Macit Şekerci
Ana Kamp
PRİZREN'İN KISA TARİHİ
Prizren, Kosova Cumhuriyeti’nin, başkent Priştine’den sonra en büyük ikinci şehridir. Kosova ise, eski Yogoslavya’yı meydana getiren altı cumhuriyetten Sırbistan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk federe devletti. Kosova, 31 Aralık 1912 yılına kadar, Osmanlı Devleti’nin bir eyaletiydi. 1912 yılında Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanan Birinci Balkan Savaşı’nda kaybedilmiştir. Yakın zamanda Sırbistan Cumhuriyeti’nin Büyük Sırbistan idealini gerçekleştirmek amacıyla Kosova’ya karşı giriştiği kara harekatına karşı, bünyesinde Türk Askerleri’nin de bulunduğu Nato birliklerinin başlattığı hava harekatları sonucu, bu harekat durdurulmuştur. Günümüzde Kosova, Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu (UNMİK) tarafından geçici olarak yönetilmektedir. Kosova’nın başkenti Priştine‘den sonra ikinci önemli kenti olan Prizren ise, deniz seviyesinden yaklaşık 400 metre yükseltide, Kosova Ovası’nın güneyinde bulunan Şar Dağları’nın kuzey bölümünde, Svilen dağının eteklerine yaslanmış, kenti ortadan ikiye bölen Bistriça Deresi’nin (Aksu/Akdere) iki yakasında kurulmuş şirin bir Balkan şehridir. Kosova’da Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı kentlerin başında gelir. Tarihte adı birçok değişik isimle bilinen Prizren’i biraz tanıtmaya çalışayım.
Geçmişte Prisren, Prisrend, Prisrendi, Prezdra, Perzerin, Pürzerin (altını bol) isimleriyle de bilinen ve günümüzde söylendiği şekliyle Prizren, pekçok sayıda camileri, hamamları, çeşmeleri, köprüleri, 2 katlı selamlıklı ve bahçeli evleri, kaldırımlı dar sokaklar ve eski dükkanları ile daha ziyade bir Türk-Anadolu kentini andırır. Bu görünümüyle özellikle Bursa ve Bilecik şehirlerimize benzer. 550 yıllık Osmanlı idaresinde bulunmuş olması sebebiyle Prizren’de, Türk ve Türkçe’nin izleri her yerde karşınıza çıkar. Nitekim, Prizren’de bulunan mahallelerin ve semtlerin birçoğu günümüzde, Terzimahalle, Maraş, Şadırvan, Cuma Cami (Bogoroditsa Levijka Kilisesi, Fatih Sultan Mehmet şehri fethettikten sonra ilk cuma namazını burada kılmıştır.), Ortakol, Arasta Çarşısı, Körağa Mahallesi (Çoraga), Muhacir Mahallesi (Macir Mahalle), Dutluk, Karabaş Baba, Topuklu (Topokli), Bülbül Deresi, Kasım Beg, Tabakhane (Tabana), Yenimahalle, Taşköprü, Tuzsuz, Buzağılık, Papaz Çarşısı, Tereke Pazarı, Saraçhane, Kalla (Kale), ile Prizren’in eski yerleşimlerinden olan Kurila (Kuru yayla) vb. gibi Türkçe isimlerini muhafaza etmektedirler. Nüfusun üçte ikisi Türkçe bilir. Sokak tabelaları, trafik levhaları, Arnavutça, Türkçe, Sırpça olmak üzere üç dilde yazılıdır. Öyleki, Türkçe’den başka herhangi bir dil bilmeyen biri, şehirde yabancılık çekmez.
Prizren çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda MÖ. 4. bin yılda da insanların yaşadığı bilinmektedir. Rus bozkırlarından gelen ve Hint-Avrupa dillerini konuşan yarı göçebe kavimlerin bölgeye girişleri MÖ. 3.500 dolaylarında başlar. Vlaşna’da, Hisar’da, Suva Reka’daki arkeoloji bölgelerinde yapılan kazılarda, MÖ. 3. bin yıllarından kalma kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bölgede, göç dalgalarını izleyen dönemde ortaya çıkan başlıca halklar, Illyrialılar, Daçyalılar, Makedonlar ve Traklar’dır. MÖ. 10. yy’da bölgenin batı kesimini yurt edinen ve bugünkü Arnavutların atası sayılan Illyrialılar, MÖ. 7. yy’ a doğru demir işletmeciliğine dayanan üretimle, Yunan kent devletleriyle canlı bir ticaret geliştirdiler.
Antik çağda (MÖ. 6. yy.- MS. 3. yy) balkanların büyük bölümünde olduğu gibi Prizren’de de Illyr boylarına mensup Dardan’lar hüküm sürmüştür. En tanınmış kralları Argon ile, eşi ve aynı zamanda da ardılı olan kraliçe Teuta’nın hüküm sürdüğü dönem, Illyrialıların en güçlü olduğu dönemdi. Bu dönemde sınırları Adriyatik kıyılarından Tuna nehrine kadar uzanıyordu. Roma ile yapılan bir dizi savaşlar sonucu MÖ 168 de Roma’nın eline geçen kent, MS 395 yılında Roma’nın ikiye bölünmesi sonucunda Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans)’ nun payına düştü. Roma’nın izlerine Prizren ( Kalla 11. yy ) ile çevresindeki Şiroko Yaylası’nda, Naşests’de, Kruşa’da, Rahusa’da, Vlaşna’da, Reçana’da ve Popovlan bölgelerinde rastlanır. Romalıların Prizren’de kendi kentlerini ne zaman kurdukları bilinmemekle birlikte, bunu ikinci yy’ın ortasında gerçekleştirdikleri tahmin edilmekte ve Suva Reka’da bulunan antik Theranda kentinin bu dönemde ortaya çıktığına inanılmaktadır. Adriya kıyılarını Balkan Yarımadası’nın orta kesimlerine ve Roma’nın doğu bölümlerine bağlayan Zenta Yolu’nu (Via De Zenta), İşkodra’dan Prizren’e kadar Romalılar yapmıştır. Prizren, birkaç kısa kesintilerle birlikte 12. yy’a kadar Bizans’ın egemenliğinde kalmıştır.
