Merhaba,
Ağustos ayında kardeşim ile beraber ayırdığımız 1 hafta süre içerisinde, Kaçkar Kavrun dağı zirve tırmanışı, göller bölgesi, dönüşte Yukarı Kavrun yaylası üzerinden Samistal yaylası, Hazindağ yaylası ve son olarak Pokut yaylası üzerinde etkinliği tamamlamayı düşünüyorduk. Son ayda edindiğimiz Gps'e rotaları yükledik ve 1 haftalık yiyecek ve bir sürü ihtiyaç malzemesi ile 16.08.2013 tarihinde 18:00 de Ankara'dan ayrıldık. 17.08.2013 tarihi sabahında 13 saat süren yolculuk sonrası Rize'nin Pazar ilçesine ulaştık. Sabah ufak atıştırmalıklarla terminalden Ayder'e giden minibüslere çantalarımızı yerleştirdik. Minibüsün dolmasını beklerken 1 saate yakın zaman kaybımız oldu ve sabah 9:00 sıralarında Ayder' vardık. Ayder'de biraz oyalanıp kardeşim ile fotoğraf çektikten sonra son 1 kişi için Yukarı kavrun yaylasına giden minibüse bindik ve saat 12:00'ye doğru gelirken Yukarı Kavrun yaylasına ulaştık.
Yukarı Kavrun yaylasında bulunan Şahin Cafe'de sıkı bir kahvaltı yaptık ve ani irtifa aldığımız için ne olur ne olmaz düşüncesiyle 1 saat daha oyalandık. Saat 1 sıralarında fazlasıyla yüklü çantalarımızı sırtlanarak yoğun sis altında Mezovit'e doğru yola koyulduk.
Kapıdan sonra çok yorulduğumuzu fark edip 15 dakikalık bir mola verdik. Ara öğün olarak fındık içi ve kuru üzüm atıştırırken yukarıdan koşar adımlarla inen bir arkadaşa rast geldik.
Dilber düzünden zirve yaptığını ve kuzey rotadan inerek geri döndüğünü, yukarıda kimselerin olmadığını, bir önceki akşam gece yarısı kısa sürelide olsa şiddetli yağmur altında çadırda kaldığını, sabah 5'ten beri yürüdüğünü ve yolun bu defa asla bitmediğini sitemkar bir şekilde anlattı. Ardından şans dileyerek yanımızdan ayrıldı.
Yoğun sis etrafı görmemizi engelliyor ve fazlasıyla yağış bırakıyor. Umudumuzu yitirmeden 4 saat süren ağır tempoyla Mezovit'e ulaştık. Mezovit'te çarşağa yakın bir alanda 2 adet mat bulduk. Sanırım bırakıp gitmişler. Yalıtım olur düşüncesiyle saat 5:00 civarlarında çadırın altına serdik ve çadır içerisine bivakladığım uyku tulumlarını yerleştirdim. Yoğun sis nedeniyle sadece önümüzden akan dereyi görebiliyoruz. Öküz böğürtüleri arasında akşam yemeğini yedik ve bol sıvı tüketerek uykuya çekildik. Tulumum içerisinde, havanın açması adına dualar ediyordum ve bir kaç saat uyuya kalmışım. Gece yarısı kafamı çadırdan çıkardım yoğun sisin gitmediğini görünce moralim daha çok bozuldu. Saat sabah 3'e telefonun alarmını kurmuştum ama gece çok fazla terlediğimi fark ettim ve saat 3:00 civarı telefon çalmadan uyandım. Uyku tulumundan çıkan ter bivağın iç yüzeyini nemlendirmişti ve uyku tulumu da nemlenmişti. Hay aksi derken kafamı çadırdan çıkardım ve arkaya baktığımda Mezovit tepenin heybeti yanında koca kütlemiz bize bakıyordu. Yıldızlar ise büyüleyici derecede güzeller ve gökyüzü tamamen yıldızlarla kaplı. Kardeşimi uyandırdım. İlk önce yıldızları gördü ve harika olduğunu söylerken kafasını geriye çevirmesini söyledim. Ve dediğimi yaptığında sunturlu bir küfür ederek geri kafayı içeri soktu. Abi çok korkunçlar !!!!
Gerçekten de korkunç bir sevimliliği vardı o dağların. Mezovit tepesi işe şekilsiz duruşuyla simsiyah bir karaltı olarak sanki bize bekçilik ediyordu. Onu kızdırmamak ister gibi davrandım. Bu güzelliği ve yıldızları pozlamam gerekti hemen tripotuma sarıldım. Bir yandan dağları seyrediyorum bir yandan tripod hazırlıyorum. 5 dakika içerisinde Kardovit ve büyük buzul üzerinden gelen sis Kavrun'u kapladı ve ardıma döndüğümde kuzeyden de yoğun sis geldiğini gördüm. Çok kısa bir süre içerisinde yine her taraf beyaza büründü. Oflayıp puflayarak çadıra girdik ve uyumaya devam ettik.
Sabah 6 sıralarında tekrar uyandığımda her taraf pırıl pırıldı ve etrafta bizden başka kamp atan yoktu. Çarşağa doğru tırmanışa başlayan 3 kişi gördüm. Acelece kahvaltı yapıp hazırlandık ve tırmanışa başladık. Ara ara küçük sis bulutları küçük buzul üzerinden bize selam verdi ve gözden kayboldu. Zirveye ışık düşüyordu ve hava harikaydı. Keşke daha erken yürüyüşe başlasaydık diye düşündüm ama detaya sahip olmadığım için kendime kızmaktan vazgeçtim.
Saat 9:00 olmadan çıkışa göre soldaki kapıya vardık. Güney yamacı boyunca ara ara sis vardı. Biz ikinci kapıya geçtiğimizde önümüzdeki grup yeni tırmanmaya başlamıştı. Çantalarını ve batonlarını diğer kapıya yakın bırakmışlar. Çanta yakınındaki poşetlerden yemek yediklerini ve bunun için oyalandıklarını anladık. Bizde batonlarımızı orada bırakarak tırmanışa başladık. Hava git gide bozuyordu kapıya kadar sis gelmişti ve bivak alanını geçtikten sonra yoğun sise yakalandık. Sis fazla derecede nem bırakıyordu üzerimize ve biraz beklemek istedik. Ancak hava atıştırmaya başladı ve yoğun sis kapladı her yeri. Kayalar ıslanmaya başladı ve durumu riskli bularak geri dönmek istedik. Bütün çıktığım yolu boşu boşuna dönmeyi düşünmek beni üşendirdi. O an helikopter suretinde bir melek gelmesini ve bizi almasını diledim. Ama olmadı
Yağmur biraz kesilince dönüş yoluna koyulduk ve acele etmeden yarım saati geçkin bir sürede çıkışa göre sağdaki kapıya vardık. Gps üzerindeki imleç dönmüyor ve izi takip etmiyordu. Kapıdan sonra eski ize takılırız diye düşündük ama Gps'in grev yapması üzerine ize takılamadık. Patikadan Mezovite indik ve yoğun sis altında biraz uğraş sonucu çadırımızı bulduk. Sıcak birer kahve içerek yemeğimizi yedik. Gps'te ki sorun, pusulayı tekrar kalibre edince düzeldi. Zirve denemesi için ikinci günü beklemek üzere dinlenmeye çekildik. Zirveden inenler bizi ziyaret ettiler ve iyi ki gelmediğimizi, boşuna yorulacağımı, zirvenin çok kötü yağışlı olduğunu söyleyerek ayrıldılar.
Gece bir kaç misafirimiz çadır yanındaki ekmek parçalarını yemek için yanımıza geldi. İçeriden kızıp bağırmamıza karşın hiç tepki vermediler. Dışarı çıkıp batonlarla kovaladım. Yaklaşık on dakika sonra yine boynuzlu arkadaşların sesini duyduk. Bir tanesi çok kötü bağırıyordu. Kafamı çıkardığımda 20 metre uzaklıkta sisler arasından ve sırtında kocaman hörgücü olan bir karaltı bana bakıyordu. Dehşet büyük bir öküz !!!! Muhtemelen sürü lideriydi ve arkadaşlarını kovaladığım için bana kızgındı. Onu kovalamaya cesaret edemedim. Öküzcüğe iltifatlar göndererek çadıra saklandım
Birazdan çadırın yakınına kadar yaklaştı ve artık burnundan çıkan sesleri duyuyordum. Üflüyordu ve ardından çadırın kapı tarafı traaak diye sallandı. İlk önce çadırı kemiriyor sandım fakat 5 dakika sonra baktığımda çadır kazığının yerinden çıkmış olduğunu gördüm. Muhtemelen ip ayağına takılmıştı. Ucuz yırttık 
19.08 tarihinde sabah erken kalktık ve hava daha berbattı. Göller bölgesine gitme hayalimizin suya düştüğünü, kardeşimle göz göze gelerek doğruladık ve Yukarı Kavrun'a dönüp Samistal üzerinden Pokut'a geçmeyi planladık. Sıkıca giyinerek üzerimize yağmurluklarımızı aldık ve çantalarımızı yüklenerek 2 saat süren bir yürüyüşle Yukarı Kavrun'a ulaştık. Yaylaya girdiğimizde Çağatay Yolda ekibinin çekim yaptığını gördük. Israrla yayla girişinden tekrar yürüyerek gelmemizi ve kameraya bir kaç kelime söylememizi kendileri için güzel olacağını ifade ettiler. Ancak 5 metre dahi geri yürümeyi düşünmüyorduk. Bir an önce oturup dinlenmek isteğimizin gözlerimizden okunuyor olmamasına şaşırdık. Kibar bir dille yorgun olduğumuzu söyleyerek taleplerini geri çevirdik.
Orada tanıştığımız iki teyze bize sıcak çay ikram etti. Gençken dağı aşarak Erzurum'un falanca köyüne gittiklerini, akşama kadar bir çeşit yabani ot toplayarak geri döndüklerini anlattı. Şaşkınlıkla dinlerken bizim ufaklığın sırtına hırkasını serdi ve soba yakınında ona sandalye verdi. Bu çocuk hasta olacak dikkat et dedi. Aradan yarım saat geçmemişken ve ben hararetli bir şekilde çay keyfi yaparken bizim ufaklık derin nefes alamadığını, ciğerlerinde batma olduğunu söyledi. Samistal, Hazindağ ve Pokut'u elimle bir tarafa itekleyerek ilk minibüsle Ayder'e ve oradan Pazar'a ulaştık. İrtifa kaybettikçe kardeşim fenalaşıyor ve benim başımda şimşekler çakıyordu !!!! Acelece taksiye atlayarak Kaçkar Devlet Hastanesi'ne gittik.
Taksici abican elinde evraklar kan tahlili için koşturuyor film sonuçları için acil hizmetin tabanlarını aşındırıyordu. Doktor ilk olarak oksijen verdi ve kardeşim rahatladı. Derin bir nefes çektim, duruma göre dönüş bileti alarak Ankara'da tedaviye devam etmeyi düşündüm. Aksilik, hiç bir firmada boş yer yok. Trabzon üzerinden uçak yada otobüsle aktarma aklımdan geçti. En son firmanın birine telefon bıraktım ve dönüş yaptı iki kişilik yer iptal edildiğini belirtti. Yer ayırarak doktorla konuştum. Ciğerlerin temiz, tahlillerde bir sorun olmadığı ve yolculuk edebileceğimizi, ancak bir sorun ile karşılaşırsak otobüsten inerek en yakın hastaneye gitmemizi söyledi. Hastanede sağa sola koşturan ve bekleyen taksici bizi terminale bıraktı ve inerken çok komik şekilde cüzi bir ücret aldı. Nedeni ise "İnsanluk öldü mi uşağum? oldu. Şaşkınlığımı gizlemek zorunda kaldım
Yolculukta sabaha kadar sorunla karşılaşmadık. Geldiğimizde tekrar tahlil, film, kardiyoloji koşturduk. Sonuç soğuk algınlığı. Şimdi ise ufaklık turp gibi. 17 yaşında bir doğa düşkünü
Yine hastalanacağını bilse yine gidermiş
Etkinlik boyunca fazla fotoğraf çekemedik. Üç gün içerisinde yoğun sis ellerimi deklanşöre yaklaştırmadı. Çektiğim fotoğrafları paylaşıyorum. Yukarı Kavrun'da tanıştığımız iki teyze, eylül ayında havaların çok güzel olacağını, bu ay çok yağışlı geçtiğini belirttiler. Sıcak kanlı insanları ve sisli de olsa güzel doğasını içimizde saklayarak seneye kadar hatırlayacağımız aksilikle dolu kısa bir etkinlik oldu.
Etkinlik öncesi açtığım başlıkta tavsiyede bulunan ve ilgilerini eksik etmeyen arkadaşlara teşekkürlerimi iletirim.
Syg
Ağustos ayında kardeşim ile beraber ayırdığımız 1 hafta süre içerisinde, Kaçkar Kavrun dağı zirve tırmanışı, göller bölgesi, dönüşte Yukarı Kavrun yaylası üzerinden Samistal yaylası, Hazindağ yaylası ve son olarak Pokut yaylası üzerinde etkinliği tamamlamayı düşünüyorduk. Son ayda edindiğimiz Gps'e rotaları yükledik ve 1 haftalık yiyecek ve bir sürü ihtiyaç malzemesi ile 16.08.2013 tarihinde 18:00 de Ankara'dan ayrıldık. 17.08.2013 tarihi sabahında 13 saat süren yolculuk sonrası Rize'nin Pazar ilçesine ulaştık. Sabah ufak atıştırmalıklarla terminalden Ayder'e giden minibüslere çantalarımızı yerleştirdik. Minibüsün dolmasını beklerken 1 saate yakın zaman kaybımız oldu ve sabah 9:00 sıralarında Ayder' vardık. Ayder'de biraz oyalanıp kardeşim ile fotoğraf çektikten sonra son 1 kişi için Yukarı kavrun yaylasına giden minibüse bindik ve saat 12:00'ye doğru gelirken Yukarı Kavrun yaylasına ulaştık.
Yukarı Kavrun yaylasında bulunan Şahin Cafe'de sıkı bir kahvaltı yaptık ve ani irtifa aldığımız için ne olur ne olmaz düşüncesiyle 1 saat daha oyalandık. Saat 1 sıralarında fazlasıyla yüklü çantalarımızı sırtlanarak yoğun sis altında Mezovit'e doğru yola koyulduk.
Kapıdan sonra çok yorulduğumuzu fark edip 15 dakikalık bir mola verdik. Ara öğün olarak fındık içi ve kuru üzüm atıştırırken yukarıdan koşar adımlarla inen bir arkadaşa rast geldik.
Dilber düzünden zirve yaptığını ve kuzey rotadan inerek geri döndüğünü, yukarıda kimselerin olmadığını, bir önceki akşam gece yarısı kısa sürelide olsa şiddetli yağmur altında çadırda kaldığını, sabah 5'ten beri yürüdüğünü ve yolun bu defa asla bitmediğini sitemkar bir şekilde anlattı. Ardından şans dileyerek yanımızdan ayrıldı.
Yoğun sis etrafı görmemizi engelliyor ve fazlasıyla yağış bırakıyor. Umudumuzu yitirmeden 4 saat süren ağır tempoyla Mezovit'e ulaştık. Mezovit'te çarşağa yakın bir alanda 2 adet mat bulduk. Sanırım bırakıp gitmişler. Yalıtım olur düşüncesiyle saat 5:00 civarlarında çadırın altına serdik ve çadır içerisine bivakladığım uyku tulumlarını yerleştirdim. Yoğun sis nedeniyle sadece önümüzden akan dereyi görebiliyoruz. Öküz böğürtüleri arasında akşam yemeğini yedik ve bol sıvı tüketerek uykuya çekildik. Tulumum içerisinde, havanın açması adına dualar ediyordum ve bir kaç saat uyuya kalmışım. Gece yarısı kafamı çadırdan çıkardım yoğun sisin gitmediğini görünce moralim daha çok bozuldu. Saat sabah 3'e telefonun alarmını kurmuştum ama gece çok fazla terlediğimi fark ettim ve saat 3:00 civarı telefon çalmadan uyandım. Uyku tulumundan çıkan ter bivağın iç yüzeyini nemlendirmişti ve uyku tulumu da nemlenmişti. Hay aksi derken kafamı çadırdan çıkardım ve arkaya baktığımda Mezovit tepenin heybeti yanında koca kütlemiz bize bakıyordu. Yıldızlar ise büyüleyici derecede güzeller ve gökyüzü tamamen yıldızlarla kaplı. Kardeşimi uyandırdım. İlk önce yıldızları gördü ve harika olduğunu söylerken kafasını geriye çevirmesini söyledim. Ve dediğimi yaptığında sunturlu bir küfür ederek geri kafayı içeri soktu. Abi çok korkunçlar !!!!
Sabah 6 sıralarında tekrar uyandığımda her taraf pırıl pırıldı ve etrafta bizden başka kamp atan yoktu. Çarşağa doğru tırmanışa başlayan 3 kişi gördüm. Acelece kahvaltı yapıp hazırlandık ve tırmanışa başladık. Ara ara küçük sis bulutları küçük buzul üzerinden bize selam verdi ve gözden kayboldu. Zirveye ışık düşüyordu ve hava harikaydı. Keşke daha erken yürüyüşe başlasaydık diye düşündüm ama detaya sahip olmadığım için kendime kızmaktan vazgeçtim.
Saat 9:00 olmadan çıkışa göre soldaki kapıya vardık. Güney yamacı boyunca ara ara sis vardı. Biz ikinci kapıya geçtiğimizde önümüzdeki grup yeni tırmanmaya başlamıştı. Çantalarını ve batonlarını diğer kapıya yakın bırakmışlar. Çanta yakınındaki poşetlerden yemek yediklerini ve bunun için oyalandıklarını anladık. Bizde batonlarımızı orada bırakarak tırmanışa başladık. Hava git gide bozuyordu kapıya kadar sis gelmişti ve bivak alanını geçtikten sonra yoğun sise yakalandık. Sis fazla derecede nem bırakıyordu üzerimize ve biraz beklemek istedik. Ancak hava atıştırmaya başladı ve yoğun sis kapladı her yeri. Kayalar ıslanmaya başladı ve durumu riskli bularak geri dönmek istedik. Bütün çıktığım yolu boşu boşuna dönmeyi düşünmek beni üşendirdi. O an helikopter suretinde bir melek gelmesini ve bizi almasını diledim. Ama olmadı
Gece bir kaç misafirimiz çadır yanındaki ekmek parçalarını yemek için yanımıza geldi. İçeriden kızıp bağırmamıza karşın hiç tepki vermediler. Dışarı çıkıp batonlarla kovaladım. Yaklaşık on dakika sonra yine boynuzlu arkadaşların sesini duyduk. Bir tanesi çok kötü bağırıyordu. Kafamı çıkardığımda 20 metre uzaklıkta sisler arasından ve sırtında kocaman hörgücü olan bir karaltı bana bakıyordu. Dehşet büyük bir öküz !!!! Muhtemelen sürü lideriydi ve arkadaşlarını kovaladığım için bana kızgındı. Onu kovalamaya cesaret edemedim. Öküzcüğe iltifatlar göndererek çadıra saklandım
19.08 tarihinde sabah erken kalktık ve hava daha berbattı. Göller bölgesine gitme hayalimizin suya düştüğünü, kardeşimle göz göze gelerek doğruladık ve Yukarı Kavrun'a dönüp Samistal üzerinden Pokut'a geçmeyi planladık. Sıkıca giyinerek üzerimize yağmurluklarımızı aldık ve çantalarımızı yüklenerek 2 saat süren bir yürüyüşle Yukarı Kavrun'a ulaştık. Yaylaya girdiğimizde Çağatay Yolda ekibinin çekim yaptığını gördük. Israrla yayla girişinden tekrar yürüyerek gelmemizi ve kameraya bir kaç kelime söylememizi kendileri için güzel olacağını ifade ettiler. Ancak 5 metre dahi geri yürümeyi düşünmüyorduk. Bir an önce oturup dinlenmek isteğimizin gözlerimizden okunuyor olmamasına şaşırdık. Kibar bir dille yorgun olduğumuzu söyleyerek taleplerini geri çevirdik.
Orada tanıştığımız iki teyze bize sıcak çay ikram etti. Gençken dağı aşarak Erzurum'un falanca köyüne gittiklerini, akşama kadar bir çeşit yabani ot toplayarak geri döndüklerini anlattı. Şaşkınlıkla dinlerken bizim ufaklığın sırtına hırkasını serdi ve soba yakınında ona sandalye verdi. Bu çocuk hasta olacak dikkat et dedi. Aradan yarım saat geçmemişken ve ben hararetli bir şekilde çay keyfi yaparken bizim ufaklık derin nefes alamadığını, ciğerlerinde batma olduğunu söyledi. Samistal, Hazindağ ve Pokut'u elimle bir tarafa itekleyerek ilk minibüsle Ayder'e ve oradan Pazar'a ulaştık. İrtifa kaybettikçe kardeşim fenalaşıyor ve benim başımda şimşekler çakıyordu !!!! Acelece taksiye atlayarak Kaçkar Devlet Hastanesi'ne gittik.
Taksici abican elinde evraklar kan tahlili için koşturuyor film sonuçları için acil hizmetin tabanlarını aşındırıyordu. Doktor ilk olarak oksijen verdi ve kardeşim rahatladı. Derin bir nefes çektim, duruma göre dönüş bileti alarak Ankara'da tedaviye devam etmeyi düşündüm. Aksilik, hiç bir firmada boş yer yok. Trabzon üzerinden uçak yada otobüsle aktarma aklımdan geçti. En son firmanın birine telefon bıraktım ve dönüş yaptı iki kişilik yer iptal edildiğini belirtti. Yer ayırarak doktorla konuştum. Ciğerlerin temiz, tahlillerde bir sorun olmadığı ve yolculuk edebileceğimizi, ancak bir sorun ile karşılaşırsak otobüsten inerek en yakın hastaneye gitmemizi söyledi. Hastanede sağa sola koşturan ve bekleyen taksici bizi terminale bıraktı ve inerken çok komik şekilde cüzi bir ücret aldı. Nedeni ise "İnsanluk öldü mi uşağum? oldu. Şaşkınlığımı gizlemek zorunda kaldım
Etkinlik boyunca fazla fotoğraf çekemedik. Üç gün içerisinde yoğun sis ellerimi deklanşöre yaklaştırmadı. Çektiğim fotoğrafları paylaşıyorum. Yukarı Kavrun'da tanıştığımız iki teyze, eylül ayında havaların çok güzel olacağını, bu ay çok yağışlı geçtiğini belirttiler. Sıcak kanlı insanları ve sisli de olsa güzel doğasını içimizde saklayarak seneye kadar hatırlayacağımız aksilikle dolu kısa bir etkinlik oldu.
Etkinlik öncesi açtığım başlıkta tavsiyede bulunan ve ilgilerini eksik etmeyen arkadaşlara teşekkürlerimi iletirim.
Syg