11. Vosvos Festivali (2-9 Temmuz 2011) / ORDU

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan erthem Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 21
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 9,122

Etiketler

Ynt: 11. Vosvos Festivali (2-9 Temmuz 2011) / ORDU



5 temmuz 2011, salı:

sabahın köründe çadırların üzerine vuran güneş ne güzel ki saat 7 olmadan bizim obayı ayaklandırıyor. 7 öncesinde ben obamızın hemen karşısındaki alana geçip serken ve ferda’nın hediye ettiği seyahatnameye gezdiğimiz yerlerini yazıyorum. bir süre sonra burcu gelip beni kahvaltıya götürüyordu… kahvaltılar ediliyor, bir demlik yetmiyor iki çaydanlık çay demleniyor. domatesler az geliyor, yenileri doğranıyor. reçeller elden ele geziyo, nutellanın sonuna yaklaşılıyor…

bugün yolumuz yeşilce’ye uzanacak. fotoğrafçılarla birlikte toplam 3 minibüs ve 15’e yakın vosvos yol alıyoruz öğlen olmadan. yeşilce belki de ordu’nun en özel yerlerinden bir tanesi. “kardeşçe, özgürce, yeşilce” sloganının yazıldığı her yerde baş harfler büyükçe yazılarak “köy” yazısı elde ediliyor, akrostiş misali. imece kültürü çok gelişmiş. yeşilceliler memleketlerine ait hissediyorlar kendilerini. şenliklere katılıyorlar, uzakta dahi olsalar derneklere destek veriyorlar. evlerin restorasyonu ve çevre düzeni son 15 yılda oldukça iyi bir gelişim sağlamış. her yıl yapılan yeşilce yayla şenlikleri’ne tee almanya’dan bile katılanlar oluyormuş.

biz de önce çukuralan’da yapılan şenliklere doğru yol aldık. yolda dura dura, bolca fotoğraf çekerek, bir süre sonra çukuralan’a vardık. hafiften yağmur çiseliyordu ama pek bir zararsızdı. tek sıkıntı ıslanan çimenlerin ayakkabıları da ıslatmasıydı. çukuralan’da onlarca araç, çadır, stant vardı. yüzlerce insan eğleniyordu. çok geniş bir halka kurulmuş, horon tepiliyordu. karadeniz’in bir numaralı ritüeli silah atma ise neredeyse aralıksız gerçekleştiriliyordu yaylada. bir kısım arkadaşımız davullar, kemençeler arasında horona dalarken, bir kısmımız çayhanenin etrafında toplanmış çay içiyorduk. yaklaşık 1-1,5 saat kadar burada kaldıktan sonra yeşilce merkeze doğru hareket ettik.

yeşilce’de hava oldukça açık ve sıcaktı. önce kültür merkezi’nin bahçesinde durakladık. köyde kültür merkezi vardı, biraz şaşırdım. sonra köy meydanına yürüdük. tarihi evler, düzen ve temizlik ilk etapta gözümüze çarpıyordu. bir de köylülerin ilgisi, misafirperverliği dikkatimizi çok çekti diyebiliriz. yaşlı bir amca maltepe denen tepeye bizimle birlikte çıktı. önce biraz uzak gelse de tepeye doğru yürüdük. tüm yeşilce ve yeşilce evleri ayaklarımızın altındaydı!

sonra köy meydanına yeniden geldik, çambaşı et lokantası’nda et yiyenler de vardı, köy kahvesinde çaylayanlar da, elinde birasıyla rahatça turlayanlar da… burası rahat bir yerdi, bunu gördük.

