Cecile [öykü]

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan Emre Küçükoğlu Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 3
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 1,725
Mesajlar
23
Tepkime Puanı
0
.



CECILE



Kendi etrafında döndü.
Bir güzelliğin şekillenişi…
Saçlarındaki beyaz kurdelenin çözülüp uçacağını gördüm.
Saçlarının kurdeleyi kanatlarından yakaladığını…
Şaşkınlık içinde sanki, gözlerini kırpıştırdı ve ellerini sevinçli bir haber almış gibi heyecanla birbirine vurdu. Yerinde duramıyordu.

“Ah, bu renkler! Baharın huzurlu seslenişi. Çok seviyorum bu çiçekleri, şu yeşil suyun üzerindeki arılar, kelebekler… Bakın, bakın kurbağa yine zıplayacak. Bay Monet, siz seviyor musunuz bu bahçeyi?”

Bu bahçeyi güzelleştiren de sizsiniz Bayan Lanouf diyebilseydim, diyebilmek kaynağından… Elini uzatıyor, küçük bir aşk uzanıyor. Yeni bir beyaz bu. Üstünlüksüz. Kızıl bukleleri on yedi kez sesleniyor şiirlerimde. Yalnızlığın yalandan düşlerine ezgiler serpiştiriyor. O elleri her gece tutuyorum, dudaklarımın ucuna kadar getirip kokluyorum.

“Bay Monet, bu bahçe için şiir yazmalısınız. Bıkmadınız mı salonlardan çıkmayan, şu muhteşem manzarayı görmeden güzellik konusunda nutuklar atan kadınları yazmayı. İşte size en güzel kadın: Doğa.”

Hala davetlere, balolara, yakışıklı lordlara alışamamış; gerçeğin sırrını doğada aramaya and içmiş gibi konuşan bu leydinin bulutlanmamış ruhunu çok açık görüyordum. İnsanlardan, salonlardan uzak durup böyle doğayı temsil eder gibi konuşmasının altında kuralcı ebeveyn faktörü de vardı elbette. Küçüklüğünde yaşadığı ateşli bir hastalığın korkusu üzerinde yoğun baskı oluşturulmuştu. Öyle ki zaruri uyku saatleri, zaruri yemek saatleri, doktor randevuları ile yaşıtı gençlerden etkilenmemesi için ayrı eğitim alması bunun sonucuydu. Ailenin kendisi bile onu uzaktan sevmeyi öğrenmişti.

“Bayan Lanouf, annenize haksızlık ediyorsunuz gibime geliyor. O soylu, eğitimli, politikada başarılı bir hanımefendi. Rakipleri kendisi gibi kadın değil erkek. Her birini nasıl da dize getiriyor kürsüde, biliyorsunuz. İçinde bulunduğu konseyler, davetler, insanların yüzleri size bayağı gelebilir. Onun zevki de bu bir anlamda. Bizim bu güzel bahçede durarak doğadan aldığımız ilhamı onlar kürsüde, poker masalarında, av partilerinde, salonlarda alıyor.”

Beni dinliyordu ama söylediklerimi dikkate almıyordu. Mimozaların diplerindeki çalılardan kurtuldu. Siyah, nemli toprağın üzerinde kaydı, bir taşın üstünden atlayarak durdu ve gelip gelmediğimi kontrol etmek için dönüp baktı. Yaklaştığımı görünce bekledi hemen önündeki eflatun çiçeği incelemeye başladı.

“Cercis siliquastrum” dedim; aldırışsız

“Bay Monet, annem buraya gelmemiştir bile.” diyerek erguvanları incelemeyi sürdürdü.

“Matmazel, bugün sizi ikna etmek mümkün olmayacak.” Elimden tuttu, beni de peşinden sürükleyip hızlı ve neşeli adımlarla yürümeye devam ettik.

Güneş vurdu yüzüne.
Bir gülücük tanesi koptu dudaklarından.
Sel gibi bir ses uzanıyordu ona içimden, taşkın arzular.
Eteklerinin kanatlı laleler gibi uçuşu.

Yıldırım gibi bir aşk çaktı gözlerim onu ilk gördüğümde. Bir şiir düşündüm; eğer teninin yumuşaklığına ermişse şiir’dir dedim. Ten ki şiirin verdiği coşkulardan çok öte. Seslenişinde bildiğimiz yaşantıları bırakıyor aklım. Burada çocukluğunun özgür yanını gördüğü gibi güven duygusuyla dolduruyor beni de. O kadar uzak ki dünyanın sersemleşen dönüşü, doğunun korku salan akşamları, batıya doğru sallanan bir koltuğun üzerinde yarı medeni boş saksılar, Afrika’nın altın madeni ve keşfettiğimiz kıtalardaki barbarlığımız. Pazar ayinlerinden kalma saçma alışkanlıkların baba’larımız üzerindeki etkileri, bir sonraki ayine saygısından asla ödün vermeyecek yaşamların yasalarla bir araya getirilişi, korunması… Toprağa ihanet kadar adi bir geleceğin tabanlarından yükselen kültürsüzlük vebası içinde büyümüş taşıyıcı zihinler. Her başlangıcın özünde köpüklü kahkahalar, kumar altı sevişme oyunları, hırsın talihsizliğe isyan eden başarısızlık kıskançlıkları…

Bir kitabın önsözünde saymak istediğim sövgüleri unutup Cecile’in tadını hayal etmekten bütün meyvelerden vazgeçeceğim dudaklarına bakıyorum. Onda yakaladığım ruhsal coşkunun özetini, vedalaştıktan sonra kapandığım odamda buluyorum. On beş yıl önce okuduğum kitapların yanına uğrayıp her biriyle yeniden merhabalaşıyorum. Ciltlerine dokunuyorum tek tek. Ben fark etmeden bir kısmı bozulmuş, bazılarının sayfalarını bitler yemiş, rutubetin ince kokusu da cabası. Benek benek küfleri görünce her birinden ilgisizliğim adına özür diliyorum. Şimdi okuyup yazdıklarımla kıyaslama yapmam için zaman bulduğumda geçmişle bugün arasında kitapların köprü kurduğunu anlıyorum. Göz kapaklarım ağırlaşıyor, uykuya daldığımı, dalacağımı an be an hissediyordum.
Meğer yaşamsal hırslarımızı ne çok beslemişiz zamanla. Kendime şaştım çünkü ben bir idealisttim. Değiştirmek istediğim bir dünya vardı ancak bu ideayı destekleyici hareketleri geliştirmemiştim. Hangi arada koptu bu bağlantılarım bilmiyorum fakat gördüklerim yani bu eserler, şiirler, romanlar, öyküler, politik yazılar, ciltlenmiş mecmualar ve her birinin içlerinde kalemimden dökülmüş düşünceler. En küçük birimin varlığı altında ezilmeye niyetli bir aptallık, en büyüğünün gölgesinde bronzlaşmayı göze alacak bir cesaretle büyümüştüm. Yalanlar gibi büyümüştüm. Unutarak. Bir gecede yok olarak kendimden, geleneklerimden, inançlarımdan. Yıllardır boş bir aklın hizmetinde olduğumu anladım. Okuduklarım, yazdıklarım ve öğrettiklerim hepsi saat gibi tekrarlanmış durmuş. Geri döndürmeye karşı istekli olsam da yolun başındaki durumumla eş koşullarda değilim. Aşk konusunda bile tamamen bağlıyım.

Bir sonraki ders için Lanoufların malikanesine giderken Cecile’e kendi kitaplığımdan örnekler götürmeyi ihmal etmedim. Kendisine hediye ettiğim eserlere ilgi gösterip mutlu olunca bunun anlamı daha da derinleşti. Yaklaşık bir saat süren dersin ardından dinlenmek için sustum. Bizimle beraber etrafta da çıt çıkmıyordu. İsli bir kandil ışığı gibi perdelerden sızan akşam güneşi odanın içinde dağılıp kayboluyordu. Daha evvel de burada Cecile’e ders vermeme rağmen odayı ilk kez incelemeye başladım. Bir süredir tozu alınmamış kütüphanenin koyu görüntüsü heybetli bir gölgeyi yerdeki Türk halısının üzerine bırakıyordu. Hemen solunda havaların ısınmasıyla artık yakılmayan şöminenin içinden odun külleri temizlenmiş yerine sadece dekor olması için birkaç odun çatılmıştı. Duvarlarda vaktinde özenle seçilip asılmış tabloların ilgisizliğe bırakılmışlığı yine üzerlerinde birikmiş tozdan anlaşılıyordu. Bilmesem, emin olmasam bu odayı hiç kullanmadıklarını düşünebilirdim.

Her birinden ‘yalnızlığımı’ sıyırıp Cecile’in dayanılmaz cazibesine kendimi kaptırdım. Son yıllarda gelenekselleşmeye başlayan dinsel örgütlenmelerdeki ayinlerin kuralları gibi bağlılığımı kutsadım. Adımdan vazgeçtim, unvanımdan, toplumun beni kaldırdığı yerimden, geldiğim nokta gittiğim boşluktan vazgeçtim. Gözlerinizi kapadığınızda o tanıdık karanlığın size huzur vermesi gibi tanıdık bir özlemin giderildiğini duyumsadım.

Bakıyor.
Gülümsüyor.
Bukleleriyle oynuyor. Bu anı bir daha yaşayamayacağımız korkusu sardı içimi. Söylemeli ve bitirmeliydim.

“Bayan Lanouf?”

“Bay Monet?”

“Siz…”

“…”

“Siz, benim kalbimin tek sahibisiniz.” Kendisi hakkında konuşmayı rahatsız edici bulan birine kirli ruhların dışında hasta bir çocuğa şifa verircesine bu cümleleri fısıldadım. Ne diyeceğini merak ediyordum artık. O anda böyle bir yükü ona nasıl yükleyebildiğimi düşündüm. Onu ezmek istemeden konuşmayı sürdürmeliydim, fakat benden önce söz aldı:

“Kaç kadın sevdiniz Bay Monet? Kaç kadınla seviştiniz? Unutamadığınız hangisiydi? Peki kurtulmak istediğiniz? Hala peşinizde mi?” Beynimden vurulmuşa döndüm. Önümdeki sandalyeye çökerken

“Bana bunu neden yapıyorsun Cecile?” diyebildim. Ayağa kalktı, dudakları sımsıkı kapalı gözleri kısık kızgın yüzüme baktı ve sağ elini havada savurup sol yanağıma bir kırbacın şaklaması gibi vurdu. Alev alev yanması mümkün yanağımda buz gibi bir endişe belirdi. Eğdiğim başımı yerden kaldırıp onun yüzüne baktım. Bakışları tokadı kendi yemiş gibi değişti. Bir onur kırdığının farkına çabuk varışı sağ eline bakmasından beyaz yüzünün utancından ala dönüşünden ve iki adım geri kaçmasından anlaşılıyordu. Dokunsanız ağlayacaktı, dokunmayı bırakın seslenseniz çığlık atarak şoka girmiş halde kaçabilirdi. Derhal yerimden kalkıp badem tanesi gibi gövdesini kollarımın arasına aldım, sağ elini sol elimle yakalayıp ikimizin ortasında tuttum ve dudaklarını dalgaların kıyıdaki kumları öpmesi gibi coşkuyla öptüm.


Dün gibi aklımda…

Cecile’e aşkımı itiraf ettiğimden bir hafta sonra orduya alındım. Cepheden cepheye üç yıl savrulurken sol bacağımı kaybettim. Şimdi önünde durduğum malikanenin ilk sahibi Bay Lanouf’un savaştan dolayı işleri bozulmuş, iflas etmiş. Topraklarının tümüyle bu malikaneyi de elinden almışlar. O gün intihar etmiş. Bayan Lanouf politikada başarılı bir kadındı. Ancak ülkeyi ciddi bir buhrana sürükleyen savaşın destekçileri arasında olduğundan burada tutunamamış, ülkeyi terk ettiği söyleniyor.

Cecile… Ondan henüz haber alamadım.




Emre Küçükoğlu



.
 

Etiketler
Ynt: Cecile [öykü]

Yine çok güzel bir öykü...
Teşekkürler...

Ama bir şeyi merak ediyorum. Bu öyküler arşivden mi, yeni mi? Nacizane fikrim oluşturulma tarihini de yazarsanız daha güzel olacak.

Bir de genele rica :
Emeğe saygı hatırlatması ile bu bölümde sadece edebi değer taşıyan başlıklar açmaya dikkat etmeliyiz diye düşünüyorum...
 

Ynt: Cecile [öykü]

Emre, iyi ki burdasın...

Bunu ilk kez okudum sanırım... Benim eksiğim... :smiley:
 

Ynt: Cecile [öykü]

..

Sevtap Dilek Hanım, ilginize ve beğeninize memnun oldum. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Bu öyküyü yeni kaleme aldım.

Bir önceki eklediğim de son çalışmamdı... Nisan - Mayıs 2009 diyebiliriz :smiley:


Emine, evet yeni bir öykü... Buradayım [seyrek de olsa]


Saygı ve Sevgilerimle...
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
104,012
Mesajlar
1,527,253
Kayıtlı Üye Sayımız
166,760
Kaydolan Son Üyemiz
Stronger

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst