Yeni Asır'dan alıntıdır.
http://www.yeniasir.com.tr/Sarmasik/2009/10/06/komutan_normani_kovan_kahraman_kent_mardin
Cavid Sezen
******************************************************************************************
Üç günde Güneydoğu Hazırlayan: Erkut Şahin
Başlarken
Son yıllarda arkadaşlarla yurt dışı gezilerine gidiyoruz. Son 4-5 yıla baktığımızda hemen hemen her yıl 7-8 günümüzü bu gezilere ayırıyoruz. Bu yıl oturduk konuştuk, "Yahu ülkemizde o kadar görülmesi gereken yer varken, niye biz dışarı gidiyoruz" deyip rotamızı Güneydoğu'ya çevirdik. Ne iyi yapmışız. Doğa, tarih, insanlık, yemek... Ne ararsanız 3 günlük bu gezide fazlasını bulduk. Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa rotasında dolu dolu 3 gün geçirdik. Elbette o yörede başka iller de var; nasipse oralar da bir dahaki sefere...
Erkut Şahin
[attachment=1]
Komutan Norman'ı kovan kahraman kent: Mardin
Fransız kumandan Norman 1919'da, değişik taktiklerle Mardin'i almak istedi. Ancak yöre halkı büyük cesaret ve kararlılık göstererek işgalcileri bölgeden kovdu. Mardinlilerin bu kahramanca hareketi, hem Mardin'i hem de Diyarbakır'ı Fransız işgalinden kurtardı
Şair Necat İltaş, dizelerinde Mezopotamya'yı
"Ben Mezopotamya!...
Asya'nın nazlı kızı.
Bereketin, bolluğun ve sevdaların diyarı...
Sevgi ve kin,
Öfke ve hırs,
Savaş ve barış bende anlamlandı.
Bende vücut buldu ruh,
Tarih benimle başladı.." dizeleriyle anlatıyor...
Mezopotamya eski Yunanca'da 'iki nehir arasındaki yer' demek. Bugün ise Doğu Suriye ile Güneydoğu Anadolu arasındaki coğrafi bölgenin yani Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki coğrafi bölgenin adıdır Mezopotamya... Biz de dinlerin, kültürlerin beşiği olan bu bölgeyi daha yakından tanımak istedik. Çünkü, 'Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür. Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür" şarkısı günümüz iletişim dünyasında artık anlamını yitirmişti. Arkadaşlarımızla 3 günlük Güneydoğu turunu planlarken, içimde tatlı bir heyecanın yanı sıra küçük de olsa bir tedirginlik de vardı. Çünkü yıllardır bu bölgeyi güzelliklerinden çok, Türkiye'nin canını yakan terör olayları ile hatırlamış, özellikle oralarda görev yaptıktan sonra memleketlerine dönen mehmetçiklerden dinlediğimiz ve inanmakta zaman zaman zorlandığımız hikayelerle tanımıştık.
Salı sabahı saat 10.00'da havalanacak İzAir uçağı için Adnan Menderes Havalimanı'nın yolunu tutarken puslu bir sıcak uğurluyordu İzmir'den bizi. Havalimanına geldiğimizde telaşlı insanlar ordan oraya koşuştururken bizi Güneydoğu'ya götürecek 'Mardin uçağına son çağrı' anonsu duyuldu. İşte ilk şaşkınlığı orada yaşadık. Çünkü güvenlik kontrolundan geçtik sonra karşı karşıya kaldığımız kalabalık, İzAir'in Pegasus Havayolları ile ortak düzenlendiği seferlerin ne kadar ilgi gördüğünü gösterdi bizlere. Haaa unutmadan, Mardin uçağına kim binerse binsin güvenlik kontrolunun ardından bir odada T.C. kimlik numarasının alınmasını da merak etmedik değil... Uçağa bindik ve tek kişilik boş koltuk olmadığını görürken, İzAir'in kurucusu İTO Başkanı Ekrem Demirtaş'a teşekkür ettik.
