Her şeyden önce benim gibi yeni başlayacak arkadaşlar için, bugün gerçekleştirdiğim yürüyüşten hareketle bir kaç öneride bulunmak istiyorum;
Yakın bir bölgede yürüyüş parkuru bulmak için araştırma yapmaya başlamıştım ki, çeşitli siteleri ziyaretimden sonra nereye gideceğimden daha çok, nasıl gitmem gerektiği konusunun önemli olduğunu anladım.
[SIZE=small]"İstanbul'un keşmekeşinden bunaldım!", "kaçacak bir yer arıyorum!", "kendimi doğaya atmalıyım!" gibi romantik düşüncelerle hareket etmeyin ve forumdaki önerilere kesinlikle kulak verin. [/SIZE]
Ayakkabı seçimi vurgulanan konuların başında geliyor;
-Trekking için özel bir ayakkabım olmaması nedeniyle, kalın tabanlı kışlık spor ayakkabılarımın durumu idare edeceğini düşündüm ama yanıldım. Kar yağışı altında ayaklarınız çimen, toprak, kaya fark etmeksizin buz patenindeymişsiniz gibi kayıyor ve bilekleriniz burkulmak için fırsat kolluyor.
Yürüyüşte tek aracınız vücudunuz olduğu için doğru giysi seçimi bir diğer üzerinde durulan konu;
-Karlı bir mart gününde Karadeniz rüzgarına maruz kalmama rağmen oldukça terledim. Kadife pantolon, yün kazak, polar yelek, termal içlik giymiş olmam doğru seçimler olsa da, montum içerideki havayı dışarı vermediği için her molada vücudum fazlasıyla soğudu. Yani vücudum terleme ve üşüme eşikleri arasında gidip geldi, umarım hastalanmam.
-Tok karnına gittiğim için çantamda sıvı ve meyve götürmenin yeterli olacağı düşüncesiyle başka yiyecek götürmedim. Daha yolun yarısında tüm meyveler bitti ve acıkmaya başladım. Yürüyüşümün Rumelifeneri ayağı açlık hissiyle gölgelenmiş oldu.
-Nerede olduğumu belirlemek ve kalan yol tahmini için telefonumda navigasyon yazılımı olmasaydı ne yapardım hiç bilmiyorum.
-Ve düdük! Bir ara toprak yoldan uzaklaşıp ormanın içine doğru yöneldim. Zaten kapalı bir havada orman içinde görüş mesafeniz oldukça düşüyor. Dalgaların sesi, ağaçların uğultusu ve kopan dalların yanında hiç ürkütücü değil bunu öğrendim!
Yola geri dönmeye çalışırken karşıma çıkan köpekten kurtulmamı boynuma astığım düdüğe borçluyum. Cinsini anlamadığım, çamur içindeki hayvanın hırıltıları karşısında önce ne yapacağımı bilemedim, yaklaşmaya başlamasıyla düdüğü öttürmeye ve elimdeki sopayı sallamaya başladım. Asıl korktuğum ise başka köpekleri başıma toplaması ihtimaliydi. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi ve fazla inatlaşmadan uzaklaştı.
Son olarak Demirciköy - Rumelifeneri parkuru hakkında;
İstanbul'daki yürüyüş yolları arasında, Rumelifeneri'nden hareketle Demirciköy'e varılan bir parkur önerisine rastladım. Ulaşım ve geri dönüş kolaylığını gözeterek bu yürüyüşü Demirciköy'den hareketle tek taraflı olarak gerçekleştirdim. Ağır tempoda yaklaşık olarak 2.5 saat süren bir yürüyüş oldu. Falez ve koylardan oluşan kıyı şeridine paralel olarak uzanan toprak bir yol ve yan tarafınızda orman bulunuyor. Rahat bir yürüyüş için toprak yolu takip edebilirsiniz.
Bölgeye ulaşım için Hacıosman metro istasyonundan kalkan otobüsleri kullanabilirsiniz. 35-40dk. kadar bir sürede Demirciköy'e varmış oluyorsunuz. Aynı duraktan Kilyos'a, Rumelifeneri'ne geçmek mümkün.