dönüş yoluna girmeden önce köyde bir bar olduğunu da öğrendik! ziyaret edelim dedik. minik bar’da birer bira içip, şaşkınlığımızı gizleyemeden yola devam ettik. burcu yolda yürürken “keşke, ‘nerelisiniz’ diyene ‘yeşilceliyiz’ diyebilsek, burası bizim köyümüz olsa” diyordu. Düşünün, o derece sevimli ve rahat bir yerdi yeşilce. o derece kendinizi ait hissedeceğiniz, o derece oralı olduğunuzu sandığınız…

kamp alanına varmadan önce kültür merkezinin bahçesinde konserler vardı. ama biz bu konserlere katılamadık. alanda biraz dans edip, göbek attıktan sonra kamp alanına ulaşmak için yeşilce’den ayrıldık. tapa ve süha kamp alanındaydı. ha bir de bülent abi’nin papağanı rocky onlarlaydı… obamıza biz yokken, biraz yağmur yağınca süha dede çadırları, tenteleri korumaya almış. yemek, alkol, gece, yıldızlar ve çok şaşırdık ama “uğurböcekleri” bizimleydi… yarın tesis açıyoruz, tesis!

(fotoğraflar geziye katılan arkadaşların albümlerinden derlenmiştir)

hikâye devam edecek…

md şu an okumakta olduğunuz günceyi seyahatnameye yazarken
70904194153629310815.jpg


sisler içinde çukuralan’a tırmanan vosvosları görüyoruz
73293959618511164569.jpg


çukuralan’da horonlar tepilirken
15230493074853657282.jpg


rengarenk toplar, yemyeşil çimenler, ıslak zeminler…
37273665270974941520.jpg


kültür merkezi bahçesini ‘birdirbir’ alanı olarak algılayanlar hoplayıp, zıplarken
78725597024789131585.jpg


yeşilce’ye maltepe’den bakarken
59653096340494591692.jpg


yeşilce’de bir nine, vosvoslar içinde
54127944451310014322.jpg


birol abi’nin 9/8’lik isteğine gelen yanıtı görüyoruz
13977243901789518585.jpg


minik bar girişindeki badigartlar
91843628579380317963.jpg


keşke her köy böyle olsa, imece ile gelişse…
04695843760320091986.jpg
 

Ynt: 11. Vosvos Festivali (2-9 Temmuz 2011) / ORDU


6 temmuz 2011, çarşamba:

coğrafya bilgimiz, istanbul’dan yola çıkarken verilen öğütler ve daha önceden gidenlerin tavsiyeleri “aman, yağmura ve soğuğa dikkat” şeklindeydi. kendi adıma konuşayım soğuk anlamında bir zorlukla karşılaşmadım. yağmur da dün (salı) öyle 1-2 saat yağmış. biz o sırada yaylalarda olduğumuz için de pek etkilenmedik. ve yine güne uyandık, günlük güneşlik bir havada…

bugünkü planda yayla yürüyüşü var ama genel olarak gitmek istemiyoruz. bazı arkadaşlar hazırlanıyorlar ama, yürüyecekler… biz de bugün kamp alanında kalanlarla keyif süreceğiz. bir de hemen yanımızda akan derenin içerisine masaları kurup, üzerine de tenteleri atıp bir tesis yapmayı düşünüyoruz.

bu arada yücel abiler kamptan ayrılmaya karar verdiler. aslında kafaları karışık… melisa ağlıyor, yücel abi biraz buruk, hülya abla ona keza. ayrılıklar üzüyor elbette. hedeflerinde trabzon’a da gitmek var. o yüzden 1-2 gün önceden ayrılmaları gerekiyor. “belki” diyor yücel abi, “belki dönüşte denk geliriz, kim bilir”… (ve gerçekten de dönüşte ayrılamıyoruz ve 1 günlük aradan sonra buluşuveriyoruz). yücel abilere anatolia usülü bir veda ile allahaısmarladık diyoruz. birlikte göbek ata ata arkalarından el sallıyoruz…

sonrasında bizim obadan trekkinge altuğ, sinem, ilker ve eren gitmeye karar veriyorlar. gençler de yakındaki şelaleye gidip yüzecekler. ama öncesinde şu tesis inşası var… projeyi hemen çiziyoruz ve başlıyoruz işi fiiliyata dökmeye!
hummalı bir ekip çalışması ile iki tane tenteyi kuruyoruz dere üzerinde. tapa ve süha, bir yandan tesise isim arıyorlar ve tabelayı hazırlıyorlar. sultan abla açılışı yapacak olan enis abi’ye verilmek üzere çiçek topluyor. ekip adına konuşmayı ise birol abi yapacağından hazırlıklarını tamamlıyor. evet, kurdela lazım! hemen havva abla hallediyor, bir de makas… ee makası nereye koyacağız? hemen bir tepsi ve tepsi üzerine örtü ayarlanıyor. özlem tepsiyi tutacak. burcu güzel bir konumdan video kaydını alacak, ‘vos-basın’ iş başında! sercan hazırlanan tabelayı tutma görevini üstleniyor. tabelada tapa’nın müzipliği iş başında; bir adet “t” fazladan yer buluyor: ‘dereiçi vosvos testisleri’… masa donatılıyor, karpuzlar, çerezler, biralar, rakılar… ayaklarımızın altında sular, tepemizde tenteler ve tesisimiz hazır. enis abi, erol abi, atilla abi ve bizim obanın neredeyse tamamı, yan taraftakiler, yoldan geçenlerle neredeyse 50 kişi tesisi törenle açıyoruz… birol abi konuşuyor, enis abi konuşuyor, makası birlikte tutup kurdela kesiliyor ve çiçekler havaya atılıyor. slogan ise hep birlikte atılıyor: “hes’lere hayır!” enis abi “durun durun” deyip düzeltiyor “hes’lere höst, hes’lere höst!”…

evet, tesisi oldukça keyifli bir şekilde açtık. sonrasında neredeyse hava kararana dek orada geçirdik günümüzü. gelen giden eksik olmadı. altımızda dere suyu, masada rakılar/biralar/çaylar geçirdik bugünü de… akşam olmasına yakın tesisi kaldırdık ve eski düzene geçtik.

yarın yapılacak fotoğraf yarışması için arkadaşlar hummalı bir şekilde çalışıyorlar. teslimleri yapıyorlar, seçimleri gözden geçiyorlar… trekking’ciler biraz kızarmışlar, e haliyle yanışlar… akşam yemeklerini yan masadan gelen tekila partisinin sesi eşliğinde yaparken, sahneden de müzik sesleri gelmeye başlıyor. sonrasında da enis abi’nin hayatını anlatan “ordu’da bir argonot” belgeseli gösteriliyor...

yarın merakla beklediğimiz 3000 m’lerdeki karagöl’e çıkacağız. hazırız, o halde uyuyalım…

(fotoğraflar geziye katılan arkadaşların albümlerinden derlenmiştir)

hikâye devam edecek…


obamızın aşağıdan görüntüsü
17311075883646260019.jpg


keyif süren gençler. birazdan zorlu parkurlara tırmanacaklarından haberleri yok.
51801406836696467501.jpg


nezahat abla sabah çamaşırı yıkıyor…
16535124790440748997.jpg


yücel abi’leri horonla/halaylarla uğurluyoruz.
64107546445001402135.jpg


tapa yazıyor, çiziyor, tabelayı hazırlıyor.
15645788433515763149.jpg


ve ‘dereiçi vosvos testisleri’nin açılışı yapılıyor…
83257750700844040222.jpg


herkes tesisin içinde
82822144456011626035.jpg


oh ohhh, sohbetler, gölgeler, karpuzlar…
44045263738684566015.jpg


gençler şelalede çimiyorlar. gerçi su seviyesi biraz düşük ama olsun, maksat serinlemek!
48622945551950103542.jpg


trekking deyip gittiler, inek kovalıyorlar…
93378457992606373514.jpg
 

Ynt: 11. Vosvos Festivali (2-9 Temmuz 2011) / ORDU


7 temmuz 2011, perşembe:

ahmolar ve berkantlar batıdaki sinop’a doğru, bülent abi ise doğuya doğru yol almak üzere kamp alanından ayrıldılar. geride kalanların aklında ise karagöl vardı. kahvaltı sonrasında saatler öğlene varmadan bizim oba minibüslere doluştuk ve yola çıktık.

