Kaçkar, Priştina zirve ve trans 2005 Temmuz
Merhaba Arkadaslar,
Soze ; ne yol hıkayelerı , ne de Otobus Fırmasının (esadas) rezervasyonlu bıletlerımıze yenı fıyat uygulamak ısterken yasadıklarımızı anlatarak baslayacagı...Bıraz daha ılerıden ERZURUM dan baslamak yolu kısaltacak..
Erzurum'a ılk varan Ankara ekıbımız oldu...Bız en son ınerken bulusma anını, Istanbul ekıbımızın Erzurum Otogarda Komısyaocular ıle gırdıgı kısa tartısmanın avanta ıle sonuclanmasını ATATÜRK unıversıtesının kapısı onunde bekleyerek gecırdık..Ankara ekıbımız ıse bu arada Erzurum Muzelerını dolasmakla mesguldu..
Kısa bır moral bozuklugu CAG kebapcısında yerını sen kahkahalara "Oooooo!! " Aaaaa !!" seslerine bıraktı..daha sonra da " Mmmmm ! " lara....Daha once hıc karsılasmamıs olan ekıp uyelerının kısa zamanda kaynasması faalıyetımızın ne kadar uyumlu bır havada gececegının habercısıydı..
Kebabcı cıkısında ılk durak TORTUM selalelerı oldu..Daha merdıvenlerde ıslanmayı beklerken azalan su yogunlugu dolayısıyla Selalenın dıbıne ınmek durumunda kaldık.. Selalenın keyfını Istanbul'dan Hakan ve Bayram çıkartırken kızlar hazırlıksız yakalanmanın sıkıntısıyla (Halbuki Anons etmıstım programda) ayaklarını suya sokmakla yetındıler.. Ankara mı ? Onlar selalenın Merdıvenlerınde ROMANTIK takılmayı tercıh ettıler ... ))
Bu kısa serınleme molası sonrasında Selalenın Ust tersında Sevgılı Fatma'nın ısrarlı cay ıcme taleplerını kıramadık.. Coruh vadısınde gecen keyflı seyahat sonrasında ısonrakı duragımız YUSUFELI kasabası oldu..Kasaba meydanında caylar ıcılırken yıne sevgılı Hakan Dıgıtal makınasını kendısıne veren yegenını topuklarından vurmak ıcın kasaba ıcınde Sılah almaya cıktı.. )) O,, sılah buluncaya kadar bız bır haylı cay ıcmek durumunda kaldık..
Sonrası ılk molamız AYI hamamı selalesında oldu..Isım nerden mı gelıyor..Koyluler Selalenın kucuk havuzunda yıkanan bır AYI gormusler ...ısım ordan geliyor.... Erkeklerin bir kısmı Yolda çiçek toplayan ISRAIL dılberlerını gordugunde onlar bır mola ıstegınde daha bulunmadan "HAYIR " ıle gecıstırdık...Ismaıl Hakkı bastı gaza ve solugu Ogunlar yaylasında aldık...Pansıyonda odalar paylasıldı..ve Cıcek toplayan Israıl dılberlerını beklemeye basladık..Bu arada Semıh ve Hayri Pansıyonun kıyısında akan dere kenarında AYIN yapmakla mesgul ISRAIL delikanlılarının oturdugu masaya dogru "Allah,Allah ..." nıdalarıyla hareket gectıler ve kalabalık gurubumuza aksamın o saatınde oturma yerlerı actılar..Aksam yemegını Once bız sonra Israıl'lıler yesın tartısmasını tabı bız kazandık...bu kez saldırı merkezımız Yemek masaları oldu..Çorba,Tereyagında kızarmıs Beneklı Alabalık,Salata,Pilav ve uzerıne dılımlenmıs karpuz yol yorgunlugumuza ıyı geldı..
Aksam ıse Pansıyonda FASIL heyetı vardı...Orgda bendenız,, sanatcılar ıse tabıkı Yasar..
1.inci GÜN 24 Temmuz 2005: Sabah saat 04.30 da yumuşak yataktan ayrılmak bir hayli zor oldu. Ama Tereyağlı, ballı, köy yumurtalı nefis kahvaltı masasında yer kapma heyecanı, hepimizi saat 05.00 de masanın etrafında toplamıştı bile… Kahvaltılar yapıldı, çaylar üst üste içildi ve sırt çantaları bizden iki saat sonra yola çıkacak katırlara yüklenmek üzere İsmail Hoca’ya teslim edildi… Sırt çantalarının yan kolanlarından sıyrılıp alınan batonlar ayarlandı… Gurup eksiksiz yola çıkmaya hazırdı… Gurubun büyük çoğunluğu bu rota üstünden ilk kez Kaçkarlara gelmiş olmanın heyecanını yaşıyordu… Bu heyecanı sabah güneşinin aydınlattığı gözlerde görmemek mümkün değildi… Bütün gurup üyeleri sorumluluklarının bilinci içinde gayet disiplinli bir şekilde en ufak bir şey söyletmeden tek sıra yürüyüş koluna geçtiklerinde saat 06.00 yı gösteriyordu… Güneşin ilk ışıkları dağların doruklarını bırakıp daha aşağılara ahşap evlerin çatılarına indiği anda biz çoktan yola koyulmuştuk… Ama iki eksikle… Gurubun romantik çifti sevgili Kadir ve Pelin ortalarda görünmüyorlardı hala… En ufak bir uyarı gereği duymadan bütün gurup onların gelmesini bekler gibi tempoyu yavaşlatmıştı bile…” Bu benim belki de en keyifli rehberliğim olacak “ dedim içimden… Hastaf Yaylasına vardığımızda saatler 07.20 yi gösteriyordu… Haziran ayı içinde adeta çiçek tarlası olan bu güzel yayla, bir ay içinde çiçeklerden arınmış, erken yazı yaşar gibiydi sessiz ve sakin… Yayla içinde hiç bitmeyecek gibi akan çeşmeden sular tazelendi… Üzüm ceviz ve kayısı torbaları çıkartıldı enerji takviyesi için… Bazılarımız ise yaylanın otantik taş evlerini fotoğraf kareleri içine almaya başladılar… Gurup yine sessiz ve derinden kendi kendine ilk molasını verdi… Herkes suskun doğanın sessizliğini ve yayla evlerinin ıssızlığını izlemekteydi… Saat 08.00 doğru koşar adım ilerlerken güneş sıcaklığını da hissettirmeye başlamıştı… Ben Rehber gibi değil de sanki gurubun içinden biri ya da artçı rehber gibi hem onları izleyerek hem de fotoğraf ve Video görüntüleri alarak aynı tempoda Dilber düzü mevkiine geldiğimizde saat 09.30 gibiydi… Dilber düzü her zamanki gibi yine yalnız değildi… Seyahat acentelerinin kurmuş olduğu ana kamp çadırlarında henüz insan yoktu ama bekçi ve bir KANGAL köpeği, iki de yabancı uyruklu sırtcantalı karşıladılar bizi… Gün içindeki en uzun molayı burada verdik. Vermek durumundaydık çünkü sırt çantalarımızı taşıyacak olan katırlar hala görünürde yoklardı… Bekleyişimiz çok uzun sürmedi… Ama biz yine de oldukça iyi bir şekilde dinlenmiştik…
Bu arada bizler gurup halinde dinlenirken Sevgili Kadir, partneri Pelin hanım’ın sürekli fotoğraflarını çekmekle meşguldü… Hemen her açıdan fotoğrafını almayı ihmal etmedi…
Sırt çantalarımızı katırlardan teslim alıp da dağa doğru yükselmeye başladığımızda saat 10.30 u geçmişti… Dilber düzünden Deniz Gölüne yükselen yolun en dik rotası bu başlangıç noktasıdır… Nefesler açılıncaya kadar bir hayli yükselmek durumunda kalırsınız. Gurup rotanın ortalarına doğru geldiğinde, ben Sevgili Kadir’i, yine Pelin hanım’ın fotoğraflarını çektiği için, geride kaldığını zannetmiştim… Geride kalıp Pelin hanımı gördüğümde durumun hiç de öyle olmadığını fark ettim. Guruptan kopma veya geriye dönüş olmasını hiç arzu etmediğim için onlara zaman zaman Filiz ile birlikte refakat ettik. Diğerleri mi? Onları sevgili Yaşar’a emanet ettim… Yaşar’ın Göz ucuyla da olsa bizi izlediğini bizden uzaklaşmayacağının farkındaydım… Öyle de oldu… Uzun soluklu molalar ile Deniz gölüne Ulaştığımızda saat 13.00 olmuştu.
Deniz gölü üstündeki, öğle güneşi ile eriyen buzların çıtırtısını, şömine de yanan odun ateşini izler gibi izledik… Biliyorum gurubun büyük çoğunluğu kampı burada atmak istediği için kalkmayı düşünmüyordu… Kalk düdüğümü çaldığımda birçoğunun yüzünde bu ifade vardı… Son bir gayretle Deniz gölünün Güney yamacındaki taşlı rota üzerinden boyuna ulaştık… Arka yüzde Soğanlı göl bütün sakinliği ve güzelliğiyle bizi bekliyordu… Manzarayı gören herkesin beğendiğini anlamak yine çok zor olmadı… Burası ANA KAMP merkezimizdi. İlk kampı buraya atıp ertesi gün KAÇKAR 3.932 m.lik ana zirveye tırmanacak ve tekrar kampa dönüp dinlenecektik. Çadırlar kuruldu… Ocaklar sırt çantalarından çıktı. Bir anda kamp alanını Makarna kokuları ile neskafe ve çorba kokusu sardı… Bir gurup dinlenmeye geçerken Yaşar-İsmail-Hakan-Pınar-Fatma-Semih-Hayri çoktan 3.527 m.lik Soğanlı Dağın zirvesine varmışlardı bile…
2.nci GÜN 25 TEMMUZ 2005: Kaçkar 3.932 m.lik Ana zirve tırmanışımızın hareket saati sabah saat 06.00 ya ayarlandı. Saat 05.45 de çadırımdan hareket için çıktığımda yine bütün gurup hiç eksiksiz (hatta bundan sonrasına devam edip etmeyeceği hususunda şüphe duyduğum Pelin Hanım da dâhil ) beni bekler durumdaydı… Lafı fazla uzatmadan bu gün yapılacak faaliyetin ciddiyetine dünden ve sonraki günlerden farkına kısaca değinip bunun bir zirve tırmanışı olacağını ve herkesin birbiriyle yardımlaşma içinde olması gerektiğini söylerken bütün zihinlerde olay tamamen kavranmış ve hepsi birlikte “hadi hocam gidelim, geç bunları “ der gibi bakıyorlardı… Geçen yıldan bende miras kalan kötü anıları da düşünerek, oldukça uygun sayılabilecek bir tempoda faaliyeti başlattık. Soğanlı Göl ile Deniz Gölü arasındaki boyuna geldiğimizde, Kaçkarların hala karlı olan doruklarından kopup gelen sabah rüzgârı bizi ensemizden tatlı tatlı ısırmaya başlamıştı. Manzaranın muhteşemliğini seyretmeyi, rüzgârsız bir havaya bırakarak hızlı bir şekilde iri taşlı rota üzerinden Deniz Gölü kıyısana indik… Göl kıyısındaki kamp alanında kurulu çadırlarda hala uyku sessizliği vardı… Biz 14 kişi de bu sessizliği bozmadan süzüldük çadırların arasından ve usul usul karşı yamaca tırmanmaya başladık… Deniz Gölü ile ERGÖR Buzul Çukuru arasındaki boyuna geldiğimizde kısa bir mola verdik… Amaç Deniz Gölünün Klasik görüntüsünü, Fotoğraf karelerimize en uygun ışık koşulları altında en iyi şekilde yerleştirebilmekti. Tatlı telaşımızın nedeni tamamen duygusaldı… Gurubun eğitim seviyesini tam olarak bilmediğim için boyundan aşağı çukurluğa doğru inen dik kar rotasına girmektense inişin hemen sağ yamacındaki nemli çarşak rotasına giriverdim tüm itirazlara inat…
Zaman Zaman kar, zaman zaman kaya ve taşlık rota üzerinden bıktıracak kadar hep aynı tempo ile şelalerin altına geldiğimizde ilk ciddi soluklanma molasını verdik… Belki de rotanın en ciddi dikkat edilmesi gereken noktası burasıydı… Geçiş yaklaşık 2 m.lik bir kaya tırmanışı gerektiriyordu… Ve kayalar ıslaktı… Yavaş ve sakin bir şekilde tamamladık geçiş işlemini… Aklımda hep dönüş var tabi… Çünkü ısınan havanın etkisiyle su miktarı dönüşte oldukça fazlalaşacaktı…3.600 – 3.650 m.aralığına geldiğimizde gurupta ilk kopmalar ve Yükseklik ve Kondisyon eksikliğinin ilk belirtileri baş göstermeye başladı… İlk önce Filiz de tabi… Sonra da Pelin Hanım… Zorunlu olarak geride kaldım… Diğer 10 kişi saat 11.00 de zirveye varmıştı bile… 3.700 m.ye ulaştığımızda etkisi altına girdiğimiz kuvvetli rüzgârdan barınmak için iki kayanın arasına sığınan Filiz’i dışarı çıkartmak ve zirveye İkna etmek için dil dökmenin ters etki yapacağını bildiğim için hiç sesimi çıkartmadım… Bir müddet Filiz’in yüksek sesle kendi kendine isyankâr konuşmasını dinledim… Zirveye gitmemekten bahsedip duruyordu… Hâlbuki Zirvede Parmağına Nişan Yüzüğü takılacağını unutmuş olmamalıydı… Bu arada Kadir ve Pelin Hanım da bize yetişmişlerdi… Pelin Hanımın Zirveye çıkmak için takındığı, yüzündeki kararlı ve azimli ifadeyi gören Filiz yavaş bir sesle “Nerde zirve? “ diye sordu… Ben de fazla abartmadan “ işte canım şuracıktı geldik “ deyiverdim, birazda küçümseyerek… Son bir gayretle Zirveye vardığımızda bütün ekibin alkışları Filiz’e moral olmuş ve tüm yorgunluğunu 3.700 m.de bırakmıştı… Hava açık güneşli ve manzara muhteşemdi. Güneyden Orta şiddette esen rüzgâr Zirve keyfimizi fazla bozmuyordu… Geçen Yıl Yani 25 Temmuz 2004 de yani tam bir yıl Önce İzmir B.Şehir Belediyesi Merhum Başkanı Sn. Ahmet Piriştina’nın anısına buraya bırakmış olduğumuz Zirve Defterini kutusundan alıp sırayla imzaladık… Dağlarda Yitirdiğimiz tüm dağcı dostlar için Bir dakikalık saygı duruşu sonrasında İzmir den buyana her oturup mola verişimde çatlayan Nişan yüzüklerimizin kutusunu cebimden çıkartıp Yaşar’a uzattığımda bir anda naralar yükselmeye başladı… Bizden hemen sonra zirveye gelen Birkaç yabancı uyruklu ve Bitlis den gelen arama kurtarma ekibi şaşkın bakışlarla bizim Nişan törenini izlediler… Video görüntüleri alındı ve en güzel bu an fotoğraf karelerine yerleştirildi… Ankara Ekibimizin şirin ve romantik üyeleri Sevgili Kadir ve Pelin belkide bir ilke imza attılar…3.932 m.de birilerine hediye verme nezaketi ve ince düşünürlüğünü defterlere ve zihinlere silinmeyecek şekilde not ettirdiler… Teşekkür ediyoruz bu güzel insanlara… Yaklaşık 40 dakika kadar Kaçkarın zirvesi şen kahkahalar ve gülüşlerimizle şenlendi… Zirveden ayrılış saatimiz yaklaşık 12.45 gibiydi… Havanın tüm açıklığına rağmen Çadırlara girmeden Dolu yağacağına Kadir ve Pelin hanım’ı ikna edemedim… Biz çadırlara ulaştığımızda onlar hala romantik fotoğraf kareleri peşindeydiler ve yaklaşık 20 dakikalık dolu yağışı romantizmlerine ayrı bir tat kattı sanıyorum…
ZEYNAL AGA
Merhaba Arkadaslar,
Soze ; ne yol hıkayelerı , ne de Otobus Fırmasının (esadas) rezervasyonlu bıletlerımıze yenı fıyat uygulamak ısterken yasadıklarımızı anlatarak baslayacagı...Bıraz daha ılerıden ERZURUM dan baslamak yolu kısaltacak..
Erzurum'a ılk varan Ankara ekıbımız oldu...Bız en son ınerken bulusma anını, Istanbul ekıbımızın Erzurum Otogarda Komısyaocular ıle gırdıgı kısa tartısmanın avanta ıle sonuclanmasını ATATÜRK unıversıtesının kapısı onunde bekleyerek gecırdık..Ankara ekıbımız ıse bu arada Erzurum Muzelerını dolasmakla mesguldu..
Kısa bır moral bozuklugu CAG kebapcısında yerını sen kahkahalara "Oooooo!! " Aaaaa !!" seslerine bıraktı..daha sonra da " Mmmmm ! " lara....Daha once hıc karsılasmamıs olan ekıp uyelerının kısa zamanda kaynasması faalıyetımızın ne kadar uyumlu bır havada gececegının habercısıydı..
Kebabcı cıkısında ılk durak TORTUM selalelerı oldu..Daha merdıvenlerde ıslanmayı beklerken azalan su yogunlugu dolayısıyla Selalenın dıbıne ınmek durumunda kaldık.. Selalenın keyfını Istanbul'dan Hakan ve Bayram çıkartırken kızlar hazırlıksız yakalanmanın sıkıntısıyla (Halbuki Anons etmıstım programda) ayaklarını suya sokmakla yetındıler.. Ankara mı ? Onlar selalenın Merdıvenlerınde ROMANTIK takılmayı tercıh ettıler ... ))
Bu kısa serınleme molası sonrasında Selalenın Ust tersında Sevgılı Fatma'nın ısrarlı cay ıcme taleplerını kıramadık.. Coruh vadısınde gecen keyflı seyahat sonrasında ısonrakı duragımız YUSUFELI kasabası oldu..Kasaba meydanında caylar ıcılırken yıne sevgılı Hakan Dıgıtal makınasını kendısıne veren yegenını topuklarından vurmak ıcın kasaba ıcınde Sılah almaya cıktı.. )) O,, sılah buluncaya kadar bız bır haylı cay ıcmek durumunda kaldık..
Sonrası ılk molamız AYI hamamı selalesında oldu..Isım nerden mı gelıyor..Koyluler Selalenın kucuk havuzunda yıkanan bır AYI gormusler ...ısım ordan geliyor.... Erkeklerin bir kısmı Yolda çiçek toplayan ISRAIL dılberlerını gordugunde onlar bır mola ıstegınde daha bulunmadan "HAYIR " ıle gecıstırdık...Ismaıl Hakkı bastı gaza ve solugu Ogunlar yaylasında aldık...Pansıyonda odalar paylasıldı..ve Cıcek toplayan Israıl dılberlerını beklemeye basladık..Bu arada Semıh ve Hayri Pansıyonun kıyısında akan dere kenarında AYIN yapmakla mesgul ISRAIL delikanlılarının oturdugu masaya dogru "Allah,Allah ..." nıdalarıyla hareket gectıler ve kalabalık gurubumuza aksamın o saatınde oturma yerlerı actılar..Aksam yemegını Once bız sonra Israıl'lıler yesın tartısmasını tabı bız kazandık...bu kez saldırı merkezımız Yemek masaları oldu..Çorba,Tereyagında kızarmıs Beneklı Alabalık,Salata,Pilav ve uzerıne dılımlenmıs karpuz yol yorgunlugumuza ıyı geldı..
Aksam ıse Pansıyonda FASIL heyetı vardı...Orgda bendenız,, sanatcılar ıse tabıkı Yasar..
1.inci GÜN 24 Temmuz 2005: Sabah saat 04.30 da yumuşak yataktan ayrılmak bir hayli zor oldu. Ama Tereyağlı, ballı, köy yumurtalı nefis kahvaltı masasında yer kapma heyecanı, hepimizi saat 05.00 de masanın etrafında toplamıştı bile… Kahvaltılar yapıldı, çaylar üst üste içildi ve sırt çantaları bizden iki saat sonra yola çıkacak katırlara yüklenmek üzere İsmail Hoca’ya teslim edildi… Sırt çantalarının yan kolanlarından sıyrılıp alınan batonlar ayarlandı… Gurup eksiksiz yola çıkmaya hazırdı… Gurubun büyük çoğunluğu bu rota üstünden ilk kez Kaçkarlara gelmiş olmanın heyecanını yaşıyordu… Bu heyecanı sabah güneşinin aydınlattığı gözlerde görmemek mümkün değildi… Bütün gurup üyeleri sorumluluklarının bilinci içinde gayet disiplinli bir şekilde en ufak bir şey söyletmeden tek sıra yürüyüş koluna geçtiklerinde saat 06.00 yı gösteriyordu… Güneşin ilk ışıkları dağların doruklarını bırakıp daha aşağılara ahşap evlerin çatılarına indiği anda biz çoktan yola koyulmuştuk… Ama iki eksikle… Gurubun romantik çifti sevgili Kadir ve Pelin ortalarda görünmüyorlardı hala… En ufak bir uyarı gereği duymadan bütün gurup onların gelmesini bekler gibi tempoyu yavaşlatmıştı bile…” Bu benim belki de en keyifli rehberliğim olacak “ dedim içimden… Hastaf Yaylasına vardığımızda saatler 07.20 yi gösteriyordu… Haziran ayı içinde adeta çiçek tarlası olan bu güzel yayla, bir ay içinde çiçeklerden arınmış, erken yazı yaşar gibiydi sessiz ve sakin… Yayla içinde hiç bitmeyecek gibi akan çeşmeden sular tazelendi… Üzüm ceviz ve kayısı torbaları çıkartıldı enerji takviyesi için… Bazılarımız ise yaylanın otantik taş evlerini fotoğraf kareleri içine almaya başladılar… Gurup yine sessiz ve derinden kendi kendine ilk molasını verdi… Herkes suskun doğanın sessizliğini ve yayla evlerinin ıssızlığını izlemekteydi… Saat 08.00 doğru koşar adım ilerlerken güneş sıcaklığını da hissettirmeye başlamıştı… Ben Rehber gibi değil de sanki gurubun içinden biri ya da artçı rehber gibi hem onları izleyerek hem de fotoğraf ve Video görüntüleri alarak aynı tempoda Dilber düzü mevkiine geldiğimizde saat 09.30 gibiydi… Dilber düzü her zamanki gibi yine yalnız değildi… Seyahat acentelerinin kurmuş olduğu ana kamp çadırlarında henüz insan yoktu ama bekçi ve bir KANGAL köpeği, iki de yabancı uyruklu sırtcantalı karşıladılar bizi… Gün içindeki en uzun molayı burada verdik. Vermek durumundaydık çünkü sırt çantalarımızı taşıyacak olan katırlar hala görünürde yoklardı… Bekleyişimiz çok uzun sürmedi… Ama biz yine de oldukça iyi bir şekilde dinlenmiştik…
Bu arada bizler gurup halinde dinlenirken Sevgili Kadir, partneri Pelin hanım’ın sürekli fotoğraflarını çekmekle meşguldü… Hemen her açıdan fotoğrafını almayı ihmal etmedi…
Sırt çantalarımızı katırlardan teslim alıp da dağa doğru yükselmeye başladığımızda saat 10.30 u geçmişti… Dilber düzünden Deniz Gölüne yükselen yolun en dik rotası bu başlangıç noktasıdır… Nefesler açılıncaya kadar bir hayli yükselmek durumunda kalırsınız. Gurup rotanın ortalarına doğru geldiğinde, ben Sevgili Kadir’i, yine Pelin hanım’ın fotoğraflarını çektiği için, geride kaldığını zannetmiştim… Geride kalıp Pelin hanımı gördüğümde durumun hiç de öyle olmadığını fark ettim. Guruptan kopma veya geriye dönüş olmasını hiç arzu etmediğim için onlara zaman zaman Filiz ile birlikte refakat ettik. Diğerleri mi? Onları sevgili Yaşar’a emanet ettim… Yaşar’ın Göz ucuyla da olsa bizi izlediğini bizden uzaklaşmayacağının farkındaydım… Öyle de oldu… Uzun soluklu molalar ile Deniz gölüne Ulaştığımızda saat 13.00 olmuştu.