Üçüncü yy’da Gotlar’ın, ardından Alanlar’ın bölgeyi istilası, Roma’nın merkezi denetiminin zayıflamasına yol açtı. Dördüncü yy’da ise tüm Avrupa ve Asya’da olduğu gibi, Balkanlar’da da Hunlar’ın etkisini görüyoruz. Orta asyadan başlayarak, iki büyük kol halinde Avrupa’ya başlayan Hun akınları, bu geniş bölgelerde yaşayan onlarca kavimlerin yer değiştirmelerine sebep olmuştur. “Kavimler Göçü” olarak bilinen bu olgu, dünya tarihinde derin izler bırakmıştır. Bir kolu Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyinden, diğer bir kolu da Anadolu üzerinden batıya doğru gelişen Hun akınları sebebiyle Avrupa kıtasında oluşan kavimler göçü sonrasında bölge, hepsi de Türk boyu olan önce Avarlar’ın (6. yy), daha sonra sırasıyla Peçenekler’in (10. yy), Uzlar’ın (11. yy) ve Kumanlar’ın akınlarına (13. yy) maruz kalmıştır. (Makedonya’da bulunan Kumanova ile Sofya’daki Komaniçe ismi, Kuman Türkleri’nden, Prizren-Kalkandelen arsındaki eski bir yolun adı olan Peçenek Yolu da Peçenek Türkleri’nden kalmadır). 7. yy’da, Baltık bölgesinden güneye doğru inmeye başlayan Slavların güney kolunun bölgeye yerleştiğini görüyoruz. Bu dönemde bölgede, Slavların etkisi görülmeye başlar. Bu etki, Osmanlı Devleti’nin, 14. yy’da bölgeye gelişine kadar devam edecektir.
Tarihte Prizren adına ilk kez Bizans Çarı II. Vasiliye’nin 1019 tarihli beratında rastlıyoruz. Prizren’in önemli bir ekonomi ve kültür merkezi olduğu bu evrede Gorni Grad (Vişegrad) ile Dırven Grad gibi kaleler yapılmıştır. K.Yirecek, N. Vuliç gibi kimi araştırmacılar Prizren’in kökeninin daha eski olduğunu öne sürer ve onun antik Theranda Kenti’nin devamı olduğunu belirterek kalıntılarının bugünkü Suva Reka’da olduğunu söylemekle birlikte, Prizren’in bugün bulunduğu yerde, Roma istasyonlarından birinin yer aldığına dair bilgilere de karşı koymamaktadırlar. 13. yy başında Orta Çağ Sırp Devleti’nin güneye doğru büyümesi, Kral Stefan Duşan’ın ölümünün (1355) ardından sırp boyarlarından Vukaşin’in Üsküp ve Prizren’i alarak Güney Sırp Devletinde krallığını ilan etmesiyle Prizren, bu devletin kültür ve siyasi merkezi oldu, 1376-1389 yılları arasında kısa bir süre de bu devlete başkentlik yapmıştır. Birçok tarihçiye göre o dönemde Adriya’da Dubrovnik’in önemi neyse, Balkanlar’da da Prizren’in önemi oydu. Bu sebeple kimi yazarlar Prizren’e “Balkanların Dubrovnik’i” adını vermişlerdir. Tüm zengin kültür merkezlerinin insanları kendine çeken cazibesi sebebiyle, Prizren de, komşu bölgelerden insanları kendine çekiyordu, bu sebeple o dönemde kentte Arnavutlar, Sırplar, Dubrovnikliler, Venedikliler Kotorlular, Saslar, Zadarlılar, Florantinliler, Ulahlar ve Yunanlılar yaşardı.
Onikinci yy’da Sırp Devleti’nin hakimiyetine giren kentte o dönemden kalma birçok kültürel yapılardan, 1306-07 yıllarında kral Milutin’in yaptırdığı Bogoroditsa Levijka Kilisesi (Cuma Cami) ve Bistrica deresi boyunca yukarı doğru gidilirse 1350 yılında yapılmış Sv. Arhancel ve Gavril adını taşıyan Stefan Duşan’ın manastırını sayabiliriz. 14. yy’da bölgede başlayan Osmanlı etkisi, 28 haziran 1389 yılında (kimi kaynaklarda 20 haziran), başında 1. Murad’ın (Hüdavendigar) bulunduğu Osmanlı ordusuyla, Sırp prensi Lazar’ın komuta ettiği ve, Sırp, Bosna, Macar, Ulah, Arnavut, Leh ve Çeklerden oluşan birleşik ordu arasında, Priştine-Vuçıtrn yolu üzerinde, Lab Irmağı’nın dirsek yaptığı Kosova Gölovası’nda karşı karşıya geldiği 1. Kosova Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’nin kesin zaferiyle sonuçlanınca, bölgede Sırp etkisi kırılır, bunun yerine Osmanlı etkisi, ağırlığını iyice hissettirmeye başlar. Yine aynı bölgede yapılan ikinci Kosova Savaşı’nın da (17/19 Ekim 1448) Osmanlı Devleti’nin kesin zaferiyle sonuçlanması ve 21 Haziran 1455 te Fatih Sultan Mehmet’in fethiyle Prizren’de de, 5 asır sürecek Türk hakimiyeti başladı.