Yakın bir bölgede yürüyüş parkuru bulmak için araştırma yapmaya başlamıştım ki, çeşitli siteleri ziyaretimden sonra nereye gideceğimden daha çok, nasıl gitmem gerektiği konusunun önemli olduğunu anladım.
[SIZE=small]"İstanbul'un keşmekeşinden bunaldım!", "kaçacak bir yer arıyorum!", "kendimi doğaya atmalıyım!" gibi romantik düşüncelerle hareket etmeyin ve forumdaki önerilere kesinlikle kulak verin. [/SIZE]
Ayakkabı seçimi vurgulanan konuların başında geliyor;
-Trekking için özel bir ayakkabım olmaması nedeniyle, kalın tabanlı kışlık spor ayakkabılarımın durumu idare edeceğini düşündüm ama yanıldım. Kar yağışı altında ayaklarınız çimen, toprak, kaya fark etmeksizin buz patenindeymişsiniz gibi kayıyor ve bilekleriniz burkulmak için fırsat kolluyor.
Yürüyüşte tek aracınız vücudunuz olduğu için doğru giysi seçimi bir diğer üzerinde durulan konu;
-Karlı bir mart gününde Karadeniz rüzgarına maruz kalmama rağmen oldukça terledim. Kadife pantolon, yün kazak, polar yelek, termal içlik giymiş olmam doğru seçimler olsa da, montum içerideki havayı dışarı vermediği için her molada vücudum fazlasıyla soğudu. Yani vücudum terleme ve üşüme eşikleri arasında gidip geldi, umarım hastalanmam.
-Tok karnına gittiğim için çantamda sıvı ve meyve götürmenin yeterli olacağı düşüncesiyle başka yiyecek götürmedim. Daha yolun yarısında tüm meyveler bitti ve acıkmaya başladım. Yürüyüşümün Rumelifeneri ayağı açlık hissiyle gölgelenmiş oldu.
-Nerede olduğumu belirlemek ve kalan yol tahmini için telefonumda navigasyon yazılımı olmasaydı ne yapardım hiç bilmiyorum.
-Ve düdük! Bir ara toprak yoldan uzaklaşıp ormanın içine doğru yöneldim. Zaten kapalı bir havada orman içinde görüş mesafeniz oldukça düşüyor. Dalgaların sesi, ağaçların uğultusu ve kopan dalların yanında hiç ürkütücü değil bunu öğrendim!
Yola geri dönmeye çalışırken karşıma çıkan köpekten kurtulmamı boynuma astığım düdüğe borçluyum. Cinsini anlamadığım, çamur içindeki hayvanın hırıltıları karşısında önce ne yapacağımı bilemedim, yaklaşmaya başlamasıyla düdüğü öttürmeye ve elimdeki sopayı sallamaya başladım. Asıl korktuğum ise başka köpekleri başıma toplaması ihtimaliydi. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi ve fazla inatlaşmadan uzaklaştı.
Son olarak Demirciköy - Rumelifeneri parkuru hakkında;
İstanbul'daki yürüyüş yolları arasında, Rumelifeneri'nden hareketle Demirciköy'e varılan bir parkur önerisine rastladım. Ulaşım ve geri dönüş kolaylığını gözeterek bu yürüyüşü Demirciköy'den hareketle tek taraflı olarak gerçekleştirdim. Ağır tempoda yaklaşık olarak 2.5 saat süren bir yürüyüş oldu. Falez ve koylardan oluşan kıyı şeridine paralel olarak uzanan toprak bir yol ve yan tarafınızda orman bulunuyor. Rahat bir yürüyüş için toprak yolu takip edebilirsiniz.
Bölgeye ulaşım için Hacıosman metro istasyonundan kalkan otobüsleri kullanabilirsiniz. 35-40dk. kadar bir sürede Demirciköy'e varmış oluyorsunuz. Aynı duraktan Kilyos'a, Rumelifeneri'ne geçmek mümkün.