Dağlar Üzerine Çeşitlemeler

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan erthem Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 8
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 25,512

erthem

Moderatör
Mesajlar
2,379
Tepkime Puanı
16
Yer
Ordu
DAĞLAR ÜZERİNE ÇESİTLEMELER

Jeomorfoloji bilimi dağları çevresinden daha yüksekte olan arazi parçaları olarak tanımlar. Fakat bu yüksekliğin ne
kadar olacağı konusunda pek görüş birliği yoktur. İskoçya polis teşkilatı yüksekliği 2000 feet’ten (600 metre) daha
yüksekte olan yerlerin güvenliğini dağ polisine bıraktığına göre en azından İskoçya için dağların 600 metreden daha
yüksek yerler olduğu söylenebilir.

İki ana dağ tipi bulunmaktadır. Dünyanın dış kabuğunun yanal ve düşey hareketleri sonucu oluşan tektonik dağlar
ve volkanik etkinlikler sonucu oluşan yanardağlar. Dünyadaki yüksek dağların büyük çoğunluğu tektonik dağlardır
ve en yüksek zirveler de sıradağlar üzerinde bulunur. Sıradağların hemen yanında da fay hattını tanımlayan bir ova
ve muhtemelen bir göl bulunur.

Ülkemizin fiziki haritasını gözünüzün önüne getirirseniz doğudan batıya uzanmış pek çok dağ sırası görürsünüz.
Anadolu’nun doğu bölümü Avrasya plakası ile Arabistan plakası arasında, batı bölümü ise yine Avrasya plakası
ile Afrika plakası arasında sıkışmakta ve hem yükselmekte hem de batıya doğru kaymaktadır. Örneğin Toroslar bu
etkinin sonucu oluşmuştur ve Bursa’nın Uludağ’ı ve hemen kuzeyindeki Bursa Ovası da Kuzey Anadolu Fayının
güney kolunun tektonik hareketi sonunda oluşmuştur. Biraz dişimizi sıkıp ölmemek için direnebilirsek birkaç milyon
yıl sonra isteseler de istemeseler de Avrupa birliğine gireceğiz.

Aşağıdaki fotoğrafta görülen Amerika’nın batısındaki Teton sıradağları, fay hattını tanımlayan düzlük ve gölüyle
tektonik dağ yapısının güzel bir örneğidir.

1-9.jpg

Teton Sıradağları​
 

Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler

Bütün önemli yüksek dağların tektonik hareketlerle oluşan dağlar olduğunu söyledik ama Türkiye ve İran gibi en
yüksek dağını yanardağların oluşturduğu ülkeler de yok değil.

Yanardağlar genelde bir düzlük üzerinde muntazam bir koni gibi yükselen dağlardır ve bu nedenle görünümleri daha
etkileyicidir.

2-7.jpg

Büyük ve Küçük Ağrı

3-8.jpg

Erciyes​

Bazı yanardağlar volkanik aktivite döneminden sakin hale geçişi volkan konisini kaybetmeden başarabilmişlerdir ve
görünümleri haliyle daha muntazamdır. Örneğin Ağrı Dağı böyledir. Erciyes ise fotoğrafta da görüleceği üzere
volkan konisini büyük bir patlama sonucunda kaybetmiştir ve belki de bugün yükseklik olarak Ağrı Dağıyla rekabet
edebilecekken yüksekliği önemli ölçüde azalmıştır. Volkanik akıntının izleri de net şekilde görülebilmektedir.
Erciyes’te kayak yapanların aslında bir yanardağın kraterinde kayak yapmanın zevkini tattıklarını bilmeleri gerekir.

Volkanların tepesinde genellikle kaldera denilen bir çukurluk bulunur. Bazen bu çukur su ile dolarak bir göl
oluşturur. Erciyes krateri patladığı için böyle bir şey görülmemesi normaldir. Ağrı dağının kalderası ise muhtemelen
zirvesindeki buzulun altındadır. Hasan Dağında da kuru bir kaldera bulunmaktadır.

4-5.jpg

Nemrut Krateri​
 

Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler


Tatvan yakınlarındaki Nemrut Dağı da sönmüş bir yanardağdır ve fotoğrafta görüleceği üzere mükemmel bir
kalderaya sahiptir. Krateri içinde pek çok noktada sıcak su ve buhar çıkısı devam etmektedir.

Bazı yanardağlar yüzlerce hatta binlerce yıllık bir suskunluk döneminden sonra tekrar faaliyete geçebilmektedirler.
Ülkemizde aktif yanardağ olmadığını belirtmiştik. En son volkanik aktivite gösteren dağ İran sınırındaki Tendürek
dağıdır ve çeşitli noktalarında gaz çıkısının devam ettiği literatürde belirtilmektedir.

5-3.jpg

Çatalhöyükken Hasan dağı​

Yukarıdaki fotoğraf Konya’nın Çumra ilçesi yakınlarındaki Çatalhöyükten bir duvar resmidir. Hasan dağı volkanik
püskürme yaparken resmedilmiştir. Buradan da yaklaşık 8000 yıl önce Hasan dağının aktif bir yanardağ olduğunu
anlamaktayız.

6-4.jpg
Eğer bir volkanın büyüklüğünü değil de güzelliğini dikkate alırsanız hiçbir yanardağ konisi kanımca Konya’nın
Ereğli ilçesi yakınlarındaki Meke Gölü krateriyle rekabet edemez. Çölün ortasında bir göl, içinde küçük bir
yanardağ konisi ve üzerinde kuru da olsa bir kaldera.

Acaba hangi büyük ressam bundan daha güzel bir manzara resmi yapabilir. Meke gölü gün geçtikçe kuruyor. Bu
haliyle gören son nesil belki de biz olacağız.

Herkes bilir ki deniz seviyesi esas alındığında Everest 8848 metre yüksekliğiyle Himalaya sıradağlarının ve
dünyanın en yüksek dağıdır. Himalayalarda tektonik dağlardır ve Hindistan anakarasının Tibet platosuyla
çarpışması sonucunda oluşmuşlardır.

7-4.jpg

Khumbu buzulundan Everest klasik güney rotası​
 

Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler


Everest’in dünyanın en yüksek dağı olduğu 1852 yılında o zaman Đngiltere’nin sömürgesi olan Hindistan’ın jeodezik
ölçümleri yapılırken anlaşılmış ve Peak 15 olarak isimlendirilmiştir.

O günkü koşullarda 240 kilometre uzaktan yapılabilen teodolit ölçümlerinde dağın yüksekliği 8839 metre olarak
belirlenmiştir. 150 yıl öncesinin teknolojisi ve aletleri ile gerçekten mükemmel bir yaklaşım. 1865 yılında ise
Hindistan genel sürveyörü olan general sir George Everest’e ithafen bugünkü adını almıştır. Bugün dünyada dağ
isimlerini yerelleştirme eğilimi var. Bu durumda Nepal dilindeki Sagarmatha veya Tibet dilindeki Chomolungma
adları önem kazanabilir.

Bugünkü kabul edilen yüksekliği olan 8848 metre 1955 yılında Hindistan arazi ölçüm idaresi tarafından
belirlenmiştir. Çinliler 2004 yılında yaptıkları ölçümlerde zirvenin 3.5 metre kalınlığında buz tabakası ile kaplı
olduğunu belirlemişler ve en yüksek kaya yüzeyini 8844.5 metre olarak ölçmüşlerdir. Yakın bir geçmişte
Amerikalıların yaptığı ölçümler 8850 metre sonucunu vermiş. Hangisine inanırsınız karar sizin.

Bütün dağlar tektonik hareketler sonucunda yükselirken kar, buz ve rüzgâr gibi aşındırıcı etmenler nedeniyle
yükseklik kaybederler. Himalayaları oluşturan Hindistan’ın Tibet platosuna doğru olan hareketi devam etmektedir
ve Hindistan Tibet’e her yıl 6 mm yaklaşmaktadır. Bu hareketin sonucu olarak da Everest her yıl 4 mm kadar
yükselmektedir. Gerçekte dünya üzerinde yılda Himalayalar dan daha fazla yükselen yerler vardır ve belki de
milyonlarca yıl sonra Everest dünyanın en yüksek dağı olma özelliğini kaybedecektir.
 

Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler


8-4.jpg

Everest kuzeyden görünümü
Everestin dağcılık tarihine kısaca göz atacak olursak 1950 li yıllara kadar bütün tırmanış girişimlerinin yukarıdaki
fotoğrafta görülen kuzey yüzünden yapıldığını görürüz. 1948 yılında Tibet’in Çinliler tarafından işgal edilmesiyle
bu yüz tırmanışa kapanmış ve girişimler güneyden Nepal yönünden yapılmıştır ve sonuçta 29 Mayıs 1953 de Yeni
Zelandalı Edmund Hillary ve Nepalli şerpa Tenzing Norgay tarafından ilk çıkış başarılmıştır.

Bu fotoğrafı buraya koymak için özellikle seçtim. Son zamanlarda bir takım kişiler spor amacıyla değil de etrafa
hava atmak için dağlara gider oldular. Dağcı kimliği kisinin kariyer kimliğinin önüne geçti. Yapılan sıradan
sayılabilecek tırmanışlar abartılarak çevreye anlatılır oldu. Gerçekte dağlar sayesinde ülkeyi ve halkımızı tanıdık, en
iyi dostlarımızı dağlarda tanıdık, bazen de kaybettik. Ülkemizin hemen her kentinde, yolumuz düştüğünde uğrayıp
merhaba diyebileceğimiz bir çayını içebileceğimiz dostlarımız var. Bundan büyük zenginlik olabilir mi. Ben şahsen
kendimi gezgin olarak görüyorum ve sadece gezerken yasadığımı düşünüyorum. Gezerken bazen yolum dağlara
düşüyor, bazen yaylalara bazen de ovalara. Dağcı kelimesini bir meslek gibi kullanmak da bana çok itici geliyor.

Yukarıdaki fotoğrafta 1.st step yazan yer İngilizlerin 1924 ekspedisyonunda zirve ekibinden Mallory’nin en son
görüldüğü nokta. Yükseklik 8500 metre ve yıl 1924. Daha sonra bulutlar görüntüyü kapatıyor ve ne Mallory den ne
de zirve arkadaşı Irvine den bir daha haber alınamıyor. Mallory’ nin tırmanış sırasında mı yoksa tırmanısı
tamamlayıp dönerken mi kaybolduğu sorusu halen cevapsız. Benim kişisel kanım Mallory ve Irvine in bu tırmanısı
başaramadıkları yönünde. 1924 tırmanıs ekibi üyesi Sommerwell zirve ekibinin çok yavas yükselebildiğini ve
fotoğrafta görülen yere saat 15 gibi ulaşabildiklerini belirtiyor. 80 yıl öncesinin olanaklarıyla bu yükseklikte geceyi
geçirmek ve sağ kalabilmek olanaksız gibi. Sonuç ne olursa olsun havacı dağcılara yukarıdaki fotoğrafta görülen,
İngilizlerin 1924 yılında 8500 metreye tırmanabildiklerini hatırlatmanın yeterli olduğu kanısındayım.


1960 yılında Everestin kuzeyinden tırmanış yapan Çinliler 6000 metrede bir kazma buldular ve bu kazmanın zirve
ekibinden Irvine’a ait olduğu anlaşıldı. Küresel ısınma sonucunda dağa daha az kar yağıp buzullar yukarı çekilince
1999 yılında Mallory ve Irvıne in akıbetini araştırmak üzere uluslar arası bir ekspedisyon düzenlendi.

9-3.jpg
Sonuçta yaklaşık 7600 metrede Mallory’ nin cesedine ulaşıldı. Bakterilerin yasamasına olanak tanımayan hava
şartları nedeniyle ceset neredeyse hiç bozulmamış gibiydi. En büyük soruya, ekibin zirveye ulaşmadan mı yoksa
ulaşıp dönerken mi öldükleri sorusuna cevap verecek olan ve Mallory tarafından taşınan fotoğraf makinesine ise
henüz ulaşılamadı. Fotoğraf makinesi bulunduğunda belki de Everest tırmanış tarihinin değişmesi gerekecek.

