Size Doğu Anadolu gezimden buruk bir esinti sunuyorum.
CANO
Cano kulübesinin tahtalarının aralığından giren güneşin parıltısı ile gözlerini açtı. “Yeni bir gün, yine durgunluk, sıkıntı” diye düşündü. “ Bu gün bir şey olsa, her günden farklı , herhangi bir şey, ne olursa” . İki çift laf edebileceği, değişik kokular alabileceği değişik dünyalar düşledi. Bir sinek geçti aklından. Hiç değilse gözleri ile izleyebileceği, ya da “tak” diye dişlerini çarparak yakalamaya çalışabileceği ya da ya da bir yerlerden taşınmış değişik kokuları duyabileceği bir sinek cik bile olurdu oyalanabileceği. Tepedeki kulübesinden sisler altında uzanmış ovaya baktı uzun uzun. Kimselerin gelip geçmediği bomboş yola umutsuzca baktı. Sonra bahçedeki akasyanın gölgesinin uzayıp uzayıp kulübesinin yakınına geldiğinde hatırlandığını, günlerdir eklene eklene iyice bulanıp çamura kesen kabının üzerine bir tas daha su ilave edileceğini düşledi.Sevindi.
Uzaklarda, çok uzaklarda devasa gövdesi ile Ağrı, tepesindeki kocaman beyaz takkesi ile öylece duruyordu, kendini bildi bileli . Gökyüzüne erişirmişçesine uzanan o koca devin üzerindeki bulutlara baktı…Tek eğlencesiydi şu pamuk yığınları…Bazen hızlı hızlı koşuşan grimsi koyu, bazen de hiç gitmeyecekmiş gibi tembel tembel oturan bembeyaz dumanlar…Uzun uzun baktı pamuk tarlalarına…bir şeylere benzetmeye çalıştı bulutları…Bazen sahibinin sevgisiz asık suratına, bazen kulübesinin arkasındaki kayalıklarda yaşayan Atmaca ya, bazen de rasgele koparılmış bir parça somun ekmeğe benzetirdi pamukları . Ekmeğe benzeyenleri gördükte hep ağzı sulanırdı. Ama hep de güzel şeylere benzeyenlerin , daha tadına doyamadan çabuk çabuk bozulduğunu, hızla anlamsız şekillere büründüğünü izler, üzülürdü Cano.
Sonra, çok sonra aşağılardan, yolun Ağrıya, koca dev’e bakan yamacından ardında bir toz bulutu ile kara renkli kocaman bir aracın geldiğini fark etti. Sisleri yırtarcasına hızla yaklaşıyordu o koca karaltı. İçinden “keşke buralara gelse “ diye geçirdi “ belki bir şeyler görürüm, belki de birkaç değişik koku” diyerek heveslendi Cano. Yerinden hafifçe doğruldu. Kuyruğunu “haydi gel gel” anlamında dostça sallamaya koyuldu. Zincirinin elverdiğince burnunu ileriye doğru uzattı. Sonra burnunu daha bir koku almak için üst üste birkaç defa yaladı. Uzandı.
Koca araba önce gözden kayboldu. Sonra birden bire tepeye sapan yola büyük bir homurtu ile girip kahvenin yanına kadar tırmandı, durdu.
Cano kuyruğunu giderek daha hızlı sallamaya, burnunu yalayıp kokuları daha bir duymaya çalıştı. Koca kara arabanın kapısı açılınca önden bir köpek attı kendini aşağıya. İşte… bu büyük bir sürprizdi Cano için. Hem de hiç beklemediği bir sürpriz. Köpek bir büyük kaya parçasını önce kokladı sonra üç ayağının üzerinde uzun uzun sallandı durdu. “Epey uzaklardan geliyor” diye düşündü Cano. Hemencecik boynundaki pırıltılı tasmasına bir alet takıldı. Uzayıp kısalan ama bollaşmayan kırmızı saplı bir ip di takılan. İple birlikte bir dost bulma ümidi de söndü gitti Cano’nun. Sonra kahveye oturdular. Bir anda kahveden fırlayan sahibi ile önce bir şeyler konuştular ardından “Bir Türk kahvesi mümkün mü acaba” diye merakla sordular . Sonra aşağılara, ovaya, Ağrı’ya doğru uzun uzun bakıp bir şeyler anlatmaya koyuldular. Etrafta kimsecikleri göremeyince köpeğin ipini çözdüler. Tüyleri güneşte pırıl pırıl yanan, iyi beslendiği her halinden belli olan köpek silkinip bir öne bir arkaya doğru tembel tembel gerindi, sonra dilini bir karış çıkararak esnedi. Etrafı iyice kolaçan etti . Cano’yu fark edince duraladı. Yaklaşsam mı yaklaşmasam mı, bir hır çıkar mı çıkmaz mı’ nın cevabını aradı bir süre. Dostça sallanan kuyruğa, olabildiğince uzanan buruna cevap verdi sonunda. Toz toprak içindeki berbat görünümlü Cano ya o da kuyruğunu salladı çekince ile. Sonra meraklarını gidermek, daha bir tanışmak için uzun uzun koklaştılar.
İlk sesizliği bozan Cano oldu;
- Marhaba gardaş hoş gelmişsen,
- Mersi hayatım. Hoş bulduk da..Kimsin sen, bööyle ?
- Adım Cano’ dur.(Büyük bir gururla) Cano buraların bir türkisinin içinde vordir. Oradan konmiştir.
- A öylemiii? Harika. Benimkisini de Darling.
C- Dorlik gardaş mamnun olmişem. Şimdi sen de hele, ne demek oluyor Dorlik ?
D- Darling sevgilim demek. Aşk gibi falan yani..
C - Sevgi ne çi, aşk dedigin neçidir ki adına konmiştir. Eyimidir. Kornimizin içine girecak bir şeymidir ?
Darling düşünür “ Hayda…iş aldık yaa. Ben ne diyeyim şimdi, nasıl anlatayım. Sevgi, sevgi, aşk aşktır işte. Onsuz yapılmazmış… Etrafımızdakilere zırt pırt ” sevgilim”, “aşkım” falan deriz. Aşkı kaldırsan magazinin tümü yallah çöpe... Sonra sahibim ne okuycak, onca dizi mizi n’olucak. Kudurur karılar valla. Aşk çok lazım yaa. Gel de anlat adama”.
Darling- Boş ver Cano. İyi bi şeydir, yenmez ama güzeldir…Takma sen… Neyse…Na’pıyosun buralarda , dağın başında, sıkılmıyormusun tek başına ?.
C- Sıkkilsen ne yazzar, sıkkilmessen ne yazzar…Vordir çagresi ?…
D- Kimse yok etrafta o zaman kayıntı da yok desene..Dağın başında kim yiyecek verir sana ki ?
C- Ara sıra gelenden, kohvaya ugrayanden bir şeyler artmişse atıyorlar çanaga. Egmegdir, yemeg artigidir, kimi tuzli, kimi totli garışık guruşik artiglerdir..
D- Hadi yaa öyle kayıntı mı olur. Yani hiç hazır mama vermezler mi sana, hani torbasında dilini bir karış çıkarmış yalanan köpek resmi olan. İçinden çıkan tos toparlak, bilya gibi mamadan. Hiç görmedin mi buralarda. Accayip lezzetli oluyo Cano. Bana hep ondan verirler. Ama arada bir davetlerden artan krepler, fümeler, beşamel soslu oğratenler falan…mmmm. Ne biçim götürüyorum ama…( nisbet yaparcasına yalanır)
C- O dediklerin yemegdir ?
D- Yes tabii. Yemek… ama öteki dediklerim davetlerden artanlar, anca haftada bir falan. Diğer zamanlarda dayan hazır mamaya.
C-Mama dedigin, torba torbadir , boldir hee . Yemeg ise ozdir?
D- Haa ööle. Yemek diye, pirzolaymış, biftekmiş, garnitür artıklarıymış filan ara sıra bir şeyler çıkıyor, idare ediyoruz işte..
C- Seninkisi idaredir, ışşigdir. Benimkisi de idaredir lokin mumdir.. Zayyifdir.
D- Cano oolum, o senin karışık kuruşuk dediklerinle en çok iki gün idare edilir yaa. Salak mısın. Kır zinciri naş la, haydi başka kapıya.
C- Başga kopi mi dirsen…ne dirsen babo..burda başka kopi mopi yohtur. Buralar dogliktir. İnsani ozdir. Buldigin kopide durmak vordir. Yogusem hepden ac kalirsen.
D- Şöyle tenceresi bol kepçe,bahçesi geniş evler falan yok mu aşağılarda, ovada ?
C- Öyle dedigin haneler yohtir. Korpic evler vordir. Güççüktür. Bahçaları vordir lokin ekilidir , hemide poh yıgilidir. Bizi goymazlar bahçalara. Dolanınca bozariz bahçayı, yıgini . Dögerler, kurek ile soppe ile.
D- Bokun bahçede işi ne Cano . Kanalizasyon yokmu…salarsın gider.
C- O dedigim poh bildigin poh degildir. Heyvan bokidir .Sogukte yakılir. Çolugi çocugi ılıtir.
D- Doğalgaz moğalgaz dağıtımı falan yokmu yani sizin buralarda ?
C- Bokimiz dogaldir, lokin kotidir. Biryerlara gidemaz. Bahçada yıgılir durir.
D- Öff bee Cano baydın yani. Hem kulübende dandikmiş be senin.
C- He..dondiktir foggat vordir. İçinde otiririm , uyirim, kolkirim, boyu boyuma göredir. Lokin tohtası çürigdir. Azdir. Karda kıççim ıslanir, dönerim boşşim ıslanir. Üşirim. Senin kulube eyidir ?
D- Bizi kulübe kesmez oğlum öyle tahtaydı, tas dı, kim uğraşacak ev köpeğiyiz biz. Odamız var bizim , odamızda sepetimiz, sepetimizde yumuşacık yatak. Çarşafımız bilem haftada değişir.
Cano- (Gülerek) Vay babo..yastigin de vordir ?
D- Hem de ayılı. Gövdesi sütlü kahve , patileri koyu kahve, kocaman. Gözleride maviş maviş bakıyor bi görsen. Kafayı koydum mu mışıl.
C- Bizde de oyi vordir, lokin conlidir. Kötidir. Gardaşım Nano yu yemişdir. Kofası ile kuyrigi kolmiştir.
D- Deme yaa..ayyy yaaa..
C- ( Eğlenerek) Darlik babo..yorganin de vordir ?
D- Yorgana ne gerek oğlum evler kaloriferli, klimalı. Yani kışın sıcak, yazın serin annıycaan.
C- Vay babooo., Evin vordir sıcaktir. Yemegin vordiir boldir , yatogin vordiir yummuşagdir, yasttigin bilem vordir. Sen köpeksen, yogisem beşersen ?
D- Valla orasını bilemem Cano. Ama zorluğu da var ev köpekliğinin. Apartmanda oturursun, çişin gelir patlarsın, sokağa çıkaranın olmaz. Balkonda idare edersin, pat kıçına gazete. Asansörde kaçırmak yasak, tut bahçeye kadar. Bahçede kaka yapmak yasak, tut parka kadar. Çişini, kakanı bile merasimle yaptırırlar adama . Sen ne diyon yaa . Bizim oralarda hayat bööle. Şehir hayatı. Sankim yarı açık ceza evi. Eşin var, aşın var, yatacak yerin var ama şöyle kafana göre takılmak deyince “hoop usta, dingonun ahırımı burası”.
C- Voy be Dorlig..Zordir işin.
D-Dahası da var hocam. Her yere arabayla götürürler, şöyle istediğin gibi koşamazsın. Etrafta cins cins soytarı gibi traş edilmiş züppeler, ne koklaşmasını bilirler ne konuşmasını. Varsa yoksa cak cak çene. Televizyonda diziler, saçma sapan eğlence programları falan. Sanki seyrettiklerinden bişey çakıyorlarmış gibi ara sıra havlamalar. “Ay kardeş kuaförde çok canımı acıttı herif” yok “dün accayip davet vardı ne biçim götürdüm malı ama” demezlermi.. öldürürler adamı vallaa. Bir sürü sonradan görme döküntü işte n’olucak. Bu geri zekalıları dinleyeceğime evde otursam daha iyi ama illaki ” bizim de köpeğimiz var “ havaları yok mu. O komşu senin bu davet benim süründürürler adamı yanii.
C- Yahu Dorlig kordaş. İşin essahtan zormiş vollah. Sürim sürim sürinirsen şehar yerinde… Bizim buralar ise dogliktir, kırliktir. İstedigin de zartlersin de, istedigin de zortlersin de. Korişen yohtir. Hovle hovleyebildigin gadder. Selbezdir. İşe işeyebildiğin gadder. O da selbezdir. Amma velokin yemeg yohtir, aş yohtir, beklenecak süri kolmemiştir. Fobrikkemiz heç olmemiştir ki bahçasında bekleyesin. Böyyük bahçalı evler yohtir ki gorummalık yapasin. Bokkim yerlerimiz yohtir ki, elden ayakdan düştüginde gidesin, rehhat rehhat ülesin. Boytarimiz vordir faggad ozdir. Hesta oldigimizde taşıyanimiz olmemiştir. Dovardan, okküzden bize sıra heç bir vokkit gelmemiştir.
Daaarliing hayatııım nerelerdesin..Kaybolma birazdan gidiyoruz…
Darling sesin geldiği tarafa doğru bakar. Çağırılınca gitmesi gerektiğini, Cano’ya söylemeye çalışır. Başaramaz.
Cano- Sana diyeceklerim çohtir, diyemediglerim daha bi çohtir. Lokin güzel sözler oklimde azdir. Bizim buralara sen kobil orkedeş gelmemişdir. Bize bir şey onletmemişdir. Bize oyili yostigleri, boşemela yemegini söylememişdir. Bizim dondik tohte kulubelerde durdigimizi, az yemek yedigimizi, hoste oldigimizde bokanimiz olmadigini şeharlarda duran böyyüklera söyleyasın.. Arazimiz çogdir lokin boştir. İnsanımız böyyük şeharlara gidmiştir. Buralar boş kaldikte daglarin ardinden düşman sarmaktadir ve da vukuet çıgmaktadir. Güzlerimiz her doim doglardadir. Kulaklarımızi hepten açmışizdir lokin hec bir yönden hec bir ses gelmemektedir…
Daarliing…hadi ama …gidiyoruuuz…
Bir an duraklar Cano.
Unutulmuşluğun, dışlanmanın, boşverilmişliğin tüm kırgınlığı kaplamıştır bedenini. Sonra sözlerini bitirebilmek için bütün hırsı ile havlar.
C- Sahibim demiştirçi. Böyyük şeharlarda köpeglera iş vordir, yemeg vordiiir, aş vordiiir. İrri gıyım , uzun burinli argadaşlara gocaman böyyük bahçalı hanelerda gorummalıh vordir. Dövlet de, zoptiye de gorumalıg, ka dokkuz luk işleri , gümrigin kopi yerlerinde goki alma işi vordir. Hestalandikta gıççına igne vurilmiştir. Elden ayagdan çıktiginde bokkimin saglanmiştir ki rehhat ülesin. Sen ne dirsen baboo..…
Daarliingg gel artıık…bak dövücem ama aaa…
Cano- Buralarda, Acem kopisinde bir iki gokuci orgedeş gerisinde çalışanımiz yohtir. Dövlet yeri azdir. Zoptiye azdir. Herbiyande gaçcak çay vordir, gaçcak tütin vordir, gaçcak eşya vordir foggat gokisinin faydasi yohtir.
Daarliing…hadi artık.. gittik bak…
Darling sahiplerinin ısrarlı çağrısına daha fazla direnemez. Ağır ağır kocaman kara arabaya doğru uzaklaşır Cano’dan. Birkaç kere daha sarsıla sarsıla havlar Cano. İçinden kopanları anlatmaya çalışır. Ama dinleyeni kalmamıştır artık…
Atmaca hızla kayaların ardından yükselir. İshak Paşa Sarayı'nın besili güvercinlerine doğru pike yapar. Sonra aşağılarda iki köpek görür. Vazgeçer döner . Biri Cano dur tanır. Bilinmez kaç nesildir barındıkları, barındıklarını zannettikleri kırık dökük kulübesi , hurda bir kamyonun karterinden uydurma su kabı, yamuk yumuk bir yemek tası birde paslı zinciri ile toz toprak içinde, öylesine dimdik duran yalınlığın , yoksulluğun abidesi…Cano.
Diğeri ise bir yabancı. Dolgun gövdesini örten sarımsı uzun tüyleri güneşin altında pırıl pırıl parlamaktadır. “Şehir köpeği” diye geçirir içinden Atmaca.
Darling dönerek Cano’ya doğru son bir defa daha hafifçe havlar. Sesi gırtlağından belirsiz, cılız bir hırıltıyla dökülür. Veda sözcükleri, karşıdaki kayalara ulaşamadan söner gider. Kuyruğunu dalgın dalgın sallayarak isteksiz, ağır adımlarla uzaklaşır oradan Darling .
Cano Darling’in ardından bakar, boğazı yırtılırcasına havlar, havlar. Demek istediği, diyemediği sözler dörtnala koşan bir atın terkisine atlamışcasına karşı kayalıklara bir çabukta ulaşır, yankılanır…
Atmaca Cano ya içlenir… yükselir, yükselir. Koca Ağrı ile yarışırcasına daha da yükselir. Tenhalığın , umutsuzluğun bir pençe gibi yakaladığı, bırakmadığı karabasandan kurtulmak için nehirler dere olana , ağaçlar fidan olana dek yükselir. Sonra dağlara, ovalara bir daha bakar Atmaca. Taa Urartu dan, Selçuk dan , Osmanlı dan çalınan kılıç şakırtılarını, taş ustalarının çekiç seslerini dinler. Keskin bakışları, yüzlerce, binlerce yıldır alın yazıları hiç değişmemiş, kararsız karıncalar gibi bir oraya bir öteye giden insancıkları süzer. Bin yılların yazgısının kederiyle yoğurduğu Anadolunun, bu esmer güzelin, yemyeşil gözlerinin şavkı ile renklenen çayırlara, şefkat dolu göğsünden yayılan sıcaklıkla can bulan sürülere, gül dudaklarından saçılan gülücüklerle al atlasa kesen gelincik tarlalarına bakar, bakar.
Daha da yükselir Atmaca . Soluğu kesilene dek, her şey silinip kaybolana dek yükselir. Hayallerinin umutsuz kanat çırpınışları, gerçeklerin kara sularında boğulur gider.
Güneş doğudan, Ağrı dağının ardından daha bir yükselir. Tüm ovayı Cano’ nun yumuşacık tertemiz yüreğinden fırlarcasına yayılan sarımtırak, duru bir ışık kaplar.
Kocaman kara araba, sabahın ılığında ovaya çöken sisin derinliklerine dalar, küçülür, küçülür, gözden kaybolur.
Karmakarışık duyguların kıpraştırdığı bir çift kara üzümden dökülen damlalar, sisler içinde kalan anıları bir buğu perdesinin ardına gizler.
Sonra her şey bu inanılmaz güzelliğin tütsülü tablosunda kaybolur gider.
Hüseyin PELİT (Rüzgar)
Haziran/ 2008
CANO
Cano kulübesinin tahtalarının aralığından giren güneşin parıltısı ile gözlerini açtı. “Yeni bir gün, yine durgunluk, sıkıntı” diye düşündü. “ Bu gün bir şey olsa, her günden farklı , herhangi bir şey, ne olursa” . İki çift laf edebileceği, değişik kokular alabileceği değişik dünyalar düşledi. Bir sinek geçti aklından. Hiç değilse gözleri ile izleyebileceği, ya da “tak” diye dişlerini çarparak yakalamaya çalışabileceği ya da ya da bir yerlerden taşınmış değişik kokuları duyabileceği bir sinek cik bile olurdu oyalanabileceği. Tepedeki kulübesinden sisler altında uzanmış ovaya baktı uzun uzun. Kimselerin gelip geçmediği bomboş yola umutsuzca baktı. Sonra bahçedeki akasyanın gölgesinin uzayıp uzayıp kulübesinin yakınına geldiğinde hatırlandığını, günlerdir eklene eklene iyice bulanıp çamura kesen kabının üzerine bir tas daha su ilave edileceğini düşledi.Sevindi.
Uzaklarda, çok uzaklarda devasa gövdesi ile Ağrı, tepesindeki kocaman beyaz takkesi ile öylece duruyordu, kendini bildi bileli . Gökyüzüne erişirmişçesine uzanan o koca devin üzerindeki bulutlara baktı…Tek eğlencesiydi şu pamuk yığınları…Bazen hızlı hızlı koşuşan grimsi koyu, bazen de hiç gitmeyecekmiş gibi tembel tembel oturan bembeyaz dumanlar…Uzun uzun baktı pamuk tarlalarına…bir şeylere benzetmeye çalıştı bulutları…Bazen sahibinin sevgisiz asık suratına, bazen kulübesinin arkasındaki kayalıklarda yaşayan Atmaca ya, bazen de rasgele koparılmış bir parça somun ekmeğe benzetirdi pamukları . Ekmeğe benzeyenleri gördükte hep ağzı sulanırdı. Ama hep de güzel şeylere benzeyenlerin , daha tadına doyamadan çabuk çabuk bozulduğunu, hızla anlamsız şekillere büründüğünü izler, üzülürdü Cano.
Sonra, çok sonra aşağılardan, yolun Ağrıya, koca dev’e bakan yamacından ardında bir toz bulutu ile kara renkli kocaman bir aracın geldiğini fark etti. Sisleri yırtarcasına hızla yaklaşıyordu o koca karaltı. İçinden “keşke buralara gelse “ diye geçirdi “ belki bir şeyler görürüm, belki de birkaç değişik koku” diyerek heveslendi Cano. Yerinden hafifçe doğruldu. Kuyruğunu “haydi gel gel” anlamında dostça sallamaya koyuldu. Zincirinin elverdiğince burnunu ileriye doğru uzattı. Sonra burnunu daha bir koku almak için üst üste birkaç defa yaladı. Uzandı.
Koca araba önce gözden kayboldu. Sonra birden bire tepeye sapan yola büyük bir homurtu ile girip kahvenin yanına kadar tırmandı, durdu.
Cano kuyruğunu giderek daha hızlı sallamaya, burnunu yalayıp kokuları daha bir duymaya çalıştı. Koca kara arabanın kapısı açılınca önden bir köpek attı kendini aşağıya. İşte… bu büyük bir sürprizdi Cano için. Hem de hiç beklemediği bir sürpriz. Köpek bir büyük kaya parçasını önce kokladı sonra üç ayağının üzerinde uzun uzun sallandı durdu. “Epey uzaklardan geliyor” diye düşündü Cano. Hemencecik boynundaki pırıltılı tasmasına bir alet takıldı. Uzayıp kısalan ama bollaşmayan kırmızı saplı bir ip di takılan. İple birlikte bir dost bulma ümidi de söndü gitti Cano’nun. Sonra kahveye oturdular. Bir anda kahveden fırlayan sahibi ile önce bir şeyler konuştular ardından “Bir Türk kahvesi mümkün mü acaba” diye merakla sordular . Sonra aşağılara, ovaya, Ağrı’ya doğru uzun uzun bakıp bir şeyler anlatmaya koyuldular. Etrafta kimsecikleri göremeyince köpeğin ipini çözdüler. Tüyleri güneşte pırıl pırıl yanan, iyi beslendiği her halinden belli olan köpek silkinip bir öne bir arkaya doğru tembel tembel gerindi, sonra dilini bir karış çıkararak esnedi. Etrafı iyice kolaçan etti . Cano’yu fark edince duraladı. Yaklaşsam mı yaklaşmasam mı, bir hır çıkar mı çıkmaz mı’ nın cevabını aradı bir süre. Dostça sallanan kuyruğa, olabildiğince uzanan buruna cevap verdi sonunda. Toz toprak içindeki berbat görünümlü Cano ya o da kuyruğunu salladı çekince ile. Sonra meraklarını gidermek, daha bir tanışmak için uzun uzun koklaştılar.
İlk sesizliği bozan Cano oldu;
- Marhaba gardaş hoş gelmişsen,
- Mersi hayatım. Hoş bulduk da..Kimsin sen, bööyle ?
- Adım Cano’ dur.(Büyük bir gururla) Cano buraların bir türkisinin içinde vordir. Oradan konmiştir.
- A öylemiii? Harika. Benimkisini de Darling.
C- Dorlik gardaş mamnun olmişem. Şimdi sen de hele, ne demek oluyor Dorlik ?
D- Darling sevgilim demek. Aşk gibi falan yani..
C - Sevgi ne çi, aşk dedigin neçidir ki adına konmiştir. Eyimidir. Kornimizin içine girecak bir şeymidir ?
Darling düşünür “ Hayda…iş aldık yaa. Ben ne diyeyim şimdi, nasıl anlatayım. Sevgi, sevgi, aşk aşktır işte. Onsuz yapılmazmış… Etrafımızdakilere zırt pırt ” sevgilim”, “aşkım” falan deriz. Aşkı kaldırsan magazinin tümü yallah çöpe... Sonra sahibim ne okuycak, onca dizi mizi n’olucak. Kudurur karılar valla. Aşk çok lazım yaa. Gel de anlat adama”.
Darling- Boş ver Cano. İyi bi şeydir, yenmez ama güzeldir…Takma sen… Neyse…Na’pıyosun buralarda , dağın başında, sıkılmıyormusun tek başına ?.
C- Sıkkilsen ne yazzar, sıkkilmessen ne yazzar…Vordir çagresi ?…
D- Kimse yok etrafta o zaman kayıntı da yok desene..Dağın başında kim yiyecek verir sana ki ?
C- Ara sıra gelenden, kohvaya ugrayanden bir şeyler artmişse atıyorlar çanaga. Egmegdir, yemeg artigidir, kimi tuzli, kimi totli garışık guruşik artiglerdir..
D- Hadi yaa öyle kayıntı mı olur. Yani hiç hazır mama vermezler mi sana, hani torbasında dilini bir karış çıkarmış yalanan köpek resmi olan. İçinden çıkan tos toparlak, bilya gibi mamadan. Hiç görmedin mi buralarda. Accayip lezzetli oluyo Cano. Bana hep ondan verirler. Ama arada bir davetlerden artan krepler, fümeler, beşamel soslu oğratenler falan…mmmm. Ne biçim götürüyorum ama…( nisbet yaparcasına yalanır)
C- O dediklerin yemegdir ?
D- Yes tabii. Yemek… ama öteki dediklerim davetlerden artanlar, anca haftada bir falan. Diğer zamanlarda dayan hazır mamaya.
C-Mama dedigin, torba torbadir , boldir hee . Yemeg ise ozdir?
D- Haa ööle. Yemek diye, pirzolaymış, biftekmiş, garnitür artıklarıymış filan ara sıra bir şeyler çıkıyor, idare ediyoruz işte..
C- Seninkisi idaredir, ışşigdir. Benimkisi de idaredir lokin mumdir.. Zayyifdir.
D- Cano oolum, o senin karışık kuruşuk dediklerinle en çok iki gün idare edilir yaa. Salak mısın. Kır zinciri naş la, haydi başka kapıya.
C- Başga kopi mi dirsen…ne dirsen babo..burda başka kopi mopi yohtur. Buralar dogliktir. İnsani ozdir. Buldigin kopide durmak vordir. Yogusem hepden ac kalirsen.
D- Şöyle tenceresi bol kepçe,bahçesi geniş evler falan yok mu aşağılarda, ovada ?
C- Öyle dedigin haneler yohtir. Korpic evler vordir. Güççüktür. Bahçaları vordir lokin ekilidir , hemide poh yıgilidir. Bizi goymazlar bahçalara. Dolanınca bozariz bahçayı, yıgini . Dögerler, kurek ile soppe ile.
D- Bokun bahçede işi ne Cano . Kanalizasyon yokmu…salarsın gider.
C- O dedigim poh bildigin poh degildir. Heyvan bokidir .Sogukte yakılir. Çolugi çocugi ılıtir.
D- Doğalgaz moğalgaz dağıtımı falan yokmu yani sizin buralarda ?
C- Bokimiz dogaldir, lokin kotidir. Biryerlara gidemaz. Bahçada yıgılir durir.
D- Öff bee Cano baydın yani. Hem kulübende dandikmiş be senin.
C- He..dondiktir foggat vordir. İçinde otiririm , uyirim, kolkirim, boyu boyuma göredir. Lokin tohtası çürigdir. Azdir. Karda kıççim ıslanir, dönerim boşşim ıslanir. Üşirim. Senin kulube eyidir ?
D- Bizi kulübe kesmez oğlum öyle tahtaydı, tas dı, kim uğraşacak ev köpeğiyiz biz. Odamız var bizim , odamızda sepetimiz, sepetimizde yumuşacık yatak. Çarşafımız bilem haftada değişir.
Cano- (Gülerek) Vay babo..yastigin de vordir ?
D- Hem de ayılı. Gövdesi sütlü kahve , patileri koyu kahve, kocaman. Gözleride maviş maviş bakıyor bi görsen. Kafayı koydum mu mışıl.
C- Bizde de oyi vordir, lokin conlidir. Kötidir. Gardaşım Nano yu yemişdir. Kofası ile kuyrigi kolmiştir.
D- Deme yaa..ayyy yaaa..
C- ( Eğlenerek) Darlik babo..yorganin de vordir ?
D- Yorgana ne gerek oğlum evler kaloriferli, klimalı. Yani kışın sıcak, yazın serin annıycaan.
C- Vay babooo., Evin vordir sıcaktir. Yemegin vordiir boldir , yatogin vordiir yummuşagdir, yasttigin bilem vordir. Sen köpeksen, yogisem beşersen ?
D- Valla orasını bilemem Cano. Ama zorluğu da var ev köpekliğinin. Apartmanda oturursun, çişin gelir patlarsın, sokağa çıkaranın olmaz. Balkonda idare edersin, pat kıçına gazete. Asansörde kaçırmak yasak, tut bahçeye kadar. Bahçede kaka yapmak yasak, tut parka kadar. Çişini, kakanı bile merasimle yaptırırlar adama . Sen ne diyon yaa . Bizim oralarda hayat bööle. Şehir hayatı. Sankim yarı açık ceza evi. Eşin var, aşın var, yatacak yerin var ama şöyle kafana göre takılmak deyince “hoop usta, dingonun ahırımı burası”.
C- Voy be Dorlig..Zordir işin.
D-Dahası da var hocam. Her yere arabayla götürürler, şöyle istediğin gibi koşamazsın. Etrafta cins cins soytarı gibi traş edilmiş züppeler, ne koklaşmasını bilirler ne konuşmasını. Varsa yoksa cak cak çene. Televizyonda diziler, saçma sapan eğlence programları falan. Sanki seyrettiklerinden bişey çakıyorlarmış gibi ara sıra havlamalar. “Ay kardeş kuaförde çok canımı acıttı herif” yok “dün accayip davet vardı ne biçim götürdüm malı ama” demezlermi.. öldürürler adamı vallaa. Bir sürü sonradan görme döküntü işte n’olucak. Bu geri zekalıları dinleyeceğime evde otursam daha iyi ama illaki ” bizim de köpeğimiz var “ havaları yok mu. O komşu senin bu davet benim süründürürler adamı yanii.
C- Yahu Dorlig kordaş. İşin essahtan zormiş vollah. Sürim sürim sürinirsen şehar yerinde… Bizim buralar ise dogliktir, kırliktir. İstedigin de zartlersin de, istedigin de zortlersin de. Korişen yohtir. Hovle hovleyebildigin gadder. Selbezdir. İşe işeyebildiğin gadder. O da selbezdir. Amma velokin yemeg yohtir, aş yohtir, beklenecak süri kolmemiştir. Fobrikkemiz heç olmemiştir ki bahçasında bekleyesin. Böyyük bahçalı evler yohtir ki gorummalık yapasin. Bokkim yerlerimiz yohtir ki, elden ayakdan düştüginde gidesin, rehhat rehhat ülesin. Boytarimiz vordir faggad ozdir. Hesta oldigimizde taşıyanimiz olmemiştir. Dovardan, okküzden bize sıra heç bir vokkit gelmemiştir.
Daaarliing hayatııım nerelerdesin..Kaybolma birazdan gidiyoruz…
Darling sesin geldiği tarafa doğru bakar. Çağırılınca gitmesi gerektiğini, Cano’ya söylemeye çalışır. Başaramaz.
Cano- Sana diyeceklerim çohtir, diyemediglerim daha bi çohtir. Lokin güzel sözler oklimde azdir. Bizim buralara sen kobil orkedeş gelmemişdir. Bize bir şey onletmemişdir. Bize oyili yostigleri, boşemela yemegini söylememişdir. Bizim dondik tohte kulubelerde durdigimizi, az yemek yedigimizi, hoste oldigimizde bokanimiz olmadigini şeharlarda duran böyyüklera söyleyasın.. Arazimiz çogdir lokin boştir. İnsanımız böyyük şeharlara gidmiştir. Buralar boş kaldikte daglarin ardinden düşman sarmaktadir ve da vukuet çıgmaktadir. Güzlerimiz her doim doglardadir. Kulaklarımızi hepten açmışizdir lokin hec bir yönden hec bir ses gelmemektedir…
Daarliing…hadi ama …gidiyoruuuz…
Bir an duraklar Cano.
Unutulmuşluğun, dışlanmanın, boşverilmişliğin tüm kırgınlığı kaplamıştır bedenini. Sonra sözlerini bitirebilmek için bütün hırsı ile havlar.
C- Sahibim demiştirçi. Böyyük şeharlarda köpeglera iş vordir, yemeg vordiiir, aş vordiiir. İrri gıyım , uzun burinli argadaşlara gocaman böyyük bahçalı hanelerda gorummalıh vordir. Dövlet de, zoptiye de gorumalıg, ka dokkuz luk işleri , gümrigin kopi yerlerinde goki alma işi vordir. Hestalandikta gıççına igne vurilmiştir. Elden ayagdan çıktiginde bokkimin saglanmiştir ki rehhat ülesin. Sen ne dirsen baboo..…
Daarliingg gel artıık…bak dövücem ama aaa…
Cano- Buralarda, Acem kopisinde bir iki gokuci orgedeş gerisinde çalışanımiz yohtir. Dövlet yeri azdir. Zoptiye azdir. Herbiyande gaçcak çay vordir, gaçcak tütin vordir, gaçcak eşya vordir foggat gokisinin faydasi yohtir.
Daarliing…hadi artık.. gittik bak…
Darling sahiplerinin ısrarlı çağrısına daha fazla direnemez. Ağır ağır kocaman kara arabaya doğru uzaklaşır Cano’dan. Birkaç kere daha sarsıla sarsıla havlar Cano. İçinden kopanları anlatmaya çalışır. Ama dinleyeni kalmamıştır artık…
Atmaca hızla kayaların ardından yükselir. İshak Paşa Sarayı'nın besili güvercinlerine doğru pike yapar. Sonra aşağılarda iki köpek görür. Vazgeçer döner . Biri Cano dur tanır. Bilinmez kaç nesildir barındıkları, barındıklarını zannettikleri kırık dökük kulübesi , hurda bir kamyonun karterinden uydurma su kabı, yamuk yumuk bir yemek tası birde paslı zinciri ile toz toprak içinde, öylesine dimdik duran yalınlığın , yoksulluğun abidesi…Cano.
Diğeri ise bir yabancı. Dolgun gövdesini örten sarımsı uzun tüyleri güneşin altında pırıl pırıl parlamaktadır. “Şehir köpeği” diye geçirir içinden Atmaca.
Darling dönerek Cano’ya doğru son bir defa daha hafifçe havlar. Sesi gırtlağından belirsiz, cılız bir hırıltıyla dökülür. Veda sözcükleri, karşıdaki kayalara ulaşamadan söner gider. Kuyruğunu dalgın dalgın sallayarak isteksiz, ağır adımlarla uzaklaşır oradan Darling .
Cano Darling’in ardından bakar, boğazı yırtılırcasına havlar, havlar. Demek istediği, diyemediği sözler dörtnala koşan bir atın terkisine atlamışcasına karşı kayalıklara bir çabukta ulaşır, yankılanır…
Atmaca Cano ya içlenir… yükselir, yükselir. Koca Ağrı ile yarışırcasına daha da yükselir. Tenhalığın , umutsuzluğun bir pençe gibi yakaladığı, bırakmadığı karabasandan kurtulmak için nehirler dere olana , ağaçlar fidan olana dek yükselir. Sonra dağlara, ovalara bir daha bakar Atmaca. Taa Urartu dan, Selçuk dan , Osmanlı dan çalınan kılıç şakırtılarını, taş ustalarının çekiç seslerini dinler. Keskin bakışları, yüzlerce, binlerce yıldır alın yazıları hiç değişmemiş, kararsız karıncalar gibi bir oraya bir öteye giden insancıkları süzer. Bin yılların yazgısının kederiyle yoğurduğu Anadolunun, bu esmer güzelin, yemyeşil gözlerinin şavkı ile renklenen çayırlara, şefkat dolu göğsünden yayılan sıcaklıkla can bulan sürülere, gül dudaklarından saçılan gülücüklerle al atlasa kesen gelincik tarlalarına bakar, bakar.
Daha da yükselir Atmaca . Soluğu kesilene dek, her şey silinip kaybolana dek yükselir. Hayallerinin umutsuz kanat çırpınışları, gerçeklerin kara sularında boğulur gider.
Güneş doğudan, Ağrı dağının ardından daha bir yükselir. Tüm ovayı Cano’ nun yumuşacık tertemiz yüreğinden fırlarcasına yayılan sarımtırak, duru bir ışık kaplar.
Kocaman kara araba, sabahın ılığında ovaya çöken sisin derinliklerine dalar, küçülür, küçülür, gözden kaybolur.
Karmakarışık duyguların kıpraştırdığı bir çift kara üzümden dökülen damlalar, sisler içinde kalan anıları bir buğu perdesinin ardına gizler.
Sonra her şey bu inanılmaz güzelliğin tütsülü tablosunda kaybolur gider.
Hüseyin PELİT (Rüzgar)
Haziran/ 2008