KARAVANİST KARAVAN VE EKİPMANLARI FUARI
10-18 Ocak 2026 Tarihlerinde Tüyap'ta Gerçekleşecek Fuar İçin Ücretsiz Davetiyelerinizi Hemen Alın!
*Davetiyeler sınırlı sayıdadır.
Çok büyük keyifle gezdiğimiz masal gemisinden çıkıp parkın diğer yerlerini gezmeye gidiyoruz.
Park içersinde görkemli bir şato var. Merakla oraya gittik fakat oranın da tadilatta olduğunu öğrendik. İşin kötü yanı bizi içeri sokmadılar. Orayı görmek için yazın bir kez daha Eskişehir’ e gitmek gerekiyor
Burası da Sazova’ nın açık hava tiyatrosu. Ama kışın burada hayat yok
Sıra ikinci parkta. İkinci durak Kentpark. Sazova ve Kentpark şehrin iki ayrı ucunda. Kış olduğu için de pek fazla ulaşım aracı yok. Bizi Sazova’ ya bırakan taksi şöförü kartını vermişti, araç bulamazsanız ararsınız diye. Tabii araç bulamayınca aradık abiyi ve bizi Kentpark’ a bıraktı.
Büyük bir hevesle girdik Kentpark’ a, ama yine hevesimiz kursağımızda kaldı. Bizden başka pek kimse yoktu mekanda
Kentpark yazın Eskişehir’ in tatil beldesi oluyor. İnsanlar yüzüyor, güneşleniyor. Ama kışın in cin top oynuyor. Burayı da görmek gerek yazın.
İki park dolaşınca yorulduk tabii Oranın şık mekanlarından birine oturup soluklandık biraz.
Sonra da Porsuk çayının etrafını gezmek için tekrar düştük yollara. Buranın da kışın pek tadı tuzu yok tabii.
Sıra gelmişti beni en çok heyecanlandıran geziye. Devrim otomobili. Orta okuldaydım sanırım, yan komşumuzun kızı benden 6 yaş büyüktü, Taksim meydanından Beyoğluna doğru yürüyoruz. İşte ilk oarad görmüştüm bu otomobili. Na tarih hatırlıyorum ne de gününü ama bir tek bu otomobili hatırlıyorum. Gurur duymuştum Türk mühendislerinle. Sonra aradan yıllar geçti otomobil filme konu oldu. İki kez sinemada izledim heyecan duyarak. Cemal Paşa ikinci arabaya davet edilirken ünlü “Garp kafasıyla araba yaptınız; ama şark kafasıyla benzin ikmal etmeyi unuttunuz” sözünü çok tutmuştum.
Neyse lafı fazla uzatmayalım. Yine atladık taksiye, taksici amcaya biz Tülomsaş’ a gitmek istiyoruz dedik. 5 dakika sonra garip bir fabrika önünde durduk. Film Beykoz Eski Kundura Fabrikasında çekilmiş. Fabrikayı kısa sürede cer atölyesine dönüştürmüşler film için. Tülomsaş’ ın önünde dikilirken bir garip hissettim kendimi. Fabrika bekçisi şaşırmış bir ifadeyle yanıma geldi nasıl yardımcı olabilirim dedi. Devrim otomobilini görmek istiyorum deyince kimliğimi aldı ve yanımıza bir görevli verip bizi içeri yolladı. Sanırım pek talep görmüyor ki yadırgadılar bizi. Ben etrafı inceleyerek dolanıyorum fabrikanın bahçesinde. Görevli abiye de habire sorular soruyorum. Siz burada ne yapıyorsunuz, şu bina ne, gece vardiyası da var mı vs. Fabrikada vagon üretiyorlarmış. Gece de çalışıyorlar ve bildiğimiz şu yeni trenlere vagon yapıyorlar. Ama beni çok ısrar etmeme rağmen fabrikanın içine sokmadılar.