GÜNEŞİN BULUTLARLA DANSI
İzmir'den havalanan uçağımız yavaş yavaş gökyüzünde tırmanırken, biz de bulutlardan yansıyan güneş ışınlarının sıcak dansını izlemeye koyulduk. Yaklaşık 1 saat 40 dakika süren yolculumuz boyunca yeşilin ve kahverenginin hemen her tonunu gördüğümüzü söylersek yalan söylemiş olmayız. Yolculuğumuzun son dakikalarında aşağıdaki tarlalardan oluşan muhteşem halı desenlerini herkesin görmesini dilerim. Mardin'den önce bizi Kızıltepe karşıladı. Mardin'in bu ilçesi gökyüzünden görünüşü ile adını nasıl hak ettiğini kendisi anlatıyordu. Öğle saatlerinde indiğimiz Mardin Havaalanı'nda ilk dikkatimizi çeken uçağımızın neredeyse terminal binasına değecek kadar yaklaşması oldu. Uçaktan inerken olağanüstü güvenlik önlemleri ile karşılaşmayı beklerken sadece bir tane polis aracının olduğu dikkatimizden kaçmadı. Bu arada terminalden çıktığımda gördüğüm ilk otomobilin 35 plakalı bir Ford olması bu gezinin ilk küçük anektoduydu.
YILAN GİBİ KIVRILAN YOLLAR
Mardin Havaalanı ile kent merkezinin arası yaklaşık 20 kilometre. Fotoğraflardan hatırladığımız Mardin evleri uzaklarda kendini gösterirken Kızıltepe'den gelip Mardin'e giden yolda yılan gibi kıvrıla kıvrıla yokuş çıkarak kente yaklaşmaya başladık.
Yaklaşık 430 bin nüfusa sahip Mardin'e gelirken Bilal Bey'den kentin tarihini dinledik; "Tarihi 3000 sene öncelere dayanan Mardin bölgesi, Anadolu'da ilk siyasi birliği kuran Hitit İmparatorluğunun sınırları dışında kalmış. Hititler zamanında bu bölge, Hurri Mitanni Krallığının elindeymiş. Uzun müddet Babil ve Asur hakimiyeti altında kalan Mardin'i Medler ele geçirmiş. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Anadolu ve İran'ı işgal ederek imparatorluğuna ilhak etmiş. İskender'in ölümü üzerine imparatorluk parçalandı. Pers ve sonra Sasani hanedanları, bu bölgeyi ele geçirmiş. M.S. 395'te Roma İmparatorluğu bölününce Anadolu gibi bu bölge de, Doğu Roma (Bizans)nın payına düşmüş. Hz. Ömer zamanına Mardin fethedilerek islam devletine katılmış. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Mardin toprakları Selçuklu Türklerinin eline geçmiş. 1098'de Türkmen boylarından Artuklular, bölgede Selçuklulara bağlı iki devlet kurmuş. Mardin'i Selçuklular'dan sonra Eyyubiler, Türkiye Selçukluları, İlhanlılar, Mısır-Suriye-Türk-Memlİmparatorluğu, Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlular hakim olmuş.
SİLAHSIZ AMA BİRLİK İÇİNDE
İstiklal Savaşı'nda Mardin halkı mücadelesini silahsız, fakat birlik içinde düşmanı korkutarak yaptı. Önce İngilizler, ardından da Fransızlar tarafından işgal edilmek istenen Mardin'e 1919 yılında Fransız Kumandanı Norman gönderilmiş. Değişik taktikler deneyerek Mardin'i almak isteyen Norman'a karşı gelen Mardinliler büyük cesaret göstererek Norman'ı bölgeden kovmuş. Mardinlilerin bu kahramanca hareketi, hem Mardin'i hem de Diyarbakır'ı Fransız işgalinden kurtarmış. Cumhuriyet devrinde Mardin, 1923'te il merkezi olmuş."