Deniz gölü üstündeki, öğle güneşi ile eriyen buzların çıtırtısını, şömine de yanan odun ateşini izler gibi izledik… Biliyorum gurubun büyük çoğunluğu kampı burada atmak istediği için kalkmayı düşünmüyordu… Kalk düdüğümü çaldığımda birçoğunun yüzünde bu ifade vardı… Son bir gayretle Deniz gölünün Güney yamacındaki taşlı rota üzerinden boyuna ulaştık… Arka yüzde Soğanlı göl bütün sakinliği ve güzelliğiyle bizi bekliyordu… Manzarayı gören herkesin beğendiğini anlamak yine çok zor olmadı… Burası ANA KAMP merkezimizdi. İlk kampı buraya atıp ertesi gün KAÇKAR 3.932 m.lik ana zirveye tırmanacak ve tekrar kampa dönüp dinlenecektik. Çadırlar kuruldu… Ocaklar sırt çantalarından çıktı. Bir anda kamp alanını Makarna kokuları ile neskafe ve çorba kokusu sardı… Bir gurup dinlenmeye geçerken Yaşar-İsmail-Hakan-Pınar-Fatma-Semih-Hayri çoktan 3.527 m.lik Soğanlı Dağın zirvesine varmışlardı bile…
2.nci GÜN 25 TEMMUZ 2005: Kaçkar 3.932 m.lik Ana zirve tırmanışımızın hareket saati sabah saat 06.00 ya ayarlandı. Saat 05.45 de çadırımdan hareket için çıktığımda yine bütün gurup hiç eksiksiz (hatta bundan sonrasına devam edip etmeyeceği hususunda şüphe duyduğum Pelin Hanım da dâhil ) beni bekler durumdaydı… Lafı fazla uzatmadan bu gün yapılacak faaliyetin ciddiyetine dünden ve sonraki günlerden farkına kısaca değinip bunun bir zirve tırmanışı olacağını ve herkesin birbiriyle yardımlaşma içinde olması gerektiğini söylerken bütün zihinlerde olay tamamen kavranmış ve hepsi birlikte “hadi hocam gidelim, geç bunları “ der gibi bakıyorlardı… Geçen yıldan bende miras kalan kötü anıları da düşünerek, oldukça uygun sayılabilecek bir tempoda faaliyeti başlattık. Soğanlı Göl ile Deniz Gölü arasındaki boyuna geldiğimizde, Kaçkarların hala karlı olan doruklarından kopup gelen sabah rüzgârı bizi ensemizden tatlı tatlı ısırmaya başlamıştı. Manzaranın muhteşemliğini seyretmeyi, rüzgârsız bir havaya bırakarak hızlı bir şekilde iri taşlı rota üzerinden Deniz Gölü kıyısana indik… Göl kıyısındaki kamp alanında kurulu çadırlarda hala uyku sessizliği vardı… Biz 14 kişi de bu sessizliği bozmadan süzüldük çadırların arasından ve usul usul karşı yamaca tırmanmaya başladık… Deniz Gölü ile ERGÖR Buzul Çukuru arasındaki boyuna geldiğimizde kısa bir mola verdik… Amaç Deniz Gölünün Klasik görüntüsünü, Fotoğraf karelerimize en uygun ışık koşulları altında en iyi şekilde yerleştirebilmekti. Tatlı telaşımızın nedeni tamamen duygusaldı… Gurubun eğitim seviyesini tam olarak bilmediğim için boyundan aşağı çukurluğa doğru inen dik kar rotasına girmektense inişin hemen sağ yamacındaki nemli çarşak rotasına giriverdim tüm itirazlara inat…
Zaman Zaman kar, zaman zaman kaya ve taşlık rota üzerinden bıktıracak kadar hep aynı tempo ile şelalerin altına geldiğimizde ilk ciddi soluklanma molasını verdik… Belki de rotanın en ciddi dikkat edilmesi gereken noktası burasıydı… Geçiş yaklaşık 2 m.lik bir kaya tırmanışı gerektiriyordu… Ve kayalar ıslaktı… Yavaş ve sakin bir şekilde tamamladık geçiş işlemini… Aklımda hep dönüş var tabi… Çünkü ısınan havanın etkisiyle su miktarı dönüşte oldukça fazlalaşacaktı…3.600 – 3.650 m.aralığına geldiğimizde gurupta ilk kopmalar ve Yükseklik ve Kondisyon eksikliğinin ilk belirtileri baş göstermeye başladı… İlk önce Filiz de tabi… Sonra da Pelin Hanım… Zorunlu olarak geride kaldım… Diğer 10 kişi saat 11.00 de zirveye varmıştı bile… 3.700 m.ye ulaştığımızda etkisi altına girdiğimiz kuvvetli rüzgârdan barınmak için iki kayanın arasına sığınan Filiz’i dışarı çıkartmak ve zirveye İkna etmek için dil dökmenin ters etki yapacağını bildiğim için hiç sesimi çıkartmadım… Bir müddet Filiz’in yüksek sesle kendi kendine isyankâr konuşmasını dinledim… Zirveye gitmemekten bahsedip duruyordu… Hâlbuki Zirvede Parmağına Nişan Yüzüğü takılacağını unutmuş olmamalıydı… Bu arada Kadir ve Pelin Hanım da bize yetişmişlerdi… Pelin Hanımın Zirveye çıkmak için takındığı, yüzündeki kararlı ve azimli ifadeyi gören Filiz yavaş bir sesle “Nerde zirve? “ diye sordu… Ben de fazla abartmadan “ işte canım şuracıktı geldik “ deyiverdim, birazda küçümseyerek… Son bir gayretle Zirveye vardığımızda bütün ekibin alkışları Filiz’e moral olmuş ve tüm yorgunluğunu 3.700 m.de bırakmıştı… Hava açık güneşli ve manzara muhteşemdi. Güneyden Orta şiddette esen rüzgâr Zirve keyfimizi fazla bozmuyordu… Geçen Yıl Yani 25 Temmuz 2004 de yani tam bir yıl Önce İzmir B.Şehir Belediyesi Merhum Başkanı Sn. Ahmet Piriştina’nın anısına buraya bırakmış olduğumuz Zirve Defterini kutusundan alıp sırayla imzaladık… Dağlarda Yitirdiğimiz tüm dağcı dostlar için Bir dakikalık saygı duruşu sonrasında İzmir den buyana her oturup mola verişimde çatlayan Nişan yüzüklerimizin kutusunu cebimden çıkartıp Yaşar’a uzattığımda bir anda naralar yükselmeye başladı… Bizden hemen sonra zirveye gelen Birkaç yabancı uyruklu ve Bitlis den gelen arama kurtarma ekibi şaşkın bakışlarla bizim Nişan törenini izlediler… Video görüntüleri alındı ve en güzel bu an fotoğraf karelerine yerleştirildi… Ankara Ekibimizin şirin ve romantik üyeleri Sevgili Kadir ve Pelin belkide bir ilke imza attılar…3.932 m.de birilerine hediye verme nezaketi ve ince düşünürlüğünü defterlere ve zihinlere silinmeyecek şekilde not ettirdiler… Teşekkür ediyoruz bu güzel insanlara… Yaklaşık 40 dakika kadar Kaçkarın zirvesi şen kahkahalar ve gülüşlerimizle şenlendi… Zirveden ayrılış saatimiz yaklaşık 12.45 gibiydi… Havanın tüm açıklığına rağmen Çadırlara girmeden Dolu yağacağına Kadir ve Pelin hanım’ı ikna edemedim… Biz çadırlara ulaştığımızda onlar hala romantik fotoğraf kareleri peşindeydiler ve yaklaşık 20 dakikalık dolu yağışı romantizmlerine ayrı bir tat kattı sanıyorum…
ZEYNAL AGA