Osmanlılar’ın Balkanlara yerleşmeleri üç şekilde olmuştur, şöyle ki;
1- İlk fetihler sırasında Anadolu’daki yakın bölgelerden, yeni alınan yerlere devlet eliyle göçmen nakledilmesiyle,
2- Fetihlere gönüllü olarak katılan gazi-alperenler ve gaza için gelen aşiret mensuplarının bir bölümünün fethedilen kalelerde muhafız olarak bırakılıp bir bölümünün de istedikleri yerlere yerleştirilmesiyle,
3- Kolonizatör Türk dervişlerinin stratejik noktalarda kurdukları tekke ve zaviyelerin faaliyetleri ve çevrelerinde yeni yerleşim merkezlerinin kurulması ile.
Osmanlı Devleti’nin, Adriya’nın güney kıyılarını fethetmesiyle birlikte Prizren-İşkodra yolu yeniden doğu-batı arasında bir atardamar oldu ve Prizren’den yeniden kervanlar geçmeye başladı. Bu dönemde Prizren gelişme dönemindedir. Öyle ki 1537 yılından kalma bilgilere göre o dönemde en büyük zenginlerden biri sayılan Kukli Beg’in Prizren’de 117 dükkanı, 6 değirmeni 1 kervansarayı vardı. Osmanlı döneminde tüm Kosova’da inşa edilen toplam 361 eserlerden (bazı kaynaklarda 600 eser) cami, hamam, medrese, tekke, türbe, çeşme, köprü, kütüphane, ve kervansarayların Prizren’de de hızla inşa edilmesiyle birlikte ulaşımın canlanması, ticaretin ve zanaatçılığın gelişmesi hızlandı. Tarihçi Orhan Koloğlu’nun aktarımıyla Romen tarihçisi Beldicenu, “Balkanlarda yeni bir kent uygarlığının ilk temellerini Türklerin attığını ve Türk kültürü etkisinin günümüzde de yaşadığını” söylemiştir. Bu dönemde Prizren’de, Arnavut, Türk ve Sırp edebiyatına önemli katkıları olmuş birçok kişiler yaşamıştır. Bunların arasında, 16. yy başlarında yaşamış, 15.000 beyitlik ünlü “Gazavatname” ‘yi de yazmış olan Prizrenli tarihçi ve ozan Suzi Çelebi, kardeşi Nehari, Sultan III. Mehmet’in ozanı ve gizemci ozan Şem’i, Prizrenli şair Sucudi ile, yaşadığı çağda Bosna’nın tarihini de yazan Pyeter Mazreku’yu (ö. 1634) sayabiliriz. 17. yy’da Prizren, Osmanlı Devleti’nin Balkan Yarımadası’ndaki büyük sancak merkezlerinden birisidir.
Enver Dukaçini’nin ileri sürdüğüne göre zanaatçılığın, demircilik , tüfekçilik, kılıççılık, terzi, saraçlık, yüncülük, tabakçılık, mutafçı, bıçakçılık ve kuyumculuk dalında geliştiği bu dönemde kentte yapılan kalıcı eserlerden ve günümüzde ibadete açık olan 19 camiden bazılarını saymak gerekirse; Türkiye’nin katkılarıyla yapılan restorasyon çalışmaları sonrası, günümüzdeki ismi Fatih Sultan Mehmet Namazgahı’na çevrilen Namazgah Camisi (kırık cami 1455), Suzi Çelebi Camisi (1513), Kukli Beg Camisi (Saraçhane 1535), Mehmet Paşa Külliyesi (Bayraklı Camisi 1580), beylerbeyi ve 2. vezir olan Sinan Paşa’nın yaptırdığı Sinanpaşa Camisi (1615), Maksut Paşa Camisi (Maraş Camisi 1641) ve tercüman İskender (Dragoman Camisi 18. yy) camileriyle Mehmet Paşa Hamamını (1564) sayabiliriz. Bistriça deresi üzerinde günümüzde kullanılan on köprünün hepsi de Osmanlı Devleti tarafından en az bir sefer olmak üzere yenilenmiş ve/veya restore edilmiştir.
1683 yılında başlayan ve 1699 yılına kadar süren Osmanlı-Avusturya savaşları sonrası gelişmesi yavaşlayan ve gerileyen Prizren’in, tekrar eski gelişmesini yakalaması için yüz yıl kadar beklemesi gerekecekti. Kosta N. Kostiç’in deyimiyle 18. yy sonunda Prizren, İstanbul, Selanik, İşkodra, Dubrovnik, Sarayova, Belgrad ile ticaret kuran balkanların büyük kentlerinden biri oldu. Kentin içinde birkaç kapalı caddeyi kapsayan çok sayıda dükkanı olan bir ticaret çarşısı bulunuyordu. 19. yy başlarında ham derici, demirci, saraç ve terzilerden başka mutafçı, bıçakçı ve tüfekçi esnafları gelişti. Tüfekçilik o kadar gelişti ki yüze yakın tüfekçi dükkanı açıldı. “Martinka” diye de anılan Prizren tüfekleri Anadolu ve Mısır’a kadar gönderiliyordu.