Demli çayın keyfi oralarda bir başka
Mardin'de bizi karşılayan öğretmen arkadaşlarımız önce yemeğe gideceğimizi söylediler. Yemek için geldiğimiz bir okulda bir hayli demli olan ilk çaylarımızı yudumlarken bölge ile ilgili ilk bilgileri de Bilal öğretmenden aldık. Elbette sorularımızın başında beynimizin bir köşesinde yapışıp kalan güvenlik sorunu vardı ki, onlardan aldığımız bilgiler bizleri biraz daha rahatlattı. Bir süre bekledikten sonra yemeğe oturduğumuzda piyaz ve salata gibi bizlere yabancı olmayan yemeklerin ardından sıra ilk yöresel yemeği tatmaya geldi. Yemek salonunun kapısı açılıp da görevlinin kucağından gördüğümüz 8 tane güvecin içine bakmadan odaya yayılan kokularla midemizden önce beynimiz bayram etmeye başlamıştı bile. "Tava yemeği" adı verilen güveç bölgede yetişen körpe kuzu etleri ve ilkbahar sebzeleri ile yapılmış enfes bir karışımdan oluşmuştu. Dumanı üzerinde pidelerle yumulduğumuz yemeğimizin nefis acısı ardadaşlarımızından bazılarının canını yaksa da benim gibi acı düşkünü biri için tam anlamıyla ziyafetti. Tereyağın bıraktığı enfes tat ve özellikle domates ile acı biberin ağızda dağılan kuzu etine kattığı lezzet anlatılacak cinsten değildi. Yemeğin ardından sıra tatlı faslına geldiğinde yine çok yabancı bir lezzetle tanıştık. Açık renk cam macumunu andıran bu bir çeşit lokumdan birer tane yedikten sonra bazılırımız ikinciyi istese de artık midemizde yer kalmamıştı. Kahvelerimizi içtikten sonra arabalara binip Mardin'e doğru yola çıktık.
YARIN: MARDİN ÇARŞISINDA ALIŞVERİŞ
http://www.yeniasir.com.tr/Sarmasik/2009/10/06/komutan_normani_kovan_kahraman_kent_mardin
Cavid Sezen
******************************************************************************************
Üç günde Güneydoğu Hazırlayan: Erkut Şahin
Başlarken
Son yıllarda arkadaşlarla yurt dışı gezilerine gidiyoruz. Son 4-5 yıla baktığımızda hemen hemen her yıl 7-8 günümüzü bu gezilere ayırıyoruz. Bu yıl oturduk konuştuk, "Yahu ülkemizde o kadar görülmesi gereken yer varken, niye biz dışarı gidiyoruz" deyip rotamızı Güneydoğu'ya çevirdik. Ne iyi yapmışız. Doğa, tarih, insanlık, yemek... Ne ararsanız 3 günlük bu gezide fazlasını bulduk. Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa rotasında dolu dolu 3 gün geçirdik. Elbette o yörede başka iller de var; nasipse oralar da bir dahaki sefere...
Erkut Şahin
[attachment=1]
Komutan Norman'ı kovan kahraman kent: Mardin
Fransız kumandan Norman 1919'da, değişik taktiklerle Mardin'i almak istedi. Ancak yöre halkı büyük cesaret ve kararlılık göstererek işgalcileri bölgeden kovdu. Mardinlilerin bu kahramanca hareketi, hem Mardin'i hem de Diyarbakır'ı Fransız işgalinden kurtardı
Şair Necat İltaş, dizelerinde Mezopotamya'yı
"Ben Mezopotamya!...
Asya'nın nazlı kızı.
Bereketin, bolluğun ve sevdaların diyarı...
Sevgi ve kin,
Öfke ve hırs,
Savaş ve barış bende anlamlandı.
Bende vücut buldu ruh,
Tarih benimle başladı.." dizeleriyle anlatıyor...
Mezopotamya eski Yunanca'da 'iki nehir arasındaki yer' demek. Bugün ise Doğu Suriye ile Güneydoğu Anadolu arasındaki coğrafi bölgenin yani Fırat ve Dicle nehirlerinin arasındaki coğrafi bölgenin adıdır Mezopotamya... Biz de dinlerin, kültürlerin beşiği olan bu bölgeyi daha yakından tanımak istedik. Çünkü, 'Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür. Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür" şarkısı günümüz iletişim dünyasında artık anlamını yitirmişti. Arkadaşlarımızla 3 günlük Güneydoğu turunu planlarken, içimde tatlı bir heyecanın yanı sıra küçük de olsa bir tedirginlik de vardı. Çünkü yıllardır bu bölgeyi güzelliklerinden çok, Türkiye'nin canını yakan terör olayları ile hatırlamış, özellikle oralarda görev yaptıktan sonra memleketlerine dönen mehmetçiklerden dinlediğimiz ve inanmakta zaman zaman zorlandığımız hikayelerle tanımıştık.
Salı sabahı saat 10.00'da havalanacak İzAir uçağı için Adnan Menderes Havalimanı'nın yolunu tutarken puslu bir sıcak uğurluyordu İzmir'den bizi. Havalimanına geldiğimizde telaşlı insanlar ordan oraya koşuştururken bizi Güneydoğu'ya götürecek 'Mardin uçağına son çağrı' anonsu duyuldu. İşte ilk şaşkınlığı orada yaşadık. Çünkü güvenlik kontrolundan geçtik sonra karşı karşıya kaldığımız kalabalık, İzAir'in Pegasus Havayolları ile ortak düzenlendiği seferlerin ne kadar ilgi gördüğünü gösterdi bizlere. Haaa unutmadan, Mardin uçağına kim binerse binsin güvenlik kontrolunun ardından bir odada T.C. kimlik numarasının alınmasını da merak etmedik değil... Uçağa bindik ve tek kişilik boş koltuk olmadığını görürken, İzAir'in kurucusu İTO Başkanı Ekrem Demirtaş'a teşekkür ettik.
GÜNEŞİN BULUTLARLA DANSI
İzmir'den havalanan uçağımız yavaş yavaş gökyüzünde tırmanırken, biz de bulutlardan yansıyan güneş ışınlarının sıcak dansını izlemeye koyulduk. Yaklaşık 1 saat 40 dakika süren yolculumuz boyunca yeşilin ve kahverenginin hemen her tonunu gördüğümüzü söylersek yalan söylemiş olmayız. Yolculuğumuzun son dakikalarında aşağıdaki tarlalardan oluşan muhteşem halı desenlerini herkesin görmesini dilerim. Mardin'den önce bizi Kızıltepe karşıladı. Mardin'in bu ilçesi gökyüzünden görünüşü ile adını nasıl hak ettiğini kendisi anlatıyordu. Öğle saatlerinde indiğimiz Mardin Havaalanı'nda ilk dikkatimizi çeken uçağımızın neredeyse terminal binasına değecek kadar yaklaşması oldu. Uçaktan inerken olağanüstü güvenlik önlemleri ile karşılaşmayı beklerken sadece bir tane polis aracının olduğu dikkatimizden kaçmadı. Bu arada terminalden çıktığımda gördüğüm ilk otomobilin 35 plakalı bir Ford olması bu gezinin ilk küçük anektoduydu.
YILAN GİBİ KIVRILAN YOLLAR
Mardin Havaalanı ile kent merkezinin arası yaklaşık 20 kilometre. Fotoğraflardan hatırladığımız Mardin evleri uzaklarda kendini gösterirken Kızıltepe'den gelip Mardin'e giden yolda yılan gibi kıvrıla kıvrıla yokuş çıkarak kente yaklaşmaya başladık.