Son zamanlarda bu spor adına üzücü bir konu da, su anda 70 li yaslarını sürdürmekte olan ve bize bu sporu tanıtan
sevdiren büyüklerimizin dağcılık adına fazla bir şey beceremedikleri söylemidir. Bu söyleme karsı izninizle küçük bir
anımı sizlerle paylaşmak istiyorum. İsimlerini Anadolu Dağcılar Birliği bültenlerinde okuduğum ama hiç
karsılaşmadığım Muzaffer Erol Gez ve Faruk Sükan ile ilk defa 1993 yılında Medetsiz için gittiğimiz Ulukıslanın
Meydan yaylasında tanıştık. O zaman altı muşamba kaplı ve ağırlığı da yanılmıyorsam 6 kilo olan Polonya malı bir
çadır kullanıyordum. Sohbet sırasında çadırın ağırlığından şikâyet ettiğimde Muzaffer abi “Bizim çadırların sadece
direkleri o kadar geliyordu, yağmur yiyince ağırlıkları 15 kiloya kadar çıkardı” demişti. Her basarının ve
başarısızlığın kendi koşulları ve olanakları içinde değerlendirmesi gerektiğini ve bu büyüklerimizin gereken saygıyı
hak ettiklerini düşünüyorum. Umarım benim gibi düşünen kişiler çoğunluktadır.

Deniz seviyesini esas aldığımızda dünyanın en yüksek noktasının Everest olduğunu söyledik ama bir başka
yükseklik kavramı da dünyanın merkezini esas alırsak uzaya doğru en fazla hangi noktanın uzandığıdır. Everest
derseniz yanılırsınız. Bu nokta çoğumuzun belki de ilk defa duyduğu Chimborazo dağıdır. Aslında 6267 metrelik
yüksekliğiyle oldukça yüksek bir dağ ama devler arasında sıradanlaşıyor. Son etkinliğini 500 yıl önce göstermis ve
ilk defa 1880 yılında Edward Whymper ve Carrell tarafından tırmanılmış Güney Amerika’da Ekvator devletinde
bir yanardağ.

Bu nasıl oluyor derseniz cevabını dünyanın fiziki yapısında aramak gerekiyor. Aslında dünya tam yuvarlak
muntazam bir küre değil. Kutuplarından hafifçe bastırılmış. Adeta bir balkabağı gibi. Kutuplardaki yarıçapı 6356
metre iken ekvatordaki yarıçapı 6378 metre. Bu durumda ekvatora yakın olan dağlar 22 kilometre yükseklik avantajı
sağlıyorlar ve neredeyse ekvator üzerinde olan Chimborazo zirvesi de dünyanın merkezine en uzak nokta oluyor.

Yukarıda bir yerlerde Everest’in yılda 4 mm kadar yükselmeye devam ettiğini yazmıştık. Peki uzak bir gelecekte
dünyanın en yüksek dağı hangisi olacak. Buna cevap vermek çok kolay değil ancak dünyadaki tektonik hareketlerin
gelişimine bakarak yaklaşım yapılabilir. Depremler sismograf denilen aletlerle ölçülüyor ve modern sismograflar
yaklaşık 100 yıldır kullanılıyor. Bu dönem içinde büyüklüğü sağlıklı olarak ölçülebilen en büyük deprem 1960 yılında
Güney Amerika’da Sili açıklarında meydana geldi ve büyüklüğü 9.5 idi. Issız bir bölgede olması nedeniyle insan
kaybı azdı ama Silinin güneyinde bazı yerlerde bir anda karalar denizden 30 metre kadar yükseldi. Büyük okyanusun
Kamçatka yarımadasından Avustralya’ya kadar uzanan batı kıyıları ile Alaska’dan Silinin güneyine kadar uzanan
doğu kıyıları halen tektonik açıdan yeryüzünün en hareketli yerleri. Buralarda dağlar diğer dağlara göre yılda çok
daha fazla yükseliyorlar. Bu nedenle bilim adamları belki de 50 milyon yıl sonra dünyanın en yüksek dağının Güney
Amerika’daki yüksek dağlardan biri olacağını düşünüyorlar. Muhtemel aday da su anda 6962 metrelik yüksekliğiyle
Güney Amerikanın en yüksek dağı olan Aconcagua. Dünyanın 6 milyar yasında olduğunu düşünürsek 50 milyon yıl
jeolojik ölçülere göre kısa sayılabilir ama canlı yaşamıyla kıyaslandığında çok uzun bir süre.
 



Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler

10-3.jpg

Aconcagua 6962m

11-4.jpg


Depremsellik ve topografya arasındaki iliski çok açık. ABD Jeoloji Dairesi internet sitesinden alınmış bu haritada
plaka sınırları deprem aktivitesi ilişlileri açıkça görülüyor. Bu haritayı daha yüksek çözünürlüklü olarak
“http://www.usgs.gov/” sitesinden indirebilirsiniz.

Dünyalılar olarak Everest ile öğünebilirsiniz ama yakın komsumuz Mars gezegenindeki Olympus Mons
yanardağını bilirseniz kıskançlıktan çatlarsınız herhalde. Olympus Mons un yüksekliği 27 kilometre ve bu durumda
Everest’in 3 katından fazla yükseklikte. Aşağıdaki fotoğraf bir uzay aracından çekilmiştir.

12-3.jpg

Sönmüş bir yanardağ olan Olympus Mons un çapı 624 kilometre. Bir dağ düşünün ki bir eteği Sinop’ta diğer eteği
Mersin’de.​

Döndük dolaştık yine yanardağlara geldik. Gelmişken Jüpiter’in Io uydusundan söz açmadan olmaz. Güneş
sisteminin en büyük gezegeni olan Jüpiter’in çapı dünyanın 10 katı kadar ve son belirlemelere göre 30 dan fazla
uydusu var. Io uydusu büyük gökbilimci Galile tarafından 1610 yılında keşfedilmiş Jüpiter’in sıradan bir dürbünle
bile görülebilen 4 büyük uydusundan biri. Io yu özel yapan ise halen volkanik aktivitesi sürdüren yanardağlara sahip
olması. Aşağıda birkaç gün arayla çekilmiş iki Io fotoğrafında volkanik aktivitenin yüzeyinde meydana getirdiği
değişim açıkça görülüyor
 

Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler

13-2.jpg



14-3.jpg
Io volkanik aktivitesinin ufuk hattından görünümü.​

Dünyamızın biricik uydusu olan Ay’da da volkan olarak adlandırılan birçok oluşum var. Aralarında da Mare olarak
adlandırılan denizler var. Tabii bu denizlerde su yok. Bomboş düzlükler. Ay 2 milyar yıl önce tamamen öldü ve
bugünkü görünümünü kazandı. Aya inen Apollo 11 astronotları yüzeye hassas sismograflar yerleştirdiler ve çok
küçük sismik hareketler ölçebildiler.

Her ne kadar uzak geçmişte ay önemli ölçüde volkanik aktivite göstermiş, yanardağ konileri ve volkanik lav
akıntıları oluşturmuş olsa da, bugün gördüğümüz ve krater dediğimiz oluşumların çoğu yanardağ krateri değildir.
Uzayda başıboş gezen küçük gök cisimleri, meteorlar ve kuyruklu yıldızların çarpmaları sonucu oluşmuş bu
kraterlere çarpma krateri denilmektedir.

Bütün dağların, kuzey yarımkürede kuzeyi, güney yarımkürede de güneyi daha dik eğimli. Nedeni çok açık. Örneğin
kuzey yarımküreyi ele alırsak dağların kuzeyi daha az güneş enerjisi alıyor, yağan yağmur ya da kardan oluşan
buzlar daha uzun süre kalıyor ve daha fazla aşındırıcı etki yapıyor. Bu durumda en uzun dik yüzeyin de Kanada’nın
kuzeyindeki Baffin adasındaki Thor dağında olmasına şaşırmamak gerek. Dik yüzeyinin yüksekliği 1250 metre.

Son yıllarda kaya tırmanıcılarının cenneti haline gelen bu bölgede çok sayıda duvar bulunuyor. Dik yüzeyden
kastımız da gerçekten 90 derecelik duvar. Eğer daha azına razı olursanız daha uzun duvarlarımız mevcuttur.
Bu dikliğine ve uzunluğuna rağmen Thor dağı tırmanış açısından zor dağlar arasında değil. Elbette 65 derece kuzey
enleminde, neredeyse kuzey kutup dairesindeki bir dağın kolay olması beklenemez. Bir dağın zorluğu kişiden kişiye
değişebilecek sanal bir kavram. Ama biraz sonra yapacağımız gibi bir genelleme söz konusu olabilir.

İster kuzey isterse güney yarımkürede olsun yanardağların bir yüzünün diğerine göre daha dik olmak gibi bir derdi
şimdilik yok. Hatta bizim Hasan dağında olduğu gibi kuzeyi güneyinden daha kolay olabiliyor. Ağrı dağımız veya
İran’daki Demavend gibi yaslı yanardağlarda aşındırıcı etki kendini göstermeye başlıyor ve güney yüzleri daha kolay
hale gelmeye başlıyor. Yanardağlar tektonik dağlara göre genç dağlar. 5 bin, 10 bin bilemediniz 50 bin yıllık. Bu
süreler jeolojik takvimde çok kısa süreler. Şimdilik yanardağların hangi yönünün daha dik olacağına kar, buz ve
rüzgâr değil yanardağın etkin olduğu dönemdeki lav akış yönü belirliyor. Dağlarda dik duvarlar oluşumunun dağın
kayaç yapısıyla yakından ilişkisi var. Yanardağların kayaç yapısında granit ve grandiyorit gibi türler nadir olduğu
için muhtemelen hiçbir zaman dimdik duvarlara sahip bir yanardağ göremeyeceğiz. Heyelanlarla oluşmuş
duvarların da üst taraflarının daha hızlı aşınması nedeniyle bir süre sonra eğim kaybedeceği açıktır.
 

Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler


15-2.jpg

Trango kuleleri, Karakurum Pakistan.​

90 derece dik olmasa da olur ama en uzun tırmanıs olsun diyorsanız. Kuzey Pakistan’daki Karakurum dağlarındaki
Baltoro buzulu kuzeyinde ve bu buzulun kollarını oluşturan Trango ve Dunge buzulları arasındaki Trango kuleleri
tam size göre. Adı geçen buzulların granit ana kayayı aşındırmasıyla oluşmuş anıt gibi kuleler. Bir sırt üzerinde
bulunan birkaç kuleden oluşuyor. Ana kulenin yüksekliği 6286 metre ve doğu duvarı 1340 metrelik yüksekliği ile
dünyanın en uzun kaya duvarı olarak biliniyor. İlk tırmanışı 2002 yılında bir uçak kazasında ölen dağ fotoğrafçısı
Galen Rowell tarafından 1977 yılında yapılmış. Patagonyadaki Cerro Torre’den sonra en teknik tırmanışı gerektiren
doğu duvarı ise 1984 yılında Norveçli Doseth ve Daehli tarafından gerçekleştirilmiş. Maalesef her ikisi de iniş
sırasında ölmüşler. Bu kule üzerinde dikkate değer bir tırmanış da 1989 yılında Wolfgang Güllich ve Kurt Albert
tarafından yapılmış. Güneydoğu rotası neredeyse tamamen serbest tırmanış yapılarak çıkılmış. Bu tırmanış yüksek
dağlarda serbest tırmanış tekniği ve estetiğinin yaygınlaşması açısından bir milat olarak kabul ediliyor. Bu
tırmanışı kazasız belasız yapan Güllich’in Münihte 1992 yılında bir trafik kazasında yaşamını yitirdiğini de yazmış
olalım.

Peki en zor dağ hangisi?. Burada önce kaya tırmanışı ile çıkılabilen dağlardan bahsediyoruz. Yüksek irtifa dağlarına
sonra geleceğiz. Yukarıda belirttiğimiz gibi zorluk rölatif bir kavram. Benim gibi yürüyerek çıkılabilen dağları dağ
yerine koyan birisi buna karar veremez tabii. Ama bu konuda yetkin birileri aşağı yukarı görüş birliği içinde en zor
dağın Cerro Torre olduğuna karar vermişler. Ben de bu bilgileri benim emektar “World Mountaineering“
kitabımdan ve tabii internetten sağlıyorum.

Yüksek irtifa dağlarında esas sorun dağın oluşturduğu potansiyel riskler. Bunların basında da çığlar geliyor.
Neredeyse ölümlerin 2/3 ünün nedeni çığlar. Diğer riskler de soğuk havadan dolayı hipotermi, ölüm zonu denilen
8000 metrenin üzerinde uzun süre kalmadan ve yeterli sıvı alınmadığından dolayı oluşan vücut kuruması ve
sonucunda bilinç kaybı, fırtınalar, buzul çatlakları, tas düşmesi.
 

Ynt: Dağlar Üzerine Çeşitlemeler

16-3.jpg


Cerro Torre Güney Amerikanın güney ucunda Patagonya olarak bilinen bölgede Arjantin ve Sili arasındaki sınırda
bulunuyor. Aynı sırt üzerinde en yükseği 3128 metrelik Cerro Torre olan üç kule. Diğer ikisi de haritada görüleceği
üzere Torre Egger ve Cerro Stanhardt. Torre Egger adını 1959 yılında Cerro Torreye tırmanırken ölen Avusturyalı
dağcı Tony Egger den alıyor. Torre buzulunun doğusundaki Fitz Roy ise adını 1830 lu yıllarda buraları keşfeden
kaptan Fitz Roy dan alıyor ama tırmanış açısından fazla önem taşımıyor. And dağlarının devamı olan bu bölge
yaklaşık 12 000 yıl önce sona eren “son buzul“ döneminde buzullar tarafından asındırılmıs dağların kalıntılarıdır.
Cerro Torre ne yüksek bir dağdır ne de tırmanış örneğin Trango Tower kadar uzundur. Bu dağı zor yapan etmenler
buz gibi esen fırtınalar ve dağın neredeyse pürüzsüz cilalanmış kadar düzgün granit yüzey yapısıdır. İlk defa
Maestri tarafından tırmanışı yapıldığı iddia edilmekteyse de bu iddia bugün bile tartışma konusudur. Tartışma
götürmez şekilde belgelenmiş ilk tırmanışı ise 1974 yılında Daniele Chiappa, Mario Conti, Casimiro Ferrari ve
Pino Negri tarafından yapılabilmiştir.

İngilizcesi olanlar için aşağıdaki linkte bu tartışmalarla ilgili bir yazı var.
http://www.alpinist.com/doc/_print/ALP16/winds-salvaterra

17-2.jpg

Cerro Torre​

Sadece kaya beni sıkar, hem kar hem buz hem kaya olsun ayrıca da yüksek olsun diye düşünüyorsanız doğruca
Lhotse güney tarafına bakın. Tabandan zirveye 3200 metrelik devasa bir duvar. Çık çık bitmez. Lhotse güney duvarı
Alplerin son 3 problemi deyimine benzetme yapılarak, Himalayaların son problemi olarak anılıyor daha doğrusu
anılıyordu.

Bizim YTUDAK posta listesinde “sen ikinci değilsin, sen mükemmelsin“ diye bir yazı var. Bildiğiniz gibi bu söz
dünyadaki 14 adet 8bin metreden yüksek dağın tamamını ilk çıkan kişi olan İtalyan Reinhold Messner tarafından
ikinci çıkan kişi olan Polonyalı Jerzy Kukuczka için söylenmiştir. Gerçekten de Messner’in aksine Kukuczka bütün
8 binlikleri yeni rotalardan çıkmış muhteşem bir dağcı. Sovyet bloğu dağcılarının batılıların aksine zor bir yaşamları
var. Arkalarında büyük firmalar, sponsorlar yok. “Benim dikey dünyam“ adlı kitabında yazdığına göre Kukuczka
tırmanış için gerekli finansmanı ülkesinde fabrika bacaları temizleyerek ve yanında götürdüğü Polonya malı ürünleri
Katmandu sokaklarında satarak sağlıyor. 1989 yılında Katmandu dan aldığı kullanılmış bir iple bu yüzü tırmanmaya
gidiyor ve burada ipin kopması sonucu düserek ölüyor. Lhotse Kukuczka ya izin vermiyor.

1990 yılında bir Sloven dağcı, Tomo Cesen burayı 72 saatte çıktığını iddia ediyor. Bu başarısı nedeniyle önceleri çok
takdir edilen Cesen, daha sonra bu tırmanışını gerçek anlamda kanıtlayamaması nedeniyle yalancılıkla bile
suçlanıyor.

18-2.jpg

Lhotse güney yüzü​

İki dağ tırmanışı bugün bile tartışma konusudur. Bunlardan ilki İtalyan Maestri nin Cerro Torre tırmanışı ve Tomo
Cesen’in Lhotse güney duvarı çıkısıdır.

NACİ BEYTEKİN
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
104,735
Mesajlar
1,530,341
Kayıtlı Üye Sayımız
166,887
Kaydolan Son Üyemiz
temu2025

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst