"Yüksek Basınç Sinirsel Sendromu"
Dr. Akın Savaş TOKLU
Deniz ve Sualtı Hekimliği A.D., Çapa-ISTANBUL
Bir an Sualtı Dünyası' nın Aralık sayısında, Murat Kaya ve Murat Bilecenoğlu'nun bahsettiği derin deniz balıklarının gizemli dünyasını izlemeye dayanılmaz bir istek duyduğumuzu varsayalım. Peri Balığı karşı cinsi cezbedebilmek için nasıl kur yapar?. Boru Balığı' nın sualtında sürdürdüğü yaşamla ismi arasında bir bağlantı varn mı?. Koca Ağız Balığı o büyük ağzıyla karnını doyurmak dışında başka şeyler de yapar mı?. Işıldak Balığı' nın ışıldağı pilli mi, yoksa elektirikli mi?.
Eğer elimizde 1 ATA' lık bir mini denizaltı varsa sorun yok. Içimizdeki merakı sorun yaşamadan giderebiliriz. Ancak böyle bir imkana sahip değilsek söz konusu balıkları ancak dergi sayfalarında görebiliriz. Elimizde her türlü teknik imkanların olduğunu varsaysak bile dalabileceğimiz derinlik sınırlıdır. Hava ile dalışlarda ilk sınırlayıcı faktör Nitrojen Narkozu' dur. Yeşil göz balığının yeşil gözlerini görmek yerine kendimizi iğde tarlasında bulabiliriz. Eğer nitrojenin narkotik etkisi olmasaydı, oksijen toksisitesi hava dalışlarında dalış derinliğini sınırlayan faktör olarak karşımıza çıkacaktı. Ancak solunum gazındaki oksijen oranını düşürerek oksijen toksisitesini önlemek mümkün olacaktı. Fakat nitrojen-oksijen karışımı ile yaptığımız dalışlarda biz yine gümüş balta balığının baltasını göremiyecektik. Çünkü artan basınçla yoğunlaşan nitrojen solunuma karşı bir direnç oluşturarak nefes almamızı güçleştirmeye başlayacaktır.
Belki derin deniz balıklarını gözlemek için değil ama, nitrojeninin narkotik özelliğinin belirlediği derinlik limiti solunum gazında nitrojen yerine helyum kullanılarak aşılabilmiştir. Nitrojenin artan yoğunluğu nedeniyle solunum problemi yaşanan derinliklerde helyum problem çıkarmamıştır. Ancak helyum kullanımının seste yaptığı değişiklik, dalış elbisesinin ve solunum gazının ısıtılmasını gerektirecek derecede termal iletkenlik ve yüksek maliyet gibi dezavantajları vardır. Heliox' la (helyum-oksijen gaz karışımı) dalınabilen derinlik artmasına rağmen yine sınırlı kalmıştır. Çünkü 150 m. yi geçen derinliklerde Yüksek Basınç Sinirsel Sendromu (High Pressure Neurological Syndrome) olarak adlandırılan belirtiler ortaya çıkmıştır.
helyum karışımı soluyan dalgıçta ilk etki olarak tremor (titreme) görülmektedir. Ancak 300 metreleri geçen dalışlarda bilinç kaybına gidebilen kötüleşme görülür. Hayvanlarda çok derin dalışlarda konvülzyonlar ve ölüm görülmüştür, ancak günümüze kadar insanlarda böyle bir gözlem elde edilmemiştir.
1880 li yıllarda araştırmacılar bazı deniz hayvanlarının yüksek basınçlarda galeyana geldikleri, hareket kusurları sergiledikleri ve paraliziler geliştiğinden bahsetmişlerdir. 1936 yılında yapılan bir yayında omurgalılarda yüksek basınçlı sinirsel sendromu belirtileri olarak kabül edilebilecek değişiklikler rapor edilmiştir. 1960 lı yıllarda ise araştırmacılar bugün bizim bildiğimiz Yüksek Basınç Sinirsel Sendromu (YBSS)' nu gözlemlemişlerdir.
Yapılan hayvan deneylerinde sinir sistemi en az solucan kadar kompleks olan bütün hayvanlarda yüksek basınçlarda belirti görülmüştür. Balıklardan elde edilen sonuçlar oluşan etkilerin gazların basıncının yükselmesinden ziyade hidrostatik basınç artışına bağlı olduğunu göstermektedir.
helyum' la yapılan derin dalışlarda hayvanlarda önce ince, sonra kaba tremorlar ortaya çıkmaktadır. Daha sonra ortaya çıkan lokalize myoklonik kasılmalar, generalize myoklonik kasılmalara dönüşebilmektedir. (Tip-I nöbetleri) Kompresyon durdurulduğunda nöbet hali 12 saat gibi uzun bir süre devam edebilmektedir. Basınçtaki düşme ise belirtilerin kaybolmasına neden olmaktadır. Eğer kompresyon devam ederse tonik-klonik kasılmalar gelişebilir (Tip-II nöbetleri) ve ölüme kadar gidebilir. Farelerden elde edilen veriler Tip-I ve Tip-II nöbetlerinin değişik biofiziksel nedenleri olduğu lehinedir. YBSS Tip-I nöbetlerinin geliştiği sınırın ötesinde belli bir yere kadar geri dönüşlüdür.
Konvülzyonun oluştuğu derinlik, kompresyon hızını azaltmak suretiyle arttırılabilmektedir. Konvülzyon eşiğini 70 ATA dan 100 ATA ya çıkarmak, kompresyon hızını 1000 ATA/h den 10 ATA/h' e düşürerek mümkün olmuştur. Bu etki, basınç etkisine verilen kompansasyon cevabının belirli bir zaman almasına bağlanmaktadır. Aklimatizasyon ve basınca gelişen toleransın kaybolabileceği de gösterilmiştir.
Ortaya çıkan belirtililer dalış hızı ve mutlak basınç gibi faktörlerden etkilenmektedir. Ancak söz konusu belirtiler anestezik etkili gazların varlığında düzelmektedir. Oksijen-helyum ortamına nitrojen, hidrojen yahut nitröz oksit eklenmesiyle hem tremorun, hemde konvülzyonun ortaya çıkmasını anlamlı derecede geciktirdiği gözlenmiştir. Bu gazların YBSS' nu önleme potansiyeli, narkotik potansiyelleri ile doğru orantılı olduğu gözlenmiştir.
Artan hidrostatik basınç merkezi sinir sisteminin uyarılma eşiğini düşürmekte (dolayısıyla eksitabilite artmakta), bunun da belli bir dereceye kadar narkotik ajanlara karşı-etki yapabildiği belirtilmektedir. Kullanılan narkotikler YBSS nin değişik yönlerine değişik biçimde etki etmektedirler. Bu yüzden eğer YBSS ile baş etmek için nitrojen, barbituratlar ya da ketamin kullanılırsa değişik klinik durumlar ortaya çıkmaktadır. Kullanılan bu ajanların basınca karşı gelişen aklimatizasyonu da önleyebileceğinden bahsedilmektedir.
Bennet ve McLeod 1984 yılında HPNS de görülen belirtileri; başdönmesi, bulantı, kusma, postüral ve istemli hareketlerde tremor, halsizlik ve sumnolans, myoklonik kasılmalar, mide krampları, entellektüel ve psikomotor performansta azalma, kabuslarla karakterize yüzeyel uyku olarak tanımlamışlardır. Oluşan belirtiler kompresyon hızındaki artma ile ağırlaşmakta, azalma ile hafiflemektedir. Belli derinliklerdeki fasılalarda adaptasyon gözlenmektedir. Bazı dalıcıların daha duyarlı olduğu da gözlenmiştir.
El becerilerinin de ölçüldüğü psikomotor testlerde, tremorla birlikte ortalama her 20 metrede % 1 lik bir düşüş tespit edilerek önemli ölçüde performans azalması gözlenmiştir. Sabit derinlikte yaklaşık 1,5 saat kalındıktan sonra kademeli olarak normale doğru değişiklik görülmeye başlanmaktadır, ancak hiçbir zaman tamamen normale dönülmemektedir.
300 metreyi geçen dalışlarda dispne (nefes alma güçlüğü) bir YBSS belirtisi olarak karşımıza çıkabilir. Bu durum solunumun nöromüsküler kontrolündeki bozukluktan ya da refleks kontrolünün ve feed-back mekanizmasının etkilenmesinden kaynaklanabilir. Dispne birden ortaya çıkıp şiddetlenebilir, egzersiz ortaya çıkmasına neden olabilir. Artan gaz yoğunluğu objektif olarak ekspirasyonda sıkıntı yaratırken, YBSS daki dispne de sıkıntı inspirasyon anında daha fazladır. Oksijen konsantrasyonundaki artış görülen dispneyi etkilememektedir. Görülen dispne ortamdaki gaz yoğunluğunu arttırmasına rağmen, nitrojen eklenmesiyle düzelmektedir. Flook ve Fraser 1989 yılında problemin trakeanın kompresyonundan kaynaklandığını öne sürmüşlerdir. Vokal kıvrımlar hava yolunda daralan bir delik görevi görerek, havanın geçişine kısmen engel olmakta ve alçak basınçlı bir bölge oluşturduğu, oluşan bu basınç gradiyentinin de trakeanın kompresyonuna yettiği ileri sürülmüştür.
YBSS' nun nedenini açıklamak için birçok çaba sarfedilmiştir. Neden olarak gösterilenler arasında ısı etkisi, gazlarla indüklenmiş osmosis, inert gaz narkozunun değişik bir formu, gaz yoğunluğu artışına bağlı gelişen metabolik bozulma, nörolojik hipoksi ve hiperkapni gibi mekanizmalar mevcuttur.
Ortaya çıkan belirtilerin, hücre içinde meydana gelen bir seri değişikliklerin sinir sistemi üzerindeki etkisiyle ortaya çıktığını öne sürenler de mevcuttur. Sinir sisteminde görülen değişiklikler, muhtemelen basınç etkisiyle nörotransmitter salınımındaki azalmaya bağlı oluşan sinaptik geçiş yavaşlamasıdır.
YBSS na neden olabilecek faktörler ele alındığında, yapılacak her türlü girişimin ve tedavinin tüm belirtileri tamamen ortadan kaldırması mümkün görülmemektedir. Ancak YBSS gelişmesini geciktirecek birkaç tekniğin varlığı gösterilmiştir.
Gaz karışımları kullanarak hem nintrojen narkozu hem de YBSS önlenebilir yada azaltılabilir. Kullanılan gaz karışımı sitümülan kabül edilen helyum' u ve depresan kabul edilen gazları (örneğin nitrojen) kapsamaktadır. Hidrojen bu iki gazın arasında biryerlerde kalmaktadır. Halen en yaygın kullanılan karışım; helyum, nitrojen ve oksijen karışımlarıdır (trimiks). Belirli oranlardaki nitrojen-helyum-oksijen karışımlarında nitrojen YBSS' na karşı koymaktadır. Karışıma nitrojen karıştırılmasının getirdiği avantajlar, YBSS' nun önlenmesi veya hafifletilmesi, termal iletkenlik problemlerini azaltması, seste meydana gelen bozukluğun giderilmesi ve maliyetin düşmesidir. helyum' un avantajı ise narkotik etkiyi azaltması ve solunum yükünü hafifletmesidir.
220 metreye 20 dakikada heliox' la yapılan kompresyon YBSS belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Heliox' a nitrojen eklendiğinde, aynı profildeki dalış tremor ve YBSS nun diğer belirtilerine neden olmaksızın gerçekleştirilebilir. Bir çok trimiks dalışını yöneten Bennet ve ekibi şimdilerde karışımlarında % 5 nitrojen kullanmaktadır.
Rostain ve arkadaşları 1988 yılında karışımlarında % 55 lere varan oranlarda hidrojen kullanarak iyi sonuçlar elde ettiklerini bildirmişlerdir. Araştırmacılar 200 m.'ye heliox ile bir dalış gerçekleştirmişler, daha sonra karışıma hidrojen ekliyerek 450 m' ye inmişlerdir. Dekompresyon esnasında ise 200 m' ye gelmeden karışımdan hidrojen çıkarılmıştır. Hidrojenin narkotik ve anti-YBSS etkisi benzer başka bir dalışta da gösterilmiştir. Karışımdaki oksijen oranı % 2 lerde olduğundan hidrojen eklemenin herhangi bir riski söz konusu olmamıştır (Hidrojen karışımlarında oksijen konsantrasyonu % 4 den fazla olduğunda patlayıcı olmaktadır). Dalıcılar hidrojen karışımının düşük yoğunluğunu heliox' a tercih etmişlerdir. Henüz gerek optimum hidrojen miktarının ne olması gerektiği, gerek trimikse karşı avantajının olup olmadığı bilinmemektedir.
Baruer YBSS nu önlemekle söz konusu olabilecek iki problemden söz etmiştir. Birincisi, yapılan çabalar YBSS da görülen Tip-I nöbetlerini önlemeye yöneliktir. Böylece YBSS nu geciktirmek, hayvanlarda ölüme neden olabilen Tip-II nöbetlerinin ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Ikinci bir problem ise YBSS nu geciktirme sonucu habeş maymunlarında beyin hasarıyla beraber giden birtakım belirtilerin görülmesidir. YBSS nu geciktirme konusundaki başka bir potansiyel problem ise, kullanılan ajanın aklimatizasyonu azaltma ihtimalidir.
Kompresyon hızını azaltmak YBSS insidensini ve görülen belirtilerin şiddetini azaltmaktadır. 650 metreye 4-6 günde indirilmiş dalıcıların durumu bu sürenin yarısında indirilmiş olanlardan daha iyi olduğu gözlenmiştir.
YBSS derin dalışı sınırlayan ana nedendir. Hayvanlardan elde edilen sonuçlardan çıkarımla derinlik arttıkça insanlarda nöbetlerin görülebileceği tahmin edilmektedir. Bazı teknikler kullanılarak derinlik limiti arttırılabilmektedir. Ticari amaçlı bu tür dalışları akılcı karşılamak güçtür. 600 metreye yapılan dalıştan sonra dekompresyon zamanını 4 haftadan daha kısa tutmak mümkün görülmemektedir. Bu tür dalışların kullanılabileceği petrol endüstrisinde, alternatif dalış teknikleri tercih edilebilir.
Dr. Akın Savaş TOKLU
Deniz ve Sualtı Hekimliği A.D., Çapa-ISTANBUL
Bir an Sualtı Dünyası' nın Aralık sayısında, Murat Kaya ve Murat Bilecenoğlu'nun bahsettiği derin deniz balıklarının gizemli dünyasını izlemeye dayanılmaz bir istek duyduğumuzu varsayalım. Peri Balığı karşı cinsi cezbedebilmek için nasıl kur yapar?. Boru Balığı' nın sualtında sürdürdüğü yaşamla ismi arasında bir bağlantı varn mı?. Koca Ağız Balığı o büyük ağzıyla karnını doyurmak dışında başka şeyler de yapar mı?. Işıldak Balığı' nın ışıldağı pilli mi, yoksa elektirikli mi?.
Eğer elimizde 1 ATA' lık bir mini denizaltı varsa sorun yok. Içimizdeki merakı sorun yaşamadan giderebiliriz. Ancak böyle bir imkana sahip değilsek söz konusu balıkları ancak dergi sayfalarında görebiliriz. Elimizde her türlü teknik imkanların olduğunu varsaysak bile dalabileceğimiz derinlik sınırlıdır. Hava ile dalışlarda ilk sınırlayıcı faktör Nitrojen Narkozu' dur. Yeşil göz balığının yeşil gözlerini görmek yerine kendimizi iğde tarlasında bulabiliriz. Eğer nitrojenin narkotik etkisi olmasaydı, oksijen toksisitesi hava dalışlarında dalış derinliğini sınırlayan faktör olarak karşımıza çıkacaktı. Ancak solunum gazındaki oksijen oranını düşürerek oksijen toksisitesini önlemek mümkün olacaktı. Fakat nitrojen-oksijen karışımı ile yaptığımız dalışlarda biz yine gümüş balta balığının baltasını göremiyecektik. Çünkü artan basınçla yoğunlaşan nitrojen solunuma karşı bir direnç oluşturarak nefes almamızı güçleştirmeye başlayacaktır.
Belki derin deniz balıklarını gözlemek için değil ama, nitrojeninin narkotik özelliğinin belirlediği derinlik limiti solunum gazında nitrojen yerine helyum kullanılarak aşılabilmiştir. Nitrojenin artan yoğunluğu nedeniyle solunum problemi yaşanan derinliklerde helyum problem çıkarmamıştır. Ancak helyum kullanımının seste yaptığı değişiklik, dalış elbisesinin ve solunum gazının ısıtılmasını gerektirecek derecede termal iletkenlik ve yüksek maliyet gibi dezavantajları vardır. Heliox' la (helyum-oksijen gaz karışımı) dalınabilen derinlik artmasına rağmen yine sınırlı kalmıştır. Çünkü 150 m. yi geçen derinliklerde Yüksek Basınç Sinirsel Sendromu (High Pressure Neurological Syndrome) olarak adlandırılan belirtiler ortaya çıkmıştır.
helyum karışımı soluyan dalgıçta ilk etki olarak tremor (titreme) görülmektedir. Ancak 300 metreleri geçen dalışlarda bilinç kaybına gidebilen kötüleşme görülür. Hayvanlarda çok derin dalışlarda konvülzyonlar ve ölüm görülmüştür, ancak günümüze kadar insanlarda böyle bir gözlem elde edilmemiştir.
1880 li yıllarda araştırmacılar bazı deniz hayvanlarının yüksek basınçlarda galeyana geldikleri, hareket kusurları sergiledikleri ve paraliziler geliştiğinden bahsetmişlerdir. 1936 yılında yapılan bir yayında omurgalılarda yüksek basınçlı sinirsel sendromu belirtileri olarak kabül edilebilecek değişiklikler rapor edilmiştir. 1960 lı yıllarda ise araştırmacılar bugün bizim bildiğimiz Yüksek Basınç Sinirsel Sendromu (YBSS)' nu gözlemlemişlerdir.
Yapılan hayvan deneylerinde sinir sistemi en az solucan kadar kompleks olan bütün hayvanlarda yüksek basınçlarda belirti görülmüştür. Balıklardan elde edilen sonuçlar oluşan etkilerin gazların basıncının yükselmesinden ziyade hidrostatik basınç artışına bağlı olduğunu göstermektedir.
helyum' la yapılan derin dalışlarda hayvanlarda önce ince, sonra kaba tremorlar ortaya çıkmaktadır. Daha sonra ortaya çıkan lokalize myoklonik kasılmalar, generalize myoklonik kasılmalara dönüşebilmektedir. (Tip-I nöbetleri) Kompresyon durdurulduğunda nöbet hali 12 saat gibi uzun bir süre devam edebilmektedir. Basınçtaki düşme ise belirtilerin kaybolmasına neden olmaktadır. Eğer kompresyon devam ederse tonik-klonik kasılmalar gelişebilir (Tip-II nöbetleri) ve ölüme kadar gidebilir. Farelerden elde edilen veriler Tip-I ve Tip-II nöbetlerinin değişik biofiziksel nedenleri olduğu lehinedir. YBSS Tip-I nöbetlerinin geliştiği sınırın ötesinde belli bir yere kadar geri dönüşlüdür.
Konvülzyonun oluştuğu derinlik, kompresyon hızını azaltmak suretiyle arttırılabilmektedir. Konvülzyon eşiğini 70 ATA dan 100 ATA ya çıkarmak, kompresyon hızını 1000 ATA/h den 10 ATA/h' e düşürerek mümkün olmuştur. Bu etki, basınç etkisine verilen kompansasyon cevabının belirli bir zaman almasına bağlanmaktadır. Aklimatizasyon ve basınca gelişen toleransın kaybolabileceği de gösterilmiştir.
Ortaya çıkan belirtililer dalış hızı ve mutlak basınç gibi faktörlerden etkilenmektedir. Ancak söz konusu belirtiler anestezik etkili gazların varlığında düzelmektedir. Oksijen-helyum ortamına nitrojen, hidrojen yahut nitröz oksit eklenmesiyle hem tremorun, hemde konvülzyonun ortaya çıkmasını anlamlı derecede geciktirdiği gözlenmiştir. Bu gazların YBSS' nu önleme potansiyeli, narkotik potansiyelleri ile doğru orantılı olduğu gözlenmiştir.
Artan hidrostatik basınç merkezi sinir sisteminin uyarılma eşiğini düşürmekte (dolayısıyla eksitabilite artmakta), bunun da belli bir dereceye kadar narkotik ajanlara karşı-etki yapabildiği belirtilmektedir. Kullanılan narkotikler YBSS nin değişik yönlerine değişik biçimde etki etmektedirler. Bu yüzden eğer YBSS ile baş etmek için nitrojen, barbituratlar ya da ketamin kullanılırsa değişik klinik durumlar ortaya çıkmaktadır. Kullanılan bu ajanların basınca karşı gelişen aklimatizasyonu da önleyebileceğinden bahsedilmektedir.
Bennet ve McLeod 1984 yılında HPNS de görülen belirtileri; başdönmesi, bulantı, kusma, postüral ve istemli hareketlerde tremor, halsizlik ve sumnolans, myoklonik kasılmalar, mide krampları, entellektüel ve psikomotor performansta azalma, kabuslarla karakterize yüzeyel uyku olarak tanımlamışlardır. Oluşan belirtiler kompresyon hızındaki artma ile ağırlaşmakta, azalma ile hafiflemektedir. Belli derinliklerdeki fasılalarda adaptasyon gözlenmektedir. Bazı dalıcıların daha duyarlı olduğu da gözlenmiştir.
El becerilerinin de ölçüldüğü psikomotor testlerde, tremorla birlikte ortalama her 20 metrede % 1 lik bir düşüş tespit edilerek önemli ölçüde performans azalması gözlenmiştir. Sabit derinlikte yaklaşık 1,5 saat kalındıktan sonra kademeli olarak normale doğru değişiklik görülmeye başlanmaktadır, ancak hiçbir zaman tamamen normale dönülmemektedir.
300 metreyi geçen dalışlarda dispne (nefes alma güçlüğü) bir YBSS belirtisi olarak karşımıza çıkabilir. Bu durum solunumun nöromüsküler kontrolündeki bozukluktan ya da refleks kontrolünün ve feed-back mekanizmasının etkilenmesinden kaynaklanabilir. Dispne birden ortaya çıkıp şiddetlenebilir, egzersiz ortaya çıkmasına neden olabilir. Artan gaz yoğunluğu objektif olarak ekspirasyonda sıkıntı yaratırken, YBSS daki dispne de sıkıntı inspirasyon anında daha fazladır. Oksijen konsantrasyonundaki artış görülen dispneyi etkilememektedir. Görülen dispne ortamdaki gaz yoğunluğunu arttırmasına rağmen, nitrojen eklenmesiyle düzelmektedir. Flook ve Fraser 1989 yılında problemin trakeanın kompresyonundan kaynaklandığını öne sürmüşlerdir. Vokal kıvrımlar hava yolunda daralan bir delik görevi görerek, havanın geçişine kısmen engel olmakta ve alçak basınçlı bir bölge oluşturduğu, oluşan bu basınç gradiyentinin de trakeanın kompresyonuna yettiği ileri sürülmüştür.
YBSS' nun nedenini açıklamak için birçok çaba sarfedilmiştir. Neden olarak gösterilenler arasında ısı etkisi, gazlarla indüklenmiş osmosis, inert gaz narkozunun değişik bir formu, gaz yoğunluğu artışına bağlı gelişen metabolik bozulma, nörolojik hipoksi ve hiperkapni gibi mekanizmalar mevcuttur.
Ortaya çıkan belirtilerin, hücre içinde meydana gelen bir seri değişikliklerin sinir sistemi üzerindeki etkisiyle ortaya çıktığını öne sürenler de mevcuttur. Sinir sisteminde görülen değişiklikler, muhtemelen basınç etkisiyle nörotransmitter salınımındaki azalmaya bağlı oluşan sinaptik geçiş yavaşlamasıdır.
YBSS na neden olabilecek faktörler ele alındığında, yapılacak her türlü girişimin ve tedavinin tüm belirtileri tamamen ortadan kaldırması mümkün görülmemektedir. Ancak YBSS gelişmesini geciktirecek birkaç tekniğin varlığı gösterilmiştir.
Gaz karışımları kullanarak hem nintrojen narkozu hem de YBSS önlenebilir yada azaltılabilir. Kullanılan gaz karışımı sitümülan kabül edilen helyum' u ve depresan kabul edilen gazları (örneğin nitrojen) kapsamaktadır. Hidrojen bu iki gazın arasında biryerlerde kalmaktadır. Halen en yaygın kullanılan karışım; helyum, nitrojen ve oksijen karışımlarıdır (trimiks). Belirli oranlardaki nitrojen-helyum-oksijen karışımlarında nitrojen YBSS' na karşı koymaktadır. Karışıma nitrojen karıştırılmasının getirdiği avantajlar, YBSS' nun önlenmesi veya hafifletilmesi, termal iletkenlik problemlerini azaltması, seste meydana gelen bozukluğun giderilmesi ve maliyetin düşmesidir. helyum' un avantajı ise narkotik etkiyi azaltması ve solunum yükünü hafifletmesidir.
220 metreye 20 dakikada heliox' la yapılan kompresyon YBSS belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Heliox' a nitrojen eklendiğinde, aynı profildeki dalış tremor ve YBSS nun diğer belirtilerine neden olmaksızın gerçekleştirilebilir. Bir çok trimiks dalışını yöneten Bennet ve ekibi şimdilerde karışımlarında % 5 nitrojen kullanmaktadır.
Rostain ve arkadaşları 1988 yılında karışımlarında % 55 lere varan oranlarda hidrojen kullanarak iyi sonuçlar elde ettiklerini bildirmişlerdir. Araştırmacılar 200 m.'ye heliox ile bir dalış gerçekleştirmişler, daha sonra karışıma hidrojen ekliyerek 450 m' ye inmişlerdir. Dekompresyon esnasında ise 200 m' ye gelmeden karışımdan hidrojen çıkarılmıştır. Hidrojenin narkotik ve anti-YBSS etkisi benzer başka bir dalışta da gösterilmiştir. Karışımdaki oksijen oranı % 2 lerde olduğundan hidrojen eklemenin herhangi bir riski söz konusu olmamıştır (Hidrojen karışımlarında oksijen konsantrasyonu % 4 den fazla olduğunda patlayıcı olmaktadır). Dalıcılar hidrojen karışımının düşük yoğunluğunu heliox' a tercih etmişlerdir. Henüz gerek optimum hidrojen miktarının ne olması gerektiği, gerek trimikse karşı avantajının olup olmadığı bilinmemektedir.
Baruer YBSS nu önlemekle söz konusu olabilecek iki problemden söz etmiştir. Birincisi, yapılan çabalar YBSS da görülen Tip-I nöbetlerini önlemeye yöneliktir. Böylece YBSS nu geciktirmek, hayvanlarda ölüme neden olabilen Tip-II nöbetlerinin ortaya çıkmasına neden olabilecektir. Ikinci bir problem ise YBSS nu geciktirme sonucu habeş maymunlarında beyin hasarıyla beraber giden birtakım belirtilerin görülmesidir. YBSS nu geciktirme konusundaki başka bir potansiyel problem ise, kullanılan ajanın aklimatizasyonu azaltma ihtimalidir.
Kompresyon hızını azaltmak YBSS insidensini ve görülen belirtilerin şiddetini azaltmaktadır. 650 metreye 4-6 günde indirilmiş dalıcıların durumu bu sürenin yarısında indirilmiş olanlardan daha iyi olduğu gözlenmiştir.
YBSS derin dalışı sınırlayan ana nedendir. Hayvanlardan elde edilen sonuçlardan çıkarımla derinlik arttıkça insanlarda nöbetlerin görülebileceği tahmin edilmektedir. Bazı teknikler kullanılarak derinlik limiti arttırılabilmektedir. Ticari amaçlı bu tür dalışları akılcı karşılamak güçtür. 600 metreye yapılan dalıştan sonra dekompresyon zamanını 4 haftadan daha kısa tutmak mümkün görülmemektedir. Bu tür dalışların kullanılabileceği petrol endüstrisinde, alternatif dalış teknikleri tercih edilebilir.