Yaklaşık 430 bin nüfusa sahip Mardin'e gelirken Bilal Bey'den kentin tarihini dinledik; "Tarihi 3000 sene öncelere dayanan Mardin bölgesi, Anadolu'da ilk siyasi birliği kuran Hitit İmparatorluğunun sınırları dışında kalmış. Hititler zamanında bu bölge, Hurri Mitanni Krallığının elindeymiş. Uzun müddet Babil ve Asur hakimiyeti altında kalan Mardin'i Medler ele geçirmiş. M.Ö. 4. asırda Makedonya Kralı İskender, Anadolu ve İran'ı işgal ederek imparatorluğuna ilhak etmiş. İskender'in ölümü üzerine imparatorluk parçalandı. Pers ve sonra Sasani hanedanları, bu bölgeyi ele geçirmiş. M.S. 395'te Roma İmparatorluğu bölününce Anadolu gibi bu bölge de, Doğu Roma (Bizans)nın payına düşmüş. Hz. Ömer zamanına Mardin fethedilerek islam devletine katılmış. 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Mardin toprakları Selçuklu Türklerinin eline geçmiş. 1098'de Türkmen boylarından Artuklular, bölgede Selçuklulara bağlı iki devlet kurmuş. Mardin'i Selçuklular'dan sonra Eyyubiler, Türkiye Selçukluları, İlhanlılar, Mısır-Suriye-Türk-Memlİmparatorluğu, Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlular hakim olmuş.
SİLAHSIZ AMA BİRLİK İÇİNDE
İstiklal Savaşı'nda Mardin halkı mücadelesini silahsız, fakat birlik içinde düşmanı korkutarak yaptı. Önce İngilizler, ardından da Fransızlar tarafından işgal edilmek istenen Mardin'e 1919 yılında Fransız Kumandanı Norman gönderilmiş. Değişik taktikler deneyerek Mardin'i almak isteyen Norman'a karşı gelen Mardinliler büyük cesaret göstererek Norman'ı bölgeden kovmuş. Mardinlilerin bu kahramanca hareketi, hem Mardin'i hem de Diyarbakır'ı Fransız işgalinden kurtarmış. Cumhuriyet devrinde Mardin, 1923'te il merkezi olmuş."
Demli çayın keyfi oralarda bir başka
Mardin'de bizi karşılayan öğretmen arkadaşlarımız önce yemeğe gideceğimizi söylediler. Yemek için geldiğimiz bir okulda bir hayli demli olan ilk çaylarımızı yudumlarken bölge ile ilgili ilk bilgileri de Bilal öğretmenden aldık. Elbette sorularımızın başında beynimizin bir köşesinde yapışıp kalan güvenlik sorunu vardı ki, onlardan aldığımız bilgiler bizleri biraz daha rahatlattı. Bir süre bekledikten sonra yemeğe oturduğumuzda piyaz ve salata gibi bizlere yabancı olmayan yemeklerin ardından sıra ilk yöresel yemeği tatmaya geldi. Yemek salonunun kapısı açılıp da görevlinin kucağından gördüğümüz 8 tane güvecin içine bakmadan odaya yayılan kokularla midemizden önce beynimiz bayram etmeye başlamıştı bile. "Tava yemeği" adı verilen güveç bölgede yetişen körpe kuzu etleri ve ilkbahar sebzeleri ile yapılmış enfes bir karışımdan oluşmuştu. Dumanı üzerinde pidelerle yumulduğumuz yemeğimizin nefis acısı ardadaşlarımızından bazılarının canını yaksa da benim gibi acı düşkünü biri için tam anlamıyla ziyafetti. Tereyağın bıraktığı enfes tat ve özellikle domates ile acı biberin ağızda dağılan kuzu etine kattığı lezzet anlatılacak cinsten değildi. Yemeğin ardından sıra tatlı faslına geldiğinde yine çok yabancı bir lezzetle tanıştık. Açık renk cam macumunu andıran bu bir çeşit lokumdan birer tane yedikten sonra bazılırımız ikinciyi istese de artık midemizde yer kalmamıştı. Kahvelerimizi içtikten sonra arabalara binip Mardin'e doğru yola çıktık.
YARIN: MARDİN ÇARŞISINDA ALIŞVERİŞ