Devrim otomobilinin yanına varınca ben etrafını tavaf etmeye başladım. O sırada da Serhan’ a otomobilden bahsediyorum. Serhan bile sinir oldu otomobilin seri üretimine taş koyan aşağılık mühendislere. Korkmayın size tarihçesini anlatmayacağım. Ama merak edenler için http://www.devrimotomobil.com/main.php?kid=338
Fabrikadan çıkarken abi bize 10 sayfalık bir kitapçık verdi. Sanırım orjinali yok o yüzden fotokopisini verdi. Gösterdiğimiz ilgiden hayli memnun oldular ve bizi güler yüzleriyle uğurladılar.
Artık muradıma ermiştim. Geriye bir tek Haller Gençlik merkezi kalmıştı. Ama ondan yapılacak başka bir şey daha vardı. Gezi kısmı tamamlanmak üzere ama bir de yemek kısmı var tabii. İlk gün çiğböreğin tadına baktık. Geriye Balaban kebabı kalmıştı ve bir de haşhaşlı çörek. Kaldığımız otelin alt katı kebapçıydı, dedik orada yiyelim.
Balaban biraz İskender kebabını andırıyor. Alta pide diziliyor, bu pideler kemik ve domates suyu ile ıslatılıyor. Sonra az yoğurt konuyor. Üzerine de et veya köfte. Nasıl yapıldığını sormadım sadece gördüklerimi anlatıyorum. Tabii tadı nefis bu şeyin. Üzerine de künefe, oooohhh mis. Haşhaşlı çöreğe yer kalmadı tabii. O yemeğin üzerine restoranın sıcak havası da eklenince dışarıdaki soğuğa nispet yapar gibi ağırlık çöktü tabii. Yukarı çıkıp bir güzel şekerleme yaptık. Şimdi şeker deyince aklıma tatlı kısmı geldi. Eskişehir’ e has iki tane de tatlı lezzet var. Biri met helva biri de cevizli nuga helvası. Ama ben bunların fotoğrafını çekemeden yedim hepsini. Velhasıl Eskişehir insanın hem gözünü hem de karnını doyuruyor.
Akşam haller gençlik merkezini gezdik. Ben oraya da hayran kaldım. Oturup yemek yiyip şarap içip sohbet etmek için harika bir yer. İlerleyen saatlerde canlı müzik de var. Akşamı da burada geçirdik tabii. Sonra da bi güzel uyuduk.
Cumartesi, Eskişehir’ deki son günümüz. 11:45 treni ile döneceğiz. Fakat aşkam Haller Gençlik Merkezinde hiç fotoğraf çekmediğimiz için önce o işi hallediyorum. Gündüz pek kimse yok ve çoğu mekan kapalı.
Fotoğraf işini hallettikten sonra gara gidiyoruz ama öğreniyoruz ki bizim tren 3 saat gecikmeli gelecek. O da en az 3 saat daha belli değil. Eğer trene ilk duraktan biniyorsanız şanslısınız çünkü vaktinde kalkıyor. Ama sonrası şansınıza kalmış. Biz biletlerimizi iade edip otobüsle gitmeye karar verdik. Saat 12:00 otobüsüne bilet alıp otogara gittik. Son derece teknolojik otobüsümüze binip İstanbul’ a doğru yola çıktık. Bu keyifli gezi de burada sona erdi
Yazı güzel, fotoğraflar güzel, Eskişehir güzel ve Eskişehir'i adeta bir Avrupa kenti yapan Yılmaz Hoca güzel...
Elinize, emeğinize sağlık Seval Hanım. Bu yazı, epeyce insanı Eskişehir'e götürür!...
Yazı güzel, fotoğraflar güzel, Eskişehir güzel ve Eskişehir'i adeta bir Avrupa kenti yapan Yılmaz Hoca güzel...
Elinize, emeğinize sağlık Seval Hanım. Bu yazı, epeyce insanı Eskişehir'e götürür!...