19. yy’da Osmanlı Devleti’nde eyalet statüsünden vilayet statüsüne geçince Kosova vilayeti kuruldu ve Prizren sancak merkezi oldu. Bunları takiben kentte çok sayıda kültür eğitim kurumları kuruldu. Sırp dilinde okulların ilki, 1810 yılında açılan privat (özel) okuldur. 1836 yılında kentte kurulan Sırp kız okulu, Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti’nde kurulmuş kız çocuklarına ait ilk okuldur. 1874 yılında kentte Türk dilinde 21 iptidaiye (ilkokul), bir rüştiye (orta okul) ve bir de idadiye (lise) vardı. 1878 de Prizren ile Zum’da ilk Arnavut okulları açılmaya başladı. Prizren’in siyasi ve kültür tarihinde, Sarayova’dan gelen Osmanlı valisi Saffet Paşa’nın 1868 de kurduğu ve Türkçe-Sırpça yayınlanan Prizren Gazetesi’nin de yeri vardır.
1912 yılında başlayan Birinci Balkan Savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanınca, bu devletin Prizren’de de beş asır süren egemenliği sona erdi (31.12.1912). Osmanlı Ordusu’nun çekilmesinden sonra bölgede kalan Türk Müslüman halk için zor günler başlar. Çeşitli baskılar sonucu, bozgun sırasında ve sonraki yıllarda, tüm Balkanlar’dan olduğu gibi Prizren’den de Türkiye’ye, bu satırların yazarının ailesi de dahil olmak üzere, yüzbinlerle ifade edilen göçler yaşanacaktır. Prizren kenti bir süre Bulgar işgalinde kaldıysa da Sırbistan Krallığı yönetimine girdi. 1. Dünya Savaşı’nda bölge, Avusturya-Alman-Bulgar kuvvetlerince işgal edildi. Savaş sonrasında 1918 yılında kurulan Sırp-Hırvat-Sloven krallığına bağlandı (bu krallık, 1929 yılında Yugoslavya Krallığı adını almıştır). 1876 yılında 39.952 olan Prizren’in nüfusu, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı (ünlü 93 harbi), Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı sonrasında verilen kayıp ve göçlerden dolayı 1921 yılında 15.514 e düşmüştür. 1929 yılında Bistriça Deresi’nde, bugün sentral denilen yerde kurulan 160 kwat gücündeki hidroelektrik santralının faaliyete geçmesiyle, kentin endüstriyel alanında canlılık artmaya başladı. Prizren’de buz fabrikası, Bistriça motorlu değirmeni, kiremit fabrikası, ototransport şirketleriyle beş büyük manifatura ve tekstil şirketi, beş demirci, on bakkal dükkanı, AD Prizren Bankası, AD Prizren Kooperatif Bankası, 18 yataklı Kruna Oteli gibi kuruluşlar faaliyete geçti. Bunlarla birlikte süregelen küçük esnaf, aşçı ve pastacı dükkanları, kahveler ile ziraat ile hayvancılıkta devam etmekteydi. 1929 yılına kadar Prizren bölgesinden yılda 100 vagon buğday, 150 vagon yulaf ve 50 ila 100 vagon arpacıkla büyük miktarda mısır ve sebze ihraç ediliyordu. 1933 yılında 424 zanaatçısıyla Prizren, hala Kosova’nın en büyük zanaat merkezini teşkil etmekteydi, 500 tane zanaat dükkanından 20 tanesi tabakhane dükkanıydı, Bistriça deresi ise 100 tane deri fıçısını döndürüyordu.
Prizren, İkinci Dünya Savaşı’nda 1941 yılında bir süre Alman ve İtalyan işgalinde kalmıştır. Yugoslavya’nın kurucusu Tito önderliğinde ve ülke genelinde yapılan bağımsızlık mücadelesi sonucu, 17 kasım 1944 te işgalden kurtulduğunda nüfusu sadece 17.000 kadardı. Kurtuluştan sonra tüm Yugoslavya’da olduğu gibi, Prizren’de de yeni bir yaşam başladı. 1963 yılında kente demiryolunun gelmesiyle gelişim daha da hızlandı. Bu dönemde ipek sentetik dokuma fabrikası Printeks, sentetik iplik fabrikası Progres, ayakkabı fabrikası Komuna, metal ürünleri fabrikası Famipa, ilac fabrikası Farmakos, ve ziynet eşyası üretimi yapan Filigran fabrikası kuruldu. Hayvancılık sektöründe Progres-Export, ulaştırma sektöründe Kosova-Trans, basın yayın sektöründe Ramiz Sadiku, perakende satış mağazalar zinciri Liria, metal üretiminde Metalaks, turizm sektöründe 170 yataklı Theranda Oteli, Landovisa’daki 70 yataklı Vlazırimi Oteli vb kuruluşlar hizmet vermeye başladı. Tito’nun ölümünden (1980) sonra ülke genelinde, siyasi, ekonomik ve sosyal dengeler bozulmaya başladı. Kosova’nın özerk statüsünün kaldırılarak (1989) Sırbistan’a ilhak edilmesi kararıyla birlikte Sırp baskısının artması ve akabinde de Sırbistan’ın Kosova’ya karşı kara harekatına girişmesiyle (1998) tüm Kosova’da olduğu gibi Prizren’de de zor günler başladı. Nato’nun müdahalesinin ardından (mart 1999), bünyesinde bulunan Türk Askerleri’yle birlikte Nato barış gücü KFOR’un bölgeye gelmesiyle, barış ve istikrar yeniden tesis edilmiştir. Nato Müdahalesinin ardından, Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu (UNMİK)’nun geçici yönetimini üstlendiği Prizren’de, Sultan Murat Kışlası’nda konuşlanmış, alay düzeyinde Türk askeri birliği de Nato bünyesinde görev yapmaktadır. Prizren’de 1500 yıllarında yaklaşık 3.000 olan nüfusu, 1981 yılı sayımına göre 134,526 kişi olmuştur. Günümüzde ise nüfusunun, çoğunluğu Arnavutlar olmak üzere Türkler, Boşnaklar, Romlar, Fandalar vd ile birlikte 150.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Macit Şekerci
Prizren, Kosova Cumhuriyeti’nin, başkent Priştine’den sonra en büyük ikinci şehridir. Kosova ise, eski Yogoslavya’yı meydana getiren altı cumhuriyetten Sırbistan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk federe devletti. Kosova, 31 Aralık 1912 yılına kadar, Osmanlı Devleti’nin bir eyaletiydi. 1912 yılında Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanan Birinci Balkan Savaşı’nda kaybedilmiştir. Yakın zamanda Sırbistan Cumhuriyeti’nin Büyük Sırbistan idealini gerçekleştirmek amacıyla Kosova’ya karşı giriştiği kara harekatına karşı, bünyesinde Türk Askerleri’nin de bulunduğu Nato birliklerinin başlattığı hava harekatları sonucu, bu harekat durdurulmuştur. Günümüzde Kosova, Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu (UNMİK) tarafından geçici olarak yönetilmektedir. Kosova’nın başkenti Priştine‘den sonra ikinci önemli kenti olan Prizren ise, deniz seviyesinden yaklaşık 400 metre yükseltide, Kosova Ovası’nın güneyinde bulunan Şar Dağları’nın kuzey bölümünde, Svilen dağının eteklerine yaslanmış, kenti ortadan ikiye bölen Bistriça Deresi’nin (Aksu/Akdere) iki yakasında kurulmuş şirin bir Balkan şehridir. Kosova’da Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı kentlerin başında gelir. Tarihte adı birçok değişik isimle bilinen Prizren’i biraz tanıtmaya çalışayım.
