Kendi Aracımızla Balkan Ülkeleri Gezisi 01-11.temmuz.2016

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan vata Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 183
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 25,848

vata

Zirve
Mesajlar
1,376
Tepkime Puanı
360
Yer
İZMİR
Bu sene Ramazan Bayramı tatilinin dokuz güne uzamasını fırsat bilip bir arkadaşım ile eşlerimizi de alarak uzun zamandır görmek istediğimiz Balkan coğrafyasının orta ve güney kısmında yer alan Yunanistan, Makedonya,Kosova,Karadağ,Bosna-Hersek,Hırvatistan ve Arnavutluk’u kendi aracımızla gezmeye karar verdik.





Rotamız şehir içi gezilerle birlikte yaklaşık 3.800 kilometre tuttu.


Yolculuğa 1.Temmuz.Cuma sabahı 03.30’da başladık.Çanakkale-Eceabat feribotu da dahil İzmir-İpsala Sınır Kapısı arasındaki 465 kilometrelik yolu yaklaşık altı saatte geçip sabah 09'da sınır kapısına ulaştık.





İpsala'da sınır kapısına yaklaşırken ayçiçekleri yükselmeye başlayan güneşi selamlıyorlardı.
 

Etiketler
Bayram tatilinin trafik yoğunluğu henüz başlamamış olduğundan toplam bir saatte geçtiğimiz İpsala ve Yunanistan’ın Kipi sınır kapılarından sonra “Egnatia Odos” yazan otobana çıktık.



Egnatia Odos

Egnatia Odos,Roma İmparatorluğu zamanında İstanbul'u Adriyatik Denizi kıyısında bulunan liman şehri İgoumenitsa üzerinden Roma'ya bağlayan önemli bir ticaret yolu imiş.Ayasofya Camisi’nin karşısında,Yerebatan Sarnıcı’nın hemen yanında bulunan ve Bizans döneminden beri ayakta kalabilmiş olan Sıfır Taşı(=Million)'nın bu tarihi yolun başlangıç noktası olduğu kabul edilmektedir.Yunanistan,Avrupa Birliği'nin kendisine verdiği destek paraları ile orijinal güzergaha sadık kalarak E-90 olarak da adlandırılan bu otobanı 1997-2009 yılları arasında tamamlamıştır.En batıda İgoumenitsa limanı en doğuda ise Kipi sınır kapısı arasında yer alan 680 kilometre uzunluğundaki bu otoban, bağlantıları sayesinde Bulgaristan,Makedonya ve Arnavutluk'a dek uzanmaktadır.İlk zamanlar ücretsiz olan otoban geçişleri ekonomik kriz nedeniyle günümüzde paralı hale gelmiştirBu otobanı kullanarak Kipi sınır kapısından Makedonya’ya gitmek yaklaşık 10 euro tutuyor.Otoban,fena sayılmaz yalnız İpsala-Selanik arasında benzinlik,kafe,restaurant tarzı yerler bulunmadığı için yakıt almak için otobandan çıkmak zorundasınız.Bu nedenle yunan gümrüğünü geçince otobana girmeden önce deponuzu doldurmak daha doğru olacaktır.Bir de daha önceki Yunanistan ziyaretlerimde sınır kapısında mutlaka istenen uluslararası ehliyeti bu kez yeni tip ehliyetimi ibraz edince istemediler ancak araç için yeşil sigortayı mutlaka görmek istiyorlar.Ben yeşil sigortayı Türkiye’de yaptırmanızı tavsiye ederim çünkü bizim ülkemizde 15 günlüğü 63€ olan yeşil sigortayı Yunanistan sınırında yaptırayım derseniz en az bir aylık ve 180€ karşılığında yapıyorlar.Ülkedeki şehirler arası ücretsiz yollar ise genellikle bölünmemiş ve dar yollar olup levhalardaki hız limitleri genellikle 70-80 kilometre/saat gibi ve radarla sıkı bir hız kontrolü yapılmaktadır.Hız limitini aşmanın cezası 83€ ve sadece banka yoluyla ödeyebiliyorsunuz. Biz zamandan kazanmak ve ceza durumunda prosedürle uğraşmamak için hız sınırı 143 km olan otobanı tercih ettik.
 
Son düzenleme:




Otobanda 143 kilometre hız yapabiliyorsunuz ancak sadece Batı Trakya bölgesinde daha önceki Yunanistan gezilerimizde de dikkatimizi çeken bu uyarı levhaları aynen duruyor. Herhalde Yunan hükümeti sürücülere söz geçiriyor ama bu bölgenin ineklerine söz geçiremiyor olmalı.


Egnatia Odos’a çıktıktan sonra Batı Trakya bölgesinde Türk nüfusun yoğun olduğu üç şehirden sırasıyla Dedeağaç(=Alexandropoli), Gümülcine(=Komotini) ve İskeçe(=Xanthi)’nin sadece yakınından geçerek 195 km. ötedeki Kavala’ya vardık.




Kavala


Kavala, merkezinde 80.000 çevresiyle yaklaşık 160.000 kişinin yaşadığı, deniz kıyısında bulunan çok hoş bir şehirdir.Balık,tütün ve turizm kentin önemli gelir kaynaklarıdır.Thassos Adası’ndan gelen göçmenler tarafından Simvolo Dağı’nın eteklerinde Neapolis(=Yeni Şehir) adıyla kurulan Kavala, 1387’den 1912 yılına kadar tam 525 sene Osmanlı egemenliğinde kalmış ve Osmanlı Devleti döneminde bölgenin büyük tütün ticareti merkezlerinden birisi ve donanmanın konuşlandığı liman görevini üstlendiği için daima önemini koruyan bir şehir olmuş.1923 yılında gerçekleşen nüfus mübadelesi sırasında Kapadokya’da yaşayan Rumlar buraya yerleştirilmiş.Günümüzde şehirdeki Türk nüfus diğer Batı Trakya şehirleri ile kıyaslanmayacak kadar az kalmıştır.
 

Kavala'ya vardığımızda vakit öğlen olmuş ve karnımız iyice acıkmıştı. Deniz kıyısındaki bir şehirde yemeğimiz elbette deniz mahsulleri olacaktı. Öğlen yemeğimizi daha önce de denediğimiz ve limanın karşısındaki Karaoli Dimitriou,36 adresinde yer alan Orea Mitilini(=Güzel Midilli Restoran)’da aldık.Burayı hem önüne aracımızı ücretsiz park ettiğimiz, hem Türkçe menüsünün olması hem de garsonlarının dilimizi konuşması nedeniyle tercih ettik.Zaten beş yüz seneden fazla Osmanlı egemenliğinde kalan bir komşu ülkede yemeklerin isminin bizdekinden çok farklı olması beklenemezdi.Üstelik Yunanistan'da gençler hariç hemen herkes isterse sizin ne dediğinizi anlayacak kadar dilimizi biliyor.



Yunan Salatası(=Grek salad)'nda Yunanistan'a özgü sert ve yağsız bir beyaz peynir türü olan Feta peyniri kullanılmaktadır.



Kabak kızartmasını yine on numara yapmışlardı.



Midye tava,



Haşlanmış midye,




Kalamar tava;Şef Todori kalamarları halka şeklinde değil bütün olarak tavada pişiriyor.





Cacık(=tzaziki)'tan ve alkolsüz içeceklerden oluşan menü son derece doyurucu idi ve 27€ tuttu.Bu restoranın hemen yanında bulunan Panos&Zafira Restaurant da iyi bir seçenek olarak aklınızda bulunsun derim.


Bundan sonra deniz kıyısına paralel uzanan Eritrou Stavrou caddesi,44 adresinde bulunan Esperia Hotel'e yerleştik.Bu üç yıldızlı otelde iki kişilik odada bir gecelik konaklama+kahvaltı ücreti olarak 51€ ödedim.Şehrin merkezinde yer alan bu otelin benim açımdan en iyi tarafı ücretsiz kapalı otoparkının bulunması ve sabah kahvaltısıydı.
 

Yemekten sonra şehri dolaşmaya başladık.Orea Mitilini Restoran'ın hemen üst tarafı,Kavala’nın Eski Şehir olarak da tanımlayabileceğimiz Panagia bölgesi olup ecdadımızdan kalan eserler genellikle bu bölgede yer almaktadır.


Burada karşımıza ilk olarak Kanuni'nin sadrazamı Pargalı İbrahim Paşa'nın 1530 yılında Kanuni adına yaptırdığı cami çıkıyor.1926 yılına kadar cami olarak görev yapan bu yapının mihrap ve minberi kaldırıldıktan,minaresi kesilip saat ve çan kulesine dönüştürüldükten sonra adı da Aziz Nikola(=Άγιος Νικόλαος=Agios Nikolaos) Kilisesi olarak değiştirilmiştir.2004 yılına gelindiğinde ise caminin önüne Aziz Paul'ün elinde kutsal kitapla M.S.49 yılında Kavala’ya gelişini simgeleyen 35 metrekarelik mozaik bir ikon eklenmiştir.





Aziz Nikola Kilisesi


Osmanlıların Kavala'ya verdikleri önemin bir simgesi olarak şehre adımınızı attığınızda Kanuni zamanında yapılmış devasa su kemerleri sizi karşılıyor.İki yüz seksen metre uzunluğunda,elli iki metre yüksekliğindeki altmış adet Su Kemeri(=Kamares),eski şehir merkezi olan Panagia’daki su sarnıçlarına altı kilometre ötedeki kaynaklardan gelen suyu taşıyorlarmış.
 



Kavala,aynı zamanda Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın doğduğu kenttir. Aslen arnavut olan ve 1769-1849 yılları arasında yaşayan Mehmet Ali Paşa,Mısır valisi olduktan sonra Sudan'ı Osmanlı topraklarına katmıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti'nin bastırmakta uzun süre güçlük çektiği Mora İsyanını kendi ordusu ile bastıran Paşa,1828'deki Rus seferi için 12,000 askerini gönderme sözü verdiği halde sözünde durmaz ve sadece para gönderir.Bu durum,devlet erkanının kendisi hakkında uzun süredir duyduğu şüpheyi arttırır ve Mehmet Ali Paşa'nın yola getirilmesine karar verilir.Bunu öğrenen Mehmet Ali Paşa,erken davranıp Sultan II.Mahmut'a isyan bayrağını açar ve karşısına çıkan Osmanlı ordusunu her seferinde mağlup edip Lübnan,Filistin ve Suriye'yi aşıp Kütahya şehrine kadar Anadolu'yu ele geçirir.Bu isyan Rusya,Fransa ve İngiltere'nin araya girmesiyle İstanbul düşmeden sonlandırılır ve 1840'da yapılan Londra Antlaşması ile Mehmet Ali Paşa'ya Mısır'da kendi hanedanını kurma hakkı verilir.Böylece Mısır'da 1953 yılına kadar sürecek Kavalalılar dönemi başlar.



Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın evi.








Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın heykeli


Kavalalılar,Osmanlı'ya karşı isyan eden Mehmet Ali Paşa'ya "düşmanımın düşmanı dostum olur" düşüncesiyle ve Kavala için yaptığı hizmetler nedeniyle sahip çıkmış ve evini müzeye çevirmişlerdir.Evin yanında, altındaki mermer levhada "Osmanlı'ya isyan eden Mısır Kralı Muhammed Ali" yazan ve Mehmet Ali Paşa'nın at üstünde heybetli bir duruşunu simgeleyen heykeli yer almaktadır.
 




Mehmet Ali Paşa'nın heykelinin bulunduğu meydanda dikkat çeken bir diğer yapı ise Panagia Kilisesi olarak da adlandırılan Meryem Ana Kilisesi'dir.MS.4. yüzyılda yapılmış olan bu kilise 1965 yılında geçirdiği restorasyon sonrası bugünkü görünümüne kavuşmuştur.








Kavalalı Mehmet Ali Paşa Külliyesi

Mehmet Ali Paşa'nın yaptırdığı on sekiz kubbeli,içinde iki medrese,iki mescit ve bir imaret barındıran ve 1923'e dek medrese ve 1967 yılına dek ibadethane ve aşevi olarak hizmet vermiş olan Külliye binası günümüze dek ulaşmayı başarmıştır.Mısır hükümetine ait olan ve pek harap durumdaki külliye ,2001 yılında aslen mısırlı olan Kavalalı zengin bir iş kadınına elli yıllığına kiralandıktan sonra başarılı bir restorasyon geçirmiş ve şimdilerde İmaret Hotel adında ve iki kişilik oda fiyatının 300€’dan başladığı beş yıldızlı bir otel olarak hizmet vermektedir.
 




Panagia bölgesinde kaleye çıkan yolda önünden geçtiğimiz tarihi bir ev


Mehmet Ali Paşa Külliyesi sonrası,cumbalı,tarih kokan evlerin arasından ve ancak motorsiklet ya da küçük otomobilin geçebileceği daracık sokaklardan yukarıya doğru çıkarak Kavala Kalesi(=Kastro)'ne ulaştık. Bizanslılardan kalan kale,Osmanlı döneminde genişletilmiştir.Hemen uyarayım kaleye yaz gününde çıkmak bir hayli zor.Ancak kaledeki kuleye çıkınca bu yorgunluğa değmiş diyorsunuz.Kaleyi gezmek ise kişi başı 2.5€.














Surları ve büyük kısmı ile günümüze ulaşan kaleden Ege Denizi ,Kavala limanı ve Su Kemerlerini seyretmek çok keyifli.







Kalede oluşturulmuş sahne alanında yaz aylarında düzenli olarak konserler veriliyormuş.







Kavala Kalesi ve İmaret Otel’in gece görünümü
 

Kaleden aşağıya inerken karşımıza çıkan Halil Bey Cami ve Medresesi ise 16. yüzyılın ortalarında inşa edilmiştir.








Halil Bey Camisi


Balkan ülkelerindeki ecdad yadigarı camilerin çoğunda olduğu gibi burası kiliseye dönüştürülmemiş fakat ibadete kapatılmıştır.Minaresi yıkılmış olsa da mihrabı sağlam olan cami ve medresesi,1930-38 arasında Kavala belediyesi filarmoni orkestrasına ev sahipliği yapmıştır.Hatta bu nedenle halk bu komplekse “Paliya Musiki(=Eski müzik)” adını vermiştir.2008 yılında başlayan restorasyon çalışmaları sırasında eski çağlardan kalan bir bazilikanın kalıntıları ortaya çıkarılınca caminin tabanı cam ile kaplanarak bunların da görülmesi sağlanmıştır.Böylelikle ayakta durmayı başaran Halil Bey Camisi,günümüzde içinde kültür ve sanat faaliyetlerinin yapıldığı ve Kavala'da farklı medeniyetlerin yaşadığının simgesi olan bir tarihi anıt olarak kabul edilmektedir.





Panagia bölgesinden ayrılmadan önce kapısında şehitlik(=martyrdom) yazan bu ev dikkatimizi çekti.Bu evin tabelasında 1941-44 yıllarındaki bulgar işgali esnasında burada yüzlerce yunan vatanseverin işkenceye maruz kaldığı ve bu nedenle anıt ev statüsüne alındığı yazıyordu.
 

Bundan sonra biraz soluklanmak amacıyla aracımızı çarşıdaki çok katlı otoparkın önünde bulduğumuz ücretsiz park yerine çektik.Bu otoparkın içinde bulunan Carrefour mağazasından küçük bir alışveriş yaptıktan sonra hemen karşısında bulunan ve sahibi Makri Bey isimli bir Türk olan İosifidis Pastanesi'ne girdik.Burada;





Kadayıf(=κανταΐφι=Kadaifi) ,





Baklava(=μπακλαβά=Paklava),






Hazır kahvenin soğuk olarak içilen bir şekli olan Frape(= φραπέ) denedik.


Hamur işi tatlıların tadı bizimkiler kadar güzel değildi. Frape ise bu ülkenin her yerinde bulabileceğiniz gerçekten iyi bir serinleticidir.Tabii Kavala'ya kadar gelip meşhur bademli kurabiyesi Kurampiedes'ten almamak olmazdı.Biz de daha önceki gezilerimizden aşina olduğumuz bu tadı ıskalamamak için tanesi 5€ olan yarım kiloluk kutulardan aldık.





Kavala kurabiyesi(=Κουραμπιέδες =Kurampiedes)
 



Bundan sonra deniz kıyısına doğru ilerlemeye başladık.Bu bölgede karşımıza ilk çıkan yer Kavala Ticaret Odası binası oldu.





Kavala Ticaret Odası


Buradan biraz daha ilerleyince girdiğimiz Omonias Sokağı'nda karşımıza önce dükkanlar ve orta tarafında Aziz Paul Kilisesi(=Εκκλησία Άγιος Παύλος =Ekliziya Agios Pavlos)'ni gördük.Tarsus doğumlu olan Aziz Paul, hıristiyanlığı Avrupa'da yaymak için ilk olarak Kavala'ya gelmiştir.








Aziz Paul Kilisesi
 

Hava hafiften kararmaya başlamıştı.Biz de otelimize doğru ilerlerken bu kez karşımıza Belediye Binası(=Δημαρχείον=Dimarkeon) çıktı.Kavala tütün ticareti yönünden uzun yıllar önemli bir merkez olarak kalmıştır. Öyle ki Osmanlı Devleti'ne tütün bu şehirden gidermiş.Hal böyle olunca şehirde kısa zamanda aşırı zenginleşen tütün baronlarından Macar asıllı yahudi banker Baron Peter Herzog bu evi 1890'lı yılların sonuna doğru yaptırmış.Kendisinin ölümünden sonra 1937 yılında Kavala Belediyesi bu evi satın alıp bugünkü işlevselliğine dönüştürmüş.






Kavala Belediye Binası







Wix Binası



Bu evin hemen yanındaki bina ise Baron Peter Herzog'un Kavala'daki işletmesinin yöneticisi olan ve daha sonra Baron Adolf Wix von Zsolnay olarak anılan tütün baronuna aittir.Wix Binası(=Μέγαρο Wix) da 1989 yılında Kavala Belediyesi'nin malı olmuş ve restorasyon görmüştür.
 

Akşam yemeği için tercihimiz Eritrou Stavrou,2 adresindeki Apiko (=Απίκο) Restoran oldu.Otelimize sadece üç yüz metre mesafede olması ve Türkçe menüsünün olması işimize geldi.Burada;






Sahanda Dört peynir(τέσσερα τυριά=Tesera turia saganaki)






Olmazsa olmazımız cacık(=tzaziki),






Ispanak,roka,ceviz,kruton,yeşil elma,parmesan peyniri,kuru üzüm,çam fıstığı ve beyaz sirke sosu ile yapılan Apiko Salatası,






Mezgit füme(=καπνιστό μπακαλιάρο=Kapnisto pakaliaro)





Karides saganaki,






Kalamar tava ve alkolsüz içeceklerden oluşan menüye 30€ ödedik. Porsiyonlar o kadar büyük ki ikram olarak gelen tatlıyı yiyecek halimiz kalmadı.



Bundan sonra rahatlamak amaçlı biraz yürümek isterken otelimizin hemen arka sokağında bu binaya rastladık.







Burası 1938 yılında kurulan Kavala Belediye Konservatuarı(=ΔΗΜΟΤΙΚΟ ΩΔΕΙΟ ΚΑΒΑΛΑΣ=Dimotiko Odeio Kavala) imiş.1938 yılına kadar Halil Bey Medresesi'nde bulunan filarmoni orkestrasının bir sonraki adresi bu bina olmuş.
 




Osmanlı Devleti'nin Balkan Savaşı'nı kaybetmesi sonucunda 1912'de elimizden çıkan Kavala ile kaderimiz 1974 yılında yine kesişmiştir. Kavala,Kıbrıs barış harekatı sırasında adaya çoğu evlerine geri dönemeyen çok sayıda yunanlıyı asker olarak göndermiştir.Belki de bu yüzden olsa gerek,şehrin çıkışında Güney Kıbrıs’ı beyaz,Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kırmızı yani kanlı gösteren bir Kıbrıs haritası ve yanında "hatırla" ibaresi göze çarpmaktadır.Aradan geçen neredeyse yüz yıla rağmen Ege'nin her iki yakasında birbirini bugün de düşman olarak görenler mevcut olsa da yüzyıllar ötesinden gelen ortak yaşam kültürünün ilerleyen zamanlarda bu tür fanatik davranışları tamamen yok edeceğine inananlardanım.
 

Ertesi sabah oteldeki kahvaltımızın ardından 08.30'da otobana çıkıp Selanik üzerinden Makedonya'ya doğru yol alıyoruz.221 kilometrelik paralı otoyolu 2.5 saatte geçerek Evzoni sınır kapısından Yunanistan'ı terk edip Bogoroditsa sınır kapısından Makedonya'ya girdik.


Makedonya Cumhuriyeti,geçmişteki Büyük Makedonya’nın sınırlarını günümüzde karşılamakta yetersiz kalmaktadır.1913’te yapılmış olan Bükreş Antlaşması ile Büyük Makedonya'nın Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan arasında pay edilmiş olması da karmaşanın önemli kaynaklarından birisidir.Böylelikle eski Makedonya’nın toprakları bugün biraz Bulgaristan,biraz Yunanistan ve az da olsa Kosova ile Arnavutluk’ta yer almaktadır.Öte yandan genç yaşta ölmesine ve sadece on iki yıl süren hükümdarlığına karşın,Aristo’nun öğrencisi olan ve Makedonya’ dan yola çıkarak Anadolu’yu aşan,bununla yetinmeyip Asya’da Hindistan ve Afrika’da Mısır’a kadar uzanan Büyük İskender’in ardında bıraktığı görkemli miras günümüzde Makedonya’nın kendi adını kullanmasındaki yasağın temel nedenidir.Çünkü bu kadar büyük bir başarıyı tüm uluslar sahiplenmek istiyorlar ve 1991’de tam bağımsızlığa kavuşan Makedonya Cumhuriyeti aradan geçen bunca yıla rağmen halen geçerli olan güçlünün hukuku belirlemesi kuralı yüzünden kendi öz adını kullanamıyor.Özellikle Yunanistan'ın baskısı nedeniyle Makedonya yerine FYRoM(=Former Yugoslavian Republic of Macedonia =Önceki Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya) adını kullanıyor. İşte bu yüzden Yunanistan'dan Makedonya 'ya giderken yolda yönle ilgili sorunuzu FYRoM(=FİRoM) değil de Makedonya neresi diye sorarsanız cevap bile alamazsınız.






Yunanistan’ın Makedonya sınırına yakın herhangibir yerinde ”O Makedonya’da demokrasi,saf bir etnik köken,kayda değer bir tarihi geçmiş ve kıymetli sanat eserleri yok.Bizim Makedonyamız ise Büyük İskender ve Aristo’ya ev sahipliği yapmış,tarihi eserlerle dolu ve 4.000 yıllık tarihe sahip” anlamında yukarıdaki resimdeki tarzda duvar yazıları ya da levhalar görebilirsiniz.
 



Makedon kelimesi “uzun boylu” insan anlamına gelmektedir.Sokaklarda gördüğümüz makedonlar da bu nitelemeyi fazlasıyla doğruluyorlardı. Makedonya'da toplam nüfus sadece iki milyon ve bunun %65'i makedon, %25'i arnavut ve %5'i türk ve %5'i de sırplardan oluşuyor.Özellikle arnavutların bağımsızlıkla ilgili istekleri çok belirgindir.Makedonya bizden vize istememektedir.Ülkenin para birimi Makedon Dinarı(=MKD) olup 1€ yaklaşık 61 dinara eşdeğerdir.Makedonya ile aramızda -1 saat farkı vardı.
Bundan sonra 150 kilometrelik bölünmüş yolda Veles(=Велес=Köprülü) istikametinde ilerleyerek öğle saatlerinde Üsküp(=Скопје=Skopye)'e ulaşıyoruz.Vodno Dağı'nın eteğinde ve Vardar Irmağı'nın içinden akıp gittiği ovaya kurulmuş olan başkent Üsküp için Makedonya’nın her şeyi desek yeridir. İki milyonluk ülkenin yaklaşık yedi yüz bini burada yaşamaktadır.Üsküp,1392de Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk uç beylerinden Yiğit Paşa tarafından fethedilmiştir.1912’de kaybedilen ve sırpların hakimiyetine geçen şehrin ismi Skopje’ye çevrilmiştir.Tito rejimi zamanında ise ülkedeki müslümanlar mal varlıklarını bu topraklarda bırakarak topraklarını terk etmek zorunda bırakılmışlardır. Günümüzde Türk nüfusun şehirdeki oranı yüzde iki civarında kalmıştır.

Üsküp'e tam da öğlen saatinde vardığımız için önce karnımızı doyurmak istedik.Daha önceki gelişimizde denediğimiz ve artık bir internet fenomeni haline dönüşen Başçarşı'daki Destan(=Дестан)Restoran yerine yine aynı bölgede yer alan Kapan Han’ın girişindeki meydanda bulunan ve lezzet düşkünü arkadaşlardan Löplöpçüler’in bloğunda tavsiye edilen Pavillon Restoran(=павильон ресторан)’da öğle yemeğimizi aldık.Bu küçük ve sevimli meydandaki ağaçların altında üç tane köfteci bulunuyor.







Üsküp salatası(=Шопска салата=Şopska salata)ya da Bulgar salatası, küp küp ve irice doğranmış domates,salatalık ve soğan karışımının üstüne sirene(=сирене) adı verilen koyun peyniri rendesi, siyah zeytin ve biraz da ayçiçek yağı eklenerek yapılıyor.