.
B..’tan bir konu için bence gerilime gerek yok.
Fakat yine de yukarıda örnek vermeden esas üzerinden söylemek istediğimi izninizle biraz daha açayım.
Tam da bu gün bir başka başlıkta şöyle yazmıştım.
“
Her arazinin resmî ya da gayri resmi bir mülkiyeti var. İzin almadıkça uluorta bırakmak hatta çukur kazmak yasa dışı davranış demek !
Devlet istemiyor. Müeyyidesi bile var.
Belediyeler tuvaletlerime boşalt diyor. Onlar da öyle.
Bilmem içimizde kendi arazinize yapılmasını hoş gören olur muydu ?
Sahipli hayvanlar için bile durum ayni.
Bir de doğa sever karavancılar için düşünün.”
Yoksa ayni noktada konsantre olmadıktan sonra insan dışkısının hayvan dışkısı gibi tabiatla bütünleşmesinin biyolojik bir sorun olmayacağını hatta bilinçli uygulamada gübre olarak kullanıldığını hepimiz biliyoruz.
Ama mülkiyet sorunu çözülmeden bu faydanın bir anlamı da yok.
Diğer bir nokta da; dışkı oluşumunun başlangıcı olan beslenmeyi, bir kültür olarak görüyor ve tanımlıyorsak, yani yemeğin zamanı, mekanı, hazırlanması ve tarzına bilinçli olarak uyuyorsak, devamını da ayni şekilde sonlandırmak bize en yakışanı olmaz mıydı ?
Aradaki farkı gözler önüne getirmek zor olmamalı ?
Açık havada def-i hacetin dayanılmaz cazibesini hayal edebiliyorum ama bunun yemeğe herkezden önce başlama gibi pek de sosyal olmayan bir davranışla parelelikleri olabileceğini de düşünmekten kaçınamıyorum ?
Çünkü bizler için olay, biyolojikten ziyade sosyal ve kültürel karakterli.
Medeniyet Freud’un dediği gibi içgüdülerin dizginlenmesi. O da o kadar kolay birşey değil tabi. Hoşgörü en büyük yaşam düsturum ama yine de herkesin, herşeyi yapabileceği bir toplumda yaşamak istemezdim.
Son olarak Orhan beyin gönderdiği İstanbulun yetersiz kanalizasyon çözüm yazısına gönderme yapmak isterdim.
İşte tam da o yüzden, soruna önce kendimizden başlamak yerinde bir davranış olmaz mıydı ?
Dedim ya konu b..’dan, gerilimi daha da b..’dan olmalı...?
Aman ha...
.