yaklaşık 2,5-3 saat sürecek yolculuğumuz boyunca defalarca durduk. ilk önce çambaşı’nda sonra da ‘ertaş alabalık tesisleri ve kamp alanı’nda çay molası verdik. bizim minibüsümüzde yolculuk eden ordulu mehmet abi’nin anlattığı hikâyeler, verdiği anekdotlar gerçekten yolculuğu daha da keyifli hale getiriyordu. durduğumuz köyler, kırık dökük evler, buz gibi akan sular, dereler, yeşilin her tonu, camışlar… ordu’nun tahmin edemediğimiz bu yönü, bu yayla turizmi insanın iştahını kabartıyordu. doğu karadeniz’e doğru uzanmayı, diğer yaylaları gezmeyi insanın aklına sokuyordu.

bu çıkmakta olduğumuz yükseltinin sonundaki karagöl, aslen giresun ili sınırları içerisindeydi. fakat ordulular, karagöl’ü daha çok kullanıyorlarmış. bu bilgileri hep mehmet abi’den öğreniyoruz. kendisi 25 ülke gezmiş, 5 dil bilen bir gazeteci. meclisteki zamanın milletvekillerinden bazılarının bölge danışmanlığını da yapmış. bize minibüs içinde şiir bile okuyor ordu yaylalarını anlatan… iran’dan gelen doğalgazın geçiş yolunu, derelerin ve durak yerlerinin adını, bu topraklarda yüksek oranda altın ve maden olduğunu hep ondan öğreniyoruz.

yükselti insanları etkilemesin diye enis abi devamlı bizleri durdurup ortama ayak uydurmamızı sağlıyordu. bir noktaya geldiğimizde karagöl’ün yüksekliğinin 3.200’ün üzerinde olduğunu gördük. tura katılan birçok arkadaş böyle bir yüksekliğe ilk kez çıkacaklardı. gerçi bizim çıkacağımız yükselti 2.800 – 3.000 metre civarında olacaktı ama o bile azımsanmayacak bir yükseltiydi.

yola çıkarken bot, parka gibi soğuktan koruyacak giysileri de, askılı tişört, krem, şapkayı da yanımıza almamız konusunda uyarmışlardı bizi. ama kışlıkları hiç çıkarmaya gerek kalmadı. hava nefisti, tatlı bir serinlik, güneş tepemizde, her yan apaçıktı.

mehmet abi burada da bi güzellik yaptı ve “uzun ince bir yoldayım” türküsünü arapça ve gürcüce okudu. sonra da japonca bir şarkı okudu. araçlarla tırmanacağımız noktaya çıkabilen tek minibüs bizimkisi olunca şoförü yere göğe sığdıramadık. kendisine hediye bile verdik.

burada dağıtılan kumanyaları da alıp merak ettiğimiz o gölü görmek için yaklaşık 10 dakika yürüdük. ilk varanlar arasındaydık. görüntü gerçekten muazzamdı. hani bi kitap yazsam ve adını “ölmeden önce yapılmasını tavsiye ettiğim bilmem kaç şey” koysam, susuz obası’nda güneşi batırmak ve de karagöl’e tırmanmayı mutlaka eklerdim ordu’ya dair…

etrafı karla çevrili karagöl’ün suyu oldukça soğuktu. kar sularının aktığı kısım da bildiğiniz buz gibiydi! kar eskisi kadar çok değilmiş. küresel iklim değişikliği nedeniyle azaldığını söyledi oradaki ordulular ve daha önceden gelenler… karagöl eteklerinde çokça çiçek vardı. neredeyse hepsinin adını nezahat abla’dan öğrendik. ajuka, mine, mor menekşe, çiğdem, yabani orkide, sedun, bellis, yaban mersini aklıma gelenlerinden birkaçı…

birol abi karların üzerinde, çambaşı’ndan aldığı leğenle kaydı. çok eğlendiğini, eğlendiğimizi söyleyebilirim… eren ve sercan aydın da bizim obanın medar-ı iftiharlarıydı göle girenler olarak. bir yandan güneş tepemizde, bir yandan karlar avuçlarımızda. farklı bir duyguydu… ufaktan sis gelmeye başlayınca, karagöl’den ayrılmaya karar verdik. ferda tansiyon sıkıntısı yaşayınca ambulansla kamp alanına gitti. bizler de arkadaşlarla yürüyüp aşağıdaki minibüslere ulaştık. birkaç saatlik yolculuk sonrasında biz de kamp alanındaydık.

bu arada yolda birol abi ve burcu’ya ikram edilen “çam sakızları” başa bela olmuş, dişlerine fena halde yapışmıştı. sakızlar bir türlü çıkmak bilmedi. burcu bi şekilde çıkardıysa da birol abi çıkartamadı. sakız pembeleşti, ön dişlerde öylece kaldı. görüntü ise neşe kaynağıydı…

fotoğraf yarışması için teslimleri yapmayan arkadaşlar 5’er adet güzelinden fotoğraf seçip, bir zarfa koyuyorlar, üzerlerine de banka bilgisi olarak benim banka bilgilerimi yazıyorlardı. çünkü hiçbiri banka bilgisini yanında getirmemişti. eee, ödül kazansalardı para bana gelecek %20 komisyonumu kesecektim. eee ödül yok, para yok, haliyle kesinti de olmadı…

bugün ilker’in yaş günüydü. sürpriz yapmalıydık. pastane ne arar yaylada… çambaşı’ndayken baton şeklindeki keklerden aldık 4 tane, bir büyük kutu da şokella… yemeklerimizi yapan ali abi kekleri birleştirdi, üzerine şokellayı eriterek döktü. süslemesini de kiraz, üzüm ve muzla yapınca ortaya nefis bir pasta çıktı! mumlar üflendi, leziz pasta yendi. birol abi bu sefer de ilker için “ilker-sat” uydusunu göğe fırlattı. uydunun üzerine bus ikonunu ise yine tapa çizittirdi.

yunanistan’dan geçen sene aldığım bi ufak chipura ise geceye koyulan son noktaydı. shot’lar yapıldı, uykuya dalındı. yarın biz de kamptan ayrılıp, dönüşe geçiyoruz. güzergâhımız kabaca ve ana hatlarıyla sinop, safranbolu ve istanbul…

(fotoğraflar geziye katılan arkadaşların albümlerinden derlenmiştir)

hikâye devam edecek…

karagöl’ün yükseltisini gösteren tabelada gerinerek poz veren md
38287338958786835376.jpg


enis abi bilgilendirme yaparken
56800652551872155991.jpg


işte oraya, karagöl’e çıkacağız…
48020263377725238035.jpg


birol abi uçtu uçacak!
58599344811435321294.jpg


birol abi leğenle kayıyor, müthiş bir anı…
88185937229960099212.jpg


karagöl
80486382707724894194.jpg


karagöl sislere teslim olmazdan önce
15496445260979996486.jpg


bellis çiçeği
52951054696814152814.jpg


ilker-sat uydusu göğe çıkmaya hazırlanıyor
22279667864193636416.jpg
 



Ynt: 11. Vosvos Festivali (2-9 Temmuz 2011) / ORDU


8-9 temmuz 2011, cuma-cumartesi:

bugün oba olarak kamptan ayrılıyoruz. İstanbul’a tek günde değil iki günde ulaşmayı, ortalarda bir yerde mola vererek kalmayı planlıyoruz. oldukça erken saatte kalktık. hızlıca kahvaltımızı yaptık. hızlıca ortalığı topladık el birliğince… sonra hep birlikte ‘ordu hatırası’ fotoğrafları çektirdik… enis abi, erol abi, atilla abi, aydın abi, melih abi ve diğer arkadaşlarla yine anatolia usülü dizilip tek tek vedalaştık. yine tatlı bir hüzün, vedanın getirdiği buruklukla alandan ayrılmak için hazırlıkları sonlandırdık. kendiliğinden gelişen alkışların ardından anatolia marşını hep birlikte okuduk, ordu yaylaları’nda yankılandırdık…

yollarda olmak da güzel / seninle yollarda kalmak da,
datça, ordu bize farketmez / sen bizle, biz senle oldukça,
inandık, çıktık biz yola / göğüs gerdik tüm zorluklara,
bizlere çok şey öğret’çen / bu hayatta sen anatolia!


patikayı tırmanan nezahat ablalar, birol abiler, sercanlar (açıkkol), sercanlar (aydın), serkanlar, biz, altuğlar ve tapalar olarak 8 araç yayladan, ordu merkeze doğru süren 1,5 saatlik yolculuk sonrasında, ordu merkezde depoları doldurup sinop yönüne doğru yol aldık. samsun’un içinden geçtik. bazen yol genişliyor, bazense darlaşıp, tırmanıyorduk. yol çalışmasına denk gelmediğimiz saat yoktu… altuğlar ve sercan aydınlar denize girmek ve gerze’yi gezmek için duraklama kararı aldılar. geri kalan araçlarla sinop’a doğru gazlamaya devam ettik. bir yandan da saatleri kontrol ediyor, sinop cezaevi kapanmadan yetişmeye çalışıyorduk. o esnada öne geçtim ve basa bas 16:57’de sinop cezaevi’nin önüne geldik. ama ne yazık ki şu anda müze olarak kullanılan cezaevinin içindeki ziyaretçilerin çıkarıldığını ‘işletme’nin kapandığını gördük. süha, burcu, ben ne dediysek ikna edemedik. ama sonrasında baskıyı arttırdık, “vosvoslar geliyor, ordu’daki yolumuzu çevirdik sırf burası için” ısrarlarına daha fazla dayanıp 17:15 gibi kapıyı açmak zorunda kaldılar. bu arada diğer arkadaşlar da gelmişlerdi… o kadar yol, o kadar çabayı ısrarlarla kırdık ve istediğimiz elde ettik.

cezaevinin avlularında, içindeki koğuşlarda, merdivenlerde, zindanlarda o kokuyu, zamanında yaşanılanları hissederek dolaştık. yer yer tüylerimiz diken diken oldu… yaklaşık 25 dakika hızlı bir tur yaparak sinop cezaevi’ni, sabahattin ali’yi, mustafa suphi’yi arkamızda bırakarak sinop merkeze gittik.

sahilde fıstıklı mantılar, çaylar, biralarla akşam için midemizi bastırdık ve 19 sularında sinop’tan ayrılıp safranbolu’ya doğru yol aldık. kastamonu üzerinden geceyarısı safranbolu’ya ulaştık. yol genelde çıkışlı, aydınlatması ve tesisi olmayan bir yoldu. telsizlerden orhun’un şakaları hafiften bastıran uykumuzu alıyor, süha’nın şarkılarıyla neşeleniyorduk. sercanlar ve serkanlar safranbolu girişindeki otopark/camping’de konakladılar. geri kalanlarla otele benzer bir yere geçtik. ordu’dan bizden iki gün önce ayrılan yücel abiler, bizden bir gün önce ayrılan berkantlar ve ahmolar da safranbolu’daydı, buluştuk.