Geçmişte Prisren, Prisrend, Prisrendi, Prezdra, Perzerin, Pürzerin (altını bol) isimleriyle de bilinen ve günümüzde söylendiği şekliyle Prizren, pekçok sayıda camileri, hamamları, çeşmeleri, köprüleri, 2 katlı selamlıklı ve bahçeli evleri, kaldırımlı dar sokaklar ve eski dükkanları ile daha ziyade bir Türk-Anadolu kentini andırır. Bu görünümüyle özellikle Bursa ve Bilecik şehirlerimize benzer. 550 yıllık Osmanlı idaresinde bulunmuş olması sebebiyle Prizren’de, Türk ve Türkçe’nin izleri her yerde karşınıza çıkar. Nitekim, Prizren’de bulunan mahallelerin ve semtlerin birçoğu günümüzde, Terzimahalle, Maraş, Şadırvan, Cuma Cami (Bogoroditsa Levijka Kilisesi, Fatih Sultan Mehmet şehri fethettikten sonra ilk cuma namazını burada kılmıştır.), Ortakol, Arasta Çarşısı, Körağa Mahallesi (Çoraga), Muhacir Mahallesi (Macir Mahalle), Dutluk, Karabaş Baba, Topuklu (Topokli), Bülbül Deresi, Kasım Beg, Tabakhane (Tabana), Yenimahalle, Taşköprü, Tuzsuz, Buzağılık, Papaz Çarşısı, Tereke Pazarı, Saraçhane, Kalla (Kale), ile Prizren’in eski yerleşimlerinden olan Kurila (Kuru yayla) vb. gibi Türkçe isimlerini muhafaza etmektedirler. Nüfusun üçte ikisi Türkçe bilir. Sokak tabelaları, trafik levhaları, Arnavutça, Türkçe, Sırpça olmak üzere üç dilde yazılıdır. Öyleki, Türkçe’den başka herhangi bir dil bilmeyen biri, şehirde yabancılık çekmez.
Prizren çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda MÖ. 4. bin yılda da insanların yaşadığı bilinmektedir. Rus bozkırlarından gelen ve Hint-Avrupa dillerini konuşan yarı göçebe kavimlerin bölgeye girişleri MÖ. 3.500 dolaylarında başlar. Vlaşna’da, Hisar’da, Suva Reka’daki arkeoloji bölgelerinde yapılan kazılarda, MÖ. 3. bin yıllarından kalma kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bölgede, göç dalgalarını izleyen dönemde ortaya çıkan başlıca halklar, Illyrialılar, Daçyalılar, Makedonlar ve Traklar’dır. MÖ. 10. yy’da bölgenin batı kesimini yurt edinen ve bugünkü Arnavutların atası sayılan Illyrialılar, MÖ. 7. yy’ a doğru demir işletmeciliğine dayanan üretimle, Yunan kent devletleriyle canlı bir ticaret geliştirdiler.
Antik çağda (MÖ. 6. yy.- MS. 3. yy) balkanların büyük bölümünde olduğu gibi Prizren’de de Illyr boylarına mensup Dardan’lar hüküm sürmüştür. En tanınmış kralları Argon ile, eşi ve aynı zamanda da ardılı olan kraliçe Teuta’nın hüküm sürdüğü dönem, Illyrialıların en güçlü olduğu dönemdi. Bu dönemde sınırları Adriyatik kıyılarından Tuna nehrine kadar uzanıyordu. Roma ile yapılan bir dizi savaşlar sonucu MÖ 168 de Roma’nın eline geçen kent, MS 395 yılında Roma’nın ikiye bölünmesi sonucunda Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans)’ nun payına düştü. Roma’nın izlerine Prizren ( Kalla 11. yy ) ile çevresindeki Şiroko Yaylası’nda, Naşests’de, Kruşa’da, Rahusa’da, Vlaşna’da, Reçana’da ve Popovlan bölgelerinde rastlanır. Romalıların Prizren’de kendi kentlerini ne zaman kurdukları bilinmemekle birlikte, bunu ikinci yy’ın ortasında gerçekleştirdikleri tahmin edilmekte ve Suva Reka’da bulunan antik Theranda kentinin bu dönemde ortaya çıktığına inanılmaktadır. Adriya kıyılarını Balkan Yarımadası’nın orta kesimlerine ve Roma’nın doğu bölümlerine bağlayan Zenta Yolu’nu (Via De Zenta), İşkodra’dan Prizren’e kadar Romalılar yapmıştır. Prizren, birkaç kısa kesintilerle birlikte 12. yy’a kadar Bizans’ın egemenliğinde kalmıştır.
Üçüncü yy’da Gotlar’ın, ardından Alanlar’ın bölgeyi istilası, Roma’nın merkezi denetiminin zayıflamasına yol açtı. Dördüncü yy’da ise tüm Avrupa ve Asya’da olduğu gibi, Balkanlar’da da Hunlar’ın etkisini görüyoruz. Orta asyadan başlayarak, iki büyük kol halinde Avrupa’ya başlayan Hun akınları, bu geniş bölgelerde yaşayan onlarca kavimlerin yer değiştirmelerine sebep olmuştur. “Kavimler Göçü” olarak bilinen bu olgu, dünya tarihinde derin izler bırakmıştır. Bir kolu Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyinden, diğer bir kolu da Anadolu üzerinden batıya doğru gelişen Hun akınları sebebiyle Avrupa kıtasında oluşan kavimler göçü sonrasında bölge, hepsi de Türk boyu olan önce Avarlar’ın (6. yy), daha sonra sırasıyla Peçenekler’in (10. yy), Uzlar’ın (11. yy) ve Kumanlar’ın akınlarına (13. yy) maruz kalmıştır. (Makedonya’da bulunan Kumanova ile Sofya’daki Komaniçe ismi, Kuman Türkleri’nden, Prizren-Kalkandelen arsındaki eski bir yolun adı olan Peçenek Yolu da Peçenek Türkleri’nden kalmadır). 7. yy’da, Baltık bölgesinden güneye doğru inmeye başlayan Slavların güney kolunun bölgeye yerleştiğini görüyoruz. Bu dönemde bölgede, Slavların etkisi görülmeye başlar. Bu etki, Osmanlı Devleti’nin, 14. yy’da bölgeye gelişine kadar devam edecektir.
Tarihte Prizren adına ilk kez Bizans Çarı II. Vasiliye’nin 1019 tarihli beratında rastlıyoruz. Prizren’in önemli bir ekonomi ve kültür merkezi olduğu bu evrede Gorni Grad (Vişegrad) ile Dırven Grad gibi kaleler yapılmıştır. K.Yirecek, N. Vuliç gibi kimi araştırmacılar Prizren’in kökeninin daha eski olduğunu öne sürer ve onun antik Theranda Kenti’nin devamı olduğunu belirterek kalıntılarının bugünkü Suva Reka’da olduğunu söylemekle birlikte, Prizren’in bugün bulunduğu yerde, Roma istasyonlarından birinin yer aldığına dair bilgilere de karşı koymamaktadırlar. 13. yy başında Orta Çağ Sırp Devleti’nin güneye doğru büyümesi, Kral Stefan Duşan’ın ölümünün (1355) ardından sırp boyarlarından Vukaşin’in Üsküp ve Prizren’i alarak Güney Sırp Devletinde krallığını ilan etmesiyle Prizren, bu devletin kültür ve siyasi merkezi oldu, 1376-1389 yılları arasında kısa bir süre de bu devlete başkentlik yapmıştır. Birçok tarihçiye göre o dönemde Adriya’da Dubrovnik’in önemi neyse, Balkanlar’da da Prizren’in önemi oydu. Bu sebeple kimi yazarlar Prizren’e “Balkanların Dubrovnik’i” adını vermişlerdir. Tüm zengin kültür merkezlerinin insanları kendine çeken cazibesi sebebiyle, Prizren de, komşu bölgelerden insanları kendine çekiyordu, bu sebeple o dönemde kentte Arnavutlar, Sırplar, Dubrovnikliler, Venedikliler Kotorlular, Saslar, Zadarlılar, Florantinliler, Ulahlar ve Yunanlılar yaşardı.
Onikinci yy’da Sırp Devleti’nin hakimiyetine giren kentte o dönemden kalma birçok kültürel yapılardan, 1306-07 yıllarında kral Milutin’in yaptırdığı Bogoroditsa Levijka Kilisesi (Cuma Cami) ve Bistrica deresi boyunca yukarı doğru gidilirse 1350 yılında yapılmış Sv. Arhancel ve Gavril adını taşıyan Stefan Duşan’ın manastırını sayabiliriz. 14. yy’da bölgede başlayan Osmanlı etkisi, 28 haziran 1389 yılında (kimi kaynaklarda 20 haziran), başında 1. Murad’ın (Hüdavendigar) bulunduğu Osmanlı ordusuyla, Sırp prensi Lazar’ın komuta ettiği ve, Sırp, Bosna, Macar, Ulah, Arnavut, Leh ve Çeklerden oluşan birleşik ordu arasında, Priştine-Vuçıtrn yolu üzerinde, Lab Irmağı’nın dirsek yaptığı Kosova Gölovası’nda karşı karşıya geldiği 1. Kosova Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’nin kesin zaferiyle sonuçlanınca, bölgede Sırp etkisi kırılır, bunun yerine Osmanlı etkisi, ağırlığını iyice hissettirmeye başlar. Yine aynı bölgede yapılan ikinci Kosova Savaşı’nın da (17/19 Ekim 1448) Osmanlı Devleti’nin kesin zaferiyle sonuçlanması ve 21 Haziran 1455 te Fatih Sultan Mehmet’in fethiyle Prizren’de de, 5 asır sürecek Türk hakimiyeti başladı.
Osmanlılar’ın Balkanlara yerleşmeleri üç şekilde olmuştur, şöyle ki;
1- İlk fetihler sırasında Anadolu’daki yakın bölgelerden, yeni alınan yerlere devlet eliyle göçmen nakledilmesiyle,
2- Fetihlere gönüllü olarak katılan gazi-alperenler ve gaza için gelen aşiret mensuplarının bir bölümünün fethedilen kalelerde muhafız olarak bırakılıp bir bölümünün de istedikleri yerlere yerleştirilmesiyle,
3- Kolonizatör Türk dervişlerinin stratejik noktalarda kurdukları tekke ve zaviyelerin faaliyetleri ve çevrelerinde yeni yerleşim merkezlerinin kurulması ile.
Osmanlı Devleti’nin, Adriya’nın güney kıyılarını fethetmesiyle birlikte Prizren-İşkodra yolu yeniden doğu-batı arasında bir atardamar oldu ve Prizren’den yeniden kervanlar geçmeye başladı. Bu dönemde Prizren gelişme dönemindedir. Öyle ki 1537 yılından kalma bilgilere göre o dönemde en büyük zenginlerden biri sayılan Kukli Beg’in Prizren’de 117 dükkanı, 6 değirmeni 1 kervansarayı vardı. Osmanlı döneminde tüm Kosova’da inşa edilen toplam 361 eserlerden (bazı kaynaklarda 600 eser) cami, hamam, medrese, tekke, türbe, çeşme, köprü, kütüphane, ve kervansarayların Prizren’de de hızla inşa edilmesiyle birlikte ulaşımın canlanması, ticaretin ve zanaatçılığın gelişmesi hızlandı. Tarihçi Orhan Koloğlu’nun aktarımıyla Romen tarihçisi Beldicenu, “Balkanlarda yeni bir kent uygarlığının ilk temellerini Türklerin attığını ve Türk kültürü etkisinin günümüzde de yaşadığını” söylemiştir. Bu dönemde Prizren’de, Arnavut, Türk ve Sırp edebiyatına önemli katkıları olmuş birçok kişiler yaşamıştır. Bunların arasında, 16. yy başlarında yaşamış, 15.000 beyitlik ünlü “Gazavatname” ‘yi de yazmış olan Prizrenli tarihçi ve ozan Suzi Çelebi, kardeşi Nehari, Sultan III. Mehmet’in ozanı ve gizemci ozan Şem’i, Prizrenli şair Sucudi ile, yaşadığı çağda Bosna’nın tarihini de yazan Pyeter Mazreku’yu (ö. 1634) sayabiliriz. 17. yy’da Prizren, Osmanlı Devleti’nin Balkan Yarımadası’ndaki büyük sancak merkezlerinden birisidir.
Enver Dukaçini’nin ileri sürdüğüne göre zanaatçılığın, demircilik , tüfekçilik, kılıççılık, terzi, saraçlık, yüncülük, tabakçılık, mutafçı, bıçakçılık ve kuyumculuk dalında geliştiği bu dönemde kentte yapılan kalıcı eserlerden ve günümüzde ibadete açık olan 19 camiden bazılarını saymak gerekirse; Türkiye’nin katkılarıyla yapılan restorasyon çalışmaları sonrası, günümüzdeki ismi Fatih Sultan Mehmet Namazgahı’na çevrilen Namazgah Camisi (kırık cami 1455), Suzi Çelebi Camisi (1513), Kukli Beg Camisi (Saraçhane 1535), Mehmet Paşa Külliyesi (Bayraklı Camisi 1580), beylerbeyi ve 2. vezir olan Sinan Paşa’nın yaptırdığı Sinanpaşa Camisi (1615), Maksut Paşa Camisi (Maraş Camisi 1641) ve tercüman İskender (Dragoman Camisi 18. yy) camileriyle Mehmet Paşa Hamamını (1564) sayabiliriz. Bistriça deresi üzerinde günümüzde kullanılan on köprünün hepsi de Osmanlı Devleti tarafından en az bir sefer olmak üzere yenilenmiş ve/veya restore edilmiştir.
1683 yılında başlayan ve 1699 yılına kadar süren Osmanlı-Avusturya savaşları sonrası gelişmesi yavaşlayan ve gerileyen Prizren’in, tekrar eski gelişmesini yakalaması için yüz yıl kadar beklemesi gerekecekti. Kosta N. Kostiç’in deyimiyle 18. yy sonunda Prizren, İstanbul, Selanik, İşkodra, Dubrovnik, Sarayova, Belgrad ile ticaret kuran balkanların büyük kentlerinden biri oldu. Kentin içinde birkaç kapalı caddeyi kapsayan çok sayıda dükkanı olan bir ticaret çarşısı bulunuyordu. 19. yy başlarında ham derici, demirci, saraç ve terzilerden başka mutafçı, bıçakçı ve tüfekçi esnafları gelişti. Tüfekçilik o kadar gelişti ki yüze yakın tüfekçi dükkanı açıldı. “Martinka” diye de anılan Prizren tüfekleri Anadolu ve Mısır’a kadar gönderiliyordu.
19. yy’da Osmanlı Devleti’nde eyalet statüsünden vilayet statüsüne geçince Kosova vilayeti kuruldu ve Prizren sancak merkezi oldu. Bunları takiben kentte çok sayıda kültür eğitim kurumları kuruldu. Sırp dilinde okulların ilki, 1810 yılında açılan privat (özel) okuldur. 1836 yılında kentte kurulan Sırp kız okulu, Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti’nde kurulmuş kız çocuklarına ait ilk okuldur. 1874 yılında kentte Türk dilinde 21 iptidaiye (ilkokul), bir rüştiye (orta okul) ve bir de idadiye (lise) vardı. 1878 de Prizren ile Zum’da ilk Arnavut okulları açılmaya başladı. Prizren’in siyasi ve kültür tarihinde, Sarayova’dan gelen Osmanlı valisi Saffet Paşa’nın 1868 de kurduğu ve Türkçe-Sırpça yayınlanan Prizren Gazetesi’nin de yeri vardır.
1912 yılında başlayan Birinci Balkan Savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanınca, bu devletin Prizren’de de beş asır süren egemenliği sona erdi (31.12.1912). Osmanlı Ordusu’nun çekilmesinden sonra bölgede kalan Türk Müslüman halk için zor günler başlar. Çeşitli baskılar sonucu, bozgun sırasında ve sonraki yıllarda, tüm Balkanlar’dan olduğu gibi Prizren’den de Türkiye’ye, bu satırların yazarının ailesi de dahil olmak üzere, yüzbinlerle ifade edilen göçler yaşanacaktır. Prizren kenti bir süre Bulgar işgalinde kaldıysa da Sırbistan Krallığı yönetimine girdi. 1. Dünya Savaşı’nda bölge, Avusturya-Alman-Bulgar kuvvetlerince işgal edildi. Savaş sonrasında 1918 yılında kurulan Sırp-Hırvat-Sloven krallığına bağlandı (bu krallık, 1929 yılında Yugoslavya Krallığı adını almıştır). 1876 yılında 39.952 olan Prizren’in nüfusu, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı (ünlü 93 harbi), Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı sonrasında verilen kayıp ve göçlerden dolayı 1921 yılında 15.514 e düşmüştür. 1929 yılında Bistriça Deresi’nde, bugün sentral denilen yerde kurulan 160 kwat gücündeki hidroelektrik santralının faaliyete geçmesiyle, kentin endüstriyel alanında canlılık artmaya başladı. Prizren’de buz fabrikası, Bistriça motorlu değirmeni, kiremit fabrikası, ototransport şirketleriyle beş büyük manifatura ve tekstil şirketi, beş demirci, on bakkal dükkanı, AD Prizren Bankası, AD Prizren Kooperatif Bankası, 18 yataklı Kruna Oteli gibi kuruluşlar faaliyete geçti. Bunlarla birlikte süregelen küçük esnaf, aşçı ve pastacı dükkanları, kahveler ile ziraat ile hayvancılıkta devam etmekteydi. 1929 yılına kadar Prizren bölgesinden yılda 100 vagon buğday, 150 vagon yulaf ve 50 ila 100 vagon arpacıkla büyük miktarda mısır ve sebze ihraç ediliyordu. 1933 yılında 424 zanaatçısıyla Prizren, hala Kosova’nın en büyük zanaat merkezini teşkil etmekteydi, 500 tane zanaat dükkanından 20 tanesi tabakhane dükkanıydı, Bistriça deresi ise 100 tane deri fıçısını döndürüyordu.
Prizren, İkinci Dünya Savaşı’nda 1941 yılında bir süre Alman ve İtalyan işgalinde kalmıştır. Yugoslavya’nın kurucusu Tito önderliğinde ve ülke genelinde yapılan bağımsızlık mücadelesi sonucu, 17 kasım 1944 te işgalden kurtulduğunda nüfusu sadece 17.000 kadardı. Kurtuluştan sonra tüm Yugoslavya’da olduğu gibi, Prizren’de de yeni bir yaşam başladı. 1963 yılında kente demiryolunun gelmesiyle gelişim daha da hızlandı. Bu dönemde ipek sentetik dokuma fabrikası Printeks, sentetik iplik fabrikası Progres, ayakkabı fabrikası Komuna, metal ürünleri fabrikası Famipa, ilac fabrikası Farmakos, ve ziynet eşyası üretimi yapan Filigran fabrikası kuruldu. Hayvancılık sektöründe Progres-Export, ulaştırma sektöründe Kosova-Trans, basın yayın sektöründe Ramiz Sadiku, perakende satış mağazalar zinciri Liria, metal üretiminde Metalaks, turizm sektöründe 170 yataklı Theranda Oteli, Landovisa’daki 70 yataklı Vlazırimi Oteli vb kuruluşlar hizmet vermeye başladı. Tito’nun ölümünden (1980) sonra ülke genelinde, siyasi, ekonomik ve sosyal dengeler bozulmaya başladı. Kosova’nın özerk statüsünün kaldırılarak (1989) Sırbistan’a ilhak edilmesi kararıyla birlikte Sırp baskısının artması ve akabinde de Sırbistan’ın Kosova’ya karşı kara harekatına girişmesiyle (1998) tüm Kosova’da olduğu gibi Prizren’de de zor günler başladı. Nato’nun müdahalesinin ardından (mart 1999), bünyesinde bulunan Türk Askerleri’yle birlikte Nato barış gücü KFOR’un bölgeye gelmesiyle, barış ve istikrar yeniden tesis edilmiştir. Nato Müdahalesinin ardından, Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu (UNMİK)’nun geçici yönetimini üstlendiği Prizren’de, Sultan Murat Kışlası’nda konuşlanmış, alay düzeyinde Türk askeri birliği de Nato bünyesinde görev yapmaktadır. Prizren’de 1500 yıllarında yaklaşık 3.000 olan nüfusu, 1981 yılı sayımına göre 134,526 kişi olmuştur. Günümüzde ise nüfusunun, çoğunluğu Arnavutlar olmak üzere Türkler, Boşnaklar, Romlar, Fandalar vd ile birlikte 150.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Macit Şekerci