Bir Yazar Bir Öykü; Hüseyin Pelit- Ah Jülide !..

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan RÜZGAR Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 0
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 2,570

RÜZGAR

Kamp III
Rahmetle Anıyoruz...
Mesajlar
673
Tepkime Puanı
62
Yer
İstanbul
Ülkemizin içine yuvarlandığı kültür yozlaşmasının giderek yaşantımızı ne denli etkilediğini konu alan bir öykü ;

Ah JÜLİDE

-Tevfik bey şöyle buyurun efendiim….aman efendim…akça, pakça bir yüz, boy pos fidan gibi, ne güzel de giyinmiş, laciler çekilmiiiş, ayakkabılar pırıl pırıl…Evet koskoca bir alkış istiyorum amcamızaaa.
Tevfik Bey neden alkışlandığını pek de fark edemediğini ama hayatında ilk kez, emekli olduğunda düzenlenen mütevazı bir tören de alkışlandığını, şimdiki alkışların ise çok yıllar sonra yakalayabildiği ikinci mutluluk olduğunu düşünür. Salonu hınca hınç dolduran kadınların arasına serpiştirilmiş orta yaşın üzerindeki erkeklerin de alkışladıklarını görünce cesaretlenip salona bir çabukta göz gezdirir. Ne zamandır böyle bir “kadın programına” çıkmaya cesaret edemediğini, ama konu komşunun da “yeter artık Tevfik efendi, nereye kadar gidecek bu yalnızlığın. Bir son ver gayrı, böyle kukumav kuşu gibi bir başına olmaz. Yazıl şu evlendirme programlarından birine, bakarsın şöyle eli yüzü düzgün helal süt emmiş biri çıkar karşına, çorban kaynar, söküğün dikilir, hem bize de komşu gelir değil mi ama..” diyerek neredeyse kolundan tutup sürükleyerek ömrünün bu son kalkan trenine yetişmesini sağladıklarını düşünür.
- Eveeet Vefik Beyimiz..ayyy paardoon..Tevfik Beyimiz.
Sonra kırdığı potu kıvrak zekâsı ile hemen toparlar güzel sunucu.
- Ayy noolucak canım, ha Vefik ha Tevfik. İkisinde de fik fik yok mu yaniii.
Salondaki gülüşmeler uzun süre devam eder. Yaşlı adamın haline bakıp gülme krizi geçirenlerin sonrasın da ortalık yatışır gibi olur.
“Hadi söyle bakalım Tevfik amca ” diye sorar yandan derin yırtmaçlı seksi güzel sunucu “neyin varmış neyin yokmuş”.
- Bir şeyim yok hanım efendi çok şükür. Yani yaşıma göre biraz tansiyonum var, o kadar. Haa bir de sol böbreğimde küçük bir taş ama rahatsızlık vermiyor yıllardır.
Zekâsını her fırsatta sergilemekten zevk alan sunucu anında esprisini patlatır.
- Ben onu sormuyorum yaa, şöyle nohut gibi kocaman parlak taşın yok muydu bir kenarında”…
Sonra salona dönüp yayık bir ses tonu ile “annamadı valla adamcaaz” dediğinde Tevfik Bey gerçekten de hiç beklemediği bu soruya yanıt vermek için düşünüyormuş gibi yapar.
-Haa o nu mu soruyorsunuz hanımefendi. Ben de önce kimlerdenmişim, nerelerden gelip nerelere gidiyormuşum, nelerden hoşlanırmışım falan gibi sorarsınız diye beklemiştim.
- Onları da soracaz elbet. .Ama sen hele bi döktür bakalım. Evleneceğin kadına ne imkânlar sağlıyacan. Kat’dı, arabaydı, yüzüktü, bilezikti, emekli maaşıydı falan yaniii.. O na göre amcacım bu işler….
Panonun yan tarafında oturan gelin adayı şöyle bir davranıp kulağını daha iyi duyacakmışçasına adama doğru eğer. Tevfik Bey tüm bu ısrarlara karşın yine de birazcık kendini tanıtmaya çalışır.
-Ben ‘ 936 Yel değirmeni doğumluyum.
Sunucu büyük bir bilgelikle,
- Oooo Hollanda’ da mı doğdun yoksa amcacım ?
-Yok hanımefendi. Kadıköy’ün Yel Değirmeni’ nde doğmuşum. Haydarpaşa’nın hemen dibi.. Devlet hizmetinde bulundum, tastamam otuz beş yıl emeğim geçti Demiryollarına. Helali hoş olsun. Sonrasında baş revizörlükten emekli oldum.
-Nelikten nelikten emekli olduydun ?…
-Baş revizörlükten. Yani trenlerin bakımı, onarımı işleri anlayacağınız hanım kızım.
Zekâsı ile genel kültürünün açığını kapatma konusunda son derece becerikli sunucu ;
-Ooooo..desene amca baş revzilik, revzölükten…amaaan neydi yaaa,
- Trenlerin bakım....
- Hah bee...tren tamircisiydim desene be amca bizi de uğraştırma burada yaa.
-Evet hanım efendi öyle gibi bir şey diyelim. Çorbamız kaynadı çok şükür. Kimselere muhtaç olmadık yıllarca evelallah.
-İşte sayın misafirlerimiz ve siz ekran başındaki değerli izleyicilerimiz. Aslan gibi 70 lik bir emekli karşınızda. Kısmeti de yanı başında. Haydi bakalım hayırlısııı. Şimdi kocaman bir alkış is-ti-yo-rum bunlaraaa.
Salondaki rengârenk saçlı, başı açık, yarı kapalı, yarıdan fazla kapalı ve de tam kapalı kadınlar ile işsiz güçsüz erkeklerden oluşan topluluk koltuklarında oturan ve de henüz kendilerini tanıtmaktan başka hiçbir şey yapmamış bu iki insanı büyük bir gösterinin muzaffer kahramanlarını kutlarcasına avuçlarını patlatana kadar şiddetle alkışlar.
Aradaki perde kalktığında Tevfik Bey gelin adayına bir göz atma cesareti gösterir. Ayakları ancak yere değebilen, boyuna göre kilosu bir hayli fazla olan kadını bir çabukta süzer.
-Bak gelin adayımız da yanıbaşında. Henüz 40’ ında taze.
Salondan gelen gülüşmelere kendisi de katılır derin dekolteli güzel sunucu.
- Senden de ne kadar gençmiş dur bakayım …hımmm..eeee…
Salondan yirmi iki, otuz beş, otuz iki, sesleri yükselir. Çıkan uzun tartışmalar sonucunda izleyici otuz iki ye karar verir !.
- Neymiş efem..tam da otuz iki yaş küçükmüş Tevfik bey, o-tuz-i-ki. Bütün salon bu yaş farkının ne anlama geldiğini ve ne gibi sonuçlara yol açacağını lep demeden anlar. Dirsekleri ile yanındakileri dürterek el kol işaretleri ile evliliğin olası magazin boyutunu bir çabukta anlatırlar birbirlerine.
- Ne diyorsun Tevfik beycim, alıcaaanmı bunu ?
Tevfik Bey kendisine uygun görülen tazecik gelin adayının dolmaları, börekleri, kekleri hapır hupur götürdüğü kolaylıkla anlaşılan kat kat gerdanına, bir traktör lastiğini andıran kalçalarına, açık ağzından ara sıra görülen taksi damasını andıran ayrık dişlerine bakar.
-Valla ne bileyim daha yeni müşerref oldum kendileri ile. Biraz tanışsaydık, bir akşamüstü çay içseydik diyordum.
-Ne dersin ha Hayriye hanım. Bak Tevfik Bey seni çaya davet ediyor. İçermisin bir çay onunla ?
Tevfik Bey masalarında tertemiz örtüleri, küçücük vazolarında gonca gülleri olan güzel bir pastanenin sakin bir köşesinde, bir akşamüstü çayında buluşmayı düşlediği, salona girdiğinde heyecanla karşılayacağı, sonra da sandalyesini tutarak oturmasına yardımcı olacağını hayal ettiği müstakbel eşinin görüntüsünü endişeli bir yüzle süzer.
Gelin adayı gerdan kırıp süzüm süzüm süzüldüğü sandalyesinden fırlattığı bakışları ile izleyicilere “hey anam hey” dercesine başını sallar.
- Ne çayı be hanım ablam, açsın bi büyük şöyle, indirsin mezecikleri söylesin ara sıcakları, lüferleri, açarız defterleri, döktürürüz hikayeleri. Yok öyle çay dı gazoz du, kesmez anacım, öttürmez bizi böyle cicilikler.
Tevfik Bey kadının konu komşudan toplama giysilerle donattığı her halinden belli olan salkım saçak kıyafetine, ayağına bir numara büyük gelen pembe fiyonklu topuklu pabuçlarına, dip boyası gelmiş mısır püskülü gibi saçlarına, taşkın boyanmış kırmızı dudaklarına, her biri gevşek sarılmış yaprak dolmasına benzeyen parmaklarına bakar. Kadının okumayı orta birden terk ettiğini, özel meraklarının arasında yemek pişirmek, temizlik yapmak, kalan vaktinde de televizyonda diziler seyretmek olduğunu öğrendiğinde ümitleri bir balon gibi önce pörsür sonrasında da “pembe diziler” dışında okumaya ilgi duymadığını anladığında bütün hevesi iyice, söner gider. Kadının her anlattığı marifeti, hayalleri ile gerçeklerin boğuştuğu piyesteki rolünden uzaklaştırır Tevfik Beyi. Gittikçe donuklaşıp dalgınlaşan gözleri, özenle parlattığı siyah ayakkabılarının burnuna takılır kalır.
İlk tanıştıkları sıralarda bir Mayıs sıcağında buluştukları çay bahçesinde utana sıkıla evlenme teklif ettiği Jülide’ sinin gün ışığında oynaşan pırıl pırıl sapsarı saçlarına papatyalardan özenle yaptığı taçı kondururken, Jülide’ sinin duyduğu “saadet” hemen anlaşılmasın diye gözlerini yere indirdiğinde, o ana kadar bakmaya cesaret edemediği gözlerindeki uzun siyah kirpiklerini, sonrasında da büyük bir cesaret ile ilk defa tuttuğu bir kuğu kadar zarif ellerini, kendisine her zaman güven veren ceylan bakışlarını düşünür Tevfik Bey. İstasyonun üst katındaki lojmanlarında gece yarılarına kadar güldür güldür yanan sobanın çıtırtılarına karışan Jülide’ sinin bir çağlayandan süzülürcesine akan ve her şırıltısında ruhunu kadife bir eldiven gibi okşayan sesinden dinlediği Dostoyevski’ nin, Peride Celal’ in, Maksim Gorki’ nin hikâyelerinin, romanlarının hep de en heyecanlı yerlerinde istasyona giren Doğu Ekspresinin çığlığı ile kesilene dek sürdüğü soğuk kış günlerini hatırlar.
- Evet amcacım ne diyorsun. Bak Hayriye Hanım hamarat mı hamarat, dolmasına, böreğine pek güveniyor. Temizlik dersen gıcır gıcır edermiş taşı tahtayı evelallah bal dök yalaaa…
Bahçedeki ağaçların, çiçeklerin rüzgarda oynaştığı, sarmaşığının her yanını yemyeşil bir yorgan gibi örten kameriyelerinin altında huzur buldukları iki katlı cennetlerini yaratırlarken, Jülide’sinin bembeyaz gerdanını süsleyen beşibiryerde lerin, bileziklerin birer ikişer demire, çimentoya, kiremite dönüştürüldüğü o bir yarısı buruk diğer yarısı sevinçli günleri hatırlar. Bahçelerinin girişinde üzeri örtülü duran modeli iyiden iyiye geçmiş ama pek kullanmasa da Jülide’ sinin her köşesine sinmiş esans kokusunu özlediğinde içine girip uzun uzun kokladığı külüstürü düşünür. Sonra ara sıra oğlunun uğrayıp yeni çıkmış kitaplardan dergilerden bir demet getirdiğinde içinin sevinçle dolduğu günleri, emekli maaşı ile idare edip gittiği ama sıcak bir nefesi de aradığını kendine zar zor itiraf ettiği sakin yaşamını anımsar. Evet; bir kadına verebileceği daha doğrusu hak vaki olduğunda bırakabileceği bir şeyleri vardır ama yetmiş iki yıllık bir yaşamın her biri göz nuru alın teri bin bir emek ve özveri ile elde edilen birikimlerinin, kültürünün, zamanla antika bir kristal kâseye dönüştüğünü, ama hayatının son demlerinde yaşamına girecek hiç tanımadığı, hattâ doğru dürüst tanışmaya belki de fırsat bulamayacağı bir kadın tarafından kırılıp parçalanmasına da razı olamayacağını düşünür.
“ Haydi amca kır bakalım küpü… tak bakalım dana gözü gibi tek taşı da şöyle görsün el alem Tevfik bey neymiş, niceymiş”
Oğlunun düğün telaşının koşuşturmalarında dikkatsizlikle merdivenlerden yuvarlanıp birlikteliklerinin mutlu meyvesini yiyemeden gittiği o meş’um günde, ambulansa konulurken rüzgardan sıyrılan örtüden son defa gördüğü Jülide’sinin güzel yüzündeki o çarpıcı asaleti yıllarca rüyalarında gördüğünü, sonrasında da sadece geceleri düşlerini taçlandıran bu hayalin bütün hayatını bir çiçek bahçesine çevirebilmesi için evinin her yanını yavaş yavaş solmaya yüz tutmuş fotoğraflarla dop dolu kocaman bir sergi salonuna dönüştürdüğünü hatırlar Tevfik Bey.
- Ne daldın be Tevfik amca. Ne var, ne düşünüyorsun, bu yaşta bundan iyisi Şam da kayısı. Di mi ama sayın seyirciler. Haksız mıyım Allah aşkına…
Anılarının derinliklerine dalıp gitmiş adamın sesiz kalışını hayra yormayan bir alay uyanık kadından “yeter artık oyalamasın kadını”, “hem kendisi neymiş ayol baksana tiriti çıkmış herifin” sesleri duyulmaya başladığında bu işten sıyrılmanın pek de kolay olamayacağını anlar. Üçüncü kocasını kapmak üzere avına saldırmaya hazır bir atmaca gibi duran mahçup tazenin bir kadın olarak nikah altında olmasının “fayda ve zaruretini” şiddetle takdir ettiklerini gösteren seyirciden homurtular yükselmeye başladığında elini verdiği evlilik hevesine kolunu kaptıracağını çoktan anlar Tevfik bey.
Bir an böyle bir kadınla bir yaşamı paylaştığında, hele hele aynı yatağa girmesi gerektiğinde, o fidan gibi, mis kokulu kadınının yerini yiye içe beli ortadan kaybolup bir bidona dönüşmüş bu bedenin almasını asla düşünemeyeceğini hisseder. Kalan ömrünü, elinde bir kumanda ile zırt pırt kanal değiştiren, ha bire bir şeyler tıkınıp çekirdek çitleyerek o diziden bu diziye atlayan bir kadınla geçirmenin vereceği ızdırabı düşünür. Sahnede acele ile oynanmaya çalışılan ”Ketenperedeki Emekli” adlı komedideki utanç verici rolünü terkedip bir an önce buralardan kaçıp gitmek, bahçesindeki yemyeşil sarmaşıklarla örülmüş kameriyesinin huzur veren gölgesine sığınmak geçer içinden. Vaktiyle seyrettiği bir filimde güzel bir şarkıcı kadın ile yürümeyecek bir aşkın peşinden sürüklenen bir profesörün, aşkı uğruna palyaço olarak sahneye çıkmak zorunda kalışını, sonra da geçmiş yaşamında elde ettiği tüm saygınlığını kafasına yediği bir yumurta ile yitirdiğinde içine düştüğü rezilâne durumu hatırlar yaşlı adam .
“Bana müsaade hanımefendi, kusura bakmayın lütfen” demeye yeltendiğinde tırnaklarını bir pençe gibi uzatıp gözlerini açarak üzerine yürüyen program sunucusunun başarısızlığı asla kabullenemeyen hırsı ile “Sana yaşına göre genç, tenceresine, süpürgesine kuvvetli kadın veriyoruz hala düşünüyorsun be Tevfik efendi, nooldu, yemedi mi yoksa” dedikten sonra seyirciye dönüp “hayvan terli galiba” diye espri yaptığında salonun kahkahalardan başına yıkıldığını, kafasında kırılmış yumurtanın gözlerine doğru aktığını hisseder. Sonra başı döner, gözleri kararır. Işıklar giderek zayıflar, solar neredeyse hiçbir şey görünmez, hiçbir ses duyulmaz olur. Yorgun bedenine hayat veren hatıralarının kristal kâsesi bu trajedinin darbelerine dayanamaz, parçalanır.
Dudaklarından dökülen “Ah Jülide… Bırakmayacaktın beni, o bembeyaz bulutların üzerinde el ele olacaktık şimdi” sözcükleri bir türlü dinmek bilmeyen kahkahaların arasında kaybolur gider.

Hüseyin PELİT
 

Etiketler
Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
104,012
Mesajlar
1,527,246
Kayıtlı Üye Sayımız
166,760
Kaydolan Son Üyemiz
Stronger

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst