Ynt: italya'da on gün
Venedik-Milano
6 Temmuz 2011, Çarşamba
12:25
Bilette yazan 8. Vagon arızalı imiş, “9. Vagona geç” dediler. Biletimde yazılı kotluk en son sırada, ortada ve ters yönde idi ben de hoşuma giden bir yere oturdum. Umarım kimse gelip kalkmamı söylemez.
Vagon sanırım 70-80 kişilik ve nerdeyse tamamen doldu. Henüz bana gelen olmadı.
Bindiğim en lüks tren (aynı zamanda da en pahalısı: 35 € ve aktarmasız en uzun yolcuğum olacak: 2 saat 30 dakika). Masa var, klima var, hızlı ve dakik.
Serin oldu ve üzerime penye sweat giydim ama umarım klima diş ağrımı tetiklemez.
Telefonumdaki manuel Google Earth haritama göre, merkez istasyondan sonra başka bir istasyona gitmem gerekiyor. Sanırım arada metro var. Ama otelden de Bergamo’daki havaalanına nasıl giderim, mesafe ne kadardır, hiç fikrim yok. Bergamo havaalanı, Sabiha Gökçen gibi Pegasus modeli havayollarının tercih ettiği ve şehir dışında bir alan diye biliyorum.
Yarın sabah ulaşım ile geçeceği için Milano’da zamanım bugün ile sınırlı olacak gibi duruyor.
Sol taraftaki masada yaşlı bir çift oturuyor. Çantadan sandwichlerini çıkardılar ve ufak bir sofra kurdular. Benim de yanımda kahvaltıdan sakladığım reçelli kruvasanlarım vardı. İlk durakta birini yedim ve gelen giden olmayınca ayaklarımı da uzatıp koltuğa yerleşmeye başladım.
Yol boyunca mısır tarlaları var.
Şehirden ilk ayrılıştaki birbirine yakın duraklar bittikten sonra bilet kontrolü için geldiler. Görevli, yanlış koltuğa oturduğumu ve bilette yazılı koltuğa oturmam gerektiğini söyledi. Burası dolana kadar kalmamın sorun olup olmayacağını sordum ve oturmaya devam ettim. Yan masadaki çift toplanıp yer değiştirdiler.
Verona’da bir durak var. Klasik turlarda bahsedilen göller bölgesi burası olmalı.
Gelecek sefer, Venedik’de karnaval zamanı olan Mart ayında veya daha da erken kışın sisli zamanlarında, kanalda yüzen teknelerin turist değil Venedikli taşıdığı zamanlarda gelmeliyim ve uzun uzun seyretmeliyim…
Venedik’de gondol veya alışveriş için pazarlık yapan turistler de gördüm ama hiç biri ikna edemedi, o kadar çok turist var ki indirime kimse yanaşmıyor sanırım.
Siena’da yaşlı bir amcanın dükkanından bir magnet aldım. 4€ dedi, elimdeki 6 tane 50 centi verdim ve kabul etti, belki de sayamadı bilemiyorum ama aynı magnetten Firenze’de 3€ idi. Hediyelikler her zaman pahalı ve piyasa fiyatında oluyor. Bir arka sokakta ana caddeden daha ucuz oluyor
Bu trende yemek yemek veya sadece IDO vapurlarındaki gibi büfeden satış yapan da bir vagon var. Binerken yanından geçmiştim ama sonra çantamı bırakıp tren içinde gezinmedim.
Local trende de, durakta beklerken belediye otobüslerindeki gibi su satmak için vagonları gezen bir amca trene binip inmişti.
Bir hafta oldu ama Roma garında koştururken incittiğim elimin acısı hala geçmedi. Ara ara sancıyor. Çantamı sağ elimle taşıyorum.
İlk sabah, kahvaltıdaki sıcak marmelatlı kruvasandan yaktığım damağımın acısı geçti. Dişime de ters bir lokma ısırmazsam rahat rahat pizza yiyebiliyorum
Yeni ayakkabımı alır almaz çıplak ayağıma giyince topuklarım hemen vurmuş ve yara yapmıştım. İlk günler hep topuğumun altına çorap koyarak yükselti yapıp gezdim, son birkaç gündür de yara bandı yeterli oluyordu, birkaç gündür rahatım, yürürken acımayan ayaklar ne kadar da güzel
Vatikan’a gittiğim veya Doumo gezeceğim günlerde özellikle kollu tshirt ve pantolon giymeye dikkat ettim ve artık kollarım renk renk oldu, tam turist yanığıyım
Tren, Garda isminde bir istasyonda durdu. Disneyland modeli afişler var: “Gardaland magic winter” yazıyor. İlerleyen İtalyancama güvenerek, 4 Aralık – 9 Ocak arası diye anlıyorum (gardaland.it)
Bugün, eşyalarımı almak için otele giderken köprünün ayağındaki restoranda tiremisu yedim. Venedik’in tatlısı imiş ama ben farkı anlayamadım açıkçası, güzeldi
Henüz hiç makarna yemedim, denk gelmedi. Yürürken acıktığımı hissedince gördüğüm ilk büfeden bir dilim pizza veya calzone yeterli oldu. Calzone, içinde mantar harcı olan kapalı bir börek. En güzeli, Firenze’deki Duoma’nın hemen karşısındaki büfede idi. Kocamandı
Yemek bitince de bir külah dondurma
Peki, “Panini” ne demek? Büfe camekanlarında gördüm ama sorup da almayı bilemedim :s
Yol boyunca mısır tarlaları başladı, acaba mısıra benzeyen başka bir bitki var mı?
Milano-Bergamo,
07.07.2011, Perşembe
Milano Tren istasyonu gördüğüm en şık istasyon, trenden dış salona gelene kadar çok modern görünüyor, şehre bakan dış salonda da sanki müzeye gelmiş gibi hissedebiliyorsun. Metro için yürüyen merdivenler dışarıda.
Tek biniş 1€, 75 dakika geçerli ve aktarmaya izin veriyor. 24 saat geçerli günlük bilet ise 4€ (Roma’daki günlük bilet sadece o gün için geçerli idi yani geceki son sefere kadar).
6. hissimin beni günlük bilet almam için uyarmasın karşın, Otele gidebilmek için tek binişlik bir bilet aldım.
Metrodan çıktığımda geldiğim caddede biraz başım döndü açıkçası. Göbekten ne tarafa gitmem gerektiğini kestiremedim. Google earth haritama baktım ama biraz sağa biraz sola doğru derken Dante Caddesini buldum. Burası Halaskargazi gibi çok şık bir cadde. Daha caddenin girişinden, hiç bilmediğim bir şehirde ne kadar da doğru bir yerden otel seçtiğimi düşünüyordum
Bir gece kalacağım bu otelin fiyatı 65€.
Şehirde diğer şehirlerden farklı, daha şık bir hava var. Belki de, diğer şehirlerde hep Sultanahmet’de dolaşırken bu sefer Nişantaşı’ndayımdır, bilemedim.
Otele gittiğimde, metro aktarması filan derken tam öğleden sonra güneşine denk geldiğimden biraz da caddenin etrafında dolanıp fazladan yürüdüğümden epey bunalmış ve yorulmuştum.
Resepsiyondaki kadın, otelde tadilat olduğunu ve bu sabah benim rezervasyonumu başka bir otele verdiklerini söyledi. “Bana haber vermeliydiniz” diye başlayan carlamama rağmen hiç oralı bile olmayıp elime haritayı tutuşturdu ve “buradan sadece 3 durak ileride, kahvaltı dahil ve ücret de aynı” diye ısrar etti.
Hiçbir yere varamayacağımı anlayınca elimdeki haritayı okumaya çalışarak tekrar istasyona geri döndüm ve bahsettiği otele gittim.
Milano, toplu taşıması gelişmiş modern bir şehir hatta İstanbul’a göre kolay bile olabilir ama bir haftadan fazla zaman geçirdikten, yolculuk yaptıktan ve iklim değiştirdikten sonra insanın sinirleri epey geriliyor.
Kadının bahsettiği oteli buldum ve tüm sinirimi eski filmlerdeki virane otellere benzer reseptiyonda telefonla konuşan, ağzındaki sakız gibi kendi de sıcaktan bayılmak üzere olan iri göğüslü abladan çıkardım.
Ne dediysem alttan aldı ve kendilerine de bu sabah bilgi verildiğini, yapabilecekleri bir şey olmadığını, odamın ikinci katta olduğunu ve asansörün arızalı olduğunu, metro’nun çok rahat olduğunu, 3 durak giderek gezilecek turistik yerlere ulaşabileceğimi (ki zaten oradan gelmişim!) anlattı.
Ne kadar ödeyeceğim sordum, “rezervasyonda 65€ görünüyor” dedi ve ben tekrar kaybettiğim zamandan başlayarak carlayınca “kendisinin de sadece resepsiyonda görevli bir kişi olduğunu ve ancak 50€’ya indirebileceğini” söyledi, “45€ olsun o zaman” dedim. Aslında 30€ desem de razı olacaktı sanki ama bende pek düşünecek moral kalmamıştı açıkçası, yolda kendi kendime biçtiğim ortalama konaklama bedeli olan 45€ rakamını söyleyiverdim.
Çantamı odama taşıdım ve klimayı açtım. Biraz serinleyip kendime geldikten sonra hemen yola çıktım. Saat 16 civarı idi. Kızın verdiği yeni haritada belli yerlerin çalışma saatleri de yazıyordu ve buna göre iki saat içinde kale, üç saat içinde de La Scala kapanacaktı
Günlük metro bileti alarak Milano turuma başladım. Bu durak aynı zamanda da local bir tren istasyonu ve tramwayların da çok olduğu bir nokta. Karşıdan karşıya geçerken önümden geçen bir tramwayın üzerinde 1878 yılı yazılı idi.
Kale bahçesinde gezdim ama müzesi kapanmıştı.
Duoma’da gezerken de katedralin kapanış saati gelmişti ve içerdeki son ziyaretçilerin de çıkması ile görevliler kapıları kapattılar.
AVM içinden geçerek La Scala’yı görmek için yeni bir meydana geldiğimde geç kalmıştım ve akşamki gösteri için gelen şık seyirciler etraftaki turistlerin arasından seçilmeye başlamıştı.
Yüksek bir Leonardo heykeli olan küçük parkta biraz oturdum, etrafı seyrettim. Mesai saati sonu da olduğu için cadde epey kalabalıklaşmıştı.
AVM etrafından dolanarak kaleyi katedrale bağlayan Dante caddesinin diğer tarafına geçtim.
İtalya’da gördüğüm en gerçek süpermarketten bir kutu doğranmış meyve (ananas, mango, kivi ve kara üzüm) ve iki şişe su aldım.
Az ilerideki kilisenin merdivenlerinde meyvemi yedim. Böyle doğranıp paketlenmiş meyvelerin adı “macedonia”. Biraz da dinlendikten sonra havanın kararmasına kadar dolanmaya devam ettim.
Hava karardığında saat 22’yi geçiyordu.
Katedrali ve AVM fotoğraflarımı çekmek için tripodumu kurdum. Ne çok sivrisinek var. İlk kez bu kadar iri gözleri olan bir cins sivrisinek gördüm ve ısırdıklarını bu kadar net hissettim. O kadar ki ısırmalarından canım acıyordu ve sürekli zıplıyordum. Birkaç fotoğraf çekecek kadar dayanabileceğimi düşünüp önce meydan, sonra AVM ve kale derken bir saate yakın oyalandım.
Otele dönünce iki tane alerji hapı içerim diye kendimi teselli etsem de otele döndüğümde tüm kollarım ve bacaklarım kıpkırmızı idi. O kadar yorgundum ki ertesi sabah tekrar Dante’ye gidip dönüp eşyalarımı alıp havaalanı yolunu tutacak halim yoktu. Ne kadar planlasam da vaktim de olmayacağını bildiğimden çantamı dönüş için son kez topladım ve banyodan sonra normalde günde bir tane içilmesi gereken alerji hapından iki tane içerek uyudum.
Sabah uyandığımda bacaklarım şort giyilemeyecek kadar şişmişti.
İlacın da etkisi ile deliksiz bir uyku sonrası dinlenmiştim.
Son sabahımdaki kahvaltı, en güzel kahvaltılarımdan birisi idi.
Milano’da gezilecek fazla turistik bir yer yok ama güzel bir şehir ve kaldığım otel de vakit sınırım olmasa idi gayet uygundu denebilir.
Bahsettiğim şehir merkezindeki istasyona ve ters yöndeki ana istasyona üçer durak ve 15 dakika. Metro durakları, Roma’nın aksine aydınlık ve temiz.
Metro vagonlarında askılık yok, herkesin boyu yeterince uzun
Metrodan inince, yukarı çıkmadan gişeden shuttle biletimi aldım (9,90 €)
Shuttle biletleri metro içindeki gişelerde de otobüs beklerken durakta da satılıyor.
Havaalanı için shuttle durakları, metrodan çıkınca gar bahçesinin sağ tarafında kalıyor. Taksi de tercih edilen bir alternatif ve taksi sırası hemen garın önündeki otobüs durağı gibi direklerin arasındaki kalabalık.
Milano için üç farklı havaalanı var ve bilet alırken dikkat etmek gerek. Bergamo, şehrin dışında ve tur şirketleri veya Pegasus tarzı havayollarının tercih ettiği bir havaalanı.
Shuttle için de farklı alternatifler varmış. İlk gördüğüm otobüs dolunca arkadakine yöneldim ama elimdeki bileti gören görevli, “bu otobüs farklı, elindeki bilet için öndekini beklemelisin” dedi. O şirketin bileti de 10€ idi ve her iki firma da üç tane alınca indirim yapıyor.
Birkaç dakika sonra yeni bir otobüs geldi ve çift katlı otobüsün üst katında en öne oturdum. Ben otobüse binerken yağmur da tiselemeye başlamıştı.
Camdan etrafı seyrediyorum: insanlar bavulları ile geliyorlar, yol soruyorlar, haritaya bakıyorlar. Ne kadar farklı insanlar aynı yoldan geçiyor, ne kadar farklı çantaları var. Çek çek çantalar her zaman en kullanışlı modelmiş. İlk kez taşınan bir çanta tercih ettim ve pişmanım
Gerçi tripodumu içine saklayıp uçağın bagajında kırılmasın diye bu çantamı seçmiştim ama çekçek çantamı da deneseydim keşke diye düşünüyorum.
Kahvaltıdan sonra bir hap daha içmiştim ve bulutlu havanın da etkisi ile gözlerim kapanmak üzere.
Yolculuk yaklaşık bir saat sürecek.
Saat 14:20 uçağı için 11:15’de check-in masasının önündeyim. İlk kez bu kadar erken havaalanındayım.
Bergamo alanında, yurt içi ve yurt dışı farklılığı yok. Girişteki ekranlarda uçağınızı bulup hangi dekse gitmeniz gerektiğine bakıyorsunuz ve oklardan da deksi kolayca buluyorsunuz.
Muhtemelen iki saat sonra açılacak olan deskin önündeki kalabalık ve karmaşa dönüş yolunda olduğumu hatırlattı.
Bir banka yayılıp etrafı seyrederek zaman geçirdim. Roma’dan ayrılalı Türkçe duymamıştım ve Pazar günü, Bologna’daki otelde, internet ile uğraşırken TV’deki Türkiye-Rusya basketbol maçını da İtalyanca izlemiştim.
Döndüğümde booking.com’dan baktığımda, kaldığım otel için önerilen fiyat da 45€ idi.