Selamlar,
Henüz ilk karavanını teslim bile almamış bir karavancının, zamanın testinden geçmemiş düşünceleri:
:-\
Herkesin kampcilik ve karavanciliga bakisinin farklı olması doğal. Bize göre ise kampcilik sadeliğin deneyimlenmesi olagelmistir. Yani en basit sekilde, en temel ihtiyacların giderildigi ortamları sevdik biz. İki sırt veya uç motosiklet çantasında taşınan evimiz, mutfağımız ve tüm malzemelerimizle özgür oldugumuzu hissettik.
Şehirdeki düzen, devamlı biriktirilen malzemelerle, yapay ihtiyacları karşılamaya çabalama oyunuyken, kampta gercek ihtiyacların ne olduğunu hatırladık. Sehre döndüğümüzde musluktan akan sıcak/soğuk suyun ne büyük bir lüks olduğunu düşünürüm. O akan suyun aslinda bir pınarın suyundan asirildigini fark ederim.
Su anda Dedeagac'ta bir kampingde etrafı gözlerden, çadır ve karavanlardan yapılmış küçük bir sehir görüyorum. Sehirde düşünülebilecek tüm konforları ve ihtiyacları(!) gidermeye çalışanları izliyorum. Tatilci mantığına göre hesaplı, otele göre serbest vs. Ama benim ölçüme göre hiç de "özgür" bir yani yok ve sehir bakış acısından cok farklı değil. :-[
Benim seveceğim karavancilik anlayışında yine temel ihtiyaclara inmek ve bunun tadına varmak olacak galiba:
...
... derken esim Ekim'de buraya gelip uç-dört gün kalmamızın ne kadar güzel olacağını söylüyor. Buna ne buyrulur!? ;D
Tekrar deneyeyim:
Özgürlüğü, ihtiyacları en aza indirgemeyi bir kenara koyayım. Her yeni seyi onceden bilinenle karsilastirma yaniltici olabiliyor. Bu bambaşka bir uğraş belki de. Dört duvar arasında olmamak, biraz göçmen zamanların genlerde kalmış özlemini gidermek, komşularınla kolayca görüşmek, benzer ilgiye sahip kimselere dostluk... güzel olabilir bunlar.