ertesi sabah, yani cumartesi günü yaklaşık 4 saat süren bir safranbolu gezisi yaptık. ahmolar, berkantlar, yücel abiler ve yolu bizden daha uzun olan (keşan) birol abiler bizden daha erken kalkıp, gezip, biraz daha erken safranbolu’dan ayrıldılar. bizler de boncuk kafe’de enfes bir kahvaltı yapıp, yemeniciler arastası’ndan, bakıcılar-demirciler çarşısına, hıdırlık tepesine, kaymakamlar konağı’na kadar dolaştık… tarihi evlerin bulunduğu sokakları gezdik, alışverişler yaptık, fotoğraflar çektik.

sonrasında dönüş yoluna geçtik. istanbul’a varmak demek, belki de “evimize varmak” demek olduğu için kulağa hoş geliyordu. ama kime sorsak, elde olsa, “ah yine yollara düşsek, ah yine gezsek, ah yine tatillere gitsek” diyeceklerdi, eminim. akşam vakti istanbul’a evimize vardık. bir grup arkadaş gerede’de toplandı ve pazar günü evlere döndüler. keşanlı birol abi de cumartesi akşamı evde olanlardandı…

kendi adıma teşekkürler…

72812114746429072513.jpg


onca yaşına rağmen enerjisini yitirmeyen, koşturmaktan kendini alıkoyamayan, çok şey öğreneceğimiz, abimiz, aksakallı dedemiz enis ayar’a;

bizi binlerce kilometre ötemizdeki ordu’ya, hem de ordu’nun yaylarına gitmeye itecek doğa, gezme ve keşfetme dürtümüze;

vosvoslara, tanışmamıza birinci ‘araç’ oldukları için… derneğimize, üye olan/olmayan ‘aynı kafadaki’ insanların paylaşımlarıyla pekişen dostluklara zemin oluşturduğu platform için;

yola, kampa, yaylalara, yolda kalmalara, anılarıma, iyi dileklerime, çocukların hayallerine, tebessüm etmemize, dereden akan otel akıntılarına edilen küfürlere, hes’lere “höst” diyen dillere, kamyon tepelerinde dağlara tırmanan cengâverlere, kazım türkülerine, tepilen horonlara, kollektif edilen sabah kahvaltılarına, el birliğince kurulan tes’t’islere, 17’si ile 67’sini aynı yola/masaya/sevdaya salan ‘şey’e, bizim yüzümüzü asla kara çıkartmayan ve onunla yapılan yolculuklarda büyük haz almamızı sağlayan emektar vosvosumuz doli’ye, yol arkadaşlarım bm ve süha’ya;
harbiden teşekkürler!

(fotoğraflar geziye katılan arkadaşların albümlerinden derlenmiştir)

- hikâye bitti! -

yayladan ordu’ya gitmek için gittiğimiz patika yolda; rerere rarara!
47518688096806344391.jpg


aganigi naganigi, fındığın gücü: şampiyon ordupor!
74218587855460490910.jpg


cezaevi önünde keşanlı birol destanı…
16732904054508764721.jpg


geçmiş yıllarda yerli bir dizide kullanılan örnek koğuş
64682221537192752194.jpg


cezaevi avlusu. kim bilir kimler volta attı bu avluda!
01560586671322842329.jpg


sinop merkezde karnımızı doyururken
65649441058240201019.jpg


safranbolu boncuk kafe’ye uğramak, safranbolu’nun farzıdır!
99318363125532251522.jpg


safranbolu sokakları, ferah…
11145356778702247904.jpg


kaymakamlar konağı’nda orhun ve fuat hurilerle…
99019893556183142789.jpg


hıdırlık tepesi’nden safranbolu’nun görüntüsü…
69279982577500522459.jpg
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
104,634
Mesajlar
1,530,883
Kayıtlı Üye Sayımız
166,927
Kaydolan Son Üyemiz
AliUmut

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst