Eskikaraağaç Leylek Köyü

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan 12:01 Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 14
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 3,079

12:01

Kamp II
Mesajlar
311
Tepkime Puanı
357
Yer
Bursa
26.03.2022

Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen ve mevsim normallerinin altında seyreden kış, sanırım bu kez gerçekten bitiyor. Google fotoğraf programı geçmiş yıllarda bugün ne yaptığımızı hatırlatan kareler gösteriyor ya, Bursa’da Şubat ayında tişörtle dolaştığımız zamanları gördükçe uzun bir Aah! çekiyoruz.

Cumartesi sabah kalktığımızda yine bulutlu bir havaya uyandığımız, perdelerden sızan zayıf ışıktan belliydi. Öğlene doğru mahallede kurulan pazara gidip rutin alışverişimi yaptıktan sonra, serin havaya rağmen kendini gösteren güneş kanımı kaynattı.

Hızlı karar vermem gerekiyordu, zira Bursa’da haftasonu 13-14 gibi trafik kilitlenmeye başlar, hele hele böyle bir güneş varsa herkes benim gibi düşünüyor olmalıydı. Çabuk davranıp rakiplerimi geride bırakmalıydım, şehirden çıkmalıydım.

“Evet, dönüşte kesin trafiğe girecektim ama onu o zaman düşünürüz” dedim kendi kendime.

Hemen günübirlik rotalar kafamda dolaşmaya başladı. Acaba dağa mı çıksaydık, yok yok Cumartesi günü dönüş tam bir eziyet olurdu. Peki Zeyniler köyüne çıksak? Orada mis gibi hava eşliğinde güzel bir dağ manzarası izlesek, köy meydanında hanımların işlettiği lokantanın bol kepçe hınkalını da mideye indirirdik? İyi fikir ama hava daha o kadar ısınmadı, orası daha da serindir şimdi. Ufaklığı üşütmeyelim. Ayrıca daha 3 gün önce adliyenin oradaki Ahıska Mantı’dan hınkal yemiştim. Hamur işini fazla abartmayayım, bikini sezonu geliyor :p Bugünlük en fazla gözlemeyle yetineceğim.

Öyleyse deniz seviyesinde kalalım ve ağaçlık olmasın. Güneşin ısıtıcı ışınlarından yararlanalım.

Peki ya Mudanya? Bu da iyi fikir ama deniz kenarı kesin rüzgarlıdır. Mudanya için de erken bence.

Tamam, buldum; Gölyazı! Uzun zamandır gitmemiştik oraya.

Eve gidip kapıyı açınca ufaklık karşılıyor beni. “Yaami, yaami” diye üstüme doğru koşarak yardım etmek istiyor her zamanki gibi. Normalde hafif bir poşet verip gönderirim onu ama bu defa kaybedecek vakit yok. Pazar arabasının içindeki poşetleri tek tek boşaltmadan, komple arabayı kucakladığım gibi mutfak balkonuna gitmek istiyorum. Öte yandan ona bir görev vermezsem, ağlayıp dövünmeye başlayacağına da adım gibi eminim.

“Kızım şu kapıyı kapatmama yardım eder misin? Ben kapatamayacağım.” deyince gözleri parlıyor hınzırın. Parmaklarını sıkıştırma diye tembih ederek, kapıyı gururla kapatmasını izliyorum. Evde başka bir pencere açık olduğu için itmenin de etkisiyle kapı büyük bir gürültüyle çarpıyor.

Eşim mutfakta bir şeyler yapıyor. Pazar arabasını balkona koyarken ona parlak fikrimi söylüyorum. Balıklama atlayacağına eminim ve beni yanıltmıyor. Ama bir sorun var; çamaşır makinesini çalıştırmış ve daha bitmesine bir saat var! Malum, makine bitince elbiseler içinde birkaç saat kalırsa çok kötü kokuyor ve buruş buruş oluyor.

E-haritada bizim rotamızdaki trafik kırmızıya dönerse vazgeçebileceğimi düşündüğü için “Ben hemen elde yıkarım” diyor.

Umutsuz bir sesle, “Bence çalışsın, zaten biz daha hazırlanıp çıkana kadar bir saat geçer” diyorum.

Ellerimi yıkayıp üstümü değiştiriyorum, pijamalarımı giyiyorum. O sırada eşim hazır olduğunu söylüyor.

