mete
Zirve
- Mesajlar
- 1,851
- Tepkime Puanı
- 4
Bu konuya çok daha ötelere gitmeden anlaşılabilir olması açısından I.Dünya Savaşı öncesindeki Avrupa devletlerinin ilişkilerine göz atmakta fayda var
I. Dünya savaşı öncesi Avrupa
Nasyonalizm akımının ortaya çıkardığı güçlü devletlerden biri Almanya idi. Yeni kurulan Alman imparatorluğu, Başbakan Bismarck döneminde çok hızlı bir yükselişe geçmiş, İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya gibi büyük güçler ellerindekini muhafaza etmek ve bu arada yeni sömürgeler elde etmek gayesi ile büyük bir mücadele içerisine girmişlerdi. Bir yandan Alman imparatorluğunun hızlı yükselişi, sağlam ve ucuz Alman mallarının İngiliz pazarlarını ele geçirmesi diğer yandan, Amerika’nın petrol atağı, İngilizleri petrole yönlendiriyor ve İngilizlerin şiddetle ihtiyaç duyduğu petrol, Osmanlı topraklarında kullanılmadan yatıyordu. İngilizler Musul dolaylarında petrol’ün varlığını öğrenmiş gözünü bu topraklara dikmişti. Musul petrolleri, I. Dünya savaşında İngilizlerin bir numaralı hedefi haline gelmişti.
Bismarck dönemi ve sonrası
Bismarck, Alman imparatorluğunun başbakanı olduktan sonra, Alman milli birliğini güçlendirmek için vakit kazanmak ve Fransa’nın muhtemel bir saldırısını önlemek için, Fransa’yı tecrit edip, Almanya’ya karşı ittifak oluşturmasını önlemeyi esas politika olarak benimsemişti.
Bu sıralarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu diplomatik faaliyetlerini Balkanlara yöneltti ve topraklarını Balkanlarda genişletmeye karar verdi. Rusya da, Osmanlı İmparatorluğunu Balkanlardan atmak ve Balkan Slavlarını kendi etrafında birleştirmek amacı ile Panslavizm politikasına girişmiş bulunmaktaydı. Bu durum Avusturya ile Rusya’yı karşı karşıya getirmişti. İkinci olarak Avusturya-Macaristan’ın Adriyatik denizine çıkma çabaları, ileride Sırbistan ile bir çatışma içine sokacaktı. Sırbistan bir Slav devleti olduğundan, Avusturya-Macaristan’ın Rusya karşısında, Almanya’ya dayanması ve Panslavizm karşısında Pan-Cermen Bloğu meydana getirmesi zorunlu oldu. Öte yandan, İngiltere’nin Fransa ile Mısır üzerinde bir çatışma halinde olması sebebiyle, Fransa’nın İngiltere ile birleşmesi mümkün olamazdı. Geriye bir tek Rus tehlikesi kalıyordu ki bu Bismarck’ın kâbusu olmuştur. Fransa eğer Rusya ile birleşirse Almanya iki ateş arasında kalacaktı. Bismarck görevi süresince Avusturya ve Rusya’yı yanın da tutmak için çaba harcamıştır. Bu gayretler de Almanya ya Avrupa içerisinde büyük bir diplomatik üstünlük sağlamıştır.
Ancak, bu üçlü ittifak içerisinde Rusya ve Avusturya’nın menfaatlerinin çatışması, ittifakı tehlikeye düşürüyordu. Bismarck Rusya’yı elinde tutabilmek için boğazların Ruslar tarafından ele geçirilmesine bile razı olmuştu. Fakat Alman İmparatorluğuna II. Wilhelm geldiğinde, Bismarck’ın barışçı politikasını kökünden değiştirerek saldırgan bir politika takip edip, sömürge elde etme gayretleri, dengeleri bozdu. Almanya’nın Rusya ile olan bağlarını koparması, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın ittifak yapmasına sebep oldu.
Oysa 1878’de Napolyon’un Mısır’ı işgal etmesi ile iki devlet (Fransa ve İngiltere) arasında çatışma başlamıştı. Zira 1756–63 yılları arasında cereyan eden Yedi Yıl savaşları sonunda İngiltere, Fransa’nın iki mühim toprağını ele geçirmişti. Bunlardan biri Kanada diğeri de Hindistan’dır. Mısır’ın Fransızlar tarafından alınması, Hindistan ticaret yolunu tehlikeye düşüreceği için İngiltere 1799’da Osmanlı devleti ile anlaşarak, Fransızların Mısırdan atılmasına sebep oldu. 1830 Cezayir’i alan Fransa, Mısırda kendisine bağlı bir devlet kurması için Mısır Hidivi M. Ali’nin isyanını destekledi. Buna karşı İngiltere, Osmanlı’yı destekleyerek M. Ali’nin dolayısı ile Fransa’nın başarısını engelledi.
1869’da Süveyş kanalının açılması, Mısır üzerindeki İngiliz-Fransız mücadelesinde yeni bir devir açtı. Fransa Süveyş kanalını açma çalışmalarına 1859’da başladı. Bu çalışmaları yapan anonim şirketin büyük hissesine Fransa sahipti, İngiltere şirket hisselerinden almamış çalışmaları sabote etmeye çalışmış öte yandan Osmanlı devletine baskı uygulamıştı. Fakat her şeye rağmen 1869 da kanal açıldı. Bu İngiltere’nin ticaret yolunun Fransa’nın kontrolüne geçmesi manasına geliyordu. 1875 yılında Mısır kanal hisselerini satışa çıkarınca, bunları İngiltere satın alarak az da olsa hisse sahibi oldu. Arap milliyetçiliğinin doğurduğu kargaşadan faydalanan İngiltere, 1882’de Mısır’ı işgal etti Fransa ile gerginlik had safhaya çıktı.
Mısır meselesinden sonra İngiltere ile Fransa’nın ikinci çatışma alanı Sudan oldu. İngiltere, Afrika da Kuzey-Güney istikametinde ilerlerken Fransa da Doğu-Batı istikametinde ilerliyordu. Sudan’a aynı anda girdiler, İngiltere burayı almakta çok kararlı idi. Fransa, İngiltere ile savaşı göze alamadığı için çekilmek mecburiyetinde kaldı (1898). İngiltere, Fransa’nın giriştiği bütün sömürge çatışmalarında başarısızlığa uğratmış bulunuyordu. Deniz aşırı bu çatışmalar Fransa’yı oldukça zayıflatmıştı, Avrupa da Almanya karşısında zor durumda kalacağından, İngiltere ile münasebetlerini düzeltmeye karar verdi. 1904 yılında yapılan anlaşma ile Fransa, Mısır’ı tamamen İngilizlere bırakıyor, buna karşılık İngiltere de Fransa’nın Fas’ı ele geçirmesine göz yumuyordu.
1907 Rus-İngiliz anlaşmasına göre İran üç bölgeye ayrılıyor Kuzey İran Rus nüfuz bölgesi, Güney İran İngiliz nüfuz bölgesi oluyor orta kısım tampon bölge olarak bırakılıyordu. Afganistan tüm olarak İngiliz nüfuz alanı oluyor, Tibet ise Çin’e bırakılıyordu. Böylece Rus-İngiliz-Fransız ittifakı gerçekleşiyor.
I. Dünya savaşı öncesi Avrupa
Nasyonalizm akımının ortaya çıkardığı güçlü devletlerden biri Almanya idi. Yeni kurulan Alman imparatorluğu, Başbakan Bismarck döneminde çok hızlı bir yükselişe geçmiş, İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya gibi büyük güçler ellerindekini muhafaza etmek ve bu arada yeni sömürgeler elde etmek gayesi ile büyük bir mücadele içerisine girmişlerdi. Bir yandan Alman imparatorluğunun hızlı yükselişi, sağlam ve ucuz Alman mallarının İngiliz pazarlarını ele geçirmesi diğer yandan, Amerika’nın petrol atağı, İngilizleri petrole yönlendiriyor ve İngilizlerin şiddetle ihtiyaç duyduğu petrol, Osmanlı topraklarında kullanılmadan yatıyordu. İngilizler Musul dolaylarında petrol’ün varlığını öğrenmiş gözünü bu topraklara dikmişti. Musul petrolleri, I. Dünya savaşında İngilizlerin bir numaralı hedefi haline gelmişti.
Bismarck dönemi ve sonrası
Bismarck, Alman imparatorluğunun başbakanı olduktan sonra, Alman milli birliğini güçlendirmek için vakit kazanmak ve Fransa’nın muhtemel bir saldırısını önlemek için, Fransa’yı tecrit edip, Almanya’ya karşı ittifak oluşturmasını önlemeyi esas politika olarak benimsemişti.
Bu sıralarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu diplomatik faaliyetlerini Balkanlara yöneltti ve topraklarını Balkanlarda genişletmeye karar verdi. Rusya da, Osmanlı İmparatorluğunu Balkanlardan atmak ve Balkan Slavlarını kendi etrafında birleştirmek amacı ile Panslavizm politikasına girişmiş bulunmaktaydı. Bu durum Avusturya ile Rusya’yı karşı karşıya getirmişti. İkinci olarak Avusturya-Macaristan’ın Adriyatik denizine çıkma çabaları, ileride Sırbistan ile bir çatışma içine sokacaktı. Sırbistan bir Slav devleti olduğundan, Avusturya-Macaristan’ın Rusya karşısında, Almanya’ya dayanması ve Panslavizm karşısında Pan-Cermen Bloğu meydana getirmesi zorunlu oldu. Öte yandan, İngiltere’nin Fransa ile Mısır üzerinde bir çatışma halinde olması sebebiyle, Fransa’nın İngiltere ile birleşmesi mümkün olamazdı. Geriye bir tek Rus tehlikesi kalıyordu ki bu Bismarck’ın kâbusu olmuştur. Fransa eğer Rusya ile birleşirse Almanya iki ateş arasında kalacaktı. Bismarck görevi süresince Avusturya ve Rusya’yı yanın da tutmak için çaba harcamıştır. Bu gayretler de Almanya ya Avrupa içerisinde büyük bir diplomatik üstünlük sağlamıştır.
Ancak, bu üçlü ittifak içerisinde Rusya ve Avusturya’nın menfaatlerinin çatışması, ittifakı tehlikeye düşürüyordu. Bismarck Rusya’yı elinde tutabilmek için boğazların Ruslar tarafından ele geçirilmesine bile razı olmuştu. Fakat Alman İmparatorluğuna II. Wilhelm geldiğinde, Bismarck’ın barışçı politikasını kökünden değiştirerek saldırgan bir politika takip edip, sömürge elde etme gayretleri, dengeleri bozdu. Almanya’nın Rusya ile olan bağlarını koparması, Rusya, İngiltere ve Fransa’nın ittifak yapmasına sebep oldu.
Oysa 1878’de Napolyon’un Mısır’ı işgal etmesi ile iki devlet (Fransa ve İngiltere) arasında çatışma başlamıştı. Zira 1756–63 yılları arasında cereyan eden Yedi Yıl savaşları sonunda İngiltere, Fransa’nın iki mühim toprağını ele geçirmişti. Bunlardan biri Kanada diğeri de Hindistan’dır. Mısır’ın Fransızlar tarafından alınması, Hindistan ticaret yolunu tehlikeye düşüreceği için İngiltere 1799’da Osmanlı devleti ile anlaşarak, Fransızların Mısırdan atılmasına sebep oldu. 1830 Cezayir’i alan Fransa, Mısırda kendisine bağlı bir devlet kurması için Mısır Hidivi M. Ali’nin isyanını destekledi. Buna karşı İngiltere, Osmanlı’yı destekleyerek M. Ali’nin dolayısı ile Fransa’nın başarısını engelledi.
1869’da Süveyş kanalının açılması, Mısır üzerindeki İngiliz-Fransız mücadelesinde yeni bir devir açtı. Fransa Süveyş kanalını açma çalışmalarına 1859’da başladı. Bu çalışmaları yapan anonim şirketin büyük hissesine Fransa sahipti, İngiltere şirket hisselerinden almamış çalışmaları sabote etmeye çalışmış öte yandan Osmanlı devletine baskı uygulamıştı. Fakat her şeye rağmen 1869 da kanal açıldı. Bu İngiltere’nin ticaret yolunun Fransa’nın kontrolüne geçmesi manasına geliyordu. 1875 yılında Mısır kanal hisselerini satışa çıkarınca, bunları İngiltere satın alarak az da olsa hisse sahibi oldu. Arap milliyetçiliğinin doğurduğu kargaşadan faydalanan İngiltere, 1882’de Mısır’ı işgal etti Fransa ile gerginlik had safhaya çıktı.
Mısır meselesinden sonra İngiltere ile Fransa’nın ikinci çatışma alanı Sudan oldu. İngiltere, Afrika da Kuzey-Güney istikametinde ilerlerken Fransa da Doğu-Batı istikametinde ilerliyordu. Sudan’a aynı anda girdiler, İngiltere burayı almakta çok kararlı idi. Fransa, İngiltere ile savaşı göze alamadığı için çekilmek mecburiyetinde kaldı (1898). İngiltere, Fransa’nın giriştiği bütün sömürge çatışmalarında başarısızlığa uğratmış bulunuyordu. Deniz aşırı bu çatışmalar Fransa’yı oldukça zayıflatmıştı, Avrupa da Almanya karşısında zor durumda kalacağından, İngiltere ile münasebetlerini düzeltmeye karar verdi. 1904 yılında yapılan anlaşma ile Fransa, Mısır’ı tamamen İngilizlere bırakıyor, buna karşılık İngiltere de Fransa’nın Fas’ı ele geçirmesine göz yumuyordu.
1907 Rus-İngiliz anlaşmasına göre İran üç bölgeye ayrılıyor Kuzey İran Rus nüfuz bölgesi, Güney İran İngiliz nüfuz bölgesi oluyor orta kısım tampon bölge olarak bırakılıyordu. Afganistan tüm olarak İngiliz nüfuz alanı oluyor, Tibet ise Çin’e bırakılıyordu. Böylece Rus-İngiliz-Fransız ittifakı gerçekleşiyor.