Ege Life'dan alıntıdır.
Cavid Sezen
Ege'de nerelere gidilir 09 05 2009
Nereye Gitsek? Ne Yapsak?
Yazar Beril Erbil
Nereye Gitsek? Ne Yapsak?
[attachment=1]
[attachment=2]
Bahar geldi işte. Mayıs tüm güzelliğini hissettiriyor içimizde. Artık hafta sonları evde durulmaz. Baharın tadını çıkarmak, bazen piknik yapmak, bazen eski uygarlıklara dalmak, yeşile dokunmak, maviyle huzur bulmak lazım. Yaz sıcakları bastırmadan en uygun zamanda keşfe çıkmak lazım. Ege’min her köşesi de hafta sonu kaçamaklarına, kültür gezilerine, huzur dolu dinlencelere imkân sağlar durumda. Biz de özel turizm sayımızda “Nerede, ne yapmak lazım?” diye sorduk ve sizlere küçük bir turizm rehberi hazırladık. Ege’nin neresinde olursanız olun hafta sonlarınıza bir farklılık, bir keşif coşkusu getiririz umuduyla…
Uygarlıkların beşiği güzel Anadolu’mda, her adımda bir tarih, her kalıntıda bir uygarlık, her nesnede bir efsane bulmak mümkün. Ezgilerini dinlediğinizde Ege’nin, kiminde savaş kokusunu duyarsınız kiminde su şırıltısını, kimi efsaneler anlatır kimi uygarlığı fısıldar… Bize de Ege’ye yüzümüzü dönmek ve kendimizi onun kollarına bırakmak düşer…
Yeşilim Çanakkale…
Bozcaada’nın daracık sokaklarında yürüdüğünüzde pencerelerinden rengârenk çiçekler sarkan sağlı sollu Rum evleriyle çevrelenirsiniz. Kapı önünde oturan yaşlı teyzelere selam edip tertemiz havayı çekersiniz içinize… Yüreğinize dolacak çiçek kokusunu deniz kokusuyla birleştirirsiniz tüm hücrelerinizde… Teninizde saf deniz kokusuyla sahile indiğinizde arkanıza Venedik Kalesi’ni alıp sıcacık çayınızı yudumlayabilirsiniz. Ya da adanın diğer tarafında deniz ve muhteşem günbatımı eşliğinde ada yapımı şaraplardan tadabilirsiniz. Akşam yemeğinde balık ve Bozcaada şarapları vazgeçilmeziniz olacaktır.
Bozcaada’nın verdiği huzur uzun süre üzerinizden silinmeyecek, buna eminiz. Feribot sizi karaya ulaştırdığında ve ada artık silikleşmeye başladığında Çanakkale tüm yeşilliğiyle sizi bekliyor olacak. Savaş kokan Troya, Behramkale’de karşınıza çıkan tarihi kalıntılar sizi uzun, tarihi bir yolculuğa çıkaracaktır. Yol yorgunları için keskin dönemeçlerle inilen küçük liman iyi bir sığınak olarak belirecektir karşınızda. Ve bu arada Zeus dağlarda mağarasından Çanakkale’yi kucaklıyor olacaktır; orman yürüyüşlerinden hoşlanıyorsanız onu da mağarasında ziyaret edebilirsiniz.
Zeytinlikleriyle nefes alan Balıkesir…
Turizmin ilk hareketlenmeye başladığı yerlerden biri de Balıkesir. Önünüzde uzanan tertemiz ve buz gibi denize doyamayacaksınız… Yolda köpüklü ve soğuk Susurluk Ayranı molasını mutlaka vermelisiniz. Balıkesir şanslı illerimizden; çünkü bir denizi Marmara bir denizi Ege… Denizi soğuk bulanlara tavsiyemiz, rotalarında kaybolmak istenecek kadar güzel İda Dağı’na koşmaları. Bu oksijeniyle ünlü efsanevi dağda Paris’i bekleyebilirsiniz; kim bilir belki çıkıp geliverir ağaçların arasından.
Yolunuz mutlaka düşmeli Şeytan Sofrası’na. Bu muhteşem tepeden mavinin ve yeşilin uyumunu izlemelisiniz. Günbatımında mavi ve yeşilin tonlarının değişimini izledikten sonra yemek vakti gelip çattığında Cunda Adası’nda balık yemelisiniz mutlaka.
Ruhunu doğallığına borçlu Manisa…
Yolculuk planınızı denizden uzak çizmek istiyorsanız; sarp kaylıklarıyla Manisa güzel bir seçim olabilir. Öncelikle, Manisa’nın kayalıklarında ağlayan Niobe’yi görmeyi seçebilirsiniz. Şehir, kış aylarından Spil Dağı ve Bozdağlarıyla aklımızda kalan siluetini Sultan Camii’nden insanların üzerine yağdırdığı mesir macunuyla bahara hazırlarken orada değildiyseniz bile kırk bir çeşit baharatın buluştuğu mesir macunundan tadabilir, her derde deva bulabilirsiniz…
Dilerseniz antik çağın büyük kenti Sart’ta o dönemlere yolculuk yapabilirsiniz. Açlık yavaşça bastırmaya başladığındaysa tavsiyemiz Manisa kebapçılarından yana.
Karun’dan da zengin Uşak…
Yolunuz biraz daha içerilere uzandıysa eğer, birçok uygarlık görmüş geçirmiş olan Uşak’ta Lidya Kralı Karun’un mirasını görmelisiniz önce… Karun Hazineleri’nin güzelliğinde Lidya’nın parlak dönemine bir yolculuk yapabileceksiniz böylece…
Kaplıcalarda dertlerinize deva arıyorsanız Murat Dağı’nın batı eteğindeki kaplıcalarda şifa bulabilirsiniz. Evinize dönerken de kökboyasından yapılan elişi Eşme kilimlerinden veya güzel Uşak battaniyelerinden edinebilirsiniz.
Kavşaktaki Afyon…
Daha da içerilere uzandığınızda, Afyon bir kavşak noktası gibi belirecek karşınızda. Güneyden kuzeye, kuzeyden güneye; batıdan doğuya, doğudan batıya gidenlerin buluştuğu bir kavşak Afyon… Burada birbirinden güzel şekerlemeleri, lokumları, haşhaşlı ve kaymaklı yiyecekleri tadarak içinizi tatlandırabilirsiniz. Dostlarınıza da “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.” sözünü desteklercesine şekerlemeler, lokumlar hediye edebilirsiniz.
Sağlık turizmi açısından da önemli merkezlerden biri Afyon. Kaplıcalarının şifalı suları dertlere deva bulmak açısından güzel bir seçim olabilir. Tabii bunların yanında Bayat’ın kökboyalı kilimleri ve Dazkırı’nın ipek halısı da güzel hediyeler olabilir bu güzel yolculuktan yanınıza kar kalan…
Parlayan yıldız Denizli…
Yolunuz horozlarıyla ünlü Denizli’ye düşerse yapılabilecek çok şey var gene. Tavsiyemiz önce Buldan’a özgü rengârenk tiril tiril giysilerden edinmeniz öncelikle. Capcanlı tekstil sektörünün ürünleriyle doldurabilirsiniz sepetinizi. Babadağlılar Çarşısı’nda alışverişe doyabilirsiniz.
Pamukkale’nin beyazlığında yalınayak dolaşabilir, kaplıcalarında şifalı sulardan yararlanabilirsiniz. Eğer doğanın güzelliği eşliğinde piknik yapmaktan hoşlanıyorsanız durağınız Karcı Dağı olmalı. Dağın eteklerinde güzel manzara ve tertemiz hava eşliğinde dostlarla yapabileceğiniz bir piknik, sizi tüm yorgunluklarınızdan ve gündelik hayatın stresinden uzaklaştıracaktır, eminiz…
Her koy ayrı güzel Muğla’da
Denizse sizi çeken ille de, Muğla’da daracık sokaklardan ulaşabilirsiniz denize… Kavaklıdere’de yayla havasını tadabilir; M.Ö. 7. yüzyılın en önemli tıp merkezi Datça’nın şifalı sularında yıkanabilirsiniz. Ahşap Ula evlerini ziyaret etmek özgünlükten hoşlananlar için iyi bir seçim olabilir. Ardından İztuzu Kumsalları’nda Caretta Caretta’lara selam verebilirsiniz.
Bembeyaz evleriyle süslenmiş Homeros’un “Ebedi mavilikler ülkesi” Bodrum’a geçmelisiniz ardından. Birbirinden güzel koylara mavi geziler yapıp akşam hareketli gece hayatının tadına bakmalısınız.
Yeşil ve mavi Marmaris’in antik kentlerini gezmek size inanılmaz bir haz verecektir. Marmaris’in mavi-yeşil koylarında mavi yolculuklara çıkmalısınız. Özellikle Cennet Adası’nda yeşilin tonlarını fotoğraflamalısınız.
Fethiye’de Likya Kaya Mezarları’nda en tepeden tüm görkemiyle Amintas sizi izlerken Ölüdeniz’de upuzun kumsal boyunca yürüyebilirsiniz, ılık sularda denizle buluşmak size iyi gelecektir. Vaktini tutturabilirseniz –yani Temmuz-Eylül ayları arasında- Kelebekler Vadisi’nde kelebeklerle uçmalısınız. Eğer maceraperestlerdenseniz Saklıkent’te dimdik kayalara tırmanıp, akan kaynak sularında ıslanıp büyülü gizlilikte yüzmek sizi farklı bir coşkuyla buluşturabilir…
Efelerin efesi Aydın…
Aydın, Ege’min her yeri gibi ayrı güzellikte bir turizm cenneti. Didim’in sığ sularında yüzmek deniz âşıklarına önerilebilir. Eski uygarlıkların havasını solumak için Didyma Apollon Tapınağı’nı mutlaka görmelisiniz.
Yolculuğunuz sırasında Kuşadası da sizlere değişik tatlar sunabilir. Güvercinada’dan diğer adaları izleyebilir, yat limanlarını gezebilirsiniz. Ayrıca Kuşadası’nın birbirinden güzel plajlarında denizle buluşabilirsiniz.
Ege’nin incisi güzel İzmir…
Sahil boyu palmiye ağaçları, yürüyüş ve spora olanaklı geniş sahili, artık kokmayan körfezi ve geniş caddeleriyle İzmir Ege’nin incisi durumundadır. Eğer yolunuz İzmir’e düşüyorsa seçenekleriniz çok fazla…
İzmir’in yabancısıysanız önce şehirden başlamalısınız. Konak’ta tarihin hala size fısıldadığını hissedeceksiniz. Meydandaki Saat Kulesi, Kemeraltı’nda her adımda karşınıza çıkabilecek tarih, turistlerin en çok uğradığı yerlerden Kızlarağası Hanı, Hisarönü hep gezilmesi gereken yerler. Yorgunluğunuzu Kızlarağası Hanı’nın hemen yanında fincanda pişen Türk Kahvesiyle atabilirsiniz. Taze İzmir gevrekleri ve boyozları ise tok bile olsanız insanın canını çektirecek ve kendilerini yedirtecek lezzette. Karşıyaka, Alsancak ve Güzelyalı da görülmeye değer yerler…
Amacınız şehir yorgunluğunu üzerinizden atmak ise yine İzmir çok değişik seçenekler sunuyor size. Selçuk’ta Şirince Köyü’nü gezip köyün ünlü şaraplarından tadabilirsiniz. Efes Harabeleri’ni gezebilir, Meryem Ana Evi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Diğer taraftan Foça’da Türkiye’deki son Akdeniz foku kolonilerinden olan Monachus Monachus’ları görebilir, taptaze deniz ürünlerinden oluşan bir sofrada denizin keyfini çıkarabilirsiniz. Daha ileride Bergama’ya konuk olabilirsiniz. Antik kenti ve kaplıcalarıyla sizi büyüleyecektir. Tulum peyniri ve lokmasından da tatmayı unutmayın…
Bazıları için de İzmir demek Çeşme demektir. Eğer hareketli gece hayatından hoşlanıyorsanız sezonda Çeşme’de olmalısınız. Rüzgâr sörfü ilginizi çekiyorsa Avrupa’nın en önemli sörf merkezlerinden biri olan Alaçatı’da sörf yapabilir; sörf yapmayı bilmiyorsanız burada öğrenebilirsiniz. Alaçatı’da taş evlerden birinde huzuru duyumsamak da ayrı bir zevk verecektir size… Çeşme’nin sembolü kumruyu da yemeden dönmek olmaz tabii…
Ege’m…
Ne kadar şanslıyız ki güzel Ege’mizde –her ilimizde teker teker- yapılacak bir sürü şey, gezilecek, görülecek bir sürü yer var. Bu hazinenin değerini bilmeli ve onlara sahip çıkmalıyız. Ege Life olarak hazırladığımız küçük rehberin tatlı gezilerinize eşlik etmesi dileğiyle…
Cavid Sezen
Ege'de nerelere gidilir 09 05 2009
Nereye Gitsek? Ne Yapsak?
Yazar Beril Erbil
Nereye Gitsek? Ne Yapsak?
[attachment=1]
[attachment=2]
Bahar geldi işte. Mayıs tüm güzelliğini hissettiriyor içimizde. Artık hafta sonları evde durulmaz. Baharın tadını çıkarmak, bazen piknik yapmak, bazen eski uygarlıklara dalmak, yeşile dokunmak, maviyle huzur bulmak lazım. Yaz sıcakları bastırmadan en uygun zamanda keşfe çıkmak lazım. Ege’min her köşesi de hafta sonu kaçamaklarına, kültür gezilerine, huzur dolu dinlencelere imkân sağlar durumda. Biz de özel turizm sayımızda “Nerede, ne yapmak lazım?” diye sorduk ve sizlere küçük bir turizm rehberi hazırladık. Ege’nin neresinde olursanız olun hafta sonlarınıza bir farklılık, bir keşif coşkusu getiririz umuduyla…
Uygarlıkların beşiği güzel Anadolu’mda, her adımda bir tarih, her kalıntıda bir uygarlık, her nesnede bir efsane bulmak mümkün. Ezgilerini dinlediğinizde Ege’nin, kiminde savaş kokusunu duyarsınız kiminde su şırıltısını, kimi efsaneler anlatır kimi uygarlığı fısıldar… Bize de Ege’ye yüzümüzü dönmek ve kendimizi onun kollarına bırakmak düşer…
Yeşilim Çanakkale…
Bozcaada’nın daracık sokaklarında yürüdüğünüzde pencerelerinden rengârenk çiçekler sarkan sağlı sollu Rum evleriyle çevrelenirsiniz. Kapı önünde oturan yaşlı teyzelere selam edip tertemiz havayı çekersiniz içinize… Yüreğinize dolacak çiçek kokusunu deniz kokusuyla birleştirirsiniz tüm hücrelerinizde… Teninizde saf deniz kokusuyla sahile indiğinizde arkanıza Venedik Kalesi’ni alıp sıcacık çayınızı yudumlayabilirsiniz. Ya da adanın diğer tarafında deniz ve muhteşem günbatımı eşliğinde ada yapımı şaraplardan tadabilirsiniz. Akşam yemeğinde balık ve Bozcaada şarapları vazgeçilmeziniz olacaktır.
Bozcaada’nın verdiği huzur uzun süre üzerinizden silinmeyecek, buna eminiz. Feribot sizi karaya ulaştırdığında ve ada artık silikleşmeye başladığında Çanakkale tüm yeşilliğiyle sizi bekliyor olacak. Savaş kokan Troya, Behramkale’de karşınıza çıkan tarihi kalıntılar sizi uzun, tarihi bir yolculuğa çıkaracaktır. Yol yorgunları için keskin dönemeçlerle inilen küçük liman iyi bir sığınak olarak belirecektir karşınızda. Ve bu arada Zeus dağlarda mağarasından Çanakkale’yi kucaklıyor olacaktır; orman yürüyüşlerinden hoşlanıyorsanız onu da mağarasında ziyaret edebilirsiniz.
Zeytinlikleriyle nefes alan Balıkesir…
Turizmin ilk hareketlenmeye başladığı yerlerden biri de Balıkesir. Önünüzde uzanan tertemiz ve buz gibi denize doyamayacaksınız… Yolda köpüklü ve soğuk Susurluk Ayranı molasını mutlaka vermelisiniz. Balıkesir şanslı illerimizden; çünkü bir denizi Marmara bir denizi Ege… Denizi soğuk bulanlara tavsiyemiz, rotalarında kaybolmak istenecek kadar güzel İda Dağı’na koşmaları. Bu oksijeniyle ünlü efsanevi dağda Paris’i bekleyebilirsiniz; kim bilir belki çıkıp geliverir ağaçların arasından.
Yolunuz mutlaka düşmeli Şeytan Sofrası’na. Bu muhteşem tepeden mavinin ve yeşilin uyumunu izlemelisiniz. Günbatımında mavi ve yeşilin tonlarının değişimini izledikten sonra yemek vakti gelip çattığında Cunda Adası’nda balık yemelisiniz mutlaka.
Ruhunu doğallığına borçlu Manisa…
Yolculuk planınızı denizden uzak çizmek istiyorsanız; sarp kaylıklarıyla Manisa güzel bir seçim olabilir. Öncelikle, Manisa’nın kayalıklarında ağlayan Niobe’yi görmeyi seçebilirsiniz. Şehir, kış aylarından Spil Dağı ve Bozdağlarıyla aklımızda kalan siluetini Sultan Camii’nden insanların üzerine yağdırdığı mesir macunuyla bahara hazırlarken orada değildiyseniz bile kırk bir çeşit baharatın buluştuğu mesir macunundan tadabilir, her derde deva bulabilirsiniz…
Dilerseniz antik çağın büyük kenti Sart’ta o dönemlere yolculuk yapabilirsiniz. Açlık yavaşça bastırmaya başladığındaysa tavsiyemiz Manisa kebapçılarından yana.
Karun’dan da zengin Uşak…
Yolunuz biraz daha içerilere uzandıysa eğer, birçok uygarlık görmüş geçirmiş olan Uşak’ta Lidya Kralı Karun’un mirasını görmelisiniz önce… Karun Hazineleri’nin güzelliğinde Lidya’nın parlak dönemine bir yolculuk yapabileceksiniz böylece…
Kaplıcalarda dertlerinize deva arıyorsanız Murat Dağı’nın batı eteğindeki kaplıcalarda şifa bulabilirsiniz. Evinize dönerken de kökboyasından yapılan elişi Eşme kilimlerinden veya güzel Uşak battaniyelerinden edinebilirsiniz.
Kavşaktaki Afyon…
Daha da içerilere uzandığınızda, Afyon bir kavşak noktası gibi belirecek karşınızda. Güneyden kuzeye, kuzeyden güneye; batıdan doğuya, doğudan batıya gidenlerin buluştuğu bir kavşak Afyon… Burada birbirinden güzel şekerlemeleri, lokumları, haşhaşlı ve kaymaklı yiyecekleri tadarak içinizi tatlandırabilirsiniz. Dostlarınıza da “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.” sözünü desteklercesine şekerlemeler, lokumlar hediye edebilirsiniz.
Sağlık turizmi açısından da önemli merkezlerden biri Afyon. Kaplıcalarının şifalı suları dertlere deva bulmak açısından güzel bir seçim olabilir. Tabii bunların yanında Bayat’ın kökboyalı kilimleri ve Dazkırı’nın ipek halısı da güzel hediyeler olabilir bu güzel yolculuktan yanınıza kar kalan…
Parlayan yıldız Denizli…
Yolunuz horozlarıyla ünlü Denizli’ye düşerse yapılabilecek çok şey var gene. Tavsiyemiz önce Buldan’a özgü rengârenk tiril tiril giysilerden edinmeniz öncelikle. Capcanlı tekstil sektörünün ürünleriyle doldurabilirsiniz sepetinizi. Babadağlılar Çarşısı’nda alışverişe doyabilirsiniz.
Pamukkale’nin beyazlığında yalınayak dolaşabilir, kaplıcalarında şifalı sulardan yararlanabilirsiniz. Eğer doğanın güzelliği eşliğinde piknik yapmaktan hoşlanıyorsanız durağınız Karcı Dağı olmalı. Dağın eteklerinde güzel manzara ve tertemiz hava eşliğinde dostlarla yapabileceğiniz bir piknik, sizi tüm yorgunluklarınızdan ve gündelik hayatın stresinden uzaklaştıracaktır, eminiz…
Her koy ayrı güzel Muğla’da
Denizse sizi çeken ille de, Muğla’da daracık sokaklardan ulaşabilirsiniz denize… Kavaklıdere’de yayla havasını tadabilir; M.Ö. 7. yüzyılın en önemli tıp merkezi Datça’nın şifalı sularında yıkanabilirsiniz. Ahşap Ula evlerini ziyaret etmek özgünlükten hoşlananlar için iyi bir seçim olabilir. Ardından İztuzu Kumsalları’nda Caretta Caretta’lara selam verebilirsiniz.
Bembeyaz evleriyle süslenmiş Homeros’un “Ebedi mavilikler ülkesi” Bodrum’a geçmelisiniz ardından. Birbirinden güzel koylara mavi geziler yapıp akşam hareketli gece hayatının tadına bakmalısınız.
Yeşil ve mavi Marmaris’in antik kentlerini gezmek size inanılmaz bir haz verecektir. Marmaris’in mavi-yeşil koylarında mavi yolculuklara çıkmalısınız. Özellikle Cennet Adası’nda yeşilin tonlarını fotoğraflamalısınız.
Fethiye’de Likya Kaya Mezarları’nda en tepeden tüm görkemiyle Amintas sizi izlerken Ölüdeniz’de upuzun kumsal boyunca yürüyebilirsiniz, ılık sularda denizle buluşmak size iyi gelecektir. Vaktini tutturabilirseniz –yani Temmuz-Eylül ayları arasında- Kelebekler Vadisi’nde kelebeklerle uçmalısınız. Eğer maceraperestlerdenseniz Saklıkent’te dimdik kayalara tırmanıp, akan kaynak sularında ıslanıp büyülü gizlilikte yüzmek sizi farklı bir coşkuyla buluşturabilir…
Efelerin efesi Aydın…
Aydın, Ege’min her yeri gibi ayrı güzellikte bir turizm cenneti. Didim’in sığ sularında yüzmek deniz âşıklarına önerilebilir. Eski uygarlıkların havasını solumak için Didyma Apollon Tapınağı’nı mutlaka görmelisiniz.
Yolculuğunuz sırasında Kuşadası da sizlere değişik tatlar sunabilir. Güvercinada’dan diğer adaları izleyebilir, yat limanlarını gezebilirsiniz. Ayrıca Kuşadası’nın birbirinden güzel plajlarında denizle buluşabilirsiniz.
Ege’nin incisi güzel İzmir…
Sahil boyu palmiye ağaçları, yürüyüş ve spora olanaklı geniş sahili, artık kokmayan körfezi ve geniş caddeleriyle İzmir Ege’nin incisi durumundadır. Eğer yolunuz İzmir’e düşüyorsa seçenekleriniz çok fazla…
İzmir’in yabancısıysanız önce şehirden başlamalısınız. Konak’ta tarihin hala size fısıldadığını hissedeceksiniz. Meydandaki Saat Kulesi, Kemeraltı’nda her adımda karşınıza çıkabilecek tarih, turistlerin en çok uğradığı yerlerden Kızlarağası Hanı, Hisarönü hep gezilmesi gereken yerler. Yorgunluğunuzu Kızlarağası Hanı’nın hemen yanında fincanda pişen Türk Kahvesiyle atabilirsiniz. Taze İzmir gevrekleri ve boyozları ise tok bile olsanız insanın canını çektirecek ve kendilerini yedirtecek lezzette. Karşıyaka, Alsancak ve Güzelyalı da görülmeye değer yerler…
Amacınız şehir yorgunluğunu üzerinizden atmak ise yine İzmir çok değişik seçenekler sunuyor size. Selçuk’ta Şirince Köyü’nü gezip köyün ünlü şaraplarından tadabilirsiniz. Efes Harabeleri’ni gezebilir, Meryem Ana Evi’ni ziyaret edebilirsiniz.
Diğer taraftan Foça’da Türkiye’deki son Akdeniz foku kolonilerinden olan Monachus Monachus’ları görebilir, taptaze deniz ürünlerinden oluşan bir sofrada denizin keyfini çıkarabilirsiniz. Daha ileride Bergama’ya konuk olabilirsiniz. Antik kenti ve kaplıcalarıyla sizi büyüleyecektir. Tulum peyniri ve lokmasından da tatmayı unutmayın…
Bazıları için de İzmir demek Çeşme demektir. Eğer hareketli gece hayatından hoşlanıyorsanız sezonda Çeşme’de olmalısınız. Rüzgâr sörfü ilginizi çekiyorsa Avrupa’nın en önemli sörf merkezlerinden biri olan Alaçatı’da sörf yapabilir; sörf yapmayı bilmiyorsanız burada öğrenebilirsiniz. Alaçatı’da taş evlerden birinde huzuru duyumsamak da ayrı bir zevk verecektir size… Çeşme’nin sembolü kumruyu da yemeden dönmek olmaz tabii…
Ege’m…
Ne kadar şanslıyız ki güzel Ege’mizde –her ilimizde teker teker- yapılacak bir sürü şey, gezilecek, görülecek bir sürü yer var. Bu hazinenin değerini bilmeli ve onlara sahip çıkmalıyız. Ege Life olarak hazırladığımız küçük rehberin tatlı gezilerinize eşlik etmesi dileğiyle…

