böyle geçeriz, diyerek, eteğindeki toprağı döke döke denizde ilerlemiş. O yürüdükçe, deniz, kara olmuş. Bu şekilde, geminin arkasından yürüyüp gitmiş.
Bu durumu gören denizciler :
- Aman sultanım, boğazı doldurup ekmeğimize mani olma. İstanbul’dan İzmit’e gemiler geçmez olur. Lütfen, burası gemilerimize lâzım, diye yalvarmışlar.
Derviş, denizcilerin yalvarmalarına fazla dayanamamış ve on iki bin adım kadar denizde yürüyüp doldurduktan sonra, gemiye binmiş.
İşte o seyyah derviş doldurduğu için, bugün, Hersek’teki burun, sivri kalmıştır.
Derviş hazretleri de karşı tarafa geçince, kerametini meydana vurduğu için derhal temiz ruhlarını Cenab-ı Hakk’a teslim etmiş. Gekboza Dil İskelesi yakınında (Dil Baba Dede) adı ile gömülü olduğu söylenir.

(2). FIKRALAR:
(a). KİM TAKAR YALOVA KAYMAKAMINI
Bir zamanlar, Yalova’ya bir Kaymakam atanmış. Yalovalılar, bu ilk kaymakamlarını, büyük hazırlıklardan sonra muhteşem bir törenle karşılamışlar. Doğrusu, bu kadar ilgi, yeni Kaymakam Bey’in koltuklarını kabartmış.
Bir süre sonra, işi gereği Kocaeli’ne giden kaymakam Bey, dönüşte, kasabanın girişinde kendisinin yine törenle karşılanacağını ümit ediyormuş. Fakat bakmış ki törenden hiç iz yok, çok şaşırmış. Orada bulunmakta olan bir vatandaşa, kasabanın girişinin orası olup olmadığını sormuş. Vatandaş, “ Evet, buradır” diye yanıtlamış.
- Kardeşim, hani sizin merasim alayınız ?
- Ne merasimi beyim ? Sen de kimsin ?
Kaymakam Bey, kasılarak cevap vermiş:
- Ben, Yalova Kaymakamıyım.
Adam gülerek başını çevirmiş:
- Ah be beyim, kim takar Yalova Kaymakamını ?

(b).KİM TAKAR YALOVA KAYMAKAMINI
Yalova Kaymakamı, bir gün İstanbul’a gitmek zorunda kalmış.
Dönüşte vapurdan inerken, iskelede bekleyen büyük bir kalabalık dikkatini çekmiş. Kalabalık, önemli birini bekliyormuş. Kaymakam da, bu kalabalığın kendisini beklediğini zannetmiş. Ancak, durumdan emin olmak için, iskelede bulunan bir ayakkabı boyacısına yaklaşarak ayakkabısını uzatmış. Amacı, ayakkabısının tozunu aldırırken de, bu kalabalığın kimi beklediğini öğrenmekmiş.
- Bu kalabalık kimi bekliyor, Yalova Kaymakamını mı ? diye sormuş.
Boyacı :
- Ne kaymakamı kardeşim. Kim takar Yalova Kaymakamını ? demiş.

d.NAZIM ÜRÜNLERİ:
(1). Maniler:

Türk halk edebiyatının gerek dil, gerekse geleneksel söyleniş biçimi yönünden en yaygın örneklerini oluşturan maniler, Yalova yöresinde de sıkça söylenmektedir.
Örnekler :
Gökçedere suları
Berrak akar, gür akar
Gökçedere kızları
Bakar da, can yakar.
Ufak bir köydür Gacık
Evleri hane hane
Öyle bir yârim var ki
Hem gül kokar hem nane.
Çiçekleriyle güllerle
Ağaçların altında
Benim sevdiğim aslan
Yalova’nın farkında.
Yalova’nın içinden
Yuvarlandı taş geldi
Mektubunu alırken
Gözlerimden yaş geldi.
Derleyen: Mustafa Güner, Halk Eğitimi Merkezi Müdürü

(2). Şarkılar
Yalova İçin Bestelenmiş Şarkılar :
Yesari Asım Ersoy : Cumhuriyet döneminin önde gelen bestekârlarındandır. Yalova’da bir sokağa adı verilen Yesari Asım Ersoy’un, “ Yalova’nın Şen Kızı “ isimli bir bestesi vardır.
YALOVA’NIN ŞEN KIZI
Yalova’nın şen kızını kandıralım alalım,
Elâ gözlü dilberi sevdalara salalım,
Naz ederse o ceylanı yatağından çalalım.
Edası hoş, işvesi hoş, kendisi hoş,
Kokladım oldum sarhoş.
Güzel Yalova, şirin Yalova,
Bu yaz vallah yandı tutuştu Yalova.
Yalova’ya gün doğar sevgilim gelince,
Yüzüm güler, gönlüm güler yeşil gözlerini görünce,
Kapanmış bahtım açıldı cemalini görünce.
Edası hoş, işvesi hoş, kendisi hoş,
Kokladım oldum sarhoş.
Güzel Yalova, şirin Yalova,
Bu yaz vallah yandı tutuştu Yalova.

Nezahet Soysev : Türk müziğinin yetiştirdiği ender değerlerdendir. Yalova için bestelediği “ Yalova “ isimli şarkısı severek dinlenilmekte ve özel günlerde çalınmaktadır.

YALOVA
İçimde bir heyecan,
Artıyor zaman zaman,
Çağırır bir ses her an,
Gel zümrüt Yalova’ya.
Kumsaldır sahilleri,
Yükselen siteleri,
Şifa veriri Termal’i,
Gel zümrüt Yalova’ya.
Asırlık çınarları,
Tatlı billur suları,
Güzel ılıcaları,
Çağırır Yalova’ya.

Kasım Esen : Termal Kaymakamı Kasım Esen, Türkiye Cumhuriyeti’nin 75 nci yılı anısına, Termal isimli bir şiir yazmış, bestekâr Erdinç Çelikkol, bunu bestelemiştir.

TERMAL
Atatürk’ün nefesi, ilçelerin efesi,
Âşıkların gözdesi, gönlümün gülü Termal.
Atamızın mirası, insanlığın merası,
Kalbimizin sevdası, gönlümün gülü Termal.
Gazimizin şifresi, tabiatın müzesi,
Hürriyetin gür sesi, gönlümün gülü Termal.
Demokrasi çizgisi, devrimlerdir dizgisi,
Umutlardır ezgisi, gönlümün gülü Termal.
Zübeyde’nin duası, sularını şifası,
Hastaların devası, gönlümün gülü Termal.
Atamızın mirası, insanlığın merası,
Kalbimizin sevdası, gönlümün gülü Termal.

e. YALOVALI ŞAİRLER VE ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
(1). Ahmet BAĞCI :

YALNIZ ADAM
Bir kıyıdayım. Burası Yalova olmalı
Rüzgârı ürkek, rüzgârı nazlı
Her şeyin farkındayım
Ta Adalardan gelir bu reçine kokuları.
Bir kıyıdayım...Burası Yalova olmalı
Martılar önümde çığlık çığlığa
Öyküler getiriler geçmişlerden
Geniş kanatlarıyla
Biraz Heybeli, biraz Büyükadalı
Bir kıyıdayım...Burası Yalova olmalı
Sırtımı dayamışım mor dağlara
Sermişim önüme Marmara’yı
Sıkılıyorum yalnızlıktan
Yanımda birileri olmalı...

(2). Faruk KIRTAY

YALOVA AĞLIYOR
17 Ağustos’ta ;
Yarı çıplak bir çocuk ağlıyor.
Enkazlarla yığılı Malazgirt Caddesi’nde
Doğduğu ev yıkılmış,
...
Az ileride bir ana
İki elini başına götürmüş ağladı, ağlayacak.
İçecek ne bir suyu
Ne de akıtacak gözyaşı var
Kurumuş göz pınarlarında.
...
Bir baba ağlıyor.
Hacı Mehmet Ovası’nda
Tırnaklarıyla kazıyarak enkazı bağırıyor
“Boncuğum Dilara neredesin?”
...
Ağlıyor Yalova, kan ter içinde...
Ve gökyüzünde bulutlar ağlıyor Yalova için...
Güneş alabildiğince kızgın
Yalova’ya ihanet edenlere...

UNUTMA

17 Ağustos’u
“İzahı mümkün olmayan afet”
Sonra da
“İnsanları, deprem değil, binalar öldürür” dediler.
Daha sonra da
“Acılar, paylaşıldıkça azalır” dediler
Yalan !
Çünkü,
Acılar, paylaşıldıkça çoğaldı
Deprem çadırlarında...
“Geçmiş unutulur” dediler.
Yalan !
Nasıl unutabiliriz
17 Ağustos’u...
Nasıl unutabiliriz
Depremde ölenleri...
Ve asla unutma
Depremle Dirilenleri...
 

Ynt: Atatürk'ün Kenti Zümrüt Yalova

J. İLİN TURİZM DURUMU :

Yalova, gerek coğrafi konumu, gerek tarihi ve arkeolojik zenginlikleri ve gerekse doğal güzellikleri bakımından bir turizm kenti olarak adlandırılabilir.
İl, İstanbul, Kocaeli ve Bursa ‘nın tam ortasında bulunmakta olup, bu açıdan önemli bir turizm potansiyeline ve hinterlandına sahiptir.
Turizm sektörünün kent ekonomisinde önemli bir yeri vardır. Özellikle Termal, Çınarcık ve Armutlu ilçelerinde ekonomi büyük ölçüde turizme dayalıdır.

1. SAĞLIK TURİZMİ:

Sağlık Turizmi, tedavi amacıyla yapılan turizm türüdür. Doğanın sağlık verici özelliklerinden yararlanmak isteyen insanların, sıcak suyu, maden, hamam, kaplıca ve bunları tamamlayan kür merkezlerini ve bazı tıbbi malzemelerin sunulduğu sağlık merkezlerini ziyaret etmeleridir. Kaplıca ve içme suyu kaynaklarından yararlanmak için yapılan turizm, uzun bir konaklama süresini gerektirmektedir.Doğal kaynak özelliği gösteren kaplıcalardan öncelikle iç turizm açısından yararlanılmaktadır. Ülkemizde orta yaş gruplarının çoğunun tercih ettiği turizm türü termal turizmidir. Bu bakımdan Yalova ili çok şanslı bir konumdadır. Özellikle kaplıca olanakları 3 ncü Yaş Turizmi’nin sürekliliğini sağlamaktadır. Termal ve Armutlu Kaplıcalarında yaz ve kış hizmet verilmektedir. Yalova’nın Termal ve Armutlu Kaplıcaları Türkiye’nin 1 nci Derece önemli ve öncelikli kaplıcalarındandır.
a. TERMAL KAPLICALARI :
Roma dönemi eserlerinden olan Yalova Termal Kaplıcaları, il merkezine 12 kilometre mesafede olup, kaplıca tesisleri içerisinde Sultan Banyo, Valide Banyo ve Kurşunlu Banyo gibi tarihi banyolar mevcuttur. Tarihi Kurşunlu Hamamı içinde sauna ve açık yüzme havuzu bulunmaktadır. Tesis bünyesinde şifalı Mide Suyu ve Göz Suyu olarak adlandırılan şifalı sular mevcuttur.Çamlıca ve Çınar Otelleri’nin bodrum katlarındaki hamamlarda, banyo suyu olarak kaplıca suları kullanılmaktadır.
Fiziksel ve kimyasal analizler sonucu bu suyun sülfatlı, sodyum ve kalsiyumlu hipotermal ve hipotenik bir maden suyu olduğu saptanmıştır. Mide ve bağırsak hastalıklarında, kronik gastrit, nezlevi bağırsak hastalıkları, spastik kolit ve bağırsak salgısı ve safra yetersizliğine bağlı ishallerde, asabi kaynaklı kabızlık, bağırsak parazitleri ve hemoroidlerde, dejeneratif romatizmaları ( artroz) ve yumuşak doku romatizmaları da kürden şifa bulan hastalıklar arasındadır.
Kaplıca çevresindeki Gökçedere ve Üvezpınar mahallelerinde çok sayıda konaklama ve yeme içme tesisi mevcuttur.
Kaplıcadaki Büyük Termal Oteli’nin yapımı bitmek üzeredir. Tamamlandığında, yoğun taleplerde bile Termal’de konaklama sorunu kalmayacaktır.
b. ARMUTLU KAPLICALARI:
Kaplıca, Armutlu ilçe merkezinin 2,5 km. kuzeyinde olup, Yalova’ya 50 km. mesafededir. Kaplıca bölgesinde : Otel, Restoran, Türk Hamamı, Masaj Salonları, Jakuzi ve Kapalı Yüzme Havuzu bulunmaktadır.Kaplıca suları kimyasal sınıflandırma bakımından sülfatlı, bikarbonatlı, klorürlü, kalsiyumlu, sodyumlu ve karbondioksitli bir bileşime sahiptir. Kaynaklarda mineral miktarı 2100- 2421 mg. arasındadır.Banyo ve içme kürlerine uygun olan kaplıca suları banyo, içme ve çamur olarak uygulandığı gibi, sudan çıkan gazlar teneffüs yoluyla da uygulanır. Armutlu Kaplıcaları, radyoaktivitesi yüksek kaplıcalar sınıfına girmektedir.Kaplıcalar kalbin işlemesinde, asidin vücuttan atılmasında, sinirler üzerinde , iltihabi hastalıklarda ve kadın hastalıklarında, mide ve bağırsak hastalıklarında, araların iyileşmesinde, karaciğerin düzenli çalışmasında, hormonların düzenlenmesinde ve idrar söktürücü olarak yararlar sağlar.
Armutlu İlçesi’nde çok sayıda konaklama, yeme- içme ve eğlence tesisi mevcuttur.
2. DOĞA TURİZMİ :
a. GÜNÜBİRLİK TURİZM:
Yalova, günübirlik turizm olanakları zengin bir ildir. İlde çok sayıda mesire yeri bulunmaktadır.
Günübirlik turlar, rekreasyon alanlarında ve doğal özelliklere sahip alanlarda yapılmaktadır. Hasan Baba Piknik Alanı, mesire alanı ve hayvan koruma parkıdır.Termal ve Çınarcık ilçeleri arasında ve Çınarcık sırtlarında bulunan Hasan Baba piknik ve mesire yeri geniş bir alana yayılmış olup, meşe, kestane ve ıhlamur ağaçlarıyla kaplı, denize nazır, foto safari yapılabilecek doğal güzellikler içermektedir. Ayrıca bu alanda doğal ortamda Geyik Koruma Alanı mevcuttur. Hasan Baba mesire yerinde, içme suyu ve yeme-içme hizmeti sunan restoran bulunmaktadır.
Çınarcık- Esenköy sahilleri, denize girmek için en çok tercih edilen sahil bandıdır. Çınarcık – Esenköy arasında bulunan “ Kumluk Plajı”, kumsalı ve altyapısıyla en düzenli plaj durumunda olup, en yoğun olarak denize girilen plajdır. İlçede çok sayıda konaklama, yeme-içme ve eğlence tesisi mevcuttur.
b. YAYLA TURİZMİ:
Yalova İli, kıyı, orman, yayla olanakları ve uygunluğu ile gençlik turizmine uygun bir yöredir. Yurtiçi ve yurtdışından gelen gençler gruplar halinde kamp yapmaktadırlar. Bilhassa Delmece ve Erikli Yaylaları ve Sudüşen Şelalesi tercih edilen merkezlerdendir.
(1). Delmece ve Erikli Yaylaları:
İlimizin önemli yaylaları: Kocadere ve Teşvikiye beldelerinin güneyinde yer alan Erikli ve Delmece yaylalarıdır. Delmece yaylası içerisinde, Yalova’nın tek doğal gölü olan ve “ Dipsiz Göl” adıyla bilinen krater gölü bulunmaktadır.
Bu yaylalar büyük oranda çam, meşe, kestane ve ıhlamur ağaçlarından oluşan ormanlarla kaplıdır. Yaylalara ulaşım ise Teşvikiye beldesinden ayrılan toprak yolla yapılmaktadır.
(2). Sudüşen Şelalesi:
Üvezpınar Köyü’nden 8 km. mesafede bulunan şelale ve çevresi eşsiz doğal güzelliklere sahiptir. Şelaleye giden yol, mükemmel bir doğa yürüyüş (trekking) parkuru olup, yaz aylarında yerli ve yabancı turistlerce yoğun olarak tercih edilmektedir. Şelaleye çıkan yol güzergâhında eşsiz bir baraj gölü, deniz ve doğa manzarası mevcuttur ki, bu güzergâh foto safari, doğa yürüyüşü ve piknik alanı olarak kullanılmaktadır.
c. TREKKİNG, HİKKİNG, BİKİNG :
Yalova ilinin özellikle iç kesimlerindeki ormanlık alanları, yürüyüş ( trekking), kırda gezinti ( hikking) ve dağ bisikleti ( biking) olanakları açısından görülmeye değerdir.
Delmece ve Erikli Yaylaları, Sudüşen Şelalesi ideal bir trekking güzergâhıdır. Ayrıca Kılıçköy, Kabaklı, Denizçalı, İlyasköy, Çukurköy, Dereköy, Laledere, Gacık, Soğuksu, Kocadere, Valide Köprü, İznik Gölü’ne kadar ideal bisiklet parkurlarıdır.
Amatör bisiklet turu yapılabilecek sahalar ; Yalova- Samanlı Köyü, Akköy yol ile Akköy yolundan Yenimahalle’ye devamla Gökçe Barajı çevresi ve aynı güzergâhtan geri dönüş yaklaşık 50 km.lik bir parkur oluşturur. Profesyonel bisikletçiler için : Yalova- Samanlı Köyü, Akköy yol ayırımından Termal Arap Mahallesi, Ortaburun, Çınarcık üzerinden Yalova’ya dönüş güzergâhı parkur alanı olarak kullanılabilir bir sahadır.
Ayrıca, Çiftlikköy ilçesinden hareketle Sultaniye, Gacık, Elmalık, Kazımiye köyleri üzerinden Sultaniye ve Çiftlikköy’e dönüş yapılabilecek alan bisiklet parkur alanı olarak kullanılabilir ve bu alanda 1998 yılında amatör bisiklet yarışması yapılmıştır.
d. KAMP- KARAVAN TURİZMİ:
Yalova, kamp ve karavan turizmine elverişlidir. Özellikle doğal güzelliklere sahip kıyılarda, gençlere yönelik doğal değerleri koruyarak kamp yapma olanağı mevcuttur. Üvezpınar ve Kurtköy bölgesi, il merkezi kıyı şeridinde kamplar bulunmaktadır.
e. AV TURİZMİ:
Yalova, hem kara, hem de deniz avcılığı bakımından önemli bir konumdadır. İl, doğal yapısı nedeniyle çeşitli hayvan türlerinin yaşamasına olanak vermektedir. Bu yüzden av turizmi cazip bir hal almaktadır.
(1). Kara Avcılığı : Mecidiyeköy, Armutlu Göleti, Delmece yaylası, Esenköy, Ortaburun, Hacımehmet Köyü, Esadiye, Sugören, Elmalık, Kabaklı, Kılıçköy, Ahmediye civarında yapılmaktadır.
(2). Deniz Avcılığı : Su avcılığı Çobankaya Burnu, Bozburun, Çalıdere Burnu, Deveboynu, Çiftlikköy ve Eski Mağara açıklarında yapılmaktadır.
Üvezpınar Köyü’nün batısında bulunan Sudüşen Şelalesi’nde de alabalık avcılığı yapılmaktadır.

f. SU ALTINA DALIŞ TURİZMİ:
Armutlu çevresinde bulunan kayalık alanlar, su altı dünyasının zenginliğini göz önüne seren dalış turizmi için son derece elverişlidir.Armutlu ve Esenköy kıyı şeridi, zıpkınla avcılık için de son derece elverişlidir. Bu bölgede Levrek ve Karagöz gibi zıpkınla avlanabilecek balık türleri bol olarak bulunmaktadır.

g. KIYI TURİZMİ :
Yalova ilinin tüm ilçelerinin Marmara Denizi’ne kıyısı bulunmaktadır. Özellikle Çınarcık ve Armutlu arası sahilleri, hâlâ bakir özellik taşımakta olduğundan kıyı turizmine elverişlidir.
Deniz suyu sıcaklığı yaz aylarında (Haziran- Eylül) ortalama 19.9 C – 22.9 C. arasındadır. Hava sıcaklığı ise aynı aylar arasında ortalama 20 C – 23.2 C arasında değişmektedir.
İlin kıyılarında, ilçe merkezlerinde 2 nci konut alanları bulunmaktadır.

3. SOSYAL TURİZM:
Sosyal Turizm, belli sosyal gruplar tarafından yapılan turizm türüdür.
Yalova İli, kıyı, orman, yayla olanakları ve uygunluğu ile gençlik turizmine uygun bir yöredir. Yurtiçi ve yurtdışından gelen gençler, gruplar halinde kamp yapmaktadırlar. Bilhassa Delmece yaylası ile Sudüşen Şelalesi tercih edilen merkezlerdendir.

4. DOĞAL TURİSTİK DEĞERLER:

Hasan Baba Korusu : Termal ve Çınarcık ilçeleri arasında, Çınarcık sırtlarında, Çınarcık’a 4,5 km. uzaklıkta yer almaktadır. Koruda her türlü kolaylık ve sosyal tesisler bulunmaktadır. Yöre, 3 000 kişilik kapasitesiyle en çok Mayıs ve Eylül ayları arasında kullanılmaktadır.

Termal : Kaplıcaların bulunduğu yöre, doğal güzellikleriyle ünlüdür. Kaplıcada ve Gökçedere ile Üvezpınar bölgesinde, dinlenme olanağı sağlayan pek çok tesis bulunmaktadır.
Kaplıcaların bulunduğu tepeler, denizden 120 m. yükseklikte ve her mevsim yeşil bitki örtüsüyle kaplı alanlardır. Panorama Tepesi, zengin ve doğal görüntülere sahip bir manzara ve seyir terası durumundadır.

Sudüşen Şelalesi : Üvezpınar Mahallesi’nin batısında yer alan Sudüşen Şelalesi ve çevresi, eşsiz doğa güzelliklerine sahiptir. Görmeye değer bir doğa harikasıdır.

Delmece Yaylası : Çınarcık İlçesi’nin Teşvikiye Köy’ünden toprak bir yolla gidilmektedir. Delmece yaylası, üstün doğal güzelliklere sahiptir. Fakat, kışın ve yağışlı havalarda ulaşım yönünden zorluk çekilmektedir.

Merkez İlçe : İlçe merkezinde 1 adet halk plâjı bulunmaktadır. Merkez ilçenin doğu kıyıları daha çok kamu kuruluşlarının kamp yeri olarak kullanılmaktadır. İzmit Körfezi’ne doğru olan bu yörede çok sayıda tatil sitesi ( 2 nci konut) bulunmaktadır.

Armutlu : Armutlu, 18 km. uzunluğu bulunan kıyılarıyla 2 nci konut ve pansiyonculuğun gelişmeye başladığı ilçedir. Bunlar : Yılanlar Koyu, Ayazma Koyu, İskele Koyu, Dereağzı Koyu, Ahmetköycüğü Koyu, İğdealtı Koyu, Bozburun Koyu, Fıstıklı ve Kapaklı köylerindeki koylardır.

Çınarcık : Yalova ilinin deniz kullanımı açısından en önemli merkezidir. İl merkezinin 18 km. batısında ve deniz kıyısında olan Çınarcık’a asfalt bir yolla ve çeşitli araçlarla ulaşılabilmektedir. Ayrıca İstanbul’dan vapur ve deniz otobüsü seferleri vardır.
Gelişkin turistik tesislerin bulunduğu Çınarcık sahilleri, yoğunlukla 2 nci konutlar ve bunun yanı sıra otel ve motellerle kaplıdır. Sırtlardaki köy evleri pansiyon olarak kullanıldığı gibi, mevsimlik olarak kiralanabilmektedir. Gazinoların toplandığı çınar ağaçları ile kaplı alan ilgi çekicidir.
Denizi kumsal olmayıp iri taşlarla döşelidir. Tüm Çınarcık sahilleri doğal plaj niteliği taşımaktadır ve halka ücretsiz olarak açıktır. Kocadere ile Çınarcık arasındaki kumluk sahada 3 özel plaj bulunmaktadır.

Çiftlikköy : Çiftlikköy, daha çok bir yazlık yerleşim görünümündedir. Kentte çok katlı tatil siteleri bulunmaktadır.

Esenköy : Yalova’ya 34 km. uzaklıkta yer alan Esenköy, Dallabaş Dağı’nın eteklerinde, kıyıları orman alanlarıyla bütünleşmiş bir yöredir. Esenköy, nispeten temiz denizi ve henüz kalabalıklaşmamış yapısı ve 5 km.lik kıyısıyla, sahil turizmi potansiyeline sahiptir.

Koruköy : Yalova’nın batısında yer alan Koruköy, doğal güzellikleri, temiz denizi, kum kıyıları ile pek çok yerli ve yabancı turist çekmektedir. Yörede ev pansiyonculuğu yapılmaktadır. Yöre, çiçekçiliğiyle ünlüdür.


http://www.ahmetakyol.net

Ahh Yalovam Ahh burnumda tütüyorsun... :-\
 

Ynt: Atatürk'ün Kenti Zümrüt Yalova

Ahh Çınarcık sende benim burnumda tütüyorsun :D

Hocam teşekkürler, çok sağlam bir konu oldu...Sakin kafayla baştan sona okumak istiyorum...Şimdi sadece şiirlere baktım...Özelliklede Termal şiiri çok güzeldi...Termal'i de özledim...Teşekkürler...
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.

BENZER KONULAR

Cevaplar
38
Görüntüleme
12,893
Cevaplar
2
Görüntüleme
30,153
Cevaplar
19
Görüntüleme
19,984
Cevaplar
0
Görüntüleme
10,104
Cevaplar
4
Görüntüleme
18,630
Cevaplar
2
Görüntüleme
6,464
Cevaplar
2
Görüntüleme
41,553


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,383
Mesajlar
1,517,440
Kayıtlı Üye Sayımız
172,041
Kaydolan Son Üyemiz
İsmail.s

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst