Ynt: Bitkisel Yağların Dizel Motorlu Tarım Araçlarında Yakıt Olarak Kullanılması
Oldukça eski bir başlık, internette başka birşey ararken karşıma çıktı, ama konuyla çok ilgili olduğum için cevap vermeden geçemeyeceğim.
Öncelikle biyodizel üretimi Türkiye'de baltalanmamıştır, aslında olay tam tersidir. Yani Türkiye ciddi bir kazık yemekten son anda kurtulmuştur. Şöyle ki yukarıda hesabı yapıldığı üzere sıfır yağdan yapıldığında biyodizelin maliyeti litrede 2,2 tl civarındadır. Motorinden ucuza gelmesinin nedeni temelde devletin vergi politikasıdır. Motorinin Tüpraş çıkış fiyatı aslında 50 kuruş civarındadır. Ancak anormal vergi yükü ve dağıtımcı firma + istasyonların karlarıyla bu rakam 3 tl barajına ulaşmaktadır. Buna karşın bir dönem trend halinde kurulan biyodizel tesislerinin kuruluşundaki temel düşünce, biyodizel üretiminden vergi alınmayacağı beklentisidir. Ne varki milyonlarca litre motorin ihtiyacını biyodizel ile karşılamak için milyonlarca litre de atık yağa ihtiyaç duyulacaktır. Biyodizel firmalarının ruhsatlı olarak piyasadan topladıkları 3-5 ton göstermelik yağ ile bu ihtiyaç karşılanamaz. Zaten iş bu noktada tıkanmaktadır. Üretici firmalar yurtdışından vergisiz atık ve sıfır yağ ithal etmek istemiştir. İthal edilecek yağın maliyeti motorinden daha fazladır. Üzerine kimyasal ve üretim gideri de eklenecek, maliyet 2,2 tl civarında olacak böylece üretici firmalar para kazanabilecektir. Ama Türkiye litresini 50 kuruşun altında ithal edebildiği motorinden daha pahalıya atık yağ alacak ve 50 kuruş ödemek yerine 2,2 liraya biyodizel satınalmış olacaktır. Bu hesap anlaşılınca istenen kanunların çıkması engellenmiş, büyük ümitlerle kurulan milyon dolarlık biyodizel tesisleri de hurdaya çıkmıştır.
Türkiye mevcut yapısıyla biyodizellik yağ üretimine de uygun değildir. Biyodizel için yağ bitkisi ekimi nüfusuna oranla büyük araziye sahip Kanada, A.B.D., Avustralya gibi ülkelerde önemli bir seçenek olabilir; ancak Türkiye'nin nüfusuna oranla böyle devasa yüzölçümü yoktur. Türkiye kendi kendini besleyebilen bir ülke değildir. Kanola bitkisi zaten kolza bitkisinin kanadalılar tarafından soğuk iklime uyumlu hale getirilmesi amacıyla genetik mutasyona uğratılmış şeklidir. (Zaten ismi de buradan gelmektedir.) Piyasada ucuz olması sebebiyle çokça satılmaktadır. Ancak insan tüketimi için geliştirilmiş bir yağ değildir, tamamen biyodizel düşünülerek üretilmiştir. İspat edilmiş bir zararı olmamakla birlikte tüketimi tavsiye edilmemektedir, üstelik GDO'ludur.
Araçlarda kaliteli biyodizel kullanılmasının hiçbir sakıncası yoktur. Ama kalitesiz biyodizelde bulunabilecek sabun (üretim esnasında oluşabilmektedir) filtrenizi tıkayarak yolda kalmanıza neden olabilir. (Kamyoncu tanıdığımın başına geldi) Ayrıca biyodizelleşememiiş yağ motorunuza zarar verebilir, metanol kalıntısı (üretimden gelebilir) yakıtın parlama noktasını düşürebilir. (motorinin parlama noktası TSE'ye göre 54°C'nin altında olamaz- piyasada satılan ürünlerde genellikle 70°C civarındadır.) Dizel araçlar parlama riski olmayan yakıtlara göre dizayn edilirler. Depolarında parlayabilecek bir yakıt olması tehlikeli olabilir. Ayrıca yukarıda belirtildiği gibi biyodizelin (özellikle atık yağdan üretilenin) kışın donup filtreyi tıkaması (CFPP) dağ-tepe gezmeyi düşünen arkadaşlarımıza nahoş sürprizler sunabilir.
Dizel aracınızda doğrudan bitkisel yağ kullanmayı kesinlikle düşünmemenizi tavsiye ederim. Bitkisel yağ ve motorin(yada petrol türevli yağlar) benzer yapıda değildir. İkisinin de kaygan olması birbirinin yerinin tutabileceğini göstermez. Bitkisel yağ, bir gliserin molekülüne üç yağ asidinin bağlanmasıyla olulan bir yapıdır. Motorin ve yağlama yağları ise büyük moleküllü hidrokarbon türevlerinden oluşur. Bitkisel yağların yanmasıyla oluşacak kül miktarı motorine oranla daha fazladır, zamanla motorda olumsuzluklara yol açması kesindir. 1980 model turbosuz ve katalitik konvertörsüz kamyonun "herşeyi yakması" sizin dizelinizin de yakacağını göstermez. Yurtdışında doğrudan bitkisel yağı dizelde yakma denemeleri yapıldığını ve başarıldığını internette okumuştum. Ancak yakıtı motora girişte ısıtan (yanlış hatırlamıyorsam) bazı ilaveler lazım; yani motorda bir kısım modifikasyonlar söz konusu. ilgilenenler direkt vegetable oil diye aratabilirler.
Eğer her yakıtımı ucuza getirmek istiyorum derseniz (kim demez ki...) bitkisel yağ yerine adımbaşı "on numara yağ" diye satılan teneke kutuklardaki bazyağlarını alıp deponuza koyabilirsiniz. (ama sadece bazyağ---motoryağı, hidrolik yağı vs. değil. Bazyağ katkısızdır, diğerleri işlevleri gereği katkılar içerir) Burada dikkat edeceğiniz nokta, bazyağın motorine göre çok daha viskoz(kıvamlı) ve donmaya da daha meyilli olmasıdır. (Bitkisel yağ gibi) Deponuzdaki yakıtın viskozitesini çok arttırırsanız bunu enjektörlerden püskürtmek zorlaşacak ve yakıt pompası vs. bozulabilecektir. Yani abartmayın; ben şahsen üçte bir oranına kadar ekledim, hiç bir sorun yaşamadım. Egzozdan siyah duman çıkar falan diye de düşünmeyin, modern dizellerin tamamı katalitik konvertörlü. Bu ünite tam yanmayan hidrokarbonları yakar- aradaki farkı anlayamazsınız. (Piyasadaki hurda kamyonlarda olmadığı yada olupda bilmem kaç milyon kilometre neticesinde işlevini yitirdiği için duman atıyor-motorinle de aynısı olacaktır...)
Ucuz yakıt satan istasyonları da deneyebilirsiniz. Adapazarı ve ötesinde adımbaşı ucuz mazot yazıyor. Kırsal motorin genellikle 2,50-2,70 TL arası satılıyor. Yaz tatilinden dönerken Burdur taraflarında biryerden 2,35 TL'ye depomu doldurmuştum. sorun yaşamadım... Zaten dizel motorda yolda bırakacak kısa vadeli sorunlara yol açan en büyük neden yakıttaki sudur. Çalıştığım şirketteki araçların biri (hyundai accent era) sulu yakıt alması neticesinde yolda kaldı. Neticede 4 enjektör ve komple yakıt filtre tertibatı değişti. Su motorin gibi yağlama yapamadığından enjektörler aşınır. Yakıtın sulu olduğunu anlamak çok kolaydır: Su motorinde çözünmediği için zerrecikler halinde dağılır. Bu yüzden sulu yakıt berraklığını kaybeder, bulanıklaşır. Aşırı sulu yakıt çok sulandırılmış rakıyı andırır. Tabi bunu anlamak için aldığınız yakıtı görebilmeniz gerekir... Motorinde daima bir miktar su bulunur. Bu su zamanla depo içinde durgun vaziyette çöker ve daha ağır olduğu için dipte birikir. Çok uzun süre kullanılmış dizel araçlarda deponun sökülüp temizlenmesi iyi fikirdir. (Eski kamyonlarda bu iş için deponun altında musluk gördüğümü hatırlıyorum.)
Oldukça uzattığım cevabımı çok önemli bir gerçeği açıklayarak bitirmk istiyorum. Araç üreticileri ve yetkili servisler dizel araçlarında eurodizel kullanılmasını şart koşuyorlar. Aksi takdirde aracı garanti dışı bırakıyorlar. Euro dizelin daha üstün olduğunu, kırsal motorinin aracı bozacağını iddia ediyorlar. Bu tamamen gerçekdışı. İki yakıtın TSE'deki limitleri kükürt haricinde tamamen aynı. Kükürt ise kırsal motorinde max. 1000 mg/kg, euro dizelde max. 10 mg/kg limitli. Arada çok fark var diyenlere de hemen belirteyim, ikinci el aldığım aracımda aldığım günden beridir sadece iki kez euro dizel aldım, toplam 37000 km yol yaptım. Üstelik yukarıda anlattığım ucuz mazot ve bazyağ denemelerini de aynı araçta yaptım. Aracım renault clio, hiç sorun yaşamadım. Dahası iki yıl öncesine kadar motorin 7000 satılıyordu.(Evet kükürt 7000 ppm) Motorinlerde kükürdün gün geçtikçe azaltılmasının nedeni hava kirliliğine yol açması. Yoksa dizel teknolojisi iki yılda evrim mi geçirdi? Şu anda üretilen en lüks, en performanslı dizel araçlar rahatlıkla kırsal motorin kullanabilirler. Tabi başka bir nedenden ötürü araç arızalanır ve serviste depodan numune alınıp analize gönderilirse sorgusuz sualsiz garanti dışı bırakılırlar. Ama aracınızın garantisi dolduysa....