Sukuşu
Moderatör
- Mesajlar
- 536
- Tepkime Puanı
- 4
Irak yalnız ABD’nin değil, küresel tarım şirketlerinin de işgali altında… GDO'ya Hayır Platformu, Irak'ın işgalinin ikinci yıldönümü nedeniyle, Irak'taki 'tarım işgali' konusunda bir basın açıklaması yaptı.
“Irak'ta işgal en acımasız biçimiyle devam ederken kendini yalnız sokaklarda değil, aynı zamanda tarlalarda, tarımda da göstermeye başladı. ABD hükümetinin de desteğini alan çokuluslu şirketlerin tüm dünyada sürdürdükleri planların bir örneği de son olarak eski Geçici Hükümet Koalisyonu yöneticisi Paul Bremer'in Irak'a miras bıraktığı ve 'yeni bir hükümetin değiştirdiği ana kadar' yasa statüsünde kalacak olan tarım yasasıyla yaşanmakta. Irak'taki yeni tohum ve gıda bitkisi yasası, çiftçilerin tohum saklama, paylaşma ve yeniden kullanma geleneklerini küresel tarımla değiştirmeyi hedefliyor.
GDO'ya Hayır Platformu olarak Irak'taki yeni yasa ile ülke tarımının ve dolayısıyla geleceğimizin çokuluslu şirketlerin küresel çıkarlarına emanet edilmesine karşı çıkıyoruz .
Geleceğe açılan savaş: Tarımda bağımlılık
Savaşın olduğu her yerde çiftçiler topraklarından sürülüp bilim insanları araştırmalarını terk etmeye zorlanıyorlar ve tohum bankaları yağmalanıyor. ABD'nin Irak'ı işgali de bu açıdan bir farklılık göstermiyor. Ebu Gureyp'teki Irak Tohum Bankası 2003'te bombalanmış ve yağmalanmıştı. Öngörü sahibi bilim insanlarının 1996'da Halep'e gönderdikleri tohumlardan oluşan Irak Tohum Kolleksiyonu, 1000 kadar tohum çeşidini korumayı başardı. Kaybolan sadece bugünün biyoçeşitliliği değil, aynı zamanda değişen hava ve toprak şartlarına dayanıklı, gelecekte birçok toplumu açlıktan kurtarabilecek özelliklere sahip tohumların genetik özellikleri. Üstelik İsrail'den Irak'a uzanan bu topraklar, arpa ve buğdayın genetik kalbi. Fakat tıpkı Kamboçya'nın binlerce çeşit pirincini Kızıl Kmer rejimi sırasında kaybettiği, Afgan tarımının seneler süren çeşitli sömürüler sonucunda ağır darbeler aldığı, İsrail baskısı altında Filistin topraklarından birçok bitki türünün silinip gittiği gibi, Irak da tohum çeşitliliğini ve gelecekte kendi kendini besleyebilme umudunu kaybediyor.
Bu düzenlenme, tahıl tarımının beşiği olan Mezopotamya'nın Irak'taki gıda ürün çeşitliliğini tehlikeye atıyor. Yasaya göre Irak'taki tüm çiftçilerin tohum stokları ve kullanımları yeni bir tanımlamaya göre yürüyecektir. İronik bir şekilde Plant Variety Protection (PVP), yani Bitki Çeşidi Korunması olarak adlandırılan bu tanımlamanın hedefi, bitki türlerini patentleyerek tahıl kadar yoğun kullanılan gıda türlerine özel mülk statüsü kazandırmaktır.
İnsani yardım adı altında -kimi zaman iyi niyetle- dağıtılan tonlarca tohum, bu yasa yürürlüğe konduğu için birkaç yıl içinde telif ücretli satış uygulamasına gireceğinden çiftçilere daha büyük masraflara sebep olacaktır. Tohumunu kendi saklamış çiftçiler dahi, eğer tanımlı bir türle ortak özellik gösteriyorsa ektikleri babadan kalma tohumları yüzünden ceza alacak. Üstelik bağışlanan tohumların içinde genleri değiştirilmiş tohumların da olabileceği ve bunların hiçbir işaret taşımayacağı da aşikar. Irak'ta bütün bu bitki türlerinin ve gıda sektörünün şirketleştirilme sürecini hızlandıracak acı bir faktör de, Irak'ın 12 yıldır altında kaldığı dayatmalar yüzünden büyük ölçüde çökmüş tarım sektörü. Irak'ın yıpranmış altyapısı, sermaye yokluğu, tarım girdilerindeki kıtlığı ve iç pazarın 'gıda için petrol' programının getirdiği ithal gıda düzeni birleşince yerli tarıma derin bir darbe vurmuş durumda. Bu zayıf konum, Iraklı çiftçileri tarımsal 'bağış' programlarına itecektir.
Küresel tarım, tüm dünya tarımının geleneksel bilgi ve yöntemleri bir kenara bırakarak birkaç çok uluslu şirket tarafından yönlendirilmesidir. Bu şirketler, aynı zamanda patent haklarını almış oldukları (ve genleriyle oynamış olabilecekleri) tek cins tohumların kullanımını öngörmekte, halkla ilişkiler sloganlarını da 'gıda güvenirliliği' ve 'açlığa son' olarak belirlemektedirler.
Halbuki geleneksel tarım yöntemlerinin kaybolması demek, binlerce yıldır denenen ve seçme-saklama yöntemiyle mükemmelleştirilen çeşitli ürünlerin kaybı demektir. Firmaların 'mülkü' haline gelen patentlenmiş tohumların kullanımı zorunluluğunun getirildiği, eski ve çok çeşitli tohumların kullanımının, saklanmasının veya değiş tokuşunun yasaklandığı ülkelerde yavaş yavaş geleneksel tarım neredeyse yasa dışı bir statüye kavuşturulmaktadır.
Türkiye, Uluslararası Biyogüvenlik Sözleşmesi olan Cartagena Protokolü'ne taraf ülkelerden biri olmasına karşın Ulusal Acil Eylem Planı'nı hâlâ hazırlamamıştır. Biyogüvenlik Komitesi bu konudaki çalışmalarını bugünlerde sonuçlandırma yolundadır. Ancak ne yazık ki hazırlanan yasa taslağı ülkeyi bu şirketlerin saldırısından korumanın tersine, söz konusu saldırılara kucak açacak niteliktedir. Şu anda Türkiye'de GDO'lar ile ilgili atılmış tek adım, GDO tohum ithalinin yasak olmasıdır. Ancak ülke içinde deneme amaçlı üretime izin verilmektedir. GDO ile ilgili hiçbir yasal düzenleme ve yönetmeliğin olmaması, etiketleme zorunluluğunun olmaması Türkiye'yi potansiyel pazar haline getirmektedir.
GDO'lu tarım kendi dışındaki tüm tarım şekillerini ve özellikle ekolojik tarımı yok eden totaliter bir tekniktir. Evrensel bir tehdit haline gelen GDO'lu ürünlerin Türkiye'ye serbestçe ithali, üretimi ve kullanımının bir an önce gerekli yasal düzenlemelerle engellenmesini talep ediyoruz. Ülke tarımının çokuluslu şirketlere teslim edilmemesi için Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı'nı gerekli yasal alt yapıyı hazırlamaya tekrar çağırıyoruz
Buğday
“Irak'ta işgal en acımasız biçimiyle devam ederken kendini yalnız sokaklarda değil, aynı zamanda tarlalarda, tarımda da göstermeye başladı. ABD hükümetinin de desteğini alan çokuluslu şirketlerin tüm dünyada sürdürdükleri planların bir örneği de son olarak eski Geçici Hükümet Koalisyonu yöneticisi Paul Bremer'in Irak'a miras bıraktığı ve 'yeni bir hükümetin değiştirdiği ana kadar' yasa statüsünde kalacak olan tarım yasasıyla yaşanmakta. Irak'taki yeni tohum ve gıda bitkisi yasası, çiftçilerin tohum saklama, paylaşma ve yeniden kullanma geleneklerini küresel tarımla değiştirmeyi hedefliyor.
GDO'ya Hayır Platformu olarak Irak'taki yeni yasa ile ülke tarımının ve dolayısıyla geleceğimizin çokuluslu şirketlerin küresel çıkarlarına emanet edilmesine karşı çıkıyoruz .
Geleceğe açılan savaş: Tarımda bağımlılık
Savaşın olduğu her yerde çiftçiler topraklarından sürülüp bilim insanları araştırmalarını terk etmeye zorlanıyorlar ve tohum bankaları yağmalanıyor. ABD'nin Irak'ı işgali de bu açıdan bir farklılık göstermiyor. Ebu Gureyp'teki Irak Tohum Bankası 2003'te bombalanmış ve yağmalanmıştı. Öngörü sahibi bilim insanlarının 1996'da Halep'e gönderdikleri tohumlardan oluşan Irak Tohum Kolleksiyonu, 1000 kadar tohum çeşidini korumayı başardı. Kaybolan sadece bugünün biyoçeşitliliği değil, aynı zamanda değişen hava ve toprak şartlarına dayanıklı, gelecekte birçok toplumu açlıktan kurtarabilecek özelliklere sahip tohumların genetik özellikleri. Üstelik İsrail'den Irak'a uzanan bu topraklar, arpa ve buğdayın genetik kalbi. Fakat tıpkı Kamboçya'nın binlerce çeşit pirincini Kızıl Kmer rejimi sırasında kaybettiği, Afgan tarımının seneler süren çeşitli sömürüler sonucunda ağır darbeler aldığı, İsrail baskısı altında Filistin topraklarından birçok bitki türünün silinip gittiği gibi, Irak da tohum çeşitliliğini ve gelecekte kendi kendini besleyebilme umudunu kaybediyor.
Bu düzenlenme, tahıl tarımının beşiği olan Mezopotamya'nın Irak'taki gıda ürün çeşitliliğini tehlikeye atıyor. Yasaya göre Irak'taki tüm çiftçilerin tohum stokları ve kullanımları yeni bir tanımlamaya göre yürüyecektir. İronik bir şekilde Plant Variety Protection (PVP), yani Bitki Çeşidi Korunması olarak adlandırılan bu tanımlamanın hedefi, bitki türlerini patentleyerek tahıl kadar yoğun kullanılan gıda türlerine özel mülk statüsü kazandırmaktır.
İnsani yardım adı altında -kimi zaman iyi niyetle- dağıtılan tonlarca tohum, bu yasa yürürlüğe konduğu için birkaç yıl içinde telif ücretli satış uygulamasına gireceğinden çiftçilere daha büyük masraflara sebep olacaktır. Tohumunu kendi saklamış çiftçiler dahi, eğer tanımlı bir türle ortak özellik gösteriyorsa ektikleri babadan kalma tohumları yüzünden ceza alacak. Üstelik bağışlanan tohumların içinde genleri değiştirilmiş tohumların da olabileceği ve bunların hiçbir işaret taşımayacağı da aşikar. Irak'ta bütün bu bitki türlerinin ve gıda sektörünün şirketleştirilme sürecini hızlandıracak acı bir faktör de, Irak'ın 12 yıldır altında kaldığı dayatmalar yüzünden büyük ölçüde çökmüş tarım sektörü. Irak'ın yıpranmış altyapısı, sermaye yokluğu, tarım girdilerindeki kıtlığı ve iç pazarın 'gıda için petrol' programının getirdiği ithal gıda düzeni birleşince yerli tarıma derin bir darbe vurmuş durumda. Bu zayıf konum, Iraklı çiftçileri tarımsal 'bağış' programlarına itecektir.
Küresel tarım, tüm dünya tarımının geleneksel bilgi ve yöntemleri bir kenara bırakarak birkaç çok uluslu şirket tarafından yönlendirilmesidir. Bu şirketler, aynı zamanda patent haklarını almış oldukları (ve genleriyle oynamış olabilecekleri) tek cins tohumların kullanımını öngörmekte, halkla ilişkiler sloganlarını da 'gıda güvenirliliği' ve 'açlığa son' olarak belirlemektedirler.
Halbuki geleneksel tarım yöntemlerinin kaybolması demek, binlerce yıldır denenen ve seçme-saklama yöntemiyle mükemmelleştirilen çeşitli ürünlerin kaybı demektir. Firmaların 'mülkü' haline gelen patentlenmiş tohumların kullanımı zorunluluğunun getirildiği, eski ve çok çeşitli tohumların kullanımının, saklanmasının veya değiş tokuşunun yasaklandığı ülkelerde yavaş yavaş geleneksel tarım neredeyse yasa dışı bir statüye kavuşturulmaktadır.
Türkiye, Uluslararası Biyogüvenlik Sözleşmesi olan Cartagena Protokolü'ne taraf ülkelerden biri olmasına karşın Ulusal Acil Eylem Planı'nı hâlâ hazırlamamıştır. Biyogüvenlik Komitesi bu konudaki çalışmalarını bugünlerde sonuçlandırma yolundadır. Ancak ne yazık ki hazırlanan yasa taslağı ülkeyi bu şirketlerin saldırısından korumanın tersine, söz konusu saldırılara kucak açacak niteliktedir. Şu anda Türkiye'de GDO'lar ile ilgili atılmış tek adım, GDO tohum ithalinin yasak olmasıdır. Ancak ülke içinde deneme amaçlı üretime izin verilmektedir. GDO ile ilgili hiçbir yasal düzenleme ve yönetmeliğin olmaması, etiketleme zorunluluğunun olmaması Türkiye'yi potansiyel pazar haline getirmektedir.
GDO'lu tarım kendi dışındaki tüm tarım şekillerini ve özellikle ekolojik tarımı yok eden totaliter bir tekniktir. Evrensel bir tehdit haline gelen GDO'lu ürünlerin Türkiye'ye serbestçe ithali, üretimi ve kullanımının bir an önce gerekli yasal düzenlemelerle engellenmesini talep ediyoruz. Ülke tarımının çokuluslu şirketlere teslim edilmemesi için Tarım Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı'nı gerekli yasal alt yapıyı hazırlamaya tekrar çağırıyoruz
Buğday