Nasıl yani? Bu bir dünya rekoru olmalı. Nasıl yaptığını fazla kurcalamıyorum, zaten bu konu benim departmanım değil. Ben altı üstü bir kazak ve bir pantolon çıkartıp tekrar giyene kadar, nasıl oluyor da çamaşırları yıkayıp, durulayıp, asıyor; üstüne bir de çocuğun tuvaletini yaptırıp kat kat giydiriyor; götürülecek oyuncakları, kitapları ve yiyecekleri hazır edip kendisi de giyiniyor?

Yok yok, biz kesinlikle Cube filmindeki gibi farklı zaman hızlarında yaşıyoruz. Ben mi çok yavaşım, o mu çok hızlı hiç anlayamıyorum. Neyse ne, sonuçta çıktık yola işte. Üzümünü ye, bağını sorma demişler. Ben de öyle yapıyorum.

Yoldaki trafik kalabalıklaşmaya başlamış. “Tam zamanında çıktık” diyorum kendi kendime. Görükle’yi geçtikten sonra Gölyazı’nın girişini kaçırmamak için e-haritayı açıyorum. Gölyazı girişine birkaç kilometre kala, aklıma biraz daha ilerdeki Eskikaraağaç köyü geliyor ansızın.

Geçen Ekim ayında bir Facebook grubunda birkaç kişinin bu köyle ilgili paylaşımını görmüştüm. Çekme karavanlarıyla gölün kenarında haftasonu kalmışlardı. Haritadan rota çizdirdiğimde köye doğru anayoldan pek de tekin olmayan bir U dönüşü önermişti. Sokak görünümünde incelediğimde kontrollü U dönüşü olduğunu fakat çekme karavanla çok riskli olacağını düşünmüştüm. Şimdi arkamda karavan yokken bu köye keşif yapmak için güzel bir fırsattı.

Hemen bu yeni parlak fikrimi eşimle paylaştım. Sağolsun, benim bu parlak! ve anlık fikir değişimlerimi hiç yadırgamaz ve ayak uydurur. Öyleyse yeni rotamız, biraz daha uzaktaki Eskikaraağaç köyü.

Gölyazı girişi tabelası hiç de kaçırılacak gibi değilmiş. Nedense benim aklımda küçük bir tabela gibi kalmış. Gölyazı girişini pas geçip İzmir yolunda ilerlerken haritanın gösterdiği U dönüşünden çok daha önce bir tabela gördüm. Eskikaraağaç yazıyordu ve sağ tarafı gösteriyordu. “Tabii canım, böyle olmalı” diye geçirdim içimden. Muhtemelen önce sağa girip, sonra anayolun altından sol tarafa geçeceğiz. Gerçekten de öyle oluyor.

Çekme karavanla sorun olmayacak ve iki aracın çok rahat olmasa da sığabildiği, ufak kasislerin olduğu bir asfalt yolda ilerleyip köye ulaşıyoruz. Köye girerken ilk başta gözüme leylek gözlem kulesi ilişiyor. Kulenin etrafındaki yolda park etmiş pek çok araç görüyorum. Açıkçası bu kadar kalabalık beklemiyordum.

Nasıl olsa gezmeye geldiğimiz için o kalabalığa girmek istemedim ve mezarlığın yanına doğru üçgen bir çimenlik alana park etmiş birkaç aracın arasına park etmeye karar verdim. Yolu kapatmamak için çimenlere doğru biraz giriyorum ama o da ne? Arabadan tuhaf bir ses geliyor ve yerinden kıpırdamıyor. Camı açıp arka tekerleğe baktığımda bir sürprizle karşılaşıyorum.

IMG 3005


Çimenlerin altı çamurmuş, tekerlek boşa dönüyor. Aslında epey yanaştım sayılır. Şimdi çıkmaya çalışarak stres yapmamaya karar veriyorum. Hem zaten güneş de çamura doğru geliyor. Biz dönene kadar belki çamur kurur ve rahatça çıkarız diyorum gamsızca. Ayrıca arkada kar için aldığım zincirim de var. En kötü ihtimalle onu kullanır çıkarım diye düşünüp rahatlatıyorum kendimi.

Eşyaları indirip çocuk arabasına yüklüyoruz ve kalabalığa doğru ilerliyoruz. Kızım Dilara, kulenin altındaki çocuk parkını uzaktan fark edip, çitlerin üstünden geçip kestirmeden gitmekte ısrar ediyor. Annesi onunla giderken ben de çocuk arabasıyla normal yoldan gidiyorum.

IMG 2993


Bizimkiler parkta oynarken ben de etrafı keşfe çıkıyorum. Tabelaları okuduktan sonra gözlem kulesine çıkıyorum.

IMG 2999


Manzara harika. Kulede benden başka kimse yok. Bir süre sükûnetle bu manzaranın tadını çıkarıyorum.

Aşağıdaki sosyal tesiste köyün hanımları lokma ve gözleme yapıyorlar. Etrafta birkaç tane köpek, yiyecek alanların peşinde koşturuyor ama çok ısrarcı değiller.

Ufaklık acıktım dediği için annesi ona peynirli bir gözleme aldı. Gözleme fena değil, bol malzemeli ama ben hem tok olduğum için hem de peynirli gözleme sevmediğim için pas geçiyorum.

Gözleme konusunda yüksek standartlarım var. Bu standartı Bursa Botanik Park’taki göletin kıyısındaki Çağla büfe belirliyor. Buranın gözlemesi hem hesaplı hem de kaliteli ve bol malzemeli olduğu için tok bile olsam her gittiğimde en az bir tane yerim. Dolayısıyla her yediğim gözlemeyi Çağla büfeninkiyle kıyaslarım. Geçen yaz Olimpos’ta e-harita yorumlarına aldanıp da iki misli fiyatına yediğimiz gözlemenin içinde patatesleri büyüteçle aramıştım.


Bahar yüzünü göstermiş, yerde açan minik çiçekler ve ağaçlar bunu teyit ediyor.

IMG 8931


IMG 8937


BA3D539A B75D 41D4 8D9D D2B2CDDA344E
 

Bu köyde leyleklerin özel bir yeri var. Leyleklerin göç yolu üzerinde olduğu için her sene burada mola verdiklerini öğreniyorum.

IMG 2995


IMG 2996


Ayrıca leyleklerle ilgili şaşırtıcı bilgileri de bu bilgilendirme levhasından öğreniyorum. Haritada görüldüğü üzere leylekler kuzey güney arasında göç ederken Akdeniz’in etrafından dolaşıyorlar. Cebelitarık ve İstanbul boğazından geçip kara üzerinden hareket ederek riski minimize ediyorlar. “Çok zekice” diye geçiriyorum içimden.

3FF5B163 96DD 47E8 A229 5F6964EFDB55


IMG 2997


Köyün meydanında bir kayıkçı ve bir leyleğin heykelini görüp fotoğraf çektim ama tabelasına dikkat etmemişim.

Daha sonra hep birlikte aşağıdaki rıhtıma doğru yürüdük...
 
Son düzenleme:


Tek kişinin geçebildiği derme çatma bir merdiven vasıtasıyla gölün kenarına indik. Bardakta 2 liraya çiğ mısır taneleri vardı. Bir bardak alıp Dilara’nın eline verdi annesi. Bizimle beraber birkaç aile daha çocuklarıyla birlikte ördekleri besliyordu.

Rıhtımdaki kayıklar gölde tur da düzenliyorlar.

IMG 8945


Burada da çay ve gözleme servisi yapan hanımlar vardı. Buradaki masalardan birine oturup göle karşı çaylarımızı yudumlayıp, bir kaşarlı, bir de patatesli gözleme sipariş ettik.

Etrafta fasulye, ıspanak gibi kendi yetiştirdikleri ürünleri satan iki küçük tezgah vardı.

Gözlemeler bol malzemeli ve lezzetli. O sırada bir adam Dilara’yı tanıyor. Biraz önce yukarıda o da torunuyla parktaymış. Ece’nin tahteravalli arkadaşı diye selamlıyor bizimkini. Kendisini tanıtıyor; köyün muhtarıymış. Gülümseyip selamlaşıyoruz.

Masalarda oturanlardan biri ayakta duran bir kayıkçıyı tanıyor: “Aaa siz Yaren’in arkadaşı mısınız?” diye soruyor ve hararetli bir Yaren konuşması geçiyor. Ben konuya Fransız kalıyorum. Yaren kim veya ne diye sorup da cehaletimi belli etmeye utanıyorum. Eşim dayanamayıp muhtara soruyor “Yaren kim?” diye.

Meğerse leylek Yaren ve bu balıkçı Adem amca çok meşhurmuş.

Video: https://youtu.be/xMnhOrRslSA


Adem amca ve Yaren’in hikayesi Burak Doğansoysal tarafından filme alınarak Uluslararası Prag Film Ödülleri Belgesel Kategorisinde birinci olmuş.

 

Rıhtımın kenarındaki yoldan sık sık araçlar geçiyor ve yolun aşağısı da Dilara için tehlikeli. Karnım aç diyor ama yerinde durmuyor. Gözlemesini yesin diye onun deyimiyle kokono açıyoruz tabletten (Cocomelon).

Bu sayede rıhtım kenarında uzun süre manzarayı seyrederek, çaylarımızı yudumluyoruz.

Gri renkli güzel bir kedi gelip yanaşıyor bize. Dilara onu farkediyor ve oynamak istiyor. Artan kaşarlı gözlemelerden birer lokma koparıp veriyoruz. O da kediye veriyor ve bir süre yemesini seyrediyor. Kedinin karnı doyduktan sonra aracımıza doğru sahil yolundan yürümeye başlıyoruz.

Yol 100 metre sonra Şehriyar lokantasından yukarı doğru kıvrılıyor. Ama yukarıya çıkmadan önce göl kenarındaki park alanını fark edip lokanta sahibine karavanla kalıp kalamayacağımızı soruyorum. Sorun olmaz, kalabilirsiniz diyor.

Aracın yanına çıkıyoruz. Güneşin etkisiyle çamur biraz kurumuş. Çekiş kontrolü kapatıp biraz üsteleyince çamurdan çıkarabildim aracı. Ben alırken 4x4 stokta olmadığı için 4x2 aldığıma biraz pişman oluyorum ve Toyota'ya sitem ediyorum.

IMG 3009


Dilara, arabaya biner binmez uykuya dalıyor. Biz de yer yer sıkışık trafikte, sakin ve huzurlu bir şekilde eve dönüyoruz.
 











26.03.2022

Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen ve mevsim normallerinin altında seyreden kış, sanırım bu kez gerçekten bitiyor. Google fotoğraf programı geçmiş yıllarda bugün ne yaptığımızı hatırlatan kareler gösteriyor ya, Bursa’da Şubat ayında tişörtle dolaştığımız zamanları gördükçe uzun bir Aah! çekiyoruz.

Cumartesi sabah kalktığımızda yine bulutlu bir havaya uyandığımız, perdelerden sızan zayıf ışıktan belliydi. Öğlene doğru mahallede kurulan pazara gidip rutin alışverişimi yaptıktan sonra, serin havaya rağmen kendini gösteren güneş kanımı kaynattı.

Hızlı karar vermem gerekiyordu, zira Bursa’da haftasonu 13-14 gibi trafik kilitlenmeye başlar, hele hele böyle bir güneş varsa herkes benim gibi düşünüyor olmalıydı. Çabuk davranıp rakiplerimi geride bırakmalıydım, şehirden çıkmalıydım.

“Evet, dönüşte kesin trafiğe girecektim ama onu o zaman düşünürüz” dedim kendi kendime.

Hemen günübirlik rotalar kafamda dolaşmaya başladı. Acaba dağa mı çıksaydık, yok yok Cumartesi günü dönüş tam bir eziyet olurdu. Peki Zeyniler köyüne çıksak? Orada mis gibi hava eşliğinde güzel bir dağ manzarası izlesek, köy meydanında hanımların işlettiği lokantanın bol kepçe hınkalını da mideye indirirdik? İyi fikir ama hava daha o kadar ısınmadı, orası daha da serindir şimdi. Ufaklığı üşütmeyelim. Ayrıca daha 3 gün önce adliyenin oradaki Ahıska Mantı’dan hınkal yemiştim. Hamur işini fazla abartmayayım, bikini sezonu geliyor :p Bugünlük en fazla gözlemeyle yetineceğim.

Öyleyse deniz seviyesinde kalalım ve ağaçlık olmasın. Güneşin ısıtıcı ışınlarından yararlanalım.

Peki ya Mudanya? Bu da iyi fikir ama deniz kenarı kesin rüzgarlıdır. Mudanya için de erken bence.

Tamam, buldum; Gölyazı! Uzun zamandır gitmemiştik oraya.

Eve gidip kapıyı açınca ufaklık karşılıyor beni. “Yaami, yaami” diye üstüme doğru koşarak yardım etmek istiyor her zamanki gibi. Normalde hafif bir poşet verip gönderirim onu ama bu defa kaybedecek vakit yok. Pazar arabasının içindeki poşetleri tek tek boşaltmadan, komple arabayı kucakladığım gibi mutfak balkonuna gitmek istiyorum. Öte yandan ona bir görev vermezsem, ağlayıp dövünmeye başlayacağına da adım gibi eminim.

“Kızım şu kapıyı kapatmama yardım eder misin? Ben kapatamayacağım.” deyince gözleri parlıyor hınzırın. Parmaklarını sıkıştırma diye tembih ederek, kapıyı gururla kapatmasını izliyorum. Evde başka bir pencere açık olduğu için itmenin de etkisiyle kapı büyük bir gürültüyle çarpıyor.

Eşim mutfakta bir şeyler yapıyor. Pazar arabasını balkona koyarken ona parlak fikrimi söylüyorum. Balıklama atlayacağına eminim ve beni yanıltmıyor. Ama bir sorun var; çamaşır makinesini çalıştırmış ve daha bitmesine bir saat var! Malum, makine bitince elbiseler içinde birkaç saat kalırsa çok kötü kokuyor ve buruş buruş oluyor.

E-haritada bizim rotamızdaki trafik kırmızıya dönerse vazgeçebileceğimi düşündüğü için “Ben hemen elde yıkarım” diyor.

Umutsuz bir sesle, “Bence çalışsın, zaten biz daha hazırlanıp çıkana kadar bir saat geçer” diyorum.

Ellerimi yıkayıp üstümü değiştiriyorum, pijamalarımı giyiyorum. O sırada eşim hazır olduğunu söylüyor.

Nasıl yani? Bu bir dünya rekoru olmalı. Nasıl yaptığını fazla kurcalamıyorum, zaten bu konu benim departmanım değil. Ben altı üstü bir kazak ve bir pantolon çıkartıp tekrar giyene kadar, nasıl oluyor da çamaşırları yıkayıp, durulayıp, asıyor; üstüne bir de çocuğun tuvaletini yaptırıp kat kat giydiriyor; götürülecek oyuncakları, kitapları ve yiyecekleri hazır edip kendisi de giyiniyor?

Yok yok, biz kesinlikle Cube filmindeki gibi farklı zaman hızlarında yaşıyoruz. Ben mi çok yavaşım, o mu çok hızlı hiç anlayamıyorum. Neyse ne, sonuçta çıktık yola işte. Üzümünü ye, bağını sorma demişler. Ben de öyle yapıyorum.

Yoldaki trafik kalabalıklaşmaya başlamış. “Tam zamanında çıktık” diyorum kendi kendime. Görükle’yi geçtikten sonra Gölyazı’nın girişini kaçırmamak için e-haritayı açıyorum. Gölyazı girişine birkaç kilometre kala, aklıma biraz daha ilerdeki Eskikaraağaç köyü geliyor ansızın.

Geçen Ekim ayında bir Facebook grubunda birkaç kişinin bu köyle ilgili paylaşımını görmüştüm. Çekme karavanlarıyla gölün kenarında haftasonu kalmışlardı. Haritadan rota çizdirdiğimde köye doğru anayoldan pek de tekin olmayan bir U dönüşü önermişti. Sokak görünümünde incelediğimde kontrollü U dönüşü olduğunu fakat çekme karavanla çok riskli olacağını düşünmüştüm. Şimdi arkamda karavan yokken bu köye keşif yapmak için güzel bir fırsattı.

Hemen bu yeni parlak fikrimi eşimle paylaştım. Sağolsun, benim bu parlak! ve anlık fikir değişimlerimi hiç yadırgamaz ve ayak uydurur. Öyleyse yeni rotamız, biraz daha uzaktaki Eskikaraağaç köyü.

Gölyazı girişi tabelası hiç de kaçırılacak gibi değilmiş. Nedense benim aklımda küçük bir tabela gibi kalmış. Gölyazı girişini pas geçip İzmir yolunda ilerlerken haritanın gösterdiği U dönüşünden çok daha önce bir tabela gördüm. Eskikaraağaç yazıyordu ve sağ tarafı gösteriyordu. “Tabii canım, böyle olmalı” diye geçirdim içimden. Muhtemelen önce sağa girip, sonra anayolun altından sol tarafa geçeceğiz. Gerçekten de öyle oluyor.

Çekme karavanla sorun olmayacak ve iki aracın çok rahat olmasa da sığabildiği, ufak kasislerin olduğu bir asfalt yolda ilerleyip köye ulaşıyoruz. Köye girerken ilk başta gözüme leylek gözlem kulesi ilişiyor. Kulenin etrafındaki yolda park etmiş pek çok araç görüyorum. Açıkçası bu kadar kalabalık beklemiyordum.

Nasıl olsa gezmeye geldiğimiz için o kalabalığa girmek istemedim ve mezarlığın yanına doğru üçgen bir çimenlik alana park etmiş birkaç aracın arasına park etmeye karar verdim. Yolu kapatmamak için çimenlere doğru biraz giriyorum ama o da ne? Arabadan tuhaf bir ses geliyor ve yerinden kıpırdamıyor. Camı açıp arka tekerleğe baktığımda bir sürprizle karşılaşıyorum.

Ekli dosyayı görüntüle 638924

Çimenlerin altı çamurmuş, tekerlek boşa dönüyor. Aslında epey yanaştım sayılır. Şimdi çıkmaya çalışarak stres yapmamaya karar veriyorum. Hem zaten güneş de çamura doğru geliyor. Biz dönene kadar belki çamur kurur ve rahatça çıkarız diyorum gamsızca. Ayrıca arkada kar için aldığım zincirim de var. En kötü ihtimalle onu kullanır çıkarım diye düşünüp rahatlatıyorum kendimi.

Eşyaları indirip çocuk arabasına yüklüyoruz ve kalabalığa doğru ilerliyoruz. Kızım Dilara, kulenin altındaki çocuk parkını uzaktan fark edip, çitlerin üstünden geçip kestirmeden gitmekte ısrar ediyor. Annesi onunla giderken ben de çocuk arabasıyla normal yoldan gidiyorum.

Ekli dosyayı görüntüle 638925

Bizimkiler parkta oynarken ben de etrafı keşfe çıkıyorum. Tabelaları okuduktan sonra gözlem kulesine çıkıyorum.

Ekli dosyayı görüntüle 638926

Manzara harika. Kulede benden başka kimse yok. Bir süre sükûnetle bu manzaranın tadını çıkarıyorum.

Aşağıdaki sosyal tesiste köyün hanımları lokma ve gözleme yapıyorlar. Etrafta birkaç tane köpek, yiyecek alanların peşinde koşturuyor ama çok ısrarcı değiller.

Ufaklık acıktım dediği için annesi ona peynirli bir gözleme aldı. Gözleme fena değil, bol malzemeli ama ben hem tok olduğum için hem de peynirli gözleme sevmediğim için pas geçiyorum.

Gözleme konusunda yüksek standartlarım var. Bu standartı Bursa Botanik Park’taki göletin kıyısındaki Çağla büfe belirliyor. Buranın gözlemesi hem hesaplı hem de kaliteli ve bol malzemeli olduğu için tok bile olsam her gittiğimde en az bir tane yerim. Dolayısıyla her yediğim gözlemeyi Çağla büfeninkiyle kıyaslarım. Geçen yaz Olimpos’ta e-harita yorumlarına aldanıp da iki misli fiyatına yediğimiz gözlemenin içinde patatesleri büyüteçle aramıştım.


Bahar yüzünü göstermiş, yerde açan minik çiçekler ve ağaçlar bunu teyit ediyor.

Ekli dosyayı görüntüle 638927

Ekli dosyayı görüntüle 638928

Ekli dosyayı görüntüle 638929
guzel bır yermıs katkınız ıcın tesekkurler
 


Aytaç hocam karavancı olduğunuzu biliyordum ancak edebiyatçı olduğunuzu bu yazınız ile öğrenmiş oldum :smiley: edebi bir anlatım tarzıyla muhteşem bir gezi yazısı olmuş. teşekkür ediyoruz. peki karavanla gidebilir miyiz hafta sonu? yoksa kalabalıktan dolayı hiç denememek mi gerekir?
 

Aytaç hocam karavancı olduğunuzu biliyordum ancak edebiyatçı olduğunuzu bu yazınız ile öğrenmiş oldum :smiley: edebi bir anlatım tarzıyla muhteşem bir gezi yazısı olmuş. teşekkür ediyoruz. peki karavanla gidebilir miyiz hafta sonu? yoksa kalabalıktan dolayı hiç denememek mi gerekir?

Teşekkür ederim nazik iltifatınız için Safa hocam. Şehriyar'ın yanında bence kalınabilir. Orası kenarda kalıyor, kalabalıktan uzak ama köy yeri, haftasonu gece içmeye gelirler mi diye endişe ettim, tek başıma cesaret edemedim karavanla gitmeye. Beraber bir program yapıp iki karavan gidersek iyi olur, ne dersin?
 



Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,438
Mesajlar
1,517,945
Kayıtlı Üye Sayımız
172,090
Kaydolan Son Üyemiz
senarif1

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst